Books by Yasemin Bayraktar

Proceedings of International Conference on Social and Education Sciences, 2024
Although rug culture has been present in many geographies of the world for centuries, it has a sp... more Although rug culture has been present in many geographies of the world for centuries, it has a special place and value in Turkish culture with its diversified meanings. This study presents a panoramic perspective of the rug in Turkish culture. Starting from the meaning of the rug and its expansions in Turkish culture, the study discusses the meanings of the rug in different fields and disciplines, and what the rugs represent with their colors, textures and especially symbols. This article, which discusses the meaning of weaving training of rugs in handicrafts courses, the meanings of symbols, motifs and colors, also focuses on the meanings of colors, love, folk songs and symbols. The interaction of rugs and culture, in other words, the levels at which rugs, as an important part of culture, exist in Turkish culture have been revealed. Again, how the rug is used and emerged in the art branches of the culture has also been expressed. The relationship between women and rugs in the East and Turkish culture in particular has also been revealed. In addition, the history of rugs in
Turkish history is also emphasized. In addition to the relationship between geography and rugs, religion and rugs, the meanings of rugs in cultural heritage have been revealed. In the same time, the message values carried
by the rugs are also discussed. As a notion, the expansions of love, longing and other emotions expressed in rugs have been analyzed. In this article, where the meanings of animal and plant symbols in rug motifs are explained, a holistic view has been tried to be put forward. Thus, starting from the concept of kilim, the place and meaning of kilim in Turkish culture has been revealed from a holistic perspective with the inductive method.

Bilimin Işığında Türkolojinin İzinde Pamukkale Üniversitesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümünün 30. Yılına Armağan, 2024
Fatih Baha Aydın’a 2018 yılında hem Atillâ İlhan İlk Roman Vakıf Özel Teşvik Ödülü’nü hem de N... more Fatih Baha Aydın’a 2018 yılında hem Atillâ İlhan İlk Roman Vakıf Özel Teşvik Ödülü’nü hem de Necip Fazıl İlk Eserler Ödülü’nü kazandırmış olan Bihaber yazarın 2017 yılında kaleme aldığı ilk romanıdır. Kazım Kanmaz isimli anlatıcının başkahraman olarak yer aldığı anlatı, kişinin bir nevi itirafı ve ‘büyüme’ yolculuğudur. İstanbul’un önemli üniversitelerinden birinde Yeni Türk Edebiyatı kürsüsünde akademisyen olan Kanmaz, hayatını değiştiren ve kendisinin inşa ettiği bir “yalan”ı itirafa mecbur kalır. Romanda yalan kavramının birçok açılımı ve görüntüsü vardır, fakat en baskın anlam, yalanla kurmacanın birbirine karıştığı alanda görünürlük kazanır. Yalan-gerçek-hakikat sarmalında yalandan kurmacaya giden yol, anlatıcının otobiyografik verilerini içerir. Anlatıcı, inşa ettiği bir yalanın tüm göstergelerinin kendi hayatında mevcut olduğunu anlatmak ve göstermek üzere bir hatırat kaleme alır. Akademik camiaya gerçekten yaşamış bir kişi olarak sunduğu, fakat kendi yaratımı olan Ressam Suat Hanım’ın hikâyesinin kodlarını ve hakikati gözler önüne sermek ister. Elli yaşında, gelişen olaylarla artık hüsrana uğramış olan, on beş yılını verdiği emeğin çöp olmasıyla alt üst olan başkahraman, sonunda kendisiyle yüzleşir. Bilhassa romandaki “Hakikati İnşa” bölümü, akademinin, siyasetin, edebiyatın ve edebiyat
tarihçiliğinin, feminist akımın ve dünya algısının eleştirilerini içerir. Bihaber, bireyin tutarsızlıklarını, toplumdaki aydın sınıfının ve akademik camianın bozulmuş işleyişi üzerinden eleştirir. Bu eleştiriler daha çok, kurmacanın dünyasında yer alan, “Türk Akademisi ve Türk Aydını” kavramlarını kapsar. Eserin bütünü tersinden okunduğunda ortaya ironik bir görünüm çıkar. İçerdiği ironik göndermelerle okuyucuyu birçok sorgulamaya götüren bu eser, roman ve sanat teorisine de bakışlar ve eleştiriler getirir.
Bu yazının amacı, sonu ‘öğrenme’ye ve ‘büyüme’ye varan bir yalanın inşasının
içerisinden hem dönemini kapsayan hem de günümüze uzanan eleştirileri ve ironik durumları çeşitli başlıklar ve kavramlar altında ele almaktır.
Prof. Dr. Saadettin Yıldız Armağanı -İnce, Kibar Bir Beyefendiye-, 2023
Sevgiyle, minnetle...

Türk Edebiyatında Ütopik Romanlar ve Ütopyanın Kurgusu (1980-2005), 2023
İlk örneklerine Platon'dan itibaren rastalanan ütopya, 16. yüzyılda Sir Thomas More'un 1516'da ya... more İlk örneklerine Platon'dan itibaren rastalanan ütopya, 16. yüzyılda Sir Thomas More'un 1516'da yazdığı Utopia adlı eseriyle birlikte edebî bir türün adı olur ve gelişmeyle başlar. Yaşanan hayata ve olumsuz yaşama şartlarına alternatif olarak üretilen bir kurgusal dünyada yazar, kendisi veya toplumu için daha iyi yaşama alanları getirecek olan yeni bir ideal dünyayı kurma yoluna gider. Thomas More'un 1516'da yayımlanan Utopia'sından sonra batı edebiyatlarında yaygınlık kazanan ütopik eserlere Türk edebiyatında ancak 19. yüzyılın ikinci yarısından itibaren rastlanmaya başlar. 20. yüzyılda Türk edebiyatında ütopik özellik taşıyan eserlerin sayısı artar. Özellikle 1980 sonrasındaki artış dikkat çekicidir. Türk edebiyatında 1980-2005 yılları arasında yayımlanan romanlarda geleceğe dönük karamsar bakış önemli yer tutar. Bu sebeple ütopyadan çok distopya yazılmıştır. Bunun yanında ütopik eserlerin dünyasında iyimser duygu ve düşüncelerle, geleceğe dönük birtakım umutlar da yerini alır. Sosyal hayatla ve yaşanan dönemle ilişkilendirilebilecek yapılara sahip olan ütopyalar/distopyalar bir yönüyle yaşanan çağa ve onun sorunlarına ayna tutarlar. Ütopyalar/distopyalar, teknolojinin giderek daha fazla hayatımızda yer etmeye başladığı günümüzde mimariden müziğe, siyaset biliminden edebiyata, felsefeden beyaz perdeye birçok alanda ilgi gösterilen kurgular durumundadır. Elinizdeki çalışmada 1980-2005 yılları arasında Türk romanındaki ütopik yönelişler ve ütopyanın kurgusu mercek altına alınmıştır.

100 Kadın Kaleminden 100 Öncü Kadın: Cumhuriyet’in 100. Yılı, 2023
Muazzez Tahsin Berkand ve onun gibi “Türk santimantal yazını”
alanına hizmet etmiş olan kadın po... more Muazzez Tahsin Berkand ve onun gibi “Türk santimantal yazını”
alanına hizmet etmiş olan kadın popüler romancılar, kadının kimlik
inşasını erkek egemenliğinden kurtarmış, kadına kadın gözüyle bakmış,
toplumsal cinsiyet kavramı üzerine yeni bakışlar geliştirmişlerdir.
Cumhuriyet devrinde romanlarıyla ve diğer yapıtlarıyla kadın kimliği
üzerine dikkat geliştiren Berkand, romanlarında, eğitim, kültür, sanat
ve gündelik yaşam alanlarında idealize edilen cumhuriyet kadını
profilini Türk toplumunun “enternasyonal kaideleri”ni göz önünde
bulundurarak ortaya koymuştur. Hayatı boyunca telif, çeviri ve adaptasyon
olmak üzere elli iki roman kaleme almış olan üretken yazar
sevilerek okunmuştur. Berkand, bütün eserlerinde aşk konusunu merkeze
almış, yerel ve batılı adab-ı muaşeret kaidelerini kaynaştırarak
verme yoluna gitmiştir. Romanları beyaz perdeye aktarılan Berkand,
cumhuriyetin öngördüğü ideal kadını ve yaşama alanını yaratmış ve
sevilerek okunmuştur.
Necat Birinci Armağanı, 2018

Türk Romanında Mitik Görünüm(1980-2005), 2022
İnsan ırkının çocukluk dönemi ürünleri olan mitler bugünden bakıldığında insanlığın sembollerle v... more İnsan ırkının çocukluk dönemi ürünleri olan mitler bugünden bakıldığında insanlığın sembollerle ve çeşitli anlamlarla yüklü deneyimini/birikimini ifade ederler. İnsanın yeryüzündeki anlam arayışının sonucu olarak doğmuş olan mitler onun tarih sahnesine çıkışıyla yaşıttır. Tarihten edebiyata felsefeden antropolojiye ve birçok sanat ve bilim dalında mitler onu ele alan sanatçıların ve araştırmacıların bakış açısına göre tanımlanmış ve birçok anlam yüklenmiştir. Edebiyat açısından anlatı birimcikleri olan mitler günümüzden bakıldığında uzak bir geçmişin kalıntıları arasından belli belirsiz seçilen kültür ürünleri şeklinde görünse de onlar canlı geçmişten günümüze varlıklarını devam ettirmiş olan bugünkü hayatın içerisinde sanatın tüm dallarında dolaylı/kapalı veya dolaysız/açık yollarla varlıklarını sürdüren yapılardır. Günümüzde mitolojiye ilgi oldukça artmıştır. Türk Romanında Mitik Görünüm (1980-2005) adlı bu çalışma önerdiği mit okuma yöntemleriyle mitlere ve mitolojiye farklı bakış açıları getirerek Türk romanındaki mitik yapıyı söz konusu tarihler arasında mercek altına almaktadır. Bu çalışma Türk edebiyatı araştırmacılığına ve Türk kültürüne katkı olmak niyetiyle karşınızdadır.

Reşat Nuri Güntekin , 2021
Reşat Nuri (Güntekin 1889-1956)’nin üçüncü romanı olan Çalıkuşu, İstanbul Kızı adıyla önce ti... more Reşat Nuri (Güntekin 1889-1956)’nin üçüncü romanı olan Çalıkuşu, İstanbul Kızı adıyla önce tiyatro oyunu olarak yazılır. Darülbedayi’de sahnelenme imkânı bulamayınca romana dönüştürülerek Vakit gazetesinde tefrika edilir ve 1922’de kitap hâlinde yayımlanır. Çalıkuşu, Osmanlının son döneminde küçük yaşta ailesini kaybettikten sonra bir Fransız kolejinde yatılı olarak okuyan, daha sonra Anadolu’da öğretmenlik
yapan genç bir kızın öğrenimi, meslek hayatı, insan ilişkileri ve aşkı etrafında şekillenir. Ağırlıklı olarak genç kızın günlükleri üzerine kurulan roman, hareketli ve yaramaz bir çocuğun büyüyüşünü, âşık oluşunu, aldatılmasını, nefretini, ayrılığını, değişik yerlerde farklı insanlarla karşılaşmalarına rağmen içinde bulunduğu aşk duygusundan kurtulamayışını dikkatlere sunması bakımından ilgi çekicidir. Nitekim yayımlanışından itibaren büyük ilgi görmesi, kuşaklar boyu okunması,
yabancı dillere çevrilmesi, sinema ve dizi filmlere konu olması da bunu gösterir. Aşk temi etrafında varlık kazanan roman, çağdaş bir Leyla ile Mecnûn öyküsü olarak da okunmaya müsait yapı sergiler. Bunun yanında
roman, psikanalitik çözümlemeye elverişli derinliğe sahip olmasıyla da üzerinde durulmaya değerdir.
Tarih İdeoloji Kurmaca Bağlamında Şeyh Bedreddin, 2021
Education, Social, Health And Political Developments In Turkey Between 2000-2020, 2021
Romanda Kişiler Dünyası (Roman Karakterlerinin Doğası Üzerine İncelemeler) Ed. Ramazan Korkmaz- Veysel Şahin, 2018

Türkiye’nin sosyal tarihiyle iç içe yürüyen romanlarında toplumun çeşitli yanlarını ve kurumların... more Türkiye’nin sosyal tarihiyle iç içe yürüyen romanlarında toplumun çeşitli yanlarını ve kurumlarını ele alan Yakup Kadri, Nur Baba romanında dikkatini yüzyıllardır toplumun manevi dünyasını kuran, insanların iç dünyasını düzenleyen tekkeye ve tekke çevresinde sürdürülen hayata çevirmiştir.
İmparatorluğun çöküş ve çözülüş sürecinde asıl işlevini kaybeden bütün kurum ve kuruluşlar gibi, tekkeler de işlevlerini kaybetmiş, görev ve sorumluluklarından uzaklaşmıştır. Tanrı merkezli bir dünya algısı çerçevesinde insanın iç dünyasının temizlenmesini ve arınmasını gerçekleştirmesi gereken tekkeler, zamanla bu dünya algısından uzaklaşarak dünyevi zevk ve eğlenceye, kadın-erkek ilişkisinin serbestçe yaşandığı, içki ve uyuşturucu maddelerin rahatlıkla kullanıldığı, işlerini kaybeden, poetikasızlaşan mekanlara dönüşmüştür. Bu romanıyla yazar, kapalı toplum modeli olarak beliren tekkelere dikkatini yöneltmiş, bir Bektaşi tekkesi çevresinde tekkelerin iç yüzünü, çözülen değerler sisteminin yerini dionizyak coşkunun ve zevkin alışını edebi eser seviyesinde işlemiştir.
Papers by Yasemin Bayraktar
uvt.ulakbim.gov.tr
... Önce odasını, Odalarımız tek kişilikti. Bir öğrenci odasından çok, üç yıldızlı bir Avrupa ot... more ... Önce odasını, Odalarımız tek kişilikti. Bir öğrenci odasından çok, üç yıldızlı bir Avrupa oteli konforunda ve yirmi metrekare büyüklüğündeydi. Bütün mobilyalar ahşaptı ve İskandinav tarzındaydı: yalın, pratik ve özgün. (s. 17). şeklinde tasvir eder. ...

II. Uluslararası Hoca Ahmed Yesevî Sempozyumu Bildirileri, 2018
Türk dünyasının öne çıkan şair, düşünür ve bilge insanı Ahmed Yesevî, kaleme aldığı hikmetle... more Türk dünyasının öne çıkan şair, düşünür ve bilge insanı Ahmed Yesevî, kaleme aldığı hikmetlerle yaklaşık sekiz yüz yıldır Türk kültür, sanat ve inanç evreninin enerji kaynaklarından biridir. Onun İslâm inanç sistemi içerisinde şekillenen varlık kavrayışı, tasavvufî duyuş ve düşünüşe bağlı olarak aşk kavramı etrafında teşekkül eder. Merkeze koyduğu aşkın varlık/Tanrı kavramından başlayarak bütün evrene aşk duyarlılığı içinde yaklaşır. Bu sebeple onun hikmetlerinde aşk, ilk varlık sebebi, kurucu ve oluşturucu öge, yaşatıcı ve geliştirici kaynak ve benzeri anlam zenginliği içinde karşımıza çıkar. Bu bildiride Ahmed Yesevî’nin hikmetlerinde
aşk kavramının görünüş şekilleri, anlam çeşitliliği ve zenginliği, çeşitli
göndergeleri ve işlevleri belirlenmeye; kendisinden sonra Anadolu’da Yunus
Emre ve onun takipçileri tarafından aşk kavramına yüklenen anlam dünyasıyla arasında olan bağlar kurulmaya çalışılacaktır. Böyle bir yaklaşım, aşk kavramı çerçevesinde Ahmed Yesevî’nin hikmetlerini anlama ve anlamlandırma uğraşının yanında, onun aşk kavramına yüklediği anlam dünyasının sürekliliğini yahut nerelerde kesintiye uğradığını göstermeye yarayacak bir çalışmanın ürünü olması bakımından da değer taşıyacaktır.

3rd International Congress On Social Sciences, China To Adriatic, 2016
Deniz Gezgin’in 2012’de yayımlanan ilk romanı Ahraz, kötülük fikrinin mitik öyküler üzerinden... more Deniz Gezgin’in 2012’de yayımlanan ilk romanı Ahraz, kötülük fikrinin mitik öyküler üzerinden anlatıldığı bir yapıda kurulur. Romanda toplumun dışlayarak günah keçisine dönüştürdüğü bir anne ile ahraz oğlunun öyküsü anlatılır. “Kötülük” ve “kötü”nün ne olduğunun probleme dönüştürülüp ele alındığı romanda, “şeytan” kavramına alışılagelenden farklı bir bakış getirilir. Adile ve İsrafil hiçbir olumsuz davranışta bulunmadıkları hâlde kasabalılar tarafından dışlanmış, ötekileştirilmişlerdir. Anne ve oğul kasabalının çöpünü toplayıp kasabayı temizlerken, kasabalının manevi yükünü/pisliğini/günahını da yüklenmek zorunda bırakılır. Şeytanın yaratılışı ve cennetten kovulması hikâyesi mitik bir çerçeve ile anlatı boyunca işlenir. Günah ve kötülük kavramı şeytanın varlığı ile anlamlandırılmaya çalışılırken romanın ana kahramanları Adile ve oğlu İsrafil’in toplumdaki yerleri ve hayatları “günah keçisi” mitosu etrafında anlam bulur. Anlatıda, kötülenen ve her günah içerikli davranışın sebebi olarak gösterilen şeytanın varlığı çerçevesinde genel olarak insanın kötülük algısı ve kodlaması sorgulanır. Kendi kötülüğünü/kötücül yanını başkalarına yükleme eğiliminde olan insanın kendisini temizlemek/aklamak/arınmak adına başkasını kirletmeye/kötülemeye yönelik davranışları ve sözleri anlatının alt katmanında sorgulanır. Roman, kötülük kavramı çevresinde insanın kendisini olumsuzluktan arındırmaya çalışırken olumsuzluğu şeytana yükleme uğraşını ifade eder. Kötülüğün varlığının yok olmadığını, sadece insandan insana, insandan şeytana vb. aktarıldığını, kötülüğü yok etme uğraşının boşuna olduğunu da dikkatlere sunar.

I. Uluslararası Dil, Sanat ve İktidar Sempozyumu, 2017
Ayla Kutlu’nun 1994 yılında Bilgi Yayınevi tarafından baskısı yapılan Kadın Destanı, M.Ö. 3000‘li... more Ayla Kutlu’nun 1994 yılında Bilgi Yayınevi tarafından baskısı yapılan Kadın Destanı, M.Ö. 3000‘li yıllarda Sümer’de yaşanan hayat sahneleri üzerine kurulur. Kadın Destanı, “yönetici yetke sahipleri ve ezilenleri”, erkek egemen toplumdaki kadın–erkek ilişkilerini, kutsalın insanlar üzerinde kurduğu iktidarı, çelişkileri ve açmazlarıyla konu alır. Kadın Destanı, bir tarafıyla erkek iktidarının dayattığı yaşama biçimini yansıtırken diğer taraftan bu iktidara karşı kadın başkaldırısını ifade eder. Bunu yaparken de konusunu aldığı Sümer dönemi kaynaklarının verilerini kullanır. Kadın Destanı’nda alışılagelenlerden farklı kadın tiplerine yer verilir. Kadın Destanı’nda Sümerlerdeki kast sistemine göre köleler, rahibeler, halktan kadınlar vb. söz konusu edilir. Bu destan, tarih içerisinde erkek hegemonyası altında ezilen kadınların gözüyle yazılmıştır. Bu sebeple kadına yöneltilen fiziksel ve ruhsal şiddeti, olumsuz bakışı, aşağılamayı ve ayrımcılığı yine kadınların gözünden yansıtır. Kadın, kendi kimliği olmayan, birlikte bulunduğu erkeğin bağlamında ve kişiliğinde anlam kazanan bir varlıktır.

ASEAD 12. Uluslararası Sosyal Bilimler Sempozyumu, 2023
Edebiyat, insanı tüm yönleriyle kuşatan, anlatan, onun derinlerde taşıdığı ıstırapları, içindeki... more Edebiyat, insanı tüm yönleriyle kuşatan, anlatan, onun derinlerde taşıdığı ıstırapları, içindeki çocuksu mutluluğu, kaygıları, korkuları, kısacası tüm duygularını ele alan bir sanat dalıdır. Günümüzde birçok dala ayrılmış olan edebiyatın köklerine bakıldığında burada mitik anlatıların yer aldığı, edebiyatın asıl olarak bu mitik anlatılardan çeşitlendiği ve söz konusu mitik anlatıların bugün müzikten sinemaya, resimden mimariye birçok sanat dalını beslediği fark edilecektir. Mitolojik sistemleri oluşturan mitik anlatılar kimi zaman değişerek, dönüşerek, kimi zaman da yaygın şekilde bilinen varyasyonlarıyla modern zamanların sanatlarında varlıklarını sürdürürler. Her sanat eserinin belli seçimler üzerine inşa edildiği göz önünde bulundurulduğunda sanatkârların bilinçli veya bilinçdışı yönelimlerle mitik anlatılara başvurmaları anlamlıdır. Göstergelerarasılık, iki farklı sanat üretiminin arasındaki bağları göstergeler aracılığıyla ortaya koyan bir yöntemdir. Klasik Yunan mitolojisine ait olan Orpheus miti Yunanlıların kültürel yaşantılarında ve sanatlarında olduğu kadar başka kültürlerde de önemli bir yere sahiptir. Bu bildiride Türk müziği alanında üretim yapan Halil Sezai Paracıkoğlu’nun İçim Paramparça şarkısıyla, Orpheus miti göstergelerası bağlamda yorumlanmaya çalışılacaktır. Şarkının derin yapısında mitin izi sürülmeye, mitten müziğe uzanan çizgide mitin anlamına göstergelerarası bir bakış getirilmeye çalışılacaktır.
Hece Dergisi Mitoloji Özel Sayısı, 2023
Ahmet Hamdi Tanpınar’ın tamamlanmamış son romanı Aydaki Kadın’ı olduğu haliyle okumak bir zorunlu... more Ahmet Hamdi Tanpınar’ın tamamlanmamış son romanı Aydaki Kadın’ı olduğu haliyle okumak bir zorunluluktur. Edebiyat bilimi açısından bu eserin tamamlanmayan kısımların eksikliklerini ortaya çıkarmak bir anlam ifade etmeyeceği gibi romanın değerinden de bir şey eksiltmeyecektir. Mitolojiye açık ve kapalı göndermelerde bulunan romanın derin yapısında Kirke-Odysessus mitinin izlerini Psikomitolojik bakışla sürmek mümkündür. Bu yazıda Psikomitolojik eleştiri yöntemiyle Aydaki Kadın romanına bir bakış teklif edilmiştir.

Düşünen Şehir, 2023
İnsanın yeryüzündeki hikâyesi, onun göksel bir bahçeden dünya bahçesine düşüşüyle başlar. Semavi ... more İnsanın yeryüzündeki hikâyesi, onun göksel bir bahçeden dünya bahçesine düşüşüyle başlar. Semavi dinlerde Adem’le Havva’nın hikâyesinden doğan bahçe kavramı, cennetin de kelime anlamı olarak birçok kültür ve medeniyette karşılığını bulmuştur. Kimi zaman dönülecek yer, kimi zaman da gelinen yer olarak tasavvur edilen bu bahçe, dünya yaşantısında insanoğlunun derinliklerinde taşıdığı gizemlerle varlığını her zaman korumuştur. Farklı imgeler ve metaforlarla insandan insana değişerek varlık kazanan cennet (bahçe) kavramı, sınırsız ve sonsuz güzelliklerini kişinin hayal edebilme gücünden alır. Bu sebeple dünyanın farklı ülkelerinde cennetin izdüşümleri olarak farklı güzelliklerde ve yapılarda inşa edilmiş, düzenlenmiş bahçelerle karşılaşılır. Bahçe, Yaratıcının eseri olarak ilkin doğanın parçası iken şehirleşme kültürü içerisinde doğanın müdahale edilmiş parçasına dönüşmüştür. Çünkü yeryüzündeki her bahçe, bir düzenleme ve seçme eyleminin sonucu olarak vücut bulur.
Halil Cibran (1883-1931), asıl şöhretini 1923 yılında yayımladığı en-Nebî (dilimize Ermiş olarak çevrilse de peygamber anlamındadır) adlı eseriyle kazanır. Batı dünyasında geniş yankı uyandıran bu eseri onun düşüncelerindeki derinliği ve felsefî olgunluğu yansıtır. Ermiş adlı eserinde toplumu ve toplumun kurallarını, eleştiren Cibran, düşüncelerini El Mustafa adlı karakteri aracılığıyla dile getirmektedir. Nietzsche’nin Böyle Buyurdu Zerdüşt’ünden izler taşıyan eser, felsefî derinliğinden dolayı 1960’lı yılların sonunda dünya üniversitelerinde okutulmaya başlanmıştır. Ermiş, evrensel sevgi ve bu sevginin tüm varlığın iyileştirici gücü etrafında şekillenen bir eserdir. Cibran, sevgiyi kendini tanımanın ve Tanrı’ya ulaşmanın bir vesilesi kılar. Yaradan’ı tanımak isteyenler için hayata, hatta tüm varlığa bakmayı önerir.Ermiş’in Bahçesi , Halil Cibran’ın ölümünden yaklaşık iki yıl sonra, yani 1933 yılında yayımlanmış olan eseridir. Ermiş adlı eserini bütünleyen bu küçük hacimli ikinci eseri, insanın kâinatla olan ilişkisini felsefî düzlemde yine El Mustafa aracılığıyla ortaya koyar. Eserde, tanrı, hakikat, varlığın ve kâinatın sırları, ruh, beden, zaman ve bazı mistik konular, insanın kâinatla ilişkisi çerçevesinde ele alınmıştır. Felsefî diyaloglarla oluşturulmuş ve bölümlenmiş eseri hem içerisinde yaşadığımız dünyanın anlamlandırılması hem de yuvaya dönüş metaforuyla okumak mümkündür.

Representations of Female Characters in the Works of Halide Edip Adıvar and George Bernard Shaw: A Comparative Literature Study, 2022
In this study, the similarities between the world view of Halide Edip Adıvar and George Bernard S... more In this study, the similarities between the world view of Halide Edip Adıvar and George Bernard Shaw, the reflections of these similarities on their understanding of art, themes of their works and the role of their heroines, will be discussed. The similarities of the female characters reflected in their works will be evaluated within the scope of comparative literature. It’s possible to say that the two authors of the world literature tried to draw a strong, independent and combative woman image through the female characters they created, and convey their messages from local to universal values through the heroines in their works. The origin of similar and common images of women is mostly hidden in the life experience of both authors and their way of world view. The reflection and roles of similar female characters in the works of these two writers belonging to different genders and cultures in different contexts, are modern and innovative, far from the traditional female portrait., The world views and roles of modern women in the works of both authors will be emphasized within such formation, which could be elucidated as a rebellion against tradition and social codes, and a guiding attitude from another standpoint.
Uploads
Books by Yasemin Bayraktar
Turkish history is also emphasized. In addition to the relationship between geography and rugs, religion and rugs, the meanings of rugs in cultural heritage have been revealed. In the same time, the message values carried
by the rugs are also discussed. As a notion, the expansions of love, longing and other emotions expressed in rugs have been analyzed. In this article, where the meanings of animal and plant symbols in rug motifs are explained, a holistic view has been tried to be put forward. Thus, starting from the concept of kilim, the place and meaning of kilim in Turkish culture has been revealed from a holistic perspective with the inductive method.
tarihçiliğinin, feminist akımın ve dünya algısının eleştirilerini içerir. Bihaber, bireyin tutarsızlıklarını, toplumdaki aydın sınıfının ve akademik camianın bozulmuş işleyişi üzerinden eleştirir. Bu eleştiriler daha çok, kurmacanın dünyasında yer alan, “Türk Akademisi ve Türk Aydını” kavramlarını kapsar. Eserin bütünü tersinden okunduğunda ortaya ironik bir görünüm çıkar. İçerdiği ironik göndermelerle okuyucuyu birçok sorgulamaya götüren bu eser, roman ve sanat teorisine de bakışlar ve eleştiriler getirir.
Bu yazının amacı, sonu ‘öğrenme’ye ve ‘büyüme’ye varan bir yalanın inşasının
içerisinden hem dönemini kapsayan hem de günümüze uzanan eleştirileri ve ironik durumları çeşitli başlıklar ve kavramlar altında ele almaktır.
alanına hizmet etmiş olan kadın popüler romancılar, kadının kimlik
inşasını erkek egemenliğinden kurtarmış, kadına kadın gözüyle bakmış,
toplumsal cinsiyet kavramı üzerine yeni bakışlar geliştirmişlerdir.
Cumhuriyet devrinde romanlarıyla ve diğer yapıtlarıyla kadın kimliği
üzerine dikkat geliştiren Berkand, romanlarında, eğitim, kültür, sanat
ve gündelik yaşam alanlarında idealize edilen cumhuriyet kadını
profilini Türk toplumunun “enternasyonal kaideleri”ni göz önünde
bulundurarak ortaya koymuştur. Hayatı boyunca telif, çeviri ve adaptasyon
olmak üzere elli iki roman kaleme almış olan üretken yazar
sevilerek okunmuştur. Berkand, bütün eserlerinde aşk konusunu merkeze
almış, yerel ve batılı adab-ı muaşeret kaidelerini kaynaştırarak
verme yoluna gitmiştir. Romanları beyaz perdeye aktarılan Berkand,
cumhuriyetin öngördüğü ideal kadını ve yaşama alanını yaratmış ve
sevilerek okunmuştur.
yapan genç bir kızın öğrenimi, meslek hayatı, insan ilişkileri ve aşkı etrafında şekillenir. Ağırlıklı olarak genç kızın günlükleri üzerine kurulan roman, hareketli ve yaramaz bir çocuğun büyüyüşünü, âşık oluşunu, aldatılmasını, nefretini, ayrılığını, değişik yerlerde farklı insanlarla karşılaşmalarına rağmen içinde bulunduğu aşk duygusundan kurtulamayışını dikkatlere sunması bakımından ilgi çekicidir. Nitekim yayımlanışından itibaren büyük ilgi görmesi, kuşaklar boyu okunması,
yabancı dillere çevrilmesi, sinema ve dizi filmlere konu olması da bunu gösterir. Aşk temi etrafında varlık kazanan roman, çağdaş bir Leyla ile Mecnûn öyküsü olarak da okunmaya müsait yapı sergiler. Bunun yanında
roman, psikanalitik çözümlemeye elverişli derinliğe sahip olmasıyla da üzerinde durulmaya değerdir.
İmparatorluğun çöküş ve çözülüş sürecinde asıl işlevini kaybeden bütün kurum ve kuruluşlar gibi, tekkeler de işlevlerini kaybetmiş, görev ve sorumluluklarından uzaklaşmıştır. Tanrı merkezli bir dünya algısı çerçevesinde insanın iç dünyasının temizlenmesini ve arınmasını gerçekleştirmesi gereken tekkeler, zamanla bu dünya algısından uzaklaşarak dünyevi zevk ve eğlenceye, kadın-erkek ilişkisinin serbestçe yaşandığı, içki ve uyuşturucu maddelerin rahatlıkla kullanıldığı, işlerini kaybeden, poetikasızlaşan mekanlara dönüşmüştür. Bu romanıyla yazar, kapalı toplum modeli olarak beliren tekkelere dikkatini yöneltmiş, bir Bektaşi tekkesi çevresinde tekkelerin iç yüzünü, çözülen değerler sisteminin yerini dionizyak coşkunun ve zevkin alışını edebi eser seviyesinde işlemiştir.
Papers by Yasemin Bayraktar
aşk kavramının görünüş şekilleri, anlam çeşitliliği ve zenginliği, çeşitli
göndergeleri ve işlevleri belirlenmeye; kendisinden sonra Anadolu’da Yunus
Emre ve onun takipçileri tarafından aşk kavramına yüklenen anlam dünyasıyla arasında olan bağlar kurulmaya çalışılacaktır. Böyle bir yaklaşım, aşk kavramı çerçevesinde Ahmed Yesevî’nin hikmetlerini anlama ve anlamlandırma uğraşının yanında, onun aşk kavramına yüklediği anlam dünyasının sürekliliğini yahut nerelerde kesintiye uğradığını göstermeye yarayacak bir çalışmanın ürünü olması bakımından da değer taşıyacaktır.
Halil Cibran (1883-1931), asıl şöhretini 1923 yılında yayımladığı en-Nebî (dilimize Ermiş olarak çevrilse de peygamber anlamındadır) adlı eseriyle kazanır. Batı dünyasında geniş yankı uyandıran bu eseri onun düşüncelerindeki derinliği ve felsefî olgunluğu yansıtır. Ermiş adlı eserinde toplumu ve toplumun kurallarını, eleştiren Cibran, düşüncelerini El Mustafa adlı karakteri aracılığıyla dile getirmektedir. Nietzsche’nin Böyle Buyurdu Zerdüşt’ünden izler taşıyan eser, felsefî derinliğinden dolayı 1960’lı yılların sonunda dünya üniversitelerinde okutulmaya başlanmıştır. Ermiş, evrensel sevgi ve bu sevginin tüm varlığın iyileştirici gücü etrafında şekillenen bir eserdir. Cibran, sevgiyi kendini tanımanın ve Tanrı’ya ulaşmanın bir vesilesi kılar. Yaradan’ı tanımak isteyenler için hayata, hatta tüm varlığa bakmayı önerir.Ermiş’in Bahçesi , Halil Cibran’ın ölümünden yaklaşık iki yıl sonra, yani 1933 yılında yayımlanmış olan eseridir. Ermiş adlı eserini bütünleyen bu küçük hacimli ikinci eseri, insanın kâinatla olan ilişkisini felsefî düzlemde yine El Mustafa aracılığıyla ortaya koyar. Eserde, tanrı, hakikat, varlığın ve kâinatın sırları, ruh, beden, zaman ve bazı mistik konular, insanın kâinatla ilişkisi çerçevesinde ele alınmıştır. Felsefî diyaloglarla oluşturulmuş ve bölümlenmiş eseri hem içerisinde yaşadığımız dünyanın anlamlandırılması hem de yuvaya dönüş metaforuyla okumak mümkündür.
Turkish history is also emphasized. In addition to the relationship between geography and rugs, religion and rugs, the meanings of rugs in cultural heritage have been revealed. In the same time, the message values carried
by the rugs are also discussed. As a notion, the expansions of love, longing and other emotions expressed in rugs have been analyzed. In this article, where the meanings of animal and plant symbols in rug motifs are explained, a holistic view has been tried to be put forward. Thus, starting from the concept of kilim, the place and meaning of kilim in Turkish culture has been revealed from a holistic perspective with the inductive method.
tarihçiliğinin, feminist akımın ve dünya algısının eleştirilerini içerir. Bihaber, bireyin tutarsızlıklarını, toplumdaki aydın sınıfının ve akademik camianın bozulmuş işleyişi üzerinden eleştirir. Bu eleştiriler daha çok, kurmacanın dünyasında yer alan, “Türk Akademisi ve Türk Aydını” kavramlarını kapsar. Eserin bütünü tersinden okunduğunda ortaya ironik bir görünüm çıkar. İçerdiği ironik göndermelerle okuyucuyu birçok sorgulamaya götüren bu eser, roman ve sanat teorisine de bakışlar ve eleştiriler getirir.
Bu yazının amacı, sonu ‘öğrenme’ye ve ‘büyüme’ye varan bir yalanın inşasının
içerisinden hem dönemini kapsayan hem de günümüze uzanan eleştirileri ve ironik durumları çeşitli başlıklar ve kavramlar altında ele almaktır.
alanına hizmet etmiş olan kadın popüler romancılar, kadının kimlik
inşasını erkek egemenliğinden kurtarmış, kadına kadın gözüyle bakmış,
toplumsal cinsiyet kavramı üzerine yeni bakışlar geliştirmişlerdir.
Cumhuriyet devrinde romanlarıyla ve diğer yapıtlarıyla kadın kimliği
üzerine dikkat geliştiren Berkand, romanlarında, eğitim, kültür, sanat
ve gündelik yaşam alanlarında idealize edilen cumhuriyet kadını
profilini Türk toplumunun “enternasyonal kaideleri”ni göz önünde
bulundurarak ortaya koymuştur. Hayatı boyunca telif, çeviri ve adaptasyon
olmak üzere elli iki roman kaleme almış olan üretken yazar
sevilerek okunmuştur. Berkand, bütün eserlerinde aşk konusunu merkeze
almış, yerel ve batılı adab-ı muaşeret kaidelerini kaynaştırarak
verme yoluna gitmiştir. Romanları beyaz perdeye aktarılan Berkand,
cumhuriyetin öngördüğü ideal kadını ve yaşama alanını yaratmış ve
sevilerek okunmuştur.
yapan genç bir kızın öğrenimi, meslek hayatı, insan ilişkileri ve aşkı etrafında şekillenir. Ağırlıklı olarak genç kızın günlükleri üzerine kurulan roman, hareketli ve yaramaz bir çocuğun büyüyüşünü, âşık oluşunu, aldatılmasını, nefretini, ayrılığını, değişik yerlerde farklı insanlarla karşılaşmalarına rağmen içinde bulunduğu aşk duygusundan kurtulamayışını dikkatlere sunması bakımından ilgi çekicidir. Nitekim yayımlanışından itibaren büyük ilgi görmesi, kuşaklar boyu okunması,
yabancı dillere çevrilmesi, sinema ve dizi filmlere konu olması da bunu gösterir. Aşk temi etrafında varlık kazanan roman, çağdaş bir Leyla ile Mecnûn öyküsü olarak da okunmaya müsait yapı sergiler. Bunun yanında
roman, psikanalitik çözümlemeye elverişli derinliğe sahip olmasıyla da üzerinde durulmaya değerdir.
İmparatorluğun çöküş ve çözülüş sürecinde asıl işlevini kaybeden bütün kurum ve kuruluşlar gibi, tekkeler de işlevlerini kaybetmiş, görev ve sorumluluklarından uzaklaşmıştır. Tanrı merkezli bir dünya algısı çerçevesinde insanın iç dünyasının temizlenmesini ve arınmasını gerçekleştirmesi gereken tekkeler, zamanla bu dünya algısından uzaklaşarak dünyevi zevk ve eğlenceye, kadın-erkek ilişkisinin serbestçe yaşandığı, içki ve uyuşturucu maddelerin rahatlıkla kullanıldığı, işlerini kaybeden, poetikasızlaşan mekanlara dönüşmüştür. Bu romanıyla yazar, kapalı toplum modeli olarak beliren tekkelere dikkatini yöneltmiş, bir Bektaşi tekkesi çevresinde tekkelerin iç yüzünü, çözülen değerler sisteminin yerini dionizyak coşkunun ve zevkin alışını edebi eser seviyesinde işlemiştir.
aşk kavramının görünüş şekilleri, anlam çeşitliliği ve zenginliği, çeşitli
göndergeleri ve işlevleri belirlenmeye; kendisinden sonra Anadolu’da Yunus
Emre ve onun takipçileri tarafından aşk kavramına yüklenen anlam dünyasıyla arasında olan bağlar kurulmaya çalışılacaktır. Böyle bir yaklaşım, aşk kavramı çerçevesinde Ahmed Yesevî’nin hikmetlerini anlama ve anlamlandırma uğraşının yanında, onun aşk kavramına yüklediği anlam dünyasının sürekliliğini yahut nerelerde kesintiye uğradığını göstermeye yarayacak bir çalışmanın ürünü olması bakımından da değer taşıyacaktır.
Halil Cibran (1883-1931), asıl şöhretini 1923 yılında yayımladığı en-Nebî (dilimize Ermiş olarak çevrilse de peygamber anlamındadır) adlı eseriyle kazanır. Batı dünyasında geniş yankı uyandıran bu eseri onun düşüncelerindeki derinliği ve felsefî olgunluğu yansıtır. Ermiş adlı eserinde toplumu ve toplumun kurallarını, eleştiren Cibran, düşüncelerini El Mustafa adlı karakteri aracılığıyla dile getirmektedir. Nietzsche’nin Böyle Buyurdu Zerdüşt’ünden izler taşıyan eser, felsefî derinliğinden dolayı 1960’lı yılların sonunda dünya üniversitelerinde okutulmaya başlanmıştır. Ermiş, evrensel sevgi ve bu sevginin tüm varlığın iyileştirici gücü etrafında şekillenen bir eserdir. Cibran, sevgiyi kendini tanımanın ve Tanrı’ya ulaşmanın bir vesilesi kılar. Yaradan’ı tanımak isteyenler için hayata, hatta tüm varlığa bakmayı önerir.Ermiş’in Bahçesi , Halil Cibran’ın ölümünden yaklaşık iki yıl sonra, yani 1933 yılında yayımlanmış olan eseridir. Ermiş adlı eserini bütünleyen bu küçük hacimli ikinci eseri, insanın kâinatla olan ilişkisini felsefî düzlemde yine El Mustafa aracılığıyla ortaya koyar. Eserde, tanrı, hakikat, varlığın ve kâinatın sırları, ruh, beden, zaman ve bazı mistik konular, insanın kâinatla ilişkisi çerçevesinde ele alınmıştır. Felsefî diyaloglarla oluşturulmuş ve bölümlenmiş eseri hem içerisinde yaşadığımız dünyanın anlamlandırılması hem de yuvaya dönüş metaforuyla okumak mümkündür.
çalışılacaktır.
iktidar çevresinde kurgulanan öykülerin her birinde Hayristan’ın sosyal ve siyasi hayatının birtarafı anlatılır. Kolaycılığın, basitliğin, ön kabullerin yaygın olduğu Hayristan, Orta Doğu ülkelerine özgü özellikler taşır. Kitapta değişik sosyal ve siyasal konuları ele alan birbirinden
farklı on dört öykü bulunmaktadır. Bunlardan “Alıntı Ustası”, gazete yazarlığı konusuna ayrılmıştır. Ülkenin en büyük gazetesinin patronunun fıkralara düşkün bir eczacıyı gazete yazarlığına özendirmesi, gazetesinde köşe yazarlığı yaptırması, eczacının yazma yeteneği olmadığı hâlde fıkralardan oluşan gazete yazılarıyla ülkenin öne çıkan gazete yazarına dönüşmesi alaysı bir dille öyküleştirilir. Bu yolla Hayristan’ın insanlarının sıradanlığı, meslek formasyonu anlayışının oluşmamışlığı, kişilerin kendilerini kabul ettirmelerinin kolaylığı gibi
birçok özellik dikkatlere sunulur.