Almanca'da"museal" [müzevari] sözcüğünün tatsız çağrışımları vardır. Gözleyenin artık yaşamsal bir ilişkisinin olmadığı ve yitip gitme aşamasında olan nesneleri tarif eder. Korunmalarını, günümüzün ihtiyaçlarından çok tarihsel saygıya borçludurlar. Müze ve türbe, fonetik ilişkiden daha fazlasıyla birbirine bağlıdır. Müzeler, sanat eserlerinin aile mezarları gibidir.-Theodor W. Adorno, "Valery ProustMuseum" Hilton Kramer, Metropolitan Müzesi'ndeki on dokuzuncu yüzyıl sanatının yeni enstalasyonu üzerine yaptığı incelemede, salon resminin Andre Meyer Galerileri'ne dahil edilmesine saldırıyor. Bu sanatı aptal, duygusal ve aciz olarak nitelendiren Kramer, yeniden kurulum bir nesil önce yapılmış olsaydı, bu tür resimlerin atılmak üzere kondukları müzenin ambarlarında kalmış olacağını iddia ederek devam ediyor: Sonuçta, gömülü kalmak cesetlerin kaderidir ve salon resminin gerçekten de çok ölü olduğu anlaşılmıştır. Ancak, günümüzde, bir sanat tarihçisinin, dökülen kalıntılarında bir tür yaşam temsili tespit edebileceği kadar ölü bir sanat yoktur. Son on yılda, aslında, bilimsel dünyada, bu hüzünlü eşelemelerde uzmanlaşmış güçlü bir alt meslek ortaya çıktı. Kramer'in müzedeki ölüm ve çürüme metaforu, Adorno'nun Louvre'daki Valery ve Proust'un zıt ama birbirini tamamlayan deneyimlerinin analiz edildiği makalesini hatırlatır; ancak, Adorno, bu müzesel ölümlülüğün, kendi kültürünün çelişkilerine dolanmış bir kurumun zorunlu etkisi olduğunu ve dolayısıyla orada bulunan her nesneye uzandığını iddia eder. Öte yandan, başyapıtların ebedi yaşamına olan inancını koruyan Kramer, yaşam ve ölüm koşullarını, müzeye ya da alet olduğu özel tarihe değil, ancak sanat eserlerinin kendilerine, yalnızca belirli bir yanlış yönlendirilmiş enstalasyonun getirebileceği çarpıtmalar tarafından tehdit edilen özerk niteliklerine atfeder. Bu nedenle, "Gerome'nin 'Pygmalion ve Galatea' gibi küçük bir resmini, Goya'nın 'Pepito'su ve Manet'nin' Papağanlı Kadın'ı gibi başyapıtlarla aynı çatı altına yerleştiren bu ilginç dönüşü" açıklamak istiyor. Bu ne tür bir zevk-ya da hangi değer standardı-ki böylesine göze batan zıtlıkları bu kadar kolay karşılayabiliyor? " [Kramer'e göre], yanıt,-çok tartışılan bir fenomen olan-modernizmin ölümünde bulunabilir. Modernist hareketin gelişmekte olduğu anlaşıldıkça, Gerome veya Bouguereau gibi ressamların yeniden canlanmasından söz edilemez. Modernizm, böyle bir gelişmeyi