Academia.edu no longer supports Internet Explorer.
To browse Academia.edu and the wider internet faster and more securely, please take a few seconds to upgrade your browser.
BİRİNCİ BÖLÜM Ahmet Mecbûr Efendi'nin Hayatı ve "Hilâfetnâme-i Osmânî ve İttihatnâme-i İslâmî" Adlı Eseri 1 Burhan ÇONKOR* 2 Giriş İlme ve öğrenmeye daha ilk inen âyetleriyle teşvik eden Yüce dinimiz İslam, ilim yolunda gayret sarf edenlerin ayrıcalığına da vurgu yapmıştır. 3 Müslüman Türk milleti de Kur'an'ın emirleri ve Hz. Peygamber'in (s.a.s) uygulamalarından hareketle ilim öğrenmeye özel bir önem vermiş, yetiştirdiği âlimler vasıtasıyla İslam'a ve Müslümanlara hizmet etmiştir. Memleketlerin ilim ve kültür alanında ilerlemesi ancak yetiştirdiği âlimler vasıtasıyla mümkün olabilir. 1071 yılında Anadolu'nun fethi ile Horasan' dan gelen âlim ve mutasavvıflar vasıtasıyla Çankırı' da da yaklaşık bin yıllık bir ilmî ve tasavvufî kültürün izlerine ulaşılabilmektedir. 4 Özellikle Osmanlı Devleti zamanında medrese ve vakıf müesseseleriyle daha sistematik bir şekilde sürdürülen bu eğitim ve kültür faaliyeti neticesinde Çankırı' da pek çok âlim ve mutasavvıf yetişmiştir. XIX. yy. sonlarında Çankırı' da, hem ilmî hem de tasavvufî kültürü sahiplenerek, gelecek kuşaklara aktarılmasında rol oynayan en önemli şahsiyetlerden biri de hiç şüphesiz Müderris Zaîmzâde Ahmet Mecbûr Efendi olmuştur. Mecbûr Efendi, bizzat kendi imkânlarıyla kurduğu medrese ve kütüphanesine, şahsına ait kitapları da vakfederek büyük bir fedakârlık örneği ortaya koymuştur.
ÖMER NASUHİ BİLMEN HOCAEFENDİ'NİN ISTILAHAT-I FIHİYYE KAMUSU ADLI ESERİNİN 3. CİLDİNDE YER VERDİĞİ CEZA ISTILAHLARINA DAİR TERİMLERİ KENDİ İFADELERİMLE YENİDEN DÜZENLEME.
SAMER, 2020
Hulâsa-i Coğrafya-i Osmanî adlı eser, h.1308/m.1890 yılında Dersaadet’te. Tedrisât-ı Rüşdiye Kütüphanesi yirmi üçüncü kitabı olarak Kasbar Matbaası’nda basılmıştır. Müellifleri, Kolağası Ali Cevâd ve Yüzbaşı Remzî’dir. Rüşdiye mekteplerinde okutulmak amacıyla ders kitabı olarak hazırlanmıştır. Altmış dört sayfalık bu eser, yazarlarının kaleme aldığı önsöz mahiyetindeki kısa bir mukaddime, giriş ve iki bölümden oluşmaktadır. Dönemin padişahına övgülerle başlayan mukaddimesinde, eserin hangi mektepler için nasıl meydana getirildiği belirtilmiş, “Giriş Bilgileri” başlıklı kısmında ise Osmanlı devletinin idari bölümleri ve bürokratik yöneticileri hakkında malumat verilmiştir. Kitabın birinci bölümünde, Osmanlı Devleti’nin Avrupa kıtasında yer alan topraklarının sınırları, büyüklüğü, sahilleri, dağları, nehirleri ve gölleri bağlamında fiziki coğrafyası üzerinde durulmuştur. İkinci bölümde ise kıtada yer alan vilâyetlerin ve vilâyet-i mümtâzelerin (Şehremaneti veya İstanbul, Edirne, Selanik, Yanya, İşkodra, Manastır, Kosova, Girit, Doğu Rumeli, Bulgaristan Eyaleti, Bosna Hersek) fizikî, beşerî ve ekonomik coğrafyaları ele alınmıştır. Bu doğrultuda vilâyetlerin siyasî sınırları, yüzölçümleri, merkez şehirleri, sancak, kaza, köy gibi yerleşim birimleri, nüfusları, barındırdıkları etnik ve dinî ahali, ziraat, sanayi ve ticaret ürünleri, demiryolları, limanları gibi özellikleri anlatılmıştır. Bazı konu bitimlerine dağıtılmış olarak toplam on dört temrin başlığı altında yüz yetmiş soruya yer verilmiş, böylelikle anlatılan hususiyetlerin talebeler tarafından daha iyi bir şekilde kavranması amaçlanmıştır.
Amasya üniversitesi Dini Musiki Sempozyumu, 2017
Halveti Tarikatının musiki alanında Amasya Osmanlı toplum yapısıyla etkileşimi.
Öz Bu makalede Hikmet-i İlahi okulunun takipçileri veya el-Hikmet el-İlahi [özellikle genel prensipler el-umurel-ʽâmme ile ilgili kısmı] ve Kelam arasındaki ilişki incelendi. Hikmet-i İlahi ve Kelam arasındaki mücadele ve karşılıklı etkileşim tarihinde dört önemli dönem tespit edildi. İlki başlangıcından 3./9. yüzyıla kadarki dönemdir. Bu dönemde Kelam ve Felsefe arasında yakın işbirliği mevcuttu. İkinci dönem 3./9. yüzyıldan 5./11. yüzyıla kadarki dönemdir. Bu dönem yoğun bir muhalefet dönemiydi. Cüveyni ve Gazali'den Fahreddin Razi'ye kadar olan üçüncü dönemde ise filozof ve kelamcı birbirinden zor ayırt edilir oldu. 7./13. yüzyıldan bu yana Hikmet-i İlahi ekolü gelişimini tamamladı ve 3. dönemde oluşan eğilimlere dayalı yeni bir ilişki tarzı ortaya çıktı. Hikmet-i İlahi'nin takipçileri Kelam'ın yöntemini mantığa aykırı bulmakla birlikte ele aldığı problemlerin büyük bir öneme sahip olduğunu düşündüler. Onlar Kur'an ve Sünnete Kelamın takipçileri gibi saygı duymalarına ve doktrinlerinin kaynağını Kur'an ve Sünnet'ten almalarına rağmen, Kelamın metotlarının dinin daha önemli sorularını çözmede ve metafiziksel düzlemde yeterli ya da meşru olduğunu reddettiler. Kelamın kendine özgü işlevinin yerine geçmek adına ona yapılan muhalefetteki değişim en azından Hikmeti İlahi'nin geliştiği İran'ın kültürel atmosferinde bulunan Molla Sadra ve Sühreverdî arasındaki aracı figürlerde görülebilir. Abstract In this paper have been examined the relation between the followers of the school of al-Hikmat al-ilâhiyyah, or Hikmat-i ilâhî (especially that part concerned with "the general principles" (al-umûr al-'âmmah) and Kalâm. In the history of the struggle and reciprocal influence between Falsafah and Kalâm was distinguished four importent periods. First period is from the beginning to third/ninth century. In this period, there was close association between Falsafah and Kalâm. Second period is from the third/ninth to the fifth/eleventh century. This was a period of intense opposition between Falsafah and Kalâm. Third period, that is from the Juweynî and Ghazzâlî to Fakhr al-Dîn al-Râzî, when men appeared whom it is difficult to classify exactly either in the category of faylasûf or * Harry A. Wolfson onuruna Erken Dönem İslami Düşünce Konferansı'nda sunulan bir metindir, Nisan, 1971, Harvard Üniversitesi.
Sanayi Devrimi'nin ardından XIX. yüzyıl, ekonomik ilişkiler bakımından dünya ticaretine birçok yeniliği getirmiştir. Aynı durum Osmanlı Devleti için de geçerlidir. Bu yeniliklerden biri de fikri mülkiyet şemsiyesi altında sınaî ürün temelli mülkiyet kavramındaki gelişmelerdir. Osmanlı Devleti, 1871 yılında Marka kanununu yürürlüğe koyarak bu alandaki gelişmelerin uzağında kalmamıştır. Hukuki düzenlemelerin henüz yetersiz olduğu bir dönemde marka kullanımının yaygınlaşması, beraberinde bazı sorunlar getirmiştir. Bu sorunların biri de devlet simgeleri olan arma ve tuğrânın ticari amaçlarla kullanılmasıdır. Osmanlı Devleti, devletin itibar ve şerefini simgeleyen bu simgeleri korumak amacıyla bazı tedbirler almıştır. Bu çalışmada Osmanlı devlet simgelerinin başında gelen Arma-i Osmânî ve Tuğrâ-yi Hümâyûn'un ticari hayatta kullanımı ele alınacaktır. Anahtar Kelimeler: Osmanlı Devleti, Alâmet-i Farika, Marka, Tuğrâ-yi Hümâyûn, Arma-i Osmânî Abstract The 19th century following Industrial Revolution brought many innovations to the World commerce in terms of economical relations. The same situation was true for the Ottoman Empire. In this context,
OSMANLI DEVLETİ İLE HİNDİSTAN MÜSLÜMANLARININ TARİHÎ BAĞI ve“HİNDİSTAN HİLAFET HAREKETİ” The Ottoman Empire and India Muslims History and “Indian Caliphate Movement” , 2019
In the relations between the people of India and the Ottoman Empire, it is seen that the closeness of the Muslim society in India to the unity of thought and the Ottoman State plays an important role. The relations that started with the conquest of Istanbul were increased by the transition of the caliphate to the Ottoman Empire. This rapprochement between the Ottoman State and the Muslims of India has been strengthened and strengthened by the British occupation of India. The Muslims of India continued to keep the Ottoman Empire in spite of all the pressures of World War I and formed the Indian Caliphate Movement as a demonstration of this commitment. The movement, which has become increasingly popular, has led to the formation of a serious public opinion in the country by the support of community leaders like Mahatma Gandhi. Our work is to question the historical ties between the Ottoman State and the Indian Muslim community in general; in particular, the struggle of the Indian Caliphate Movement, an emirate of the love and loyalty of the Muslims of India to the Ottoman State will be discussed.
Osmanlı'dan Cumhuriyete Modernleşme: İktisadi, Siyasi, Sosyal ve Kültürel Temalar Editör: Abidin Çevik, 2022
Osmanlı Devleti’nin belirgin özellikleri ve devlet ile halk arsındaki iletişim bağlamında “özgürlükler” kavramı makalenin ana konusudur. Osmanlı modernleşmesi ya da demokratik kurumların devletin yapısında yer alması 17. yy. dan itibaren tartışma konusu olması çağdaşı olan diğer devletlerde görülen akımlar ile karşılaştırmalı olarak ele alınacaktır. Süreç analizinde ihtiyaç duyulan veri olarak bir “elit” kesimin ortaya çıkması önemsenmektedir. Ayanların Osmanlı siyasetine dahil olma süreci toplumsal çatışmada devlet ile birey arasında pozisyon almaktadır. Devletin iç çatışmasında yerini alan yeni aktörler yerelde çıkarları bulunan ve bu nedenle padişahın yetkilerini kendine bir tehdit olarak gören bir sınıf olarak değerlendirilmektedir. Vergilendirme sisteminde yaşanan değişim, Ayanlar ve ortaya çıkan yeni elit kesimler için gücü elde etme konusunda oldukça önemlidir. Yerelde artan güçlerine rağmen, II. Mahmut ile ayanlar arasında akdedilen sözleşme oldukça zayıf önermeler ve talepler içeren bir örnektir bu nedenle batılı anlamda bir sözleşmenin varlığında söz etmek oldukça zordur.
IV Uluslararası Necmettin Erbakan Hukuk Kongresi, 2024
*This book is published under a CC BY license, which means that you can copy, redistribute, remix, transform, and build upon the content for any purpose, even commercially, as long as you give appropriate credit, provide a link to the license, indicate if changes were made, and do not impose additional terms or conditions on others that prohibit them from exercising the rights granted by that license, including any effective technological measures.
Contradiction, Mestcizâde and his 'Hilâfiyyât'. In this paper, firstly, the expression “contradiction”, which has come to mean disagreement, conflict, dispute, misunderstanding, ligitation, hostility or difference of opinion among scholars or men of law, will be handled; secondly, it will be pointed out that the word has also been used to mean “comparative legal studies”; thirdly, it will be emphasized that the word means, “science of dispute”, a word which has been placed in the literature of books on the issue of controversies. Then, it will be pointed out that the subject found its way to the Ottoman schools of theology as a mental discipline studied in various centuries; and finally, books written on contradiction which deal with the interpretation of Islamic scripture and with the science of the Koran will be named and Hilâfiyyât, which is written by Mestcizâde that the great Ottoman thinker and judge of the eighteenth century, will be briefly dealt with.
Gördüğü büyük işlerle hem kendini hem de zamanını aşan Fatih Sultan Mehmed Han, atalarından miras aldığı fetih anahtarı ile açılmaz sanılan nice kapıları açmıştır. "Yastığı top güllesi, yatağı sur gölgesi" olan Sultan'ın ölümü bile sefer yollarında olmuştur. O, çağının en medenî hükümdarı olduğu kadar, atalarının bozkır kültüründen devraldığı her türlü sıkıntıya dayanma gücünü de genlerinde taşıyordu.
23 Temmuz 1908 tarihi, Osmanlı Devleti için yeni bir dönemin başlangıcı olmuştur. Osmanlı Devleti I. Meşrutiyet’ten otuz yıl sonra bir kez daha meşrutiyeti ilan etmiştir. II. Meşrutiyet’in ilanından hemen sonra seçimlere gidilerek kısa süre içinde anayasalı ve parlamentolu hayata geçilmiştir. Meşrutiyetin ilanını sağlayan İttihat ve Terakki Cemiyeti, Sultan Abdülhamid’in varlığından tedirgin olmasına karşın, kendisinin tüm yetkilerini elinden almış değildi. Meşrutiyet öncesindeki dönemle aynı olmamakla birlikte bu süreçte de Sultan Abdülhamid’in hâkimiyetinden söz etmek mümkündür. Fakat Meşrutiyet karşıtı 31 Mart Vakıası’nın yaşanması bu durumu değiştirmiş, otuz üç yıllık Sultan Abdülhamid iktidarına son vermiştir. Devrik padişahın yerine tahta çıkarılan Mehmed Reşad ile birlikte “sultanlık” makamının neredeyse tüm yetkilerine el koyulurken, hanedan ailesi de daha önce görülmemiş biçimde hükümet kontrolüne girmiştir. O yüzden bu dönem ne padişahın ne de hanedan ailesinin etki ya da yetkisinden bahsetmek mümkün değildir.
2008
Islam devletlerinde ilm-i insâadiverilen ve kisaca “vesika ilmi” seklinde ifade edebilecegimiz bu ilim, “Diplomatika” (Ing. Diplomatics) adiyla 17. Yuzyidan itibaren batida bagimsiz bir bilim dalihaline gelmistir. Biz bu calismamizda oncelikle, diplomatika ilminin ortacagbatiâleminde ve latin kulturunde ortaya cikisi, gelisimi ve kullanilan resmi belgelerin rukun ve sartlariniele aldik.Islam dunyasindaki diplomatika calismalariniayriayritesbit ettik. Yine bu bolumler icinde bir tur diplomatika eseri olan insâ eserleri uzerinde durduk. Bu alanlarda ortaya konmusonemli eserleri ve Islam ulkelerinde kullanilan vesika turleri ve diplomatika unsurlariniornekleri ile belirttik. Osmanlidiplomatikasikonusunu, munseat gelenegi ve modern anlamda diplomatika calismalari seklinde iki baslik altinda ele aldik. Bu arada diplomatikanin kaynagiolan arsivler uzerinde durduk. Son bolumde ise; Berat formunu ele aldik. Padisah adina hazirlanan beratin, Osmanlidiplomatikasindaki onemine isaret ettik.
Afrika’da Fransız siyasi nüfuzun etkinin azaldığını fark eden Macron, 2018 yılında Fransa İslâm’ı projesini ilan etmiştir. Siyasal varlığını İslâm karşıtlığı üzerinden inşa eden ve iki yıl önce ilan edilen proje sürecinin Fransa’da yaşayan Müslümanların gönüllü bir kabul göstermeyeceğini düşünen Macron, Ekim ayının başında durduk yere İslâm’ın kendilerinin cumhuriyetçi değerleriyle uyuşmadığını ve kriz içerisinde olduğunu ve terör ürettiğini ifade etti.
38 SEMRA KIZILARSLAN Öz Müsamaha ve tolerans Türkçede birbiri yerine kullanılan iki sözcüktür. Toplumsal yaşamanın bir gerekliliği olarak müsamaha; insanlara sorumluluklar karşısında kolaylık gösterme, toplumsal yapıyı sarsıcı mahiyette ve önemli olmayan hata ve kusurları hoş görme ve bağışlama, kendinden olmayanlara güçlük çıkarmama, onlara müdahale ve baskıda bulunmama, farklılık ve kusurları görmezden gelme, çeşitli inanç, düşünce ve davranışları özgürce dile getirme anlamına gelmektedir. Batıdan dilimize geçen tolerans kavramı ise Latince "tolerare" kelimesinden türetilmiş olup tahammül etme anlamına gelse de taviz verme, felaketlere katlanma, sıkıntı çekme anlamlarını da taşımaktadır. Günlük hayatta kullanılan bu iki kavram felsefi anlamlar barındırmaktadır. Bu iki sözcüğün felsefi zihniyetini anlamak için Batı ve İslam toplumunda filozoflar tarafından nasıl anlaşıldığına bakmak gerekir. Bu yazıda amaçlanan Fârâbî, İbn Sînâ, John Locke ve Voltaire üzerinden müsamaha ve tolerans kavramını ve bu iki kavram arasındaki farkları filozoflar üzerinden vurgulamaktır. Metinde ilk önce müsamaha ve tolerans kavramlarının sözlük anlamlarına yer verilmiştir. Daha sonrasında Fârâbî, İbn Sînâ'da müsamaha ve John Locke ve Voltaire'de tolerans kavramlarına yer verilmiş ve ilgili eserleri üzerinden her iki kavram ile ilgili felsefi düşünce ve arka plan sunulmuştur.
İMAM MÂTÜRÎDÎ VE MÂTÜRÎDİYYE GELENEĞİ TARİH, YÖNTEM, DOKTRİN, 2018
Erciyes Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, 2018
Başkası adına borçlanma manasına gelen istidane kurumu, Osmanlı döneminde yoğun bir şekilde uygulanmıştır. Bu kurum, sosyal güvenliğin günümüzdeki kadar kurumsallaşmadığı dönemlerde, insanlara sosyal güvence sağlamıştır. Ancak günümüzde bu kurumun içeriği, kapsamı ve şartları üzerinde pek fazla durulmamıştır. Bu nedenle çalışmamız istidane kurumunu genel olarak açıklamayı amaçlamaktadır. Çalışmamızda, bu kurumun kapsamını belirlemek için temel fıkıh eserlerinden, Osmanlı mahkeme kayıtlarından ve konuyla ilgili yazılmış eserlerden faydalanılmıştır. Günümüz hukuku açısındanda velayet, vesayet, vakıfların yönetimi ve evlilik birliğinin temsiline ilişkin konularda istidane kurumuna örnekler bulmak mümkündür. Ancak sayıları Osmanlı dönemi ile mukayese edildiği zaman oldukça sınırlıdır. Günümüzde de özellikle özel hukuk alanında ihtiyaç halinde bu kurumun uygulanması, uyuşmazlıklara çözüm olabilecektir.
2016
This study was built about İzmirli İsmail Hakkı's book Felsefe-i İslâmiye Tarihi [Al-Kindi], was published with old letters by Âmire Press at AH 1338. This rare work that was consisted by İzmirli's articles was published in Journal of Theology Faculty of Daru'l-Fünûn, has contain information about the first Muslim philosopher Al-Kindi and Meşşâ'ilik. In the introduction of this study has been given information about author's life, his scientific personality and his works. In the first chapter, the work was analyzed giving data about its printing, information about this work in other works and its content. In the second chapter, text with old letter has been latinised. After a conclusion was written including general evaluation about the study, index of translation text was composed.
Journal of History Culture and Art Research, 2015
Karabük Üniversitesi ÖZET Tarihî Coğrafya olarak adlandırdığımız alanda verilen eserler, içeriklerinin çeşitliliği ve verdiği bilgilerin geniş bir alana hitâbetmesi sebebiyle Ortaçağ tarihi ve tarihçiliği açısından önemli kaynaklardır. Bu alanda telif edilen eserlerde coğrafî bilgiler ağırlıklı olmasına rağmen tarihî bilgiler de bulunmaktadır. Ayrıca kültürel, ekonomik, etnolojik, antropolojik, demografik ve folklorik bilgi türlerine de rastlanmaktadır. Bu eserlerden birisi İstahrî’nin Mesâlikü’l-Memâlik adlı eseridir. Bu çalışmada, çok geniş bir bilgi ağına sahip olan Mesâlik’teki bilgileri değerlendireceğiz. Anahtar Kelimeler: Coğrafya, İstahrî, Mesâlikü’l-Memâlik, Ortaçağ, İslâm Coğrafyacılığı SUMMARY Works written at historical geography area are rich for their information. So, these information are important sources for Middle Ages history works. Historical geography Works especially includes geographic and historical information. Besides they have cultural, ethnologic, antropo...
Necmettin Erbakan Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi
Ali b. Süleyman el-Mansûrî (ö. 1134/1722), ilmi birikimi, talebeleri, eserleri ve kazandırdığı Mısır tariki vesilesiyle Osmanlı ilim dünyasında önemli bir yere sahiptir. Makalede Osmanlı ilim dünyası için önemli bir isim olan el-Mansûrî’yi tanıtmak, kendisinin ilmî kariyerini özellikle de kıraat alanındaki konumunu tespit etmek, ayrıca yetiştirdiği talebeler ile yazmış olduğu eserler bakımından Osmanlı ilim dünyasına katkılarını ortaya koymak hedeflenmiştir. Çalışma Ali b. Süleyman el-Mansûrî ve Osmanlı ilim dünyasına katkıları olmak üzere iki ana bölümden oluşmaktadır. Birinci bölümde el-Mansûrî’nin hayatına yönelik bilgi verilirken; ikinci bölümde ise Osmanlı ilim dünyasına katkıları bağlamında talebeleri, eserleri ile Osmanlı’ya kazandırmış olduğu Mısır tarikinden bahsetmek suretiyle Osmanlı ilim dünyasına katkılarına değinilecektir. İncelemeler sonucunda el-Mansûrî’nin yetiştirdiği talebeleri, yazdığı eserleri ve Osmanlı kıraat ilmine kazandırıp kökleştirdiği Mısır tariki vesilesiyle Osmanlı ilim dünyasına önemli katkıları olduğu sonucuna varılmıştır
Loading Preview
Sorry, preview is currently unavailable. You can download the paper by clicking the button above.