Academia.edu no longer supports Internet Explorer.
To browse Academia.edu and the wider internet faster and more securely, please take a few seconds to upgrade your browser.
2022, Avrasya terim dergisi
…
15 pages
1 file
Duygu ve zekâ kavramları daha çok bireysel psikolojinin konusu olarak değerlendirilmekte ve bu noktadan hareketle tanımlanmaktadır. Duygu ve zekânın kişiler arası ilişkiler ve toplumsal yönü, ya ihmal edilen bir alan ya da kişisel gelişim çalışmalarının mucizevi kavramları olarak görülmektedir. Oysaki popüler bakış açılarıyla tanımlanmaya çalışılan duygu ve zekâ kavramlarının doğru anlaşılması, onun toplumsal yönünün ihmal edilmemesi, kişiler arası ilişkilerin analizinde ve sosyolojik açıdan önemli bir konudur. Bu çalışmada, duygu ve zekâ kavramlarının tahlili ve aralarındaki ilişki ile ilgili tespitlere yer verilmiş, kişiler arası ilişkiler ve sosyolojik yönü bakımından önemi değerlendirilmiştir. Bu çalışmanın amacı, farklı bilim dallarında duygu ve zekâ kavramlarını tahlil ederek bu kavramların sadece fizyolojik ya da psikolojik kavramlar olmadığını aynı zamanda sosyolojik kavramlar olduğunu ortaya koymak, sosyoloji bilim alanında bu kavramların kullanımı ve aralarındaki ilişkiyi tartışarak, sosyolojik değerlendirmelerde doğru kavram ve tanımlamalara başvurulmasının önemini göstermektir. Analizlerin sonucunda duygu ve zekânın biyolojik, fizyolojik ve psikolojik kavramsallaştırmalarda genetik ve bireysel açıdan tanımlandığı ve anlamlandırıldığı ortaya konulmuştur. Sosyolojik kavramsallaştırmalarda ise kişiler arası ilişkiler ve iletişim, kültür ve toplum açısından kavramsallaştırıldığı anlaşılmıştır. Sosyoloji çalışmalarında yanlış kavramsallaştırmaların ve kullanımlarının önüne geçilebilmesi için kavramların bu noktadan tanımlanmasının gerekliliği, kavramların doğru şekilde anlaşılması ve kullanılmasının sosyolojik açıdan önemli olduğu sonucuna ulaşılmıştır.
Yaşam Becerileri Psikoloji Dergisi, 2019
Özgecilik, bireyin kendisi için kayba veya zarara yol açan, ancak diğerlerine fayda sağlayan davranışların sergilenmesi anlamına gelmektedir. Doğal seçilim sonucu, bireylerin, kendi çıkarlarını gözetecek şekilde davrandığı, bu davranış örüntülerinin de gelecek kuşaklara aktarıldığı varsayılmaktadır. Ancak, insanlarda özgeci davranış tüm kültürlerde ve oldukça geniş bir yelpazede gözlenmektedir. Bu çalışmada insan özgeciliğinin kökenini açıklamak üzere ortaya atılmış evrimsel yaklaşımlar sistematik bir şekilde incelenmektedir. Bu çerçevede akraba seçilimi, karşılıklı özgecilik ve masraflı sinyalleşme kuramları, insan dâhil tüm canlılarda gözlenen özgeci davranışın evrimine dair çeşitli biyolojik açıklamalar sunmaktadır. Akraba seçilimi kuramı, özgeci davranışın bireyin genlerini paylaştığı akrabalarına fayda sağlayarak genlerinin gelecek kuşaklara aktarılma olasılığını artırdığını savunur. Karşılıklı özgecilik kuramına göre bireyin diğerlerine yaptığı yardımların karşılığı onlarda gelecekte alacağı yardımlardır. Masraflı sinyalleşme kuramı, özgeci davranışın bireyin sahip olduğu kaynakları sergileyerek eş bulma şansını artırarak bireye fayda sağlayabileceğini belirtir. Grup seçilimine ve kültürel seçilime dayanan yaklaşımlar ise insan özgeciliğinin diğer canlılardan nitel olarak farklı olduğunu savunmaktadır ve daha farklı evrimsel mekanizmalar önermektedir. Grup seçilimi kuramı, özgeci davranışın getirdiği işbirliğinin, özgeci bireylerden oluşan grupları diğer gruplarla rekabette avantajlı hale getirdiğini savunmaktadır. Kültürel seçilime dayanan kuramlar da, özgeci davranışın gruplar arası rekabet nedeniyle adaptif hale geldiğini, ayrıca bu davranışların kültürel normlar olarak aktarıldığını iddia etmektedir. Bu çalışmada bu iki farklı yaklaşıma sahip kuramlar tanıtılmakta, temel varsayımları ve yaklaşımlara destek sağlayan görgül çalışmalar sunularak yaklaşımların güçlü ve zayıf yanları tartışılmaktadır.
Journal of International Social Research, 2017
Öz Cezaevi süreci hükümlü birey kadar onun ailesini de derinden etkileyen bir süreçtir. Eve gelir getiren eşin cezaevine girmesi ile kadınlar pek çok olumsuz durumla karşı karşıya kalmaktadır. Ailesinden ve çevresinden yeterli sosyal desteği göremeyen kadınlar psiko-sosyal ve ekonomik olarak zor zamanlar geçirmektedir. Kadınların yaşadıkları bu zorluklardan yola çıkılarak bu çalışmanın amacı eşi cezaevinde olan kadınların psiko-sosyal, ekonomik durumlarının nasıl olduğu ve sosyal destek sistemlerinin neler olduğunu saptamak olarak belirlenmiştir. Araştırma kapsamında Kırıkkale ilinde eşi cezaevinde olan 10 kadın ile derinlemesine görüşme gerçekleştirilmiştir. Araştırma kapsamında görüşülen kadınların ikamet adresleri Kırıkkale Yahşihan sosyal yardımlaşma ve dayanışma vakfından elde edilmiştir. Araştırma sonucunda kadınların ve eşlerinin eğitim seviyelerinin düşük olduğu, gelirlerinin oldukça düşük olduğu, kadınların vakıf dışında yardım alacakları kurumların olduğunu bilmediği, bir kısmının çevresinden ve ailesinden destek görürken bir kısmının da tamamen yalnızlaştığı görülmüştür.
İnsan, sosyal bir varlık olduğu için diğerleri ile bir arada olmanın ve etkileşimde bulunmanın doğal bir sonucu olarak da kişilerarası/sosyal çatışmalar ortaya çıkmaktadır. Çatışmalar birçok nedenden kaynaklanır ve değişik türlerde ortaya çıkabilmektedir. Çatışma, bir kişinin değerleri, diğerleriyle uyuşmadığı zaman da ortaya çıkabilmektedir. Bir tarafın olması gerekenleri karşı tarafın değerlerine ters düşüyorsa çatışma ortaya çıkabilmektedir. Çatışma kuramlarından Psiko-kültürel kuram çatışmayı bireyin kendisi, diğerleri ve davranışlara ilişkin inançlarını biçimlendiren psikolojik ve kültürel güçlerle açıklamaya çalışır ve çatışmaların kaynağını “psikolojik ve kültürel farklılıklar” olarak görmektedir. Çatışmanın literatürde birçok tanımı yapılmıştır. Çatışmalar genel olarak olumsuz olarak algılanmakta ve çelişki, zıtlık ve tartışma gibi ifadeleri çağrıştırmaktadır. Genel olarak çatışma duygu, düşünce ve davranışlarda içsel ya da dışarıdan gerçekleşen psikolojik ve sosyal engellenme haliyle ilgili olan çatışma kavramı farklılaşan amaç ve isteklerin karşıtlıklar içinde mücadele etmesi anlamına gelmektedir. Çatışmalar kişi-içi, kişilerarası, grup-içi, gruplar arası ve uluslararası boyutlarda olabilmektedir. Uzlaşmanın zıddı, rekabetin vazgeçilmez bir niteliği, bazı durumlarda tabii bir sonucu ve değişmenin motoru olan çatışma süreci, günümüzde sosyal hareketliliğe de neden olmaktadır. Düşünce ve davranışların meşrulaştırılmasında, dini anlam evreninin sıklıkla kullanıldığı görülmektedir. Bütünleştirme ve çatıştırma dinin fonksiyonlarından biridir. Yapılan araştırma sonuçları da açıkça göstermektedir ki, dinlerin bütünleştirici etkisi çatıştırmaya nazaran daha fazladır. Sosyal bir gerçeklik olarak dinin toplumsal işlevleri, dinlerin niçin çatışma sürecine müdahil olduklarının anlaĢılmasına yardımcı olacaktır. Yaşayan her din doğası gereği sosyal münasebetler kurma ve onları sürdürme zorunluluğu içinde olduğu için, “her dini fiil daima aynı zamanda ferdi ve toplumsal bir eylem” olmaktadır. Sosyal sistem içindeki dini inanç, değer ve pratiklerin genişliği, derinliği ve yoğunluğu ile sosyal ve kültürel hayatın bütün üniteleri arasında bir etkileşim vardır. Dinin en büyük işlevlerinden birisi müntesiplerine zihniyet kazandırmak ve bu zihniyet ile paralel dünya görüşü, aile, eğitim, ekonomi, siyaset, turizm vb alanlarda etkilerini göstermektedir. Çatışma çözme, uzlaşma ve tarafların çatışmalarını çözmek için bir araya gelerek yaptıkları yatıştırma süreci olarak taımlanabilir. Çatışmaları çözmede olumsuz tutumların yerine sağlıklı, yapıcı, ilkeli, iletişime açık, işbirlikçi tutum ve davranışlar geliĢtirilmelidir. Çatışma çözme becerilerinin kazanılmasında, empati kurulmasında, iletişim, uzlaşma ve hoşgörü kültürünün kazanılmasında ve bireylerin zihniyet değiĢimlerinde, dini turizmler vasıtasıyla diğerlerine ait olan değerleri, inançları ve davranışları tanıması gerçekleşeceği için, bu durum önemli bir faktör olarak görülmektedir. Bu bildiride bireyler arası, kültürler arası ve toplumlar arası çatışmalarda din ve inanç faktörünün önleyiciliği ve iletişim ve empati (duygudaşlık) kültürünün kazanılmasındaki işlevleri araştırılmıştır. Bu alanda literatür taraması yapılarak bir sonuca ulaşılmaya çalışılmıştır.
DergiPark (Istanbul University), 2022
Gündelik hayatta tıbbi ya da psikolojik olana gönderme yapan travma kavramının tarihsel izini on dokuzuncu yüzyıla dek sürmek mümkündür. 19.yy'da endüstriyel gelişimin hız kazanmasıyla, demiryolu kazalarında artış meydana gelmiş ve bu kazaların yarattığı etkiler travmanın kavramlaştırılmasında önemli sonuçlar doğurmuştur. Demiryolu kazalarından muzdarip olan hastaları tanımlamak için kullanılan travma kavramı, 19. yüzyılda gelişen histeri kavramı ile aynı bağlamda tartışılmıştır. Demiryolu kazazedelerinde ortaya çıkan semptomlar travmanın kökenine dair çeşitli tartışmaları da beraberinde getirmiştir. Kazanın fiziksel etkilerinden bağımsız gelişen bu semptomlar, kazanın etkilerinin psikolojik olup olmadığı sorusunu gündeme getirmiş ve kazalara ilişkin yasal prosedürlerde temel sorun haline gelmiştir. Kazazedelerin açtıkları tazminat davalarının sonuçlanamaması, travma tartışmalarının Birinci Dünya Savaşı'na dek sönümlenmesine yol açmıştır. Birinci Dünya Savaşı'nda askerlerde gözlenen savaş nevrozu, travma tartışmalarını yeniden gündeme getirmiştir. Travmaya dair bu tartışmalar, savaş nevrozunun daha spesifik formu olan 'mermi şoku'nun yol açtığı etkiler üzerine yoğunlaşmıştır. Mermi şoku tartışmaları, travmanın salt bireysel psikolojinin konusu olmaktan çıkmasına, daha kitlesel ve kültürel bir boyut kazanarak kolektif travma biçimini almasına neden olmuştur. 20. yy'ın savaş deneyimleri, kültürel travma olarak adlandırılan yeni bir çalışma alanı doğurmuştur. Bu çalışmada; travmanın, olayın ya da kazanın doğrudan sonucu olmadığını, deneyim sonrası geliştirilen söylem ve anlatıyla inşa edilen bir olgu olduğunu iddia eden kültürel travma teorisi ile travmayı psişeye yerleştiren psikolojik/psikanalitik travma anlayışı arasındaki ortak noktalar ele alınacak ve bu kapsamda, travmanın sosyokültürel bağlamda bir analizi sunulacaktır.
2006
Adolesan sagligi ortak calismalar gerektiren onemli bir alandir. Bu arastirma adolesanlarin saglik davranislarini ve sorunlarini belirlemek amaciyla yapilmistir. Arastirma Malatya Lisesi'nde 610 ogrenci ile yurutulmustur. Veriler anket formu, Saglikli Yasam Bicimi Davranislari olcegi (SYBD) ve Adolesan Sorunlarini Tanilama Olcegi (ASTO) ile toplanmistir. Arastirma sonucunda adolesanlarin saglik davranislarinin orta duzeyde oldugu gozlendi. Erkeklerin Saglikli Yasam Bicimi Davranislari olcegi toplam puani kizlarinkinden daha yuksek bulundu. Adolesanlarin en cok gelecek endisesi ve psikolojik sorunlar yasadiklari gozlendi. Beslenme, sosyal uyum, psikolojik ve cinsel konularda erkeklerin kizlardan daha fazla sorun yasadigi belirlendi. Ayrica grupta sigara icime (%33) ve kendine zarar vermeyi dusunme (%47.5) gibi cok onemli sorunlar saptandi.
Noropsikiyatri Arsivi
Re cei ved/Ge liş ta ri hi: 11.03.2012 Ac cep ted/Ka bul ta ri hi: 27.04.2012 © Arc hi ves of neu ropsy chi atry, pub lis hed by Ga le nos Pub lis hing. / © nö rop si ki yat ri Ar şi vi Der gi si, Ga le nos ya yı ne vi ta ra f›n dan ba s›l m›fl t›r.
Cukurova Medical Journal, 2018
We aimed to here, determine whether the different sociodemographic and clinical variables of polygamous and monogamous marriages. Materials and Methods: 104 polygamous husbands with 56 monogamous husbands from Diyarbakir which located in southeastern region of Turkey, were face to face interviewed, by the researchers. Complaints of all participants were assessed through the SCL-90-R test. Results: Our findings show that about 75% of the husbands were pleased to in polygamous marriages. There was significantly differences between senior wives and junior wives' ages, in polygamous marriage. Polygamous husbands' GSI subscore, in SCL-90-R, along with their psychoticism, hostility and phobic anxiety's sub-scores were significantly higher than scores of monogamous husbands. Conclusion: A growing number of studies show that, polygamous marriage is associated with depressive and anxiety disorders, somatization disorders and a loss of selfesteem. In addition to, having the responsibility of supporting "multiple women and children", men can have different problems in a polygamous marriage. It should be noted that, polygamy is a complex phenomenon with deep cultural, social, economic, and political roots that has been associated with child's, husband's and wive's mental health symptoms. Our results, polygamous marriages are associated with higher risk for psychiatric disorders among the all family members, regardless of their education, family socioeconomic profiles and household composition as well as these results highlighted important implications for clinical practices and future researches. Amaç: Burada çok eşli ve tek eşli evliliklerin sosyodemografik ve klinik değişkenler açısından farklılıkları olup olmadığını araştırmayı amaçladık. Gereç ve Yöntem: Güneydoğu bölgesindeki Diyarbakır ilinde, araştırmacılar tarafından tek eşli evliliği olan 56 ve çok eşli evliliği olan 104 koca ve aileleri ile yüz yüze görüşüldü. Tüm katılımcıların şikayetleri, SCL-90-R testi aracılığıyla değerlendirildi. Bulgular: Elde ettiğimiz bulgular, çok eşli evlilikleri olan kocaların yaklaşık % 75'inin bu durumdan memnun olduğunu göstermektedir. Çok eşli evliliklerde, ilk eşler ile daha sonra evlenilen hanımların yaşları açısından belirgin farklılıklar olduğu saptandı. Çok eşli evliliklerde kocaların uygulanan SCL-90-R testi, GSI alt ölçek skorları ile psikotizm, düşmanlık ve fobik anksiyete alt ölçek skorları, tek eşli evlilikleri olan kocaların SCL-90-R testi alt ölçek puanlarından belirgin derecede yüksek bulundu. Sonuç: Çok eşli evliliklerde, erkeklerin çok sayıda kadın ve çocuğu destekleme konusunda sahip oldukları büyük sorumlulukların yanı sıra daha farklı sorunları da olabilir. Çok eşliliğin, derin kültürel, sosyal, ekonomik ve politik kökleri ile çocuk, koca ve eşleri de içeren tüm aile bireylerinin psikiyatrik sorunları ile ilişkili karmaşık bir fenomen olduğu unutulmamalıdır. Sonuçlarımız, çok eşliliğin görüldüğü aile yapılarında, ailenin sosyoekonomik profili, eğitimi ve hane halkının kompozisyonuna bakılmaksızın, tüm aile üyelerinde bazı psikiyatrik bozuklukların daha sık görüldüğünü saptamakta, yanı sıra klinik uygulamalar ve gelecekteki araştırmalar için de önemli noktaları vurgulamaktadır.
Tehlikedeki Diller Dergisi, 2014
Drawing upon the author's onsite observations in Gagauzia and placing them in sociopsychologically and socio-cognitively relevant grounds, this paper aims to discuss some aspects of the current state of the Gagauz language and underlines that the endangerement of the language is not simply a result of the past and ongoing political, educational, economic, etc. factors, but also of historically constructed cognitive and social-psychological formation of individuals. The observed dissonance between the positive national identity orientations or ethnic language attitudes of individuals and their actual linguistic practices imply that the situation should be handled also from different interdisciplinary perspectives, which would contribute to the understanding of why the vitality of languages gets threatened. ÖZET Yazarın Gagauzya'daki gözlemlerinden yola çıkan ve bu gözlemleri toplum-psikolojik ve toplumbilişsel bir çerçevede ele alan bu yazıda, Gagauzca'nın tehlikede bir dil olması gerçeğinin, tarihsel süreçlerde baskın dilin ve kültürün sosyal, politik, ekonomik, eğitim, vb. uygulamaları ile bireylerde ve genelde Gagauz toplumunda yapılandırdığı bilişsel ve sosyal-psikolojik süreçlerle de ilgili olduğu öne sürülmektedir. Bireylerin ideolojik açıdan kendi ulusal kimliklerine ve dil tutumlarına ilişkin olumlu görüşleri ile iletişimde etnik dilin düşük oranda kullanımı arasında gözlenen uyumsuzluk ve benzeri diğer olgular disiplinlerarası farklı bakış açıları ile incelendiğinde bir dilin tehlikeye girmesi ardındaki farklı nedenlerin daha ayrıntılı biçimde ele alınabileceği ve bilimsel açıdan çeşitli çalışmaların yapılabileceği düşünülmektedir. TD D/ J o f E L W in ter 20 1 3 • Teh l iked ek i D il ler D er g is i/ Jo u r n a l o f En d an g e r ed L an gu a ge s S. N a l a n B ü y ü k k a n t a r c ı o ğ l uS o m e S o c i o-P s y c h o l o g i c a l a n d S o c i o-C o g n i t i v e N o t e s … w w w.te h l ike d e k id ill e r.c o m 4
Journal of International Social Research, 2015
Bu çalı manın amacı, Hayatın Amacı Ölçe i'nin (HAÖ) faktör yapısı ve güvenilirli inin Türk kültüründe incelenmesidir. Çalı maya, 1367 üniversite ö rencisi gönüllü olarak katılmı tır. Promax döndürme tekni inin kullanıldı ı temel bile enler analizi, dört maddenin.4 ve üzeri faktör yüküne sahip olma ve.3 ve üzeri kar ı faktör yüküne sahip olmama gibi minimum kriterleri kar ılamadı ını açı a çıkarmı tır. Bu dört madde ölçekten çıkarıldıktan sonra, geriye kalan 16 madde ile promax döndürme tekni inin kullanıldı ı temel bile enler analizi tekrar yapılmı tır. Sonuçlar, Hayatın Amacı Ölçe i'nin Türkçe versiyonunun yorumlanabilir üç faktöre sahip oldu unu göstermi tir: Ya am Kalitesi, Anlam ve Amaç, Özgürlük. Ölçe in Cronbach alfa katsayısı .91 ve yarıya bölme güvenilirlik katsayı .92 olarak hesaplanmı tır. Bu bulgular ölçe in güvenilir oldu unu göstermektedir.
2016
De g i s en ya s am standartlarina ba g li olarak modern fen e g itiminden beklenen, duyarli ve bilincli o g renciler yeti s tirilmesidir. Gelece g in bilincli o g rencilerini yeti s tirebilmenin on ko s ulu ise o g retmen e g itimidir. Bu nedenle, cali s ma fen bilimleri o g retmen adaylarinin sosyobilimsel durum temelli o g retim yakla s imi uygulamalarina yonelik goru s leri ve cali s malarina yansitmalarinin incelendi g i nitel coklu durum ara s tirmasidir. Ara s tirma sonucunda sosyobilimsel durum temelli o g retim yakla s iminin uygulamalara dayandirilarak, o g renci merkezli olarak yurutulmesinin o g retmen adaylarinin sosyobilimsel durum temelli o g retim yakla s imina yonelik yontem, teknik ve sinif ici uygulamalar konusunda daha deneyimli olduklari belirlenmi s tir. Sosyobilimsel durum temelli o g retim yakla s imi hakkinda daha pasif bir o g retimden gecen o g retmen adaylari goru s lerini belirtirken, aktif ve daha o g renci merkezli o g retim yontemlerini onermi s olmal...
Loading Preview
Sorry, preview is currently unavailable. You can download the paper by clicking the button above.
Yükseköğretim ve Bilim Dergisi, 2017
Istanbul University - DergiPark, 2021
OPUS Uluslararası Toplum Araştırmaları Dergisi, 2020
Mersin Üniversitesi Eğitim Fakültesi Dergisi, 2021
İş'te Davranış Dergisi, 2016
Psikiyatride Güncel Yaklaşımlar, 2020
OPUS Uluslararası Toplum Araştırmaları Dergisi, 2019
Social Sciences Studies Journal, 2018
Güncel Pediatri, 2020
DergiPark (Istanbul University), 2022
Necatibey Eğitim Fakültesi Elektronik Fen ve Matematik Eğitimi Dergisi, 2017
Düşünen Adam, 2010
Istanbul University - DergiPark, 2016
İşletme Bilimi Dergisi
Psikiyatride Güncel Yaklaşımlar, 2019
Bingöl Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi
Ekonomi İşletme Siyaset ve Uluslararası İlişkiler Dergisi, 2021
DergiPark (Istanbul University), 2021
Cumhuriyet Medical Journal, 2022
Mediterranean Journal of Humanities, 2017