Özet 1939-1999 yılları arasında yaşamış olan Refik Zekâ Handan, kısa sayılabilecek hayatında elli... more Özet 1939-1999 yılları arasında yaşamış olan Refik Zekâ Handan, kısa sayılabilecek hayatında ellinin üzerinde eser kaleme almış, son derece üretken bir şair ve akademisyendir. Eserlerinde Türk dünyasının meseleleri üzerinde büyük bir hassasiyetle duran Refik Zekâ özellikle Azerbaycan-Türkiye ilişkilerine büyük önem vermekte, bu devletlerin kardeşliğine özel olarak vurgu yapmakta idi. Çeşitli sebeplerle Türkiye'ye seyahatlerde bulunan Handan'ın şiirinde Türkiye sevgisi öne çıkmaktadır. Atatürk, Türkiye, İstanbul, İzmir, Türk dili ve Türklük bilinci gibi konular üzerine büyük bir muhabbetle şiirler kaleme almış olan şair ile ilgili Türkiye Türkolojisinde yapılmış çalışma yok denecek seviyededir. Refik Zekâ'nın hayatı, eserleri, edebî kişiliği, şiirleri, düşünce hayatı, sanatı, üslubu gibi farklı konular müstakil olarak çalışılmaya elverişli konulardır. Bu çalışmada Refik Zekâ Handan'ın şiir kitapları arasından Türklük ve Türkiye ile ilgili konularda yazdığı şiirlerden bir seçki yapılacak ve bu şiirlerin üzerinde değerlendirmelerde bulunulacaktır. Şairin üslubunu yansıtması bakımından söz konusu meseleler üzerine yazdığı şiirlerinin kelime kadrosu tanıtılacak ve kendi içinde bir sınıflandırmaya tabi tutulacaktır. Anahtar Kelimeler: Refik Zekâ Handan, Türkiye, Azerbaycan, kelime kadrosu, üslup. Abstract Refik Zekâ Handan, who lived between 1939 and 1999, is a highly productive poet and scholar who has written over fifty works in his short life. Refik Zekâ Handan, who is very sensitive about the issues of the Turkish world in his works,
International Journal of Language Academy International Journal of Language Academy TÜRK HALK MÜZİĞİ TERMİNOLOJİSİNDE KULLANILAN BAZI BİRLEŞİK FİİLLER ÜZERİNDE BİR KÖK SIKLIĞI İNCELEMESİ An Investigation of the Root Frequency on Some Compound Verbs Used in Turkish Folk Music Terminology, 2020
Öz Türk insanının yüzlerce yıllık kültürel birikiminin kodlarını bünyesinde barındıran Türk halk ... more Öz Türk insanının yüzlerce yıllık kültürel birikiminin kodlarını bünyesinde barındıran Türk halk müziği, yaşama, doğaya, insana dair duyguları türküler aracılığıyla geçmişten günümüze aktaran bir hazinedir. Türk dilinin en işlek yapılarından olan birleşik fiiller, dilin kullanıldığı tüm alanlarda varlığını göstermektedir. Türk halk müziği literatürü de bu alanlardan bir tanesi durumundadır. Türk halk müziği terminolojisine dâhil olmuş birleşik fiiller üzerinde bir kök sıklığı incelemesi yapmak düşüncesi ile hazırlanan bu çalışma sayesinde, ilgili literatürün söz varlığı da bir yönüyle ortaya konacaktır. Türk dilinin birleşik fiil oluşturma yöntemlerinden biri, isim + yardımcı/esas fiil yapısını kullanmaktır. Çalışmanın malzemesinin sınırlanması maksadıyla sadece bu yapı ile kurulmuş birleşik fiiller incelemeye konu edilmiştir. Türk halk müziği terminolojisinin belirlenmesi aşamasında ise Melih Duygulu tarafından hazırlanmış olan Türk Halk Müziği Sözlüğü esas alınmıştır. Sözlük'e dâhil olan isim + yardımcı/esas fiil yapısıyla kurulmuş birleşik fiiller kısa tanımlamalarıyla verilmiş, arkasından tanıtılan malzeme üzerinde bir kök sıklığı incelemesi yapılmıştır. Çalışmanın değerlendirme bölümünde kök sıklığı bakımından öne çıkan unsurlar üzerinden Türk halk müziği terminolojisinin sıklık derecesi en yüksek yapıları tanıtılmıştır. Çalışmanın ekler bölümünde ise incelemeye alınan tüm birleşik fiillerin ve iki tekrardan fazla kullanılan köklerin listeleri çıkarılmıştır. Bu incelemenin verileri sonucunda ve Türk halk müziği sahasının Türkoloji araştırmaları için elverişli yapısı sayesinde, öne çıkan, sıklık derecesi en yüksek isim ve fiil unsurları ile ilgili yorumlamalara varılabilecektir.
Öz Tarihî metinler üzerine yapılan incelemeler, Türkoloji sahası çalışmaları arasında önemli bir ... more Öz Tarihî metinler üzerine yapılan incelemeler, Türkoloji sahası çalışmaları arasında önemli bir yer tutar. Tarihî metinler; üzerlerinde yapılan okuma, çeviri yazı, edisyon kritiği, Türkiye Türkçesine aktarma, ses ve şekil bilgisi incelemeleri, gramatikal dizin, ek dizini, sözlük çalışmaları gibi farklı uğraşlar ile yayımlanarak bilim dünyasının dikkatine sunulmaktadır. Başta Türk dili ve edebiyatı olmak üzere, tarih, iktisat, tıp, teoloji, hukuk, astronomi, antropoloji gibi farklı disiplinlerin ilgili alanına giren tarihî metin çalışmaları yürütülürken çeşitli zorluk ve bilinmezliklerle karşılaşılmaktadır. Bu noktada pek çok sorundan bahsetmek mümkündür. Bu sorunların başında, eldeki metni doğru tanımak gelmektedir. Zira doğru tanınmamış/tanıtılmamış bir eser, pek çok karışıklığa meydan verebilecektir. Bu noktada eserin kataloglanma sürecinde yaşanan hatalı ya da eksik değerlendirmelerin payı büyük olacaktır. Tarihî metinler, saklandıkları koleksiyonlarda kendilerini tanıtan bilgi notları ile tutulurlar. Bu aşama, kütüphanecilik sahasının uzmanlarının çalışmalarıyla gerçekleşmektedir. Bu aşamada yapılacak hata ya da eksiklikler silsileleşebilecek hatalı verilere sebebiyet verecektir. Bu yazıda ilgili durumunun bir örneği olması bakımından Tabirü'r-rüya ismiyle kayda geçirilmiş el yazması üzerinde durulacaktır.
Dil, içerisinde taşıdığı söz hazinesi ile gücünü ortaya koyan bir müessesedir. Dille-rin söz varl... more Dil, içerisinde taşıdığı söz hazinesi ile gücünü ortaya koyan bir müessesedir. Dille-rin söz varlığının tespiti, kelime dünyasının gösterilmesi bakımından son derece önemlidir. Bir dilin söz varlığı içerisinde deyimler, atasözleri, ikilemeler, sıfatlar, kalıp sözcükler, kelime grupları gibi büyük zenginlikler barınmaktadır. Söz varlığı içerisinde değerlendirilen deyimler, önemli dil unsurları arasında sayılabilir. Türk dili uzun yıllar kullanılagelen köklü bir dil olduğundan bünyesindeki sözcük çeşit-liliği ve söz varlığı azımsanmayacak düzeydedir. Dilin bu zenginlikleri tüm kulla-nıcılar, bakımından bir avantaj olarak değerlendirilir. Günlük hayatta her kesimden insanın kullandığı deyimleri, şairler de şiirlerinde sıkça kullanmaktadır. Bu çalış-mada Türk edebiyatında uzun yıllardır şiirleri ve düz yazılarıyla tanınan Ebubekir Eroğlu'nun 12 adet seçme şiiri üzerinden deyimler konusu incelenecektir. Eroğlu şairliği, yayıncılığı ve düşünce insanı kimliği ile Türk dili ve edebiyatı bakımından zengin içerikli yayınlara imza atmış bir isim durumundadır. Çalışmada öncelikle şairin hayatı ve edebî kişiliği hakkında kısa bir bilgi verilecek, sonrasında Eroğ-lu'nun seçme şiirlerinde deyimler konusu ayrıntılandırılacaktır.
Türk edebiyatında hikâye alanında önemli isimlerden biri olarak kabul
edilen Refik Halit Karay hi... more Türk edebiyatında hikâye alanında önemli isimlerden biri olarak kabul edilen Refik Halit Karay hikâyelerini fikir, eleştiri ve mizah unsurlarıyla ören bir sanatkârdır. Yazara ait olan Memleket Hikâyeleri ve Gurbet Hikâyeleri adlı eserler, Türk edebiyatında Maupassant tarzı hikâyeciğin en güzel örneklerinden kabul edilmiştir. Bu çalışmada Refik Halit Karay’ın Memleket Hikâyeleri ve Gurbet Hikâyeleri adlı kitapları, Türkçe Sözlük’e katkıları bakımından değerlendirilmiştir. Çalışma kapsamında yazarın hikâyelerinde kullandığı ancak Türkçe Sözlük’te yer bulmamış sözcükler ve Sözlük’te yer almasına karşın örneklerle somutlaştırılmamış bazı madde başlarına uygun cümleler incelenmiştir. Bu anlamda yeni kullanımların tespit edilmesiyle, Türkçe sözlük çalışmalarına katkıda bulunulması hedeflenmiştir.
The Journal of Academic Social Science Studies, 2019
II. Meşrutiyet Dönemi’nde Osmanlı basın hayatındaki verimlilik ve hareketlilik artmıştır. Art ard... more II. Meşrutiyet Dönemi’nde Osmanlı basın hayatındaki verimlilik ve hareketlilik artmıştır. Art arda gazete ve dergiler yayımlanmaya başlamıştır. Bu durum basın, yayın, reklamcılıkta Batı’nın gerisinde kalmış Osmanlı’nın bu alanlarda gelişmesini hızlandırmıştır. Osmanlı Döneminde ilk dergi yayını XIX. Yüzyılın kinci yarısında iki dilli olarak başlamıştır. II. Meşrutiyet Dönemi çıkan bu dergilerden biri de Mekteb Müzesi (Resimli Dünya) dergisidir. Kimi araştırmacılara göre içeriği ve yazarları sebebiyle kadın dergisi kimilerine göre ise çocuk dergisi olan Mekteb Müzesi, her yönüyle dolu dolu içeriğe sahip bir dergidir. Osmanlı matbuat hayatının önemli bir kilometre taşı durumunda olan Mekteb Müzesi dergisinin pek çok farklı yönleri ile ele alınıp tanınmasında yarar vardır. Mekteb Müzesi’nin yayımlandığı dönemde isminden ötürü çocuk dergisi zannedildiğini derginin yayımcısı Ahmet Edib Bey de dergideki yazılarında ifade etmektedir. 12 sayı yayımlanabilmiş dergide yer alan reklam, ilân ve görsellerin metinlerinde günümüz dergileri gibi kısa, vurgulayıcı, etkileyici ifadeler yerine uzun cümlelere ve çokca Farsça, Arapça tamlamalara yer verilmiştir. Bu çalışmada öncelikle Osmanlı’da basın hayatı, ilk reklamcılık faaliyetleri tanıtılacak ve Mekteb Müzesi (Resimli Dünya) dergisi hakkında kısaca bilgi verilecek, Dergi’nin yayımlanmış 12 sayısında yer alan ilan, reklam ve görsellerindeki metinler incelenecek, indeks oluşturulacak ve bu dönemde kullanılan söz varlığı sayısal verilerle gösterilecektir. Bu veriler dergi içindeki metinlerden örneklerle desteklenecektir.
Bu makalede Eski Anadolu Türkçesi döneminin dil özelliklerini eserleri ile yansıtan Ahmet Şemsedd... more Bu makalede Eski Anadolu Türkçesi döneminin dil özelliklerini eserleri ile yansıtan Ahmet Şemseddin Marmaravî’nin Tercüme-i Risâle-i Vasiyyet adlı eseri hakkında bilgilere yer verilecektir. Türk yazı dilinin tarihî devirlerinden bir tanesi olan Eski Anadolu Türkçesi, XIII-XV. asırlar arasında gelişim gösterdiği kabul edilen bir dönemdir. Dönem Türkçesi ile yazılan telif eserlerin yanında, özellikle dinî konularda, sayıları çok fazla olmamakla birlikte, çeviri eserlere de rastlanmaktadır. Söz konusu eserlerin en önemlilerinden bir tanesi Zeynüddîn-i Hâfî’nin 1422 yılında yazdığı ve kısaca el-Vasâyâ olarak bilinen, el-Vasâyâ’l-Kudsiyye li’tTâlibîne’s-Sâlikîn isimli eserdir. Zeynüddîn-i Hâfî, kendisi gibi Halvetî şeyhi olan bir başka zatı, Yiğitbaşı Ahmet Şemseddin Marmaravî’yi, etkileyerek Arapça yazdığı el-Vasâyâ eserinin Eski Anadolu Türkçesindeki bir yansımasının ortaya çıkmasına sebep olmuştur. Yiğitbaşı, eserlerinin tümünü Türkçe yazmış, dini-tasavvufi konularda eserler vermiştir. Marmaravî, Tercüme-i Risâle-i Vasiyyet isimli eserinde Zeynüddîn-i Hâfî’nin el-Vasâyâ adlı eserini tercüme ederek Arap dili ile yazılmış eseri, Eski Anadolu Türkçesinin ses ve şekil bilgisi kurallarına uygun şekilde Türk diline kazandırmıştır. Bu çalışmada müellifin tercümesini yaptığı Zeynüddîn-i Hâfî’nin el-Vasâyâ’sından yola çıkılarak Türk diline kazandırılan Tercüme-i Risale-i Vasiyyet adlı eser üzerinde durulacaktır.
YUNUS EMRE DİVANINDA GEÇEN İKİLEMELER ÜZERİNE, 2018
Dilin söz hazinesi, dilde yer alan temel söz varlığı unsurları, yabancı sözcükler, ikilemeler, de... more Dilin söz hazinesi, dilde yer alan temel söz varlığı unsurları, yabancı sözcükler, ikilemeler, deyimler, atasözleri, kalıp sözler vb. anlatım kalıplarının hepsini kapsamaktadır. Türkçenin söz varlığı unsurlarından olan ikilemeler, Türk dilinin her döneminde olduğu gibi Eski Anadolu Türkçesi döneminde de yaygın olarak kullanılmıştır. Eski Anadolu Türkçesi dönemi eserlerinden olan Yunus Emre Divanı, dönemin söz varlığı hakkında da bilgiler ihtiva etmektedir. Çalışma boyunca Yunus Emre Divanı, dil yönünden bir incelemeye tabi tutulacaktır. Bu çalışmada, Yunus Emre Divanı’nda yer alan ikilemeler, sözcük kökenine göre sınıflandırarak ele alınacaktır. Türkçe kökenli ikilemeler son eklerine göre sınıflandırılacaktır. Bu sınıflamanın ardından, alıntı kelimelerle kurulan ikilemeler ve alıntı yapılarla kurulan ikilemeler üzerinde durularak bu yapılar örnekleri ile tanıtılacaktır. Daha sonra, iki Türkçe kelime arasındaki atıf terkibi örnekleriyle verilecektir. Çalışmada uygulanan taramalar sonucunda Divan’da en çok iki Arapça kelimeden oluşturulmuş ikilemeler tespit edilmiştir. Türkçe ikilemelerden ise en çok adlarla kurulan yalın durumdaki ikilemeler kullanıldığı görülmüştür. Eserde Türkçenin söz varlığına katkı sağlayan ikilemelerin sayıları ve kullanımları da tespit edilmiştir.
Bitişik yazılan birleşik kelimelerin yazımı, çok fazla hata yapılan konulardan bir tanesidir. Bu ... more Bitişik yazılan birleşik kelimelerin yazımı, çok fazla hata yapılan konulardan bir tanesidir. Bu kelimeler yazıma geçirilirken gelişigüzel bir şekilde yazılmakta, anlam boyutları irdelenmemektedir. Birleşik kelimeler, yanlış yazıldıklarında yazıda kastedilmek istenen anlamın dışında çok farklı anlamlara gelebilmektedirler. Bu gibi yanlış kullanımların önüne geçilebilmesi için Türk Dil Kurumu tarafından yayımlanan Yazım Kılavuzu’nda birleşik kelimelerin imlası geniş bir biçimde ele alınmış, yüzlerce örnekle konunun ehemmiyeti vurgulanmıştır. Kılavuzda birleşik kelimelerin imlasında iki farklı yol izlenmiş, bu kelimeler ayrı ve bitişik imla edilmesi gereken birleşik kelimeler olarak ikiye ayrılmıştır. Yazım kılavuzunda yer alan bitişik birleşik kelimelerin yazımının çok iyi ayırt edilmesi gerekmektedir. Bu ayrım gücüne varılmadığı takdirde ortaya gülünç durumlar çıkabilmekte ve kelime anlamları çok farklı boyutlara taşınabilmektedir.
İSTANBUL FATİH SEMTİ SULTANAHMET CAMİSİ CİVARINDAKİ OTEL ADLARI ÜZERİNE BİR İNCELEME, 2018
Bu çalışmada, Türkiye’nin en büyük şehri olan İstanbul’un Fatih semtinde Sul-tanahmet Camisi çevr... more Bu çalışmada, Türkiye’nin en büyük şehri olan İstanbul’un Fatih semtinde Sul-tanahmet Camisi çevresindeki otel adları incelenmiştir. Sultanahmet Camisi, ülkenin dı-şarıya açılan yüzü olarak bilinen İstanbul’un cazibe merkezlerinden biridir. Fatih semti, hem yurtiçi hem de yurt dışından gelen turistlerin en çok ilgisini çeken bölgelerden biri-dir. Bu gibi yerlerde dil hususunda yapılan/yapılacak doğru uygulamalar Türk dilinin ve kültürünün tanıtımına katkı sağlayacak uygunluktadır. Bu durum; hatalı, özensiz ya da herhangi bir kaygı ile verilen yabancı adlarla sağlanması gereken olumlu etkinin tam aksi yönde bir kargaşaya ve kirliliğe de sebebiyet vermektedir. Böylesine önemli yerlerin etrafındaki oteller, yemek salonları, kafeler vb. işletmelerin adlandırmaları, Türk dilinin kullanımı ve tanıtımı açısından son derece önemlidir. Sebebi ne olursa olsun işletme ad-ları seçilirken yapılan hatalar ve duyarsızlıklar yüzünden bu önemli turistik bölge, Türk dilinin örnek bir kullanım alanı olarak değerlenebilecekken Türkçenin baş etmesi gere-ken yeni bir soruna ev sahipliği yapmak zorunda bırakılmaktadır. Örneklem olarak seçi-len bölgedeki işletmelerin (özellikle otellerin) çoğunun yabancı isimlerle adlandırıldığı gözlemlenmektedir. Bu durumun dil kirliliğine neden olması kaçınılmazdır.
Dilbilim ve folklor çalışmaları Türkoloji sahasının önemli ve dikkat çekici araştırmaları arasınd... more Dilbilim ve folklor çalışmaları Türkoloji sahasının önemli ve dikkat çekici araştırmaları arasındadır. Yörelerin kültürel dokusunu oluşturan değerlerin, söz varlıklarının, geleneklerinin kayda geçirilmesi bu anlamda önem arz etmektedir. Dillerin söz varlıklarının gelişim süreçleri içerisinde, o toplumu var eden bireylerin bütün değerlerine ait özellikler kendilerine yer bulmaktadırlar. Bu bakımdan kültür dünyamızın en önemli ve dikkat çekici unsurlarından olan mutfak anlayışımızın dil araştırmalarına konu olması kaçınılmazdır. Mutfak kültürümüzün, damak tadımıza, görsel beğenilerimize hitap eden husussiyetleri yanında ortaya çıkan ürünlere verdiğimiz isimler de son derece önem arz etmektedir. Yemek isimlerinin anlamları, kökenleri, çağırışımları, sesletim özellikleri ayrı ayrı çalışma konuları olabilecek özelliktedir. Buradan hareketle çalışmada Zonguldak yöresinde kullanılan yemek isimleri derlenerek ve bu isimler üzerinde dilbilimsel bir çalışma yürütülerek alana katkı sunulmaya çalışılacaktır. Zonguldak yemek isimleri, bölgenin kimliğine dair kodları, tarihi arka plana sadık kalarak yaşatan özelliği ile dikkat çekmektedir. Bu özellik Karadeniz bölgesinin, Anadolu'nun ve kadim Türk kültürünün bir yansıması olarak karşımızda durmaktadır. Dil ve söz varlığı çalışmalarının akademik alanda taşıdığı öneme uygun şekilde titizlikle yürütülmesinin Türk dilinin köklü geçmişine ışık tutmasının yanında yeni yapılacak araştırmalara yön gösterici bir özellik taşıdığı bilinmektedir. Bu bakış açısıyla yürütülen araştırmanın alana katkı sunması amaçlanmaktadır.
İnsanoğlu yaratıldığından bu yana evreni anlamaya çalışmış ve bunun bir sonucu olarak birçok vars... more İnsanoğlu yaratıldığından bu yana evreni anlamaya çalışmış ve bunun bir sonucu olarak birçok varsayım ortaya çıkmıştır. İnsanoğlunun evreni anlama ve anlamlandırma çabası astronomi bilimini ortaya çıkarmıştır. Bu makalede Osmanlı’nın tanınmış astronomlarından olan Muvakkit Mustafa’nın Teshilü’l-Mikat adlı eseri ışığında İslam’da, Türklerde ve Osmanlılarda astronomi bilimi hakkında bilgilere yer verilecektir. Muvakkit Mustafa bin Ali, İslamiyet açısından son derece önemli bir konu olan zaman tayini noktasında yaptığı çalışmalarla tanınan bir bilim insanıdır. Ali’nin Teshilü’l-Mikat adlı eseri, Osmanlı Türkçesi ve Eski Anadolu Türkçesi dönemlerinin özelliklerini yansıtması ve dönenim söz varlığını barındırması bakımından gayet önemli bir değer taşımaktadır. Çalışma boyunca müellif ve eserleri incelenerek tanıtılmaya gayret edilecektir.
Bu çalışma Yiğitbaşı Ahmed Şemseddin Marmaravî’nin Usûl-ı Vusûl-ı
İlâhiyye adlı eseri üzerine yap... more Bu çalışma Yiğitbaşı Ahmed Şemseddin Marmaravî’nin Usûl-ı Vusûl-ı İlâhiyye adlı eseri üzerine yapılmıştır. 1435-1505 yılları arasında yaşayıp arkasında Eski Anadolu Türkçesi ile yazılmış eserler bırakan Yiğitbaşı Ahmed Şemseddin Marmaravî, İzmir ilinin Saruhan sancağına bağlı Gölmarmara’da doğmuştur. Siyasi açıdan Osmanlı İmparatorluğu’nun en parlak dönemlerine rastlayan hayatı, sosyal açıdan ise Anadolu Coğrafyasında tasavvuf düşüncesinin kendini bulduğu bir döneme denk düşmüştür. Tasavvufi dünya görüşünün gelişmesine katkı yapan Marmaravî, eserleri ile de kalıcı olmayı başarmıştır. Marmaravî, Usûl-ı Vusûl-ı İlâhiyye adlı Farsça’dan tercüme ettiği eserinde, dönem Türkçesinin tüm özelliklerini satırların arkasına gizleyerek bugüne taşımayı başarmıştır. Ahlaki, dinî, örfi değerleri didaktik bir anlatım ile sunan eserde, düz yazının yanında nazım da kendine yer bulmuş ve bu sayede dönem edebiyatı ile ilgili kodlar da günümüze taşınmıştır.
Şemsettin Sami çok yönlü kişiliğinin yanında önemli bir Türkolog olması ile
de tanınır. Sami’nin ... more Şemsettin Sami çok yönlü kişiliğinin yanında önemli bir Türkolog olması ile de tanınır. Sami’nin Türk diline ve edebiyatına kazandırdığı eserler bugün kıymetini ve önemini korur hâldedir. Şemsettin Sami’nin eserlerinin merkezine yerleştirdiği fi kirleri, çağını aşan, bugünün ve geleceğin tartışmalarına ışık tutan bir mahiyet taşır. Biz bu çalışmamızda Şemsettin Sami’nin Türk dili hakkında ortaya koyduğu fikirleri, tespit ve tavsiyeleri bir araya getirerek onun kanaatleri üzerinden bir kompozisyon oluşturmaya gayret edeceğiz. Türk dilinin güncel meselelerinden bir tanesi olan sa deleşme konusu başta olmak üzere dil üzerine pek çok farklı noktadan perspektifler sunan Şemsettin Sami’nin fikirleri, bizlere aktüel tartışmalar üzerine özgün görüşler sunacaktır. Türk ve Arnavut toplumları için onu değerli ve sembol kılan entelektüel kişiliği ile Şemsettin Sami’nin dil alanında sunduğu imkânların değerlendirilerek bu görüşlerden mümkün olduğunca fazla istifade edilmesi gerektiği kanaatindeyiz. Bu istifadenin yoğun olabilmesi, Sami’yi ve eserlerini tanımakla mümkün olacaktır
Türk yazı dilinin tarihî devirlerinden bir tanesi olan Eski Anadolu Türkçesi XIII-XV.
asırlar ar... more Türk yazı dilinin tarihî devirlerinden bir tanesi olan Eski Anadolu Türkçesi XIII-XV. asırlar arasında gelişim gösterdiği kabul edilen bir dönemdir. Dönem Türkçesi ile yazılan telif eserlerin yanında, özellikle dinî konularda, sayıları çok fazla olmamakla birlikte, çeviri eserle re de rastlanmaktadır. Söz konusu eserlerin en önemlilerinden bir tanesi Zeynüddîn-i Hâfî’nin, H. 825/M. 1422 yılında yazılmış ve kısaca el-Vasâyâ olarak bilinen, el-Vasâya’l-Kudsiyye li’t Tâlibîne’s-Sâlikîn adlı eserdir. Dünyanın değişik kütüphanelerinde yüze yakın nüshası bulunan eserde Zeynüddîn-i Hâfî tarikat adabına ve rüya tabirine yer vermiştir. Halvetiyye yolunun Zey niyye şubesinin müessisi olan Zeynüddîn-i Hâfî, kendisi gibi Halvetî olan bir başka zatı, Yiğitbaşı Ahmed Şemseddin Marmaravî’yi, etkileyerek Arapça yazdığı el-Vasâyâ eserinin Eski Anadolu Türkçesindeki bir yansımasının ortaya çıkmasına sebep olmuştur. Marmaravî, Tercüme-i Risâle-i Vasiyyet isimli eserinde Zeynüddîn-i Hâfî’nin el-Vasâyâ adlı eserini tercüme ederek Arap dili ile yazılmış eseri, Eski Anadolu Türkçesinin ses ve şekil bilgisi kurallarına uygun şekilde Türk diline kazandırmıştır. Bugün yurt içi ve dışındaki kütüphanelerde dili Türkçe olan Vasâyâ, Tabirü’r ruyâ, tabir-nâme gibi isimlerle kayda geçirilmiş eserlere rastlanmaktadır. Bu kayıtlarda söz ko nusu eserler Zeynüddîn-i Hâfî’ye atfedilmiş durumdadır. Hâlbuki Arap ve Fars dilleri ile eserler bırakmış olan Hâfî’nin bilinen hiçbir Türkçe eserine rastlanmamaktadır. Kayıtlara Zeynüddîn-i Hâfî’ye ait olarak geçen yazma nüshalarının Marmaravî’nin Tercüme-i Risâle-i Vasiyyet isim li eserinin belli kısımlarından ibaret olduğu anlaşılmaktadır. El-Vasâyâ’nın son bölümlerinin rüya tabirlerine ayrılmış olması tabirü’r-ruya ya da tabir-name ismiyle kayda geçmiş eserlerin Marmaravî’nin Tercüme-i Risâle-i Vasiyyet adlı eserinin son kısmının müstakil bir eser zanne dilmesinden kaynaklanmış olması muhtemeldir. Çalışmamızda, bu iki eserin, biri Arapça diğeri Türkçe olmak üzere, dilleri farklı tek bir eser olduğu işaret edilecek, eserler arasında ve dola yısıyla diller arasındaki ilişki araştırılacak, ayrıca kayıtlara yanlış geçirildiğini düşündüğümüz nüshalar tanıtılacaktır.
Öz Dünya çapında enerji ihtiyacının artması ve akabinde ülkemizde kömür madeninin Zonguldak Havza... more Öz Dünya çapında enerji ihtiyacının artması ve akabinde ülkemizde kömür madeninin Zonguldak Havzası'nda bulunması ile birlikte madenlerde nitelikli eleman ihtiyacı ortaya çıkmıştır. Bu nedenle ülkemizde bu ihtiyacın giderilmesi amacıyla ilk olarak Zonguldak'ta " Yüksek Maden Mühendis Mektebi (1924-1931) " açılmıştır. 1931 yılında daha fazla öğrenci yetiştirmenin işsizliğe sebep olacağı gerekçesiyle bu mektep kapatılmıştır. 1937 yılında ise Birinci Beş Yıllık Kalkınma Planı çerçevesinde yine Zonguldak'ta " Maden Tatbikat (Başçavuş) Mektebi " açılmıştır. Maden Tatbikat Mektebi'nin de yine temel amacı ocaklarda çalışabilecek orta dereceli çavuş, başçavuş, messah (mühendis) ve madenlerde çalışabilecek uzman eleman yetiştirmek olmuştur. Bu çerçevede mektepte üç yıl eğitim verilmiş ve madenlerdeki nitelikli eleman ihtiyacı büyük oranda giderilmiştir. Bu mektep de üç yıl eğitim verdikten sonra 1940 yılında kapatılmıştır. Çalışmamızın temel amacı, yükseköğretim sistemimiz içerisinde Zonguldak Maden Tatbikat (Başçavuş) Mektebi'nin (1937-1940) üç yıllık eğitim-öğretim dönemini ayrıntısıyla inceleyip ortaya koymaktır. Anahtar Sözcükler: Zonguldak havzası, Yükseköğretim tarihi, Yüksek Maden Mühendis Mektebi, Zonguldak Maden Tatbikat Mektebi, Birinci beş yıllık kalkınma planı ABSTRACT A need for qualified staff to work in mines has emerged due to increasing energy demand worldwide and the discovery of coal mines in Zonguldak Basin within Turkey. To eliminate this need, High School of Mining Engineering (1924-1931) was opened in Zonguldak in the first place. In 1931, this school was closed because educating more students would lead to unemployment. In 1937, Mining Operation (Başçavuş) School was opened in Zonguldak within the framework of the First Five-Year Development Plan. The main purpose of Mining Operation School was to educate secondary sergeants, master sergeants, surveying engineers, and experts to work in mines. Three-year education was offered by the school, and the need for qualified staff in mines was eliminated to a considerable extent. After offering education for three years, the school was also closed in 1940. The main purpose of the present study is to dwell on the three-year education period of Mining Operation (Başçavuş) School (1937-1940) within Turkish higher education system.
Öz Karaelmas diyarı ve emeğin başkenti gibi ifadelerle özdeşleşen Zonguldak, kömür yataklarının z... more Öz Karaelmas diyarı ve emeğin başkenti gibi ifadelerle özdeşleşen Zonguldak, kömür yataklarının zenginliği ile Türkiye " nin maden bölgesinde önemli bir yer tutmaktadır. Kömürün bulunması ve madenciliğin gelişmesi ile beraber şehir de bu gelişime ayak uydurarak kendini yenilemiştir. Kömürün bulunduğu, ilk zamanlarda yabancı şirketlerin Zonguldak " ta kömür işletmeciliğine başlaması ile beraber şehre yabancı bir kültür ile dil de giriş yapmıştır. 1850 " li yıllarda Osmanlı Devleti " nin zor durumda olması ve dış borçlarının ödenmez durumlara gelmesinin sonucunda devlet kömür ocaklarını yabancı şirketlere kiralamak veya yabancıların işletmesine bırakmak durumunda kalmıştır. Daha çok Zafiropoulo, Giurgiu Kumpanyası, Kurci, Kurtidi, Yorgi Vapur şirketi, Karamanyan şirketi, Rombaki kumpanyası gibi isimlerle Rum, Ermeni, İngiliz şirketlerin ocaklar alarak işlettiği görülmektedir. Bu şirketler ile ocakların isimleri, daha sonra havzada çeşitli yerlerde bulunan başta cami, sokak, mahalle, kömür damarlarının olduğu yerlere verilerek kullanılmaya başlanmıştır. Bu duruma bakılarak bölgeye gelen yabancı dil ve kültürün şehir içerisinde belli yerlere ad olmasıyla dilin kalıcılaştırılmaya çalışıldığı düşünülebilir. Ayrıca bu şirketlerin kendi isimleri ile kömür işletmelerini açtıkları ve çoğunluğunu Londra " dan getirttikleri maden aletlerini marka isimleriyle kullandıkları da görülmektedir. " Ameleler " diye adlandırılan kömür işçileri bu aletlerin isimlerini söylemekte güçlük çektiklerinden kendi dillerine, bölgenin konuştuğu ağza uydurarak söylemişler; bu yolla işçiler arasında farklı bir madencilik terimleri yekûnu oluşmuştur. Araştırmamızda Kilimli ilçesinde bulunan Karadon Maden Ocağı " nda çalışan işçiler, maden teknikerleri ve maden mühendisleri, Türkiye Taşkömürü Kurumu Üzülmez Müessesesine ait eğitim ocağında bulunan işçiler ve maden mühendisleri ile Zonguldak " ın Beycuma ilçesi Asmacı Mahallesine bağlı Karadere köyünde ve Kozlu ilçesine bağlı bazı köylerde bulunan eski maden işçileri ile birlikte soru cevap şeklinde ses kayıt cihazları yardımıyla konumuzun asıl amacı olan geçmişten günümüze Zonguldak " ta maden işçilerinin kömür ocaklarında kullandıkları madencilik terimleri hakkında bilgiler toplandı.
Dil, insanlar arasında anlaşmalar sistemi oluşturmanın yanı sıra insan yaşamındaki deneyimlerin b... more Dil, insanlar arasında anlaşmalar sistemi oluşturmanın yanı sıra insan yaşamındaki deneyimlerin birikimi ve toplumların söz varlığının taşıyıcısı olan edebiyatın da temel malzemesini teşkil etmektedir. Dilin kullanılma, geliştirilme, anlaşılma ve aktarılma düzeylerinin farklılığı dildeki yöntem ve imkânların da çeşitliliğini beraberinde getirmiştir. Biçimbirim; bir dilin anlam taşıyıcı en küçük parçası olarak kabul edilir. Durum biçimbirimleri ise cümlede adlar ile eylemler arasındaki geçici anlam bağlarını kurmak üzere adların durumlarını karşılayan ekler şeklinde tanıtılabilir. İlk Türkçe metinlerden itibaren dilimizin her dönemindeki edebî metinlerinde yerini alan bu biçimbirimler; çeşitli anlamsal katkılarla edebî eserlere dolayısıyla da dile etki etmiştir. Şiir parçalarına kelime sıklıkları yanında ek kullanımları açısından bakmak, bize hem anlam birimleri hem de üslup özellikleri açısından önemli veriler sunmaktadır. Hamdullah Hamdî, edebiyatımızda ilk önemli Yusuf u Züleyha mesnevisini yazmasının yanı sıra Akşemseddin gibi devre damgasını vuran âlim bir babanın da çocuğu olması hasebiyle devrin önemli bir köşe taşıdır. Bu çalışmada, döneminin mesnevi sahasının önemli bir şahsiyeti olarak kabul edilen Hamdullah Hamdî’nin Divanı’nda yer alan durum biçimbirimleri incelenmiş, durum biçimbirimsel kullanımlara ait örnekler sunulmuştur. Şair, dilin ifade imkânlarından olan bu kullanımları, içinde bulunduğu edebî anlayışın imkânlarıyla birleştirerek şiirlerinde yansıtmaya çalışmıştır. Ortaya koyduğumuz dil malzemesi, Hamdî’nin şahsında, ilgili dönem ve sonraki dönemlerle ilgili de fikirler verebilecektir.
Ahmedî, XIV. yüzyıl Beylikler Döneminde yaşamış şair ve yazarlardandır. Asıl adı kaynaklarda fark... more Ahmedî, XIV. yüzyıl Beylikler Döneminde yaşamış şair ve yazarlardandır. Asıl adı kaynaklarda farklılık göstermektedir. Bazı kaynaklarda Taceddin İbrahim bin Hızır’a dayandırılarak adının İbrahim, lakabının Taceddin, baba adının Hızır olduğu geçmektedir. XIV. ve XV. yüzyıllarda beylikler arasında yaşanan mücadeleye rağmen şair ve sanatkârlar himaye edilmiştir. Ahmedî de himaye edilen şairlerden birisidir. Ahmedî’nin ilk eğitimini tamamladıktan sonra Mısır’a gittiği ve orada öğrenimine devam ettiği kaynaklarda verilen bilgiler arasındadır. Bununla birlikte Ahmedî’nin Mısır dönüşünde Germiyan Beyi Süleyman Şah’a intisap ettiği ve yakın dostu olduğu kaynaklarda yer almaktadır. Bu nedenle eserlerinin çoğunu Emir Süleyman’a sunduğu söylenilmektedir. İskender-nâme adlı eserine sonradan ekleme yapmış ve daha sonraları yazmış olduğu Cemşîd ü Hurşîd ile Tervihü’l-Ervâh adlı mesnevilerini Emir Süleyman’a sunmuştur. Müellifin Emir Süleyman’a sunduğu eserleri dışında Dîvân, Esrâr-nâme Çevirisi, Mirkatü’l-Edeb adlarını taşıyan eserleri de vardır. Ahmedî’nin dili yaşadığı dönemin dil özelliğini yansıtır. Ahmedî’nin geride bıraktığı eserlerinin Eski Anadolu Türkçesinin dil özelliklerini görmek açısından dikkate değer olduğu aşikârdır. Türk yazı dilinin tarihî dönemlerinin izlerini sürmek bakımından dönem eserlerini farklı bakış açıları ile ele almak gerekmektedir. Bu nedenle Anadolu Türkçesinin dil özelliklerini anlamak açısından Ahmedî’nin eserini incelemek yerinde olacaktır kanaatindeyiz. Bilhassa gerek ortaya çıktığı dönemde gerekse kendisinden sonraki devirleri dolaylı ya da doğrudan etki altında bırakmış müellifler ve onların eserleri üzerinde yürütülen çalışmaların önemi ortadadır. Ahmedî, XIV. asrın önemli şairlerinden olduğu için hakkında pek çok çalışma yapılmıştır. Bu çalışmalar çoğunlukla hayatı ve edebî kişiliği hakkındadır. Bu çalışma Eski Anadolu Türkçesinin dil özelliğinin daha iyi anlaşılmasını sağlama amacıyla yapılmıştır. Çalışmada öncelikle Ahmedî ve eserleri hakkında bilgi verilecek, ardından dönemin dil özellikleri hakkında bilgi verilerek metin üzerinde uygulamalı bir inceleme çalışması yapılacaktır.
Bu kitabın basım, yayım ve satış hakları Bülent Ecevit Üniversitesi'ne aittir. Bütün hakları sakl... more Bu kitabın basım, yayım ve satış hakları Bülent Ecevit Üniversitesi'ne aittir. Bütün hakları saklıdır. Kitabın tümü ya da bölümü/bölümleri Bülent Ecevit Üniversitesi'nin yazılı izni olmadan elektronik, optik, mekanik ya da diğer yollarla basılamaz, çoğaltılamaz ve dağıtılamaz.
Özet 1939-1999 yılları arasında yaşamış olan Refik Zekâ Handan, kısa sayılabilecek hayatında elli... more Özet 1939-1999 yılları arasında yaşamış olan Refik Zekâ Handan, kısa sayılabilecek hayatında ellinin üzerinde eser kaleme almış, son derece üretken bir şair ve akademisyendir. Eserlerinde Türk dünyasının meseleleri üzerinde büyük bir hassasiyetle duran Refik Zekâ özellikle Azerbaycan-Türkiye ilişkilerine büyük önem vermekte, bu devletlerin kardeşliğine özel olarak vurgu yapmakta idi. Çeşitli sebeplerle Türkiye'ye seyahatlerde bulunan Handan'ın şiirinde Türkiye sevgisi öne çıkmaktadır. Atatürk, Türkiye, İstanbul, İzmir, Türk dili ve Türklük bilinci gibi konular üzerine büyük bir muhabbetle şiirler kaleme almış olan şair ile ilgili Türkiye Türkolojisinde yapılmış çalışma yok denecek seviyededir. Refik Zekâ'nın hayatı, eserleri, edebî kişiliği, şiirleri, düşünce hayatı, sanatı, üslubu gibi farklı konular müstakil olarak çalışılmaya elverişli konulardır. Bu çalışmada Refik Zekâ Handan'ın şiir kitapları arasından Türklük ve Türkiye ile ilgili konularda yazdığı şiirlerden bir seçki yapılacak ve bu şiirlerin üzerinde değerlendirmelerde bulunulacaktır. Şairin üslubunu yansıtması bakımından söz konusu meseleler üzerine yazdığı şiirlerinin kelime kadrosu tanıtılacak ve kendi içinde bir sınıflandırmaya tabi tutulacaktır. Anahtar Kelimeler: Refik Zekâ Handan, Türkiye, Azerbaycan, kelime kadrosu, üslup. Abstract Refik Zekâ Handan, who lived between 1939 and 1999, is a highly productive poet and scholar who has written over fifty works in his short life. Refik Zekâ Handan, who is very sensitive about the issues of the Turkish world in his works,
International Journal of Language Academy International Journal of Language Academy TÜRK HALK MÜZİĞİ TERMİNOLOJİSİNDE KULLANILAN BAZI BİRLEŞİK FİİLLER ÜZERİNDE BİR KÖK SIKLIĞI İNCELEMESİ An Investigation of the Root Frequency on Some Compound Verbs Used in Turkish Folk Music Terminology, 2020
Öz Türk insanının yüzlerce yıllık kültürel birikiminin kodlarını bünyesinde barındıran Türk halk ... more Öz Türk insanının yüzlerce yıllık kültürel birikiminin kodlarını bünyesinde barındıran Türk halk müziği, yaşama, doğaya, insana dair duyguları türküler aracılığıyla geçmişten günümüze aktaran bir hazinedir. Türk dilinin en işlek yapılarından olan birleşik fiiller, dilin kullanıldığı tüm alanlarda varlığını göstermektedir. Türk halk müziği literatürü de bu alanlardan bir tanesi durumundadır. Türk halk müziği terminolojisine dâhil olmuş birleşik fiiller üzerinde bir kök sıklığı incelemesi yapmak düşüncesi ile hazırlanan bu çalışma sayesinde, ilgili literatürün söz varlığı da bir yönüyle ortaya konacaktır. Türk dilinin birleşik fiil oluşturma yöntemlerinden biri, isim + yardımcı/esas fiil yapısını kullanmaktır. Çalışmanın malzemesinin sınırlanması maksadıyla sadece bu yapı ile kurulmuş birleşik fiiller incelemeye konu edilmiştir. Türk halk müziği terminolojisinin belirlenmesi aşamasında ise Melih Duygulu tarafından hazırlanmış olan Türk Halk Müziği Sözlüğü esas alınmıştır. Sözlük'e dâhil olan isim + yardımcı/esas fiil yapısıyla kurulmuş birleşik fiiller kısa tanımlamalarıyla verilmiş, arkasından tanıtılan malzeme üzerinde bir kök sıklığı incelemesi yapılmıştır. Çalışmanın değerlendirme bölümünde kök sıklığı bakımından öne çıkan unsurlar üzerinden Türk halk müziği terminolojisinin sıklık derecesi en yüksek yapıları tanıtılmıştır. Çalışmanın ekler bölümünde ise incelemeye alınan tüm birleşik fiillerin ve iki tekrardan fazla kullanılan köklerin listeleri çıkarılmıştır. Bu incelemenin verileri sonucunda ve Türk halk müziği sahasının Türkoloji araştırmaları için elverişli yapısı sayesinde, öne çıkan, sıklık derecesi en yüksek isim ve fiil unsurları ile ilgili yorumlamalara varılabilecektir.
Öz Tarihî metinler üzerine yapılan incelemeler, Türkoloji sahası çalışmaları arasında önemli bir ... more Öz Tarihî metinler üzerine yapılan incelemeler, Türkoloji sahası çalışmaları arasında önemli bir yer tutar. Tarihî metinler; üzerlerinde yapılan okuma, çeviri yazı, edisyon kritiği, Türkiye Türkçesine aktarma, ses ve şekil bilgisi incelemeleri, gramatikal dizin, ek dizini, sözlük çalışmaları gibi farklı uğraşlar ile yayımlanarak bilim dünyasının dikkatine sunulmaktadır. Başta Türk dili ve edebiyatı olmak üzere, tarih, iktisat, tıp, teoloji, hukuk, astronomi, antropoloji gibi farklı disiplinlerin ilgili alanına giren tarihî metin çalışmaları yürütülürken çeşitli zorluk ve bilinmezliklerle karşılaşılmaktadır. Bu noktada pek çok sorundan bahsetmek mümkündür. Bu sorunların başında, eldeki metni doğru tanımak gelmektedir. Zira doğru tanınmamış/tanıtılmamış bir eser, pek çok karışıklığa meydan verebilecektir. Bu noktada eserin kataloglanma sürecinde yaşanan hatalı ya da eksik değerlendirmelerin payı büyük olacaktır. Tarihî metinler, saklandıkları koleksiyonlarda kendilerini tanıtan bilgi notları ile tutulurlar. Bu aşama, kütüphanecilik sahasının uzmanlarının çalışmalarıyla gerçekleşmektedir. Bu aşamada yapılacak hata ya da eksiklikler silsileleşebilecek hatalı verilere sebebiyet verecektir. Bu yazıda ilgili durumunun bir örneği olması bakımından Tabirü'r-rüya ismiyle kayda geçirilmiş el yazması üzerinde durulacaktır.
Dil, içerisinde taşıdığı söz hazinesi ile gücünü ortaya koyan bir müessesedir. Dille-rin söz varl... more Dil, içerisinde taşıdığı söz hazinesi ile gücünü ortaya koyan bir müessesedir. Dille-rin söz varlığının tespiti, kelime dünyasının gösterilmesi bakımından son derece önemlidir. Bir dilin söz varlığı içerisinde deyimler, atasözleri, ikilemeler, sıfatlar, kalıp sözcükler, kelime grupları gibi büyük zenginlikler barınmaktadır. Söz varlığı içerisinde değerlendirilen deyimler, önemli dil unsurları arasında sayılabilir. Türk dili uzun yıllar kullanılagelen köklü bir dil olduğundan bünyesindeki sözcük çeşit-liliği ve söz varlığı azımsanmayacak düzeydedir. Dilin bu zenginlikleri tüm kulla-nıcılar, bakımından bir avantaj olarak değerlendirilir. Günlük hayatta her kesimden insanın kullandığı deyimleri, şairler de şiirlerinde sıkça kullanmaktadır. Bu çalış-mada Türk edebiyatında uzun yıllardır şiirleri ve düz yazılarıyla tanınan Ebubekir Eroğlu'nun 12 adet seçme şiiri üzerinden deyimler konusu incelenecektir. Eroğlu şairliği, yayıncılığı ve düşünce insanı kimliği ile Türk dili ve edebiyatı bakımından zengin içerikli yayınlara imza atmış bir isim durumundadır. Çalışmada öncelikle şairin hayatı ve edebî kişiliği hakkında kısa bir bilgi verilecek, sonrasında Eroğ-lu'nun seçme şiirlerinde deyimler konusu ayrıntılandırılacaktır.
Türk edebiyatında hikâye alanında önemli isimlerden biri olarak kabul
edilen Refik Halit Karay hi... more Türk edebiyatında hikâye alanında önemli isimlerden biri olarak kabul edilen Refik Halit Karay hikâyelerini fikir, eleştiri ve mizah unsurlarıyla ören bir sanatkârdır. Yazara ait olan Memleket Hikâyeleri ve Gurbet Hikâyeleri adlı eserler, Türk edebiyatında Maupassant tarzı hikâyeciğin en güzel örneklerinden kabul edilmiştir. Bu çalışmada Refik Halit Karay’ın Memleket Hikâyeleri ve Gurbet Hikâyeleri adlı kitapları, Türkçe Sözlük’e katkıları bakımından değerlendirilmiştir. Çalışma kapsamında yazarın hikâyelerinde kullandığı ancak Türkçe Sözlük’te yer bulmamış sözcükler ve Sözlük’te yer almasına karşın örneklerle somutlaştırılmamış bazı madde başlarına uygun cümleler incelenmiştir. Bu anlamda yeni kullanımların tespit edilmesiyle, Türkçe sözlük çalışmalarına katkıda bulunulması hedeflenmiştir.
The Journal of Academic Social Science Studies, 2019
II. Meşrutiyet Dönemi’nde Osmanlı basın hayatındaki verimlilik ve hareketlilik artmıştır. Art ard... more II. Meşrutiyet Dönemi’nde Osmanlı basın hayatındaki verimlilik ve hareketlilik artmıştır. Art arda gazete ve dergiler yayımlanmaya başlamıştır. Bu durum basın, yayın, reklamcılıkta Batı’nın gerisinde kalmış Osmanlı’nın bu alanlarda gelişmesini hızlandırmıştır. Osmanlı Döneminde ilk dergi yayını XIX. Yüzyılın kinci yarısında iki dilli olarak başlamıştır. II. Meşrutiyet Dönemi çıkan bu dergilerden biri de Mekteb Müzesi (Resimli Dünya) dergisidir. Kimi araştırmacılara göre içeriği ve yazarları sebebiyle kadın dergisi kimilerine göre ise çocuk dergisi olan Mekteb Müzesi, her yönüyle dolu dolu içeriğe sahip bir dergidir. Osmanlı matbuat hayatının önemli bir kilometre taşı durumunda olan Mekteb Müzesi dergisinin pek çok farklı yönleri ile ele alınıp tanınmasında yarar vardır. Mekteb Müzesi’nin yayımlandığı dönemde isminden ötürü çocuk dergisi zannedildiğini derginin yayımcısı Ahmet Edib Bey de dergideki yazılarında ifade etmektedir. 12 sayı yayımlanabilmiş dergide yer alan reklam, ilân ve görsellerin metinlerinde günümüz dergileri gibi kısa, vurgulayıcı, etkileyici ifadeler yerine uzun cümlelere ve çokca Farsça, Arapça tamlamalara yer verilmiştir. Bu çalışmada öncelikle Osmanlı’da basın hayatı, ilk reklamcılık faaliyetleri tanıtılacak ve Mekteb Müzesi (Resimli Dünya) dergisi hakkında kısaca bilgi verilecek, Dergi’nin yayımlanmış 12 sayısında yer alan ilan, reklam ve görsellerindeki metinler incelenecek, indeks oluşturulacak ve bu dönemde kullanılan söz varlığı sayısal verilerle gösterilecektir. Bu veriler dergi içindeki metinlerden örneklerle desteklenecektir.
Bu makalede Eski Anadolu Türkçesi döneminin dil özelliklerini eserleri ile yansıtan Ahmet Şemsedd... more Bu makalede Eski Anadolu Türkçesi döneminin dil özelliklerini eserleri ile yansıtan Ahmet Şemseddin Marmaravî’nin Tercüme-i Risâle-i Vasiyyet adlı eseri hakkında bilgilere yer verilecektir. Türk yazı dilinin tarihî devirlerinden bir tanesi olan Eski Anadolu Türkçesi, XIII-XV. asırlar arasında gelişim gösterdiği kabul edilen bir dönemdir. Dönem Türkçesi ile yazılan telif eserlerin yanında, özellikle dinî konularda, sayıları çok fazla olmamakla birlikte, çeviri eserlere de rastlanmaktadır. Söz konusu eserlerin en önemlilerinden bir tanesi Zeynüddîn-i Hâfî’nin 1422 yılında yazdığı ve kısaca el-Vasâyâ olarak bilinen, el-Vasâyâ’l-Kudsiyye li’tTâlibîne’s-Sâlikîn isimli eserdir. Zeynüddîn-i Hâfî, kendisi gibi Halvetî şeyhi olan bir başka zatı, Yiğitbaşı Ahmet Şemseddin Marmaravî’yi, etkileyerek Arapça yazdığı el-Vasâyâ eserinin Eski Anadolu Türkçesindeki bir yansımasının ortaya çıkmasına sebep olmuştur. Yiğitbaşı, eserlerinin tümünü Türkçe yazmış, dini-tasavvufi konularda eserler vermiştir. Marmaravî, Tercüme-i Risâle-i Vasiyyet isimli eserinde Zeynüddîn-i Hâfî’nin el-Vasâyâ adlı eserini tercüme ederek Arap dili ile yazılmış eseri, Eski Anadolu Türkçesinin ses ve şekil bilgisi kurallarına uygun şekilde Türk diline kazandırmıştır. Bu çalışmada müellifin tercümesini yaptığı Zeynüddîn-i Hâfî’nin el-Vasâyâ’sından yola çıkılarak Türk diline kazandırılan Tercüme-i Risale-i Vasiyyet adlı eser üzerinde durulacaktır.
YUNUS EMRE DİVANINDA GEÇEN İKİLEMELER ÜZERİNE, 2018
Dilin söz hazinesi, dilde yer alan temel söz varlığı unsurları, yabancı sözcükler, ikilemeler, de... more Dilin söz hazinesi, dilde yer alan temel söz varlığı unsurları, yabancı sözcükler, ikilemeler, deyimler, atasözleri, kalıp sözler vb. anlatım kalıplarının hepsini kapsamaktadır. Türkçenin söz varlığı unsurlarından olan ikilemeler, Türk dilinin her döneminde olduğu gibi Eski Anadolu Türkçesi döneminde de yaygın olarak kullanılmıştır. Eski Anadolu Türkçesi dönemi eserlerinden olan Yunus Emre Divanı, dönemin söz varlığı hakkında da bilgiler ihtiva etmektedir. Çalışma boyunca Yunus Emre Divanı, dil yönünden bir incelemeye tabi tutulacaktır. Bu çalışmada, Yunus Emre Divanı’nda yer alan ikilemeler, sözcük kökenine göre sınıflandırarak ele alınacaktır. Türkçe kökenli ikilemeler son eklerine göre sınıflandırılacaktır. Bu sınıflamanın ardından, alıntı kelimelerle kurulan ikilemeler ve alıntı yapılarla kurulan ikilemeler üzerinde durularak bu yapılar örnekleri ile tanıtılacaktır. Daha sonra, iki Türkçe kelime arasındaki atıf terkibi örnekleriyle verilecektir. Çalışmada uygulanan taramalar sonucunda Divan’da en çok iki Arapça kelimeden oluşturulmuş ikilemeler tespit edilmiştir. Türkçe ikilemelerden ise en çok adlarla kurulan yalın durumdaki ikilemeler kullanıldığı görülmüştür. Eserde Türkçenin söz varlığına katkı sağlayan ikilemelerin sayıları ve kullanımları da tespit edilmiştir.
Bitişik yazılan birleşik kelimelerin yazımı, çok fazla hata yapılan konulardan bir tanesidir. Bu ... more Bitişik yazılan birleşik kelimelerin yazımı, çok fazla hata yapılan konulardan bir tanesidir. Bu kelimeler yazıma geçirilirken gelişigüzel bir şekilde yazılmakta, anlam boyutları irdelenmemektedir. Birleşik kelimeler, yanlış yazıldıklarında yazıda kastedilmek istenen anlamın dışında çok farklı anlamlara gelebilmektedirler. Bu gibi yanlış kullanımların önüne geçilebilmesi için Türk Dil Kurumu tarafından yayımlanan Yazım Kılavuzu’nda birleşik kelimelerin imlası geniş bir biçimde ele alınmış, yüzlerce örnekle konunun ehemmiyeti vurgulanmıştır. Kılavuzda birleşik kelimelerin imlasında iki farklı yol izlenmiş, bu kelimeler ayrı ve bitişik imla edilmesi gereken birleşik kelimeler olarak ikiye ayrılmıştır. Yazım kılavuzunda yer alan bitişik birleşik kelimelerin yazımının çok iyi ayırt edilmesi gerekmektedir. Bu ayrım gücüne varılmadığı takdirde ortaya gülünç durumlar çıkabilmekte ve kelime anlamları çok farklı boyutlara taşınabilmektedir.
İSTANBUL FATİH SEMTİ SULTANAHMET CAMİSİ CİVARINDAKİ OTEL ADLARI ÜZERİNE BİR İNCELEME, 2018
Bu çalışmada, Türkiye’nin en büyük şehri olan İstanbul’un Fatih semtinde Sul-tanahmet Camisi çevr... more Bu çalışmada, Türkiye’nin en büyük şehri olan İstanbul’un Fatih semtinde Sul-tanahmet Camisi çevresindeki otel adları incelenmiştir. Sultanahmet Camisi, ülkenin dı-şarıya açılan yüzü olarak bilinen İstanbul’un cazibe merkezlerinden biridir. Fatih semti, hem yurtiçi hem de yurt dışından gelen turistlerin en çok ilgisini çeken bölgelerden biri-dir. Bu gibi yerlerde dil hususunda yapılan/yapılacak doğru uygulamalar Türk dilinin ve kültürünün tanıtımına katkı sağlayacak uygunluktadır. Bu durum; hatalı, özensiz ya da herhangi bir kaygı ile verilen yabancı adlarla sağlanması gereken olumlu etkinin tam aksi yönde bir kargaşaya ve kirliliğe de sebebiyet vermektedir. Böylesine önemli yerlerin etrafındaki oteller, yemek salonları, kafeler vb. işletmelerin adlandırmaları, Türk dilinin kullanımı ve tanıtımı açısından son derece önemlidir. Sebebi ne olursa olsun işletme ad-ları seçilirken yapılan hatalar ve duyarsızlıklar yüzünden bu önemli turistik bölge, Türk dilinin örnek bir kullanım alanı olarak değerlenebilecekken Türkçenin baş etmesi gere-ken yeni bir soruna ev sahipliği yapmak zorunda bırakılmaktadır. Örneklem olarak seçi-len bölgedeki işletmelerin (özellikle otellerin) çoğunun yabancı isimlerle adlandırıldığı gözlemlenmektedir. Bu durumun dil kirliliğine neden olması kaçınılmazdır.
Dilbilim ve folklor çalışmaları Türkoloji sahasının önemli ve dikkat çekici araştırmaları arasınd... more Dilbilim ve folklor çalışmaları Türkoloji sahasının önemli ve dikkat çekici araştırmaları arasındadır. Yörelerin kültürel dokusunu oluşturan değerlerin, söz varlıklarının, geleneklerinin kayda geçirilmesi bu anlamda önem arz etmektedir. Dillerin söz varlıklarının gelişim süreçleri içerisinde, o toplumu var eden bireylerin bütün değerlerine ait özellikler kendilerine yer bulmaktadırlar. Bu bakımdan kültür dünyamızın en önemli ve dikkat çekici unsurlarından olan mutfak anlayışımızın dil araştırmalarına konu olması kaçınılmazdır. Mutfak kültürümüzün, damak tadımıza, görsel beğenilerimize hitap eden husussiyetleri yanında ortaya çıkan ürünlere verdiğimiz isimler de son derece önem arz etmektedir. Yemek isimlerinin anlamları, kökenleri, çağırışımları, sesletim özellikleri ayrı ayrı çalışma konuları olabilecek özelliktedir. Buradan hareketle çalışmada Zonguldak yöresinde kullanılan yemek isimleri derlenerek ve bu isimler üzerinde dilbilimsel bir çalışma yürütülerek alana katkı sunulmaya çalışılacaktır. Zonguldak yemek isimleri, bölgenin kimliğine dair kodları, tarihi arka plana sadık kalarak yaşatan özelliği ile dikkat çekmektedir. Bu özellik Karadeniz bölgesinin, Anadolu'nun ve kadim Türk kültürünün bir yansıması olarak karşımızda durmaktadır. Dil ve söz varlığı çalışmalarının akademik alanda taşıdığı öneme uygun şekilde titizlikle yürütülmesinin Türk dilinin köklü geçmişine ışık tutmasının yanında yeni yapılacak araştırmalara yön gösterici bir özellik taşıdığı bilinmektedir. Bu bakış açısıyla yürütülen araştırmanın alana katkı sunması amaçlanmaktadır.
İnsanoğlu yaratıldığından bu yana evreni anlamaya çalışmış ve bunun bir sonucu olarak birçok vars... more İnsanoğlu yaratıldığından bu yana evreni anlamaya çalışmış ve bunun bir sonucu olarak birçok varsayım ortaya çıkmıştır. İnsanoğlunun evreni anlama ve anlamlandırma çabası astronomi bilimini ortaya çıkarmıştır. Bu makalede Osmanlı’nın tanınmış astronomlarından olan Muvakkit Mustafa’nın Teshilü’l-Mikat adlı eseri ışığında İslam’da, Türklerde ve Osmanlılarda astronomi bilimi hakkında bilgilere yer verilecektir. Muvakkit Mustafa bin Ali, İslamiyet açısından son derece önemli bir konu olan zaman tayini noktasında yaptığı çalışmalarla tanınan bir bilim insanıdır. Ali’nin Teshilü’l-Mikat adlı eseri, Osmanlı Türkçesi ve Eski Anadolu Türkçesi dönemlerinin özelliklerini yansıtması ve dönenim söz varlığını barındırması bakımından gayet önemli bir değer taşımaktadır. Çalışma boyunca müellif ve eserleri incelenerek tanıtılmaya gayret edilecektir.
Bu çalışma Yiğitbaşı Ahmed Şemseddin Marmaravî’nin Usûl-ı Vusûl-ı
İlâhiyye adlı eseri üzerine yap... more Bu çalışma Yiğitbaşı Ahmed Şemseddin Marmaravî’nin Usûl-ı Vusûl-ı İlâhiyye adlı eseri üzerine yapılmıştır. 1435-1505 yılları arasında yaşayıp arkasında Eski Anadolu Türkçesi ile yazılmış eserler bırakan Yiğitbaşı Ahmed Şemseddin Marmaravî, İzmir ilinin Saruhan sancağına bağlı Gölmarmara’da doğmuştur. Siyasi açıdan Osmanlı İmparatorluğu’nun en parlak dönemlerine rastlayan hayatı, sosyal açıdan ise Anadolu Coğrafyasında tasavvuf düşüncesinin kendini bulduğu bir döneme denk düşmüştür. Tasavvufi dünya görüşünün gelişmesine katkı yapan Marmaravî, eserleri ile de kalıcı olmayı başarmıştır. Marmaravî, Usûl-ı Vusûl-ı İlâhiyye adlı Farsça’dan tercüme ettiği eserinde, dönem Türkçesinin tüm özelliklerini satırların arkasına gizleyerek bugüne taşımayı başarmıştır. Ahlaki, dinî, örfi değerleri didaktik bir anlatım ile sunan eserde, düz yazının yanında nazım da kendine yer bulmuş ve bu sayede dönem edebiyatı ile ilgili kodlar da günümüze taşınmıştır.
Şemsettin Sami çok yönlü kişiliğinin yanında önemli bir Türkolog olması ile
de tanınır. Sami’nin ... more Şemsettin Sami çok yönlü kişiliğinin yanında önemli bir Türkolog olması ile de tanınır. Sami’nin Türk diline ve edebiyatına kazandırdığı eserler bugün kıymetini ve önemini korur hâldedir. Şemsettin Sami’nin eserlerinin merkezine yerleştirdiği fi kirleri, çağını aşan, bugünün ve geleceğin tartışmalarına ışık tutan bir mahiyet taşır. Biz bu çalışmamızda Şemsettin Sami’nin Türk dili hakkında ortaya koyduğu fikirleri, tespit ve tavsiyeleri bir araya getirerek onun kanaatleri üzerinden bir kompozisyon oluşturmaya gayret edeceğiz. Türk dilinin güncel meselelerinden bir tanesi olan sa deleşme konusu başta olmak üzere dil üzerine pek çok farklı noktadan perspektifler sunan Şemsettin Sami’nin fikirleri, bizlere aktüel tartışmalar üzerine özgün görüşler sunacaktır. Türk ve Arnavut toplumları için onu değerli ve sembol kılan entelektüel kişiliği ile Şemsettin Sami’nin dil alanında sunduğu imkânların değerlendirilerek bu görüşlerden mümkün olduğunca fazla istifade edilmesi gerektiği kanaatindeyiz. Bu istifadenin yoğun olabilmesi, Sami’yi ve eserlerini tanımakla mümkün olacaktır
Türk yazı dilinin tarihî devirlerinden bir tanesi olan Eski Anadolu Türkçesi XIII-XV.
asırlar ar... more Türk yazı dilinin tarihî devirlerinden bir tanesi olan Eski Anadolu Türkçesi XIII-XV. asırlar arasında gelişim gösterdiği kabul edilen bir dönemdir. Dönem Türkçesi ile yazılan telif eserlerin yanında, özellikle dinî konularda, sayıları çok fazla olmamakla birlikte, çeviri eserle re de rastlanmaktadır. Söz konusu eserlerin en önemlilerinden bir tanesi Zeynüddîn-i Hâfî’nin, H. 825/M. 1422 yılında yazılmış ve kısaca el-Vasâyâ olarak bilinen, el-Vasâya’l-Kudsiyye li’t Tâlibîne’s-Sâlikîn adlı eserdir. Dünyanın değişik kütüphanelerinde yüze yakın nüshası bulunan eserde Zeynüddîn-i Hâfî tarikat adabına ve rüya tabirine yer vermiştir. Halvetiyye yolunun Zey niyye şubesinin müessisi olan Zeynüddîn-i Hâfî, kendisi gibi Halvetî olan bir başka zatı, Yiğitbaşı Ahmed Şemseddin Marmaravî’yi, etkileyerek Arapça yazdığı el-Vasâyâ eserinin Eski Anadolu Türkçesindeki bir yansımasının ortaya çıkmasına sebep olmuştur. Marmaravî, Tercüme-i Risâle-i Vasiyyet isimli eserinde Zeynüddîn-i Hâfî’nin el-Vasâyâ adlı eserini tercüme ederek Arap dili ile yazılmış eseri, Eski Anadolu Türkçesinin ses ve şekil bilgisi kurallarına uygun şekilde Türk diline kazandırmıştır. Bugün yurt içi ve dışındaki kütüphanelerde dili Türkçe olan Vasâyâ, Tabirü’r ruyâ, tabir-nâme gibi isimlerle kayda geçirilmiş eserlere rastlanmaktadır. Bu kayıtlarda söz ko nusu eserler Zeynüddîn-i Hâfî’ye atfedilmiş durumdadır. Hâlbuki Arap ve Fars dilleri ile eserler bırakmış olan Hâfî’nin bilinen hiçbir Türkçe eserine rastlanmamaktadır. Kayıtlara Zeynüddîn-i Hâfî’ye ait olarak geçen yazma nüshalarının Marmaravî’nin Tercüme-i Risâle-i Vasiyyet isim li eserinin belli kısımlarından ibaret olduğu anlaşılmaktadır. El-Vasâyâ’nın son bölümlerinin rüya tabirlerine ayrılmış olması tabirü’r-ruya ya da tabir-name ismiyle kayda geçmiş eserlerin Marmaravî’nin Tercüme-i Risâle-i Vasiyyet adlı eserinin son kısmının müstakil bir eser zanne dilmesinden kaynaklanmış olması muhtemeldir. Çalışmamızda, bu iki eserin, biri Arapça diğeri Türkçe olmak üzere, dilleri farklı tek bir eser olduğu işaret edilecek, eserler arasında ve dola yısıyla diller arasındaki ilişki araştırılacak, ayrıca kayıtlara yanlış geçirildiğini düşündüğümüz nüshalar tanıtılacaktır.
Öz Dünya çapında enerji ihtiyacının artması ve akabinde ülkemizde kömür madeninin Zonguldak Havza... more Öz Dünya çapında enerji ihtiyacının artması ve akabinde ülkemizde kömür madeninin Zonguldak Havzası'nda bulunması ile birlikte madenlerde nitelikli eleman ihtiyacı ortaya çıkmıştır. Bu nedenle ülkemizde bu ihtiyacın giderilmesi amacıyla ilk olarak Zonguldak'ta " Yüksek Maden Mühendis Mektebi (1924-1931) " açılmıştır. 1931 yılında daha fazla öğrenci yetiştirmenin işsizliğe sebep olacağı gerekçesiyle bu mektep kapatılmıştır. 1937 yılında ise Birinci Beş Yıllık Kalkınma Planı çerçevesinde yine Zonguldak'ta " Maden Tatbikat (Başçavuş) Mektebi " açılmıştır. Maden Tatbikat Mektebi'nin de yine temel amacı ocaklarda çalışabilecek orta dereceli çavuş, başçavuş, messah (mühendis) ve madenlerde çalışabilecek uzman eleman yetiştirmek olmuştur. Bu çerçevede mektepte üç yıl eğitim verilmiş ve madenlerdeki nitelikli eleman ihtiyacı büyük oranda giderilmiştir. Bu mektep de üç yıl eğitim verdikten sonra 1940 yılında kapatılmıştır. Çalışmamızın temel amacı, yükseköğretim sistemimiz içerisinde Zonguldak Maden Tatbikat (Başçavuş) Mektebi'nin (1937-1940) üç yıllık eğitim-öğretim dönemini ayrıntısıyla inceleyip ortaya koymaktır. Anahtar Sözcükler: Zonguldak havzası, Yükseköğretim tarihi, Yüksek Maden Mühendis Mektebi, Zonguldak Maden Tatbikat Mektebi, Birinci beş yıllık kalkınma planı ABSTRACT A need for qualified staff to work in mines has emerged due to increasing energy demand worldwide and the discovery of coal mines in Zonguldak Basin within Turkey. To eliminate this need, High School of Mining Engineering (1924-1931) was opened in Zonguldak in the first place. In 1931, this school was closed because educating more students would lead to unemployment. In 1937, Mining Operation (Başçavuş) School was opened in Zonguldak within the framework of the First Five-Year Development Plan. The main purpose of Mining Operation School was to educate secondary sergeants, master sergeants, surveying engineers, and experts to work in mines. Three-year education was offered by the school, and the need for qualified staff in mines was eliminated to a considerable extent. After offering education for three years, the school was also closed in 1940. The main purpose of the present study is to dwell on the three-year education period of Mining Operation (Başçavuş) School (1937-1940) within Turkish higher education system.
Öz Karaelmas diyarı ve emeğin başkenti gibi ifadelerle özdeşleşen Zonguldak, kömür yataklarının z... more Öz Karaelmas diyarı ve emeğin başkenti gibi ifadelerle özdeşleşen Zonguldak, kömür yataklarının zenginliği ile Türkiye " nin maden bölgesinde önemli bir yer tutmaktadır. Kömürün bulunması ve madenciliğin gelişmesi ile beraber şehir de bu gelişime ayak uydurarak kendini yenilemiştir. Kömürün bulunduğu, ilk zamanlarda yabancı şirketlerin Zonguldak " ta kömür işletmeciliğine başlaması ile beraber şehre yabancı bir kültür ile dil de giriş yapmıştır. 1850 " li yıllarda Osmanlı Devleti " nin zor durumda olması ve dış borçlarının ödenmez durumlara gelmesinin sonucunda devlet kömür ocaklarını yabancı şirketlere kiralamak veya yabancıların işletmesine bırakmak durumunda kalmıştır. Daha çok Zafiropoulo, Giurgiu Kumpanyası, Kurci, Kurtidi, Yorgi Vapur şirketi, Karamanyan şirketi, Rombaki kumpanyası gibi isimlerle Rum, Ermeni, İngiliz şirketlerin ocaklar alarak işlettiği görülmektedir. Bu şirketler ile ocakların isimleri, daha sonra havzada çeşitli yerlerde bulunan başta cami, sokak, mahalle, kömür damarlarının olduğu yerlere verilerek kullanılmaya başlanmıştır. Bu duruma bakılarak bölgeye gelen yabancı dil ve kültürün şehir içerisinde belli yerlere ad olmasıyla dilin kalıcılaştırılmaya çalışıldığı düşünülebilir. Ayrıca bu şirketlerin kendi isimleri ile kömür işletmelerini açtıkları ve çoğunluğunu Londra " dan getirttikleri maden aletlerini marka isimleriyle kullandıkları da görülmektedir. " Ameleler " diye adlandırılan kömür işçileri bu aletlerin isimlerini söylemekte güçlük çektiklerinden kendi dillerine, bölgenin konuştuğu ağza uydurarak söylemişler; bu yolla işçiler arasında farklı bir madencilik terimleri yekûnu oluşmuştur. Araştırmamızda Kilimli ilçesinde bulunan Karadon Maden Ocağı " nda çalışan işçiler, maden teknikerleri ve maden mühendisleri, Türkiye Taşkömürü Kurumu Üzülmez Müessesesine ait eğitim ocağında bulunan işçiler ve maden mühendisleri ile Zonguldak " ın Beycuma ilçesi Asmacı Mahallesine bağlı Karadere köyünde ve Kozlu ilçesine bağlı bazı köylerde bulunan eski maden işçileri ile birlikte soru cevap şeklinde ses kayıt cihazları yardımıyla konumuzun asıl amacı olan geçmişten günümüze Zonguldak " ta maden işçilerinin kömür ocaklarında kullandıkları madencilik terimleri hakkında bilgiler toplandı.
Dil, insanlar arasında anlaşmalar sistemi oluşturmanın yanı sıra insan yaşamındaki deneyimlerin b... more Dil, insanlar arasında anlaşmalar sistemi oluşturmanın yanı sıra insan yaşamındaki deneyimlerin birikimi ve toplumların söz varlığının taşıyıcısı olan edebiyatın da temel malzemesini teşkil etmektedir. Dilin kullanılma, geliştirilme, anlaşılma ve aktarılma düzeylerinin farklılığı dildeki yöntem ve imkânların da çeşitliliğini beraberinde getirmiştir. Biçimbirim; bir dilin anlam taşıyıcı en küçük parçası olarak kabul edilir. Durum biçimbirimleri ise cümlede adlar ile eylemler arasındaki geçici anlam bağlarını kurmak üzere adların durumlarını karşılayan ekler şeklinde tanıtılabilir. İlk Türkçe metinlerden itibaren dilimizin her dönemindeki edebî metinlerinde yerini alan bu biçimbirimler; çeşitli anlamsal katkılarla edebî eserlere dolayısıyla da dile etki etmiştir. Şiir parçalarına kelime sıklıkları yanında ek kullanımları açısından bakmak, bize hem anlam birimleri hem de üslup özellikleri açısından önemli veriler sunmaktadır. Hamdullah Hamdî, edebiyatımızda ilk önemli Yusuf u Züleyha mesnevisini yazmasının yanı sıra Akşemseddin gibi devre damgasını vuran âlim bir babanın da çocuğu olması hasebiyle devrin önemli bir köşe taşıdır. Bu çalışmada, döneminin mesnevi sahasının önemli bir şahsiyeti olarak kabul edilen Hamdullah Hamdî’nin Divanı’nda yer alan durum biçimbirimleri incelenmiş, durum biçimbirimsel kullanımlara ait örnekler sunulmuştur. Şair, dilin ifade imkânlarından olan bu kullanımları, içinde bulunduğu edebî anlayışın imkânlarıyla birleştirerek şiirlerinde yansıtmaya çalışmıştır. Ortaya koyduğumuz dil malzemesi, Hamdî’nin şahsında, ilgili dönem ve sonraki dönemlerle ilgili de fikirler verebilecektir.
Ahmedî, XIV. yüzyıl Beylikler Döneminde yaşamış şair ve yazarlardandır. Asıl adı kaynaklarda fark... more Ahmedî, XIV. yüzyıl Beylikler Döneminde yaşamış şair ve yazarlardandır. Asıl adı kaynaklarda farklılık göstermektedir. Bazı kaynaklarda Taceddin İbrahim bin Hızır’a dayandırılarak adının İbrahim, lakabının Taceddin, baba adının Hızır olduğu geçmektedir. XIV. ve XV. yüzyıllarda beylikler arasında yaşanan mücadeleye rağmen şair ve sanatkârlar himaye edilmiştir. Ahmedî de himaye edilen şairlerden birisidir. Ahmedî’nin ilk eğitimini tamamladıktan sonra Mısır’a gittiği ve orada öğrenimine devam ettiği kaynaklarda verilen bilgiler arasındadır. Bununla birlikte Ahmedî’nin Mısır dönüşünde Germiyan Beyi Süleyman Şah’a intisap ettiği ve yakın dostu olduğu kaynaklarda yer almaktadır. Bu nedenle eserlerinin çoğunu Emir Süleyman’a sunduğu söylenilmektedir. İskender-nâme adlı eserine sonradan ekleme yapmış ve daha sonraları yazmış olduğu Cemşîd ü Hurşîd ile Tervihü’l-Ervâh adlı mesnevilerini Emir Süleyman’a sunmuştur. Müellifin Emir Süleyman’a sunduğu eserleri dışında Dîvân, Esrâr-nâme Çevirisi, Mirkatü’l-Edeb adlarını taşıyan eserleri de vardır. Ahmedî’nin dili yaşadığı dönemin dil özelliğini yansıtır. Ahmedî’nin geride bıraktığı eserlerinin Eski Anadolu Türkçesinin dil özelliklerini görmek açısından dikkate değer olduğu aşikârdır. Türk yazı dilinin tarihî dönemlerinin izlerini sürmek bakımından dönem eserlerini farklı bakış açıları ile ele almak gerekmektedir. Bu nedenle Anadolu Türkçesinin dil özelliklerini anlamak açısından Ahmedî’nin eserini incelemek yerinde olacaktır kanaatindeyiz. Bilhassa gerek ortaya çıktığı dönemde gerekse kendisinden sonraki devirleri dolaylı ya da doğrudan etki altında bırakmış müellifler ve onların eserleri üzerinde yürütülen çalışmaların önemi ortadadır. Ahmedî, XIV. asrın önemli şairlerinden olduğu için hakkında pek çok çalışma yapılmıştır. Bu çalışmalar çoğunlukla hayatı ve edebî kişiliği hakkındadır. Bu çalışma Eski Anadolu Türkçesinin dil özelliğinin daha iyi anlaşılmasını sağlama amacıyla yapılmıştır. Çalışmada öncelikle Ahmedî ve eserleri hakkında bilgi verilecek, ardından dönemin dil özellikleri hakkında bilgi verilerek metin üzerinde uygulamalı bir inceleme çalışması yapılacaktır.
Bu kitabın basım, yayım ve satış hakları Bülent Ecevit Üniversitesi'ne aittir. Bütün hakları sakl... more Bu kitabın basım, yayım ve satış hakları Bülent Ecevit Üniversitesi'ne aittir. Bütün hakları saklıdır. Kitabın tümü ya da bölümü/bölümleri Bülent Ecevit Üniversitesi'nin yazılı izni olmadan elektronik, optik, mekanik ya da diğer yollarla basılamaz, çoğaltılamaz ve dağıtılamaz.
Öz Dünya çapında enerji ihtiyacının artması ve akabinde ülkemizde kömür madeninin Zonguldak Havza... more Öz Dünya çapında enerji ihtiyacının artması ve akabinde ülkemizde kömür madeninin Zonguldak Havzası'nda bulunması ile birlikte madenlerde nitelikli eleman ihtiyacı ortaya çıkmıştır. Bu nedenle ülkemizde bu ihtiyacın giderilmesi amacıyla ilk olarak Zonguldak'ta " Yüksek Maden Mühendis Mektebi (1924-1931) " açılmıştır. 1931 yılında daha fazla öğrenci yetiştirmenin işsizliğe sebep olacağı gerekçesiyle bu mektep kapatılmıştır. 1937 yılında ise Birinci Beş Yıllık Kalkınma Planı çerçevesinde yine Zonguldak'ta " Maden Tatbikat (Başçavuş) Mektebi " açılmıştır. Maden Tatbikat Mektebi'nin de yine temel amacı ocaklarda çalışabilecek orta dereceli çavuş, başçavuş, messah (mühendis) ve madenlerde çalışabilecek uzman eleman yetiştirmek olmuştur. Bu çerçevede mektepte üç yıl eğitim verilmiş ve madenlerdeki nitelikli eleman ihtiyacı büyük oranda giderilmiştir. Bu mektep de üç yıl eğitim verdikten sonra 1940 yılında kapatılmıştır. Çalışmamızın temel amacı, yükseköğretim sistemimiz içerisinde Zonguldak Maden Tatbikat (Başçavuş) Mektebi'nin (1937-1940) üç yıllık eğitim-öğretim dönemini ayrıntısıyla inceleyip ortaya koymaktır. Anahtar Sözcükler: Zonguldak havzası, Yükseköğretim tarihi, Yüksek Maden Mühendis Mektebi, Zonguldak Maden Tatbikat Mektebi, Birinci beş yıllık kalkınma planı ABSTRACT A need for qualified staff to work in mines has emerged due to increasing energy demand worldwide and the discovery of coal mines in Zonguldak Basin within Turkey. To eliminate this need, High School of Mining Engineering (1924-1931) was opened in Zonguldak in the first place. In 1931, this school was closed because educating more students would lead to unemployment. In 1937, Mining Operation (Başçavuş) School was opened in Zonguldak within the framework of the First Five-Year Development Plan. The main purpose of Mining Operation School was to educate secondary sergeants, master sergeants, surveying engineers, and experts to work in mines. Three-year education was offered by the school, and the need for qualified staff in mines was eliminated to a considerable extent. After offering education for three years, the school was also closed in 1940. The main purpose of the present study is to dwell on the three-year education period of Mining Operation (Başçavuş) School (1937-1940) within Turkish higher education system.
Uploads
Papers by Hasan Özer
edilen Refik Halit Karay hikâyelerini fikir, eleştiri ve mizah unsurlarıyla ören bir sanatkârdır. Yazara ait olan Memleket Hikâyeleri ve Gurbet Hikâyeleri adlı eserler, Türk edebiyatında Maupassant tarzı hikâyeciğin en güzel örneklerinden kabul edilmiştir. Bu çalışmada Refik Halit Karay’ın Memleket Hikâyeleri ve Gurbet Hikâyeleri adlı kitapları, Türkçe Sözlük’e katkıları bakımından değerlendirilmiştir.
Çalışma kapsamında yazarın hikâyelerinde kullandığı ancak Türkçe Sözlük’te yer bulmamış sözcükler ve Sözlük’te yer almasına karşın örneklerle somutlaştırılmamış bazı madde başlarına uygun cümleler incelenmiştir. Bu anlamda yeni kullanımların tespit edilmesiyle, Türkçe sözlük çalışmalarına katkıda bulunulması hedeflenmiştir.
II. Meşrutiyet Dönemi çıkan bu dergilerden biri de Mekteb Müzesi (Resimli Dünya) dergisidir. Kimi araştırmacılara göre içeriği ve yazarları sebebiyle kadın dergisi kimilerine göre ise çocuk dergisi olan Mekteb Müzesi, her yönüyle dolu dolu içeriğe sahip bir dergidir. Osmanlı matbuat hayatının önemli bir kilometre taşı durumunda olan Mekteb Müzesi dergisinin pek çok farklı yönleri ile ele alınıp tanınmasında yarar vardır. Mekteb Müzesi’nin yayımlandığı dönemde isminden ötürü çocuk dergisi zannedildiğini derginin yayımcısı Ahmet Edib Bey de dergideki yazılarında ifade etmektedir. 12 sayı yayımlanabilmiş dergide yer alan reklam, ilân ve görsellerin metinlerinde günümüz dergileri gibi kısa, vurgulayıcı, etkileyici ifadeler yerine uzun cümlelere ve çokca Farsça, Arapça tamlamalara yer verilmiştir. Bu çalışmada öncelikle Osmanlı’da basın hayatı, ilk reklamcılık faaliyetleri tanıtılacak ve Mekteb Müzesi (Resimli Dünya) dergisi hakkında kısaca bilgi verilecek, Dergi’nin yayımlanmış 12 sayısında yer alan ilan, reklam ve görsellerindeki metinler incelenecek, indeks oluşturulacak ve bu dönemde kullanılan söz varlığı sayısal verilerle gösterilecektir. Bu veriler dergi içindeki metinlerden örneklerle desteklenecektir.
vb. anlatım kalıplarının hepsini kapsamaktadır. Türkçenin söz varlığı unsurlarından olan ikilemeler, Türk dilinin her döneminde
olduğu gibi Eski Anadolu Türkçesi döneminde de yaygın olarak kullanılmıştır. Eski Anadolu Türkçesi dönemi eserlerinden olan Yunus
Emre Divanı, dönemin söz varlığı hakkında da bilgiler ihtiva etmektedir. Çalışma boyunca Yunus Emre Divanı, dil yönünden bir
incelemeye tabi tutulacaktır. Bu çalışmada, Yunus Emre Divanı’nda yer alan ikilemeler, sözcük kökenine göre sınıflandırarak ele
alınacaktır. Türkçe kökenli ikilemeler son eklerine göre sınıflandırılacaktır. Bu sınıflamanın ardından, alıntı kelimelerle kurulan
ikilemeler ve alıntı yapılarla kurulan ikilemeler üzerinde durularak bu yapılar örnekleri ile tanıtılacaktır. Daha sonra, iki Türkçe kelime
arasındaki atıf terkibi örnekleriyle verilecektir. Çalışmada uygulanan taramalar sonucunda Divan’da en çok iki Arapça kelimeden
oluşturulmuş ikilemeler tespit edilmiştir. Türkçe ikilemelerden ise en çok adlarla kurulan yalın durumdaki ikilemeler kullanıldığı
görülmüştür. Eserde Türkçenin söz varlığına katkı sağlayan ikilemelerin sayıları ve kullanımları da tespit edilmiştir.
İlâhiyye adlı eseri üzerine yapılmıştır. 1435-1505 yılları arasında yaşayıp
arkasında Eski Anadolu Türkçesi ile yazılmış eserler bırakan Yiğitbaşı Ahmed Şemseddin Marmaravî, İzmir ilinin Saruhan sancağına bağlı Gölmarmara’da doğmuştur. Siyasi açıdan Osmanlı İmparatorluğu’nun en parlak dönemlerine rastlayan hayatı, sosyal açıdan ise Anadolu Coğrafyasında tasavvuf düşüncesinin kendini bulduğu bir döneme denk düşmüştür. Tasavvufi dünya görüşünün gelişmesine katkı yapan Marmaravî, eserleri ile de kalıcı olmayı başarmıştır.
Marmaravî, Usûl-ı Vusûl-ı İlâhiyye adlı Farsça’dan tercüme ettiği eserinde,
dönem Türkçesinin tüm özelliklerini satırların arkasına gizleyerek bugüne
taşımayı başarmıştır. Ahlaki, dinî, örfi değerleri didaktik bir anlatım ile sunan eserde, düz yazının yanında nazım da kendine yer bulmuş ve bu sayede dönem edebiyatı ile ilgili kodlar da günümüze taşınmıştır.
de tanınır. Sami’nin Türk diline ve edebiyatına kazandırdığı eserler bugün kıymetini
ve önemini korur hâldedir. Şemsettin Sami’nin eserlerinin merkezine yerleştirdiği fi
kirleri, çağını aşan, bugünün ve geleceğin tartışmalarına ışık tutan bir mahiyet taşır.
Biz bu çalışmamızda Şemsettin Sami’nin Türk dili hakkında ortaya koyduğu fikirleri,
tespit ve tavsiyeleri bir araya getirerek onun kanaatleri üzerinden bir kompozisyon
oluşturmaya gayret edeceğiz. Türk dilinin güncel meselelerinden bir tanesi olan sa
deleşme konusu başta olmak üzere dil üzerine pek çok farklı noktadan perspektifler
sunan Şemsettin Sami’nin fikirleri, bizlere aktüel tartışmalar üzerine özgün görüşler
sunacaktır. Türk ve Arnavut toplumları için onu değerli ve sembol kılan entelektüel
kişiliği ile Şemsettin Sami’nin dil alanında sunduğu imkânların değerlendirilerek bu
görüşlerden mümkün olduğunca fazla istifade edilmesi gerektiği kanaatindeyiz. Bu
istifadenin yoğun olabilmesi, Sami’yi ve eserlerini tanımakla mümkün olacaktır
asırlar arasında gelişim gösterdiği kabul edilen bir dönemdir. Dönem Türkçesi ile yazılan telif
eserlerin yanında, özellikle dinî konularda, sayıları çok fazla olmamakla birlikte, çeviri eserle
re de rastlanmaktadır. Söz konusu eserlerin en önemlilerinden bir tanesi Zeynüddîn-i Hâfî’nin,
H. 825/M. 1422 yılında yazılmış ve kısaca el-Vasâyâ olarak bilinen, el-Vasâya’l-Kudsiyye li’t
Tâlibîne’s-Sâlikîn adlı eserdir. Dünyanın değişik kütüphanelerinde yüze yakın nüshası bulunan
eserde Zeynüddîn-i Hâfî tarikat adabına ve rüya tabirine yer vermiştir. Halvetiyye yolunun Zey
niyye şubesinin müessisi olan Zeynüddîn-i Hâfî, kendisi gibi Halvetî olan bir başka zatı, Yiğitbaşı
Ahmed Şemseddin Marmaravî’yi, etkileyerek Arapça yazdığı el-Vasâyâ eserinin Eski Anadolu
Türkçesindeki bir yansımasının ortaya çıkmasına sebep olmuştur. Marmaravî, Tercüme-i Risâle-i
Vasiyyet isimli eserinde Zeynüddîn-i Hâfî’nin el-Vasâyâ adlı eserini tercüme ederek Arap dili ile
yazılmış eseri, Eski Anadolu Türkçesinin ses ve şekil bilgisi kurallarına uygun şekilde Türk diline
kazandırmıştır. Bugün yurt içi ve dışındaki kütüphanelerde dili Türkçe olan Vasâyâ, Tabirü’r
ruyâ, tabir-nâme gibi isimlerle kayda geçirilmiş eserlere rastlanmaktadır. Bu kayıtlarda söz ko
nusu eserler Zeynüddîn-i Hâfî’ye atfedilmiş durumdadır. Hâlbuki Arap ve Fars dilleri ile eserler
bırakmış olan Hâfî’nin bilinen hiçbir Türkçe eserine rastlanmamaktadır. Kayıtlara Zeynüddîn-i
Hâfî’ye ait olarak geçen yazma nüshalarının Marmaravî’nin Tercüme-i Risâle-i Vasiyyet isim
li eserinin belli kısımlarından ibaret olduğu anlaşılmaktadır. El-Vasâyâ’nın son bölümlerinin
rüya tabirlerine ayrılmış olması tabirü’r-ruya ya da tabir-name ismiyle kayda geçmiş eserlerin
Marmaravî’nin Tercüme-i Risâle-i Vasiyyet adlı eserinin son kısmının müstakil bir eser zanne
dilmesinden kaynaklanmış olması muhtemeldir. Çalışmamızda, bu iki eserin, biri Arapça diğeri
Türkçe olmak üzere, dilleri farklı tek bir eser olduğu işaret edilecek, eserler arasında ve dola
yısıyla diller arasındaki ilişki araştırılacak, ayrıca kayıtlara yanlış geçirildiğini düşündüğümüz
nüshalar tanıtılacaktır.
Hamdullah Hamdî, edebiyatımızda ilk önemli Yusuf u Züleyha mesnevisini yazmasının yanı sıra Akşemseddin gibi devre damgasını vuran âlim bir babanın da çocuğu olması hasebiyle devrin önemli bir köşe taşıdır. Bu çalışmada, döneminin mesnevi sahasının önemli bir şahsiyeti olarak kabul edilen Hamdullah Hamdî’nin Divanı’nda yer alan durum biçimbirimleri incelenmiş, durum biçimbirimsel kullanımlara ait örnekler sunulmuştur. Şair, dilin ifade imkânlarından olan bu kullanımları, içinde bulunduğu edebî anlayışın imkânlarıyla birleştirerek şiirlerinde yansıtmaya çalışmıştır. Ortaya koyduğumuz dil malzemesi, Hamdî’nin şahsında, ilgili dönem ve sonraki dönemlerle ilgili de fikirler verebilecektir.
Books by Hasan Özer
edilen Refik Halit Karay hikâyelerini fikir, eleştiri ve mizah unsurlarıyla ören bir sanatkârdır. Yazara ait olan Memleket Hikâyeleri ve Gurbet Hikâyeleri adlı eserler, Türk edebiyatında Maupassant tarzı hikâyeciğin en güzel örneklerinden kabul edilmiştir. Bu çalışmada Refik Halit Karay’ın Memleket Hikâyeleri ve Gurbet Hikâyeleri adlı kitapları, Türkçe Sözlük’e katkıları bakımından değerlendirilmiştir.
Çalışma kapsamında yazarın hikâyelerinde kullandığı ancak Türkçe Sözlük’te yer bulmamış sözcükler ve Sözlük’te yer almasına karşın örneklerle somutlaştırılmamış bazı madde başlarına uygun cümleler incelenmiştir. Bu anlamda yeni kullanımların tespit edilmesiyle, Türkçe sözlük çalışmalarına katkıda bulunulması hedeflenmiştir.
II. Meşrutiyet Dönemi çıkan bu dergilerden biri de Mekteb Müzesi (Resimli Dünya) dergisidir. Kimi araştırmacılara göre içeriği ve yazarları sebebiyle kadın dergisi kimilerine göre ise çocuk dergisi olan Mekteb Müzesi, her yönüyle dolu dolu içeriğe sahip bir dergidir. Osmanlı matbuat hayatının önemli bir kilometre taşı durumunda olan Mekteb Müzesi dergisinin pek çok farklı yönleri ile ele alınıp tanınmasında yarar vardır. Mekteb Müzesi’nin yayımlandığı dönemde isminden ötürü çocuk dergisi zannedildiğini derginin yayımcısı Ahmet Edib Bey de dergideki yazılarında ifade etmektedir. 12 sayı yayımlanabilmiş dergide yer alan reklam, ilân ve görsellerin metinlerinde günümüz dergileri gibi kısa, vurgulayıcı, etkileyici ifadeler yerine uzun cümlelere ve çokca Farsça, Arapça tamlamalara yer verilmiştir. Bu çalışmada öncelikle Osmanlı’da basın hayatı, ilk reklamcılık faaliyetleri tanıtılacak ve Mekteb Müzesi (Resimli Dünya) dergisi hakkında kısaca bilgi verilecek, Dergi’nin yayımlanmış 12 sayısında yer alan ilan, reklam ve görsellerindeki metinler incelenecek, indeks oluşturulacak ve bu dönemde kullanılan söz varlığı sayısal verilerle gösterilecektir. Bu veriler dergi içindeki metinlerden örneklerle desteklenecektir.
vb. anlatım kalıplarının hepsini kapsamaktadır. Türkçenin söz varlığı unsurlarından olan ikilemeler, Türk dilinin her döneminde
olduğu gibi Eski Anadolu Türkçesi döneminde de yaygın olarak kullanılmıştır. Eski Anadolu Türkçesi dönemi eserlerinden olan Yunus
Emre Divanı, dönemin söz varlığı hakkında da bilgiler ihtiva etmektedir. Çalışma boyunca Yunus Emre Divanı, dil yönünden bir
incelemeye tabi tutulacaktır. Bu çalışmada, Yunus Emre Divanı’nda yer alan ikilemeler, sözcük kökenine göre sınıflandırarak ele
alınacaktır. Türkçe kökenli ikilemeler son eklerine göre sınıflandırılacaktır. Bu sınıflamanın ardından, alıntı kelimelerle kurulan
ikilemeler ve alıntı yapılarla kurulan ikilemeler üzerinde durularak bu yapılar örnekleri ile tanıtılacaktır. Daha sonra, iki Türkçe kelime
arasındaki atıf terkibi örnekleriyle verilecektir. Çalışmada uygulanan taramalar sonucunda Divan’da en çok iki Arapça kelimeden
oluşturulmuş ikilemeler tespit edilmiştir. Türkçe ikilemelerden ise en çok adlarla kurulan yalın durumdaki ikilemeler kullanıldığı
görülmüştür. Eserde Türkçenin söz varlığına katkı sağlayan ikilemelerin sayıları ve kullanımları da tespit edilmiştir.
İlâhiyye adlı eseri üzerine yapılmıştır. 1435-1505 yılları arasında yaşayıp
arkasında Eski Anadolu Türkçesi ile yazılmış eserler bırakan Yiğitbaşı Ahmed Şemseddin Marmaravî, İzmir ilinin Saruhan sancağına bağlı Gölmarmara’da doğmuştur. Siyasi açıdan Osmanlı İmparatorluğu’nun en parlak dönemlerine rastlayan hayatı, sosyal açıdan ise Anadolu Coğrafyasında tasavvuf düşüncesinin kendini bulduğu bir döneme denk düşmüştür. Tasavvufi dünya görüşünün gelişmesine katkı yapan Marmaravî, eserleri ile de kalıcı olmayı başarmıştır.
Marmaravî, Usûl-ı Vusûl-ı İlâhiyye adlı Farsça’dan tercüme ettiği eserinde,
dönem Türkçesinin tüm özelliklerini satırların arkasına gizleyerek bugüne
taşımayı başarmıştır. Ahlaki, dinî, örfi değerleri didaktik bir anlatım ile sunan eserde, düz yazının yanında nazım da kendine yer bulmuş ve bu sayede dönem edebiyatı ile ilgili kodlar da günümüze taşınmıştır.
de tanınır. Sami’nin Türk diline ve edebiyatına kazandırdığı eserler bugün kıymetini
ve önemini korur hâldedir. Şemsettin Sami’nin eserlerinin merkezine yerleştirdiği fi
kirleri, çağını aşan, bugünün ve geleceğin tartışmalarına ışık tutan bir mahiyet taşır.
Biz bu çalışmamızda Şemsettin Sami’nin Türk dili hakkında ortaya koyduğu fikirleri,
tespit ve tavsiyeleri bir araya getirerek onun kanaatleri üzerinden bir kompozisyon
oluşturmaya gayret edeceğiz. Türk dilinin güncel meselelerinden bir tanesi olan sa
deleşme konusu başta olmak üzere dil üzerine pek çok farklı noktadan perspektifler
sunan Şemsettin Sami’nin fikirleri, bizlere aktüel tartışmalar üzerine özgün görüşler
sunacaktır. Türk ve Arnavut toplumları için onu değerli ve sembol kılan entelektüel
kişiliği ile Şemsettin Sami’nin dil alanında sunduğu imkânların değerlendirilerek bu
görüşlerden mümkün olduğunca fazla istifade edilmesi gerektiği kanaatindeyiz. Bu
istifadenin yoğun olabilmesi, Sami’yi ve eserlerini tanımakla mümkün olacaktır
asırlar arasında gelişim gösterdiği kabul edilen bir dönemdir. Dönem Türkçesi ile yazılan telif
eserlerin yanında, özellikle dinî konularda, sayıları çok fazla olmamakla birlikte, çeviri eserle
re de rastlanmaktadır. Söz konusu eserlerin en önemlilerinden bir tanesi Zeynüddîn-i Hâfî’nin,
H. 825/M. 1422 yılında yazılmış ve kısaca el-Vasâyâ olarak bilinen, el-Vasâya’l-Kudsiyye li’t
Tâlibîne’s-Sâlikîn adlı eserdir. Dünyanın değişik kütüphanelerinde yüze yakın nüshası bulunan
eserde Zeynüddîn-i Hâfî tarikat adabına ve rüya tabirine yer vermiştir. Halvetiyye yolunun Zey
niyye şubesinin müessisi olan Zeynüddîn-i Hâfî, kendisi gibi Halvetî olan bir başka zatı, Yiğitbaşı
Ahmed Şemseddin Marmaravî’yi, etkileyerek Arapça yazdığı el-Vasâyâ eserinin Eski Anadolu
Türkçesindeki bir yansımasının ortaya çıkmasına sebep olmuştur. Marmaravî, Tercüme-i Risâle-i
Vasiyyet isimli eserinde Zeynüddîn-i Hâfî’nin el-Vasâyâ adlı eserini tercüme ederek Arap dili ile
yazılmış eseri, Eski Anadolu Türkçesinin ses ve şekil bilgisi kurallarına uygun şekilde Türk diline
kazandırmıştır. Bugün yurt içi ve dışındaki kütüphanelerde dili Türkçe olan Vasâyâ, Tabirü’r
ruyâ, tabir-nâme gibi isimlerle kayda geçirilmiş eserlere rastlanmaktadır. Bu kayıtlarda söz ko
nusu eserler Zeynüddîn-i Hâfî’ye atfedilmiş durumdadır. Hâlbuki Arap ve Fars dilleri ile eserler
bırakmış olan Hâfî’nin bilinen hiçbir Türkçe eserine rastlanmamaktadır. Kayıtlara Zeynüddîn-i
Hâfî’ye ait olarak geçen yazma nüshalarının Marmaravî’nin Tercüme-i Risâle-i Vasiyyet isim
li eserinin belli kısımlarından ibaret olduğu anlaşılmaktadır. El-Vasâyâ’nın son bölümlerinin
rüya tabirlerine ayrılmış olması tabirü’r-ruya ya da tabir-name ismiyle kayda geçmiş eserlerin
Marmaravî’nin Tercüme-i Risâle-i Vasiyyet adlı eserinin son kısmının müstakil bir eser zanne
dilmesinden kaynaklanmış olması muhtemeldir. Çalışmamızda, bu iki eserin, biri Arapça diğeri
Türkçe olmak üzere, dilleri farklı tek bir eser olduğu işaret edilecek, eserler arasında ve dola
yısıyla diller arasındaki ilişki araştırılacak, ayrıca kayıtlara yanlış geçirildiğini düşündüğümüz
nüshalar tanıtılacaktır.
Hamdullah Hamdî, edebiyatımızda ilk önemli Yusuf u Züleyha mesnevisini yazmasının yanı sıra Akşemseddin gibi devre damgasını vuran âlim bir babanın da çocuğu olması hasebiyle devrin önemli bir köşe taşıdır. Bu çalışmada, döneminin mesnevi sahasının önemli bir şahsiyeti olarak kabul edilen Hamdullah Hamdî’nin Divanı’nda yer alan durum biçimbirimleri incelenmiş, durum biçimbirimsel kullanımlara ait örnekler sunulmuştur. Şair, dilin ifade imkânlarından olan bu kullanımları, içinde bulunduğu edebî anlayışın imkânlarıyla birleştirerek şiirlerinde yansıtmaya çalışmıştır. Ortaya koyduğumuz dil malzemesi, Hamdî’nin şahsında, ilgili dönem ve sonraki dönemlerle ilgili de fikirler verebilecektir.