Academia.edu no longer supports Internet Explorer.
To browse Academia.edu and the wider internet faster and more securely, please take a few seconds to upgrade your browser.
2022, Lahitteki Baykuş
…
6 pages
1 file
Uluslararasi si̇nema ve felsefe sempozyumu, 2023
Park Chan-Wook’un 2006 yapımı filmi “Ben bir Siborgum, ama sorun değil!” , siborg olduğuna inanan genç bir kadının akıl hastanesine yatmasıyla tanıştığı başka bir erkek hasta arasındaki ilişki izleyiciyi hayatın bilindik gerçeklerinden uzaklaştırarak anlatılmaktadır. Başka bir ifadeyle, filmin akıl hastanesinde geçmesi genç kadının ve genç adamın bambaşka bir gerçeklikte yaşanan ilişkisi kendi kurgusu içinde normaldışı olduğunu da hatırlatmaktadır. Ancak çalışmada, bir bakıma anormal algılanması istenen bu ilişki Donna Haraway ile geleceğin normali olduğu anlaşılacaktır. Gelecek, teknolojik gelişmelerin umudu ve insanların onları kullanmadaki iyimserliğiyle değiştirebileceği ve melez birlikteliklerin çeşitleneceği vurgusuyla betimlenecektir. Böylece, siborgların varlığı ve siborglarla ilişkinin alternatif, dönüştürücü etkisi umut duygusuyla başka bir geleceğin bugüne nasıl da yakın ve bağlı olduğunu gösterecektir. Canavarın karnından yazdığını söyleyen Haraway, teknobilim ile insan ve insandışı varlıkların umutla bambaşka bir gelecek için nasıl birlikte çalıştığını ve bugünden iyimser bir geleceğin gayet mümkün olabileceği ve dönüştürücü etkisi açıklanarak çalışma sonlanacaktır. Anahtar Kelimeler: Donna Haraway, siborg, umut, teknobilim, posthümanizm.
2014
Gelecekte ne olacağına dair rüya tabirleri kitaplarında yazanlardan, şiir kitaplarındaki tahminlere uzanalım. Tarihin dâhil edildiği metinler üzerine konuşurken, geçmişle ilgili söylenenlerde ipin ucu kaçsa da “Gelecek ve Diğer Meselelerde” durum farklı. Zira içinde bulunulan evrenden daha öte; bulunulmak istenen, belki de hiç bir zaman yaşanamayacak olandır gelecek. Mesele böyleyken, bunun üzerine şiir üretmek, metin üretmekten de daha güç hale dönüşüyor...
İstanbul Bilgi Üniversitesi, Mimari Tasarım Yüksek Lisans Programı'nda, Doç. Dr. Tansel Korkmaz tarafından gerçekleştirilen ARCH514 dersi kapsamında yazılmış "Gelmekte Olanlar ve Gelecek" metninde; bilim, teknoloji, ekonomi, siyaset ve toplum üzerinden bir gelecek tartışması yapılmaktadır.
Suriye'nin kuzey batısında Halep ile Lazkiye arasında kalan ve Türkiye ile uzun bir sınıra sahip olan ve 'yeşil İdlib' olarak bilinen kent; sanayi kenti Halep ile Liman şehri Lazkiye arasındadır. Yüzölçümü bakımından Suriye'nin 8., nüfus bakımından ise 5. büyük ilidir. İdlib uzun bir dönem Halep'e bağlı olarak kalmıştır. Kent 1883 yılında; büyük bir pazarı, zeytinyağı sabunu üreten 15 fabrikası ve renkli boya üretimi ile öne çıkmıştır. Bunun yanında 1890 yılı kayıtlarına göre İdlib 14 Mescit ve 90 Medrese ile ilmi hayatta da varlığını göstermeye başlamıştır. Fransız manda döneminde ilk defa pamuk ekimi başlamıştır. Kentin devrimden önce başlıca geçim kaynakları ticaret, ziraat (kimyon, susam, zeytin) ve son yıllarda artan bir trendle barındırdığı eski medeniyetlere ait eserleri (M.Ö Ebla Krallığına ait eserler, İslami dönem eserleri, Memlük ve Osmanlı Camileri ve halk hamamları) ile Turizmdir. İdlib 17. Yüzyılın ikinci yarısından itibaren Cisr el-Şuğur'a daha sonra Eriha'ya bağlı iken 1812 yılında kaza yapılmış ve 1958 yılında Cemal Abdülnasır'ın ziyareti sonrası il merkezi olarak kabul edilmiştir. 2010 yılı sayımına göre kent merkezinin nüfusu 165 bin olup, kentte Araplar, Türkmenler ve Kürtlerin yanı sıra Hristiyan ve Dürziler de yaşamaktadır. Hafız Esad'ın, döneminin ilk günlerinde gerçekleştirdiği geziden hoşnut ayrılmaması ve kentin kendisine karşı olan soğuk tutumu nedeniyle rejim tarafından uzun yıllar görmezden gelinmiş ve kent yatırımlardan mahrum bırakılmıştır.
http://www.ubaksymposium.org/Upload/editor/files/sosyal%202.pdf, 2019
“Kem âletle kemâlat olmaz” demiş büyüklerimiz. Medeniyetlerin avlusu olan Anadolu’da tarihi İsa’dan Önce (İ.Ö) 9. yüzyıla kadar uzanan bakırcılık sanatı, günümüzde yok oluyor gibi gösterilse de, bugün hâlâ önemini korumaktadır. Anadolu’da önemli bir yere sahip olan bakır, süslemeye de çok elverişli bir maden olduğundan dolayı dekoratif olarak pek çok objenin ana maddesi olmuştur. Tarihte bakır, birkaç teknik kullanılarak birçok alanda eser bırakmıştır. Hitit, Urartu, Frig, Helenistik, Roma ve Bizans dönemlerinde Anadolu’da çeşitli tekniklerle çalışan bakır atölyelerinin bulunduğu, günümüze kadar gelen birçok sayıdaki eserden anlaşılmaktadır. Osmanlı döneminde Anadolu’da, bakır yataklarının işletilmesi sonucunda bakır işçiliği bir çok şehrimizde zirveye ulaşmış ve atölyeler açılmıştır. Osmanlı döneminde maharetli ustaların ellerinde “İstanbul İşi” tabiriyle incelik, zarafet ve estetik anlamda zirveye ulaşarak sanatsal halini almıştır. Günümüzde modern çağın ve yaşam koşullarının birçok şeyi kendi içinde eritmesine karşı duran ve oldukça büyük zahmetlerle katlanarak bakır işlemeciliğinde hizmet etmeye gayret eden zanaatkârlarımız / sanatkârlarımız halen bulunmaktadır. Urfa ilimizde bakır işlemeciliğinde çocukluktan yetişmiş, sıkıntı çektiği halde bakır işlemeciliğinden vazgeçmemiş ve günümüzde usta çırak ilişkisi ile eğitim verip üreten, kapıları yerli yabancı turistlere ve eğitim gönüllülerine her daim açık atölyelerimiz bulunmaktadır.
ÇAĞDAŞ MİMARLIK ARAŞTIRMALARI Kent, Kuram, Tasarım, 2021
Tarih boyunca mimarlık ile ilgili birçok söyleme ve yazıma rastlansa da, manifestolar farklı stilleri ile diğerlerinden açıkça ayrışmaktadır. Mimaride oldukça önemli bir yere sahip olan manifestolar, dönem dönem kitleleri etkilemek ve yönlendirmek için kullanılmışlardır. Okuyucuya ünlemlerle, hatta zaman zaman rahatsız edici şekilde seslenen manifestolar, bu anlamda harekete geçirici yapıları ile dikkat çekmektedir. 20. yüzyıldan sonra sanat ve mimarlık camiası tarafından da benimsenmeye başlanmaları ile birbirine benzer veya farklı özelliklerde birçok mimari manifesto yazılmıştır. Bu çalışma kapsamında ise, Antonio Sant’Elia’nın Fütürist Mimarlık Manifestosu ve Paul Scheerbart’ın Cam Mimarlığı manifestoları incelenmiştir. Bu iki manifesto, içerik, yazım stili, dili, yazıldıkları dönem, yazarlarının hayatı ve görüşleri bakımından değerlendirilmişlerdir. Özellikle kendi dönemlerinden itibaren gelecek mimarlık nesilleri üzerindeki etkileri tartışılmış, yazarların kendi düşüncelerinde ve çalışmalarında ne gibi bir yere oturdukları düşünülmüş ve iç çelişkileri olup olmadığı incelenmiştir. Yarattıkları geçmiş ve gelecek kavramları üzerinden ele alınan metinler bu bağlamda geçmişe karşı aldıkları tavır ve gelecekle ilgili akıllarda oluşturdukları imgeler açısından karşılaştırılmışlardır.
1 Pek çok kişiye göre " İçinde bulunduğumuz an, insanlık tarihi içinde hayatta olmak için en iyi zamandır. " Son yüz yıldır sürekli hale gelen bir değişim temposu ile günümüzde; dünyamız hiç olmadığı kadar refah içinde, hiç olmadığı kadar barış ve huzur dolu ve fırsatlar yönünden hiç olmadığı kadar zengindir. Örneğin; ortalama bir kişi, bir yüzyıl öncekinden yaklaşık sekiz kat daha zengin, 1 tüm yer kürede son yirmi yıl içerisinde neredeyse bir milyar kişi aşırı fakirlikten çıkartılmış, yaşam standartları neredeyse 5 kat yükselmiş, ortalama yaşam süresi yaklaşık 20 yıl artmış, bir dünya savaşı ihtimali yarı yarıya, bölgesel bir savaş ihtimali üçte bir oranında azalmış, insanlık daha önce şahit olmadığı şekilde genetik şifreleri çözme ve evrenin kilidini açma çabasına girişmiştir. 2 Artık dünya küçülerek bir " köy " metaforu ile tanımlanır olmuş, bugünkü malların hemen hemen tamamı, sermaye ve işgücünün büyük bir bölümü küresel anlamda " mobil " hale gelmiştir. O zaman " artık dünyamızın işlevsel olarak daha küçük olduğunu ve imkanlarının daha önce olmadığı kadar parlak, yer kürenin hiç olmadığı kadar fırsat dolu hale geldiğini söylemek mümkün. " 3 Bu ifadeler ışığında daha güzel bir geleceğin bizi ve çocuklarımızı beklediğini söyleyebiliriz. Ama acaba bu iyimser tablo ne kadar gerçeği yansıtmaktadır? Geldiğimiz nokta itibarı ile " küreselleşme " denen olgunun ilk anlardaki büyüleyici etkisinden kurtulmuş bulunmaktayız. Artık gelecek yıllar bizlere çeşitli fırsatlar sunarken, önümüzdeki yılların aynı zamanda yüksek derecede belirsiz ve artan sistemik riskler ile dolu olduğunu görmekteyiz. Aslında bu sistemik risklerin, artan gelir ve refah düzeyimiz, küresel mobilite, teknolojik gelişmeler, kırsaldan kentlere göç gibi ilk bakışta olumlu gözüken mega trendlerin, yani bu risklerin aslında " başarılarımızın bir sonucu olduğu " gerçeği de unutulmamalı. Başta biricik dünyamızın doğal sermayesinin yağmalanmasından, artan eşitsizlikten ve yeni teknolojilerin yıkıcı potansiyele sahip sonuçlarından anlıyoruz ki " mutlu, huzurlu ve refah dolu bir gelecek " tasavvuru için yaptığımız işler belirli sistemik riskleri de beraberinde getiriyor. Bu nedenle dünyamızın geleceğine yönelik geleneksel algılarımızı eldeki bilimsel veriler ve küresel eğilimler ışığında sık sık gözden geçirmemiz gerekiyor. Örneğin; yeni dönemde eğitim ve diğer insan sermayelerine yönelik yatırımlar yoluyla insan kalitesinin yükseltilmesi ve bu konudaki gayretlerin sürdürülebilir kılınması daha yapıcı bir büyüme ve kalkınma için endüstrileşme kadar önem kazanmıştır. Yine, yeni dönemde sadece materyal kapasite değil, toplumu idare eden kurallar bütünü, insan odaklı hukuk sistemi, katılımcı demokrasi, şeffaflık ve hesapverebilirlik gibi kavramlar da gelişmişliğin önemli birer göstergesi haline gelmiştir. Artık yeni dönemde, fırsatların ve risklerin boyutu hükümetlerin, iş dünyasının ve bireylerin tepkilerinin kısa döneme odaklanan " miyopik " reflekslerin, dar görüşlü yaklaşımların ve çözüm önerilerinin ötesinde daha çok dikkat ve daha vizyoner bir yaklaşım gerektirmektedir. Artık tek bir " düzlemde " birbirine entegre Başlarken ...
Loading Preview
Sorry, preview is currently unavailable. You can download the paper by clicking the button above.
International Journal Of Turkish Literature Culture Education, 2014
Mekânda Adalet ve Deprem, 2022
Cukurova Universitesi Sosyal Bilimler Enstitusu Dergisi, 2012
Avrasya Uluslararası Araştırmalar Dergisi, 2019