Academia.edu no longer supports Internet Explorer.
To browse Academia.edu and the wider internet faster and more securely, please take a few seconds to upgrade your browser.
2017, METU JOURNAL OF THE FACULTY OF ARCHITECTURE
(2008, 2012). Research topics include urban public spaces, leftover spaces in the city, Ankara's visual structure, Phrygian Ankara and creative mapping in architecture.
Sosyal araştırmalar ve yönetim dergisi, 2022
Mevcut Modernist kent planlama anlayışıyla biçimlenen kentlerde, dezavantajlı olarak nitelendirilen gruplar (örneğin çocuklar, gençler, yaşlılar, kadınlar, engelliler, Romanlar, göçmenler/mülteciler) yeterince temsil edilememektedir. Makalede "Herkese İçin Kent"; "kapsayıcı planlama" anlayışıyla biçimlenen, insan odaklı, insanları ayrıştırmayan, tüm kullanıcı gruplarının kentli haklarına sahip olduğu, katılımı ve "kullanım değerini" esas alan bir kent olarak değerlendirilmektedir. Mevcut kentlerin özellikle de kamusal mekânların tüm kullanıcı gruplarını ne düzeyde kapsayıcı olduğu irdelenmelidir. Bu bağlamda, fiziki planlama disiplinlerinde yapılmış bilimsel çalışmalar, ilgili kurumlardan elde edilen bilgiler, Isparta kentinde yaşayan her özne grubundan 15 ila 35 kişi ile yapılan "kısa soru-cevap" (short answer) şeklinde ikili görüşmeler ve yapılan kişisel gözlemler sonucu elde edilen bulgular doğrultusunda, her bir grubun Isparta kentindeki açık ve kapalı kamusal alan kullanımları mekânsal olarak haritalara aktarılarak analiz edilmiştir. Ağırlıklı kullanım alanlarının, mahalle ölçeğinde bulunan parklar, çocuk bahçeleri, ibadet alanları, aile sağlık merkezleri, pazar alanları olmakla birlikte, kent merkezinin de özne gruplarının birçoğu tarafından yoğun olarak kullanıldığı, bazı grupların (kadın, Roman ve göçmen/mülteci) kentte "görünürlük" kriteri açısından daha az görünür olduğu, engelli bireylerin bazı kamusal alanlara "erişebilirlik" açısından sorun yaşadığı vb. bulgular tespit edilmiştir. Sonuçta, yapılan analizler ve mevcut bilimsel çalışmalar değerlendirilerek "sokak", "mahalle" ve "kent bütünü" ölçeklerinde "Herkes İçin Kent" üzerine öneriler geliştirilmiştir.
Mimarlık Dergisi, 2019
PLANLAMA, 2005
Üç ayda bir yayınlanır Sayı: 33 Dergiye göndereceğiniz yazıların ve görsel malzemelerin basılı kopyası ile birlikte olanaklı ise bilgisayar ortamında hazırlanmış bir kopyasını da iletiniz.
Ankara Üniversitesi SBF Dergisi, 1997
Akademik Yaklaşımlar Dergisi, 2024
1982 Anayasası’nda halkın mahalli müşterek nitelikteki ihtiyaçlarını karşılamak amacıyla kurulduğu ifade edilen belediyeler, ihtiyaçları karşılamanın ötesinde kentin kaderini de tayin etmektedirler. Bununla da kalınmamakta, kentin kaderi belirlenerek kentlilerin geleceği biçimlendirilmektedir. Bu nedenle yöneticilerin, kentlilerin nasıl bir kentte yaşamak istediği sorusuna cevap araması ve hizmet rotalarını buna göre şekillendirmeleri gerekmektedir. Bu soruya verilecek cevaplar değişecek olsa bile, “insan onuruna yaraşır bir yaşam imkanı sunan kent” yaklaşımı geçerliliğini her zaman koruyacak bir cevap olacaktır. Bu yaklaşımın ilk ve en önemli adımı olan planlama ise çalışmanın konusunu teşkil etmektedir. Çalışmanın kapsamını ise insan vücudunun iskelet sistemi ve damarları gibi kentlerin yapı taşlarını belirleyen imar planları ve yönetim sürecinde kaynakların rasyonel ve hedef odaklı kullanılmasına aracılık eden stratejik plan oluşturmaktadır. Bu bağlamda çalışmada, belediyelerin planlama yetkilerinin, kentin kimliğini oluşturan değerlere sahip çıkılması ve yeni değerler yaratılarak bunların gelecek nesillere taşınmasının yanı sıra yaşanabilir kaliteli kentler ve kurumsal yönetim modelleri oluşturulmasında ne kadar etkili bir araç olduğu üzerinde durulmaktadır. Çalışma literatür taraması yapılarak hazırlanmış, planlamanın teori ve uygulama safhasında yaşanan sorunlara ışık tutularak, planlamanın beraberinde getirdiği fırsatlara vurgu yapılmıştır. Çalışmanın kent yöneticileri başta olmak üzere, bu alanda akademik çalışmalar ve okumalar yapanların planlamanın önemine odaklanmasını sağlayarak fayda üretmesi hedeflenmektedir. Anahtar Kelimeler: Kent yönetimi, Kentlerin geleceği, Planlama, İmar planı, Stratejik plan. Abstracat: In the 1982 Constitution, it is stated that municipalities were established to meet the local common needs of the people, but beyond meeting these needs they determine the fate of the city. Not only that, by determining the fate of the city, the future of urbanites is shaped. For this reason, administrators should seek answers to the question as what kind of cities that citizens want to live in and shape their service routes accordingly. Even if the answers for such question would change, the approach as "a city that offers a life worthy of human dignity" will always be a valid answer. Planning, which is the first and the most important step of this approach, constitutes the subject of this study. The scope of the study consists of zoning plans, which determine the building blocks of cities like the skeletal system and veins of the human body, and the strategic plan, which mediates the rational and goal-oriented use of the resources in the management process. In this context, the study focuses on the effectiveness of municipalities’ planning powers in terms of protecting the values that constitute the identity of the city and creating and carrying new values to future generations, as well as creating livable quality cities and institutional management models. The study is based on a literature review, shedding light on the problems experienced in the theory and practice of planning and emphasizing the opportunities that planning brings with it. It is aimed that the study will produce benefits by focusing on the importance of planning for city administrators and those who conduct academic studies and readings in this field. Keywords: City management, Future of cities, Planning, Development plan, Strategic plan.
5. Kentsel ve Bölgesel Araştırmalar Ağı Sempozyumu Bildiriler Kitabı: "Toplumsal Çeşitlilik: Yeni Söylem, Politikalar, Mekânsal Planlama ve Uygulamalar", 2014
Türkiye’de ilgili mevzuatın ve yetkili kurumların türlü gerekçelerle kültürel kimlik ve kültürel çeşitlilik konularına kör kalmayı tercih etmesi, konunun planlama disiplininin gündeminde de çok kısıtlı biçimde yer almasına yol açmıştır. Bu kısıtlı bakış sebebiyle planlama mesleği bugüne kadar, kültürel değerlerin mekana adil biçimde yansıtılması konusunda yeterince başarılı bir performans ortaya koyamamıştır. Bu problematik bağlamında bu makalenin hedefi; kentlerde kültürel kimliğinin devamlılığında mekanın rolü ve planlamanın misyonunu tartışmaya açmaktır. Bildirinin tartışma için kullanacağı örnekler; yazarların Türkiye ve İngiltere’de yaşayan 5 farklı azınlık inanç grubunun mekansallaşma süreçlerini araştıran doktora saha çalışması tespitlerine ve sonrasında yazar tarafından yürütülen “İstanbul Cemevleri Rehberi” projesinde elde edilen verilere dayanmaktadır. Bu çalışmada, farklı inanç gruplarının kendi kültürel kimliklerini sürdürebilmek için korudukları ve yaşattıkları mekanlar ve bu mekanların karşılaştığı sorunlar ortaya konularak planlama disiplininin rolü ve planlama mevzuatı tartışamaya açılmaktadır.
PLANLAMA, 2004
Dergiye göndereceğiniz yazıların ve görsel malzemelerin basılı kopyası ile birlikte olanaklı ise bilgisayar ortamında hazırlanmış bir kopyasını da iletiniz.
İDEALKENT, 2012
Throughout the history, philosophers searched out the alternative ways of reaching the ideal community. The cities of utopias which were produced from the Ancient Greek to the twentieth century, were designed as the spaces of hope; the cities were seen as the places of harmony, static, homogenity. There were Platon'
Doğal Afetler ve Çevre, 2025
Özet Günümüzde kentler, artan nüfus ve yapılaşma yoğunlukları gibi nedenlerle pek çok krizle karşı karşıya kalmakta ve bu nedenle savunmasız hale gelmektedir. Özellikle afetler, kentler için büyük tehdit oluşturmakta ve kentsel sistemlerin kesintiye uğramasına sebep olarak ciddi zarar ve kayıplara yol açmaktadır. Bu savunmasızlıkların çözüm yollarından biri, son zamanlarda oldukça dikkat çekmeye başlayan dirençlilik kavramıdır. Dirençlilik, en genel anlamda, bir sistemin olumsuz etkilerden hızlı bir şekilde toparlanabilme kapasitesini ifade etmektedir. Dirençli kent ise kentsel sistemlerin krizler karşısında dayanabilme gücüne sahip olması ve sistemini hızlı bir şekilde eski haline getirerek sürdürülebilirliğini sağlayabilmesi anlamına gelmektedir. Dolayısıyla, afete dirençli kentler afet öncesinde, sırasında ve sonrasında etkin müdahalelerde bulunabilecek kapasiteye sahiptir. 1990'lı yıllardan itibaren kent literatürüne kazandırılan bu kavram, afetlerin etkilerini en aza indirme amacıyla afete dirençli mekânsal planlamayı ön plana çıkarmıştır. Bu süreçte, afetlerin kentler üzerindeki yıkıcı etkilerini azaltmada ulaşım sistemlerinin büyük bir öneme sahip olduğu anlaşılmıştır. Afetlerin ulaşım ağları, sistemleri ve hizmetleri üzerindeki etkileri düşünüldüğünde, afete dirençli kent planlaması ve ulaşım planlaması sadece afet anını değil, olası bir afet öncesi hazırlık süreçlerini de kapsamaktadır. Aynı zamanda, afet sonrası toparlanma sürecini de içeren bu planlamalar, insanların güvenli tahliyesini ve malzeme teminini destekleyerek, kentlerin daha az hasar görmesi, mobilitenin ve erişilebilirliğin devamlılığı açısından kritik bir rol oynamaktadır. Bu çalışma, kentlerin bu tür krizlere karşı nasıl daha dirençli hale getirilebileceğini incelemekte ve özellikle afet yönetimi ile ulaşım planlamasının kentsel dirençliliğin artırılmasındaki rolünü değerlendirmektedir. Çalışma kapsamında, öncelikle dirençli kent kavramı, kentleri dirençli kılan özellikler ve afetlerin mekânsal planlama üzerindeki etkileri ele alınmış; afete dirençli mekânsal planlamanın kavramsal çerçevesi genel hatlarıyla açıklanmıştır. Ardından, ulaşım planlaması ve önemi tartışılarak, kentsel alanlarda afetlere karşı dirençli bir ulaşım sistemi oluşturmak için kullanılabilecek stratejiler değerlendirilmiştir. Çalışmanın sonucunda ise dirençli kentlerde ulaşım planlamasının afetlere karşı dayanıklılığı artırmak ve toplum güvenliğini sağlamak için önemli bir faktör olduğu tespit edilmiştir.
2013
Icinde yasayan insanlara zengin deneyimler sunan kentsel kamusal mekanlar, kullanicilari tarafindan salt fiziksel nitelikleri acisindan ele alinmaktadir. Bireyler icinde var olduklari somut gerceklikten hareketle, mekanlari degerlendirmekte; mekanlarin yasamsal nitelikleri ise bu degerlendirmede cogunlukla yer almamaktadir. Daha yasanabilir kentsel mekanlara dair beklentiler de bu somut gerceklikle sinirlanmaktadir. Planlama egitimi ilk yil calismalarinin baslica amaclarindan biri, egitim surecinde aktarilan bilgilerle, cesitli kultur duzeylerindeki ogrencileri icinde yasadiklari mekanlari dogru analiz etme, dogru algilama anlaminda sistematik bilgilerle donatmaktir. Bu baglamda, ogrencilerin cevreyi donusturme ve/veya daha yasanabilir mekanlar olusturma eylemlerinde bu bilgileri kullanmalari amaclanmaktadir. Bu amacla, en alt mekansal birim olarak ‘sokak’ bir arac olarak belirlenmis ve secilen orneklem sokaklarda gelistirilen olcutler araciligiyla, ogrencilerin bu sistematik bilgil...
Kent Mülteciliği ve Planlama Açısından Yerel Sorumluluklar Değerlendirme Raporu: Suriyeli Yeni Komşularımız, İstanbul Örneği, 2017
Amaçlanandan daha uzun süren bir çalışma oldu ama bizler de çok öğrendik bu süreçte ve şimdi rapor çalışmamız yayınlandı ve dağıldı. Planlama camiasının özellikle yerel sorumluluklar açısından konuya daha yakın bakması için çeşitli sorular ve görüşler ortaya koymaya çalıştık. Umarım bu çalışmayı geliştirip yeni çalışmalara hep birlikte devam edeceğiz. ... TMMOB Şehir Plancıları Odası İstanbul Şubesi, Kent Mültecileri Çalışma Grubu `nun kısa süre önce basım sürecini tamamladığı "Kent Mülteciliği ve Planlama Açısından Yerel Sorumluluklar Değerlendirme Raporu: Suriyeli Yeni Komşularımız, İstanbul Örneği" başlıklı raporunu dikkatinize sunuyoruz. Kent mültecileri konusunda yerel politika özelinde önem arz eden somut meseleleri tespit ettiğimiz, katılım açısından daha iyi bir uyum sürecinin yaratılabilmesi hedefiyle yerel sorumlulukları ve özellikle şehir planlama meslek alanının yapabileceği katkıları belirlemeye çalıştığımız raporumuzu beğeniyle karşılamanızı umuyoruz. "Kent Mülteciliği ve Planlama Açısından Yerel Sorumluluklar Değerlendirme Raporu: Suriyeli Yeni Komşularımız, İstanbul Örneği" başlıklı raporumuza buradan ulaşabilirsiniz. https://issuu.com/…/docs/kent_multeciligi_planlama_acisindan Saygılarımızla, TMMOB Şehir Plancıları Odası
The cities have undergone continuous transformation and transformation with the diversification of human needs. Emergence of new problems in cities with excessive and unpredicted migration movements, newer solutions has created the need to produce ways as soon as possible. In Turkey, this stuatioın has led the solution of the housing problem and the importance of reconstruction of cities. In this study, Kutahya city that one of the oldest settlements in Anatolia are discussed in detail zoning activities in Republican period. In this context, this issue is divided into different periods and the studies on the reconstruction of the city of Kütahya are explained in depth during these periods. In this study, it was concluded that it was shaped according to the settlement plan drawn by Celâl Esad Arseven 1935 the period of 1923-1960 the reconstruction activities in Kutahya Center.
A Holistic Framework fro Urban Identity), …, 2011
Günümüzde endüstrileşme, küreselleşme ve teknolojik gelişmelerle birlikte köklü değişimler yaşayan dünya kentlerinin gitgide birbirine benzer hale gelmesiyle yaşanan kentsel kimlik sorunu, duyarlı siyasi liderlerin, profesyonellerin ve kentsel tasarımcıların başlıca endişelerinden birini oluşturmaktadır. Bu bağlamda, kentsel kimliğe ulaşmanın yollarının belirlenebilmesi için estetik bir yüzeyselliğe indirgenmeden, kavramın ayrıntılı bir analizinin yapılması gerekmektedir. Bu nedenle, bu çalışmada, bütüncül bir bakış açısının öneminin bilincinde ve yazarın dünyanın farklı ülkelerinden kentlerde yaptığı gözlem ve incelemelere dayalı olarak, güçlü kimliğe sahip ayrımsanabilir yerlerin yaratılması ya da desteklenebilmesini kolaylaştıran ögelere yoğunlaşılmakta ve bir yer ile bütünleşmenin, fiziksel çevre ögeleri kadar sosyal çevrenin karakteristiklerine bağlı olduğu savlanmaktadır. Bu çevresel bütün kapsamında, yoğunluk, cadde/sokak ve meydanları içeren kamusal alan, kentsel işlevlerin örüntüsü, bina ve kamusal alan ilişkileri, semtler ve anıtlar, kentsel kimlik analizinin ögeleri olarak tartışılmakta ve "kentsel yaşam"a odaklanmanın gereğine dikkat çekilmektedir.
8 Kasım Dünya Şehircilik Günü 39. Kologyumu "Müdahale, Mücadele ve Planlama" Bildiriler Kitabı, 2016
"Kentlerimizin içinde bulunduğu durum, gün ve gün artarak devam eden kentsel sorunlar, sorunlara çözüm olarak sunulan kentsel dönüşüm uygulamalarının yarattığı yeni sorunlar ve tüm bu haller gerçekleşirken siyasi süreçler altında ilerleyen planlama kurumumuzun bilimsel işlevini yerine getiremeyişi, şehircilikte yeniden yapılanmanın gerekliliğini çok uzun zaman önce Türkiye’deki şehir planlama camiasının gündemine taşımış, fakat çözüm halen ortaya konamamıştır. Planlama literatüründeki planlamaya dair tartışmaların, planlamanın bir bilimsel disiplin olarak görülmesi kadar eski olduğunu iddia etmek hiç de yanlış sayılmaz. Geleneksel planlamadan kapsamlı planlamaya, yenilikçi planlamadan mekansal planlamaya, müzakereci planlamadan katılımcı planlamaya, stratejik planlamadan savunucu planlamaya, etkileşimsel planlamadan işbirlikçi planlamaya, eşitlikçi planlamadan sayamayacağımız bir çok diğer farklı planlama yaklaşımının literatürde yer almasının nedeni de tam olarak bu çözümsüzlük halidir. Her planlama kuramı aslında içinden doğduğu toplumsal yapı ve bu yapıyı şekillendiren sosyo-ekonomik ve siyasal süreçler üzerinden okunmalı ve bu bağlamda anlamlandırılmalıdır. “Bu bağlamdan bağımsız teknik ölçütlerle şekillendirilebilecek bir planlama kurumundan söz edilemez” (Şengül, 2004: 20). Bunun yanı sıra, her planlama paradigması ve öngördüğü kurumsal yapılanma, mevcut sorunların çözümünden öte geleceğe dönük bir kent tahayyülünü ortaya koymaktadır (Şengül, 2004: 20). Her planlama yaklaşımı, temeline kentteki belli bir toplumsal yapıyı oturtur ve kuramı bunun üzerine kurar. Bu değişkenler çerçevesinde ortaya atılan her yeni kuramın aslında bir planlama sürecinden öte, toplumsal yapıyı şekillendirici hedefleri vardır; sadece planlama sürecine dair değil, kent yönetiminden, yönetilecek toplumsal yapının karakterine, kente nasıl müdahale edileceğinden, bu müdahale biçimlerinin neye göre şekilleneceğine kadar bir çok kritik noktaya dair çeşitli saptamalarda bulunur. İşte tam da bu noktada aslında “kent” dediğimiz alanı nasıl tanımladığımız önem kazanmaktadır. De Landa’nın (2006: 6) tanımıyla kent heterojen bir bileşkedir. Bu heterojenlik, sadece toplum içindeki farklı etnik gruplar ya da mekansal bakıldığında farklı fiziksel özelliklere sahip mahalleler olarak okunmamalıdır. Kent; farklı etnik kökenler, kültürel değerler ve ekonomik sınıflardan gelen insanlar bir yana; bu insanların kente geliş süreçlerinden, bu süreçleri doğuran siyasi, toplumsal ya da ekonomik kırılma noktalarına; yaşadıkları mahallelerin soyo-kültürel yapılarından, bu mahallerin oluşum süreçleri ve hatta sosyo-ekonomik ve kültürel olarak kente katkılarına; yine aynı yerleşim alanlarının kente dair belirlenen sorunları içerip içermemesinden, sorunun kaynağı ya da kendisinin bu yaşam alanı ile özdeşleşmesine kadar bir çok farklı yatay ve dikey bileşkelerden oluşur. Bu her bir bileşke arasındaki farklı ilişkisel ağların, düzensiz bir şekilde çakışmalar ve paralellikler içererek oluşturduğu çözülmesi çok zor bir düğüm yaratmasıdır, kent. Bu düğümü çözmek ve ipi bir ağ gibi düzenli bir hale getirmek; düğümün dışında kalan iplikleri de katarak, çözülmesi çok daha zor, güçlü bir düğüme çevirmek; küçük düğümleri çözmek ve ağın ortasında güçlü bir düğüm bırakmak, vb. gibi pek çok farklı senaryo, önümüzde duran ve adına planlama kuramları denen külliyatı oluşturmuştur. Dünya üzerinde daha önce deneyimlenmiş olan, savunucu, katılımcı, eşitlikçi, dayanışmacı gibi alternatif planlama örneklerinin Türkiye’de az rastlanır olduğu kabulü üzerinden inşa edilen bu çalışma; son yıllarda güncelliğini her daim korumuş olan kentsel dönüşüm süreci ve bu sürece karşı yıllardır verilen mücadelelerdeki kısır döngüyü kırmak adına, daha önce deneyimlenmiş bu alternatif planlama modellerini doğuran sürecin, Türkiye’de yaşanan planlama süreçleri ile benzerlikler içerdiğini savunur. Bu nedenle, yeni alternatif modeller üretmenin ya da mevcut üretilmiş olan alternatif yaklaşımların deneyimlenmesinin ne denli önemli olduğuna işaret eder. Çalışma, daha önce de belirtildiği üzere, her bir kuramın, ortaya çıkmış olduğu toplumsal yapı içindeki ihtiyaçtan doğduğunu kabul eder ve bunu değerli bulur; diğer kuramları eleştirmek ya da en ideal planlama kuramı şudur gibi bir tez ortaya atak niyetine sahip değildir. Çalışma, günümüz uygulamalarındaki yanlışlıklar, planlamanın etik sorunsalı, son dönem projelerdeki katılım eksikliği ve katılım talebinin reddi, bilimden uzak uygulanan başarısız projeler ve kentsel dönüşüm projeleri karşısında birlik halinde hareket edemeyen ya da etse bile çoğunlukla başarısız olan mücadele alanlarını düşünerek; planlama etiğine sahip, planlamanın bilimsel doğrularını savunan bir camia ile bu kuramsal külliyat içinden “savunucu planlama” (advocacy planning) yaklaşımını masaya yatırmayı talep eder. Günümüz siyasi ve toplumsal yapısı içinde; yaşam alanlarımız bir bir dönüştürülüyor ve hatta yok ediliyorken, karar süreçlerinde söz alamayan bir kentli olarak; planlamada katılım, eşitlik, adalet, kent hakkı gibi kavramları her daim savunan bir plancı olarak; ve yaşanan süreçlerdeki “kent toprağını, kentsel dönüşüm adı altında rantsal bölüşümün en önemli sermayesi olarak görme halini en masum tanımlamayla—yönetimin adil olmayan yaklaşımı” olarak okuyan bir vatandaş olarak; savunucu planlamayı bir çıkış noktası olarak görebilir miyiz sorusunun cevabını aramaktadır. Paul Davidoff, savunucu planlama modelini geliştirirken, yalnızca planlama sürecinin kendisine dair değil, aynı zamanda da plancılara ve planlama öğreticilerine dair de düşünmüş ve çeşitli eleştiriler getirmiştir. Bundan elli yıl önce gerçekleştirilmiş olan bu eleştirilere bugün halen Türkiye’den bir cevap verilemiyor olması ve elli yıl gecikmeli olarak aynı yanlışların Türkiye sınırları içinde tekrarlanıyor olması; savunucu planlama ve diğer alternatif planlama modellerini yeniden tartışılmaya açmanın ne kadar önemli olduğuna işaret etmektedir. Üç bölümden oluşan bu çalışmada; birinci bölümde, savunucu planlama yaklaşımının temelleri; ikinci bölümde, bu yaklaşımın doğuşunda kentsel dönüşümün yeri; üçüncü bölümde ise, Türkiye’de yaşanan kentsel dönüşüm süreçleri içinde savunucu planlamanın gerekliliği üzerinden bir tartışma yürütülecektir."
Resilience, 2022
Endüstrileşme faaliyetlerinin başladığı 19.yüzyıldan günümüze kadar geçen süreçte çeşitli nedenlere bağlı olarak doğal ve yapılı çevrede meydana gelen çevresel tahribatın sonuçları gittikçe daha belirgin hale gelmektedir. Genel çerçevede iklimin ortalama durumunda uzun süreler boyunca gerçekleşen değişiklikler olarak tanımlanan iklim değişikliği problemi, insan odaklı faaliyetler sonucu sera gazlarının birikimi ve buna bağlı oluşan farklı afet türlerinin (kuraklık, fırtına, sel baskınları, orman yangınları, çölleşme vb.) şiddetinin ve sıklığının artması biçiminde karşımıza çıkmaktadır. Dünya genelinde 1980’li yıllarda ve ülkemizde özellikle 2000’li yıllarda kendini iyiden iyiye gösteren küresel iklim değişikliği nedeniyle meydana gelen afetlerin, sera gazlarının birikiminin ağırlıklı olarak (Hükümetlerarası İklim Değişikliği Paneli – IPCC’ye göre %44 oranında) gerçekleştiği kentsel alanlarda daha etkili olduğu ve özellikle doğal çevrelerde geri dönülmez değişimlerin nedeni olduğu açıkça ortadadır. Kentsel alanların iklim değişikliği kaynaklı doğal ve beşeri afetler karşısında daha kırılgan olmasının hem akademik yazında hem de uygulama örneklerinde pek çok nedeni bulunmaktadır. Sıkça ifade edilen nedenler arasında plansız ve kontrolsüz kentleşme dinamikleri, geçirimsiz yüzeylerin fazlalığı ve yoğun sera gazı salınımı (TÜİK’e göre 1990 – 2015 yılları arasında ülkemizde sera gazı emisyonlarında %122 artış gözlenmiştir) sebebiyle oluşan kentsel ısı adası etkisi, doğal alanların yapılaşma tehdidi ile karşı karşıya kalması sonucu gözlenen büyük ölçekli tahribat ve artış eğiliminde olan nüfusun enerji ihtiyacının karşılanması adına yoğun fosil yakıt kullanımı yer almaktadır. İklim değişikliğine bağlı yaşanan afetler sonucunda oluşan can ve mal kayıpları özellikle gelişmekte olan ülkelerin ekonomilerinde ciddi hasarlar oluşturmaktadır ve bu nedenle kentlerde yeni yoksulluk alanlarının oluşacağı düşünülmektedir. 2007 yılında IPCC tarafından yayınlanan rapora göre, kentsel alanlarda sera gazı salınımlarının azaltılması ve öngörülen çevresel etkilere uyum önlemlerinin geliştirilmesi sonucunda oluşacak maliyetin, iklim değişikliğinin vereceği zararın maliyetinden çok daha düşük olacağı ortaya konulmuştur. Bu noktadan hareketle denilebilir ki, iklim değişikliğine bağlı uyum ve adaptasyon çalışmaları hem merkezi ölçekte hem de yerel ölçekte önceliklendirilmesi ve bütüncül bir yaklaşımla ele alınması gereken konuların başında gelmektedir. Bu kapsamda özellikle nüfusun yoğun enerji ihtiyacının karşılanması amacıyla fosil yakıtlar yerine yenilenebilir enerji kaynaklarına yönelmek, kişi başına düşen enerji tüketimini azaltmak, doğal çevre unsurlarının korunmasını sağlamak, yatayda ve yayılmacı biçimde gerçekleşen yapılaşma dinamiklerini revize etmek, ulusal ve uluslararası düzeyde ele alınan yasal düzenlemelere ve kısıtlamalara uyulmasını sağlamak ve denetimini yapmak, küresel iklim değişikliği ve olası etkileri hakkında vatandaşları ve yetkilileri bilgilendirmek ve farkındalık oluşturmak gibi konularda farklı ölçeklerde mekansal stratejilerin ve sektörel politikaların geliştirilmesi hayati önem taşımaktadır. Unutulmamalıdır ki, iklim değişikliğine uyum sağlamak doğal ve beşeri sistemler için artık bir zorunluluktur.
Loading Preview
Sorry, preview is currently unavailable. You can download the paper by clicking the button above.