Books by Burak Altunsoy

İNALCIK VE OĞUZOĞLU ANISINA OSMANLI DEVLETİ'NİN KURULUŞUNDAN CUMHURİYET TÜRKİYE'SİNE YALAKOVA'DAN YALOVA'YA, 2024
Klasik tarih anlayışı çerçevesinde Osmanlı Devleti’nin son dönemi incelendiğinde kaybedilen savaş... more Klasik tarih anlayışı çerçevesinde Osmanlı Devleti’nin son dönemi incelendiğinde kaybedilen savaşlar, ekonomik darboğaz ve siyasi sorunlardan mündemiç tarihsel anlatının başat aktör olduğu görülecektir. Ancak devletin var olduğu tarihten bu yana mücadele ettiği ve en güçlü döneminden en zayıf anına kadar öyle ya da böyle idari ve sosyal hayatı meşgul eden çok önemli bir mesele, Osmanlı son döneminin yoğun akışı içerisinde tarih çalışmalarında göz ardı edilmeye mahkûm kalmıştır: Doğal afetler. Yalnızca Osmanlı Devleti’nin değil, tarih boyunca var olmuş tüm devletler için bir mesele olan doğal afetler, Osmanlı Devleti’nin içerisinde bulunduğu yıkılma arifesinde dahi devletin en tepesinden sıradan reaya kadar birçok insana kendini daima hatırlatmıştı. Bazen bir bölge için büyük bir yıkıma sebep olan deprem, bazen yalnızca bir köyü ilgilendiren heyelan, bazen de ülke sathına yayılmış bir salgın hastalıkla karşımıza çıkan doğal afet olgusu, Yalova şehri özelinde müstakilen ele alınmamıştır. Bu çalışmamızda Osmanlı son döneminde Yalova’da meydana gelen doğal afetler, kendi içerisinde başlıklandırılarak tarihi boyutuyla ele alınacaktır. Bu noktada Yalova’da meydana gelen çekirge istilaları, kuraklık, deprem ve salgın hastalıklar başta olmak üzere bölgedeki tabii afetler, Osmanlı arşivinde yer alan mebzul miktarda belge merkeze konularak dönemin nizamnameleri, risaleleri ve ikincil kaynaklar muvacehesinde incelenecektir. Doğal afetlerin Yalova bölgesinde oluşturduğu yıkım ve sosyal dokuya etkisi yanında devlet mekanizmalarının bu afetler karşısındaki refleksif tutumu da bu çalışmanın kapsamı içerisinde yer alacaktır. Böylece her dönemde kritik bir konumda yer alan şehrin, Osmanlı’nın buhranlarla dolu son döneminde bile göz ardı edilmediği ve kuşatıcı devlet anlayışı çerçevesinde afet anlarında gereken müdahalelerin ivedilikle gerçekleştiği ortaya konulmaya çalışılacaktır. Son olarak lokal bir bakış açısıyla şehrin geçirdiği değişim ve dönüşüm doğal afetler bağlamında anlamlandırılmaya çalışılacaktır.

Osmanlı’da Tütün Kaçakçılığı Reji Kolcuları ve Uygulamaları, 2022
Tütünün Osmanlı Devleti’ne girişi ile Osmanlı coğrafyasına yayılışı arasında geçen kısa süre, ülk... more Tütünün Osmanlı Devleti’ne girişi ile Osmanlı coğrafyasına yayılışı arasında geçen kısa süre, ülkede tütün tiryakilerini, ekilen yeni bir metayı ve yeni bir vergi türünü ortaya çıkardı. Tütünün ekimi ve kullanımıyla, vergi vermek istemeyen kişilerin tütün kaçakçılığına girişmesi ise bu süreden daha kısa sürdü.
Tütünün devlet kanalıyla tekelleşmesi ve devletin ödeyemediği borçlar neticesinde tütün vergileri üzerinde kurulan Reji tahakkümü, öteden beri devam eden tütün kaçakçılığını artırdı ve bu kaçakçılığa engel olmak için Reji idaresinin kurduğu silahlı birlikler olan Reji kolcuları ile kaçakçılar ve halk arasında işin içinden çıkılamaz bir kördüğüme dönüşen çatışma ortamına dönüştü.
Burak Altunsoy Osmanlı’da Tütün Kaçakçılığı adlı kitabında tütün kaçakçılığını engellemek için kurulan bu birliği; Reji idaresi, tütün kaçakçıları ve devlet görevlileri bağlamında inceliyor. Arşiv belgelerinden kolcuların izini süren yazar, günümüzde tarih ders kitaplarında ve türkülerde adı ölüm ve işkence ile özdeşleşen Reji kolcularının uygulamalarını ele alıyor.
Papers by Burak Altunsoy

Kebikeç İnsan Bilimleri İçin Kaynak Araştırmaları Dergisi, Dec 18, 2023
Tarihsel süreç içerisinde insanoğlu yaşadıklarını kayıt altına almaya ve gelecek kuşaklara iz bır... more Tarihsel süreç içerisinde insanoğlu yaşadıklarını kayıt altına almaya ve gelecek kuşaklara iz bırakmaya gayret göstermiştir. Bu noktada kaydedilen tarihsel olaylar genellikle, toplumlar ve devletler için önemli olaylar olmuştur. Ancak ses gibi soyut bir kavramın tarihsel kayıtlarda bulunması çok nadirdir. Zira hayatımızın her anında olan ses olgusu o denli sıradanlaşmıştır ki, geçmişte yaşayan insanlar bunun “kayda değer” olabileceğini dahası “kayda alınabilir” olduğunu çoğu kez fark edememişlerdir. Bu çalışmada uzun bir periyot içerisinde insanların muhayyel seslere karşı olan algılarını, genellikle Osmanlı Devleti’nin kayıt mekanizması ve seyyahların abartılı söylemlerinde arayacağız. Bunun yanında muhayyel ses olgusunun aslında tarihsel anlatıda bir kaynak olacağını, bilhassa 19. yüzyıl Osmanlı halkının ses algısı bağlamında irdeleyeceğiz. Bunu yaparken muhayyel seslerin, dönemin insanları için neleri ima ettiğini çeşitli belgeleri merkeze koyarak örnek olay yöntemiyle ele alacağız. Böylece “muhayyel ses” gibi müphem bir kavramdan, insanların sese karşı yaklaşımlarını çözümlemeye çalışacağımız tarihsel bir kurgu oluşturacağız.

Cihannüma Tarih ve Coğrafya Araştırmaları Dergisi, 2022
Osmanlı iç güvenlik teşkilatı içerisinde önemli bir yeri haiz olan jandarma birliklerinin, nizamn... more Osmanlı iç güvenlik teşkilatı içerisinde önemli bir yeri haiz olan jandarma birliklerinin, nizamnâmelerle belirlenen geniş görev ve yetki alanlarına
rağmen aldıkları ücret bilhassa 19. yüzyıldan itibaren enflasyonist ekonomi
sonucu düşük kalmaya başladı. Mevcut duruma ek olarak jandarma
neferlerinin aldıkları maaş ve tahsîsatlarda, bu yüzyılın getirdiği ekonomik
buhranın bir sonucu olarak aksama ve gecikmeler yaşandı. Bu gecikmeler
bazen iki seneyi bulacak kadar uzun sürüyor ve bu durum jandarma
neferlerinin tepkisiyle karşılanıyordu. Ortaya konulan tepkiler bazen
komutan ve yerel idarecilere konuyla ilgili yazılı şikâyetler şeklinde tezâhür
ederken şikâyetlerin çözümsüz kaldığı noktada jandarma işi bir sonraki adıma taşıyarak “terk-i vazife” ve “terk-i silah” gibi uygulamalarda bulunuyor ve maaşlarını alana kadar görevlerini îfâ etmiyorlardı. Bu çalışmada jandarma neferlerinin maaşlarının gecikmesine karşı bir protesto yöntemi olarak geliştirdikleri terk-i silah uygulamalarına yer verilecektir. Ayrıca yaşanan bu sorun karşısında Bâbıâlî’nin bakanlıklar ile yerel idareciler nezdinde sorunu çözme çabası arşiv belgeleri üzerinden takip edilecek ve olayların büyümesinin oluşturacağı kargaşa ortamının ve terk-i silah uygulamasının diğer birliklere sirayet etmesi ihtimali sonucu yaşanacak muhtemel tehlikelere karşı devletin refleksif tavrı değerlendirilecektir. Bunun yanında terk-i silah gerçekleştiren neferlere karşı yapılan muamele ve verilen cezalar da bu çalışma içerisinde irdelenecektir.

OTAM (Osmanlı Tarihi Araştırma ve Uygulama Merkezi Dergisi) , 2022
Trablusgarp eyaleti, 20. yüzyılın hemen başında Osmanlı Devleti’nin Kuzey Afrika’daki son toprak ... more Trablusgarp eyaleti, 20. yüzyılın hemen başında Osmanlı Devleti’nin Kuzey Afrika’daki son toprak parçası ve bölgedeki tek bağlantı noktasıydı. Devletin üç kıtaya yayılan cihanşümul niteliğinin son göstergelerinden biri olan Trablusgarp, İtalya’ya olan yakınlığı nedeniyle bu devletin ilgi sahasında bulunuyordu. İtalya, siyasi birliğini tamamlamasının hemen ardından Avrupa devletler dengesi içerisinde kendine yer edinebilmek adına sömürgeci faaliyetlerde bulunmuş ve Trablusgarp’ı hedef olarak belirlemişti. Trablusgarp’ın işgali konusunda İtalya hükümetinin mütereddit yaklaşımı ise bölgenin zaptını sürüncemede bırakıyordu. İşte tam bu noktada İtalyan basını devreye girerek hem Trablusgarp’ta yaşayan İtalya halkının uğradığı sözde haksızlığı dile getirerek propaganda yapacak hem de İtalya’nın tarihten beri bölge ile olan bağlantısını nazara verip kamuoyu oluşturmaya çalışacaktı. Çalışmamızda İtalya’nın sömürge arayışı neticesinde Trablusgarp’ı hedef olarak belirlemesi ve çeşitli kanallarla bölgeye nüfuzu aktarıldıktan sonra, İtalyan milliyetçilerinin bu nüfuzu destekler tavırları ve basın vasıtasıyla hükümeti Osmanlı Devleti’ne karşı savaşa ikna etme süreci değerlendirilmiştir. Bu noktada basının, milliyetçilerin hedeflediği savaşın çıkmasında ne denli etkili olduğu üzerinde durulmuş ve dönemin milliyetçi ve sosyalist gazeteleri incelenerek savaşa giden yolda basının faaliyetleri anlamlandırılmaya çalışılmıştır. Ayrıca Osmanlı Devleti yönetiminin bu anti-propagandaya karşı gereken refleksi gösterememesi de Mebusan Meclisi zabıtları takip edilerek ortaya konulmuştur. Osmanlı basınının İtalya basınına karşı kamuoyu oluşturamaması da dönemin önemli gazetelerinden Tanin üzerinden aktarılmıştır.
Bursa Günlüğü, 2022
Bu dergide yer alan yazı ve görsellerin tüm hakları saklıdır. Kaynak gösterilerek alıntı yapılabi... more Bu dergide yer alan yazı ve görsellerin tüm hakları saklıdır. Kaynak gösterilerek alıntı yapılabilir. Yazıların hukuki sorumluluğu yazarlarına aittir.

Uludağ Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Sosyal Bilimler Dergisi, 2021
19. yüzyılın son çeyreğinde Osmanlı Devleti’nin içinde bulunduğu siyasi ve askeri sorunlar, berab... more 19. yüzyılın son çeyreğinde Osmanlı Devleti’nin içinde bulunduğu siyasi ve askeri sorunlar, beraberinde mâli bir darboğaz oluşturdu. Devletin bu sorunu aşmak adına ilk etapta iç borçlanmaya gitmesi ihtiyaç duyulan para teminini sağlayamayınca 1853-1856 Kırım Savaşı esnasında ilk kez İngiltere’den dış borç alındı. Zaman içerisinde alınan dış borçlara yenilerinin eklenmesi bir süre sonra Osmanlı ekonomisinin iflasını doğurdu ve alacaklı devletler borçlarının teminini sağlamak için Düyûn-ı Umûmiye İdaresi kurarak Osmanlı Devleti’nin çeşitli vergi gelirlerine el koydu. Bu vergiler içerisinde yer alan tütün vergisinin gelirleri Reji İdaresi denilen kuruma bırakıldı ve Reji ülke içerisinde tekel (yed-i vâhid) şeklinde bütün tütün vergilerini toplamakla görevlendirildi. Fakat zamanla Reji ile tütün üreticisi arasında yaşanan sorunlar tütün kaçakçılığının artmasına yol açtı. Kaçakçılığı engellemek adına Reji’nin silahlı birliği olan kolcular ile kaçakçılar arasında çatışmalar yaşandı. Çalışmamızda yaşanan bu çatışmalara, Reji kolcularına destek için kurulan Kordon bölüklerinin teşkilat şemasına ve faaliyet alanlarına değinilecektir.
Conference Presentations by Burak Altunsoy

Tarih boyunca insanlar oluşturdukları atıkları imha etmek için çeşitli yöntemler geliştirmişlerdi... more Tarih boyunca insanlar oluşturdukları atıkları imha etmek için çeşitli yöntemler geliştirmişlerdir. Bu konuda en sık kullanılan yöntem ise denizlerin bir atık imha merkezi olarak kabul edilmesidir. Deniz kirliliği algısının henüz oluşmadığı 19. yüzyıl Osmanlı’sında, ülkenin en kalabalık şehri ve başkenti olan İstanbul’da katı atıklardan hayvan leşlerine, hatta inşaat molozlarına kadar tüm atıklar Marmara Denizi’ne dökülmekteydi. Dahası bu atıkların denize dökülmesi için devlet eliyle çeşitli kayıklar hazırlanmış ve ciddi bir organizasyon kurulmuştu. Bunun yanında, ironik olarak, mevcut atıkların halk sağlığına zarar verebileceği düşüncesinden dolayı, sultanın fermanlarıyla tüm atıkların denize dökülmesi emirleri sıklıkla Osmanlı arşiv belgeleri arasında yer almaktadır.
Atıkların toprağa gömülmesi ve yakılmasından ziyade denize dökülmesi şekliyle gerçekleştirilen atık imha yöntemi, elbette beraberinde birçok sorunu da doğurmaktaydı. Başta sahillerdeki yaşam alanlarının daralması ve burada yaşayan insanların sağlıklarının tehlikeye düşmesi en büyük sorunu teşkil ediyordu. Bunun yanında hayvan leşleri ve çöplerin, deniz açıklarına bırakılması merkezi hükümet tarafından ısrarla vurgulanmış olsa da, akıntılar sonucu sahile vuran atıkların oluşturduğu ve merkezi arşiv belgelerinde “taaffünat” olarak geçen kötü kokunun yayılması durumu kaçınılmaz olarak gerçekleşiyordu. Taaffünata dair tespit ettiğimiz onlarca arşiv belgesi, bu durumun çok sık yaşandığını ve sahile yakın bölgelerde yaşayan halkın şikayetlerine konu olduğunu göstermektedir. Hükümetin ise genellikle çözüm olarak önerdiği, yerel hükümete konuyla alakalı uyarıları ve atıkların “yeniden deniz açıklarına iletilmesi” söylemleri, Osmanlı’da denizin ısrarlı bir şekilde atık imha merkezi olarak kullanılmasındaki ısrarı gözler önüne sermektedir.
Sunacağımız bildiride; Osmanlı başkenti olan İstanbul’da biriken atıkların Marmara Denizi’ne hangi yöntemlerle taşındığı, halk sağlığı üzerindeki olumsuz etkileri ve devletin hangi organizasyon ile bu atıkları deniz yoluyla imhaya çalıştığı aktarılacaktır. Bunun yanında halkın, deniz kirliliğinin doğurduğu olumsuz duruma karşı tepkisi incelenecektir. Ayrıca Osmanlı arşiv belgeleri taranarak, 19. yüzyıl Osmanlı Devleti’nde deniz kirliliği ve çevre algısı anlamlandırılmaya çalışılacaktır.
Thesis Chapters by Burak Altunsoy

Bursa Uludağ Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2021
Osmanlı Devleti’nin 19. yüzyılda başlayan mali çöküşünün bir tezâhürü olan Düyûn-ı Umûmiyye teşki... more Osmanlı Devleti’nin 19. yüzyılda başlayan mali çöküşünün bir tezâhürü olan Düyûn-ı Umûmiyye teşkilatı, yalnızca Osmanlı Devleti’nin mali kontrolünü sağlamamış ayrıca devlet içerisinde kurduğu yapılanma ile sosyal hayatta da önemli tesirler bırakmıştır. Bu teşkilatın, Osmanlı Devleti tütün gelirlerini kontrol etmek amacıyla kurmuş olduğu bir alt kolu hüviyetindeki Reji idâresi, tütünü inhisar altına aldığı gibi kendisine verilen görev icabı tütün kaçakçılığını da engellemek adına “kolcu” adıyla silahlı bir yapılanma oluşturmuş ve ülke içindeki tütün kaçakçılığını engellemeye çalışmıştır. Bu bağlamda tezimizde öncelikle Reji ve kolcularının kurulmasına giden süreç aktarılmış, ardından Reji kolcularının yapılanması ve idari örgütlenmesine değinildikten sonra tütün kaçakçılığını engellemek için tütün kaçakçıları ile yaptıkları mücadeleler yansıtılmıştır. Son kısımda ise Reji kolcularının halka karşı uygulamaları ile devlet kurumları ve Osmanlı güvenlik güçleriyle girift ilişkileri değerlendirilmiştir. Bunun yanında Osmanlı basınının Reji kolcularına yaklaşımı ve Reji kolcularının folklor ve edebiyata yansımaları da yine son bölümde ele alınmıştır.
Talks by Burak Altunsoy
Uploads
Books by Burak Altunsoy
Tütünün devlet kanalıyla tekelleşmesi ve devletin ödeyemediği borçlar neticesinde tütün vergileri üzerinde kurulan Reji tahakkümü, öteden beri devam eden tütün kaçakçılığını artırdı ve bu kaçakçılığa engel olmak için Reji idaresinin kurduğu silahlı birlikler olan Reji kolcuları ile kaçakçılar ve halk arasında işin içinden çıkılamaz bir kördüğüme dönüşen çatışma ortamına dönüştü.
Burak Altunsoy Osmanlı’da Tütün Kaçakçılığı adlı kitabında tütün kaçakçılığını engellemek için kurulan bu birliği; Reji idaresi, tütün kaçakçıları ve devlet görevlileri bağlamında inceliyor. Arşiv belgelerinden kolcuların izini süren yazar, günümüzde tarih ders kitaplarında ve türkülerde adı ölüm ve işkence ile özdeşleşen Reji kolcularının uygulamalarını ele alıyor.
Papers by Burak Altunsoy
rağmen aldıkları ücret bilhassa 19. yüzyıldan itibaren enflasyonist ekonomi
sonucu düşük kalmaya başladı. Mevcut duruma ek olarak jandarma
neferlerinin aldıkları maaş ve tahsîsatlarda, bu yüzyılın getirdiği ekonomik
buhranın bir sonucu olarak aksama ve gecikmeler yaşandı. Bu gecikmeler
bazen iki seneyi bulacak kadar uzun sürüyor ve bu durum jandarma
neferlerinin tepkisiyle karşılanıyordu. Ortaya konulan tepkiler bazen
komutan ve yerel idarecilere konuyla ilgili yazılı şikâyetler şeklinde tezâhür
ederken şikâyetlerin çözümsüz kaldığı noktada jandarma işi bir sonraki adıma taşıyarak “terk-i vazife” ve “terk-i silah” gibi uygulamalarda bulunuyor ve maaşlarını alana kadar görevlerini îfâ etmiyorlardı. Bu çalışmada jandarma neferlerinin maaşlarının gecikmesine karşı bir protesto yöntemi olarak geliştirdikleri terk-i silah uygulamalarına yer verilecektir. Ayrıca yaşanan bu sorun karşısında Bâbıâlî’nin bakanlıklar ile yerel idareciler nezdinde sorunu çözme çabası arşiv belgeleri üzerinden takip edilecek ve olayların büyümesinin oluşturacağı kargaşa ortamının ve terk-i silah uygulamasının diğer birliklere sirayet etmesi ihtimali sonucu yaşanacak muhtemel tehlikelere karşı devletin refleksif tavrı değerlendirilecektir. Bunun yanında terk-i silah gerçekleştiren neferlere karşı yapılan muamele ve verilen cezalar da bu çalışma içerisinde irdelenecektir.
Conference Presentations by Burak Altunsoy
Atıkların toprağa gömülmesi ve yakılmasından ziyade denize dökülmesi şekliyle gerçekleştirilen atık imha yöntemi, elbette beraberinde birçok sorunu da doğurmaktaydı. Başta sahillerdeki yaşam alanlarının daralması ve burada yaşayan insanların sağlıklarının tehlikeye düşmesi en büyük sorunu teşkil ediyordu. Bunun yanında hayvan leşleri ve çöplerin, deniz açıklarına bırakılması merkezi hükümet tarafından ısrarla vurgulanmış olsa da, akıntılar sonucu sahile vuran atıkların oluşturduğu ve merkezi arşiv belgelerinde “taaffünat” olarak geçen kötü kokunun yayılması durumu kaçınılmaz olarak gerçekleşiyordu. Taaffünata dair tespit ettiğimiz onlarca arşiv belgesi, bu durumun çok sık yaşandığını ve sahile yakın bölgelerde yaşayan halkın şikayetlerine konu olduğunu göstermektedir. Hükümetin ise genellikle çözüm olarak önerdiği, yerel hükümete konuyla alakalı uyarıları ve atıkların “yeniden deniz açıklarına iletilmesi” söylemleri, Osmanlı’da denizin ısrarlı bir şekilde atık imha merkezi olarak kullanılmasındaki ısrarı gözler önüne sermektedir.
Sunacağımız bildiride; Osmanlı başkenti olan İstanbul’da biriken atıkların Marmara Denizi’ne hangi yöntemlerle taşındığı, halk sağlığı üzerindeki olumsuz etkileri ve devletin hangi organizasyon ile bu atıkları deniz yoluyla imhaya çalıştığı aktarılacaktır. Bunun yanında halkın, deniz kirliliğinin doğurduğu olumsuz duruma karşı tepkisi incelenecektir. Ayrıca Osmanlı arşiv belgeleri taranarak, 19. yüzyıl Osmanlı Devleti’nde deniz kirliliği ve çevre algısı anlamlandırılmaya çalışılacaktır.
Thesis Chapters by Burak Altunsoy
Talks by Burak Altunsoy
Tütünün devlet kanalıyla tekelleşmesi ve devletin ödeyemediği borçlar neticesinde tütün vergileri üzerinde kurulan Reji tahakkümü, öteden beri devam eden tütün kaçakçılığını artırdı ve bu kaçakçılığa engel olmak için Reji idaresinin kurduğu silahlı birlikler olan Reji kolcuları ile kaçakçılar ve halk arasında işin içinden çıkılamaz bir kördüğüme dönüşen çatışma ortamına dönüştü.
Burak Altunsoy Osmanlı’da Tütün Kaçakçılığı adlı kitabında tütün kaçakçılığını engellemek için kurulan bu birliği; Reji idaresi, tütün kaçakçıları ve devlet görevlileri bağlamında inceliyor. Arşiv belgelerinden kolcuların izini süren yazar, günümüzde tarih ders kitaplarında ve türkülerde adı ölüm ve işkence ile özdeşleşen Reji kolcularının uygulamalarını ele alıyor.
rağmen aldıkları ücret bilhassa 19. yüzyıldan itibaren enflasyonist ekonomi
sonucu düşük kalmaya başladı. Mevcut duruma ek olarak jandarma
neferlerinin aldıkları maaş ve tahsîsatlarda, bu yüzyılın getirdiği ekonomik
buhranın bir sonucu olarak aksama ve gecikmeler yaşandı. Bu gecikmeler
bazen iki seneyi bulacak kadar uzun sürüyor ve bu durum jandarma
neferlerinin tepkisiyle karşılanıyordu. Ortaya konulan tepkiler bazen
komutan ve yerel idarecilere konuyla ilgili yazılı şikâyetler şeklinde tezâhür
ederken şikâyetlerin çözümsüz kaldığı noktada jandarma işi bir sonraki adıma taşıyarak “terk-i vazife” ve “terk-i silah” gibi uygulamalarda bulunuyor ve maaşlarını alana kadar görevlerini îfâ etmiyorlardı. Bu çalışmada jandarma neferlerinin maaşlarının gecikmesine karşı bir protesto yöntemi olarak geliştirdikleri terk-i silah uygulamalarına yer verilecektir. Ayrıca yaşanan bu sorun karşısında Bâbıâlî’nin bakanlıklar ile yerel idareciler nezdinde sorunu çözme çabası arşiv belgeleri üzerinden takip edilecek ve olayların büyümesinin oluşturacağı kargaşa ortamının ve terk-i silah uygulamasının diğer birliklere sirayet etmesi ihtimali sonucu yaşanacak muhtemel tehlikelere karşı devletin refleksif tavrı değerlendirilecektir. Bunun yanında terk-i silah gerçekleştiren neferlere karşı yapılan muamele ve verilen cezalar da bu çalışma içerisinde irdelenecektir.
Atıkların toprağa gömülmesi ve yakılmasından ziyade denize dökülmesi şekliyle gerçekleştirilen atık imha yöntemi, elbette beraberinde birçok sorunu da doğurmaktaydı. Başta sahillerdeki yaşam alanlarının daralması ve burada yaşayan insanların sağlıklarının tehlikeye düşmesi en büyük sorunu teşkil ediyordu. Bunun yanında hayvan leşleri ve çöplerin, deniz açıklarına bırakılması merkezi hükümet tarafından ısrarla vurgulanmış olsa da, akıntılar sonucu sahile vuran atıkların oluşturduğu ve merkezi arşiv belgelerinde “taaffünat” olarak geçen kötü kokunun yayılması durumu kaçınılmaz olarak gerçekleşiyordu. Taaffünata dair tespit ettiğimiz onlarca arşiv belgesi, bu durumun çok sık yaşandığını ve sahile yakın bölgelerde yaşayan halkın şikayetlerine konu olduğunu göstermektedir. Hükümetin ise genellikle çözüm olarak önerdiği, yerel hükümete konuyla alakalı uyarıları ve atıkların “yeniden deniz açıklarına iletilmesi” söylemleri, Osmanlı’da denizin ısrarlı bir şekilde atık imha merkezi olarak kullanılmasındaki ısrarı gözler önüne sermektedir.
Sunacağımız bildiride; Osmanlı başkenti olan İstanbul’da biriken atıkların Marmara Denizi’ne hangi yöntemlerle taşındığı, halk sağlığı üzerindeki olumsuz etkileri ve devletin hangi organizasyon ile bu atıkları deniz yoluyla imhaya çalıştığı aktarılacaktır. Bunun yanında halkın, deniz kirliliğinin doğurduğu olumsuz duruma karşı tepkisi incelenecektir. Ayrıca Osmanlı arşiv belgeleri taranarak, 19. yüzyıl Osmanlı Devleti’nde deniz kirliliği ve çevre algısı anlamlandırılmaya çalışılacaktır.