Academia.edu no longer supports Internet Explorer.
To browse Academia.edu and the wider internet faster and more securely, please take a few seconds to upgrade your browser.
2020, Journal of Turkish Studies
…
11 pages
1 file
In the modern period, art expression does not have a single form, it has become interdisciplinary. In this context, new experiences shaped by the unity of art and design fields and the contribution of science increase. With the rise of contemporary art, space plays an important role in these new forms of production and expression, offering different experiences to the viewer. The aim of this study is to convey the works of James Turrell, one of the artists working on the subjects of color-light-space, as well as expressions of contemporary art. As a methodology, descriptive research was used in this study, the literatüre was reviewed and the data were evaluated by using qualitative analysis method. As a result of the researches, Turrell's works, especially with the effect of both art, design and science, were examined and important examples created by the use of space, light and color were emphasized. Turrell creates new spaces by emphasizing the interaction of nature with art in his works and offers the audience new experiences of the space with the effects he creates with light and color in these spaces. His work becomes an art that is not only watched but also lived. Thus, new experiences of space are offered in the interaction of art and design. Space has ceased to be an element of art and shows a different form of expression as art itself. This approach, which is one of the examples of interdisciplinary interaction, reveals the art of James Turrell as one of the expressions of art. With this research, it is aimed to guide new studies to be created in an interdisciplinary understanding of art.
2017
Bu calisma, sanat eserinin kokenine iliskin tartismadan hareketle, sanatin nasil bir deneyim oldugunu incelemeyi amaclamaktadir. Buna iki acidan yaklasan, bu calisma, ilk olarak, sanatcinin yaratma deneyimiyle sinirlandiginda, sanat deneyiminin nasil gorundugune odaklanmaktadir. Bu bakimdan Heidegger’in sanatin ozune iliskin tartismasina gonderimlerde bulunmaktadir. Ikinci olarak alimlama deneyiminin, sanatsal bir deneyim olup olmadigi sorusuna yanit aranmaktadir. Bu bolumde de Dewey ve agirlikli olarak Adorno’ya referansla, bu soruya olumlu yanit verilmektedir. Bu calisma, Hegel’in sanatin kokeni konusunda, onun oz-bilinci yukselten ve baskasinin oz-bilinciyle ortaklastiran iki farkli boyuta sahip oldugu iddiasina dayanmaktadir. Buradan hareketle, sanatin bu kokeninin, yaratma deneyiminde, oz-bilinci yukselten bir islevle; alimlama deneyimindeyse oz-bilincleri ortaklastiran bir islevle ortaya ciktigi gosterilmektedir. Sanat deneyiminin bu ikili islevinin dayandigi koken, duragan bi...
BILTEK-V INTERNATIONAL SYMPOSIUM ON CURRENT DEVELOPMENTS IN SCIENCE, TECHNOLOGY AND SOCIAL SCIENCES PROCEEDING BOOK, 2021
Arazi sanatı 1960’larda kavramsal sanatla birlikte ortaya çıkan, sanatçıların fikirleri doğal malzemeleri biçimlendirerek, düzenleyerek aktaran, açık alanda peyzajda yapılan sanat disiplinidir. Manzara da sanatı kavramsal sanat hareketinin bir devamı-parçası olarak görülmektedir. Ekolojik duyarlılıklar yanında belirleyici olan etmenlerden birsi, kavramların ön planda olduğu bir anlayışa sahip olmasıdır. Galeride sergilenen çalışmalar yerine arazide mekanla ilişkili bir çalışma yapmak oldukça yaratıcı sonuçlara neden olmuştur. Arazi sanatında doğaya ait her tür görüntü açık dış arazide kullanılabilir. Bunlardan başlıcaları; kaya, toprak, bitki örtüsü, su kaynakları veya birikimleri gibi doğaya ait her şeydir. Arazi sanatında galeriye karşı bir tutum olmasına rağmen, çok büyük alanlarda yapılmış olması, uzak bölgelerde olması vb. gibi nedenlerle belgelenen fotoğraf veya videoları ironi olarak galeri mekanlarda sergilenmiştir. Bu doğacı sanat türü, çevreye karşı farkındalığımızı ve duyarlılığımızı teşvik etmektedir. Arazi sanatın üretilme safhalarında sanatçıyı tasarım- yaratım süreçlerini planlama yapmasını gerektiren kavram zaman kavramıdır. Yapıtı alımlayan izleyici zamana göre değişen ışığı ve diğer dış etkileri duyumsar. Bu hem çalışmanın çok anlamlılığa neden olur. Hem de yaratıcı süreçlerine etkide bulunur. Diğer boyutta ise doğaya karışmış bir sanat eseri arzusu olan sanatçı düşüncesidir. Öyle ki sanatçı eserinin kalıcı olmasını tercih etmeyebilir. Bu bildirinin, konusu olan, arazi sanatında zaman kavramı, literatüre bağlı olarak sanatçı, James Turrell’in eserlerinin de konusu olan ışık ve estetiği üzerinden açıklanacaktır. Anahtar Kelimeler: James Turrell, Arazi Sanatı, Işık, Zaman, Analiz
Ankara Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Dergisi, 2024
Sanat emeği kavramı günümüzde sanatın ve sanat üretiminin gittikçe ticarileşmesi, piyasalaşması ve güvencesizleşmesi ile beraber daha önemli hâle gelmeye başlamıştır. Bu makalede çağdaş sanat emeği süreçlerinin iki üretim alanına bölündüğü iddia edilmektedir. Bu üretim alanlarından ilki sanat dünyalarını kapsamaktadır, diğeri ise kültürel ve yaratıcı endüstrileri içermektedir. Günümüzde sanat emeğinin bu ikiye bölünmüşlüğü bazı farklı sonuçlara yol açmaktadır. Sanat emeğinin, sanat dünyası ile ilişki içerisindeki süreçleri yaratıcılık ve özgünlük temelli olarak yaratıcı emeğe yakınlaşırken; kültürel ve yaratıcı endüstriler kapsamında kalan sanat emeği süreçleri zanaat emeği ile ilişkilenmektedir. Bu makale bağlamında kültürel ve yaratıcı endüstriler kapsamında kalan sanat emeği süreçlerine daha fazla odaklanılmıştır. Following these theoretical themes, the data obtained from the doctoral thesis prepared by the author of the article will be re-evaluated within the framework of artistic labor, which is the problematic of the article. In this article, the problems of artistic labor in the cultural and creative industries, such as insecurity, low wages, inability to make ends meet, and time organization, will be discussed.
2021
Bu araştırmanın amacı galeri, müze ve kamusal alanlarda izleyiciyi içine alan, etkileşimli bir deneyim ortamı yaratan dijital sanat üretim biçimlerini incelemektir. Fotoğraf, sinema ve televizyon mecralarının ardından 90'larda hızla yayılan bilişim teknolojileri ile sanatçıların sahip olduğu üretim araçları gün geçtikçe genişlemiş, dijital teknolojinin evrimine tanıklık eden sanatçıların üretimleri kavramsal ve biçimsel bir dönüşüm yaşamıştır. Sanatçı dijital verilerden oluşan çalışmalar ile izleyiciye deneyim alanı yaratmış, sanat izleyicisi artık pasif konumdan aktif hale gelmiştir. Böylece günümüz sanatı, belirli bir sosyal sınıf için üretilmiş sanat nesnesinin anlam zincirini kırmış, daha geniş bir bağlamı işaret eden, sanat yapıtını deneyimiyle tamamlayan bütüncül ve kapsamlı bir yapıya dönüşmüştür. Sanat nesnesinin özerk bir yapıdan daha bağımsız bir yapıya dönüştüğü bütün bu süreçler yeni medyanın sağladığı olanakların göstergesidir. Günümüz sanatçıları teknolojiyi kullanarak, alternatif üretim yolları ile izleyiciyi de dahil eden bir özgünlük sağlamıştır. Yeni medyanın yaratıcı sanat pratiklerini örnekleyen bu araştırmada, Refik Anadol, Alper Derinboğaz, Candaş Şişman, Bruce Nauman, Agumented İstanbul projesi ve Rafael Lozano-Hemmer'in çalışmaları üzerinden bir inceleme yapılmıştır. Çalışma kapsamında literatür taraması yapılmış, kaynak olarak kitaplar, makaleler, tezler ve internet içeriklerinden faydalanmıştır.
Mimari Temsil Sitemlerinde Mekânsal Deneyim Sorunlarının Aşılması İçin Disiplinler Arası Denemeler: Bêka ve Lemoine’nin Yaşanan Mimarisinde Mekânın Duyusal Gücü, 2023
Architecture resorts to an interdisciplinary approach as a need to solve the problems it encounters. Representation of experience creates a serious problem in representation systems that are transformed into aesthetic objects through standardized methods, freed from time-related thoughts. Applying architectural representation systems in which time-space can come to life depending on time and experiences in space can overcome this problem. In the study, spatial experience in architecture was limited within the representation, and the changes and transformations created in spatial experience by the use of different architectural representations were examined. In this study, whether it is possible to overcome the weakness of representation systems in terms of experience by using movement in which the audience is involved through cinema is questioned through two films directed by Ila Bêka and Louise Lemoine. As a result of the study, it was seen that Bêka and Lemoine produced films on architecture by including the time-space dimension, which they defined as the 'emotional power of space', and it was possible to overcome the weakness of the representation systems in terms of experience.
Art-e Sanat Dergisi
Bu çalışma, 20. yüzyılın ikinci yarısından itibaren yeni malzeme ve anlatım yolları ile disiplinler arası deneysel bir uygulama alanına dönüşen güncel sanat uygulamalarına izleyicinin oyunla katılımı ile ortaya çıkan yeni estetik deneyim sürecini ele almaktadır. Bu kapsamda eğlenceli ve etkileşimli bir deneyim süreci olarak oyunun rolü ile sürecin oluşmasında etkili olan sanatçı, katılımcı ve sanat eseri arasında ortaya çıkan ilişkinin sorgulanması amaçlanmıştır. Bu amaç doğrultusunda güncel sanat uygulamalarına oyunla katılan ‘izleyici' katılımcı olarak yeniden tanımlanmış ve oyun kuramı ile ilişkisel estetik arasındaki ilişki açısından irdelenmiştir. Bu kapsamda güncel sanat uygulamalarına oyunla katılım biçimi Huizinga'nın “Homo Ludens'i” ve Bourriaud'nun “İlişkisel Estetik” kuramları çerçevesinde ele alınarak incelenmiştir. İnceleme oyunu, basit bir çocukluk ve hayal gücü alanından ziyade, yaşamı inşa eden kültürel bir olgudan hareketle gerçekleştirilmiştir. Bu y...
ÖZET Bu çalışma, sanat eserinin kökenine ilişkin tartışmadan hareketle, sanatın nasıl bir deneyim olduğunu incelemeyi amaçlamaktadır. Buna iki açıdan yaklaşan, bu çalışma, ilk olarak, sanatçının yaratma deneyimiyle sınırlandığında, sanat deneyiminin nasıl göründüğüne odaklanmaktadır. Bu bakımdan Heidegger’in sanatın özüne ilişkin tartışmasına gönderimlerde bulunmaktadır. İkinci olarak alımlama deneyiminin, sanatsal bir deneyim olup olmadığı sorusuna yanıt aranmaktadır. Bu bölümde de Dewey ve ağırlıklı olarak Adorno’ya referansla, bu soruya olumlu yanıt verilmektedir. Bu çalışma, Hegel’in sanatın kökeni konusunda, onun öz-bilinci yükselten ve başkasının öz-bilinciyle ortaklaştıran iki farklı boyuta sahip olduğu iddiasına dayanmaktadır. Buradan hareketle, sanatın bu kökeninin, yaratma deneyiminde, öz-bilinci yükselten bir işlevle; alımlama deneyimindeyse öz-bilinçleri ortaklaştıran bir işlevle ortaya çıktığı gösterilmektedir. Sanat deneyiminin bu ikili işlevinin dayandığı köken, durağan bir şeye canlılık verdiğinden tarihsel; gizli olan bir şeyin açığa çıkmasını sağladığından mitseldir. Son olarak, sanatsal deneyimin, yeniden üretim biçimine dönüşmesinin, sanat ile kökeni arasındaki ilişkiyi nasıl bozduğu ele alınmaktadır. Anahtar Sözcükler: Heidegger, Dewey, Adorno, yaratma deneyimi, alımlama deneyimi, öz-bilinç, yaşam. (Art as a Historical Experience) ABSTRACT In this study, moving from discussion about the origin of the work of art, it is dealt with the art as an experience. This is approached in two respects. Firstly, it is focused that how seen art when it is restricted with the creative experience of artist. In this respect, it is referenced to Heidegger’s discussion about the essence of art. Secondly, it is tried to answer whether the receptive experience is artistic. In this respect, it is referenced to Dewey and particularly Adorno. This study, in terms of the origin of art, is based on Hegel’s assertion that the art has two distinct forms as an experience. In his the first form, art enhances to the self-consciousness and in the second, it collectivizes self-consciousness of individuals. Moving from this assertion, this study tries to show that the origin of art is raised in the creative experiences with his first form and in the receptive experiences with his second form. The origin of art, which those two forms of the experience of art based on, is historical because it gives a life to a constant thing and is mythical because it exposes a hidden thing. In conclusion, this study deals with how the transformation of the experiences of art to the experiences of reproduction, is effected the relation between art and his origin. Keywords: Heidegger, Dewey, Adorno, creative experience, receptive experience, self-consciousness, life.
İdil Dil ve Sanat Dergisi, 2017
ÖZ Sanat ve mekan, yaratıcı ifade biçiminin iki farklı alanda ortaya çıkmış halidir. İkisi de birer iletişim biçimidir ve ikisi de içinde hem tasarım, hem de sanat barındırmaktadır. Tasarım sürecinde sanat algısı ve sanat sürecinde tasarım algısı birbirinden ayrı ve bağımsız olarak düşünülememektedir. Tasarımdan ayrı üretilen bir sanatın eksik kalması gibi, sanat ile beslenmeyen bir tasarım estetikten uzak kalmaktadır. Çağdaş sanatta, sanatçının eseri artık kendi sınırlarının dışına çıkarak bulunduğu mekanı kullanarak bütünleşmektedir. Bu çalışmada amaç, çağdaş sanatlarda sürekli bahsi geçen mekan konusuna, sanatın objesi olarak ve sanatı içinde barındıran ve sergileyen bir sanat olarak bakmayı hedeflemektir. Sanat ve tasarım alanlarındaki bu etkileşim, mekan tasarımının kendisini oluşturmaktadır. Çalışma içerisinde yer alan iki bölüm bu konuları ayrı ayrı ele almaktadır. Sanatın mekanı bölümünde sanatın mekanı bir obje olarak kullandığı örneklere ve mekanın sanatı bölümünde ise sanatı içinde barındıran sanat galerileri örneklerine yer verilmesini kapsamaktadır. Sonuç olarak, sanat ve tasarımda disiplinler arası etkileşim ve mekan tasarımında çağdaş sanatın yansıması olduğu gözler önüne serilmektedir.
İDEALKENT, 2021
21. yüzyılla birlikte değişen sosyal çevre, kamusal sanata olan ilgiyi artırmış ve sanat, toplumsal bir ihtiyaca dönüşmüştür. Kamusal alandaki sanatsal faaliyetler çeşitlendikçe sanat, kamusal alanın vazgeçilmez bir parçası olmaya başlamıştır. 2000'li yıllardan bu yana hem süreç hem de sonuç odaklı kamusal sanat faaliyetleri pavyon ve enstalasyon gibi deneysel çalışmalarla yeni bir ivme kazanmış ve bu durum kamusal sanatı başka bir noktaya getirmiştir. Öyle ki bu farklılaşma sanatla/sanat ürünü ile olan etkileşime de yansımış ve gelişen teknoloji ile birlikte fiziki erişim dışında kamusal faaliyetlere yeni erişim şekilleri ortaya çıkmış ve kısa sürede yaygınlaşmıştır. Bu çalışma, 21. yüzyılda pavyon-enstalasyon gibi disiplinler arası deneysel kamusal sanat ürünlerinin sayılarının artmasıyla ortaya çıkan biçimsel, işlevsel ve uygulama alanındaki benzerliklerini ve bu doğrultuda giderek tek tipleşmelerini örnekler üzerinden tablolar aracılığıyla ele alarak, sanatın deneyselliğini sorgulamakta ve içinde bulunduğumuz Covid-19 salgını döneminde kamusal sanatın nasıl bir dönüşüm yaşadığını tartışmaktadır. Bu doğrultuda 21. yüzyılda, çoğu kamusal sanat ürününün özgün olamaması ve kendini tekrar etmesinin kamusal sanat ile deneysellik arasına mesafe koyduğu sonucuna varılmıştır. Covid-19 salgın sürecinde ise sosyal mesafeden ötürü herhangi bir bağlama ait olamayan sanatın, dijital sanata kayma halinin tıpkı salgından önceki deneysel kamusal sanatın tek tipleşmesi süreci gibi bu dönemi de tek tipleştirebileceği düşünülmektedir.
Online Journal of Art and Design, 2023
Bu araştırmada, 1950’li yıllarda Felix Candela’nın eserleri ile yapılarda daha sık tasarlanmaya başlanan eğrisel formun, mimari yapılarda kullanımı ve günümüz mimarlık mühendislik disiplinini şekillendiren tasarımcılar ile ilişkisi ele alınmıştır. Strüktür ve formun deneysel buluşmalarının en önemli örneğini sunan Candela’nın Santiago Calatrava ve ZahaHadid eserlerinde eğrisel formların kullanımına verdiği ilham araştırılmıştır. Öncelikle Candela eserlerinin incelendiği çalışmada, Candela’nın öğrencisi ve iş ortağı olan Santiago Calatrava’nın ve Candela eserlerini vurgulamak için hiperbolik paraboloid paviliyon tasarlayan Zaha Hadid’in yapı tasarımlarındaki eğrisel form kullanımları incelenmiştir. Çalışmada, durum çalışması ve düzeylerine göre ilişkisel araştırma olmak üzere iki adetnitel araştırma yöntemi kullanılmıştır. Candela’nın tasarımlarında yenilikçi form arayışlarının yalnızca inşa edildiği dönemi ve bölgeyi değil, yüzyıllar içerisinde çeşitli birçok bölgeyi etkilediği görülmüştür. Farklı işlevlerde kullanılan eğrisel formlar, Candela sonrası geniş açıklıkları geçmek dışında tasarım ögesi olarak kullanılmıştır. Calatrava ve Hadid’in strüktürel tasarım yaklaşımlarının ve heykelsi eğrisel form kullanımının Candela’nın etkisi olduğu sonucuna varılmıştır. Sonuç olarak mimarlar, diğer mimarlar dahil birçok kaynaktan örneğin doğadan, modadan, sanattan esinlenebilmektedir. Mimarlığın dilini anlamak için bir projenin veya bir akımın diğerlerini nasıl etkilediğini görmek etkileyici olmaktadır. Bu açıdan Zaha Hadid ve Santiago Calatrava yaşadığı zamana göre farklı strüktürel bir yaklaşım ortaya koyan Felix Candela’yı derinlemesine anlayarak kendi eğrisel form tasarımlarını genç mimarlara ilham verecek eserlere dönüştürmüşlerdir.
Loading Preview
Sorry, preview is currently unavailable. You can download the paper by clicking the button above.
ulakbilge, 47 (2020 Mart): s. 435–458, 2020
JOURNAL OF ARTS
The Turkish Online Journal of Design, Art and Communication - TOJDAC, 2021
Monograf Journal, 2014
Anadolu Üniversitesi Sanat ve Tasarım Dergisi, 2015
Art-e Sanat Dergisi, 2017
Anadolu Üniversitesi Sanat & Tasarım Dergisi, 2018
Özgün Makale, 2025
Kahramanmaraş Sütçü İmam Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, 2021
Uğur Tanyeli'ye Armağan, 2019