Medya Ve Kamuoyu

MCCOMBS ve SHAW KAPSAMINDA GÜNDEM BELİRLEME KURAMI İLE MEDYANIN GERÇEKLİKTEN UZAKLAŞMASI İÇERİK SORUNLARI Medya gündem belirleme modelinde birer politik figür haline gelir. Habercilikten çıkarak gündemi belirlerken seçtiği konular genelde siyasettir. Yalnızca bazı konular ön plana çıkar. Bu durum da konuşulacak konular sığ bir zeminde kısıtlı kalır. Gündem belirleme modeli kitle iletişim araçlarının bireylerin gerçekliğini nasıl etkilediğini sorgular analiz eder. Medya ne hakkında düşüneceğimizi belirler. Bunu da öne çıkardığı haberlerle yapar. Haberi işleyiş biçimleri zihinleri kontrol eder. Düşünceleri etkilemektedir. Medyada haberi hazırlayanların eğitim seviyesi profesyonellik anlayışı da bu konuda etkilidir. Medya haber sunuş biçimlerini etkileyen faktörler arasında yer alır. Nitelik sorunlarının olduğu gözlemlenebilir. Haberi işleyiş biçimi etik değerler taraf olma gibi durumlar haberi sunan organların niteliğini sorgulamamıza neden olmaktadır. Hangi konuyu ön plana çıkarıyorsa medya konuyu düşünürüz. Böylece sınırlı kısır bir alanda var olunur.

Bu çalışmada, Türk siyasetinin yüzyılına dair temel bir çerçeve çizilmeye çalışılacak. Türkiye’de siyaset daima kronolojik bir hat üzerinden, dönem aralığıyla ele alınıyor. Bu açıdan çalışmada Türk siyasetini kronolojiye dayanan dönem aralıkları üzerinden değil; partilerin temsil ettiği fikir akımları ve çıkış noktaları üzerinden değerlendirmek alternatif bir kategorileştirme açısından önemli olabilir. Yine de gelişim süreci elbette ki belli bir tarihsel süreç bağlamında ele alınacak. Çünkü Türkiye’de bugün hâkim olan siyasi aktörlerin kendilerini dayandırdıkları uzun bir geçmiş ve siyasi gelenek söz konusu. Zaman zaman bunların iç içe geçtiği, birbirleriyle ilişki kurduğu da gözlemleniyor. Hatta İdris Küçükömer (2013) örneğinde görüldüğü gibi bunların yer değiştiği de görülüyor. Buna rağmen aktörleri, genel geçer bir kabulle ve siyasi temsil düzeyinde belli bir alana yerleştirmek mümkün duruyor. Örneğin CHP, özellikle 1960’ların başından itibaren “Ortanın Solu” programıyla kendini net bir şekilde konumlandırdı ve bu konum hâlâ devam ediyor. MHP, öncülüyle birlikte ciddi bir yapı olarak kendini dayandırdığı siyasi ve fikri bir temeli doğrudan yansıtırken bütün bunları temsil ettiği iddiasını da taşıyor. Bu açıdan CHP’nin ya da MHP’nin tarihsel seyrinden; bunların ait olduğu düşünce çerçevelerinin salınımını da takip edebiliyoruz. Bu noktada, farklı siyasi aktörlerin yer alacağı uygun kategorileri belirlemek asıl başlangıç noktası olabilir. Bunu şu şekilde başlatacağız; Türkiye’de siyaset, 1946’ya kadar tek parti çerçevesinde gelişti. Yani Terakkiperver Cumhuriyet Fıkrası, Serbest Cumhuriyet Fırkası ve CHP içindeki Müstakil Grup tecrübelerini, siyasi bir gelenek ve temsilden çok dönemin koşulları çerçevesinde ortaya çıkmış yapılar olarak değerlendirmek mümkün. Bu açıdan bunları, herhangi bir başlık altında vermekten çok kronolojik bir şekilde takip edeceğiz. Çok partili yaşam sonrası, ilk ciddi siyasi bölünmenin temeli, DP’nin kuruluşu ve bugünlere kadar gelen “merkez sağ” olgusuyla karşılaşmamızı sağlıyor. DP’den Anavatan Partisi’ne, hatta AK Parti’ye kadar Türk siyasetinde iktidar olma tecrübesini en çok yaşayan bu akım, ayrı bir başlık olacak. İkincisi, daha önce de ifade edildiği gibi “sol” akımlar, CHP’den Sosyal Demokrat Halkçı Parti’ye, Türkiye İşçi Partisi’nden Halkların Demokratik Partisi’ne kadar geniş bir yelpazeyi kapsıyor. Nitekim Türkiye’de sol, gerçekten de başlı başına bir başlık olmayı kuşkusuz hak ediyor. Ancak solun karşısına “sağ” başlığıyla bir kategorileştirme yapmak, siyasi temsilin ve aktörlerin farklılığını aktarmak açısından yetersiz olacak. Bu sebeple, merkez sağ haricinde “milliyetçilik” ve “İslâmcılık” olmak üzere iki kategori daha oluşturuyoruz. Bunlar, siyasetteki konumlarını ve güçlerini “sağcılık” çerçevesinde ve ifadesinde değil; kendi ifade ettikleri anlam çerçevesinde buldular, bu açıdan her iki gelenek de bir üst kimlik olarak “sağcılığı” kabul etmedi. Bugün siyasi faaliyetlerine devam MHP, AK Parti ve Saadet gibi yapıların da bu kategorilerin altında, kendilerini siyasi bir geleneğe dayandırdıkları anlaşılıyor. Yani zaman zaman politik manevralar gereği farklı alanlara kaysalar ve farklılaşsalar da bu aktörleri uygun alt başlıklarda konumlandırmanın zorunluluğu söz konusu. Sonuçta; merkez sağ, sol, milliyetçilik ve İslâmcılık çerçevesinde Türk siyasetinin yüzyılını değerlendirmiş olacağız

Rusya 19. Yüzyıl başlarından itibaren ele geçirdiği Güney Kafkasya'dan sonra 1864 yılında Kafkasya'nın kuzeyine de hâkim olabilmiştir. Kuzey Kafkasya'da özellikle 1763 yılından başlayıp 1864'te sona eren mücadelede Kafkas halkları mağlup olmuşlarsa da yaklaşık yüz yıl boyunca her açıdan kendilerinden üstün bir düşmana karşı mücadele etmişlerdir. Kafkas halklarının birlikberaberlik gösterdikleri bu süreçte, bunu sağlayan, toplumun kenetlenmesinde bir nevi çimento vazifesi gösteren bazı unsurlar bulunmaktaydı. Bu unsurların başında din gelmekteydi. Müridizm hareketinin Kafkas toplumunun birlikteliğini sağlaması ve imamların Ruslara karşı yürütülen mücadelede liderlik etmeleri bunun bir örneği olarak gösterilebilir. Öte yandan Kafkasya'nın Rusya tarafından ele geçirilmesiyle, Kafkasya'daki dini yapıyı kontrol etmek ve yönetmek de Rusya için hayati bir mesele olmuştur. Bu amaçla Rusya, Müslüman topluma doğrudan ve dolaylı müdahalelerde bulunmuştur. Bunlardan biri 5 Nisan 1872 tarihinde çıkarılarak, Kafkasya'nın güneyindeki Müslüman Şii grupların dini yapı ve idarelerinin yetkileri ve çalışma usullerinin belirlendiği kararname olmuştur. Söz konusu kararname ile aynı zamanda Kafkasya'daki Şii toplumunun Sünni Müslümanlar ile mevcut ilişkilerinin çerçevesi çizilmiştir. Nizamname bu yönüyle hem ilgi çekici hem de oldukça önemlidir. Kararname 1917 yılına kadar yürürlükte kalmıştır. Bu çalışmada ne yapılacağına gelindiğinde kısaca şunlar söylenebilir: 1872 yılında Rusya tarafından çıkarılan, yukarıda bahsi geçen, nizamnamenin bölge Müslümanlarının gündelik hayatına ve Rusya devletiyle olan ilişkilerine etkisini ortaya koymaktır. Kafkasya'nın tamamına hâkim olan Rusya, bölge Müslümanlarının dini hayatına ne ölçüde müdahale etmişti? Nizamnamedeki bazı hükümler farklı mezheplere mensup olan insanlar arasında nasıl bir etki oluşturmuştu? Rusya'nın bu konuda koyduğu kurallar İslam Hukuku ile örtüşmekte miydi? Sorularına cevap aranacaktır.

Turkiye medyasinda ifade ozgurlugu ve kutsal degerlere hakaretin cercevelenme sekline iliskin tartismalar oldukca eski olsa da bu konu cogunlukla ulusal kimlik, Turkluk ve Mustafa Kemal Ataturk’e yonelik elestiriler etrafinda tartisilmistir. Islam’in kutsal saydigi degerlere yonelik elestirilerin ne oranda ifade ozgurlugu kapsamina girecegine iliskin tartismalar Turkiye medyasinda ozelikle Batili ulkelerde yasanan gerilimler etrafinda tartisilmaktadir. Ote taraftan son yillarda Islam’a ait kutsal degerlerle ifade ozgurlugu arasinda yukselen gerilim populer yazinda donem donem tartisilsa da bu konudaki akademik ilgi oldukca sinirlidir. Calismada Turkiye basinin ifade ozgurlugunu ele alisindaki sorunlu bir yonu ortaya cikarmak uzere onde gelen uc muhafazakâr gazetenin Charlie Hebdo saldirisini takip eden on gunluk sayilari cerceveleme analizi yontemiyle incelenmistir. Calisma verileri gostermektedir ki muhafazakâr basinin tepki verme seklinde ic politik gerilimler onemli bir belirleyi...

Bu çalışmada, geçmişten günümüze göç olgusunun top-lumlar üzerindeki çok yönlü ve derin etkileri sosyolojik açı-dan ele alınmaktadır. Çalışma, göçün zorluklarına vurgu yaparak, ekonomik, sosyal, kültürel, siyasi, demografik ve psikolojik faktörlerin bireyler ve topluluklar üzerindeki olumlu ve olumsuz etkilerini incelemektedir. Çalışmada önce göç ile ilgili kavramsal açıklamalar yapılmakta daha sonra ise göçün etkileri üzerinde durulmaktadır.

Günümüz haberciliğinde geleneksel medyadan dijital medya mecralarına doğru dikkat çekici bir dönüşümün hız kazandığı görülmektedir. Aktif kullanıcı sayısına göre dünyada en çok kullanılan ikinci sosyal medya platformu olan YouTube kanalları ise hem dünyada hem de Türkiye’de bu dönüşüme öncülük etmektedir. Televizyonun görsel-işitsel içeriği ile sosyal medyanın katılımcı kültürünün birleştiği hibrit bir ortam olarak nitelenen YouTube’da, son dönemde Türkiye’de geleneksel medyada uzun yıllar görev yapmış gazetecilerin gittikçe daha fazla kanal açarak haber yayıncılığı yaptığı göze çarpmaktadır. Bu çalışma, geleneksel gazeteciliğin değişen dinamiklerinde YouTube haberciliğinin oynadığı rolün incelenmesini amaçlamaktadır. Çalışmada bilimsel dayanak olarak ağ toplumu, eşik bekçiliği, dijital cemaatler kavramları ile gündem belirleme kuramları temel alınmıştır. Bu kavram ve kuramların izdüşümleri, nitel araştırma yöntemlerinden yarı yapılandırılmış derinlemesine görüşme yapılan “Fatih Portakal YouTube TV” kanalının üç yöneticisinin açıklamalarında aranarak yorumlanmıştır. Çalışmada, Portakal’ın yönettiği YouTube kanalı ile Fox TV’de sunduğu haber bülteninin karşılaştırmalı içerik analizine de yer verilmiştir. YouTube’un, geleneksel medyaya kıyasla patron ve iktidar sansüründen daha bağımsız bir mecra olarak görülmesine rağmen; izlenme sayısını artırmak için sponsorlar ve reklam verenlere ihtiyaç duyması, SEO kuralları ve bazı sakıncalı kelimelerin kullanımının cezalandırılması gibi unsurlarının gazetecilerin özgürlüğünü sınırlayabildiği sonucuna ulaşılmıştır.
In today's journalism, a noticeable transformation towards digital media platforms from traditional media is gaining momentum. News channels on the most widespread digital media platform, YouTube, are pioneering this transformation both globally and in Turkey. YouTube, characterized as a hybrid environment where the visual and auditory content of television merges with the participatory culture of social media, has recently shown the trend of journalists with years of experience in traditional media opening more channels and engaging in news broadcasting. The aim of this study is to address the new dynamics of traditional journalism that have evolved within the realm of YouTube journalism. The study is grounded in scientific foundations such as network society, gatekeeping, digital communities and agenda-setting theories. The implications of these concepts and theories have been sought and interpreted through semi-structured in-depth interviews with three managers of the "Fatih Portakal YouTube TV" channel. The study includes a comparative content analysis of the YouTube channel managed by Portakal and the news bulletin he presented on Fox TV. Although YouTube is considered a platform relatively free from the censorship of media owners and political power compared to traditional media, it is concluded that certain factors—such as the need for sponsors and advertisers to increase viewership, SEO rules, and the penalization of certain sensitive words—can restrict journalists' freedom.

Devlet nedir sorusunu tüm boyutlarını kapsayacak Ģekilde cevaplamak güçtür. Devlet somut olmayan ve çok boyutlu bir yapıdadır. Bu sebeple her bir tanımlama devletin bir boyutunu açıklamaya yöneliktir. Devletin tüm boyutları için yapılan parça parça tanımlar birleĢtirilerek devletin tüm yönlerini kapsayan tek bir devlet tanımına ulaĢılabilmektedir. Devlet bir toprak parçası üzerinde yaĢayan, zorlayıcı iktidar gücüne sahip iktidar tarafından yönetilen ve ona vatandaĢlık bağı ile bağlı insanların oluĢturduğu siyasal bir örgüttür. 1 Devlet bireylerin toplumsal yaĢamla birlikte oluĢturdukları bir mekanizmadır ve siyasal bir örgüttür. 2 Kendi alanında egemenlik hakkının tek sahibidir. 3 Tüm toplumlarda nüfuz alanı en geniĢ ve en etkin örgüt devlettir. Örgütler bireylerin tek baĢlarına gerçekleĢtiremeyecekleri hedeflerine varmaları, gerçekleĢtirebildiklerini de kendi baĢlarına gerçekleĢtirmelerine nazaran daha etkin baĢarmalarını sağlayan bir araçtır. 4 Kamu yönetimi boyutundan bir tanımlama yapacak olursak devlet en mükemmel örgüttür, örgütler örgütüdür. Yönetim ise örgütün amaç ve hedeflerine ulaĢabilmesi için elinde bulunan kaynakları etkin, etkili ve verimli kullanabilmesi sürecidir. 5 Devletin amacı kendi vatanı üzerinde yaĢayan vatandaĢlarının ortak ihtiyaçlarını karĢılamaktır. 6 VatandaĢların bir arada yaĢamaktan doğan yada diğer bir ifadeyle kendi baĢlarına gerçekleĢtiremeyecekleri ihtiyaçların teminini amaçlamaktadır. Devlet bu ihtiyaçları karĢılamaya çalıĢırken toplum üzerinde nihai ve mutlak yetkili bir mekanizma olarak hareket eder. Devlet vatandaĢların kendi baĢlarına ya da bir kaçının bir araya gelmesi ile karĢılayamayacakları ihtiyaçların temini için görevlendirilmiĢ ve yetkilendirilmiĢ bir örgüttür ve vatandaĢların tek baĢlarına ya da toplu bir Ģekilde geçekleĢtiremeyecekleri ihtiyaçlara da kamusal ihtiyaçlar denilmektedir. 7 Kamusal ihtiyaçların neler olduğu sorusu devletin kendini nasıl konumladığı ile doğru orantılıdır. Kamusal ihtiyaçların neler olduğu sorusu devletin yaĢadığı sosyal, siyasal, ekonomik dönüĢümlerden etkilenmektedir. DıĢ güvenlik, iç güvenlik, adalet, dıĢ temsil ile tam kamusal malları sınırlayan ve yalnız bunları devletin bizzat kendisinin sunması gerektiğini, bunların dıĢında kalan ve daha önceden devletin bizzat kendisinin sunduğu kamusal mal ve hizmetlerin özelleĢtirilmesi ve yerelleĢtirilmesi gerektiğini, özelleĢtirilemeyen ve yerelleĢtirilemeyen ihtiyaçların ise özel sektörün baĢarılı bir Ģekilde uyguladığı yöntem ve teknikler ile sunulması gerektiğini ifade eden görüĢler ağırlık kazanmaktadır. Eğitim Türkiye'de tam kamusal mal olarak görülmemektedir. Devlet eğitim hizmetini anasınıfından baĢlayıp yükseköğretime kadar vatandaĢlarına sunmaktadır. Ancak aynı zamanda özel okullarda devletin gözetim ve denetimi altında eğitim hizmeti vermektedirler. Hayatta tüm canlılar belli bir ortamda ve birbirleriyle karĢılıklı etkileĢim içinde yaĢamlarını devam ettirirler. Canlıların yaĢamlarını devam ettirirken içinde oldukları kimi zaman etkiledikleri ve kimi zamanda etkilendikleri bu alana çevre veya ortam denir. 8 Bir aileden baĢlayıp evrene kadar canlıların yaĢadığı ortamların tümü çevreyi oluĢturmaktadır. 9 Eğitim de önce bireyin içinde bulunduğu çevre de baĢlamaktadır. Devletler de eğitim politikalarını çevrelerindeki diğer devletlerden etkilenerek veya o devletleri etkileyerek sürdürmektedirler. Aynı kurumsal çevre içinde faaliyet gösteren bireyler yada devletler, zamanla içinde bulundukları çevrenin yapısal ve davranıĢsal özelliklerini taĢıyacaklardır. 10 BĠRĠNCĠ BÖLÜM Ortaöğretime ilköğretimin baĢarı ile tamamlanmasının ardından devam edilebilir. Ortaöğretim 15-18 yaĢ arasındaki gençleri kapsar. Ortaöğretim liselerde verilmektedir. Liseler 2004-2005 eğitim-öğretim yılı öncesinde üç yıllık iken Ģu an dört yıllıktır. Liseler verdikleri derslerin içeriğine göre anadolu liseleri, fen liseleri, sosyal bilimler liseleri, anadolu sağlık meslek liseleri, ticaret meslek liseleri, turizm meslek liseleri, kız teknik ve meslek liseleri, teknik ve endüstri meslek liseleri, tarım meslek liseleri, anadolu güzel sanatlar liseleri, spor liseleri, anadolu ticaret meslek liseleri, anadolu kız meslek liseleri, sağlık meslek liseleri, anadolu iletiĢim meslek liseleri, anadolu otelcilik ve turizm meslek lisesi, anadolu tarım meslek liseleri, anadolu güzel sanatlar liseleri, çok programlı liseler, anadolu imam hatip liseleri olarak ayrılmaktadır. Ortaöğretim zorunlu değildir. Devlet okullarında parasızdır. Özel liselerde devletin yakın gözetimi ile denetimi altında bu hizmeti sunmaktadırlar. Özel liselerde sunulan bu hizmetin bedelini hizmetten faydalananlar ödemektedir. Yükseköğretim ortaöğretimin baĢarı ile tamamlanmasından sonra devam edilebilecek kademedir. Yükseköğretim önlisans, lisans, yüksek lisans ve doktora gibi çeĢitli süreçlerden oluĢmaktadır. Lise eğitimini tamamlayan öğrenciler üniversiteye gidebilmek için ulusal düzeyde Öğrenci Seçme ve YerleĢtirme Merkezi tarafından yapılan sınavlara katılmaktadırlar. Bu sınavlarda yeterli puanı alan öğrenciler üniversitelere öğrencilerin tercihlerine göre puan sırasına göre yerleĢtirilmektedir. Hukuk, milletin bir arada yaĢama halini düzenleyen, sürdürülmesi devletin yakın gözetim ile denetiminde olan, uygulanmaması halinde cezai müeyyideler ile sonuçlanacak kurallar bütünüdür. Hukuk sistemi o devletin vatandaĢları ile o devletin sınırları içerisinde yaĢayan diğer ülke vatandaĢlarının hak ve özgürlüklerinin korunması eğer bir ihlal yaĢanmıĢ ise ihlali gerçekleĢtiren tarafın cezai müeyyidelere katlanmasını sağlamaya yöneliktir. Hukuk sisteminin iyi planlanmadığı veya iĢlemesinin yaptırımlarla güvence altına alınmadığı ülkelerde kaos yaĢanmaktadır. Hukuk devletinde hakların yasalarla korunması hak ihlallerinin cezalandırılması gerekmektedir. Türkiye Cumhuriyeti Devleti 1982 Anayasası'na göre, -Türkiye Cumhuriyeti, toplumun huzuru, milli dayanıĢma ve adalet anlayıĢı içinde, insan haklarına saygılı, Atatürk milliyetçiliğine bağlı, demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devletidir." Anayasa'da geçen hukuk devleti ilkesine iĢlerlik kazandırmak için ilgili yasal düzenlemeler yapılmıĢtır. Türkiye'de ulusal düzeyde eğitimden sorumlu olan kamu kurumu Milli Eğitim Bakanlığı'dır. Milli Eğitim Bakanlığı mevzuatı günümüz itibariyle Anayasa'dan, kanunlardan, kanun hükmünde kararnamelerden, cumhurbaĢkanlığı kararnamelerinden, tüzüklerden, cumhurbaĢkanı kararlarından, bakanlar kurulu kararlarından, yönetmeliklerden, yönergelerden, tebliğlerden, usul ve esaslardan, cumhurbaĢkanlığı genelgelerinden, bakanlık genelgelerinden, ana statüden oluĢmaktadır.

Bu kitabın Türkiye'deki her türlü yayın hakkı Gazi Kitabevi Tic. Ltd. Şti'ne aittir, tüm hakları saklıdır. Kitabın tamamı veya bir kısmı 5846 sayılı yasanın hükümlerine göre, kitabı yayınlayan firmanın ve yazarlarının önceden izni olmadan elektronik, mekanik, fotokopi ya da herhangi bir kayıt sistemiyle çoğaltılamaz, yayınlanamaz, depolanamaz.

Bu kitabın Türkiye'deki her türlü yayın hakkı Gazi Kitabevi Tic. Ltd. Şti'ne aittir, tüm hakları saklıdır. Kitabın tamamı veya bir kısmı 5846 sayılı yasanın hükümlerine göre, kitabı yayınlayan firmanın ve yazar(lar)ının önceden izni olmadan elektronik, mekanik, fotokopi ya da herhangi bir kayıt sistemiyle çoğaltılamaz, yayınlanamaz, depolanamaz. Bilindiği gibi amaçların etkili ve verimli olarak gerçekleştirilmesi maksadıyla bir insan grubunda işbirliği ve koordinasyon sağlamaya yönelik faaliyetlerden oluşan yönetim uygulamaları, toplumsal yaşam kadar eskidir. Ancak yönetim ve örgütlerle ilgili sistematik bilgi topluluğu niteliğini taşıyan yönetim bilimi 20. yüzyılın ürünüdür. Bu süreçte yönetim bilimi ekonomiden hukuka kadar uzanan bilim dallarının kesişme noktasında yerini alarak, bu bilim dallarının yöntemlerinden yararlanan disiplinler arası bir yaklaşım olarak gelişimini sürdürmüştür. Günümüzde bürokratik sistemi oluşturan ve onunla ilişki içinde olan insanların ve grupların fikirleri, hareketleri ve davranışları ile ilgili hale gelmiş ve adeta kamu yönetimi ile bütünleşmiştir. Bu kapsamda kamu yönetimi yönetimin belirli sınırları olan spesifik bir alanı olarak görülmektedir. Bu alanda daha çok temsil yönü güçlü olan siyasal organlarca belirlenen kamu politikalarının yürütülmesi süreçleri görülmektedir. Esasında kamu yönetiminin üç anlamı olduğu söylenebilir. Birincisinin; devlette ya da ona bağlı kuruluşlarda eylemde bulunan kişilerin ve kümelerin davranışlarıyla ilgili alan olduğu, ikincisinin, devletin amaçlarını gerçekleştirecek biçimde örgütlenmiş insan gücü ve araç/gereç ile bunların yönetimi olduğu, üçüncüsünün ise kamusal politikaların oluşturulmasında, siyasal karar organlarına teknik destek sağlayan ve bu politikaları uygulayan örgütler bütünü olduğu belirtilmektedir. Elinizdeki bu çalışma yukarıda teorik çerçevesi çizilen Yönetim/Kamu Yönetimi süreçlerini 200 soru üzerinden incelemek amacıyla hazırlanmıştır. Çalışma lisans, yüksek lisans ve doktora sürecinde ve ilgili alanda akademik hayatın başlangıcında bir rehber kitap olma düşüncesiyle oluşturulmuştur. İlgili aktörlerin çok fazla kaynak arasında neye odaklanacakları konusunda yaşadıkları belirsizlikler, çalışmayı hazırlarken temel hareket noktamız olmuştur. Bu nedenle çalışmanın Yönetim/Kamu Yönetimi alanında söz konusu bu belirsizlikleri giderebileceği düşünülmektedir. Bu amaçla çalışmaya 10 temel bölüm ve 200 soru belirledik. 1.

Göçmenler açısından bakıldığında ise göç ettikleri yerde
“öteki” olarak konumlanmaktadır. Çoğu zaman toplumda yaşanan çeşitli sorunların sebebi olarak görülmektedirler. Bauman’ın
ifadesi ile göçmenler çok kolay hedef oldukları için genellikle günah keçisi ilan edilmektedirler (Giddens, 2013: 538-539). Ötekilik
kavramı, ulus-devletleşme serüveniyle birlikte düşünüldüğünde
ulusallaşma kavramı, ötekileri gözden düşürmek için iyi bir araç
olarak karşımıza çıkmaktadır (Habermas, 2019: 19). Bu perspektiften yola çıkarak çalışmada da göç edenlerin yaşadıklarını ve göç
edenlere “öteki” olarak nasıl bakıldığını çarpıcı bir pencereden anlatması nedeni ile “Daha” filmi betimsel analiz yöntemi ile incelenmiştir. İnceleme kısmına dayanak oluşturması amacı ile öncelikli olarak “Göç ve Öteki” kavramlarına değinmekte yarar vardır

İngilizce karşılığı “employer branding” olan işveren markalaması kavramı, en basit tanımıyla, bir işletmenin mevcut çalışanlarını işletmede tutmak ve potansiyel çalışanları işletmeye çekmek üzere gerçekleştirdiği işletme imajına yönelik çalışmaları tarif etmektedir. İşveren markalamasına yönelik
ilk çalışma 2004 yılında Backhaus ve Tikoo tarafından ortaya konulmuştur. Backaus ve Tikoo, pazarlama ve insan kaynakları yönetimi arasında bir ilişki kurulabileceğini öngörerek, şirketlerin mevcut ve potansiyel işgücünü bir işveren olarak nasıl cezbedebileceğini işveren markalaması kavramsallaştırması ile izah etmeye çalışmıştır. Zaman içerisinde ilgili kavram akademik çevrelerce teveccühe mazhar olmuş ve ilgili kavrama yönelik birçok çalışma gerçekleştirilmiştir. Scopus veri tabanı üzerinden gerçekleştirdiğimiz araştırmaya göre bu çalışmaların üçte ikiden fazlası (n=484) işletme, yönetim ve muhasebe alanlarında gerçekleştirilmiştir. Oysa işveren markalaması işletme ve yönetim bilimleri kadar iletişim bilimleri açısından da önem teşkil etmektedir. Fakat iletişim bilimleri alanında işveren markalaması kavramsallaştırmasının yeterince ilgiye mazhar olduğunu söylemek mümkün değildir. İşveren markalamasına yönelik sadece 115 çalışma, iletişim bilimleri ile kavramın ilişkisini dolaylı olarak kurmaya çalışmaktadır. Bu nedenle bu çalışma, işveren markalaması kavramsallaştırması ile iletişim bilimlerinin ilgisini kurmaya çalışmakta; gelecekte yapılması muhtemel çalışmalar açısından bir atıf haritası sunmaya çaba sarf etmektedir. İleri sürülen bu amaç doğrultusunda Vosviewer programı kullanılarak, Scopus veri tabanı üzerinden bir atıf analizi gerçekleştirilmiş olup, 2004 – 2024 yılları arasında yayınlanmış toplam 652 çalışmaya ulaşılmıştır. Yayınların yıllara göre dağılımına bakıldığında, yayınların 2020 (n=74), 2021 (n=71), 2022 (n=76) ve 2023 (n=98) yıllarında yoğunlaştığı görülmektedir. En fazla yayın ise makale (n=457) türünde üretilmiştir. Konuya ilişkin en fazla atıf alan yazarlar sırasıyla; Backhaus &
Tikoo (n=591), Berthon, Ewing & Hah (n=481) ve Edwards (n=248)’tır. Yapılan çalışmaların yazım dili büyük ölçüde İngilizce (n=619) olup, İspanyolca (n=12), Almanca (n=11), Fransızca (n=4), Çince (n=3) gibi dillerde de çalışmaların olduğu anlaşılmaktadır. İşveren markalamasına ilişkin yayınlarda en fazla kullanılan işveren markalaması (n=379) kavramının yanında işveren markası (n=45), istihdam (n=44) ve işveren çekiciliği (n=42) kavramlarının kullanıldığı görülmektedir. Kavrama ilişkin en fazla çalışmanın yapıldığı ülkeler ise sırasıyla; Hindistan (n=129), Almanya (n=69) ve İngiltere (n=58)’dir.

Sosyal medya; son yıllarda haber almak, iletişim kurmak, içerik paylaşmak, sosyalleşmek, e-ticaret yapmak gibi çok farklı gerekçelerle kullanılmaktadır. Kullanım alanı geniş olmakla birlikte, kullanıcıların güven duymakta zorlandıkları bir mecra olma özelliği de taşımaktadır. Özellikle kullanıcıların sosyal medyada yer alan haberlere karşı şüphe ile yaklaştıklarını ifade eden birçok çalışma bulunmaktadır. Bununla birlikte Türkiye'de 2024 yılı itibariyle 75 milyona yakın internet kullanıcısının, 57 milyonunun aynı zamanda sosyal medya kullanıcısı olduğu bilinmektedir. Söz konusu rakamlar; sosyal medya platformu sahibi işletmelere ya da yöneticilerine, bu denli büyük bir pazarda yer alan, kullanıcı ve tüketici güvenini dikkate alma zorunluluğu getirmektedir. Günümüzde kullanıcıların haber tüketimlerini genellikle sosyal medya aracılığı ile gerçekleştirdikleri görülmektedir. Ayrıca sosyal medya ortamlarında yayınlanan haberlerin doğruluğu sorgulanmaktadır. Bu nedenle sosyal medya ortamlarında yayınlanan haberlere yönelik tüketici güveni araştırılmasının gerekliliği büyük önem taşımaktadır. Bu çalışmanın amacı; sosyal medya ortamlarında yayınlanan haberlere güveni değerlendirmek amacıyla kullanıcıların sosyal medya üzerindeki farklı ortamlardan okudukları haberlere olan güven ve doğrulama düzeylerini etkileyen faktörlerin ölçülmesidir. Ayrıca kullanıcıların bu faktörlerin demografik değişkenlerine göre farklılık gösterip göstermediği incelenmiştir. Bu bağlamda araştırmada nicel araştırma yöntemi kullanılmış ve ankete dayalı araştırma tekniği uygulanmıştır. Bir vakıf üniversitesinde öğrenim gören öğrenciler üzerinde yapılan anket çalışması ile elde edilen bulgularda; katılımcıların sosyal medya üzerinden okudukları haberlere ilişkin güven düzeylerinin haber türleri doğrulama/güven, sosyal medya haberlerine güven motivasyonları ve sosyal medya haberlerine güven ve doğrulama motivasyonları arasında farklılık gösterdiği sonucuna ulaşılmıştır. Katılımcıların sosyal medya haberlerine güven ve doğrulama motivasyonları arttıkça sosyal medya haber türlerini doğrulama düzeyleri ve sosyal medya haberlerine güven motivasyonları düzeyleri artmakta olduğu gözlemlenmiştir.

Bu çalışma, 1939-1942 yılları arasında yayımlanan Stad Gazetesi'nin spor politikalarına getirdiği eleştiriler ve sivil toplumun spor üzerindeki etkisine odaklanmaktadır. Gazete, beden terbiyesi reformlarının yarattığı sorunları sıklıkla ele almış, sporun devletin kontrolü dışında bağımsız gelişmesi gerektiğini savunmuştur. Özellikle spor bürokrasisine yönelik eleştiriler, sporun liyakatsiz kişiler tarafından yönetildiği iddialarıyla öne çıkmıştır. Gazete, sporun devlet eliyle kurumsallaşması sürecine karşı durarak, sporun sivil toplumun desteğiyle yönetilmesini savunmuştur. Çalışma, gazetenin dönemin spor politikalarındaki eleştirel tutumunu ortaya koyarken, sivil toplumun sporun yönetiminde nasıl bir aktör olabileceğini de analiz etmektedir. Stad Gazetesi, sporun yalnızca bir bedensel etkinlik değil, aynı zamanda politik ve toplumsal bir mücadele alanı olduğunu vurgulayan bir yayın olarak, Türk spor tarihindeki önemli yerini almıştır. Gazetenin, Milli Eğitim Bakanlığı’na devredilen spor yönetimi sürecini bir zafer olarak nitelendirmesi, gazetenin hedeflerine ulaştığını göstermektedir.

Siyasal ve ekonomik faktörler, devletlerarası çıkar ilişkileri, çatışmaları, sınırlar, milliyetçilik hareketleri, açlık, sefalet, yoksulluk, salgın hastalıklar, doğa olayları, insan hakları ihlalleri gibi nedenler, küresel düzeyde ve kapsamı artarak devam eden zorla yerinden edilmeler göç ve mülteci meselesini dünyanın hemen her devletini ilgilendiren bir sorun haline getirmiştir. Uluslararası ilişkilerde devletlerin iç ve dış politikaları güvenlik eksenli olarak geliştirilmektedir. Uluslararası hukukta sığınmacı ve mülteci haklarının dikkate alınarak göç ve mülteci politikalarının oluşturulduğu varsayımına rağmen, bu alandaki politika ve uygulamalar güvenlik odaklı olarak devam etmektedir. Bu politikaların sonucunda göçler önlenemediği gibi, bu alanda insan kaçakçılığı artmakta ve daha birçok suç ağlarının oluşmasına da yol açmaktadır. Tezin ilk bölümünde göç tanımları ve göç kuramları ele alınmaktadır. İkinci bölümünde sığınmacı, mülteci kavramları, mülteci hukukunun gelişimi ele alınmaktadır. Üçüncü bölümde, Türkiye göç, sığınmacı, mülteci politikaları ve bu politikaları etkileyen faktörler ele alınarak dünyada mültecilerin durumu insan hakları perspektifinden değerlendirilmektedir.

Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin kurulduğu yıldan günümüze kadar darbe, darbe
girişimlerine ve muhtıralara maruz kaldığı görülmektedir. 12 Eylül 1980 darbesi de diğer
darbeler gibi Türk Silahlı Kuvvetlerinin (TSK), İç Hizmet Kanununda yer alan 35. Madde
görevi gereği gerçekleştirilmiştir. 12 Eylül darbesi ile başa gelen askeri hükümet; demokrasinin
temel taşlarından meclisin kapatılması, partilerin feshedilmesi gibi antidemokratik uygulamalara
başvurmuştur. Bunun yanı sıra parti liderine ve parti mensuplarına siyasi yasak getirilmiştir.
Siyasi yasak Geçici 4. Madde ile anayasaya eklenerek referandumla halka onaylattırılmıştır.
Anayasada yer alan Geçici 4. Madde ile hakkında 10 yıl siyasi yasak getirilen liderlerden biri
olan Süleyman Demirel bu dönem zarfında Hamzakoy ve Zincirbozan’da zorunlu ikamete tabii tutulmuş ve hakkında dava açılmıştır. Siyasi faaliyette bulunması yasak olmasına rağmen
Büyük Türkiye Partisi (BTP) ve Doğru Yol Partisi (DYP) olmak üzere iki partinin kurulmasına
öncülük etmiştir. Geçici 4. Maddenin kaldırılması için birçok faaliyette bulunduğu
görülmektedir. Bu çalışmada Süleyman Demirel’in, 12 Eylül 1980 darbesinden 6 Eylül 1987
referandumuna kadar geçen süreçte demokrasinin yeniden kurulması ve siyasi yasakların
kalkması için verdiği mücadeleden bahsedilmektedir.

İletişim pratiklerini değiştirerek yeni bir boyut kazandıran dijital medya araçları dinamik yapısını korumakta; her geçen gün yeni iletişim kanallarını ortaya çıkarmaktadır. Sunduğu kolaylıklar sebebi ile toplum tarafından uyumla karşılanan bu değişim; siyasal iletişim pratiklerine de etki ederek sosyal medya platformlarını siyasal iletişimin odağı haline getirmiştir. Günümüz seçim kampanyalarında siyasi aktör ve partiler seçim kampanyalarını konvansiyonel medyadan daha çok sosyal medya merkezli olarak yürütmeye başlamıştır. Sosyal medya platformlarının çeşitliliği ve buna bağlı olarak değişen kullanım gereklilikleri ise her platforma uygun siyasal iletişim çalışmaları yürütülmesini beraberinde getirmiştir. Cumhuriyet Halk Partisi İstanbul Büyükşehir Belediye Başkan Adayı Ekrem İmamoğlu ve Cumhur İttifakı İstanbul Büyükşehir Belediye Başkan Adayı Murat Kurum; kampanya süreçlerinde X, Facebook, Instagram, YouTube ve TikTok platformlarında aktif olarak bulunmuş, kurumsal web sitelerinden  de seçim çalışmalarını vatandaşlarla buluşturmuştur. Çalışmada siyasal iletişim  çalışmalarının konvansiyonel medyadan dijital medyaya olan dönüşümü irdelenerek; İmamoğlu ve Kurum’un 1 Şubat-30 Mart 2024 tarihi aralığında seçim kampanyalarının
sosyal medyaya yansıyan içerikleri incelenmiştir. Ayrıca iki adayın web siteleri de siyasal
iletişim bağlamında gözden geçirilmiştir. Araştırma seçim kampanyalarının en yoğun
şekilde yapıldığı zaman aralığı olan 1 Şubat-30 Mart 2024 tarihlerinde gerçekleştirilmiştir. Gözleme dayalı değerlendirilen içerikler ve ortaya çıkan etkileşim eleştirel bir yaklaşımla ortaya koyulmuştur. Gerçekleştirilen incelemeler sonucunda her iki adayın da seçmenleri mobilize edebilecek, aidiyet duygusunu yükseltecek, duygusal bağ inşa edecek bir sosyal medya içeriği geliştiremediği söylenebilmektedir.

Spor tarihi çalışmalarında akla gelen ilk isim şüphesiz Selim Sırrı Tarcan'dır. Selim Sırrı hem Osmanlı Devleti'nin son dönemlerinde hem de Türkiye Cumhuriyeti'nin ilk yıllarında Beden Eğitimi ve sporun gelişmesine büyük katkılar sağlamıştır. Beden Terbiyesi ve sporla ilgili çeşitli kitaplarının yanı sıra gazete ve dergilerde sayısız makaleler yazmış ayrıca konferanslar da vererek Beden Eğitimi'nin Türkiye'de gelişmesi yönünde ciddi çabalar sarf etmiştir. Bu çalışmanın amacı Türkiye 'de spor tarihinin duayen isimlerinden biri olan Selim Sırrı Tarcan'ın Kadın Gazetesi'ndeki yazıları üzerine bir değerlendirme yapmaktır.

Dijital film platformlarının orijinal içerikleri, popüler sinema alanını şekillendiren kültür endüstrisi ürünleridir. Filmlerin önemli bir parçası olan jenerikler de biçim ve içerik düzeyinde endüstriyel üretimin temel niteliklerini taşımaktadır. Buradan hareketle çalışma dijital bir film platformu olan Netflix'in orijinal içeriği olarak sunulan film jeneriklerini Theodor W. Adorno ve Max Horkheimer'ın kültür endüstrisi yaklaşımı çerçevesinde analiz etmeyi amaçlamaktadır. Nitel araştırma perspektifinden yola çıkan çalışmada veriler, doküman incelemesi yoluyla toplanmıştır. Netflix'in yayımladığı istatistiklere göre 2021-2024 yılları arasında ilk doksan bir gün içinde en fazla izlenmiş olan Red Notice filminin jeneriği ölçüt örneklem olarak seçilmiştir. Filmin jeneriği kültür endüstrisi kavramından hareketle temalara ayrılarak betimsel olarak çözümlenmiştir. İdeolojinin teknik ve estetik ile ilişkisini kavrayabilmek için grafik ve sinematografik öğelerden oluşan on sekiz analiz biriminden yararlanılmıştır. Bulgular standartlaşma, arzuyu kışkırtma, hız, kolay anlaşılırlık, vaatler sunma, ipuçları verme, reklam üretme, gerçeklik yanılsaması yaratma ve tahmin edilebilirlik kategorileri altında yorumlanmıştır. Sonuç olarak, film jeneriklerinin kültür endüstrisinin ideolojik söyleminin önemli bir parçası olmasını sağlayan teknik ve estetik özellikler detaylı olarak ortaya konmuştur.

Seçim kampanyaları döneminde belirli hedef kitlelere belirli hedefler doğrultusunda tutum güçlendirme ya da tutum değiştirmeyi amaçlayan siyasal reklamlar, başarının ölçülmesinde rol oynamaktadır. Böylece seçim dönemlerinde yayınlanan siyasal reklamların seçmen üzerindeki etkisinin ortaya konulması, siyasal başarının ölçülmesinde gerekli bir unsurdur. Bu çalışmanın amacı, 2023 yılında gerçekleştirilen Cumhurbaşkanlığı seçimlerinin ikinci turunda, adayların siyasal iletişim sürecinde kullandıkları siyasal reklamlara yönelik seçmenin ilgi düzeylerini ve odaklanma değerlerini, Psikofizyolojik Veri Hasadı tekniği ile değerlendirmektir. Araştırma sonucunda; siyasal reklam videolarına ilişkin katılımcıların psikofizyolojik çıktıları arasında önemli farklılıklar gözlenmiştir. Bu anlamda katılımcılar Recep Tayyip Erdoğan’a ait siyasal reklama yüksek motivasyon göstermiş, tüm kategorilerde yüksek görsel dikkat ortalaması ve ilgi yüzdesi almıştır. Bu anlamda katılımcıların; milli ve manevi duyguları destekleyen, birlik ve beraberlik vurgusunu öne çıkaran görüntülerden etkilendikleri bulgulanmıştır. Öte yandan Kemal Kılıçdaroğlu’na ait siyasal reklamı izleyen katılımcıların dikkat değerlerinin ise düşük seyrettiği bulgulanmıştır. Merkezi dikkat değerinin en çok olduğu sahneye ilişkin sıcaklık haritasında katılımcılar; Kemal Kılıçdaroğlu yerine Ekrem İmamoğlu’na dikkat göstermiştir. Ayrıca siyasal reklam videolarına ilişkin katılımcıların dikkat ortalamalarında ve odaklanma miktarlarında cinsiyete bağlı farklılıklar bulgulanmıştır.

Bu kongre kitabının her türlü yayın hakkı GÜVEN PLUS GRUP DANIŞMANLIK A.Ş. YAYINLARI'na aittir. Yayınevinin yazılı izni olmadan, kitabın tümünün veya bir kısmının elektronik, mekanik ya da fotokopi yoluyla basımı, yayını, çoğaltımı ve dağıtımı yapılamaz. Kitapta yer alan her bölüm ve makale/bildirilerin sorumluluğu, görseller, grafikler, direkt alıntılar ve etik kurul ve kurum iznine yönelik sorumluluk ilgili yazarlara aittir. Bu yönde Oluşabilecek Herhangi Hukuki bir olumsuzlukta Yayınevi başta olmak üzere kitabın hazırlanmasına destek sağlayan kurumlar, kitabın düzenlenmesi ve tasarımından sorumlular kurum(lar) ve kitap editörleri, hakemler, düzenleme kurulu, kongre kurulları, bilim kurulu ve diğer kurullar ile yayınevi hiçbir konuda "maddi ve manevi" bir yükümlülük ve hukuki sorumluluğu kabul etmez ve etmesi istenemez; hukuki yükümlülük altına alınamaz. Her türlü hukuki yükümlülük ve sorumluluk "maddi ve manevi" yönden ilgili bölüm yazar(lar)ına aittir. Bu yöndeki haklarımızı maddi ve manevi yönden GÜVEN PULUS GRUP DANIŞMANLIK "YAYINCILIK"A.Ş. olarak ve kongre kurulları adına saklı tutarız. Herhangi bir hukuki sorunda/durumda İSTANBUL mahkemeleri yetkilidir.

en çok kullanılan seçim etiketleri şeklinde kategoriler oluşturulup kategorilerin oranları grafikler halinde sunulmuştur. Çalışma sonucunda, İmamoğlu, seçim sürecinde seçmene ulaşmada tweetlerinin konulara göre dağılımında duyuru ve bilgilendirmede ilk iki sırayı paylaşırken, paylaşımlarını yüzde 49 videolarla, yüzde 40 fotoğraflarla ve yüzde 11 emojilerle yaptığı ortaya çıkmıştır. Ayrıca çalışmada, İmamoğlu'nun yürüttüğü seçim kampanyasının yeni nesil siyaset yapma yöntemi olan 'dijital siyaset' ile yürüttüğü görülmektedir.

Copyright © Bu kitabın Türkiye'deki her türlü yayın hakkı Eğitim Yayınevi'ne aittir. Bütün hakları saklıdır. Kitabın tamamı veya bir kısmı 5846 sayılı yasanın hükümlerine göre kitabı yayımlayan firmanın ve yazarlarının önceden izni olmadan elektronik/mekanik yolla, fotokopi yoluyla ya da herhangi bir kayıt sistemi ile çoğaltılamaz, yayımlanamaz.

Türk ordusunun zaferi, İtilaf Devletleri'nin Anadolu'daki planlarını bozmuş, geniş bir yankı uyandırarak pek çok ülkenin basınında yer almıştı. Bu zafer Sovyet Rusya basınında da geniş bir şekilde ele alınmıştı. Millî Mücadele'yi baştan sona haber yapan Rus basını, Büyük Taarruz ve sonuçlarını sayfalarına taşımıştır. Çalışmamızda; *

İnternet ve beraberinde getirdiği yeniliklerin hayatımıza girmesiyle dönüşüme uğrayan toplumsal yapıda teknoloji ve dijitalleşme süreçlerinin etkisi gün geçtikçe artmıştır. İletişim sürecinde yaşanan değişim göz önüne alındığında bu makalede, Huawei markasının "Seninle Aynı Modda" başlığını taşıyan reklam filmi, göstergebilimsel analiz yöntemi temel alınarak çözümlenmiştir. Elde edilen veriler ise betimsel yol izlenerek sunulmuştur. Film, Şubat 2019 yılında yayınlanmış ve 46 görüntü kesiti planlanarak hazırlanmıştır. Çalışmanın amacı, geleneksel iletişim olanaklarının bir kenara bırakılmasıyla hedef kitle olarak seçilen gençlerin yeni haberleşme tekniklerini kullanarak gündelik deneyimlerinde yaşanan dönüşümlerin neler olduğunu ifade etmektir. Aynı zamanda filmde gösteren-gösterilen ilişkisi ve düzanlam/yananlam bağıntısı ortaya çıkarılmak istenmiştir. Ele alınan film, markanın Türkiye'de çektiği ilk reklam filmi olması, karakterlerin tamamının gençlerden seçilmesi ve geleneksel pratiklerin kabuk değiştirmesiyle tüketim alışkanlıklarının dijital platformlarda sergilenmesi anlamında önem arz etmektedir. Araştırma sonucunda teknoloji tüketiminin gençlerin alışkanlıkları üzerinde bıraktığı etki, sanal gerçeklik etrafında oluşturulan izlenim, uzağı yakın etme ilişkisi çerçevesinde meydana getirilen arkadaşlık bağı, genel anlamda gösteren/gösterilen unsurlar şeklinde betimlenmiştir. Yananlam olarak işaret edilenler ise geleneksel haberleşme yollarının önemini kaybettiği ya da dijital süreçler bağlamında farklılaştığı algısından hareketle gençlerin yeni iletişim araçlarına uyum sağlamaları gerektiği düşüncesidir. Bununla birlikte filmin Türkiye'nin çeşitli tarihi ve doğal güzelliklerine atıfta bulunularak çekilmesi yerel unsurların küresel değerlerle bir araya getirilmesi durumunu gözler önüne sermektedir.

In this study, two primary schools with a higher number of Syrian students compared to other schools in their district were taken as reference. One of these schools is located in Istanbul Bağcılar, which was chosen because it is one of the districts with a high number of Syrian students, and the other is in Konya Meram, which was chosen due to the execution of the school social service project. By evaluating the data obtained from the professional staff working in these two schools, it was investigated whether school social work would be beneficial or not. In this study, multiple case studies and descriptive analysis from qualitative research methods were used. The data obtained through five themes: school social work and practices, Syrian student problems, interprofessional cooperation at school, the differences between school social work and psychological counseling and guidance, and the place of school social work in social policy were analyzed and interpreted. As a result of the study, according to the findings obtained in these two schools; Language problems, adaptation problems, peer bullying, academic failure, poverty, neglect and abuse, and family problems were expressed. It has been learned that school social work should exist officially in Turkey, but in the studies carried out for v its dissemination, there is not sufficient cooperation between the necessary units, as well as the lack of competent human resources, materials and school social work legislation. Study; participant opinions, social work and social policies were concluded with the recommendations listed.

Terörizm üzerine yapılan incelemeler uluslararası güvenliğin önemli çalışma alanlarından biri olmuştur. Bir yöntemin adı olan terörizm genellikle kendisine siyasal hedefler belirlemiş ve bu siyasal hedeflerin yanı sıra dinsel veya ekonomik motivasyonları da bünyesinde barındırmıştır. Korku ve şiddet ise terörizm için hedefe ulaşabilmek adına önemli bir araç olarak karşımıza çıkmaktadır. Korku ve şiddetin politik hedeflere ulaşabilmek adına bir araç olarak kullanılmasını tarihin eski zamanlarında bile görmek mümkündür. Sicariler ve Haşhaşiler bu durumun önemli örnekleri olarak görülebilir. Bu iki grubun gerçekleştirmiş olduğu eylemlerin tarzları, eylemlerini gerçekleştirmek için seçtikleri mekanlar ve eylemlerini gerçekleştirmek adına sahip oldukları motivasyonalar günümüz terör örgütleriyle benzerlik göstermektedir. Günümüzde modern terörizm incelenmesinde ise David C. Rapoport’un “Modern Terörün Dört Dalgası Teorisi” literatürde kabul görmüş önemli bir çalışmadır. Rapoport’un bu çalışması ideolojiler ekseninde terörizmi bir sınıflandırmaya tabi tutmaktadır. Bu sınıflandırmada tarihsel süreç içerisinde terörizme kaynaklık eden dört temel ideoloji veya motivasyon ortaya çıkmaktadır. Bunlar; Anarşist dalga, sömürge karşıtı dalga, yeni sol dalga ve dini istismara dayalı dalga şeklindedir. 1880-1920 yılları arası anarşist dalga, 1920-1960 arası sömürge karşıtı dalga, 1960-1980 arası yeni sol dalga ve 1980’lerden günümüze olan süreç ise dini istismara dayalı dalga olarak tanımlanmaktadır. Her dalganın kendisine has özellikleri bulunmakta ve kendi dönemin özelliklerini yansıtmaktadır. Bu çalışma Rapoport’un teorileri ışığında Afrika kıtasında eylemlerde bulunan terör örgütlerini incelemektedir. Bu inceleme çerçevesinde terör örgütleri ideolojilerine ve eylemlerine göre sınıflandırılmakta ve bu örgütleri ortaya çıkartan koşullar araştırılmaktadır. Afrika kıtası tarih boyunca sömürgecilikle, iç savaşlarla, darbelerle karşı karşıya kalmıştır. Bu durumun Afrika kıtasında oluşturmuş olduğu toplumsal, ekonomik ve siyasal sorunlar terör örgütleri için uygun koşulların oluşmasına kolaylık sağlamıştır. Bu koşullar Lordun Direniş Ordusu (Lord’s Resistance Army), Boko Haram, Eş- Şebab ve IŞID/DAEŞ gibi terör örgütleri için uygum ortamları oluşturmuştur. Bu doğrultuda çalışmanın amacı bu terör örgütlerinin sınıflandırılmasını yapmak ve bu örgütleri ortaya çıkartan ortamı analiz etmektir. Bu analizleri gerçekleştirmek adına çalışmada metodolojik olarak tarihsel-betimsel araştırma yöntemi kullanılmıştır. Sonuç olarak yapılan analizler ve elde edilen veriler bahsi geçen terör örgütlerinin ideolojilerinin dini motivasyonlar etrafında şekillendiğini göstermektedir. Ayrıca bu örgütlerin ortaya çıkışında kıtada görülen siyasal ve ekonomik sorunlar önemli rol oynamaktadır.

Ders Sezon'u boyunda 200'ü bulan Biyografi üzerinden 1800-1900ler'i Dönem dönem harmanlıyoruz.. Her Yaşanmışlık üzerinden binlerce Kare Mekan, Kare Zaman, Kodlar, Kurumlar, Wuquatlar, Şuyuatlar.. Can çekiken Qureyşî Yüzyıl'dan, Dewr-i Fetret'in Büyük Altüst oluşlarında Gemi'de kalanlar, Su'da kaybolanlar, Sâhil'e vuranlar, Qazâzedeler. Öyle İsimler var ki, Küllî İrâde onları Alem yapmış, sadece kendileri olmaktan öte, başkalarında da bir Genetik Kod olarak yaşıyorlar. "Dewr-i Hamid-i Sâni" dediğinizde Hamid'i münhasran, başkalarında ise Hamid'i Önemli bir Girdi olarak okuyorsunuz. Sonuçta ortada Okuyan bir Özne olduğu için hiç bir Tespit bir Obje'ye ait değil, bir Bilinç Sahib'i Fâil'in Yorumlayış'ı… Dewr-i Menderes Kuşağı'nın Baş, Orta ve Sonu'ndaki 3 İsim de 2000ler Türkiyesi'ne böylesi Damga vurmuş Tipler'i, Karakterler'i. 2023 Sonrası'nda daha bir Külli Kategori'ye erecek görünen bir Fâriqa İsim'leyiz bu Akşam. Belgesel Yazıcıları'nın Tercihleri'nde kullandıkları bir Yöntem'le Hiqâyemiz'in İçeriği'ne Zoom yapan Mikro Hatlar yerleştirmek istedim. En İyi bilebileceğim "kendi Âile Târihim" olabilirdi bu Tercih. (16 Kasım 2022)

Institutionalized Disinformation as a Tool of Instability


In today's globalized world, while access to information is becoming increasingly easier, reaching accurate information has conversely become more challenging. Managing information has become a form of power. The rapid access to information brings with it the possibility of misinformation, which means information that is either incorrect or intentionally spread. The fast dissemination of information also means that misinformation, which affects individuals' opinions, political orientations, and even consumer habits, spreads quickly. As information sources increase, the decline in reliable information sources can lead to potential global instability. Misinformation not only causes new crises but also makes resolving existing conflicts more difficult. Institutionalized misinformation is the systematic and organized effort by institutions to mislead the public. The most well-known example of institutionalized misinformation is the Nayirah Testimony incident during the 1990-91 Gulf War. Nayirah, who presented herself as a Kuwaiti girl, tearfully testified before the U.S. Congress that Iraqi soldiers had removed babies from incubators in a hospital and left them to die. Years later, it was revealed that Nayirah was actually the daughter of Kuwait's Ambassador to the U.S., and her testimony was orchestrated by Hill & Knowlton, a public relations firm working on behalf of the Kuwaiti government to support U.S. military intervention against Iraq. This testimony played a significant role in convincing both the American public and the international community, being frequently cited by President Bush, and demonstrated the power of institutionalized misinformation. In essence, this misinformation opened the door to war. Institutionalized misinformation has now reached a point where it can shape new diplomacy, wherein states and international organizations conduct policy through public opinion and media rather than traditional public diplomacy methods. States and international organizations must review their policies and strategies to mitigate the threats posed by misinformation and adhere strictly to the principles of transparency and accurate information dissemination. To prevent institutionalized misinformation, binding regulations within the framework of international law should be established and effectively implemented. In this age of communication, technologies that appear to be opportunities can threaten international stability. As reaching the truth has become difficult and crises due to the lack of truth have grown, actors who see this deficiency as an opportunity have brought institutionalized misinformation to the forefront as a new tool. This study aims to reveal how institutionalized misinformation has threatened international stability both in the past and present, showing that the public is deliberately directed with specific objectives. To this end, the study examines examples of institutional misinformation from its early instances to present-day cases, exploring the ethical, practical, and legal aspects of the process and analyzing its impacts. Finally, the findings are systematically compiled and discussed.

Culture presents an interactional and complex conception through the processes that shape perceptions of reality and that produce and consume meaning; and beliefs, attitudes, behaviours and the values that shape all of them. The political dimension of culture, which regulates the social and economic system through political approaches that address on the basis of power relations or of oppressing and oppressed subjects and that thus refer to the omnipresence of power, covers definitions/knowledge, emotions, judgements/ideas and practices pertaining to the political system. People firstly obtain information about the political system they are living in, then they feel attachment to its actors, and thus form their value judgements. Therefore, the design of power is not only the reason, but also the outcome and the sum of the culture it stems from. The significance of the study entitled "Visual Design of "Power": The Power on the Poster or Poster-ing the Power" comes from its attempt to demonstrate how young people perceive the notion of power within their cultural environments. The aim of this study, which will be carried out departing from the question "How do young people visually perceive and make sense of what power is?", is to explore how young people define power visually. A total of 85 posters (banners) with the theme "What is power?", prepared by first-year Public Relations and Advertising students (1st ve 2nd) at the Faculty of Communication of Karadeniz Technical University, was used be assessed through semiological analysis and content analysis methods and the data to be obtained was discussed based on the concepts of political culture and power.

Demokratik ulkelerde basin; dorduncu guc olarak gorulmekte, yasama, yurutme ve yarginin karsisinda yer alarak, halk adina bu sac ayagini denetlemektedir. Basinin; bilgi verme, aciklama, kamuoyu olusturma, iktidari, devlet kurum ve kuruluslarinin faaliyetlerini halk adina gozetleme, denetleme, elestirme gibi onemli gorevleri bulunmaktadir. Halk ile devletin organlari arasinda kopru gorevi goren basin bu sayede, siyasal sistemin ve toplumsal yasamin iyilestirilmesini saglamaktadir. Basinin gorevleri ve etki ettigi alan dusunuldugunde, basina atfedilen “dorduncu guc” kavrami daha da anlamli bir hâle gelmektedir. Gunumuzde basinin denetleme gorevini yitirdigi ve dorduncu guc olmaktan ciktigi uzerine tartismalar yapilsa da bunun tamamen yok olmadigini soylemek mumkundur. Basinin politika yapicilar uzerinde bir etkisi bulunmaktadir ve basin kamuoyu olusturma, denetleme ve elestirme islevlerini hâlen yerine getirmekte; dorduncu guc ozelligini korumaktadir. Tum bu bilgiler isiginda calismam...

Yeni iletişim teknolojileri ve özellikle internet ile birlikte habere ulaşma yöntemleri çeşitlilik göstermektedir. Buna karşılık günümüzde hala en etkili haber alma aracı televizyondur. Televizyonda bireylerin düzenli olarak haber ihtiyaçlarını karşıladıkları programlar ise kanalların ana haber bültenleridir. Televizyon kanallarının prestijini oluşturan ana haber bültenleri aynı zamanda televizyon kanalının hakim politikasının bir ürünü olarak oluşturulmaktadır. Bu bağlamda, habere konu olan kadının sunumu televizyon kanalının diğer programlarında da tekrarlanmaktadır. Çalışmamızın amacı, ana haber bültenlerindeki kadının konumunu feminist eleştiri bağlamında inceleyerek ana haber bültenleri özelinden kadının medyadaki sunumunu araştırmaktır. Araştırmamız kapsamında belirlenen üç kanalın ana haber bültenleri niceliksel içerik analizi yöntemi ile incelenmiştir.

Çalışmada, Beykoz'un tarih sahnesinde yerini almasıyla, çok eski dönemlere dayanan bu güzide ilçede salon sporlarının önemi incelemeye konu olmuştur. Yöntem: Çalışmada tarama yöntemi kullanılmıştır. Bulgular: Tarihi Osmanlı Dönemine kadar uzanan Beykoz'un geçmişinde önemli bir yer tutan Ahmet Mithat Efendi, ilçenin spor faaliyetlerine ön ayak olan kişi olmuştur. Bu spor faaliyetleri, her ne kadar dernek ve kulüp bazında gerçekleştirilmiş olsa da 1900'lü yıllarda Beykoz halkı amatör olarak da çoğu spor dalları ile ilgilenmişlerdir. Salon sporlarından basketbol, voleybol, atletizm, boks, yüzme, fitness ve cimnastik Beykoz'da spor tarihi bakımından yerlerini almışlardır. Sonuç: Günümüzde ise; spor tesisleri verimliliği ve sürdürülebilirliğinin ortaya koyulacak bilimsel çalışmalarla oluşabileceği, bu konuda tesislerin ihtiyaca göre revizyonu, entegrasyonu ve butik tesisleşme yapısının önemine vurgu yapılmıştır. Toplum sağlığının gelişimi için farklı spor branşlarının etkisi aşikardır. Dünya'da gelişmekte olan salon sporlarında, Beykoz ilçemizin de marka değerinin artması adına yatırım yapılmasının önemi açıklanmıştır.

The lack of communication and deficiencies in language are apparent themes in Sam Shepard's works. His characters representing modern man simply cannot communicate. At this point a question arises: is it because language is missing and conveys no meaning or his characters have no ability to communicate? The answer to this question is not that simple since there are various factors that are at work. However, recklessness and arbitrariness of the characters are only two reasons that could be counted among others. Shepard seems to prefer a world of silence where language is stripped of its meaning, and monologues replace dialogues. To express themselves, his characters mostly use violence, instead of words. Violence becomes a kind of language. This article aims to reveal how masterfully Shepard applies a language, which brings the playwright closer to absurd playwrights.

The Discourse of Fear in Relation to the Culture of Fear through the Media: The Case of the Daily Cumhuriyet on October, 31, 2016 This article aims to draw attention to the fact that the culture of fear as a result of the discourse of fear reproduced by the media in Turkey has become a political instrument of repression. This discourse is established on the base of terrorism, especially by putting quite different organizations in the same basket, as if they are identical. In the paper, it is tried to reveal the building of the said discourse in the published news stories about the detention operation at the daily Cumhuriyet on October, 31, 2016 by using critical discourse analysis. For this, the news about the event on the first pages of the turkish dailies Sabah,

Bu çalışmada Stop Islamization of America (SIA) isimli grubun, Flistin-İsrail çatışmasına bakış açısı ve politikaları, hareketin kimliği ve İslamofobi kavramı üzerinden değerlendirilmiştir. Çalışma sırasında hareketin sosyal medya hesapları, haber siteleri ve yayınları incelenmiştir. Buradan hareketle SIA’nın dünyayı yorumlayış şekli, İslam’ı algılayışı ve Filistin-İsrail çatışmasına dair çıkarımları tartışılmıştır. İsminden de anlaşılacağı üzere hareketin kuruluş amacı İslam ve Müslüman karşıtlığıdır. İslam karşıtlığının temeline ise İslam’ın Batı Medeniyeti için tehdit oluşturduğu iddiasını yerleştirmektedir. Bu çerçevede İslam, Batı için bir ötekidir, Batı medeniyetini ele geçirmeye çalışmakta ve üstelik bunu gizli bir şekilde, Batı’nın Müslümanlara sağladığı olanaklar aracılığıyla yapmaktadır. Anlaşılacağı gibi dünya siyasetini medeniyetler çatışması tezi üzerinden anlamlandıran SIA’ya göre Filistin-İsrail çatışması da aynı temelde yükselmektedir. SIA için İslam’a yönelik hem ideolojik bir mücadele verilmeli hem de gerektiğinde sıcak çatışmaya girilmelidir. Sıcak çatışmanın bir boyutu başta IŞİD ve El Kaide olmak üzere köktenci gruplara karşı savaşken diğer boyutu ise Filistin-İsrail çatışmasıdır. Bu nedenle Batı’nın önkarakolu olarak görülen İsrail’in koşulsuz bir şekilde desteklenmesi gerektiği ileri sürülmektedir. Çünkü bir yandan vahşiler olarak tasvir edilen Müslümanlara karşı İsrail’i desteklemek insani bir tutum olarak gösterilirken, diğer yandan İsrail’in bu savaşı kaybetmesi durumunda Müslümanların başta Avrupa ve Amerika olmak üzere Batı Medeniyetine yöneleceği iddia edilmektedir. Tüm bu vurguları desteklemek
için çeşitli olaylara veya bazı Müslüman isimlerin açıklamalarına atıf yapılmakta ve tekil olaylar heterojen İslam dünyasının geneline atfedilmektedir.

İlgili çalışmada Cumhuriyet'in 100. Yılında yapılan milletvekili seçimleri kapsamında partilerin almış oldukları oy oranları ve kendilerini konumlandırmaları üzerinden bir seçmen profili değerlendirmesi yapılacaktır. Seçmenlerin oy vermiş oldukları partilerin kendilerini konumlandırdıkları ideolojik çizgi üzerinden seçmenlerin genel olarak destek verdiği görüş ve değerler incelenmeye çalışılacaktır. 2023 milletvekili genel seçim sonuçları üzerinden yapılacak olan değerlendirme hem güncel sonuçları kapsaması hem de yeni sistemde ittifaklar içerisinde verilen oy dağılımlarının da görülebilmesi üzerinden seçmenin ideolojik profilini daha net bir biçimde ortaya koymayı sağlayacaktır. Özellikle yapılan ittifaklar neticesinde ittifak içerisindeki partilerin oy oranlarına bakılmaksızın baraj sorunlarının kalmamış olması siyasi yelpazenin daha net bir biçimde ortaya çıkmasını sağlamaktadır. Bu çalışma neticesinde 2023 yılı milletvekili genel seçimleri kapsamında seçmenlerin siyasi yelpaze üzerindeki dağılım oranları ortaya konulmaya çalışılmıştır. .

Cumhuriyetin kuruluşundan sonra Yeni Türkiye, kendi modern kimliğini, kültürünü ve toplumsal yaşamını dünyaya tanıtmak için büyük bir faaliyete geçti. Bunun için pek çok alanda olduğu gibi basın ve yayın alanında da çalışmalar gerçekleştirildi. Bu amaçla kimi gazeteler ve dergiler çıkarılarak tanıtım faaliyetleri yürütüldü. Bunlar biri de 1934-1942 yılları arasında Fransızca olarak yayınlanmış olan Ankara adlı gazetedir. İçinde bolca görsel malzemenin yer aldığı bu gazete sekiz sayfadan oluşuyor, Ankara’da basılıyor, ertesi gün İstanbul, İzmir gibi büyük kentlerde satışa sunuluyordu. Basılan nüshaların önemli bir kısmı yabancı devletlere gönderiliyordu. Türk İnkılâbının yürüyüşünü, milli yükselişin hızını iktisadi ve içtimai yönleriyle tanıtma amacı güden Ankara gazetesi, başta Avrupa ülkeleri ve Amerika Birleşik Devletleri olmak üzere pek çok ülkeye ulaştırılmıştır. Gazete nüshalarının bir kısmı gazete bayilerine satış için gönderiliyor, önemli bir kısmı ise yurtdışındaki kütüphanelere, üniversitelere, gazetelerin yurtdışı editörlüklerine gönderiliyordu. Böylelikle Türkiye ile ilgili araştırmalar yapan ve haber takip etme niyetinde olanlar, Türkiye hakkında çok çeşitli haberlerin ve bilgilerin yer aldığı Ankara gazetesi sayesinde bilgileniyorlardı. Fransızca yayınlanan Ankara gazetesinin nüshalarına TBMM Kütüphanesinden ulaşabildik. Yalnızca 1934 yılına ait sayılarına erişebildiğimiz Ankara gazetesinde Türkiye’nin siyasi hayatı, tarihi, kültürü, doğal güzellikleri, ekonomisi, yeni oluşan sanayisi üzerine birçok yazı, haber ve ilan yer almaktadır. Bu yazılar genel anlamda değerlendirildiğinde, Cumhuriyetin ilanına dek Batı kamuoyunda oluşan ve kötü etkiler bırakan Türk ve Türkiye algısının değiştirilmesine yönelik bir çalışmanın yapıldığı gözlemlenmektedir.
Bu çalışmada, Devlet Arşivleri Başkanlığı Cumhuriyet Arşivinden elde
edilen belgelerle kuruluş süreci ele alınacak ve değişik örnekler üzerinden
Türk kültürünü tanıtmak amaçlı yazılar üzerinde durularak oluşturulmaya
çalışılan imge ve algıların tespitine çalışılacaktır. Başlıca kaynaklarımız
gazetenin kuruluşu ve kurulduktan sonra yarattığı etkiye ilişkin arşiv belgelerinden, Ankara gazetesinin elimizde olan koleksiyonundan ve basın
hayatını ele alan telif eserlerden oluşmaktadır.