Academia.edu no longer supports Internet Explorer.
To browse Academia.edu and the wider internet faster and more securely, please take a few seconds to upgrade your browser.
2006, Din Bilimleri Akademik Araştırma Dergisi
The Culture of Dream and Charisma of Hadith Scholar (Muhaddith) Books of Rigāl/Biography contain some stories of dreams about Hadith Scholars (al-muhaddiths) in addition to the information directly pertained to the Science of Hadith. These dreams have a typical form where a determined structure and style of expression appear and recur. The same dream, sometimes, is told as if it was dreamed by many people or as if it were dreamed about various Hadith Scholars. The dreams are generally ascribed to some unknown men. İn spite of such kind of matters, the biography authors believe the authenticity of what are told and present it as a true knowledge for their readers. The dream has a cultural and symbolic meaning in Muslim nation as in the other communities. So, dreams about Hadith Scholars were accepted as a message from God and even from the dead. The dreams, having become more intense in the second and third Islamic centuries, state the competition between Hadith Scholars and the other groups of the ulamā. In the dreams, it is stressed that Hadith Scholars are those who were forgiven by god, and who were awarded to heaven and the providence granted through it and who are regarded more superior then innovators. Besides, dreams were written down in the books of biography in a way which affect the trustworthiness or nontrustwothiness of Hadith Scholars. The purpose of such stories was probably to encourage living Hadith Scholars and to threaten those who were not interested in hadith. Keywords: dream, Hadith Scholars (muhaddith), to be forgiven, knowledge, competition, authenticity, to invalidate-validate narrators, encouragement, threat.
diyanettrabzonegitim.gov.tr
Çocukluğumdan beri şiire ilgi duydum hep. Bu yaratılıştan var olan bir hassasiyet. Güzel şiirlere ve şairlere gıpta ile bakmışımdır. Hayat, önümde, ıssız korulardan geçen dolambaçlı bir yoldu. Nelerle karşılaşacağım bana meçhuldü. Birçok meşhur şairi tanıdım, onlarla konuştum. Şurası muhakkak ki onlar bir yönleriyle hâla çocuk. Çocukların, şairlerin ve delilerin aynı sınıftan olduğu çok öncelerden söylenmişti. Belki de bütün insanlar bir yönleriyle çocuktur, bilemem. Ve şiir basit bir şeymiş gibi görüldü çoğu zaman. Bu yüzden hassasiyet sahibi şairler, şiir yazarken, yaramazlık yapan bir çocuğun ezikliğini hissettiler hep. Mahallede top oynarken, komşunun camını kıran haylaz çocuklar onlardı sanki. Peygamber'in huzurunda şiir okuyan şairlere nispetle, bugünün şairleri, yazdıklarını birilerine göstermekten utanır olmuşlardı. Her mesleğin yüzkarası vardır elbette. Burada da, şiiri ayağa düşürenlerin payı çok büyüktü şüphesiz. Bir kısım müteşairler, yerden biten ot misali ortalığı kaplayınca, iş artık tat vermez oldu. Esasında ortalıkta ne şair vardı, ne de yazılanlar şiirdi. Fakat bunu kim, kime anlatacaktı. Bulanık suda balık avlamak isteyen korsanlar çoktan tezgâhlarını kurmuştu. Kurtlar dumanlı havayı severdi ama, bu sefer çakallar sahne almıştı. Has şiir, gerçek şiir, bu yüzden utancından kıpkırmızı kesildi. Anarşi berkemaldi. Bunda, şiiri anlayamayan, onun, insanın ruh iklimini besleyen, gönül dünyasına ufuk açan bir mefhum olduğunu kavrayamayan eksik anlayış sahiplerinin de payı vardı elbette. 15 yıldan beri şiire kafa yoran bir insan olarak, bizim de bu konuda söyleyecek sözümüz olabilirdi. Bu düşünceler ışığında, şiir hususunda, böyle bir tezi çalışmam, çok isabetli olur diye düşündüm. IV VII GİRİŞ ŞİİRE GENEL BİR YAKLAŞIM Şiir hakkında yazılan tarifleri bir araya getirsek, ciltlerle eser meydana gelir. Birçok şair, düşünür, şiiri tarif etmek için emek sarfetmişlerdir. Ne var ki, şiirin ufuklarını kaplayan sis tabakası henüz aralanamadı. Şiirin ufukları hâla duman duman. Mücerred mefhumlar tarife sığmıyor. Fakat, efradını cami ağyarını mani tarifler meseleye az da olsa ışık tutuyor. Ve biz, bu efsunlu kapıdan sokuluyoruz şiirin sır yüklü ufuklarına. Şiirin tarihi insanlığın tarihi kadar eski. Şiir, bir nevi ilham olduğuna göre Doğu'ya daha yakın durmaktadır. Cemil Meriç, "Peygamberler Asya'nın çocukları (diyor), yorumcular Avrupa'nın. "Batı daha çok felsefe, doğu fazlasıyla ilham. Vahiy, Doğu'yu daha şefkatli, daha merhametli yaptı. Batı, ekseriya madde peşinde koştu. Bunda belki muvaffak oldu ama, gönül iklimlerini hiçbir zaman keşfedemedi. Batı adına birkaç istisnadan bahsedilebilir ancak, Doğu bir çınarlar ormanı veya gülistan! Doğu, vahyi koydu merkeze, onun etrafında aydınlandı. Batı bu eşsiz kaynağın yerine koyacak bir şey bulamadı. Sonunda hristiyanlığı transfer etti, ama kuşa çevirerek! Bozulan bir hristiyanlık pragmatist Avrupa'ya insanlık adına ne kazandıracaktı? Doğu öyle değildi. Bütün hazineler önüne serilmişti. Ama talihsizliğe bakın ki, Şark bu kıymetlerini değerlendirecek yerde, hazinenin üstüne oturdu. Sermayesini yanlış yollarda harcadı veya değerlendiremedi. Yıllar birbirini kovaladı. Batı maddede zirveye ulaşırken, Doğu yerinde saydı. Bazı modernistler bu gerilemenin faturasını İslam'a kestiler. Onlara göre din terakkiye mani idi. Yanlış düşüncelerini sorgulayacak yerde İslamiyet'i sorgulamaya başladılar. İlimde ve edebiyatta kendini tanımayan, şuursuz bir nesil meydana geldi. Bu bahsin "şiirle ne ilgisi olabilir" diye düşünenlere şunu hatırlatmak isteriz ki, dinin altından sandalyeyi çekmeye çalışan mantıkla, şiiri ağaya düşüren mantık aynıdır. Dinde istediği gibi hürriyet isteyen adam, şiiri kör satırla doğrar. Şiir, elbette ki Doğu'nun malı. Doğu şairanedir. Peki ama şiirin kaynağı nedir? Şiir iyi bir şey midir, yoksa merdut mudur? Peşinen şunu söyleyelim ki, şiiri ıslıklayan, pek az bir gruba nisbetle, ezici bir çoğunluk şiirin lehine tezahürat yapmakta. Peki ama, bu kadar yekûn bir çoğunluğun şiirin yanında yer alması onu haklı mı çıkaracaktı? Veya, doğruyu söyleyen bir kişi çıksa, dokuz köyden kovulacak mıydı? Adil bir karar verebilmek için her iki taraf da konuşmalıydı. Şiir hakkında bizi selamete çıkaracak iki ana kaynağımız vardı: Kur'an ve Hadis. Bizim için en muteber kaynak onlardı şüphesiz. Peygamber Efendimizden, şiirin aleyhinde bulunan bazı rivayetlerin nakledilmesi, bazı alimleri şiire mesafeli durmaya sürüklemiştir… Şiirin aleyhinde olduğu zannedilen ve aslında belli bir kısmı ile ilgili bulunan bu gibi hadisler, şiir söylemenin caiz olup olmadığını münakaşa eden bir zihniyetin de meydana gelmesine sebep olmuştur. Hz. Ömer'in şair Hassan'ın mescitte şiir okumasını hoş görmemesi, ihtiyatlı ve muhafazakâr tabiatlı kimselerin şiir okumayı endişe ile
Sosyal Bilimler Akademi Dergisi / The Journal of Social Sciences Academy, 2023
Bahâeddîn Nakşbend"in (ö. 791/1389) önde gelen halifelerinden Muhammed Pârsâ, 14. asrın sonları ile 15. asrın başlarında Orta Asya"da yaşamış önemli bir sûfîdir. İyi bir medrese tahsiline sahip olduğu anlaşılan Muhammed Pârsâ, bu birikimini yazdığı eserlerine yansıtmıştır. Çok sayıda eseri bulunan Pârsâ"nın kaleme aldığı eserlerden biri de Risâle-i Kudsiyye"dir. Risâle-i Kudsiyye"nin Nakşbendîlikteki önemi oldukça fazladır. Zira risâle, tarikatın piri Bahâeddîn Nakşbend"in sözlerini kayıt altına alan bir eserdir. Pârsâ, bu eserinde Bahâeddîn Nakşbend"in sözlerini içeriklerine göre tasnif etmiş ve bunları tasavvufun temel klasiklerinden bazı iktibaslarla ve şiirlerle şerh etmiştir. Bu özelliğiyle eser gerek Nakşbendîlikte gerekse diğer tarikatlarda önemli kabul edilmiş ve temel bir kaynak olma özelliği kazanmıştır. İşte bu makalede Risâle-i Kudsiyye hakkında etraflıca mâlûmat verilmiş ve eserin bu önemi üzerinde durulmuştur.
Hediyeleşme kişiler, gruplar, toplumlar arasında dostluğu oluşturma, barışı pekiştirme, vb. amaçlarla yapılan bir eylemdir. Hediyeleşme kültürümüzde cömertliğin bir gösterimidir. Halk kültüründe yaygın bir düşünce olarak hediye almaktan, diyesi hediye vermekten korkan kişilerin cimri olduğuna inanılır. Divân-ı Lugati't Türk'te hediye ve hediyeleşme ile ilgili "amuc, beleg, bıcış, ötki, singüt, tuzgu, tüzgür-, ıdhış-" gibi terimlere rastlıyoruz. Gittiği yerden doyumlu gelen birisinin yakınlarına verdiği hediyeye amuc (I/140), konuğun hısımlarına getirdiği veya bir yerden başka bir yere gönderilen hediyeye beleg/belek(I/385); düğüne, davete gidenlere verilen ipekli kumaşa bıcış (I/366), karşılığında bir şey verilmeyen/ödenmeyen hediyeye singüt (III/362), yoldan gelen hısımlara, tanıdıklara verilen yemeğe tuzgu (I/419), genel olarak armağan/hediye vermek ise tüzgür-(II/179) olarak adlandırılmıştır. Idhış-/ıdış-(I/182) ise, birbirine armağan vermek, armağanlaşmak ve bunda yarış etmek anlamında kullanılmıştır. Idhuk/ıduk, DLT'de "kutlu ve mübarek olan" olarak açıklanmaktadır. Buradan hareketle hediye olarak verilen veya gönderilen her şeyin "ıduk yüklü olması gerekir. Iduk yüklü olunca da bereketin kökünü kurutmamak, onu yeniden üretmek için kökenine, yani gönderene başka bir armağan biçiminde geri dönmesi zorunludur. Böylece ıduk (bereket~bolluk) yüklü armağanlar ıd-ış-lanmış olur." (Divitçioğlu 1987:236) Bir çok atasözümüzde hediyenin karşılığı olduğu, bunun için de hediye vermeden kaçınılmaması gerektiği salık verilir. Sözgelimi Divân-ı Lugati't Türk'te "Kız kişi sawı yorıglı bolmas" (I/326) sav sözüyle pinti/cimri kişinin sözünün toplumda geçerli olmayacağı belirtilmektedir. Yine, günümüzde de kullandığımız atasözlerinde hediyeleşmeyi öneren anlamları bulmaktayız: "Kaz gelen yerden tavuk esirgenmez", "An beni bir kozla (cevizle), o da çürük çıksın.", "Bahşiş atın dişine bakılmaz.", "Değirmenden gelenden kete umarlar." gibi.
YEREL HALKIN TURİZM ETKİLERİNİ ALGILAMASI: YEŞİLYURT KÖYÜ VE KÜÇÜKKUYU BELDESİ ÖRNEĞİ
HADİM ÇEVRESİNDE YÖRÜKLER ve YÖRÜK KÜLTÜRÜ, 2019
Bu çalışmada, Konya'nın otuz üç ilçesinden biri olan Hadim'i, coğrafi konum ve tarihsel süreç ve yöre yaşantısı üzerinden değerlendirmeye çabalandı.
Öz Terkib-i bent, farklı kafiyelere sahip bentlerden oluşan ve bentlerin sonunda, aynı kafiyeye sahip birer beyit olan nazım şeklidir. Bu şiirlerde genellikle hayattan ve talihten şikâyet, toplumsal eleştiri, felsefî düşünceler ile dinî ve tasavvufi konular ele alınmıştır. Özellikle 16. yüzyıl şairlerinden Bağdatlı Rûhî'nin, yaşadığı devrin aksayan yönleri ve bunların toplumsal yapı üzerinde oluşturduğu olumsuzlukları eleştirel bir dille anlattığı terkib-i bendi şairler tarafından çok beğenilmiş, bu yüzyıl ve sonrasında birçok şair bu şiire nazire yazmıştır. Hayatı hakkında kaynaklarda herhangi bir bilgi bulunmayan Kütahyalı Meşkî de Bağdatlı Rûhî'ye nazire yazan şairlerdendir. Meşkî'nin terkib-i bendi de Bağdatlı Rûhî'nin şiiriyle aynı vezinde ve aynı bent sayısına sahiptir. Ancak Rûhî'nin terkîb-i bendi, sekizer beyitlik 17 bentten oluşurken Meşkî'nin terkib-i bendinin ise 14, 15 ve 16. bentleri dokuzar, diğerleri ise onar beyitten oluşmaktadır. Bu çalışmada Kütahyalı Meşkî'nin terkib-i bendinin şekil ve muhteva özellikleri üzerinde durulmuş ve bu şiirin çeviri yazısına yer verilmiştir. • Abstract Terkib-i bent (which might be translated into English as ‚the combination of strophes‛) is a poem structure consisting of strophes with distinct rhymes, each of which ends with a couplet bearing the same rhyme of it. Complaints about life and luck, sociological criticism, philosophical ideas, and religious and sufi subjects are considered mostly in these poems. Especially the terkib-i bent written by Rûhî of Baghdad, one of 16th Century poets, in which he narrates, in a critical manner, the hindered aspects of the era he lived through, and the unfavourable effects of them on the sociological structure, has been appreciated by other poets, and many 'nazire's (a poem modeled after another poem in respect to both content and form) has been written by these poets in 16th Century and after,
Years of 2000's can be defined as "digital age." In this digital age, it is seen that digitalization creates new concepts and approaches and it even affects our daily lifes. Changes have seen on different areas of art both on style and contentment with digitalization. In this study,it is aimed to underline digitalization, to investigate its effects on the world of cartoons which are caricature, homour and the articles and to comment on what digitalization brings. As a popular caricature magazine in Turkey Uykusuz is selected to contrast the differences of published Uykusuz and the digitalized one that can be read on its official facebook fan page.
Kültürel peyzaj, farklı toplumların kültürlerinin doğal çevre üzerinde yansımasıdır. Toplumlar, amaçları, gelenekleri ve inançları doğrultusunda doğada değişiklik yaparak kültürel peyzajı oluştururlar. Kültürlerin doğayı algılaması da kullanımı değiştirir bu nedenle farklı kültürler, farklı kültürel peyzajlar oluşturmuştur. Tarımsal doku, ulaşım hatları, konut tipleri, sanayi alanları, kentler, köyler, çiftlikler kültürel peyzajın öğeleridir. Kültürel coğrafya insanın doğayı nasıl değiştirdiğini inceler. Kültürel peyzajın oluşmasında fiziki coğrafya da önemli olduğundan kültürel coğrafya araştırmalarında kültürel etkilerle birlikte fiziki coğrafya da incelenir. Araştırma alanı Bakırçay Yöresi, geçmişte antik dünyanın önemli bir krallık başkenti Pergamon ve kıyıdaki limanlarla bir kültür bölgesi oluşturmuştur. Günümüzde bu önem yörenin doğusunda zengin linyit yataklarıyla Soma'ya geçmiş ve yöre madencilikle birlikte enerji merkezi olmuştur. Araştırmada geçmişten günümüze kültürlerin mekânı nasıl kullandığı, nasıl değiştirdiği ve hangi kültürel izleri bıraktığı araştırılmıştır.
SELÇUK ÜNİVERSİTESİ İLAHİYAT FAKÜLTESİ DERGİSİ, 2005
NARRATİONS OF AL-KİSA HADİTH AND THE IDENTİTY OF AHL AL-BAYT Adil Yavuz Known as the “al-Kisa (cloth) hadith" in the hadith literature, that narration along with the verse of Tathir (purification) plays an important role in defining the concept of "Ahl al-bayt". The concept of Ahl al-bayt three times occurs in the Qur'an. The Kisa Hadith appears in the Sunnite and Shi'ite hadith literature. The Sunnite scholars infer from the verse of Tathir and the hadith of Kisa that Ahl al-bayt consist of Prophet Muhammad, his cousin and his daughter’s husband Ali, his daughter Fatima and his grandchilds Hasan and Hussein. But the Shi'ite scholars disclaimed that Prophet Wifes are in the scope of Ahl al-bayt. This concept has been the topic of many religious, social and political debates after the death of Prophet. In this article, we will examine the treatment of such subjects in order: the range of the verse of Tathir and the authencity of the Kisa hadith and the enclosure of the Ahl al- bayt. Keywords : Hadith, verse of purification, Hadith al-Kisa, Ahl al- bayt, Shia
UTG 2019 BİLDİRİ KİTABI , 2019
İstanbul’un yüzlerce yılda yaratılmış üretim ve ticaret merkezi olan Haliç Vadisi güneyinde Roma, Bizans ve Osmanlı’nın başkenti olarak, kuzeyinde uluslararası ticaretin merkezi olarak tarih boyunca önemini korumuştur. Tarih boyunca geçirdiği değişimler, Haliç’in günümüzde sahip olduğu çok katmanlı dokusunu meydana getirmiştir. Her noktasında bu tarihi katmanlaşmanın görünür ve görünmez izleri yer alır. Bu izler üst üste çakışma sonucu ortaya çıkan özgün ve eşsiz dokunun mekânsal izleridir. Haliç Vadisi’nin sahip olduğu tarihsel katmanlaşma mimari ve mekânsal zenginliklerin yanı sıra her devrin ticari ve üretim açısından da kentin kimliğini ortaya koyar. Üstelik bu katmanlarda yer alan üretim ve teknoloji mirası, her alanda bilginin ve kültürün günümüze ulaşmasına hizmet etmiştir. Haliç Vadisi ve çevresinde 500 yıl boyunca katmanlaşan deneyimlerin gücü ve desteği bugünün Türk Sanayisi ve tasarım kimliğinin kurucusu olmuştur. Günümüzde Haliç Vadisi’nin yaşadığı değişimler çok katmanlı dokusunu dönüştürmekte, tarihsel katmanların izlerini silerek sahip olduğu endüstriyel mirasın bilgi ve kültürel birikiminin gelecek nesillere aktarılmasını engellemektedir. Haliç Vadisi’nin geleceğinin tasarlanmasında sahip olduğu eşsiz çok katmanlılık göz önünde bulundurularak yer altı ve yer üstü tüm varlıklarının bütüncül bir yaklaşımla korunması gerekliliği bu bildiride tartışılacaktır.
İslam felsefesinde, insan nefsi ve yetilerine yönelik tartışmalarda, rüya olgusu, önemli bir yer tutmaktadır ve geleceği önceden görmenin aracı olarak kabul edilmektedir. Zira İslam filozoflarının önemli bir bölümü, Yeni Platoncu öncüleri gibi, rüyaları insan nefsi ve etkin akılla ilişkilendirmekte ve onların geleceğe ilişkin işaretler içerdiğini düşünmektedirler. Bu yüzden, geçmişten günümüze, İslam düşünce geleneğinde rüya yorumu önemli bir rol üstlenmiştir. Biz bu makalede, rüya kavramına eleştirel açıdan yaklaşarak, İslam felsefe geleneğinde rüyanın ne anlama geldiğini, ona yüklenen işlevleri ve modern İslam toplumları üzerindeki yansımalarının neler olduğunu çözümlemeyi amaçlamaktayız.
Arapça öğreniminde erişilemez sanılan başarının sırrı, hep temel kuralların basit ayrıntılarla birlikte sistematik sunumunda saklıdır. Başarı da; hep gelişim içinde olan, asla pasif kalmayan, saklı gücü keşfederek sürekli melekeleri geliştiren ve her zaman tüm gücünü kullananların hak-kıdır. Arapça öğrenme; zihnin kılcal ağlarını parça-bütün bağlarıyla ören bilgileri çok nazik ve hassas bütünler ölçülerle işleyen bilinçaltı sistemin edinimidir. Bu sistem; “bir mıh, bir nalı, bir nal, bir atı, bir at, bir komu-tanı, bir komutan bir orduyu, bir ordu da bir ülkeyi kurtarır” ilişkisi içinde bütünler çalışırsa öğrenme hem zevkli hem de başarılı olur. Öğrenme; dış dünyadan gelen bilgilere karşı iç dünyada oluşan sert direncin, gayret ve zorlamalarla aşılması işlemidir. Bunun için zorlamayan öğrenme, yoğun ve baskın bir değişim süreci başlatamadığı için gerçek öğrenme sayılmaz. Kabiliyetlerin kapasitesini zorlama; hayatın gidişatını değiştirir, sıradan şeyleri sıra dışı altın fırsatlara çevirir, mümkünü kolayca başarma, imkânsıza da meydan okuma azmi kazandırır. Arapça öğrenme kesintisiz bir süreçtir, sürdürülürse bilgiler bece-riye dönüşerek edinilir. Sürekli yenilenerek geliştirilen bilgi, üretime ge-çer, yeni bileşimler oluşturur ve öğrenenin kendini keşfederek gelişimini sağlar. Kendini keşfeden bilgi öğrenmenin bir adım ötesine geçer, ilmin lezzetini ruhunun derinliklerinde hisseder, özümsenen bilgiler başarıyı, ba-şarı da başarıyı davet eder ve öğrenme çığ hareketi kanunuyla büyür. Başarı; hataların rahat ve özgüvenle öğrenmeye dönüşümünde sak-lıdır. Hayatta ibret ve direnç geliştiren başarısız denemelere de gerek var-dır. Edison; her başarısız deneyim, ampulün öyle olmayacağını öğretti, der. Arapça öğreniminde de yanlışlar başarmanın olmazsa olmazıdır. An-cak; yüreği yıldırmadan dizler üzerinde direnebilme düzeyinde kalırsa doğruyu bulma tecrübesine ve başarıya dönüşür. Başarı odaklı en son bilimsel yaklaşım, yöntem ve tekniklerle ha-zırlanan bu kitap; Arapçayı kendi doğası ve sistematiği içinde öğretir, öğ-renme motivesini yükseltir, yalın bilgileri tecrübelerle beceriye dönüştü-rür. Bilgileri uygulamalarla özümsetir, başarı odaklı ve sürekli artan geli-şimle Arapçayı edindirir. Artan başarı öğrenme isteğini, artan istek daha çok öğrenmeyi tetikleyerek bilgiler zengin ve kalıcı hale gelir. “Sistematik Uygulamalı-Alıştırmalı Arapça Fiil Cümlesi ve Karşıtsal Çözümlemesi” cümle sistemini karşıtsal tahlililerle öğretir. Eş-değer aktarım yöntemiyle cümle kurulum iskeletini çözümleyerek kavra-tır. Arapçanın olmazsa olmazı olan temel; okuma, anlama, yazma ve ko-nuşma becerilerini bütünler tekniklerle iletişimsel edindirir. Anadil ile he-def dil arasında denk aktarımlı, özgün gramatik yapı bilgisini pragmatik kullanımla bütünler. Kelimeyi cümlede, cümleyi anlamsal kontekstinde çözümleyerek dilin iletişimsel edinimini yapı-anlam düzleminde kazandı-rır. Cümle ögelerinin işlevsel görevlerini zihinsel beceri edinim kurallarına en uygun yapılar içinde hazmettirir. Cümlenin ana yapısını alt birimleriyle, anlamsal anlamını da yapı-sal sistemiyle özdeşleştirir. Mantıksal dizim ile anlamsal anlamın daha ba-şarılı edinimi için cümlenin Arapça-Türkçe analizini yaparak diller arası kelime ve anlam aktarımını eşleştirir. Tüm çağdaş yabancı dil öğretim yak-laşım, yöntem ve tekniklerini yerinde ve bilinçli kullanarak öğrenciyi Arapçayı sorunsuz ve başarıyla edinim hedefine ulaştırır. Mevlâ’dan Arapça öğrenen ve öğreten gönül erlerinin başarısını ni-yaz eder, tüm emeği geçenlere özellikle; Em. Kd. Alb. Nevzat Salih GÜ-VEN, Yrd. Doç. Dr. Ramazan AYYUB ve Yrd. Doç. Dr. Ahmed AZ-ZAVİ’ye çok teşekkür ederim. Prof. Dr. Candemir DOĞAN
Resuli Sözlüğü Memlük Kıpçak sahasına ait Türkçe dâhil olmak üzere altı dili barındıran Yemen'de Resuli Hanedanı tarafından 14. Yy'da yazdırılmış bir sözlüktür. Barındırdığı diller ve yazıldığı coğrafya üzerinden bu yazıda 14. Yy Yakın Doğu'sunun tarihi ve coğrafyası göz önüne alınarak Resuli sözlüğü hakkında bir inceleme yapılmıştır.
Arapça öğrenim alanı aşırı doludur, öğrenen ve öğreten hangi set veya kitabı seçeceği hayreti içindedir. Devasa tarihi birikime ek güncel kitapların için-den iyisini seçme telaşı, odaktan saptırıyor. Sapma kaygıya, kaygı da giderek kar-gaşaya boğulan engin bir kaynak dünyasına daldırıyor. Her biri paha biçilemez değerde asırların mirası kitaplardan ihtiyacı damıtmaya ise güç yetmiyor. Aşırı zor göğüslense bile artık öğrenim ve öğretimi basitleştirme zamanıdır. Arapça öğretimi, özü koruyan basitlik ve sadeliğe muhtaçtır. Lazımı kap-sayan, gereksizi olmayan ilk doğal ve sade halinde olmalı. İletişimden soyutla-madan, özü canlı halde sade öğretilmeli. Öğretim şimdiye kadar olmadığı kadar net, hedefe odaklı ve basit yollarla yapılmalı. Odaklanma zorluğu yaşanan günü-müz dünyasında karmaşık kurallar basitleştirilmeli. İlke bir kuram bir kuralı öğ-retme olmalı, bir örnekten sadece bir fayda beklenmelidir. Arapçayı onunla ilgili bilgiler değil, üretken edindirme alıştırmaları öğ-retir. Öğretim ile öğrenimin şevklendirilmesi gereken bir zaman varsa o da bu-gündür. Hem öğreten hem de öğrenen kendini engelleyici baskılardan sıyıracak bir rahatlama ve basit bir memnunluk molasına muhtaçtır. Bu ihtiyaç giderilirse hedefe odaklanılır, dikkat devamlı olur, öğrenen-öğreten kendini iyi hisseder, ba-şarı kahramanı olacağına inanır, şevkle kanatlanır ve hedefe uçar. Yöntem, seni hedefe götüren sihirli bir güçtür, onun mütevazı olduğuna şaşırma, ona güven, onunla özdeşleşirsen başarınla coşar, kısa sürede farkını fark edersin. Kitaba güven; ancak ondan her şeyi bekleme, bilgileri senin harekete ge-çireceğini bilmelisin. Unutma, tükettiğin enerjiyle orantılı verimin katlanır. Basit ve kolay olan değil, kolay olmayan kaliteli öğrenmenin şifrelerini çözer. Gerçek öğrenme; öğrenmeyi çeker, tatminkâr olur ve üstün başarı lezzeti tattırır. Arapça terkip dilidir, terkip kurmayı bilen Arapçayı iyi öğrenir. Dilsel iletişim sadece kelimelerin oluşturduğu terkiplerle yapılır. Dilin iletişimsel gö-revi, öğretimin kelimeleri bütünler terkiplerle yapılmasını gerektirir. Terkiplerin öğretimi, sürdürülebilir ve başarılı iletişim öğretiminin olmazsa olmazıdır. Bu il-keyi benimseyen kitap, Arapça genel terkip sisteminin kısa tanıtımından sonra isim, sıfat, beyan, atıf ve fiil terkiplerini genişçe ele alır. Öğrenimi, edinime dö-nüştürmek için terkip sisteminin benzeşen ve benzeşmeyen yönlerini kısa, öz ve basit karşılaştırmalarla çözümleyerek açıklar. Terkip sistemi edinimi, iletişim becerisinin hareket alanının temelini oluşturur. Arapça terkip sistem bilgisi, beceriye dönüşmeden konuşmak mümkün değildir. Farkında olmadan hep denilen; “anlıyorum fakat konuşamıyorum” sözü, terkip sistemi bilgi eksikliğinin acı bir itirafıdır. İletişimde iletilerin çözümü, ana-dil sistemiyle yapıldığı için kolaydır. Ancak gönderilen iletilerin, hedef dilin ter-kip sistemiyle dizildiği için meleke düzeyinde gelişmesi gerekir. İletişim, dil varlığını üretimsel terkiplere dönüştürebilme becerisidir. Terkip sisteminin edinimi, iç içe giren ve karmaşık anlam ögelerinin en basit dü-zeye indirgenip hissedilerek öğrenimini sağlar. İletişimde en yoğun ihtiyaç; isim-lerin nesnelerle aidiyet ilişkisini kurma ve bütün-parça bağlantılı terkipleri bilin-çaltına yerleşme işlemidir. Bu ise yoğun kullanılan isim-nesne arası aitlik bağ-lantı terkiplerini kurma zihin gücünü, duyularla hissedilir hale getirir ve dili ile-tişimsel kullanma becerisini geliştirir. Arapça ile Türkçe terkip sisteminin karşıtsal çözümlemesi öğrenim ve öğretimi kolaylaştıran veya zorlaştıran nedenlerin bilinmesini sağlar. Çeliştiği için edinim zorluğuna sebep olan terkip sistemi veya benzeştiğinden kolay öğ-renmeyi sağlayan sisteminin bilinmesi hem engelleri kolay aşmayı hem de kolay-laştırıcı unsurları verim arttırıcı şekle getirmeyi sağlar. Terkiplerin zihninde olu-şan anadil ile hedef dil arasındaki bağdaşımı keşfeden terkip bilgileriyle iletişim-sel alan kolayca aktif hale getirilebilir. Türkçe işleyen anadil sisteminin öğrenilen Arapça sistemiyle eşleşimi edinimin kolay, hızlı ve başarılı olmasını sağlar. Bu da Arapça bilgilerin öğren-cinin öğretim geçmişine uygun olarak; zıtlık, aynılık veya benzerlik gibi çelişen-uyuşan ilkelere uygun, gerekirse karşılaştırmalı gerekirse de karşıtsal ortak uyum sistemi esas alınarak sunumunu gerektirir. Başarılı öğrenme; öğretimde iki dil sistemi arasında bilgi geçiş yollarının mümkün olanın çok daha ötesinde açıla-rak dilsel ögelerin zıtlık, aynılık ve benzerlik prensiplerine uygun yapılmasıyla mümkündür. Bununla hem öğrenen hem de öğretenin fark etmediği edi-nim engelleri, bilinçaltı sistem çatışması ve duygusal filtre etkisi azalır, engelsiz edinimle yüksek başarı sağlanır. Arapça-Türkçe isim tamlaması, ortak tabanlı bir kurulum benzerliği ye-rine daha çok kullanım benzerliği gösterir. Arapçada isim tamlaması daha çok asıl cümleye ek, ayrıntı bilgi ekleme, cümlenin bir bölümüne açıklık kazandırma veya bir ismin türünü belirtme, anlamını sınırlama, konumunu belirleme gibi gö-revler yüklenir. İki isim arasındaki bağlantı koparsa oluşan ortak anlam kaybolur. İki ismin kazandığı ortak anlam terkiple sağlanır ve tamamlayan bağlantılarla bü-tünlük oluşur. “Sistematik Uygulamalı–Alıştırmalı Arapça Terkip Sistemi ve Karşıtsal Çözümlemesi” dilin yapı taşları olan kelimelerle terkip sistemi işleyişini hissedi-lir, belki dokunsal nitelikte edinim hedefinde gerçekleştirir. Sistemi duyularla kavratarak öğreneni bilgi karmaşası içinde boğulmaktan kurtarır. Öğrenilen her bilgiyi dil sistemi içinde kendi yerine yerleştirir, rastgele bilgi yığmaktan sakın-dırır. Ne öğrenilir, niçin öğrenilir, nerede ve nasıl kullanılır bilinciyle öğrenmeyi edinime dönüştürür. Bu naçiz çabanın Arapça öğrenen ve öğreten tüm gönül erlerini hedefe ulaştırmasını Mevlâ’dan yürekten niyaz eder, üzerimde tüm hakkı olanlara özel-likle de inceleme lütfunda bulunan; Em. Kd. Öğ. Alb. Nevzat Salih GÜVEN, Yrd. Doç. Dr. Ahmed AZZAVİ, Prof. Dr. Mehmet YAVUZ ve Prof. Dr. Ahmet Suphi FURAT’a en içten teşekkür ederim. Prof. Dr. Candemir DOĞAN
Mecmua ve cönkler, bilinmeyen şairler ve manzumeleri için en önemli yazılı kaynakların başında gelmektedir. Halk şairlerin şiirlerini muhtevî önemli bir cönk de Ankara Millî Kütüphane’de 06 Mil Yz Cönk 131 yer numarasıyla kayıtlıdır. Bu bildiride 77 yapraklık rika hatlı bu cönkte 13a-14b varakları arasında yer alan ve pireler hakkında heceyle yazılmış iki manzumenin tanıtımı yapılacaktır. Öncelikle şairin mahlası olan Rüşdî’nin kim olduğu tespit edilmiş ve mezkûr şairin bilinmeyen şiirleri olduğu anlaşılmıştır. Anılan edebî şahsiyetin, Türk edebiyatında bilinen 27 Rüşdî mahlaslı şairden Hasan Rüşdî olması kuvvetle muhtemeldir. Zira şairin Kayserili bir âşık olması ve 1900 yılında vefat ettiğinin bilinmesi, mevcut Rüşdîler içinde onu ön plana çıkarmaktadır. Şair, memleketi Kayseri’ye bağlı Molu’da H. 1282/ M. 1865-1866 vuku bulan pire salgını hakkında pireler” redifli dokuz kıtalık “destân-ı berâgûs” başlıklı bir destan ve “pire” redifli yine hece ölçüsüyle dokuz beyitlik bir gazel yazmıştır. Rüşdî bu manzumelerinde pire salgınının toplumu ve hayatı nasıl etkilediğini mizahî bir dille anlatarak dönemine ayna tutmuştur. Çalışmamızda öncelikle Türk kültür ve edebiyatında pirenin yerine temas edilerek edebiyatımızdaki bu haşereler hakkında yazılmış müstakil manzumeler tanıtılacaktır. Ardından Hasan Rüşdî’nin bu temadaki iki manzumesinin şekil ve muhteva incelemesiyle Arap harflerinden Latin alfabesine aktarımı yapılacaktır. Anahtar Kelimeler: Rüşdî, halk şiiri, cönk, mecmua, pire, salgın.
2006
Çağdaş finansman yönetimi anlayışı ile birlikte işletmeler, bilânçolarının pasif bölümlerinin farkına varmış, varlıklar kadar kaynakların da verimli ve etkin bir biçimde yönetilmesi gereğini kavramışlar ve bu, finansal yöntemlerin sıklıkla kullanılması zorunluluğunu beraberinde getirmiştir. 1 Sermaye ve yatırım oluşturmak ciddi maddi külfet gerektirmektedir. Bu, yaratıcı fikirleri olan ama bunu yatırıma dönüştürecek finansal gücü olmayan girişimciler için büyük bir handikaptır. Teknolojik gelişmelerin hızlanması ve bu nedenle modern iş yaşamında ihtiyaç olarak ortaya çıkan, hızlı çözümler, buluşlar, yaratıcı fikirler, klasik sermaye-üretim ilişkisinden ayrı bir tür sermaye çeşidini doğurmuştur: Girişim sermayesi (Venture Capital) denilen bu tür, özellikle küçük-orta işletmeler ile, yaratıcı fikirleri ve buluşları olan ama sermaye bulma sıkıntısı çeken küçük girişimciler için ideal bir çözüm olarak iş yaşamına girmiştir. Girişim sermayesinde temel süreç, piyasa içinde boşluğu ve ihtiyacı hissedilen parlak bir fikir ya da buluşun araştırma geliştirme (ar-ge) aşamalarından başlayarak, pazarlama ve satışına kadar geçen dönemdeki sermaye ihtiyacının karşılanmasıdır. Sistemin işlerliği ise bu sermaye ihtiyacını karşılamak üzere, fon fazlası olan yatırımcıları ya da nakdini değerlendirme peşindeki girişimcilere bu süreci finansal olarak karşılama görevi veriyor. Buna risk sermayesi de deniyor. Risk sermayesi (Ya da girişim sermayesi) bu anlamda değerlendirilirse, kısa bir ifadeyle, kendilerine sermaye arayan firma veya yeni fikirleri olan girişimcilerin, kendilerine sermaye yatırımı yapabilecekleri yeni fikirleri olan girişimciler ve firmaları arayan "risk almaya hazır" sermayedarlar ile buluşması olarak tanımlanabilir. 2 Risk sermayesi finansman yöntemi de, diğer finansman yöntemleri gibi, işletmelerin kaynakların etkin ve verimli biçimde kullanmalarına olanak sağlayan bir finansman yöntemidir. Diğer yöntemlerde olduğu gibi, ihtiyaçları doğru belirlemek, geleceğe yönelik sağlam bir planlama yapmak ve hedefleri belirlemede gerçekçi olmak yöntemin başarısını artırıcı unsurlardır. Bütün gelişmiş ülkelerde uzun zaman başarı ile uygulanan risk sermayesi, dinamik, yaratıcı ve yenilikçi, finansman gücü yeterli olmayan her aşamadaki girişimcilerin yatırım fikirlerini gerçekleştirmelerine olanak sağlayan, gerektiğinde işletme ve yönetim desteği de veren, hisse karşılığı sermaye aktarımı sağlayan çağdaş finansal yöntemdir (Ark, 2002: 01). Temel özellikleri arasında, bankalar tarafından desteklenmeyen girişimcilerin desteklenmesi, yatırımların hisse senedi karşılığında yapılması, uzun vadeli olması ve şirketin belli bir gelişme düzeyine gelmesinden sonra hisselerin satılması sayılabilir. 3 Dinamik bir sermaye akışının olduğu günümüz ekonomisi ve iş dünyasında bu tür bir sermaye oluşumu, ihtiyaçlar nedeniyle ortaya çıkmıştır.
2020
Rüyalarda ortaya çıkan temaların kaynağını anlayabilmek için belki de dünya tarihinde en önemli ve büyük çağlı olan bu korona salgınına bakmakta fayda var. Rüyalar çoğunlukla geçmiş yaşantılar ile bugünün gerçeği arasında derin örüntüler kurar. Korona virüsün bütün dünyayı saran panik ve kaygısı bireylerin düşünce ve duygularında belki de salgının yayılma hızından daha hızlı bir şekilde yerini aldı. Öyle ki henüz herhangi pozitif bir vaka görülmeyen bölge veya ülkelerde bile virüs, önce insanların rüyalarında kendini göstermeye başladı. Belki de virüs ilk önce rüyalarla bulaştı ve sonra da fiziksel olarak dünyada yayıldı. Geçmişten bugüne değin kabul gören tüm önemli rüya çalışmalarına göre rüya temalarının önemli kısmı geçmişe, kalan kısımları ise bugünün gerçeğine ve geleceğe ait beklentilere değinir. Virüsün varlığı küresel bellekte henüz çok kısa bir zamana denk gelse de medya araçları sayesinde olağanüstü bir hızla bütün insanlara bulaştı ve geçmişteki travmaları ve kaygıları tetikleyen bir zemin yarattı. Burada önemli olan ve altını özellikle çizmek istediğim şey, rüyaların belki de ilk defa bu kadar kısa zamanda küresel ölçekte ortak bir tema etrafında yapılanışına tanıklık etmemizdir. Birey kişisel yaşantıları kadar içinde yaşadığı toplumun travmalarına da ortaktır ve ister doğrudan, ister dolaylı, ister dijital bir deneyimden kaynaklansın bütün deneyimlerden etkilenerek bilinç ve bilinçaltında bir sürece girer. Koronavirüs tüm dünyayı saran ortak bir kaygı ve travma unsuru olarak rüyalarda da ortak şekilde küresel bir rüya yaratmış durumda. Karşılaştığım sonuçlar elbette koronavirüs öncesi de var olan temalardır. Burada üzerinde durmak istediğim şey insanların virüsle birlikte rüya temalarının nasıl bir yönelim gösterdiğini ve virüsü imgelerin içine nasıl yerleştirdiğini anlatmaktır. Virüsün Türkiye'de görüldüğü ilk gün olan 11.03.2020 tarihinden itibaren rüyalarda nasıl bir etki yarattığını araştırmak için sürekli rüyaları inceliyorum. 13-20 yaş arasında 112 katılımcıyla yaptığım anketin ve incelediğim 500 rüyada karşılaştığım önemli sonuçları açıklamaya çalışacağım. Yaptığım ankette katılımcılara farklı durumları içeren konu başlıklarını son 4 ayda ne sıklıkla rüyalarında gördüklerini sordum. Yanıtlar aşağıdaki gibidir. Grubun %22'si rüyalarında gerginlik hissi yaşamadığını söylerken geri kalan %68'i farklı oranlarda gerginlik hissine maruz kalmıştır. %35'i hiç yalnızlık hissetmediğini belirtirken %65'i her zaman yalnız hissettiğini ifade etmiştir. Grubun %60'ı bir yakınını kaybetme hissini rüyalarında gördüğünü belirtmiştir. %68'i rüyasında koronavirüsü görmediğini belirtmiştir. Çocukluğun mutlu bir anına götüren rüyaların kötü bir anıya götüren rüyalardan daha yoğun olduğu gözlenmiştir. Bu da insanların sürecin olumsuz etkisini gidermek için
Loading Preview
Sorry, preview is currently unavailable. You can download the paper by clicking the button above.