Academia.edu no longer supports Internet Explorer.
To browse Academia.edu and the wider internet faster and more securely, please take a few seconds to upgrade your browser.
2023, Sosyay Dışlanma Ekseninde Görmekten Kaçındıklarımız
Özet İnsanların ekonomik, kültürel ve politik alanlardan dışlanması ile toplumsal olarak önem verilen faaliyetlere katılımının olmaması sorununu niteleyen sosyal dışlanma günümüzdeki en önemli sosyal sorunlardan birisidir. Sosyal dışlanma kavramı, 1970'li yıllar itibariyle yoksulluk çalışmalarına farklı bir bakış açısı getirmiş ve maddi yoksunlukların ötesinde sosyal ve haklarla ilgili yoksunluklara dikkat çekmiştir. Yoksulluğun çok daha ötesinde yoksunlukların sadece kişisel nedenler ve maddi boyutlarda değil aynı zamanda toplumla ilgili, ilişkisel nedenlerle, çok boyutlu ve dinamik bir boyutta inceleyen bu kavram ayrıca iyice belirginleşen 'kırılganlığı' nitelendirmek için kullanılmıştır. Ancak kavramın muğlak ve çok boyutlu olması sosyal dışlanmış olarak nitelendirileceklerin tespitinde yeni açılımlar oluşturmuştur. Genel olarak bir "katılamama" sorununu nitelendiren sosyal dışlanma kavramı yoksulluk, eşitsizlikler ve ayrımcılık gibi farklı kavramlarla beraber analiz edilmesi sosyal dışlanmanın anlaşılmasına yönelik çalışmaların önemini artırmaktadır. Bu çalışma, genel perspektiften sosyal dışlanmanın anlaşılmasına yönelik mevcut literatürün bir değerlendirmesini sunmaktadır. Ayrıca bu çalışmada sosyal dışlanmanın anlaşılmasına yönelik yapılan tanımların değerlendirilmesinden sonra yoksulluk, ayrımcılık, eşitsizlik ve damgalanma gibi kavramlar ile ilişkisi ve farklılıkları üzerinde durularak sosyal dışlanma çalışmalarına katkı sunulmaktadır.
SOSYAL BİLİMLER PERSPEKTİFİNDEN GÜÇ (CİLT I, 2020
Toplumsal bir yükümlülük olarak tanımlanan sosyal sorumluluk kavramı işletmelerin ilgilendiği kadar siyasal aktörlerin ve siyasi partilerinde ilgilendikleri bir alan olarak karşımıza çıkmaktadır. Halkla ilişkilerin en temel yapı taşlarından biri olan sosyal sorumluluk faaliyetleri, siyasal partiler tarafından propagandalarını destekleyecek biçimde toplumu etkilemeye ve ikna etmeye yönelik olarak özellikle gençlik yapılanmaları aracılığıyla gerçekleştirilmektedir. 21. yüzyılda kitle iletişim araçlarında yaşanan sürekli ve hızlı gelişmeler günümüz toplumlarında bireylerin siyasi partilerden beklentilerini şekillendiren odak noktalarında keskin değişimlere neden olmuştur. Toplumsal sorunlara duyarlılığın artması ve etik sorumluluk anlayışının giderek yaygınlaşması değişen bu odak noktaları arasında yer almaktadır. Bu durum siyasi partilerin ve siyasal aktörlerin Johnson’ın (2003) işletmeler için ortaya koyduğu sosyal avukat rolünü siyasal alanda üstlenmelerini mecbur kılmıştır. Siyasal aktörler ve siyasi partiler seçmen bağlılığını arttırma, olumlu parti imajı oluşturma ve geliştirme, toplum odaklı parti kültürünü inşa etme, hedef kitlelerinin beklentilerini karşılama ve savunma mekanizması oluşturma, seçmen tabanını genişletme gibi amaçlarını gerçekleştirmek için gençlik yapılanmaları aracılığıyla sosyal sorumluluk faaliyetlerinde bulunmaktadırlar. Bu çalışma Türkiye’de ve Almanya’da faaliyet gösteren siyasi partilere bağlı gençlik yapılanmalarının toplumsal sorunlara bakış açıları ve sosyal sorumluluk projelerini betimsel olarak analiz etmek amacıyla tasarlanmıştır. Araştırma, Türkiye ve Almanya’daki siyasal partilerin gençlik yapılanmalarının sosyal sorumluluk faaliyetlerini sağlık, eğitim, çevre, kültür-sanat, spor ve toplumsal olmak üzere altı kategoride sınıflandırarak analiz etmektedir. Çalışmada nitel araştırma yöntemi olan içerik analizi tekniği kullanılmıştır. Veri toplama aracı olarak ikincil kaynak taraması gerçekleştirilmiştir. Çalışmanın örneklemi Türkiye’de 1 Kasım 2015 tarihinde gerçekleştirilen genel seçimlerinde en çok oy alan üç siyasi partinin gençlik yapılanmaları olan AK Gençlik, CHP Gençlik Kolları ve Ülkü Ocakları Kültür ve Eğitim Vakfı ile Almanya’da 2017 yılında gerçekleştirilen federal meclis seçimlerinde parlamentoya giren üç siyasi partinin gençlik yapılanmaları olan Junge Union Deutschlands (CDU), JUSOS (SPD) ve Junge Alternative für Deutschland (AfD) olarak belirlenmiştir. Söz konusu gençlik yapılanmalarının sosyal sorumluluk faaliyetleri hem kendi aralarında hem de ülkeler bağlamında karşılaştırılarak değerlendirilmiştir.
İkinci Dünya savaşından sonra Dünya’da, 1980’li yıllardan sonra da Türkiye de önem kazanan Kentsel Dönüşüm Projeleri, nüfusu her geçen gün artan metropol kentlerin yeniden planlanması, yapılanması ve halkın daha rahat, daha sağlıklı, daha modern bir çevrede yaşaması; sosyal donatı ve yeşil alanlarıyla daha ferah ve daha güzel bir kent yaratma isteği açısından artık vazgeçilmez bir gereksinim haline gelmiştir .. 1980’li yılların ikinci yarısından itibaren yeni bir boyut kazanan mekansal dönüşüm süreci metropollerin yanı sıra orta ve küçük ölçekli kentlerde de yeni bir dönüşüm evresinin başladığını göstermektedir. Bu süreçte gecekondular kentsel arazi bağlantılarıyla dönüşmeye başlamakta, kapitalist kentleşmenin küresel evresiyle bağlantılı olarak özel bir önem kazanan gecekondu yerleşimlerinin üzerinde bulundukları araziler, farklı bölgesel avantaj sistemleriyle dönüşüm açısından özel bir önem taşımaktadır . Kentsel dönüşüm projelerinde anahtar kurum olan TOKİ düşük gelir gruplarına yönelik konut üretimini sübvanse ederek bir yandan çöküntü alanlarını yaşanabilir hale getirme, diğer taraftan da dar gelirli vatandaşları sağlıksız ve plansız gecekondu bölgelerinden çıkararak konut sahibi olma imkanları sunan bir sosyal politika uygulamasının baş aktörü olarak faaliyet göstermektedir. Ancak bu uygulamalar birçok eleştiriyi de beraberinde getirmektedir .Bu çalışmada kentsel dönüşüm projesinin sebep olacağı sosyal ve mekânsal değişim üzerinde durularak, projeye yönelik olarak anket mülakatlar yapılmış ve elde edilen sonuçlar sosyolojik bir bakış açısı ile yorumlanmıştır. Fakat öncelikle, kentsel dönüşümün kavramsal çerçevesi, hedefleri, farklı boyutlarından bahsedildikten sonra ‘’Kentsel dönüşümden sosyal değişime’’ altkonusu üzerinde durulmuştur.
Bu makale, sosyolojinin projecilikle ilgisine odaklanmakta ve sosyal araştırmanın sosyal müdahale ve projecilik sürecindeki rolünü incelemeyi amaçlamaktadır. Makale, ilk olarak proje ve proje yönetimi kavramlarına genel bir bakışı sunmaktadır. İkinci olarak makale, sosyolojinin sosyal yaşama müdahale bağlamındaki kuramsal pozisyonlarını genel hatlarıyla incelemekte ve müdahalenin hangi gerekçeler ve araçlarla meşrulaştırıldığını tartışmaktadır. Üçüncü adımda, makale sosyal araştırmanın projecilikteki rollerini farklı araştırma anlayış ve gelenekleri kapsamında irdelemektedir. Projeciliği sosyal yaşama müdahale aracı olarak ele alan makalenin ana argümanı odur ki sosyolojinin projecilikle üç ana ilişki türü vardır: Birincisi, sosyal yaşamda değişim amaçlayan politika/program/proje yapıcılara ve karar alıcılara yardımcı olacak bilgiler üretmek; ikincisi, sosyal dünyaya doğrudan ve dolaylı müdahale edici projeler geliştirip uygulamak ve üçüncüsü, sosyal yaşama müdahale nitelikli politika/program ve projelerin etkilerini analiz edici araştırmalar yapmak. Makale, sosyoloğun gerçek hayatta hem araştırma hem proje süreçlerinde yüzleşmek zorunda kaldığı sorunlar ve dilemmalara dikkat çekerek bunların ondan beklenen ampirik araştırma ve proje performanslarında daralma, yoksunlaşma ve sapma gibi etkiler yaratabildiği sonucuna varmaktadır.
Vakıflar Genel Müdürlüğü Arşiv Rehberi, 2020
Vakıflar Genel Müdürlüğü Arşiv Rehberi.
Sosyal Politika ve Sosyal Hizmet Çalışmaları Dergisi, 2024
Günümüzde sosyal sorunların karmaşık, çok yönlü ve dinamik doğası sosyal hizmet teorisi ve uygulaması açısından yeni ve güncel bilgilerin üretilmesi ve geliştirilmesini gerektirmektedir. Bu bağlamda hem bilimsel bilgi elde etme aracı hem de uygulama yöntemi olan araştırma, sosyal hizmet disiplini açısından önemli bir yere sahiptir. Birey ve toplum sorunlarının çok yönlü ve dinamik doğasını anlamak ve analiz etmek; insanların yaşam koşullarını iyileştirmek; dezavantajlı, savunmaz ve ezilen birey, grup ve toplulukların sorun, ihtiyaç ve deneyimlerinin duyulmasını ve dikkate alınmasını sağlamak; etkili, adil, kapsayıcı ve insancıl politika ve hizmetlerin geliştirilmesini teşvik etmek; insan hakları ve sosyal adaleti desteklemek için sosyal hizmet araştırması vazgeçilmez bir araç ve yöntem olarak dikkat çekmektedir. Bu çalışma baskı, tahakküm ve sömürünün olmadığı bir dünya tasavvuru ve idealinden dolayı sosyal hizmetin pozitivist araştırma yaklaşımından ziyade eleştirel ve özgürleştirici bir araştırma yaklaşımını temel alması gerektiğini savunmaktadır. Bu kapsamda bu çalışmada bilim, araştırma ve sosyal hizmet arasındaki ilişki, sosyal hizmet araştırmanın tanımı ve kapsamı, sosyal hizmet araştırmasının amacı ve işlevleri, nasıl bir sosyal hizmet araştırması anlayışına gereksinim duyulduğu ele alınacak ve tartışılacaktır.
Çalışmanın amacı sosyal zekanın örgütsel sosyalleşme üzerindeki etkilerini belirlemektir. Bu doğrultuda, Silvera vd. (2001) ile Chao vd. (1994) tarafından geliştirilen ölçekler kullanılmıştır. Araştırma 219 kamu ve özel sektör çalışanından anket tekniği ile veri toplanarak gerçekleştirilmiştir. Veriler istatistik paket programı aracılığıyla analiz edilmiştir. Sonuçlara göre; sosyal bilgi süreci ve sosyal farkındalık, örgütsel sosyalleşme ve örgütsel sosyalleşmenin tüm boyutlarını pozitif yönde etkilemektedir. Sosyal beceri ise örgütsel sosyalleşme ve örgütsel sosyalleşmenin örgütün politikaları, örgütteki kişiler ve örgütün amaç ve değerleri boyutlarını pozitif yönde etkilemektedir. Ayrıca, sosyal becerinin örgütsel sosyalleşmenin örgütün tarihçesi, örgütün dili ve çalışanın performans yeterliliği boyutları üzerinde bir etki göstermediği bulgulanmıştır.
TANRI LEHİNDE KULLANILAN DELİLLERİN YETKİNLİĞİNE DAİR BİR SORUŞTURMA (AN INQUIRY INTO THE COMPETENCE OF EVIDENCE THAT USED IN FAVOR OF GOD), 2019
Öz Teistik karaktere sahip Yahudilik, Hristiyanlık ve İslam gibi dinlere inananlar açısından belki de en büyük sorun, dinin kurucu ve vazedici otoritesi kabul edilen Tanrı ve dolayısıyla ona ait olduğu kabul edilen dil hakkında konuşmak olmuştur. Ontolojik açıdan mevcut âleme mutlak aşkın olduğu iddia edilen Tanrı’nın nasıl bir varlığa sahip olduğu, bu varlık hakkında nasıl bir dil kullanılacağı ve ona ait anlatının bir başkasına takdiminin nasıl yapılacağı her zaman tartışma konusu olmuştur. Yine modern anlayış çerçevesinde kendisi hakkında konuşmanın sorun olduğu böyle bir varlık hakkında lehte ya da aleyhte birtakım gerekçelendirmelerin yapılıp yapılamayacağı da aynı şekilde problem olmuştur. Tanrı hakkında imancı bir tutumu benimseyenler, onun epistemolojiye konu bir varlık olmadığını, dolayısıyla bilgi ile değil, teslimiyetle kavranılabileceğini ileri sürerken, rasyonel temelde onun varlığını gerekçelendirmek isteyenler bunu birtakım deliller ileri sürerek yapmaya çalışmışlardır. Büyük ölçüde tabii verilerden, kısmen de insanın kendisinden hareketle teşekkül ettirilmeye çalışılan bu deliller, Tanrı’nın lehine olacak şekilde organize edilmiş ve bu çerçevede savunma stratejileri geliştirilmiştir. Bu makalede, rasyonel kaygılar gözetilerek teşekkül ettirilmiş olan teistik delillerin, Tanrı’nın lehine olduğu kadar aleyhine de olabileceği ihtimali üzerinde durulacaktır.
Modern toplumların en önemli problemlerinden birisi olan sosyal dışlama, yoksulluğun ve eşitsizliğin baş göstermesine sebebiyet vermekle beraber siyasi, sosyal ve iktisadi alanda da toplumsal birliği etkileyen son derece önemli kavramlardandır. Bu durumdan hareketle dışlamanın insan hayatının her bölümünde ortaya çıkarak hayatı olumsuz etkileyebilecek çok boyutlu ve dinamik bir problem olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz. İnsan fıtraten sosyal bir varlıktır ve toplum içerisinde hayatını idame ettirdiği takdirde bu duruma uygun bir yaşam sürdürebilir. Toplum dışında kaldığı zaman insan doğasından uzaklaşmış olur ve bu durumda bireysel ve toplumsal sorunları kaçınılmaz hale getirir. Kur’an’ın ortadan kaldırmak istediği sosyolojik kavramlardan birisi de dışlamadır. Kur’an-ı Kerim bireyleri kıymetli görmekte, iradesi dışındaki farklılıklardan ötürü birini dışlayıp değersiz görmeyi ve aşağılamayı hoş karşılamamakta gerek birey gerekse toplum olarak herkesi eşit kabul etmektedir. Hatta Kur’an-ı Kerim’in bu bütünleştirici bakış açısından dolayı müşrikler ve diğer gruplar tarafından dışlanan köleler, fakirler ve kadınlar İslam’ı daha kolay kabul etmişlerdir. Kendilerini onlardan üstün gören zengin, varlıklı gruplardan büyük bir kısmının İslam olmamasının sebeplerinden birisi de budur.
Bu makale, Gaziantep örneğinde, bölgesel kalkınmada sosyal sermayenin önemini anlamaya çalışmaktadır. Gaziantep ekonomisi, son yıllarda atılım göstermiştir. Ancak, ekonomik faktörler kentin parlak başarısını açıklamakta yetersiz kalmaktadır. Sosyal sermaye, Gaziantep ekonomik performansı için önemli bir varlıktır. Bu çalışmanın ampirik kısmı, ana değişken, anketler ve derinlemesine görüşmelerden oluşan veri setinin analizine dayanmaktadır. Niteliksel araştırma, bölgesel kalkınmanın sayısal verilerle açıklanamayan farklı yönlerini, bölge kalkınmasında sosyal sermayenin katkısında olduğu gibi anlamaya yardımcı olmaktadır. Bu kapsamda Gaziantep ili ele alındığında bağlayıcı sermayenin ildeki güven ve işbirliğini artırıdığı görülmektedir. Bu özelliğiyle birleştirici (linking) sosyal sermaye, Gaziantep'in yerel iş dünyası seçkinleri, yerel ve ulusal siyasi seçkinler ve yönetim arasında, büyük sorunlar ve ilin gelecek beklentileriı konusunda karşılıklı anlayış ve fikir birliği oluşmasına yardımcı olmuştur. Abstract This paper seeks to understand the importance of social capital in regional development through the case of Gaziantep. Gaziantep economy has leaped recently. However, economic factors cannot explain the bright success of the city. Social capital is an important asset for Gaziantep economic performance. The empirical part of this study is based on an analysis of social entrepreneurship in Gaziantep by analyzing the data set for main variable, surveys and in depth interviews. The qualitative study provides an explanation to aspects of regional development that cannot be explained by numerical variables at hand, suggesting that social capital contributes to regional economic development of the province. Bonding social capital increased trust and collaboration. The linking social capital helped to establish a mutual understanding and a consensus on major problems and prospects of Gaziantep amongst the local business elites, local and national political elites and administration.
The aim of this research is to examine the social exclusion risk resulting from physiological, biological, psychological, sociological and economic incapability's due to senility experienced by the elders who are an indispensable and essential group of the society as well as how this condition affects their remaining life processes. Senility which is an inevitable result of human life has been seen as a social problem in all periods of history. Another problem is perception of being pushed into loneliness and not being able to commune with social environment. The research is a quantitative study, and an approach based on single measuring with scanning model was used. In the research, questionnaire form consisting of 30 questions was applied with random sample method to the sample population consisting of 108 elders who live in Province of İstanbul County of Eyüp and who were randomly selected with single screening. Before preparing the questions, some hypotheses were formed based on some assumptions. In collection of the data for proving these hypotheses, questionnaire form including questions on demographic structure of the elders, senility period problems, their being perceived states by the society, areas of social activity and interest, life expectations and social exclusion perceptions was used. The data obtained from field researches were analyzed with SPSS 16.0
Girişimcilik sadece bir ekonomik değer değil aynı zamanda, toplumsal ve kültürel bir fenomendir. İktisadi süreçteki rolüne paralel olarak toplumsal yapıda da, değişimci/yenilikçi bir sürecin başlatıcısı durumundadır. Girişimcilik, sosyal ve kültürel yapının imkânlarıyla yakından ilişkilidir. Bazı sosyal yapılar, girişimci ruh ve kültürü baskılarken, bazıları teşvik eder. Girişimci kültür, gelişme ve kalkınma için zengin bir potansiyel taşır. Bu çalışmada, girişimci(lik) olgusunun sosyo-kültürel yapıyla ilişkisi kurulmakta, kültürün girişimcilik üzerindeki etkilerine ve girişimci kültürün karakteristiklerine açıklık getirilmektedir.
Antalya Bilim Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, 2021
İsnadın ispatı konusu, hakaret suçları bakımından oldukça önemlidir. Esasen burada, gerçek olan hususlardan bahisle başkalarına karşı küçültücü, incitici davranışlarda bulunulabilip bulunulamayacağı sorunu söz konusudur. Türk ceza hukukunda hakaret suçunun konusunu oluşturan isnatlar bakımından kural olarak ispat yasaktır ve hakaret suçunu oluşturan isnatların gerçeği yansıtması, fiilin cezalandırılmasını etkilemez. Bununla beraber TCK m.127'de öngörülen koşulların bulunması halinde sanığa isnadını ispat imkânı tanınabilir ve eğer ispat ederse sanık bu fiilinden ötürü cezalandırılmaz. İsnadın ispatı Anayasa m.39'da da düzenlenmektedir. Ancak TCK m.127'nin Anayasa m.39 hükmü ile tam olarak örtüşmediği görülmektedir. Anayasa'da kamu görevi ve hizmeti yürütenlere yönelik isnatlar bakımından isnadın ispatı herhangi bir koşula bağlanmayarak mutlak bir hak olarak tanınmıştır. Oysa TCK m.127'de kamu görevi ve hizmeti yürütenlere yönelik böyle açık bir düzenlemeye yer verilmemiştir.
Anadolu Üniversitesi, 2019
Bir sosyolog olarak değerlendirilmekten daha fazlası olan Ziya Gökalp"in sosyolojiye olan etkileri ve katkıları büyüktür. Gökalp, Türk sosyoloji kürsüsünün kurucusu ve Türk toplumun eski-yeni arasındaki dengesini sağlayan önemli bir düşünürdür. Türk toplumun dünya uygarlıkları arasındaki yerini, biçimini ve değerlerini dil, din, ahlak, eğitim ve siyaset açısından ele almış ve bunlar üzerine birçok eser bırakmıştır. Bu çalışmada Gökalp"in sosyolojik bakış açısı incelenecek ve bunlar üzerine kısa bir derleme yapılacaktır. Bu doğrultuda Gökalp"in aydın kişiliğinin yanında bir sosyolog veya bir düşünür olarak fikirleri kategorize edilerek alan yazına katkıda bulunulması amaçlanmaktadır.
International Symposium of Scientific Research and Innovative Studies, 2021
Malzemesi insan olan, bir sanat dalı olan edebiyatın insanların kimi zaman yaşadıklarını dile getirdikleri kimi zaman hayal ürünlerini aktardıkları kimi zaman bir hesaplaşma içerisinde kendisiyle ve çevresiyle kavgalarda bulunan kimi zaman iç monologlar aracılığı ile kendisiyle konuşanların bir bakış açısı ile kendilerini eserlerinde aktarmış olduklarını söyleyebiliriz. Bu eserleri türlerine göre sınıflandırırken inceleyip, eleştirip, karşılaştırıp analitik bir tasvir içerisinde geri sunduğumuz, benimsenen metotlar, kuramlar ve ekoller çerçevesi içinde ele aldığımız bir bilim dalıdır karşılaştırmalı edebiyat. Dünya edebiyatına mal olmuş ya da olmamış eserlerin tümü karşılaştırmalı edebiyatın malzemesidir. Kendi eserlerini tanıdıktan sonra başka edebiyatın eserlerini ÖZ İnsanlar araştırmalarında zihin sentezinden geçirdikleri iki olguyu karşılaştırmaktan öte durmazlar. Nitekim annelerimiz bile karşılaştırmayı yaparlar. Ancak bilim dalı olarak kabul gören karşılaştırmalı edebiyatın nasıl oluştuğunu, ne anlama geldiğini, amacının ne olduğunu, genel olarak birtakım ülkelerde nasıl oluştuğunu ele aldık ve akademik açıdan karşılaştırma yöntemlerini, ekollerini anlatacağım.
SOSYAL VE BEŞERİ BİLİMLERDE YENİ PERSPEKTİFLER, 2019
Günümüz örgütsel mekanizmalarında hem bireysel hem toplumsal düzeyde faaliyette bulunan organizasyonlar çeşitli çevresel etmenlerin etkisi altındadır. Özellikle son yıllarda teknolojik gelişmelere bağlı olarak sosyo-kültürel yapılar özel sektörde ve kamuda hızlı bir değişimi de beraberinde getirmektedir. Bu açıdan ‘‘Sosyal ve Beşeri Bilimlerde Yeni Perspektifler’’ kavramı sosyal yapı içerisinde özel ve kamu sektörü çerçevesinde değerlendirilmektedir. Sonuç olarak sosyal ve beşeri bilimler açısından değişimin ve bakış açılarının hızlı bir şekilde farklılıklar arz edebildiği, aktörler ve alanlara farklı perspektiflerden yaklaşılan araştırmalara yer verilmiştir. Bu kitapta farklı üniversitelerdeki yazarların katkıları ile sosyal ve beşeri bilimlere yeni bakış açıları getirilmiştir. Bu açıdan bakıldığında 7 bölümden oluşan bu kitabın birinci bölümünde; M. Fatih Bilal Alodalı’nın ‘‘Demokrasi ve Bürokrasi’’ başlıklı araştırması yer almaktadır. Araştırmanın ikinci bölümünde; Kurtuluş Merdan’ın ‘‘Kamu Tercihi Teorisi ve Türkiye Üzerine Olan Etkileri’’ başlıklı araştırması yer almaktadır. Araştırmanın üçüncü bölümünde; Ramazan Sayar’ın ‘‘Dışa Açıklık ve Doğrudan Yabancı Yatırımlar Arasındaki İlişki; Türkiye Örneği’’ başlıklı araştırması yer almaktadır. Araştırmanın dördüncü bölümünde; Ulaş Birkan Çakılcı ve Ömür Aydın’ın ‘‘Milliyetçilik İlkesinin Anayasal Serüveni’’ başlıklı araştırmaları yer almaktadır. Araştırmanın beşinci bölümünde; Fetullah Battal’ın ‘‘Örgütsel Adalet ve Örgütsel Bağlılık Arasındaki İlişki: İlkokul Öğretmenleri Örneği’’ başlıklı araştırması yer almıştır. Araştırmanın altıncı bölümünde; İbrahim Durmuş’un ‘‘Çalışanların 2 Sosyal ve Beşeri Bilimlerde Yeni Perspektifler Yenilikçi Olmaya Yönelik Tutumlarının Örgütsel Bağlılıkları Üzerindeki Etkisi’’ başlıklı araştırması yer almaktadır. Araştırmanın yedinci bölümünde; Gürdal Çetinkaya ve Tunay Şendal’ın ‘‘Johnson Mektubu ve Türk Dış Politikasına Etkileri’’ başlıklı araştırmaları yer almaktadır. Sosyal ve Beşeri Bilimler alanında farklı perspektifler üzerine odaklanan bu araştırmanın her bölümünün sorumluluğu yazarlarına aittir. Bu tarz araştırmaların daha fazla geliştirilmesi ve literatüre yeni bakış açıları kazandırabilmesi açısından bu kitabın bilim insanlarına ve potansiyel araştırmacılara yön vermesi ümit edilmektedir.
Loading Preview
Sorry, preview is currently unavailable. You can download the paper by clicking the button above.