Academia.edu no longer supports Internet Explorer.
To browse Academia.edu and the wider internet faster and more securely, please take a few seconds to upgrade your browser.
2017, Journal of History and Future
…
21 pages
1 file
tezkire'nin temel amacı genel olarak sosyal bilimler, özel olarak siyaset bilimi alanlarından bilim insanlarının düşüncelerini ve araştırmalarını paylaştıkları bir platform olmaktır. Bu çerçevede araştırma, inceleme, eleştiri ve benzeri özgün yazılara yer verilir. Yayımlanan yazıların sorumluluğu yazarına aittir. Yayımlanmış yazıların yayım hakları tezkire'ye aittir. Yayımlanmak üzere gönderilen çalışmalar öncelikle yayın kurulu tarafından amaç, konu, içerik, sunuş tarzı ve yazım kurallarına uygunluk yönlerinden incelenir. Uygun bulunan yazılar değerlendirilmek üzere bu alanda uzman iki hakeme gönderilir. Görüş ayrılığı söz konusu olursa üçüncü bir hakemin daha görüşüne başvurulur. Hakem raporlarının olumlu olması durumunda yazı, yayım programına alınır. Hakem raporları gizlidir. Dergiye gönderilecek yazılar A4 boyutlarındaki kâğıda üst, alt, sağ ve sol boşluk 2.5 cm bırakılarak 1.5 satır aralıklı, iki yana dayalı, satır sonu tirelemesiz ve 10 punto Times New Roman yazı karakteri kullanılarak yazılmalıdır. Çalışmanın MS Word ile yazılmış bir kopyasının tez
Kaygı. Uludağ Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Felsefe Dergisi, 2018
Öz Çağdaşlık üzerine yapılan tartışmalara baktığımızda, çağdaşlık kavramı açısından en önemli sorunun, bu tanımlanan alana ilişkin uygun bir yer ve kuram, dolayısıyla eleştirel bir tavır bulma olduğunu görüyoruz. Bu çalışmada, gerçekten de böyle bir kuramda yeniliğin olup olmadığı, belirli bir ethos'un ifadesi olarak çağdaşın modernist ve post-modernist algılama ve kavranma kuramlarının deneyimlerinin ötesinde bir yaşantıya işaret edip etmediği ele alınacaktır. Bu amaçla, belki de, çağdaş dediğimiz durumun, olayın belirli bir siyaseti takip eden, bir yaşama alanını, yani belirli bir coğrafyaya ait zamanı ve mekânı tanımlayan bir adlandırma olup olmadığı tartışılacaktır. Bu makale'de ilk kez Nietzsche'de belirgin bir biçimde karşımıza çıkan "şimdiki zamanın", "zamana aykırılık" olarak formüle edilişi ile bu düşünceyi takip eden Giorgio Agamben, Michel Foucault, Gilles Deluze, Félix Guattari ve Jacques Rancière gibi filozofların konuya ilişkin düşüncelerine yer verilerek, kavramın radikal bir kopuş ve olay felsefesine doğru evrimi ele alınacaktır.
Selçuk Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Dergisi, 2015
Osmanlı Devleti'nin son yıllarına ve Türkiye Cumhuriyeti'nin ortaya çıkışına tanıklık eden Mehmet Akif Ersoy, imparatorluktan millî devlete geçişte ortaya çıkan birçok zorluğu bire bir yaşar. Bu sıkıntılı dönemde yaşananlar, Avrupa'ya bakışı derinden etkiler ve zamanla, Türk milletinin gözündeki perdeyi kaldırarak Batı'nın maskesini düşürür. Kendi döneminde Akif, işte böylesine bir aydınlanma ateşini yakan insanlardandır. Doğu'yu, Batı'yı, yaşadığı coğrafyayı ve mensubu bulunduğu milleti çok iyi tanıyan yazar; Batı'nın ilmî değerlerinin ve birikiminin de farkındadır. O, Batı'nın birikimine düşmanca tavır takınmaz ve ayakta durabilmek, varlığımızı sürdürebilmek için ondan istifade edilmesi gerektiğini düşünür. Bu makalede, olumlu ve cezbedici taraflarının yanında Batı'nın bizim için tehlike arz eden yönleri, Akif'in Safahat'ından hareketle ortaya konulmaya çalışılacaktır.
TAV (Türkiye Araştırmaları Vakfı) Raporu, 2024
Çalışmamız İslâm tarih yazıcılığının Daralma, Dönüşüm ve Çeşitlenme Dönemi’ni (19.-20. Yüzyıllar), bu sürece eşlik eden dört havzadaki (İran, Mısır, Balkanlar ve Hint Alt Kıtası) hanedanlar, aktörler ve kaynakları dikkate alarak tahkik etmektedir. Bu havzaların seçilmesinin ilk nedeni Irak toprakları ile iç içe olan İran havzasının ve Biladüşşam toprakları ile iç içe olan Mısır havzasının Teşekkül Dönemi’nde (7.-10. yüzyıllar) tarih yazıcılığının meydana geldiği merkezler; Anadolu toprakları ile iç içe olan Balkanların ve Sind toprakları ile iç içe olan Hint Alt Kıtası’nın ise merkezde oluşan tarih yazıcılığı usulü ve türlerinin Gelişim Dönemi’nde (11.-18. yüzyıllar) modellenen havzalar olmalarıdır. İkinci nedeni ise bu havzaların 19. ve 20. yüzyılın hemen öncesinde yani Gelişim Dönemi’nde (11.-18. yüzyıllar) Müslümanlar tarafından kurulan Osmanlı (1299-1922), Bâbürlü (1526-1858) ve Safevî (1501-1736) gibi üç büyük imparatorluğa ev sahipliği yapmalarıdır. Dolayısıyla bu dört havza tarih yazıcılığının teşekkül ve gelişim döneminde, teşekkül eden sistemin gelişim gösterdiği ve modellendiği temsil gücü yüksek havzalar olmaları itibarıyla dikkate alınmıştır. Bu havzaların tarih yazıcılığında Müslümanların hakimiyet kurdukları dönemlere dikkatlerimizi çevirdiğimizde gayet açık fark edileceği üzere Müslümanların tarih yazıcılığı hususunda gerek muhteva gerek tür gerek de yöntem itibarıyla havzalar için çok önemli katkılar sunmuş, pek çok hususta tarih yazıcılığında dönüşüm ve gelişim sağlamış oldukları gözlemlenmiştir. Ancak 19. ve 20. yüzyıla gelindiğinde Müslümanların siyasi, iktisadi ve ilmi bağımsızlığına halel gelecek şekilde zayıflaması, Bilad-ı İslam’ı Batı Avrupalı toplumların işgaline açık hale getirmiştir. Yaşanılan işgal ile birlikte imparatorluklarını kaybeden Müslüman toplumlar, başta kendileri olmak üzere bütün bir insanlık tarihine Batı Avrupalı toplumların kurguladıkları tarih perspektifi üzerinden bakmaya başlamışlardır. Bu bakış, on bir asra dayanan tarih yazıcılığı birikiminin ve tecrübesinin daralmasını ve dönüşümünü beraberinde getirmiştir. Çalışmada kullandığımız yöntemimiz, dört havzada sayısı onu aşan hanedan üzerinden tarih yazıcılığı sürecini takip etmek, bu hanedanlıklarda yaşayan dört yüzü aşan tarihçi ve eserini belirtmek ve eserler üzerinden modern daralma ve dönüşümü takip etmek şeklinde olmuştur. Ayrıca yöneticiler ve tarihçiler arasındaki sıkı irtibat müzakere edilmiştir. Coğrafi olarak birbirinden uzak gibi görünse de havzalar arasında büyük benzerlikler olduğu aşikâr hale getirilmiştir. Bütün bu ameliye sonuç olarak Müslümanların tarih yazıcılığı hususunda dört havzada gerek muhteva gerek tür gerek de yöntem itibarıyla havzalara çok önemli katkılar sunmuş ve havzalarda hem kendileri hem de insanlık için hayli mümbit bir birikim oluşturmuş olduklarını sarahatle göstermiştir. Dahası dört havzada bugün var olan modern daralmadan ve dönüşümden çıkışı sağlayacak olan potansiyelin yine Müslümanların bu havzalarda teşekkül ve gelişimini sağlayan tarih yazıcılığı ilkeleri, tecrübeleri ve birikimlerinin olduğu gün yüzüne çıkarılmıştır.
altKitap İnternet Yayınevi, 2013
Önsöz – Prof. Dr. Ayşegül Yaraman Modernleşmenin en derin etkisi hiyerarşik kutuplaşmanın neredeyse doğallaştırılarak normlaştırılmasıdır. Kadın- erkek, ilerici-gerici, sağcı-solcu, muhafazakar-devrimci, Doğu-Batı, modern-geleneksel gibi. Diyalektik bakışla zenginleştirilmemiş, hatta değer yargısı atfedilerek derecelendirilmiş bir yapılandırma söz konusudur. Oysa modernleşmenin, üstelik de Batılılaşma’yla özdeşleştirilerek, “evrenselleşmesi”yle aynı dönemlere rastlar Newton fiziğinin egemen olduğu “bilimsel” paradigmayı bozan Einstein’ın izafiyet teorisinin başarılarından biri olan Kuantum Fiziği’nin Max Planck tarafından geliştirilişi. Bir diğer deyişle, “bir şey ya odur ya da ötekidir”in yerini “bir şey hem odur, hem ötekidir veya ne biridir ne ötekidir. Gerçek gözlemle ortaya çıkar ama gözlemcinin algısı da görecelidir,” halini almıştır. Tanpınar’ın duruşu ve eserleriyle; bunların algılanışı ve okunuşu bu zihinsel dönüşüme bağlı olarak ışığa maruz disko topu gibi farklı renklerde algılanmıştır. Modernci(1) denebilecek düşünce dünyası için, Modern Türkiye Cumhuriyeti’nin nimetlerinden yararlanmasına karşın (üniversite profesörlüğü, milletvekilliği, milli eğitim müfettişliği gibi o yıllarda aslında atamayla gerçekleşen görevlere, Türkiye Cumhuriyeti kurucularının modernist eğilimlerine ters düşen birinin getirilmeyeceği açıktır.) muhafazakardır. Oysa modernleşmenin içinden ve modernleşmeye karşı çıkmadan gelenekselin eklemlenmesi gibi derdi vardır ve bu noktada en belirgin üretimi Saatleri Ayarlama Enstitüsü romandır. Saatin kitlesel bir tüketim metaı olmasıyla, neden ve sonuç açısından iki yönlü ilişkisi bulunan doğrusal ve nakde dönüşmüş zamanın; 2012-2013 küçük tez grubumuzda(2) karanlıklara, Çengelköy çayhanelerine uzanan ve herkesin asli konusunu unutturan tartışılmasıyla başladı kitabın oluşumu. Modernitenin hegemonik zaman algısını nasıl içselleştirdiğimizi görerek bir “bilinç yükselmesi” yaşadık hep birlikte ve bu tartışmalar bilimsel ve tarihsel verilerle desteklenerek yansıdı teze. Modernite ve Saatleri Ayarlama Enstitüsü Hamide Değer’in kendi önerisiydi; bu tercihi zaman üzerinden yorumlamak ise, hem “resmi” hem “muhalif” Cumhuriyet kültürüne katkılar ve eleştiriler sundu. Bu katkı ve eleştiriler en genel anlamıyla Türkiye modernleşmesine yöneliyor ama; bence en genel anlamıyla iki kutuplu, hiyerarşik bakıştan sentezin çoğulculuğuna varmaya çalıştığı için önem kazanıyor. (1) Bu kavramı Prof. Dr. Nur Vergin’in “laikçi” kavramından esinlenerek; modern olmaktan öte, modernite fanatiği olmak anlamına kullanıyorum. (2) Marmara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi, Fransızca Kamu Yönetimi Bölümü Lisans Bitirme Tezi’ni benim yönetimimde hazırlayanlardan oluşan dört kişilik grup.
2017
Littera Turca Journal of Turkish Language and Literature. Prof. Dr. İsmail Hakkı Aksoyak Adına TEBDİZ Özel Sayısı. https://dergipark.org.tr/download/article-file/271084
Tarih ve Gelecek Dergisi, 2019
Bu çalışma, 19. yüzyılın Türk modernleşmesi için bir geçiş dönemi olduğu iddiasındadır. Osmanlı Devleti’nin bu geçiş dönemine Batı Avrupa’dan farklı olarak toplumsal ve kültürel dinamiklerin etkisiyle şekillenen ve uzunca bir sürece yayılan aşamalar yerine, oldukça kısa bir sürede ve makro politikalar vasıtasıyla girmesinin, modern bir sosyal düzeni değil, kalıcı liminaliteyi açığa çıkardığı ve eski ile yeni, Doğu ile Batı, modernlik ile gelenek arasında kalmış bir toplumsal gerçekliği inşa ettiği iddiasındadır. Çalışma, bu temel tezini açıklamak için öncelikle, Osmanlı Devleti’nin Batılılaşma politikaları bağlamında 19. yüzyılda geçirdiği yapısal ve kültürel değişim ihlal, kriz, liminalite ve yeniden yapılanma aşamalarından oluşan bir süreç olarak ele almak, modernleşmenin gerçekleştiği tüm bu süreci ise bir geçiş dönemi olarak kavramlaştırmak niyetindedir. Ayrıca, geçiş döneminin modern bir sosyal düzen yerine, kalıcı liminaliteyi üretmekle sonuçlanan Batılılaşma projesini genel hatlarıyla aşama aşama ele almayı amaçlamaktadır. Toplumsal değişimi bir süreç ve geçiş dönemi olarak ele almak için Van Gennep ve Turner’in süreç yaklaşımları, özellikle de liminalite kavramları, modernleşmenin yarattığı aradalık halinin kalıcılığını işaret etmek için ise Szakolczai’nin modernliği tamamlanmamış bir değişim olarak değerlendirdiği kalıcı liminalite kavramı esas alınmıştır.
2020
Özellikle geçtiğimiz yüzyılda İslam inancı ve Müslümanların hayat tarzları üzerine söz söyleyenler çoğu kez, ideal İslam topluluğunu (Bu çalışmada adı geçen ideal topluluk için "vasat ümmet" kavramı kullanılacaktır.) arama çabaları kapsamında, modernizm ve gelenek ekseninde konuyu ele almışlardır. Aslında böyle bir arayış içerisinde olma inananlara verilmiş bir görevdir. Zira Kur'an-ı Kerim dinamik bir Müslüman modeli sunar. Bu açıdan bakıldığında, Kur'an ayetlerinin çeşitli yerlerde, insanın tüm duyarlılığını harekete geçirdiği, onların imanlarını kuvvetlendirdiği hususuna vurgu yapıldığı görülecektir. Bu bağlamda inananların bilinçli bir imana sahip olma arzusu, referansını yine Kur'an'dan alır. Genel kanıya göre, Kur'an'ın ortaya koyduğu ideal model her ne kadar Hz. Muhammed dönemi sonrasında varlığını devam ettirememişse de bu arayış, yani vasat ümmeti arama çabaları kesintisiz devam etmiştir. Dolayısıyla İslam düşüncesi söz konusu olduğunda modern ya da gelenek kavramlarını bu çerçevede değerlendirmek gerekir. İdeal topluluğu oluşturma yolunda takip edilen usuller açısından özellikle son yüzyıl boyunca modern ve gelenek ikilisi en çok gündeme gelen kavramlar olmuşlardır. Biz burada kısaca, Kur'an terminolojisinde ideal ümmeti ifade eden "vasat ümmet" kavramına değinip akabinde, modern, modernizm, modernite, modernist kavramlarını ve bu meyanda bilimin ve bilim adamlarının rolünü daha çok dinî düşünce açısından ele alıp değerlendirmeye çalışacağız.
VI. ULUSLARARASI TÜRK DİLİ VE EDEBİYATI ÖĞRENCİ KONGRESİ TUDOK 2021, 2021
İnsanoğlu ilk zamanlardan beri kendisini ve çevresindeki olayları anlamlandırmak için farklı yöntemler seçmiştir. Kimi zaman mitin hikâyelerine, kimi zaman destanın mistik ve millî değerlerine sığınmıştır. Çünkü insan en çok anlamlandıramadığından korkar, bilmediğinin düşmanı olur, aşina olmadığına tedirginlik duyar. Dünyada var oluş serüvenimizde korkularımızı edebiyatın mitik anlatılarıyla köreltip daha güçlü ve daha aydın hissetmeye çalıştık. Öyle ki bu mitler, arketipler zihinsel kodumuza işledi. Zihin haritalarımızın kuytularına saklanmış mitlerin günlük pratiklerimizde ve edebiyatın içerisinde olmaması mümkün değil. Mit sadece arkaik anlatılardan ibaret, gerçeküstü anlamlandırma biçimleri olarak sınırlandırılamaz. İnsanoğlu yaşamaya devam ettiği sürece dünyayı anlamaya da devam edecektir. Anlamaya çalıştıkça arkaik bilgiye başvuracak, korkularını, tanımadıklarını atalarından mülhem cevaplarla yenmenin yollarını üretecektir. Mit aynı zamanda bir simge biçimidir. Tek bir mitolojik tipin zincir hikâyelerle diğer mitolojik tiplerle de birbirine bağlandığı göz önünde bulundurulursa bir tek mitin esasında büyük bir anlatı dizisini yanında getirdiği görülecektir. Bu da tek bir mitoloji ile birden fazla söz ve birden fazla simgeyi beraberinde getirmek demektir. Tam olarak sanatın ve özelde edebiyatın az söz ile anlam katmanları oluşturma pratiğine uygun bir yapısı vardır. Bu sebeple yüzyıllardır mitoloji bizimledir, simgelemeye ve tüm hikâyeleriyle anlatıları güçlendirmeye devam eder. Bu makalede amaç Yunan Mitolojisinden Prometheus’un izlerini sanatta ve günlük yaşamda sürmeye çalışmaktır. Tevfik Fikret’in Prometheus’u ile başladığımız iz sürme işinin 21. yüzyılda Prometheus’un giydiği yeni hırkaları bize sunarak güncele dokunmamızı sağlamasını amaçlıyoruz.
Türk Edebiyatı dergisi, 2022
1990-2020 arası kitap yayını yapan üç kuşak, veteran kuşak (1990'lı yıllar), orta kuşak (2000'li yıllar) ve son kuşak (2010'lu yıllar) olarak kategorize edilmiş; son kuşağın öne çıkan yazarları ve eğilimleri irdelenmiştir. İncelemeye konu olan yazarlar Neslihan Önderoğlu, İmdat Avşar, Türker Ayyıldız, Mahir Ünsal Eriş, Şermin Yaşar, Anıl Mert Özsoy, Kâmil Erdem, Muzaffer Kale, Banu Özyürek, Mevsim Yenice, Eda İşler, Güray Süngü, Aykut Ertuğrul, Senem Gezeroğlu, Gamze Arslan.
Tarihin Peşinde-Uluslararası Tarih ve Sosyal Araştırmalar Dergisi, 2021
Öz Tarihin bir döneminde, Batı Avrupa ve Atlantik merkezli ortaya çıkan ve çok yönlü değişim ve dönüşümlerin adı olan modernlik, 19. Yüzyıldan sonra dünyanın diğer bilinen coğrafyalarını da etkileyerek çağdaş dünyanın şekillenmesine belirgin bir katkı sağlamıştır. İlk ortaya çıktığı coğrafyada modern olan, başka coğrafyalarda, benzeme ve öykünmenin adı olarak modernleşme olmuştur. Ancak bu toplumlarda modernleşme tersten işlemiş; Batı dışı toplumlarda birey ve toplum devlet merkezli bir modernleşmeye muhatap olmuştur. Batı dışı toplumlar da modernleşme, devletten topluma ve bireye doğru bir dönüşüm ve değişimi sağlarken, hukuk ve eğitim alanındaki değişmeler öncelikli olmuş; bürokrasi ve ordu hem yenilenen hem de yeni olanı savunan siyasal örgütler olarak ortaya çıkmışlardır. Batı dışı toplumların modernleşme süreçlerinde siyasal iktidarlar, sosyo-ekonomik alanda devletin aktif yer almasını zorunlu görürken, kültür, gelenek ve dine müdahale etmeye ve modernleşmeyi ideolojik bir üslupla sunmaya özen göstermişlerdir. Bu da özünde tedrici bir dönüşüm ve değişim olarak doğal bir süreç olarak algılanan, liberal ve demokratik hedefleri olan modernliğin Batı dışı toplumlardaki karşılığı olan modernleşmeyi sorunlu bir başlangıca, siyasal otoriterliği üreten anti-demokratik kurumlaşmaya ve demokrasiyi, çağdaş uygarlığa ulaşma hedefi için feda ya da geleceğe ertelenmesine yol açmıştır. Bu çalışmanın amacı, Batı dışı toplumlarda, modernleşmenin aldığı siyasal değişim ve dönüşümleri belirginleştirerek bir çerçeve oluşturmaktır. Anahtar Kelimeler Modernlik, Modernleşme, Batı-dışı, Devlet, İdeoloji Abstract In a period of history, modernity, which is the name of the multi-directional changes and transformations that emerged in the West Europe and the Atlantic, has made a significant contribution to the shaping of the modern world by affecting other known geographies of the world after the 19th century. What was modern in the geography where it first appeared became modernization in the form of imitation and emulation in other geographies. However, in these societies modernization worked in reverse; in non-Western societies the individual and society have been subjected to a state-centred modernization. While modernization in non-Western societies provides a transformation and change from the state to the society and the individual, the changes in the field of law and education have become a priority; the bureaucracy and the army have emerged as political organizations defending both the modernized and the modern. In the modernization processes of non-Western societies, while political powers deem it necessary for the state to take an active part in the socio-economic field, they paid attention to interfering with culture, tradition and religion and to present modernization in an ideological style. This means modernization, which is perceived as a natural process in essence as a gradual transformation and change, which is the equivalent of modernity with liberal and democratic goals in non-Western societies, sacrificing modernization for a problematic beginning, and for the anti-democratic institution that produces political authoritarianism and sacrificing democracy for the goal of reaching out contemporary civilization, or delay it to an uncertain future. The aim of this study is to create a framework by highlighting the political changes and transformations that modernization has taken in non-Western societies. Keywords Modernity, Modernization, Non-Western, State, Ideology
Loading Preview
Sorry, preview is currently unavailable. You can download the paper by clicking the button above.
bilig – Türk Dünyası Sosyal Bilimler Dergisi, 2020
Turkish Academic Research Review - Türk Akademik Araştırmalar Dergisi [TARR], 2021
DTCF Dergisi (http://dtcfdergisi.ankara.edu.tr/index.php/dtcf/article/view/5498), 2018
Milli Kültür Araştırmaları Dergisi, 2021
Mardin Kongresi Bildirileri, 2018
Akademide Nezaket Üslûbu Prof. Dr. İlhan Genç Armağanı, 2022
Düşünen Şehir Dergisi, 2024
Türkiye Eğitim Dergisi, 2021
Hitit Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, 2015
İnsan ve Toplum, 2025
TAM Akademi Dergisi
Bilimname Dusunce Platformu, 2012
Tarih Alanında İdari ve İktisadi Çalışmalar II