Academia.edu no longer supports Internet Explorer.
To browse Academia.edu and the wider internet faster and more securely, please take a few seconds to upgrade your browser.
2010, ATATÜRK ÜNİVERSİTESİ KÂZIM KARABEKİR …
…
27 pages
1 file
Türk tarihinde Cumhuriyetle birlikte eğitim ve bilim paradigmamızda da radikal bir epistemolojik kırılma meydana gelmiştir. Bu kırılmayla yak/aşık bin yıllık klasik anlay,şların artık problemlere cevap veremediği düşünülerek, sorunlara başka anlayışlarla çözüm üretilmeye başlamıştır. Yeni paradigmada kendine yer edinmek durumunda olan sosyal bilimler ve bu bağlamda İlahiyat Fakülteleri de, kendini klasik anlayışlarm çözümsüz kalıplarından, etkisini yitirmiş önermelerinden kurtarması gerektiğini fark etmek zorundadır. İlahiyatçılar bir çok engeller karşısında olsa da, dinamiklerini kendi tarihinin derinliklerinde bulan bir anlayışla, değişimi kucaklamak ve çağa uygun bir eğitim anlayışryla bilgi ve bilim üretmek zorundadır.
2019
Paradigma, doğruluk ve gerçekliğin doğasına ilişkin varsayımları araştırılabilecek nitelikteki soruları ortaya koyan ve bunların nasıl yapılacağına ilişkin bir felsefi ya da çerçevesidir. Sosyal bilimciler arasında kaç tane paradigmanın var olduğuna ve bunlara ilişkin yöntemlerin nasıl sınıflandırılması gerektiğine ilişkin ortak bir anlayış yoktur (Glesne, 2015). Paradigmalar kuramı üzerine çok eleştiri yapılmıştır. Özellikle post-pozitivist bilim felsefesinde paradigmalar kuramı büyük ölçüde yanlış olarak görülmektedir (Suppe, 1974). Burrell ve Morgan (1979) dünyayı, dört temel varsayım grubu açısından incelenebilir kılacağı söylenen, yorumlayıcı/yorumsamacı, işlevselci, radikal yapısalcı ve radikal hümanist olarak dört paradigma belirlemiştir (1979). Paradigmalar arası ilişkinin doğası birbirini tamamlayıcı olmaktan ziyade muhaliftir (Evers ve Lakomski, 1991), Paradigma kavramı sosyal bilim tartışmalarında (Mastrman'ın (1977) dikkat çektiği üzere, Kuhn'un bu kavramı en az yirmi iki farklı şekilde ve fazlasıyla ölçülemez olarak kullanımıştır. (Akt. Lakomski ve Evers, 2013).
2016
Turkiye’nin, AB’ye tam uyelik hedefinde yurutulen uyumlastirma calismalariyla ic kontrol ve yonetisim kavramlarinin kamu kurumlarinda islevsel hale getirilmesi yonunde onemli calismalar yapilmaktadir. Bilgi toplumuna dogru ciddi bir donusum yasanan gunumuz dunyasinda, bilim ve teknolojideki gelismelerin toplumsal menfaatler odaginda surdurulmesi toplumlarin gelecegini belirleyen en onemli unsur olarak dusunulmektedir. Bilgi toplumu ekseninde sekillendigi dusunulen cagdas kamu yonetimi anlayisi, klasik sistemin felsefi argumaninin aksine yonetimin kontrol altinda tutulmasi degil; kontrolun yonetilmesi ve yonetisim temelinde degisime yon vermektir. “Yeni Kamu Yonetimi” olarak da adlandirilan bu surec bir anlamda paradigmatik donusumlerin neticesinde gerceklesecektir
2021
Belirli bir çalışma alanının akademik bir disiplin olarak nitelendirilebilmesi için o alanla ilişkili disiplinlerin akademik birikiminden faydalanılarak bir teorik arka plan ve kavramsal çerçeve inşa edilmesi zorunludur. Halkla ilişkiler literatürü incelendiğinde, onu disiplinle etmeye yönelik bazı girişimler bulunmakla birlikte halkla ilişkilerin teorik arka planının inşa edilmiş olduğunu söylemek oldukça iddialı olacaktır. Ancak yönetim bilimine ait teorik birikim, halkla ilişkilerin teorik arka planını ve kavramsal çerçevesini inşa etmek, yani onu disiplin olarak var etmek açısından oldukça işlevsel gözükmektedir. Klasik yönetim anlayışında işgörenlerin sadece üretim performansına odaklanılarak, bu performansı artırmaya yönelik çalışmalar yapılması ve bu çalışmalardan biri olan Hawthorne araştırmalarının sonuçlarının İnsan İlişkileri Yaklaşımını var etmesi halkla ilişkilerin organizasyonlarda kurum içi ölçekte bir "action" olarak ortaya çıkmasının fitilini ateşleyen gelişme olmuştur. İnsan İlişkileri Yaklaşımı organizasyonlara önemli kazanımlar sağlamış ancak işgörenlere odaklanan bu yaklaşım, kurumun dış çevresini göz ardı etmesine sebep olmuştur. Bertalanfyy'nin sistem kuramının organizasyon yönetimine uyarlanması kurumların hem iç hem dış çevreleriyle dengeli ilişkiler geliştirmeleri gerekliliğini gözler önüne sermiş ve bir yönetsel işlev olarak halkla ilişkiler bugünkü işleyiş mantığını kazanmaya başlamıştır. Buna göre halkla ilişkiler önce kurumun iç çevresi daha sonra ise dış çevresiyle ilişkileri yönetme ihtiyacının bir sonucu olarak açığa çıkmıştır. Bu bağlamda, çalışmanın amacı yönetim bilimi teorileri ve kavramları aracılığıyla halkla ilişkilerin teorik arka planını açıklamak ve bir alana bir paradigma önermektir. Nihayetinde yönetim bilimi teorileri ve kavramları aracılığıyla bu amaca ulaşılmıştır. Halkla İlişkilerin, organizasyonlarda yönetsel bir ihtiyaç olarak ortaya çıktığı ve yönetim ve iletişim alanındaki gelişmelerle bugünkü formunu aldığı anlaşılmıştır.
Süleyman Demirel Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, 2017
KARŞILAŞTIRMALI BİR İNCELEME Zeynep TÜRKKAN Öz Bu çalışmanın amacı, sosyoloji biliminin başlıca kurucularından sayılan Max Weber ve Emile Durkheim'ın sosyolojik görüşlerini paradigmatik bağlamda ele alıp karşılaştırmak ve bu yolla, onların metodolojik yaklaşımlarındaki benzerlik ve farklılaşmaları tespit etmektir. Bu amaç doğrultusunda, öncelikle paradigma kavramı tanımlanmaya, daha sonra Durkheim ve Weber'in toplumsal ontoloji ve insan doğası hakkındaki görüşleri ile epistemolojik ve metodolojik görüşleri ele alınıp karşılaştırılmaya çalışılacaktır. Sonuç bölümünde de çalışmanın sonucunda ulaşılan bulgular bir tabloda gösterilerek, iki paradigma arasında herhangi bir yakınlaşma olup olmadığı değerlendirilmeye çalışılacaktır.
Türkiye Adalet Akademisi Dergisi, 2021
Bu çalışmada dijital para birimlerinin egemenlikle olan ilişkisi ele alınmıştır. Paranın egemenlik ile doğrudan bir ilişkisi vardır. Para, egemenliğin sembolü olarak kabul edilmektedir. Egemenliğini göstermek isteyen hükümdarlar kendi adlarına para bastırmışlardır. Devletin kendi ulusal parası, onun egemenliğini simgelemektedir. Egemenlik kavramı para basma yetkisini de bünyesinde barındırır. Egemen devletler para basma tekelini elinde bulundururlar. Her devlet, kendi para birimi üzerinde tekele sahiptir, fakat devletin para üzerindeki egemenliği zamanla aşındırılmak istenmiştir. Bu amaçla ulus üstü kurum ve kuruluşlar oluşturulmuştur ve paranın kurallarını bunlar belirlemeye başlamışlardır. Küreselleşmenin etkisiyle teknoloji geliştikçe ulus devletlerin para üzerindeki egemenliğini aşındıracak başka bir şey daha ortaya çıkmıştır: dijital para. Literatürde dijital para kavramı yerine sanal para, kripto para gibi farklı kavramlar kullanılabilmektedir. Çalışmada ifade edilen dijital para birimleri ise merkez bankası tarafından çıkarılmamaktadır. Arkasında devlet gücü bulunmamaktadır. Dijital para birimleri devletsiz ve denetimsizdir. Devlet tarafından değil de özel kişiler tarafından çıkarılmaktadır. Bunlar devlet tarafından kontrol edilememektedir. Devlet tekeline meydan okumaktadır ve egemenliği tehdit etmektedir. Egemen, bu tehdit karşısında sessiz kalmamaktadır.
Journal of International Scientific Researches, 2018
Emek faktörü geçmişten, günümüze kadar insanların sosyal ve ekonomik yaşamını şekillendirmiş ve dolayasıyla insan yaşamına dair bilimsel çalışmalar yürüten sosyal bilimcilerin temel araştırma konularının başından gelmiştir. Bu çerçevede Smith, Ricardo, Marx ve Keynes'e kadar birçok sosyal bilimci bu alanda teoriler geliştirmiş ve farklı tezler ileri sürmüşlerdir. Günümüzde de ekonomistler bu alanda sürekli araştırmalar yürütmekte, ekonomik ve siyasi karar alıcılara yön vermeye çalışmaktadırlar. Ancak günümüz sosyal bilimcileri liberal ve sosyalist tezlerden daha farklı teoriler geliştirmekle zorundadırlar. Çünkü teknolojik ilerlemeler ve değişen toplumsal değer yargıları her alanda olduğu gibi emek faktörünün rolünü de etkilemektedir. Bu durum özellikle ekonomik ve sosyal gelişim sürecinde emekle bağlantılı ücret ve istihdam politikalarını yakından etkilemektedir. Bu bağlamda Smith'in "görünmez el" ve Marks'ın "Artı Değer" yaklaşımları çağın öngördüğü şekilde yeni gelişmeler ışığında yeniden değerlendirilmelidir. Özelliklede de teknolojinin, makinelerin ve robotların emek gücüne ikame olarak ön plana çıktığı günümüzde 2000'li yıllar öncesinde sadece insan gücüne dayalı teoriler üzerine kurulmuş ekonomik kuramların ciddi boyutta revizyona ihtiyaç duyduğu açık bir gerçektir. Ayrıca emeğin esnekliği ve kalifiye insanların beyin göçü ile çalışacakları firmalara yönelik pragmatik tercihleri bu alana farklı bir boyut kazandırmıştır.
International Journal of Geography and Geography Education, 2020
Bu makale söylem kavramından hareketle jeopolitiğin yeniden kavramsallaştırılmasını tartışarak siyasi coğrafyada yaşanan bilimsel paradigma değişimini, buna bağlı olarak ortaya çıkan eleştirel jeopolitik yaklaşımını ve temel önermelerini açıklamayı amaçlamaktadır. Bununla birlikte çalışma hem eleştirel jeopolitik hem de eleştirel söylem analizi perspektifinde ideoloji, iktidar ve söylem ilişkilerinin epistemolojik bağlamlarını değerlendirmektedir. Araştırma nitel analiz yaklaşımı ile betimsel ve parametrik olmayan bir süreç izleyerek eleştirel söylem analizinin temel varsayımlarının ve önermelerinin eleştirel jeopolitik ile ilişkisini inceleyerek eleştirel jeopolitiğin eleştirel söylem analizini metedolojik bir açıyla ele alma durumunu irdelemektedir. Bu noktada, bu çalışmada, eleştirel söylem analizinin eleştirel jeopolitik araştırmaları için önemi bağlamları ile ortaya konulmuştur.
2018
ÖZET "İktisat nasıl bir bilimdir?" sorusu iktisat bilimi (önce political economy ve ardından economics) kavramı kullanılmasından bu yana tartışılmaktadır. Özellikle iktisat metodolojisi ve felsefesi çalışmalarında öne çıkan konu, bu soruya verilen yanıtlarla ilgilidir. İktisat bilimindeki hâkim görüş, iktisadın pozitif bir bilim olduğu ve doğal bilimlerinin kullandığı yöntemleri izlemesi gerektiğine ilişkindir. Makalede bu yöndeki tartışmalardan çok söz edilmeyecektir. Bu çalışmadaki amacımız, pozitif bilim tartışmalarına fazla değinmeden, iktisadın sanat ve sosyal bilim yönünü öne çıkartmak, Ajan Bazlı Kompütasyonel İktisadın (ACE) gerçekçi iktisat yapma konusunda iddialarını ele almaktır.
Diyanet İlmi Dergi, 2020
Religion and science have generally been in a mutual relationship and interaction. As religion affects science, science affects religion in different ways. This interaction was sometimes negative due to the diversity and fundamental beliefs of religions, and sometimes it developed positively. Islam has played an active role in the formation and strengthening of the cultural fabric of nations, and in the development and spread of science and scholarly disciplines. Religion is the set of divine rules that Allah the Almighty declared through prophets in order to direct people to what is good and beautiful, and to keep them away from bad and unpleasant behaviors. The main purpose of religion is to bring happiness and peace to in their lives both in this world and in the Hereafter. Science, on the other hand, is the common name of human activities aiming at determining according to which basic laws everything occurs in the universe. The purpose of science is to understand the nature wholly and completely, to comprehend the truth of existence, and to know the truth. The ultimate aim of religion and science is to help the people who come to the world to live in peace and happiness. In this study, after making the definitions of religion and science, the points where religion and science agree and differ will be specified.
Ankara Üniversitesi Veteriner Fakültesi Dergisi, 1996
bı the ultrasonographic examination of the 8 years old Poodie bitch, the uterine wall was thick and wıechogen liquid formation was found in the lumen which was accompanied right cranial uterine hom mass. Blood analysis was suggested an anemia with the increase in the number ofpolymorphonudear leucocytes. Before the surgical extirpation of the uterus and ovaries, vaginal cytologic, clinical and total blood examinations and ultrasonography was performed. Macroscopically, the tumoral mass was round shaped and 15 cm in diameter. In the histologic examination, the intraabdominal tumoral tissue had polyhedral shaped tumoral cells and also showed multinucleated giant cells and mitoticfigures. Endometriallayer and cystic glandular hyperphlasia.
Loading Preview
Sorry, preview is currently unavailable. You can download the paper by clicking the button above.
Education Sciences, 2007
Bingöl Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, 2021
1. Sosyal bilimler Sempozyumu Asos Congress Bildiri Kitabı , 2016
III. Uluslararası Multidisipliner Çalışmaları Kongresi 5-6 Ekim 2018, Kiev-Ukrayna 3rd International Congress on MultidisciplinaryStudies 5th-6thOctober 2018, Kiev-Ukraine
Balkanlarda Türk Kültürü Dergisi, 2019
TÜRKİYE'NİN YENİ SİYASİ PARADİGMASI VE KÜRT SORUNU, 2017
Dinbilimleri Akademik Araştırma Dergisi, 2019
DergiPark (Istanbul University), 2009
Avrasya Uluslararası Araştırmalar Dergisi, 2017
Adıyaman Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi
Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, 2010