Papers by Mesut Düzce

Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, 2022
Bu çalışma modern siyasi düşüncenin öncüleri arasında yer alan Padovalı Marsilius'un din ve siyas... more Bu çalışma modern siyasi düşüncenin öncüleri arasında yer alan Padovalı Marsilius'un din ve siyaset arasındaki ilişkilere dair düşüncelerini ele almaktadır. Marsilius'un bu çerçevedeki fikirleri modern siyaset düşüncesinin başlangıç aşamalarından biri olarak kabul edilir. Çünkü o, çok erken sayılabilecek bir dönemde, on dördüncü yüzyılda, siyasi ve dünyevi alanı din dışı bir bağlamda temellendirme girişiminde bulunmuştur. Marsilius, din ve siyaset ilişkisinde dinî otoritenin lehine olan kendi döneminin mevcut anlayışına karşı çıkmıştır. O, dünyevi konularda seküler otoriteyi tek yetkili ve meşru güç olarak kabul etmiştir. Dinî otoritenin dünyevi alanda düzenleyici güç olma iddiasını ise hak gaspı olarak görmüştür. Ona göre, ruhban sınıfı seküler iktidarın düzenlediği ve yönettiği toplumsal yapının unsurlarından herhangi biridir ve bir ayrıcalığı söz konusu değildir. Ruhban sınıfının dünyevi güç iddiası yetki aşımıdır ve nihai amaç olan toplumsal barış için en büyük tehdidi oluşturmaktadır. Seküler iktidar, gerekirse meşru zorlayıcı gücünü de kullanmak suretiyle ruhban sınıfını kontrol ederek bu tehditi bertaraf etmek durumundadır.

Mevzu Sosyal Bilimler Dergisi, 2022
Günümüzde çokkültürlülük toplumların içinde bulunduğu bir verili duruma göndermede bulunmaktadır.... more Günümüzde çokkültürlülük toplumların içinde bulunduğu bir verili duruma göndermede bulunmaktadır. Bugünkü toplumsal bağlam farklı renklerin oluşturduğu, farklı dil, din, kimlik ve kültürlerin bir arada yaşadığı heterojen bir kamusallığa işaret etmektedir. Bu verili durum, pek çok bakımdan farklılıklara sahip olan insanların biraradalığını gerektirdiği için çokkültürlülüğün bir problem olarak da ortaya çıkmasına zemin oluşturmaktadır. Bu çalışmada çokkültürlülük bağlamında Avrupa'daki Müslümanların durumu ve yaşadıkları meseleler ele alınmıştır. Bu çerçevede önce çokkültürlülük kavramı üzerinde durularak onun nasıl anlaşıldığı tartışılmış, ardından çokkültürlülüğe ilişkin geçmişte ve modern dönemde geliştirilen bazı yaklaşımlar değerlendirilmeye çalışılmıştır. Daha sonra ulus-devlet ile çokkültürlülük ilişkisi üzerinde durulmuştur. Son olarak dinî çoğulculuk tartışmaları da dikkate alınarak Avrupa'daki Müslümanların durumu değerlendirilmeye çalışılmıştır.

Tasavvur / Tekirdağ İlahiyat Dergisi, 2021
İslam ve demokrasi arasında bir çatışma ya da uyum olduğuna ilişkin tartışmaların oldukça uzun bi... more İslam ve demokrasi arasında bir çatışma ya da uyum olduğuna ilişkin tartışmaların oldukça uzun bir geçmişi bulunmaktadır. Konu gerek İslam dünyasından gerekse İslam dışı dünyadan çok sayıda düşünürün ve araştır- macının ilgisini çekmekte ve araştırmalarına yön vermektedir. Tunus’ta bir siyasi ve dinî hareket olan Nahda’nın kurucusu ve lideri Raşid Gannuşi de İslam ve demokrasi tartışmalarına aktivist ve entelektüel olarak yoğun bir katkı sunmuş ve halen sunmaya devam etmektedir. Onun gerek teorik gerek- se pratik alanda gösterdiği çabalar İslam ve demokrasinin birlikte var olabile- ceğini, dahası İslamî bir demokrasinin mümkün olduğunu kanıtlamaya dö- nük olarak karşımıza çıkmaktadır. Gannuşi İslamî demokrasi kavramına olan bağlılığıyla tanınmaktadır. Bu çalışma, Gannuşi’nin konuyla ilgili yaklaşımını anlamaya çalışmak ve onun İslam ve demokrasinin birbiriyle uyumlu oldu- ğuna ilişkin argümanlarını analiz etmek amacındadır. Çalışma aynı zamanda, İslam ve demokrasinin çatışmadığı yönündeki tezi hangi gerekçeler ve nasıl bir motivasyonla desteklediğini anlama teşebbüsü içindedir. Konu farklı yön- lerden ele alındıktan sonra yazar sonuç bölümünde kendi değerlendirmesini sunmaktadır.

Marifetname, 2021
Bu çalışma, Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi İlahiyat Fakültesi öğrencilerinin dinî eğilimlerini beli... more Bu çalışma, Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi İlahiyat Fakültesi öğrencilerinin dinî eğilimlerini belirlemeye odaklanmaktadır. Çalışmada öğrencilerin dinî eğilimleri tasavvufî, modernist, siyasal ve selefi din anlayışları olmak üzere dört kategori açısından ele alındı. Nicel bir yöntemle yürütülmüş olan bu çalışmada betimsel tarama modeli ve karşılaştırmalı ilişkisel model kul- lanılmıştır. Bu çerçevede öğrencilerin ilgi duydukları İslâm anlayışları; cinsiyet, aile gelir düzeyi, mezun olunan lise türü, sınıf, İlahiyat Fakültelerinde eğitimin karma ya da tek cinsiyete dayalı mı olması gerektiği ve öğrencilerin İlahiyat Fakültelerindeki ders gruplarından hangilerine yakınlık duydukları gibi farklı değişkenler üzerinden ölçülmeye çalışıldı. Araştırmanın evreni 2020-2021 eğitim- öğretim yılında İlahiyat Fakültesinde okuyan Hazırlık Sınıfı dışındaki 979 öğrenciyi kapsamaktadır. Örneklem grubu ise farklı sınıflardan ankete cevap veren 441 öğrenciden oluşmaktadır. Araştırmada bilgi toplama kaynağı olarak, kişisel bilgi formu ve 15 maddelik “İslâm Anlayışı Ölçeği” kullanıldı. Araştırma sonucunda Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi İlahiyat Fakültesi öğrencilerinin İslâm anlayışlarında tasavvufî İslam anlayışı yönünde bir eğilimin öne çıktığı görüldü.

Eskiyeni, 2020
One of the important features of the law is that allows the legislator to regulate the social sph... more One of the important features of the law is that allows the legislator to regulate the social sphere, albeit to a certain extent. The ruling elites, who use the power of the state, have frequently applied this opportunity to build a society in line with their ideations. Based on the understanding that the state should dominate religion, some regulations made into the social sphere merge as an extension of this understanding. It is possible to see such regulations in almost all examples of authoritarian regimes. The desire to re-establish the society with a new content requires the liquidation of the institutions to be shaped according to the legitimacy patterns of the old order. Although the society possess the old society characteristics and continues to have the old sense of legitimacy, the new owners of power are not willing to adopt this sense of legitimacy. In the perspective of the new owners of the regime, the institutions of the old order constitute a point of resistance to the construction of the new order, this situation blocks the possibility of shaping and managing the society according to their own approach. From this viewpoint, it becomes possible to read the steps taken by the state in regulating the religious sphere as an authoritarian mentality's quest to reshape society and make it manageable by itself. However, this point needs to be justified. To meet this need in countries where there are ruling elites who want to implement an authoritarian secularization program or project , the current religious understanding, which is largely influenced by society, is often portrayed as a phenomenon that is anti-modernity, and therefore against science, progress and reason. In such cases, religion and its associated structures are often subjected to "superstition", İntihal Taraması/Plagiarism Detection: Bu makale intihal taramasından geçirildi/This paper was checked for plagiarism Geliş/

Eskiyeni, 2020
One of the important features of the law is that allows the legislator to regulate the social sph... more One of the important features of the law is that allows the legislator to regulate the social sphere, albeit to a certain extent. The ruling elites, who use the power of the state, have frequently applied this opportunity to build a society in line with their ideations. Based on the understanding that the state should dominate religion, some regulations made into the social sphere merge as an extension of this understanding. It is possible to see such regulations in almost all examples of authoritarian regimes. The desire to re-establish the society with a new content requires the liquidation of the institutions to be shaped according to the legitimacy patterns of the old order. Although the society possess the old society characteristics and continues to have the old sense of legitimacy, the new owners of power are not willing to adopt this sense of legitimacy. In the perspective of the new owners of the regime, the institutions of the old order constitute a point of resistance to the construction of the new order, this situation blocks the possibility of shaping and managing the society according to their own approach. From this viewpoint, it becomes possible to read the steps taken by the state in regulating the religious sphere as an authoritarian mentality's quest to reshape society and make it manageable by itself. However, this point needs to be justified. To meet this need in countries where there are ruling elites who want to implement an authoritarian secularization program or project , the current religious understanding, which is largely influenced by society, is often portrayed as a phenomenon that is anti-modernity, and therefore against science, progress and reason. In such cases, religion and its associated structures are often subjected to "superstition", İntihal Taraması/Plagiarism Detection: Bu makale intihal taramasından geçirildi/This paper was checked for plagiarism Geliş/

Bilimname, 2020
Bu çalışmada son dönemlerde sosyoloji ve din sosyolojisinin temel konuları arasına giren sivil di... more Bu çalışmada son dönemlerde sosyoloji ve din sosyolojisinin temel konuları arasına giren sivil din ve politik din teorileri ele alınmaktadır. Gerek sivil din gerekse politik din kavramları genellikle din-toplum ve din-devlet arasındaki ilişkilerin niteliği bağlamında başvurulan kavramlardır. Günümüzde politika ve din arasındaki ilişkileri ele alan çalışmalar artık tek bir akademik alan ile sınırlandırılamayacak ölçüde genişlemiş olsa da burada sosyolojik bir perspektif ile konuya yaklaşılmaya çalışılmıştır. Her ne kadar literatürde, genel itibarla, sivil din kavramı din-toplum veya din-devlet ilişkilerinde bir doğallığa, kendiliğinden gelişen bir toplumsal duruma işaret ettiği için daha çok demokratik ve liberal rejimlerin bir niteliği; politik din ise, tam tersine, bir dayatmaya, önceden tasarlanan politik bir ajandaya gönderme yaptığı için otoriter ve totaliter rejimlerin bir niteliği olarak karşımıza çıksa da, iki kavram arasında bir netliğin bulunmadığı dolayısıyla konuyla ilgili tartışmaların devam ettiği bilinmektedir. Bu çalışmanın temel amacı bu iki kavram arasındaki belirsizliğin giderilmesine katkı sunmaktır. Bu çerçevede, çalışmada sivil din ve politik din kavramlarının tarihî arka planına inilmeye gayret edilmiş, aralarındaki belirsizliğin nedenleri tespit edilmeye çalışılmıştır. Ayrıca her iki kavrama ilişkin yapılan eleştiriler ve nedenleri üzerinde durulmasının yanı sıra, onların arasındaki farklılıklar ve benzerlikler, karşılaştırmalı bir bakış açısıyla ortaya konulmaya çalışılmıştır. Bu yönüyle çalışmamız, söz konusu iki kavramın sınırlarını, kullanım alanlarını, işaret ettikleri toplumsal durumları, benzer ve farklı yanlarını ortaya koyma hedefindeki çalışmalara, kendi ölçeğinde, katkı sunmayı hedeflemektedir.

Bu makalede öncelikle, Hz. Muhammed tarafından ilahî bir vahiy şeklinde tebliğ edilen Kur’an’... more Bu makalede öncelikle, Hz. Muhammed tarafından ilahî bir vahiy şeklinde tebliğ edilen Kur’an’ın, belirli bir tarihsel söylem bütünü olarak tarihsel bir bağlama yerleştirilmesinin gerekliliğini savunuyorum. İkinci olarak, Kur’an ile İslam arasında da bir ayırım olması gerektiğini savunuyorum. Çünkü İslam, insanların Kur’an’ın öğretilerinden anladıkları ile uyumlu bir şekilde kendi yaşamlarını inşa etmek üzere ortaya koydukları çabalarının bir sonucudur. Son husus, Hicaz’da Hz. Muhammed’in kendi döneminin toplumları ile iletişiminin rolünün Kur’an’ı nasıl biçimlendirdiğini göstermektir. Bu nedenle makale, (1) Giriş; (2) Kur’an ve İslam; (3) Kur’an ve Toplum: Hermenötik Pencere; (4) Hz. Muhammed ve Kur’an; (5) Tanrı-İnsan İletişimi; Hz. Muhammed: İlk Alıcı; (7) Kur’an’da Hz. Muhammed; ve (8) Müminler Topluluğu ve Yasal Düzenlemelere Duyulan İhtiyaç; ardından (9) Sonuç bölümü olarak düzenlenmiştir.
Bu çalışmada Fransız sosyolog Emile Durkheim'ın milliyetçilik ve vatanseverlik olgusuna bir sivil... more Bu çalışmada Fransız sosyolog Emile Durkheim'ın milliyetçilik ve vatanseverlik olgusuna bir sivil din olarak yaklaşımı ele alınmaya çalışılmıştır. Bu çerçevede, ilk olarak 'sivil din' kavramının teorik arka planı ve sivil din teorileri genel bir değerlendirmeye tabi tutulmuştur. İkinci olarak, sivil din ve milliyetçilik arasındaki ilişkiye odaklanarak milliyetçiliğin dine alternatif olarak görülmesinin temelinde yatan gerekçelere bakılmaya gayret edilmiştir. Burada milliyetçilik ile dinin ortak yönleri ve milliyetçiliğin diğer ideolojilere oranla dinin alternatifi olma kabiliyetine daha fazla sahip olmaya atıfta bulunulmuştur. Son olarak ise Durkheim'ın milliyetçiliği ve vatanseverliği neden modern zamanların bir sivil dini olarak gördüğü, onun modern zamanlarda milliyetçilik ve vatanseverliğin yerine getirdiği role ilişkin anlayışına odaklanmaya çalışılmıştır.
Thesis Chapters by Mesut Düzce
In this study, the theoretical foundations of ‘civil religion’ concept, which is one of important... more In this study, the theoretical foundations of ‘civil religion’ concept, which is one of important subjects of Sociology of Religion, has been examined. In this context, we first focus on the theory of Jean-Jacques Rousseau, the producer of the concept of 'civil religion'. We have tried to find out here why Rousseau needed a civil religion and what was his aim with the term civil religion as well as what kind of a society and citizen typology that he wanted to create by his civil religion theory. Secondly, the theory of Emile Durkheim, another theoretician of civilian religion, has been dealt with. Here, we try to focus on Durkheim’s understanding that how civil religion has emerged and the role it plays in society. It has been also dwelt on liturgy, ceremony, and ritual that provided the continuity of civil religion in Durkheimian sense.
Conference Presentations by Mesut Düzce

ÖZET İslam toplumlarının en tartı malı alanlarından birini laiklik konusu oluşturmaktadır. Bu dur... more ÖZET İslam toplumlarının en tartı malı alanlarından birini laiklik konusu oluşturmaktadır. Bu durumun tek sebebi laiklikle İslam arasında, kimi çevrelerde olduğu iddia edilen, uzlaşmazlık değildir. Hem farklı ülkelerdeki laiklik modelleri hem de laikliğin teorik ve pratik boyutları arasında kapanmaz mesafelerin bulunması konuyu tartı malı kılan en önemli unsurlar arasında yer almaktadır. Üstüne üstlük, Müslüman nüfusun kahir ekseriyetini oluşturduğu ülkelerdeki laiklik uygulamalarının büyük oranda otoriter Fransız modelini örnek alması, bu ülkelerde kendini İslamcı gelenek içinde kabul eden toplumsal kesimlerin ve bu kesimlerin içinden çıkan siyasi ya da entelektüel ki ilerin tepkisel yakla malarına neden olmu tur. Laikliğe ili kin literatür her ne kadar onun, din-devlet işlerinin ayrılmasının yanında, farklı toplumsal kesimleri bir arada ya atma çabasında olan siyasi ve hukuki bir prensip olarak va'z etse de tarihsel süreç içerisinde, özellikle de İslam toplumlarında ortaya çıkan pratik durum onun din karşıtlığı olarak görülmesine sebep olmu tur. Doğası gereği, konuya ilişkin farklı bakı açıları ortaya çıkmıştır. Bu bakı açılarından bir tanesi de, İslam dü üncesinin en önemli çağda temsilcilerinden biri olan, Tunus'daki Nahda hareketinin lideri, Raşid Gannuşi'ye aittir. Bu çalı mada, hem düşünür hem de siyasi kimliğiyle ön plana çıkan Gannuşi'nin perspektifinde, laiklik meselesi ele alınmaya çalışılmaktadır. Gannuşi, genel olarak laikliğe ili kin çok katı bir anlayı sergilese de onun özellikle Batı tarihinde oldukça önemli ba arılara da imza attığını kabul etmektedir. Gannuşi'de laiklik karşıtlığının iki temel sebebinin olduğu söylenebilir. Bunlardan ilki, felsefi bir anlayı olarak laiklik diğeri ise özellikle, Gannuşi'nin ülkesi Tunus"un da aralarında bulunduğu Kuzey Afrika ülkelerinde uygulanan ve dinî alanı katı bir denetime tabi tutan otoriter laiklik anlayışıdır. Bu bildiri düşünür kimliğinin yanı sıra, ülkesinde Ba bakanlık görevinde de bulunmuş dolayısıyla politikacı bir kimliğe da sahip olan Gannuşi'nin laikliğe ili kin katı tutumunun sebeplerini eleştirel bir anlayı la konu edinmeyi amaçlamaktadır.

ÖZET
Peyami Safa 1899-1961 tarihleri arasında yaşamış, Cumhuriyet tarihinin en üretken yazar ve ... more ÖZET
Peyami Safa 1899-1961 tarihleri arasında yaşamış, Cumhuriyet tarihinin en üretken yazar ve düşünürlerinden biridir. Çok farklı alanlara yayılmış konularda yazılar yazmış ve eserler vermiş olsa da esas olarak edebiyatçılığıyla bilinmektedir. Anlayış açısından milliyetçi-muhafazakâr bir zihniyet benimsemiştir. Dolayısıyla hayatı ve toplumu okuma biçiminin de bu zihniyetten bağımsız olarak ele alınmaması gerekmektedir. Osmanlı döneminin artık tarih sahnesinde miadını doldurduğu bir dünyaya gözünü açan yazarın çocukluğu oldukça çalkantılı toplumsal ve siyasal süreçlerin olduğu bir atmosferde geçmiştir. Gençliği ise bir imparatorluğun yıkılıp yerine bir Cumhuriyetin kuruluşunun bütün sancılarının tecrübe edildiği bir dünyaya tanıklık etmiştir. Peyami Safa'nın bakış açısı böylesi koşulların hüküm sürdüğü bir zamanın ruhunda şekillenmiştir. Yaşadığı dönem, gerek siyasi gelişmeler gerekse sosyo-kültürel gelişmeler açısından toplumun modernleşmenin etkilerine çokça maruz kaldığı dolayısıyla toplumsal değişimin hızının yüksek olduğu bir dönemdir. Bu dönem farklı yaşam tarzları arasında gerilimlerin, çatışma ve rekabetin oldukça yoğun yaşandığı bir dönemdir. Modernleşmenin etkilerinin hızlı bir şekilde topluma nüfuz ettiği ve toplumun belli bir kesimi açısından da neredeyse hiçbir sorgulamaya tabi tutulmadan kabul gördüğü bu dönem, tıpkı kendi çağdaşlarında olduğu gibi, Peyami Safa'nın da, başta romanları olmak üzere, eserlerine konu olmuştur. Dönemin edebiyatçılarının Doğu-Batı karşıtlığı ekseninde işledikleri konu Peyami Safa'nın romanlarında da aynı eksende yer almıştır. Romanlarında kendi düşünsel duruşunu ortaya koyan Peyami Safa, toplumsal değişme sürecinde, dinin de içinde bulunduğu geleneksel değerlerden uzaklaşan Batılı yaşam tarzını tercih eden toplumsal kesimi genelde mahkum eden bir tavır sergilerken, geleneksel değerleri sahiplenen Doğulu yaşam tarzında kalmayı tercih edenlere ise övgü dolu nitelemelerde bulunmaktadır. Bu bildiri yaşadığı dönemde özellikle geleneksel ve dinî alanlarda ortaya çıkan toplumsal değişimlerin Peyami Safa'nın Romanlarına nasıl yansıdığını konu edinmektedir.
Books by Mesut Düzce
Din, Düşünce ve Ahlak, 2022

Birlikte Yaşama İmkânı, 2021
Ayn toplumda birlikte yaşama sorunsal , modern zamanlar n en önemli meselelerinde biri olarak kar... more Ayn toplumda birlikte yaşama sorunsal , modern zamanlar n en önemli meselelerinde biri olarak karş m za ç kmaktad r. "Birlikte yaşama" terkibi, doğas gereği, farkll klardan oluşan bir toplumsal yap ya göndermede bulunmaktad r. Toplumsal gerçeklik dinî, etnik, kültürel, ideolojik vb. birçok farkl l klar içinde bar nd ran heterojen bir yap ya sahiptir. Hiçbir toplum, bu say lan özellikler aç s ndan ayn , kar ş ms z ve saf değildir. Toplumu anlamaya yönelik her girişim bu gerçekliği kabul etmek durumundad r. Her ne kadar bu durum, birlikte yaşamaktan kaynaklanan problemleri minimize etmek için toplumun bütün kesimlerini kapsayan bir model geliştirmeyi gerekli k lsa da, modern demokrasilerde kararlar genellikle toplumun çoğunluğunu oluşturan bölümün kontrolü alt ndad r. Bununla birlikte, toplumu ilgilendiren meseleler karş s nda, ayn toplum içinde yaşay p az nl kta kalan gruplar, çoğunluğa sahip olan gruptan farkl bir bak ş aç s na sahip olabilmektedir. Karar alma süreçlerinde dikkate al nmayan gruplar, toplumun geniş kesimleri taraf ndan tan nmama, kabul edilmeme vb. durumlardan dolay d şlanma duygusunu hissedebilmektedir. Bu durum, onlar n toplumu ilgilendiren tart şmalara kat l mlar n k s tlamakta ve seslerini ya hiç duyuramamalar na ya da çok az duyurabilmelerine neden olmaktad r. Dolay s yla toplumun tamam n ilgilendiren meselelerde, kendileri de toplumun bir parças olmalar na rağmen al nan kararlara dahil olamamaktan kaynaklanan bir meşruiyet problemi ortaya ç kmaktad r. Dr. Van Yüzüncü Y l Üniversitesi İlahiyat Fakültesi, Felsefe ve Din Bilimleri Anabilim Dal , Din Sosyolojisi Bilim Dal .
Translations by Mesut Düzce
Peter Burke, Kültür Tarihinin Çeşitliliği, çev. Mesut Düzce - Hakan Hemşinli - Mustafa Tekpınar - Selahattin Polatoğlu, İstanbul: Dergâh Yayınları, 2022
Uploads
Papers by Mesut Düzce
Thesis Chapters by Mesut Düzce
Conference Presentations by Mesut Düzce
Peyami Safa 1899-1961 tarihleri arasında yaşamış, Cumhuriyet tarihinin en üretken yazar ve düşünürlerinden biridir. Çok farklı alanlara yayılmış konularda yazılar yazmış ve eserler vermiş olsa da esas olarak edebiyatçılığıyla bilinmektedir. Anlayış açısından milliyetçi-muhafazakâr bir zihniyet benimsemiştir. Dolayısıyla hayatı ve toplumu okuma biçiminin de bu zihniyetten bağımsız olarak ele alınmaması gerekmektedir. Osmanlı döneminin artık tarih sahnesinde miadını doldurduğu bir dünyaya gözünü açan yazarın çocukluğu oldukça çalkantılı toplumsal ve siyasal süreçlerin olduğu bir atmosferde geçmiştir. Gençliği ise bir imparatorluğun yıkılıp yerine bir Cumhuriyetin kuruluşunun bütün sancılarının tecrübe edildiği bir dünyaya tanıklık etmiştir. Peyami Safa'nın bakış açısı böylesi koşulların hüküm sürdüğü bir zamanın ruhunda şekillenmiştir. Yaşadığı dönem, gerek siyasi gelişmeler gerekse sosyo-kültürel gelişmeler açısından toplumun modernleşmenin etkilerine çokça maruz kaldığı dolayısıyla toplumsal değişimin hızının yüksek olduğu bir dönemdir. Bu dönem farklı yaşam tarzları arasında gerilimlerin, çatışma ve rekabetin oldukça yoğun yaşandığı bir dönemdir. Modernleşmenin etkilerinin hızlı bir şekilde topluma nüfuz ettiği ve toplumun belli bir kesimi açısından da neredeyse hiçbir sorgulamaya tabi tutulmadan kabul gördüğü bu dönem, tıpkı kendi çağdaşlarında olduğu gibi, Peyami Safa'nın da, başta romanları olmak üzere, eserlerine konu olmuştur. Dönemin edebiyatçılarının Doğu-Batı karşıtlığı ekseninde işledikleri konu Peyami Safa'nın romanlarında da aynı eksende yer almıştır. Romanlarında kendi düşünsel duruşunu ortaya koyan Peyami Safa, toplumsal değişme sürecinde, dinin de içinde bulunduğu geleneksel değerlerden uzaklaşan Batılı yaşam tarzını tercih eden toplumsal kesimi genelde mahkum eden bir tavır sergilerken, geleneksel değerleri sahiplenen Doğulu yaşam tarzında kalmayı tercih edenlere ise övgü dolu nitelemelerde bulunmaktadır. Bu bildiri yaşadığı dönemde özellikle geleneksel ve dinî alanlarda ortaya çıkan toplumsal değişimlerin Peyami Safa'nın Romanlarına nasıl yansıdığını konu edinmektedir.
Books by Mesut Düzce
Translations by Mesut Düzce
Peyami Safa 1899-1961 tarihleri arasında yaşamış, Cumhuriyet tarihinin en üretken yazar ve düşünürlerinden biridir. Çok farklı alanlara yayılmış konularda yazılar yazmış ve eserler vermiş olsa da esas olarak edebiyatçılığıyla bilinmektedir. Anlayış açısından milliyetçi-muhafazakâr bir zihniyet benimsemiştir. Dolayısıyla hayatı ve toplumu okuma biçiminin de bu zihniyetten bağımsız olarak ele alınmaması gerekmektedir. Osmanlı döneminin artık tarih sahnesinde miadını doldurduğu bir dünyaya gözünü açan yazarın çocukluğu oldukça çalkantılı toplumsal ve siyasal süreçlerin olduğu bir atmosferde geçmiştir. Gençliği ise bir imparatorluğun yıkılıp yerine bir Cumhuriyetin kuruluşunun bütün sancılarının tecrübe edildiği bir dünyaya tanıklık etmiştir. Peyami Safa'nın bakış açısı böylesi koşulların hüküm sürdüğü bir zamanın ruhunda şekillenmiştir. Yaşadığı dönem, gerek siyasi gelişmeler gerekse sosyo-kültürel gelişmeler açısından toplumun modernleşmenin etkilerine çokça maruz kaldığı dolayısıyla toplumsal değişimin hızının yüksek olduğu bir dönemdir. Bu dönem farklı yaşam tarzları arasında gerilimlerin, çatışma ve rekabetin oldukça yoğun yaşandığı bir dönemdir. Modernleşmenin etkilerinin hızlı bir şekilde topluma nüfuz ettiği ve toplumun belli bir kesimi açısından da neredeyse hiçbir sorgulamaya tabi tutulmadan kabul gördüğü bu dönem, tıpkı kendi çağdaşlarında olduğu gibi, Peyami Safa'nın da, başta romanları olmak üzere, eserlerine konu olmuştur. Dönemin edebiyatçılarının Doğu-Batı karşıtlığı ekseninde işledikleri konu Peyami Safa'nın romanlarında da aynı eksende yer almıştır. Romanlarında kendi düşünsel duruşunu ortaya koyan Peyami Safa, toplumsal değişme sürecinde, dinin de içinde bulunduğu geleneksel değerlerden uzaklaşan Batılı yaşam tarzını tercih eden toplumsal kesimi genelde mahkum eden bir tavır sergilerken, geleneksel değerleri sahiplenen Doğulu yaşam tarzında kalmayı tercih edenlere ise övgü dolu nitelemelerde bulunmaktadır. Bu bildiri yaşadığı dönemde özellikle geleneksel ve dinî alanlarda ortaya çıkan toplumsal değişimlerin Peyami Safa'nın Romanlarına nasıl yansıdığını konu edinmektedir.