Academia.edu no longer supports Internet Explorer.
To browse Academia.edu and the wider internet faster and more securely, please take a few seconds to upgrade your browser.
2009, Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi Tarih Bölümü Tarih Araştırmaları Dergisi
…
16 pages
1 file
The capture and sack of Istanbul by the Fourth Crusaders in 1204 ignited a great change in the Byzantine world. In the exile of about 57 years, the Byzantine Empire endeavored to survive as three dynasties centered at Nicaea, Trebizond and Epiros. As the Roman identity and institutions started to weaken when they had to leave "the Queen of the Cities" to the Latins, the Hellenic feelings started to gain in strength. These new circumstances also deeply influenced the Byzantine historiography. Our article will present the biography of Georgios Akropolites, a leading name in the 13 th century Byzantine historiography and an eye-witness of the transformation, and his work History (1203-1261). Besides, the first ten chapters of this work will also be translated into Turkish.
2014
5 Turk Dusuncesi’nin temel sorunlari ve bilginlerin bu sorunlara yaklasim bicimleri, Yeni Felsefe, Yeni Bilim ve Yeni Edebiyattan alinan destekle yavas yavas degismistir. Yusuf Akcuraoglu’nun Ulum ve Tarih adli eserinde gorulecegi uzere, tarihin nasil yapilmasi ve ogretilmesi gerektigi konusunda, tarihin ne oldugu ve ne olmadigi konusunda yaptigi tartismalarla Turkiye’ye Yeni Tarih anlayisinin getirilmesinde yaptigi katki buyuktur. Bu acidan ele alinirsa Yusuf Akcuraoglu, tarih alaninda oldugu gibi, bilim tarihi ve bilim felsefesi alanlarinda da onemli bir dusunur olarak ele alinmalidir
Yunus Emre-Mehmet Akif Armağanı Türk Dili Araştırmaları-II, Editörler: Ümit Hunutlu, Emrah Seferoğlu, Mehmed Fatih Yılmaz, Figen Tavukçu, Seher Erenbaş Pehlivan. Ankara: Akçağ Yayınları. ISBN: 978-605-342-698-1ss. 485-496. , 2021
Abstract Many documents have been written in Greek-lettered Turkish, which is called Karamanlidika or Karaman Turkish. One example is the “Takvim-i Ebedi” or “Almanack”, written in 1914 by Pavlakis Melitopoulos, one of the Turkish teachers at the time, who was also known for his grammar and dictionary studies. This 110 pages work, written in Karamanlidika, was printed in Istanbul. Although a simple calendar, as implied in its title, it is actually a folkloric material that includes the beliefs, the customs and the oral tradition of the Karamans, rather than a calendar. Under the title of “Bir Hakikat” or “A Truth” on the first page of his work, Melitopoulos states: “Considering that the calendars published so far in the world consist of simple tales, I have prepared a calendar that can always be used, in order to save people from the expense of getting a new one every year.” The work begins with a schematic calendar consisting of 28 cycles from 1914 to 2137. At the end of each cycle there is a flower pattern along with either a maxim, a two-line stanza or a four-line stanza. Under the title “Müneccimlik” or “Astromancy”, horoscopes; personality traits according to zodiac signs, personality analysis according to facial characteristics; beliefs about natural events such as rainbow and thunder; legends; proverbs, tables showing the dates of Easter according to the cycles of the sun and moon can be found. Following that, there is a three-page “ahid-nâme” describing the church hierarchy in every period, and a lexicon with polytonic (multi-tonal) Greek equivalents of Arabic, Persian and Turkish words written in Karamanlidika. In addition, there are two pages that contain information about deceased people as they appear on their tombstones and short poems dedicated to their souls. In this paper, information has been given about the Pavlakis Melitopoulos’s book called “Takvim-i Ebedi” and a general evaluation have been carried out about the proverbs in this book. Keywords: Karamanlidika, vocabulary, proverb, Takvim-i Ebedi, Pavlakis Melitopoulos Özet Karamanlıca veya Karamanlı Türkçesi olarak adlandırılan Grek harfli Türkçe ile pek çok eser kaleme alınmıştır. Bu eserlerden bir tanesi de dönemin Türkçe muallimlerinden dil bilgisi ve sözlük çalışmalarıyla da tanınan Pavlakis Melitopoulos tarafından yazılmış 1914 tarihli Takvim-i Ebedi adlı eserdir. Eser; Karamanlıcadır, 110 sayfadan ibarettir, İstanbul’da basılmıştır. Başlık itibarıyla sade bir takvim gibi addolunsa da aslında bir takvimden öte Karamanlıların inançlarını, gelenek-göreneklerini ve sözlü kültür ürünlerini içeren folklorik bir malzeme niteliği taşımaktadır. Eserin ilk sayfasında “Bir Hakikat” başlığı altında Melitopoulos, dünyada bugüne kadar yayımlanmış takvimlerin hikâyelerden ibaret olduğunu ve vatandaşları her sene takvim alma masrafından kurtarmak için onlara daima kullanabilecekleri bir takvim hazırladığını belirtir. Eser, 1914 yılından başlayarak 2137 yılına kadar 28 devreden meydana gelen şematik bir takvimle başlar. Her devrenin sonunda bir çiçek görseliyle birlikte bir beyit, bir dörtlük veya bir vecize vardır. Akabinde sırasıyla eserde “Müneccimlik” başlığı altında burçlar, burçlara göre kişilik özellikleri, simaya göre kişilik tahlili; gökkuşağı, gök gürlemesi gibi tabiat hadiselerine dair inanışlar; efsaneler; atasözleri, güneşin, ayın devirlerine göre paskalyanın tesbitini gösterir tablolar; dönemlere göre imtiyazları anlatan üç sayfalık bir ahid-nâme ve Karamanlıca imlasıyla yazılmış Arapça, Farsça, Türkçe kelimelerin politonik (çok tonlu) Yunanca karşılıklarının bulunduğu bir lügatçe yer alır. Ayrıca sadece iki sayfada mezar taşı kaydı tarzında vefat eden kişilerle ilgili bilgiler ve onların ruhuna adanmış kısa şiirler mevcuttur. Bu çalışmada, Pavlakis Melitopoulos’un Takvim-i Ebedi adlı eseri hakkında bilgi verilmiş ve eserdeki atasözleri ele alınarak genel bir değerlendirme yapılmıştır. Anahtar Kelimeler: Karamanlıca, söz varlığı, atasözü, Takvim-i Ebedi, Pavlakis Melitopoulos
Avrupa’nın ortak mirasının değerini yükseltme hedefiyle oluşturulan “Avrupa Arkeoloji Planı” kapsamındaki “Avrupa Antik Gösteri Mekânları Ağı” projesinden hareket eden bu yazının ilk bölümünde, Yunan-Roma ikili karşıtlığı üzerinden “ağaç” modeline göre sınıflandırılmalarının Akdeniz havzasındaki antik tiyatro kalıntılarının mimari çeşitliliğini temsildeki yetersizliği saptanmakta ve, “ağaç” modeline alternatif, “ağ” ve “köksap” seçenekleri hatırlatılmaktadır. Fransa’daki antik tiyatrolarda mimari tipoloji farkının içinde bulundukları yerleşimlerin kademesi ile örtüştüğü gözleminden hareketle, tiyatro yapılarının toplumsal/ekonomik/yönetsel “yapılar”ın bir yansıması olduğu önermesi, Fransız tarihçi Fernand Braudel’in, bireyler ve yaratımlarını “yapılar”ın ve hepsinin temelindeki “coğrafi-tarih”in belirlediği savı doğrultusunda geliştirilmektedir. Yazının ikinci bölümünde İspanya, Sicilya ve Yunanistan örnekleri üzerinden tartışılan ana soru, yerleşimlerin coğrafi konumlarının kademelerini, kademelerinin tiyatro yapılarının büyüklüğünü, büyüklüğünün ise tiyatrodaki oturma yerlerinin inşa tekniğini belirleyip belirlemediğidir. Bu sorgulama sonucunda, coğrafi-tarihin tiyatro yapım sürecindeki belirleyiciliği, Yunan tiyatro geleneğine sahip Yunanistan ve Sicilya ile olmayan İspanya’da Roma egemenliği öncesi ve sonrasındaki yerleşim kademelenmesinin “Romalılaş(tır)ma” süreçleri ile dönüşümü sonucu ortaya çıkan “kentler ağı” ile bu ağın düğüm noktalarındaki kentlerin tiyatroları ve tiyatroları yaptıran sıra dışı bireylerin oluşturduğu “istisnalar” üzerinden tartışılmaktadır. Yazının sonunda, istisnalar dâhil tüm örnekleri tiyatronun mimari bir fikir ve yapı türü olarak Akdeniz havzasındaki yayılımını daha iyi anlamaya katkıda bulunacak şekilde bir arada tutacak “köksap” modeline göre bir sınıflandırma önerilmektedir. Anahtar Sözcükler: antik tiyatrolar; tipoloji; yerleşim kademelenmesi; “Romalılaş(tır)ma”; Fransa, İspanya, Sicilya, Yunanistan
Paleocoğrafya ve Jeoarkeoloji Araştırmaları I, 2022
Bu çalışmada, Anadolu’nun Ege kıyılarında, Küçük Menderes ırmağı (antik çağlarda Cayster) delta-taşkın ovasının, Efes kenti ve Artemision çevresindeki kesiminin sedimantolojik ve jeomorfolojik analizi yapılmıştır. Yazarlar arkeolojik kronoloji ile coğrafi çevrenin gelişimi arasındaki karşılıklı ilişkiyi vurgulamakta ve eski çağların coğrafi özelliklerinin disiplinler arası analizi üzerine yorumlar yapmaktadırlar. Bazı konularda tarihi kaynaklar gerçekleri yansıtır. Bazen de tarih öncesi çağlardan gelen efsaneler eski çağlara ait arkeolojik ve tarihi yorumlar için coğrafi özelliklerin rekonstrüksiyonunda önemli ipuçları sağlayabilir. Efes ve onunla yakından ilişkili Artemision (Efeslilerin Diana tapınağı), son üç bin yılda coğrafi çevrenin karmaşık gelişimi (paleocoğrafya içinde jeomorfolojik) ile jeoloji, fiziki coğrafya, arkeoloji, tarih ve epigrafi disiplinleri arasındaki ilişkileri değerlendirmek için iyi bir örnek oluşturur. Holosendeki deniz seviyesi yükselmesi ve denizel transgresyon nedeniyle, Efes limanı ve Artemision antik çağlarda kıyı konumunda bulunmuşlardır. Ancak son üç bin yılda, Küçük Menderes delta-taşkın ovasının devamlı ilerleyişi ile liman ve kent yerinin değiştirilmesi gerekmiştir. Bu araştırma, Efes ve Artemision çevresinin eski çağlardaki coğrafi özelliklerinin anlaşılmasında disiplinlerarası araştırmaların ne kadar büyük katkı sağladığını ortaya koymaktadır.
Colloquium Anatolicum 19, 2020
Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi Dergisi, 2006
Bizzat kendisi gibi savaşa katılmış olan insanlar için yazan Aiskhylos'un, bilinen gerçeğin ana hatlarının veya izleyicisinin büyük bir kısmının hatırladığı küçük ayrıntıların dışına çıkması mümkün değildi. Bu, Aiskhylos ve izleyicisinin de içinde yer aldığı ve yakın ilgilerini samimiyetle sürdürdükleri yaşanan geçmişle ilgili bir oyun idi ve bu nedenle oyunun ortaya koyduğu yakın geçmişteki olayların tablosu gerçek hayatta yaşananlarla tam olarak örtüşmüş olmalıdır. Böylece, Podlecki ve çoğu bilim adamı Salamis Savaşı konusundaki tartışmalarına benzeri ilke anlatımlarıyla başlamışlardır. 1 Bu ilke açıktır: Aiskhylos gerçeği bilen bir izleyicinin önünde tahrifat yaptığını belli etmekten kaçınamazdı, eğer buna kalkışsaydı, bilim adamlarının bir kısmı (Fornara'nın ortaya koyduğu gibi) 'hareketi
TroyAcademy
Tarihi romanlar, mimari mekânlar hakkında özgün ve özellikli yorumlar sunarlar. Bu yaklaşımla ele alındığında Hikmet Temel Akarsu tarafından yazılan ve Özgürlerin Kaderi adlı romanın devamı niteliğinde olup tarihi İstanbul kentinin mekânlarını plato edinen Konstantinopolis Kapılarında adlı roman incelemeye değer mekânsal betimler içermektedir. Yazarın, “Türk Ortaçağı” olarak adlandırdığı roman serisinin ikinci cildi olan Konstantinopolis Kapılarında romanında, bir bahadırlık serüveninin arka planı olarak Ortaçağ imparatorluğu Bizans’ın başkenti Konstantinopolis’in mimari tasvirlerini bulunur. Dönemin şehir kurgusunu, önemli binalarını, anıtsal yapıları ve mimari mekânları çok net olarak göz önüne getirir, Romanda, Konstantinopolis’in önemli anıtsal yapılarından mabetler, saraylar, zindanlar, manastırlar, yanısıra İmparatorluk yolları, Adalar, limanlar gibi Ortaçağ mimarisine ilişkin açık ve kapalı mekânlar betimlenmektedir. Romanda geçen İznik (Nikaia), İzmit (Nikomedia) ve İstanbul...
Milli Folklor, 2020
Her ulusun mitolojik bir dünyası vardır ve birbirlerinden çok farklı coğrafyalarda yaşamış olsalar da insan topluluklarının mitolojik dünyaları, mitologları şaşırtacak kadar birbirleriyle olağanüstü benzerlikler taşımaktadır. Farklı toplumlarda, farklı dönemlerde farklı farklı şekiller alsalar da aslında mitler insanlığın ortak kültürünün ürünüdürler. Mitosları diğer anlatılardan ayıran en önemli özellik, onun kutsal tarafıdır. Mitler, hiç kuşkusuz, kutsal anlatılar olarak ortaya çıkmıştır ve bu anlatılar, onlara inanan kitlelerce kutsal metinler olarak kabul edilmektedir. Mitlerin, "kutsal"ın bir parçası ve kutsal anlatılar olması nedeniyle eskatoloji ile de yolu kesişmektedir. "Eskatoloji", son şeylerin ya da daha doğru bir biçimde, bilinen dünyamızın kendileriyle sona ulaştığı olayların öğretisidir. Bu dünyanın sonunun ve onun yıkılışının öğretisidir. Bu yönüyle teoloji ile mitoloji arasında orta bir noktada durmaktadır. Tarihin sonu kavramı hem bir teolojik olgu hem de mitolojik bir beklentidir. Eskatoloji bize, evrenin özelde de uygarlığımızın bir sona doğru yaklaşmakta olduğunu; çünkü zamanın ileriye doğru bir akış içerisinde olması nedeniyle sona ermesi gerektiğini vazeder. Bu, sadece mitolojik ya da teolojik bir varsayım değildir. Ekonomiden coğrafyaya, jeopolitikten astrofiziğe kadar birçok bilimsel disiplin de eskatolojinin bu savlarına destek olmakta ve öngörülerini güçlendirmektedir. Zamanın nasıl son bulacağı ile ilgili geliştirilen inanç biçimleri tarih boyunca, dinlerde ve mitolojilerde önemli bir yer tutmuştur. Yeryüzünün hemen hemen gelmiş geçmiş bütün uygarlıklarında eskatolojik inanç ve inanışlar, diğer inançlar içerisinde hiç de azımsanmayacak öneme ve etkiye sahiptir. Bu inançların özünde, insanların hangi toplumdan olursa olsun veya hangi zaman diliminde yaşarsa yaşasın, yaşanılan dünyadan daha adil ve daha mutlu bir dünyayı tasarlıyor ve bekliyor oluşu, inanış ve ülküsü yatmaktadır. Eskatoloji ve eskatolojik beklentiler içerisinde olanlar, zamanın Tanrı lehine dönüşünü ve Tanrı'nın zamanı kendi kontrolü altına alışı beklentisini taşımaktadırlar. Eskatolojik inanışlar, bir felaketi ve felaketler zincirini vaat ederken, aynı zamanda, "iyi olan"ı da vaat etmektedirler. Kirlenen bu dünyadan daha arınmış bir dünya, giderek kötüleşen zamanlardan daha adil, mutlu ve müreffeh bir altın çağ çıkacaktır. Bu, kötünün içinde mutlak iyinin var olmasıdır ve mutlak iyinin tesis edilmesiyle, kötülükler yenilgiye uğratılmış, yok edilmiş olacaktır. "Son" fikrinin gerçekleşebilmesi için, iyiye ihtiyaç duyulacak gayri meşru zamanların var olması gerekir. Zaman iyice kötüleştikten ve iyiye, ahlaka, müreffeh yaşamlara kuvvetle ihtiyaç duyulduktan sonra da artık, ahlaksal dönüşümün zamanı gelmiş demektir. Böylece, kötülükler kesin bir mağlubiyete uğratılacak ve eskatolojik vaat yerini bulmuş olacaktır. Bu çalışmada eskatolojinin ne olduğu, mitolojiyle olan ilişkisi ve belli başlı eskatolojik mitler üzerinde durulmuştur. Türk mitolojisi içerisinde yer alan eskatologya mitlerinden biri olan tufan anlatısından hareketle Türk mitolojisindeki eskatolojik bir olgu da irdelenmeye çalışılmıştır. Anahtar Kelimeler Mitoloji, mit, eskatoloji, tarihin sonu, tufan.
Turkish Studies-International Periodical for the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic, 2017
The matter of language being a representation includes both words and writing; searches meaning linguistically and semiotically. Representation in architecture in case is a phenomenon that points to both formal and semantic references; both texts and buildings/structures. In this context, the subject of this study is to give a new dimension to the relationship between language and architecture. This dimension is based on the question of the relationship between the language and the representation of architecture over the example of New Acropolis Museum in Athens. The model, which is based on the relation between architecturelanguage- representation and developed as a re-reading proposal for New Acropolis Museum in Athens in the context of Prologue, Monologue, Dialogue and Epilogue quartet. The prolog part describes the possible connections between architecture and representation, proposing the issue of re-reading in architecture on the agenda. The monologue part is based on the historical process and introducing of the New Acropolis Museum, which has been selected as a re-reading example. Dialogue part reveals the representative language of the New Acropolis Museum through a book and its subheadings. And Epilog part on the other hand, includes evaluations of the diversity of the relationship between the representational language and the building reading. In conclusion, this study, which allows the theoretical level of the relationship between architecture and buildings as important conceptual productions, aims to be an indicator that the diversity can be done in infinite numbers and forms.
Özet: Bu çalışmada, yaşanmış bir gerçeklik olan tarih ile kurgusal metin arasında nasıl ve ne amaçlı bir ilişkinin var olduğu, tarihsel bilgi birikimi üzerine inşa edilmiş / kurgulanmış edebî metnin, okura iletisinin ne olduğu üzerinde durulmuş, Mustafa Necati Sepetçioğlu'nun Kilit isimli romanında, okur belleğinin nasıl kurgulanmak istendiği açıklanmaya çalışılmıştır. Sepetçioğlu'nun iletilerindeki duyuş tarzının açılımları da bu bağlamda incelenmiştir. Abstract: In this study I deal with the relations between history, which is a true life reality, and fictional contexts. The message of fictional literary text to the reader that is built on the basis of historical knowledge has also been discussed. I try to find out how the reader's memory is expected to be organised in Mustafa Necati Sepetçioğlu's novel named The Lock. Sepetçioğlu's way of perceptions in his messages has been discussed.
Loading Preview
Sorry, preview is currently unavailable. You can download the paper by clicking the button above.
CUMHURİYETİN 100. YILINDA AYDIN İLİ ANTİK KENTLERİ VE ARKEOLOJİK ARAŞTIRMALARI I, 2023
Çelebi Dergisi / 9. Sayı, 2022
Kitap Bölümü: Modern Eğitim Tarihi ve Sosyolojinin Kullanımı, 2020
Edirne Tanıtım ve Turizm Derneği Dergisi, 2021
İstanbul Üniversitesi Klasik Filoloji Topluluğu Dergisi, 2019
History of Education Journal, 2012
History Studies International Journal of History