Academia.edu no longer supports Internet Explorer.
To browse Academia.edu and the wider internet faster and more securely, please take a few seconds to upgrade your browser.
. Ahmed-i Dâ'î'nin Teressül Adlı Eserinin Yeni Bir Nüshası Özet Osmanlı edebiyatının velud yazarlarından olan Ahmed-i Dâ'î (ö. 832/1429'dan sonra) edebiyat, akaid, rüya tabiri, dilbilimleri ve hadis gibi birçok alanda eser vermiştir. Bu eserleri arasında tamamen edebî bir amaçla yazılmış olanları bulunmakla birlikte Ahmed-i Dâ'î, döneminin ihtiyaçlarına cevap verecek metinler de kaleme almıştır. Bu bakımdan müellifin "mübtedî" olarak nitelediği okurlarına yardımcı olmak üzere kaleme aldığı eserlerinden birisi de Teressül adlı inşa eseridir. Maalesef bugüne kadar Teressül'ün tam bir nüshası ele geçmemiştir. Bilinen tek ve eksik nüshası Manisa Muradiye Kütüphanesi'nde 1856 numarada kayıtlı mecmûanın içindedir. Bu makalede ise Edirne Selimiye Yazma Eser Kütüphanesi'nde 6998 numarada kayıtlı mecmûanın içinde bulunan, bugüne kadar bilinmeyen ve fakat yine eksik olan bir nüsha tanıtılacak ve iki nüshanın karşılaştırması üzerinden Ahmed-i Dâ'î özelinde eser telifi ve istinsahı üzerine kimi fikirler serdedilecektir.
Journal of Turkish Research Institute, 2018
One of the oldest examples of Münşeat type in the Ottoman period is the Kırımlı Hafız Hüsam's Teressül. There is no information available in the sources about author of the work. However, in the light of some evidences, it is estimated that the author lived between the ends of the XIV. century and the beginning of the XV. century and also served in the Germiyanoğulları Principality council in Kütahya. To the best of authors' knowledge, there is one copy of the work and this copy registered as Nurbanu with the 122 archive number is in the Selim Ağa Library. This work was copied by Şeyh Mehmed in the H.831 and was composed of 4 sections. Kitabet edebi, sername, cevapname and berat writing was mentioned in the first, second, third and fourth sections, respectively. A new copy of Teressül which hasn't been mentioned before in sources, has been discovered as Mûnisüˈl-İhvân at Beyazıt Provincial Public Library. In this study, firstly a general knowledge about the prose education was given and Kırımlı Hafız Hüsam and his work named as Teressül were mentioned. Afterwards, a new copy was introduced and information about the common and different aspects of the both copies was given. Obtained information from this work was addressed in the conclusion part. It is expected that this work will be helpful the studies related to prose education.
Akademik Dil ve Edebiyat Dergisi, 2021
Bu makale iThenticate programıyla taranmıştır. This article was checked by iThenticate.
Ebussuûd Efendi’nin Du‘â-nâme’sine Ait Yeni Bir Nüsha Üzerine, 2022
2017
Turkiye’deki eski metin calismalarinda Arapca-Farsca kokenli kelimelerin yazi cevriminde unsuzler ve birkac uzun unlu (ā, i, ū, o) isaretlenmekte, “kapali e” sesleri ise belirtilmemektedir. Bunlarda gorulen farkli harf veya isaretler ise kelimenin klasik bicimi uzerinden degerlendirilerek genellikle imla hatasina baglanmaktadir. Oysa ses bilgisi tarihi uzerine surdurulen calismalarin daha kapsayici hâle gelebilmesi icin alinti kelimelerin de es zamanli bakis acisiyla irdelenmesi gerekmektedir. Bu makalede, klasik bicime uymayan ve sescil deger tasiyan isaretlerden yola cikilarak Nehcu’l-Ferādis’teki Arapca-Farsca alintilarda “kapali e” konusu arastirildi. Imla-fonoloji baglantisi cercevesinde yurutulen incelemede ilk unlusu “ustun+ye” ile yazilmis, kaynak veya araci dilde ilk harfi esreli olmasina karsilik NF’de “ustun”le harekelenmis, ilk harfinde her “iki hareke”yi birlikte tasiyan ve ilk hecesi “ustun+ye+cezim” biciminde isaretlenmis kelimeler ele alindi. Tespit edilen yirmi seki...
Littera Turca Journal of Turkish Language and Literature, 2016
Özet Osmanlı Devleti'nin son döneminde yaşamış olan Kerküklü Mehmed Mihrî, Arapça, Türkçe ve Farsça dillerinin yanı sıra Fransızca ve İngilizceyi de bilen ve bu dillerin gramerleri üzerine çeşitli eserler kaleme alan bir âlimdir. Mehmed Mihrî'nin eserlerinin büyük çoğunluğu gramer üzerine yazılmıştır. Bu durum, onun iyi bir dil eğitimi almış olduğunu göstermektedir. Mehmed Mihri, gramer haricinde belâgat konusu ile seyahatname türünde eserler de yazmıştır. Bu çalışmada onun belâgatle ilgili yazdığı el-Eserü'l-Celîl fî Medh Alâ İsmâîl adlı eseri üzerinde durulmuştur. Bazı kaynaklarda Fenn-i Bedî' ismiyle de kaydedilmiş olan bu eser, belâgatin bedî' konusuyla ilgili bazı sanatları ile bazı nazım şekillerini ele almaktadır. Nerede ve ne zaman basıldığı belli olmayan bu eser, müellifin mukaddimede bildirdiğine göre eserin harflerinin ebcet hesabına göre sayı değerleri toplandığında elde edilen H. 1291 yani M. 1874 yılında telif edilmiştir. Çalışmamızda Mehmed Mihrî'nin hayatı ve eserleri hakkında bilgi verildikten sonra yukarıda söz konusu edilen eserinin muhtevası özetlenmiştir. Eserin muhtevası özetlenirken müellifin eserde yer alan terimlere dairki tarifleri birebir alıntılanmış ve genellikle söz konusu terimlere misal getirilen şiirlerin kime ait olduğu veya bu şiirlerin hangi eserlerden alındığı belirtilmiştir. Eserde misal getirilen şiirlerin büyük çoğunluğu Mehmed Mihrî'ye aittir. Mehmed Mihrî'nin bu eserdeki şiirleri, Mısır hıdivi (valisi) İsmail Paşa'ya methiye olarak kaleme alınmıştır. Abstract Mehmed Mihrî, who lived during the last decades of Ottoman Empire, was a polyglot scholar speaking French and English as well as Arabic, Persian and Turkish. He penned several books about the grammatology of these languages. The majority of his studies are conducted on grammar, which demonstrates that he was well educated in languages and linguistics. Yet, apart from grammar, he also wrote travelogues and books about rhetoric. The present study deals with his book written about rhetoric, el-Eserü'l-Celîl fî Medh Alâ İsmâîl. This work, which is also referred as Fenn-i Bedi, addresses and discusses bedi of rhetoric and some types of verse. Although where and when this book was published remained unknown, the author of the book stated in his introduction that it was written in 1291 (that is 1874 according to Gregorian calendar) based on the assumption made in line with abjad by interpreting the number values of the letters and translating them into numbers. In this study, after relating some information about Mehmed Mihrî's biography and his works, the content of the aforementioned work is summarized. In the summary, the definitions of the terms by the author are quoted verbatim; the writers of the poems presented as exemplars for the definitions or their sources are specified. Most of the poems presented in the work are written by Mehmed Mihrî. His poems included in this work are penned as eulogies for İsmail Pasha, the governor of Egypt.
Kafkas Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, 2021
Teşbihin belâgat açısından önemli bir yeri vardır. Teşbih, bir şeyi aralarındaki ortak özellikten dolayı bir edat aracılığıyla başka bir şeye benzetmek anlamına gelmektedir. Teşbih özellikle de edebiyatçıların duygu ve düşüncelerini ifade etmesinde önemli bir misyona sahiptir. Teşbihin müşebbeh (benzeyen), müşebbeh bih (benzetilen), vechü’ş-şebeh (benzeme yönü), edâtü’t teşbih (teşbih edatı) olmak üzere dört unsuru vardır. Bunun yanı sıra teşbihin birden fazla çeşidi vardır. Bunlardan birisi de teşbih-i temsildir. Teşbih-i temsilde diğer teşbih çeşitlerinden farklı olarak durumun duruma benzetilmesi söz konusudur. Benzetme yönü ise birden fazla unsurdan meydana gelmektedir ve bir şekilden oluşmaktadır. Bu makalemizde Mısır’ın önde gelen yazarlarından Mustafa Lutfî el-Menfelûtî’nin (1876-1974) en-Nazarât adlı eserindeki teşbih-i temsil örneklerini inceleyeceğiz. Bu örnekleri benzeyen, benzetilen, teşbih edatı ve benzetme yönü bakımından inceleyip, Menfelûtî’nin teşbih-i temsilleri ha...
2016
Bilginin mahiyeti ve kaynagi problemi ile hakikat problemi felsefenin daimi problemleridir. Islam felsefesinde epistemolojik sorusturma oncelikle algi hakkinda ve algi, algilanan nesne ve algilama arasindaki uclu etkilesim hakkindadir. Bilgiyi, algilanan nesnenin ruhtaki “iluzyonunun” gercekligi ya da nesnenin ruhtaki ozunun mevcudiyeti olarak izah eden Messa‘i (Peripatetik) anlayisi, toz ve ilinek arasinda kategori karmasasina neden olmaktadir. Bu nedenle cevaben, koreleasyona bagli deger, formlarin gorulenmesi, algilanan ozlerin ruhta bolunmezligi gibi baska bilgi kuramlari ortaya konuldu. Islam dunyasinda bu konuyla dogrudan ya da dolayli olarak ilgilenmis olan bir dizi dusunur sayilabilir; bunlardan birkaci Fârâbi, Ibn Sinâ, Suhreverdi, Fahrettin Râzi, Nasir Tusi, Ali Tusi, Ali Kuscu, Hocazâde, Desteki, Erdebili, Devvâni, Kemal Pasazâde, Molla Sadrâ, Lâhici, Ismail Gelenbevi ve R. Ali Tebrizi’dir. Biz bunlar arasinda ozellikle N. Tusi, A. Tusi, Devvâni, Erdebili ve Gelenbevi uze...
Ṣalāḥ al-Dīn al-ʿAlāʾī (d. 761/1359) was a scholar who lived in the period of the Mamluks, who made important contributions to the science of ḥadīth both with his duties in ḥadīth schools, and his works in the field of ḥadīth criticism/the discipline of al-jarḥ wa-l-taʿdīl (impugning and accrediting). One of his works on the science of ḥadīth is Ibn al-Jawzī's (d. 597/1201), al-Naqd al-Sahîh, which he wrote in order to explain that the ḥadīths that he decreed were fake up in Maṣābīḥ al-Sunna are not as claimed. The author's work in question is one of the first texts of authorship written for Ibn al-Jawzī's al- Mawḍū'āt and al-'Ilal. This article focuses on ʿAlāʾī's life, his identity as a muḥaddith and his contributions to the science of ḥadīth, as well as his evaluations on some of the ḥadīth in question in our country. The aim of the study is to identify ʿAlāʾī's personality and the introduction his work, the method he followed in his analysis of ḥadīth, and to gain an idea about whether
Türkistan’da yazdığı Türkçe ve Farsça şiirleriyle yaşadığı dönemde oldukça tanınan Ṣûfî Allâhyâr, 1633/1634 (H. 1043) yılında Semerkant yakınlarındaki Kettekurgân’ın Mingler köyünde dünyaya gelmiş, 1723/1724 (H. 1136) yılında Surhanderyâ’daki Denov şehrinin Kettevahşivar (Rahşavar) köyünde vefat etmiştir. Nakşibendî şeyhi olarak çevresinde etkili bir isim olarak tanınan Ṣûfî Allâhyâr, yazdığı tasavvufî eserlerle insanlara yol gösterici olmuştur. Onun önemli eserlerinden biri de Ŝebâtü’l-‘Âcizîn’dir. Ŝebâtü’l-‘Âcizîn, Çağatay Türkçesi ile mesnevi tarzında yazılmış dinî, ahlakî, tasavvufî bir eserdir. Bu eser Türkistan’ın farklı bölgelerinde, İran’da, Pakistan’da, Afganistan Türkleri arasında çok yaygın bir şekilde sevilip okunmuştur. Dolayısıyla bu eserin Taşkent, Buhara, Kazan, Bakü, Tahran, Süleymaniye, Şam, Peşaver nüshaları gibi oldukça fazla sayıda nüshası mevcuttur. Bazı nüshalarında eserin adı “Ṣûfî Allâhyâr” olarak geçmektedir. Son dönemlerde Arap ya da Kiril alfabesiyle Özbekistan’da, Kazakistan’da, Kırgızistan’da yeniden basımı yapılmıştır. Ṣûfî Allâhyâr’ın “Ŝebâtü’l-‘Âcizîn” adlı eserinin elimizdeki nüshasının adı, Taşkent nüshası gibi “Ṣûfî Allâhyâr” olarak geçmektedir. Ancak karşılaştırmamızda bu nüshanın Taşkent nüshasından ses ve biçim özellikleri bakımından farklılıklar gösterdiği görülmüştür. Oldukça yıpranmış olan nüsha, Ulupamir Kırgızları arasında tespit edilmiştir. Bu çalışmada, önce Ṣûfî Allâhyâr’ın eserinin elimizdeki nüshası ile Taşkent, Tahran, Süleymaniye, Şam ve Peşaver nüshaları karşılaştırılacaktır. Daha sonra nüshalar arasındaki ayırıcı özelliklerin Çağatay Türkçesindeki ses ve şekil özelliklerinden farklılık gösterip göstermedikleri ve bunların hangi çağdaş Türk lehçeleri ile bağlantılı olabileceği değerlendirilecektir.
Dîvân Yolunda Bir Bilge: Prof. Dr. Bayram Ali Kaya Armağan Kitabı, 2024
Öz: Biyografik kaynaklarda kendileri ve eserleri hakkında bilgi bulunduğu halde günümüzde eserlerinin nüshaları elimizde olmayan, bu yüzden de edebiyat tarihimizdeki yerleri tam olarak belirlenemeyen birçok müellif bulunmaktadır. Bunlardan birisi de 18. yüzyılın önemli tezkire yazarlarından birisi olan Mehmed Sâlim Efendi'nin babası Şeyhülislam Mustafa Mirzâ Efendi'dir (ö. 1135/1722). Kaynaklarda kendisinin Eşrât-ı Sâ'at isimli Türkçe bir eseri bulunduğu söylense de bu yazının kaleme alındığı döneme kadar herhangi bir nüshası tespit edilememişti. Bu çalışmada, yakın zamanda tespit edilen bir nüshası üzerinden Eşrât-ı Sâ'at'in günümüze kadar tespit edilemeyişinin kataloglamaya dayalı nedenleri, nüshanın ayrıntılı tavsifi, eserin muhtemel telif tarihi ve muhteva incelemesi yapılacaktır. Eşrât-ı Sâ'at'in esas bölümlerinde kıyamet alametleri hakkındaki rivayetlerin derlenmiş, hâtime kısmında ise yöneticilere nasihatlerde bulunularak özet mahiyetinde bir siyasetname metni ortaya konmuştur.
Akademik Dil ve Edebiyat Dergisi, 2025
“Sîret” bilinen yaygın ismiyle “siyer”, Hz. Peygamber’in hayatını konu alan ve 14. yüzyılla beraber Türk edebiyatında önce tercüme daha sonra ise telif şeklinde görülmeye başlayan, manzum, mensur ve manzum-mensur karışık olarak yazılan bir türün adıdır. Türklerin sohbet meclislerinde Hz. Peygamber, Hz. Ali ve diğer sahabelerin hayatları, mücadeleleri ve faziletleri her zaman bir merak ve söyleşi konusu olmuştur. Zamanla bu konular etrafında eserler telif edilmiştir. Bu maceralar üzerine eserler telif eden müelliflerden biri de 15. yüzyıl şairlerinden Muhammed’dir. Muhammed, bu eserini Hasan el-Bekrî’nin siyerinden hareketle nazmetmiştir. Yazıldığı dönemde ve sonrasında halk tarafından çok sevilen bu kitabın birçok nüshası istinsah edilmiştir. Kütüphanelerde bu eserin günümüze kadar ulaşabilmiş tam ve eksik olmak üzere 69 adet nüshası tespit edilmiştir. Tespit edilen bu nüshalara ek olarak şahsi kütüphanemizde, Muhammed’in “Siyeri”nin 434 varaktan meydana gelen ve sonunda İslâm dünyasının ilk 5 halifesinin hayat ve vefatlarını konu alan bir ek manzumenin de yer aldığı yeni ve bilinmeyen bir nüsha daha vardır. Bu çalışmamızda bu nüshanın tavsifi ve eser hakkında yapılmış en geniş iki çalışmada esas alınan diğer tam nüshalarla karşılaştırılması yapılmıştır. Eserin kapak da dâhil bazı bölümlerinin fotoğrafları çalışmanın sonuna eklenmiştir. Böylece eserin
TDK Belleten, 2021
Bu makale ile okuyucuya sunulan metin, Hemdemî’nin Fihrist-i Şâhân’ının yeni bir nüshası ve zeylinden oluşmaktadır. Müellif, ismini veya mahlasını belirtmemiştir. Millî Kütüphane’de bulunan yazma bir esmayıhüsna metninin arkasında 35b-39b varakları arasında yer almaktadır. Osmanlı tarihi yazımında, Fihrist-i Şâhân gibi yazarı belirtilmeyen veya bilinmeyen ve bugün anonim Tevârih-i Âl-i Osman olarak nitelenen, manzum ve mensur birçok tarihî metin bulunmaktadır. Yazarı bilinmeyen bu zeyil, Hemdemî’nin IV. Mehmed ile biten metninin ardından II. Süleyman, II. Ahmed, II. Mustafa ve III. Ahmed Han dönemlerini manzum olarak işlemektedir. Metin yarım bırakılmışa benzemektedir. Bu çalışmayla ilk kez neşredilen metin, Cumhuriyet Üniversitesi Öğretim Üyelerinden Prof. Dr. Mehmet Arslan tarafından yayımlanan nüshayla karşılaştırılmış ve aradaki nüsha farkları dipnotlar ile belirtilmiştir.
Doğu Araştırmaları, 2024
Nizâmî-i Gencevî, Fars edebiyatında hamse yazma geleneğinin öncüsü olarak kabul edilir. Şairin Penc Genc isimli hamsesini oluşturan eserler, yazıldığı coğrafyanın dışında da oldukça ilgi görmüş, hamseyi oluşturan mesnevilerin tümüne birçok nazire yazılmıştır. Bu hamseyi oluşturan mesnevilerden ilki olan Mahzenü'l esrâr, şairler tarafından adeta ulaşılması gereken bir mertebe olarak görülmüş ve bu esere nazire yazmak neredeyse bir gelenek halini almıştır. Osmanlı sahasında da birçok şairin ilgisini çeken bu esere hem Türkçe hem Farsça nazireler yazılmıştır. X/ XVI. yüzyılda, Osmanlı hâkimiyeti altında bulunan Bağdat'ta yaşayan Şemsî-i Bağdâdî de, Mahzenü'l esrâr'a nazire yazan o şairlerden biridir. Bu çalışmada Şemsî-i Bağdâdî'nin, Nizâmî'nin Mahzenü'l esrâr adlı eserine nazire olarak kaleme aldığı Manzar-i ebrâr mesnevisi incelenmiş ve çeşitli açılardan Mahzenü'l esrâr ile benzerlik ve farklılıkları ortaya koyulmaya gayret edilmiştir.
Bu çalışma, 2020 yılında tarafımdan yapılan "Gulâmî'nin Dâsitân-ı Hadîcetü'l Kübrâ Adlı Eserinin Bilinmeyen İki Nüshası ve Diğer Nüshalarına Dair" adlı çalışmanın devamıdır.
Sosyal Bilimler Dergisi sobider, 2020
I NÜZÛL 1 Özet Esbâb'ı Nüzûl İslam'ın ilk devrinden itibaren Kur'ân İlimleri içerisinde etkili bir yere sahip olmuş, varlığı ile İslam dünyasına ilahi murada matuf anlayış/kavrayış biçimlerinin geliştirilmesine katkıda bulunmuştur. Sahabeyi de üstün kılan vasıflardan birisi de nüzûl ortamına, zamanına, âyetlerin kimin hakkında indiğine vb sebebi nüzûle ilişkin hususların bilinmesindeki yetkinliğidir. Onların bütün bu hususlara vâkıf olması aynı zamanda ilâhi maksada da hâiz olmalarını sağlamıştır. Ebu Ubâde'nin İbrahim Teymi'den naklettiği, aynı dine, aynı kıbleye sahip olan ümmetin ihtilafa düşmesi hususundaki rivâyeti esbâb'ı nüzulün önemini bir kez daha ortaya çıkarmıştır. Biz bu makalemizde çağdaş dönem yazarlarında biri olan, hayatını İslam davası uğruna mücadelelerle geçiren Mevdûdî'nin Tefhîmu'l Kur'ân adlı eserine esbâb'ı nüzûl konusunu ele aldık. Mevdûdî'nin sebeb-i nüzûle bakış açısını, yöntemini inceleyip ilgili rivayetler hususundaki değerlendirmelerine değindik. Ayrıca klâsik dönemlerde tartışma konusu olan belli başlı meselelerde müfessirin yaklaşım tarzlarını ele aldık. Bu sayede müfessirler içerisinde Mevdûdî'nin yeri ve önemi hakkında okuyucuyu bilgilendirmeye çalıştık.
Loading Preview
Sorry, preview is currently unavailable. You can download the paper by clicking the button above.