Academia.edu no longer supports Internet Explorer.
To browse Academia.edu and the wider internet faster and more securely, please take a few seconds to upgrade your browser.
Alaeddin Keykubad, iktidara gelince komşusu Eyyubilerle ittifak yaptı. Konya ve bazı şehirlerin surlarını onartıp güçlendirdi. Güçlendirme ve onarım masraflarını servet birikimi olan beylere yükledi. Bu faaliyetler üç yıl sürdü. İlk seferini Alanya üzerine yaptı. Anamur'da bulduğumuz 26-28 Kasım 1223 tarihli bir yazıttan Anamur'un fetih tarihini çıkarabiliyoruz. Bu durumda Alanya'nın fetih tarihini Kasım 1223'ten önce arıyoruz. Antalya Kalesi Orta Surun yapım yılı 1225-26, Alanya Kalesi'ndeki onun gününden en eski yazıt ise Tersane burcunun Şubat 1226 tarihli kuzey yazıtı. Bildiride yazıtların fotoğrafı ve okunuşları eşliğinde Alanya'nın fetih tarihini irdeliyoruz.
Himmet Biray Armağanı, 2021
İlk olarak 1553-1555 yılları arasında İstanbul ve Anadolu‟da seyahat eden Hans Dernschwam‟ın eserinde Caramanos kaydıyla geçen Karamanlıların kimliği bugün bile bilim insanları arasında tartışma konusudur. Bu tartışmalarda Türk tezinin ağır bastığı, daha çok taraftar bulduğu görülmektedir. Karamanlılar tarafından ortaya konmuş ve Karamanlı Türkçesiyle yazılmış eserler bu kimlik çerçevesinde tartışılmakla birlikte Oğuz Türkçesi‟nin Orta Anadolu ağzıyla kaleme alındıkları, yer yer arkaik özellikler barındırdıkları kabul edilmektedir. Bazı araştırmacılar söz konusu eserlerin dilinde Kıpçakça unsurların da varlığına dikkat çekmektedir. Karamanlı Türkçesiyle yazılmış birbirinden farklı türdeki eserler içinde Karamanlı Türkçesinin özelliklerini en iyi yansıtan metinlerin mezar taşı yazıtları olduğu Karamanlı Türkçesi üzerine çalışan bilim insanlarının ortak kanısı olmuştur. Alanya Müzesi‟nde tespit ettiğimiz dört yazılı taş bu bölgede konuşulmuş Karamanlı Türkçesinin özelliklerini az da olsa yansıtmaktadır. Üçü mezar taşı yazıtı biri vakfiye yazıtı olan bu yazılı belgeler yazı çevirimi yapılarak Türkiye Türkçesine aktarılmış, dil bilgisi özellikleri incelenmiştir.
SÜLEYMAN DEMİREL ÜNİVERSİTESİ İLETİŞİM FAKÜLTESİ DERGİSİ, 2021
Sözlü tarih hem “ötekinin” sesi olurken aynı zamanda topluma “içerden” ayna tutabilmenin de bir yöntemi olarak kullanılagelmiş zaman içinde. Sözlü tarih çalışmasında kendisiyle “görüşme” yapılan kişinin “kim” olduğu kadar görüşmenin “nasıl” yapıldığı ve görüşen ile görüşmecinin kurdukları “ilişki” boyutu da önemlidir. Görüşmeyi yapan kişi sözlü tarih anlatısına sağlıklı ulaşabilmek adına “empati” yapabilmelidir. Bir diğer önemli nokta ise, sözlü tarih görüşmesini yapan kişinin anlatıcıyı “doğru” yönlendirebilmesidir. Bu çalışma ile yerel gazetecilik alanına bir eklektik ve etnografik yöntembilim olan “sözlü tarih çalışması” yardımı ile katkı sunmak amaçlanmaktadır (Neyzi, 1999: 5-6 ; Gezgin ve ark., 2016: VIII ). Literatürün derinliklerinin verdiği bu bilgilerin ışığında oluşturulmaya çalışıldı bu görüşme ve sonrasında bu makale. 7 Aralık 2017, Perşembe günü bir öğleden sonra, Antakya (Hatay) Atatürk Caddesi, Bilgili Apartmanı’ndaki bürosunda Avukat Nabi İnal ile kendisinin onamı ile videoya alınan görüşme metni içindeki bilgiler bu çalışmanın malzemesini oluşturmaktadır. İnal, 1948-1949 yıllarında İstanbul Üniversitesi Gazetecilik Enstitüsü’ne devam etti. Hocası Burhan Felek’ti. 1955 yılından beri Avukat. Hatay Barosu avukatlarından. 29 sene Hatay Baro Başkanlığı görevini ifa etti. Yerel basında aktif olarak yazılar yazmayı kendisine misyon edindi. Abisi ‘Yeni Yol’ gazetesini çıkartıyordu Antakya’da, sonra kendisi devraldı gazeteyi. Yaklaşık 5 sene gazete çıkardı. Hatay’da çok okunan bir gazete oldu Yeni Yol. Gazetecilik Enstitüsü’ndeki dönem arkadaşlarından Nezih Demirkent 15 sene Hürriyet Gazetesi genel yayın yönetmenliği yaptı ve Dünya gazetesini çıkarttı. Öykü Avukat Nabi İnal’ın kendi ifadeleri ile şu şekilde devam ediyor:
İnsanoğlunun, barınma, beslenme ve giyim gibi temel ihtiyacını milyonlarca yıl öncesinden günümüze kadar maddi, manevi pek çok unsuru işleyip, onu ihtiyacına göre şekillendirip biçimlendirerek yarattığı kültürü bir devinime usta çıraklık etmiş, onun temel ihtiyaçlardan kaynaklanan bu doğal tepkisi ise insanlık tarihinin kilometre taşı olmuştur... İnsanoğlunun yaşadığı coğrafya ve o coğrafyanın habitatı, bu üç temel unsurun şekillenmesinde en temel etkendir. Şöyle ki, buzullarda yaşayan bir insanın yaşamak için gereksinim duyduğu ve o gereksinimi sağlamak için başvurduğu araç ve gereçlerle, Asya'da Afrika'da yaşayanlarla aynı olabilmesi mümkün değildir. Her insan yaşadığı coğrafyanın kendisine sunduğu alternatifi kadar temel ihtiyaçlarını karşılayabilecek üretimler yapmıştır ve zaten insanı mükemmel varlık yapan da yaşadığı coğrafyanın ona sunduklarından faydalanarak ortaya koyduğu ve sürekli onun üstüne geliştirdiği zekâsıdır. İnsanoğlu, üç temel ihtiyacını karşılamak için doğayla birlikte bir bütün halinde yaşarken, bu ihtiyaçları geliştirdikçe kendi zamanı içinde elde ettiği araç gereçleri o dönemin teknolojisini oluşturmuştur. Her dönemde bir sonraki nesle aktarılan tecrübelerin yerinde saymayıp tıpkı bir bayrak yarışı gibi sürekli aktarımının yapılmasıyla birlikte geliştirilen teknikler, yeni fikirlerin ve buluşların ortaya çıkmasını sağlarken, bir zamanlar doğanın gerçek anlamda bir parçası olan ve kendi gücünü hayvan gücüyle birleştirip doğanın ortaya koyduğu zenginlikleri kullanarak elde ettiği teknolojiyle bir yaşam savaşı veren insanoğlunu, mekanikleşip üretim kanallarını çeşitlendirdikçe, hem yaşantısını hem de yaşadığı dünyayı; her yüzyılda şekillendirmiş, değiştirmiş, başkalaştırmış ve bunu yaparken de sahip olduğu ileri teknolojiyle dünyanın tüm maddi kaynaklarını yüksek oranda kullanabilir bir seviyeye ulaşmıştır. Her ne kadar tüm bunlar kulağa çok hoş gelse de teknolojinin insan hayatına kattıkları ile doğaya kaybettikleri tartışma götürür bir gerçektir. İnsanoğlu, geliştirdiği teknolojiyle birlikte her ne kadar bu üç temel ihtiyaçlarına yenilerini de eklemiş olsa da yaşamsal kolaylıklar sağlayan teknoloji sayesinde, bu üç temel ihtiyaç üzerinde süreli ihtiyaçlara uygun ürünlerin gelişip tüketilmesine, bölgelere göre değişen sosyal yaşamlara, coğrafya farklılığının kazandırdığı yaşamsal alternatifleriyle de farklı gelenek, görenek, adetler ekseninde kendine göre tarzlar, biçimler ve kültürler geliştirmesine sebebiyet vermiştir. Bunları en çok etkileyen etmenlerden biri de inançların etkisi olmuştur. Doğa olayları, hayvanların hal ve hareketleri inançsal dürtüleri zamanla güçlendirmiş, biçimlendirmiş, birbirine bağlamış, doğa ile insan arasındaki iletişimi böyle böyle güçlendirmiştir. Doğadan ve yırtıcı hayvanlardan korunduğu, beslendiği ve duygusal hayatını biçimlendirdiği ölçüde, gerek hayatta kalma mücadelesi için korunmak gerekse beslenmek için avlamak adına geliştirdiği tekniklerin beraberinde, etinden faydalandığı hayvanın derisinden ve kürkünden de faydalanarak vücudunu iklimsel farklılıklardan ve bu bağlamda her türlü tehlikeden korumasını bilmiştir. Tüm bunlarla birlikte, doğayla yaşayıp onu takip ettikçe, gelişen taklit yeteneği, insanoğlunun hareket notasyonuna formasyon kazandırmıştır. Öyle ki elde ettiği bu formasyonun bütününe baktığımızda da sesi, müziği, adımı, dansı, aleti, çalgıyı, sezgiyi/algıyı, büyüyü, konsantrasyonu ve bütünündeki örgütlü yapıyı adım adım günümüze gelişinin hayranlığını, mucizesini, öğretisini ve çoğu zaman, bugünkü aklın alamayacağı, empatimizin yetersiz,
Adıyaman Alevileri (Tarih ve Kültür), 2022
Erol ve İlkay Ayaz'ın şahsında adını anamadığım unuttuğum bütün katılımcılarımıza ve öğrencilerime teşekkür ederim.
TÜRKİYE TARİHİ ARAŞTIRMALARI DERGİSİ
Belleten, Cilt:LXXXIII-Sayı:298, 2019
Güney Afrika Milli Arşivleri’nin Türk tarih yazıcılığı açısından görmezden gelinemez bir ehemmiyeti olduğu anlaşılmaktadır. Güney Afrika Milli Arşivleri taranmadan Sahra-altı Afrikası ile ilgili Osmanlı-Güney Afrika münasebetlerinin yazılamayacağını belirtmek gerekir. Günümüzde Afrika tarihi çalışan ve bu sahada kalem oynatan yazarların düştüğü en büyük zaafi yet bu belgelerin ele alınmadan ikinci el yazılı kaynaklarla yazılmasından ileri gelmektedir. Özelikle Osmanlı arşivinde bulunan Güney Afrika hakkındaki onlarca belgenin Güney Afrika Milli Arşivleri’ndeki belgelerle karşılaştırılması neticesinde çok daha manidar ve hakikate dayalı çalışmalar elde edileceği şüphesizdir. Bu sebepten ötürü gerek Güney Afrika Milli Arşivleri’nin gerekse o havalideki hususi aile arşivlerinin incelenerek bölgenin Osmanlı devrinden günümüze kadar Türkiye Cumhuriyeti ile olan ilişkileri o nispette çok daha sağlıklı bir şekilde ele alınmış olacaktır.
Erciyes üniversitesi İktisadi ve İdari bilimler fakültesi dergisi, 2012
Pazarlamanın vazgeçilmezlerinden olan marka, günümüzde birçok alanda pazarlama aracı olarak kullanılmaktadır. Turizm sektöründe de artan bir öneme sahip olan marka destinasyonların gerek ülke içinde gerekse ülke dışındaki rakiplerinden ayırt edilmesini sağlamaktadır. Destinasyon olmayı başarabilmiş birçok şehir farkındalığını arttırmak için markalaşma çabasına girmektedir. Bunun için de markanın en önemli bileşenlerinden biri olan marka imajının kontrol edilmesi ve yönetilmesi gerekmektedir. Marka olmak için sağlanması gereken bir takım unsurlar söz konusudur. Bu durum destinasyon markası olmak için de geçerlidir. Bu çalışmada destinasyon pazarlamasında önemli bir araç olan destinasyon markasının oluşturulma ilkelerine değinilerek, Alanya'nın bir destinasyon markası olup olmadığı analiz edilmiştir.
Libri IX, 2023
Libri: Epigrafi, Çeviri ve Eleştiri Dergisi'nde bulunan içeriklerin tümü kullanıcılara açık, serbestçe/ücretsiz "açık erişimli" bir dergidir. Kullanıcılar, yayıncıdan ve yazar(lar)dan izin almaksızın, dergideki kitap tanıtımlarını, eleştirileri ve çevirileri tam metin olarak okuyabilir, indirebilir, dağıtabilir, çıktısını alabilir ve kaynak göstererek bağlantı verebilir. Libri, uluslararası hakemli elektronik (online) bir dergi olup değerlendirme süreci biten kitap tanıtımları, eleştiriler ve çeviriler derginin web sitesinde (libridergi.org) yıl boyunca ilgili sayının içinde (Sayı IX: Ocak-Aralık 2023) yayımlanır. Aralık ayı sonunda ilgili yıla ait sayı tamamlanır. Dergide yayımlanan eserlerin sorumluluğu yazarlarına aittir. Bu çalışma Creative Commons Attribution-NonCommercial-ShareAlike 4.0 International License altında lisanslıdır.
Space on international politics , 2019
Özet: Uzay; askeri, ticari ve insanlık için başka gezegenlerde yaşam alanları arama konusunda büyük güçler arasında hem işbirliği hem de rekabeti doğuran jeopolitik bir alan olarak görülmektedir. Uluslararası Uzay İstasyonu Programı çerçevesinde ABD, Rusya Federasyonu ve Avrupa Birliği ortak projeler içerisinde yer alırken, Çin alternatif uzay projeleriyle ABD ile bu alanda bir yarış halindedir. Almanya, merkezi Köln'de bulunan Alman Havacılık ve Uzay Merkezi (DLR) ve ülke genelinde çeşitli üniversiteler ve enstitü bazında uzay araştırmalarını sürdürmektedir. Uzay alanında aktüel çalışmaları değil, Adolf Hitler dönemi (1933-1945) en çok konuşulan dönemdir. Bu makalede ağırlıklı olarak Hitler dönemi uzay projeleri ile Almanya'nın bu alanda öncü bir devlet olduğu ve kabiliyetlerini ABD'ne devrederek uzay çalışmalarına yön verdiğine değinilecektir. Günümüzde yürüttüğü projelere de makalede yer verilecektir. Anahtar Kelimeler: Almanya Uzay Çalışmaları, Adolf Hitler Dönemi ve Uzay, NASA GERMANY IN SPACE: PAST AND PRESENT Abstract: The Space is also seen as a geopolitical area that creates both cooperation and competition among the great powers in the means of military, economic and explorations. Today within the framework of International Space Station Program, the U. S., the Russian Federation and the EU are involved in joint projects, while China is in a state of competition with the U.S. Germany is conducting space research at the German Aerospace Center (DLR) based in Cologne and at various universities and institutes across the country. In this area, Adolf Hitler period (1933-1945) was the most controversial period in the World rather than today's research projects and facilities. In this article, it will be mentioned that Germany is a pioneer state in the space area and transferred its capabilities to the USA after WWII and current facilities will be mentioned also.
ECSAC EUROPEAN CONFERENCE ON SCIENCE, ART & CULTURE April 19-22, 2018 Antalya / TURKEY PROCEEDINGS BOOK, 2018
Yazı bir günün işi değildir. Binlerce yıl önce mağara duvarlarına çizilen resimlerden alfabeye kadar bu buluşa katkıda bulunan yüzlerce kültür vardır.
Alanya Kalesi'nde yer alan Akşebe Sultan Türbesi ismi, işlevi ve mimarisi ile her yönden soru işaretleri barındıran bir yapıdır. Türbe kısmında tarafımızca bulunan ve Selçuklu döneminde bu kadar büyük boyutlu bir örneğine rastlanmayan sgrafitto duvar yazısı ile üniktir. İlk kez bu çalışma ile gün ışığına çıkan bu yazı araştırmacıların ilgisini beklemektedir.
Dokuz Eylül Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, 2019
ÖZ: Halit Ziya Uşaklıgil'in 1880'li yıllarda İzmir'de başlayan ilk tercüme faaliyetlerinin; mensur şiir, hikâye ve roman türlerinde kaleme aldığı eserlerin kuşkusuz onun yazı hayatında olduğu kadar Servet-i Fünun edebiyatının şekillenmesinde de rolü büyüktür. Onun basın hayatındaki asıl faaliyeti 1886 yılında İzmir'de yayın hayatına girmiş olan Hizmet gazetesiyle başlar. Sefile, Nemide, Bir Ölünün Defteri ve Ferdi ve Şürekası romanları; Tuhfe-i Letaif başlıklı küçük hikâyeleri; bir roman tarihi sayabileceğimiz Hikâye adlı eseri önce Hizmet gazetesinde yayımlanmış ardından da kitap haline getirilmiştir. Halit Ziya'nın İzmir'deki bu hareketli yazı hayatı boyunca ortaya koyduğu en önemli faaliyetlerinden biri de yine Hizmet gazetesinde yayımlanmış olan uzun hikâyeleridir. Yazarın İzmir yıllarında arka arkaya kaleme aldığı ve kendisinin "kısa roman" olarak adlandırdığı beş eseri vardır: Bir Muhtıranın Son Yaprakları, Bir İzdivacın Tarih-i Muaşakası, Del...
Öz Alimler, rivayetlerin kayıt altına alındığı ve tefsirlerin yazılmaya başladığı ilk dönemden itibaren geçmiş milletlerin haberleri ile ilgili olarak İsrailî rivayetlere yö-nelmişlerdir. Bu haberler, tefsir ve tarihi kaynaklarda yerini bulmuştur. Ancak rivayet edilen bu haberlerin yeterince tetkik edilmemesi sebebiyle tarih ve isimlerde karışık-lıklar olduğu dikkat çekmektedir. Bu karışıklıklardan biri de Hz. Yahya ile ilgili tefsir ve tarih kitaplarında zikredilen bir rivayettir. Rabbani rivayetlerde Yehoyada Oğlu Ze-keriya ile ilgili anlatılan bir rivayet, aralarında 450 yıl gibi bir zaman farkı bulunan Hz. Yahya'ya adapte edilerek İslami rivayetler arasında yer bulmaktadır. Bu karışıklıkta temel problemi, rivayetlerin ana kaynaklardan doğrulanamaması oluşturmaktadır. Abstract COMPARATIVE EXAMINATION OF A NARRATION ABOUT HZ. YAHYA (ST. JOHN THE BAPTIST) IN TAFSIRS AND HISTORY BOOKS Since the rst period of narrations and written tafsir, scholars had focused on Israiliyyāt narrations to gather information on previous nations. This information has found its place within tafsir and historical sources. However, considering the lack of examination on narrated information, it is possible to see confusions on dates and names. One of these confusions the narrative on John The Babtist which was in historical sources and tafsirs. The narrative recorded in Babylonian Talmud about Zechariah Ben Jehoiada, had also appeared within the Islamic sources for John the Babtist who had lived 450 years later. Un-veri ed sources is the main reason to these confusions.
Bu define, 19 adet gümü~~ sikkeden olu~mu~tur. Tüm sikkelerin tipleri ayn~~ olmakla birlikte, çok farkl~~ kal~p özellikleri ta~~maktad~r. Likya'n~n en erken sikke darplar~ndan olan bu tipteki sikkeler, Likya'ya özgü olup, 9.50 gr. a~~rl~ktad~r. Stater olarak isimlendirilen bu birimdeki sikkelerin, ön yüzünde sa~a bazen sola yürüyen yaban domuzu ve arka yüzde ise, kare çukur içerisinde deniz kaplumba~as~~ betimlenmi~tir°. Kültür Bakanl~~~m~zdan alm~~~ oldu~umuz bir izinle, 1991 ve 1992 y~lla-r~n~~ kapsayan dönemde, Fethiye Müze Müdürlü~ünde, ba~kanl~~~m alt~nda, ~ngiliz meslekta~lar~mla sikke ara~t~rmalar~~ ve katalog yay~nlanmas~~ konusunda bir çal~~ma yapt~k. ~~te bu çal~~malar~m~z esnas~nda müzeye yeni gel-mi~~ olan ve müze koleksiyonlar~nda o güne kadar bir iki örne~i bulunan bu define dikkatimizi çekti.
Özet: Her tarihi şehir gibi Diyarbakır şehrinde bulunan tarihi anıtsal yapıların şehir kültüründe derin izleri bulunmaktadır. Bu yapılar mimari değer ve etkileriyle toplum üzerinde devamlı bir işleve sahip oldukları gibi şehir tarihinin anlaşılması yolunda önemli işaretler olarak da işlev görürler. Diyarbakır Ulucamii'nin tarihini izleyerek Diyarbakır şehri hakkında tarihi pek çok olayın gün yüzüne çıkması ya da hatırlanması mümkündür. Diğer özelliklerinin yanında bir şehir tarihçisi olarak da tanınan Ali Emiri Efendi, Mir'atü'l-Fevaid adlı eserinin giriş cildinde (Mukaddeme) bu konuya ilişkin dolaylı da olsa hayli malzeme bulmak mümkündür. Çoğunlukla dipnot halinde vermiş olduğu bu bilgiler bir yandan onun araştırmacı tarihçiliğinin ürünü olarak ortaya çıkarken diğer yandan bizzat yaşayarak gözlemlediği olaylar veya yaşayanlardan duyduğu bilgilerden oluştuğu için ayrıca özel bir değere sahiptir. Anılan yapılar etrafında anlatılanların bir kısmı bugün için tamamen tarihte kalmış olmakla birlikte çoğu az bildiğimiz hatta bilmediğimiz konulara ışık tutacak mahiyette bilgilerdir.
Fatsa ve Yöresi Tarihi I, 2022
Loading Preview
Sorry, preview is currently unavailable. You can download the paper by clicking the button above.