Academia.edu no longer supports Internet Explorer.
To browse Academia.edu and the wider internet faster and more securely, please take a few seconds to upgrade your browser.
2014, MSGSÜ Sosyal Bilimler
…
9 pages
1 file
Bu makale, Fransız düşünür Michel Foucault'nun, Kant'ın Was ist Aufklärung? (Aydınlanma Nedir?) adlı ünlü metni üzerinden 'Aydınlanma'ya getirmiş olduğu yeni bir yorumu incelemektedir. 1960ların başından beri Aydınlanma eleştirisi yapmakla tanınan Foucault'nun Kant'ın Aydınlanma anlayışında bulduğu bir takım pozitiflikler ele alınmakta ve bu durumun arkasında ise Foucault'nun İran Devrimi tecrübesi ve bu tecrübenin eşcinsellik özelinde ifade ettiği anlam sorunsallaştırılmaktadır.
Anahtar Kelimeler: Modernite, Aydınlanma, Aydınlanmanın Diyalektiği, Kant, Habermas, Foucault, eleştiri Modernite, kendisini, dünyayı önceki anlama biçimlerinden kopuşu dışavuran bir dönem diye görür. Evrensel olarak kavranan akıl, akıl/akıl-dışı karşıtlığıyla kurulan gelenek ve mitin yerini alır. Temelinde, her tür örnek geçmişi reddeden ve aklın eleştirisiyle kendini geleceğe açan şimdi bilinci yatar. ''Şimdi',' aklın eleştirisi yoluyla tüketilir ve ironik bir şekilde bu, onu saymacalıktan(arbitrariness) kurtarıp ebediyete yükseltir. Bu eleştirel tutumun felsefi söylemdeki karşılığı (en önemli dışavurumu) Berlinische Monatschrift'e verdiği cevapla Immanuel Kant'ta (Kant, 2006) bulunabilir. Kant'ın 1784'te ''Aydınlanma nedir?'' sorusuna verdiği cevap, 18. Yüzyıl sonunda olup biteni anlamlandırma çabasından türer. Şu an ne olup bitiyor sorusunun karşılığıdır. Mesele, 19. Yüzyılda modernite denecek, dönemin felsefecilerinin kendilerinin çağı olarak hissettiği ''yeni çağı'' yansıtmak, onun özgünlüğünü ve öncekilere olan üstünlüğünü ortaya koymaktır. Michel Foucault'un değindiği gibi bu metin, felsefenin kendi çağını yansıtmaya uğraştığı ilk metin değildir; ama bunu yukarıda bahsedilen tutum ile yapan ilk metindir (Foucault, 1984). Bulunduğu anı sadece üstesinden gelmek-o andan çıkmak-adına yücelten ve bunu aklın eleştirisiyle yapmayı kafaya takmış bir tutumdan bahsediliyor. Bu Hegelci anlamıyla herhangi bir saymaca koyutluluktan(positivity) kopuş ile nitelendirilen modern ethos'a, özgürleşim arzusuna işaret ediyor. Bu ethos, Modernitenin normatif değeri olarak öznelliği, birleştirici güç diye kavranacak tümel akıl ile (Descartes'ın cogito'su ve Kant'ın transandantal öznesi), nesnel olarak haklı çıkarmaya uğraşır. Betimlenen, Aydınlanma projesinden başkası değildir. Gelgelelim bu proje daha Genç Hegel'in farkında olduğu içkin bir diyalektik ile yüklüdür(Habermas, 1987). a) Özneyi merkeze koyan akıl, dünya ile sadece bir tür ilişki, özne-nesne ilişkisi, kurmaya izin verir. Böyle bir ilişki kendi bedeni de olmak üzere dünyayı özneden ayıran ve öznenin boyunduruğuna almayı arzulayan bir ilişki türüdür. Bu ilişki, 1 Bu yazı, , 2019 ODTÜ Lisans Öğrencileri Felsefe Kongresinde yaptığım konuşmaya hazırlanan özetin minik düzenlemelerden geçmiş halidir. Bu düzenlemeler sadece tümce yapısıyla ilgilidir. Yazıda düşünsel bir değişim yazının statüsünden ötürü gereksizdir. Bu yazı, modernliğe ilişkin daha geniş bir çalışmanın çok ilkel bir taslağı olarak görülebilir.
Aydınlanma Nedir? - Immanuel Kant
Aydınlanma, insanın kendi suçu ile düşmüş olduğu bir ergin olmama durumundan kurtulmasıdır. Bu ergin olmayış durumu ise, insanın kendi aklını bir başkasının kılavuzluğuna başvurmaksızın kullanamayışıdır. İşte bu ergin olmayışa insan kendi suçu ile düşmüştür; bunun nedenini de aklın kendisinde değil, fakat aklını başkasının kılavuzluğu ve yardımı olmaksızın kullanmak kararlılığını ve yürekliliğini gösteremeyen insanda aramalıdır Sapare Aude! "Aklını kullanma cesaretini göster!" Sözü şimdi Aydınlanmanın parolası olmaktadır. Doğa, insanları yabancı bir yönlendirilmeye bağlı kalmaktan çoktan kurtarmış olmasına karşın (naturaliter maiorennes) , tembellik ve korkaklık nedeniyledir ki, insanların çoğu bütün yaşamları boyunca kendi rızalarıyla erginleşmemiş olarak kalırlar, ve aynı nedenlerledir ki bu insanların başına gözetici ya da yönetici olarak gelmek başkaları için de çok kolay olmaktadır. Ergin olmama durumu çok rahattır çünkü. Benim yerime düşünen bir kitabım, vicdanımın yerini tutan bir din adamım, perhizim ile ilgilenerek sağlığım için karar veren bir doktorum oldu mu, zahmete katlanmama hiç gerek kalmaz artık. Para harcayabildiğîm sürece düşünüp düşünmemem de pek o kadar önemli değildir; bu sıkıcı ve yorucu işten başkaları beni kurtaracaktır çünkü. Başkalarının denetim ve yönetim işlerini lütfen üzerlerine almış bulunan gözeticiler [vasiler, ç.] insanların çoğunun, bu arada bütün latif cinsin ergin olmaya doğru bir adım atmayı sıkıntılı ve hatta tehlikeli bulmaları için , gerekeni yapmaktan geri kalmazlar. Önlerine kattıkları hayvanlarını önce sersemleştirip aptallaştırdıktan sonra, bu sessiz yaratıkların kapatıldıkları yerden dışarıya çıkmalarını kesinlikle yasaklarlar; sonra da onlara, kendi kendilerine yürümeye kalkışırlarsa başlarına ne gibi tehlikelerin geleceğini bir bir gösterirler. Oysa onların kendi başlarına hareket etmelerinden doğabilecek böyle bir tehlike gerçekten büyük sayılmaz; çünkü bir kaç düşüşten sonra bunu göze alanlar sonunda yürümeyi öğreneceklerdir, ne var ki bu türden bir örnek insanı ürkütüverir ve bundan böyle de yeni denemelere kalkışmaktan alıkoyar. Demek oluyor ki her birey için nerdeyse ikinci bir doğa yerine geçen ve temel bir yapı oluşturan bu ergin olmayıştan kurtulmak çok güçtür. Hatta insan bu duruma seve seve katlanmış ve onu sevmiştir bile; işte bu yüzden o, kendi aklını kullanma bakımından gerçekten de yetersizdir; çünkü onun böyle bir deneyi gerçekleştirmesine asla izin verilmemiştir, o aklını kullanmayı denemeye hiç bir zaman bırakılmamıştır. Dogmalar ve kurallar, insanın doğal yetilerinin akla uygun kullanılışının ya da daha doğru bir deyişle kötüye kullanılmasının bu mekanik araçları, erginleşme ve olgunlaşma için sürekli bir ayakbağı olurlar. Biri çıkıp yürümeyi köstekleyen bu zincirleri atsa da, en dar hendekten bile hemen öyle pek kolayca atlayamaz; çünkü o henüz kendisine güven duyarak bacaklarını özgürce hareket ettirmeye daha alışamamıştır. İşte bundan dolayı da ruhlarını, zihinsel yanlarını kendi başlarına işleyip kullanarak ergin olmayıştan kurtulan ve güvenle yürüyebilen, pek az kişi vardır. Oysa buna karşılık, kitlenin kendi kendisini aydınlatması daha çok olanak taşır; hatta ona özgürlük, yani özgür olma hakkı tanınırsa bu durumun önüne geçilemez de. Çünkü yığının içinde, kamuda-vasiler arasında bile-bağımsız düşünebilen bir kaç kişi her zaman bulunacaktır; bunlar önce kendi boyunduruklarını atacaklar, sonra da' insanın kendindekini akıllıcâ değerlendirmesi yanında bağımsız düşünmenin kişi için bir ödev olduğu anlayışını çevrelerine yayacaklardır. Ama eskiden kitleyi boyunduruk altına sokan ve kendileri de aydınlanmaya öyle pek layık olmayan ve hak kazanmayan gözeticilerden bir kaçı şimdi çıkıp da kitleyi boyunduruktan kurtulmaları için kışkırtırlarsa, öteki gözeticiler bunları 'boyunduruk altında kalmaya zorlarlar; önyargıları yerleştirmenin işte böyle zararları vardır, ve bu önyargılar kendilerini yayanlardan sonunda öçlerini alırlar. Bundan dolayı: kamu ancak yavaş yavaş aydınlanmaya varabilir. Gerçi devrimler ile bir 'baskı rejimi, kişisel bir despotizm, bir zorbalık yönetimi yıkılabilir; ancak yalnız bunlarla, düşüncelerde gerçek bir düzelme, düşünüş biçimlerinde ciddi bir iyileşme elde edilemez; tersine, bu kez yeni önyargılar, tıpkı eskileri gibi, düşüncesiz yığına, kitleye yeni birer gem, yeni birer yular olurlar: Oysa aydınlanma için özgürlükten başka bir şey gerekmez; ve bunun için gerekli olan
Aydınlanma Çağı'nın ortaya çıkışı, Aydınlanma'nın genel ilkeleri, düşünürler tarafından felsefesi ve pratik sorunları üzerinde durulmuştur.
2018
Frankfurt Okulu, ozelde Rus Devriminin etkisiyle Marksist ideolojiyi benimseyen doktora ogrencisi Felix Weil ve Friedrich Pullock’un, daha genelde ise Frankfurt Universitesi Toplumsal Arastirma Enstitusu’ne (1923) bagli bir grup arastirmacinin toplumsal sorunlara yonelik calismalarina verilen ortak addir. Ortaya konan arastirmalar enstitunun yayin organina bagli olan Sosyal Arastirmalar Dergisi etrafinda toplanir ve disiplinlerarasi yurutulen calismalar dusunurlerce benimsedigi sekliyle elestirel yontem uzerinden yeniden cozumlenir. Bizim bu metinde amacladigimiz, Frankfurt Okulu dusunurlerinin, soz konusu Aydinlanma gibi devrim niteligi tasiyan bir donem oldugunda, ortaya koyduklari elestirel yaklasimi tartisabilmektir.
Mason Dergisi No. 128, 2004
Bu çalışma, insan düşüncesinin ve bireysel bilincin evrimine ilişkin geniş kapsamlı bir inceleme olarak, aydınlanma sürecini tarihsel, felsefî ve psikolojik perspektiflerden ele almaktadır. Aydınlanmanın özünde, bireyin aklını kullanarak geleneksel otoriteye ve dogmatik düşüncelere karşı kendini özgürleştirme süreci olduğu vurgulanır. Çalışmada, Antik Yunan’dan başlayarak farklı dönemlerde ortaya çıkan iki büyük aydınlanma dalgası incelenmiştir: İlk olarak, doğa yasalarını ve bireysel eleştiriyi temel alan Grek Aydınlanması, ikinci olarak ise akılcı düşünce ve bilimsel yöntemin egemen olduğu 18. yüzyıl Avrupa Aydınlanması… Bu çalışmada ayrıca, Immanuel Kant’ın "aklını kendin kullanma cesareti" şeklinde özetlediği aydınlanmanın, bireyin kendini tanıma ve kendi düşüncesini eleştirel bir şekilde değerlendirme süreci olduğu belirtilir. Bilinçlenme, eleştirel düşünce ve aklın özgürlüğü arasındaki bu bağlam, bireysel aydınlanmanın toplumsal ilerlemenin de anahtarı olduğu savunusuyla derinleştirilir. Modern psikoloji, bilimin ve dinin birbirinden kopmasının, insanın öz değerlerinden uzaklaşmasına yol açtığını ileri sürerken, hümanist psikoloji, bireyin potansiyelini keşfederek aydınlanma yolculuğuna çıkmasını destekleyen bir çerçeve sunar. Bu bağlamda aydınlanma, bireyin sadece kendini tanıması değil, aynı zamanda toplumsal sorumluluk ve evrensel değerlere ulaşması anlamına gelir.
Aydınlanma, insanın kendi suçu ile düşmüş olduğu bir ergin olmama durumundan kurtulmasıdır. Bu ergin olmayış durumu ise, insanın kendi aklını bir başkasının kılavuzluğuna başvurmaksızın kullanamayışıdır. İşte bu ergin olmayışa insan kendi suçu ile düşmüştür; bunun
Kilis 7 December University Journal of Theology, 2021
AYDINLANMA FELSEFESİNDE VOLTAİRE'İN YERİ VE OSMANLI AYDINLARI ÜZERİNDE ETKİSİ Öz Avrupa' da Whig Devrimiyle başlayarak Fransız İhtilaliyle zirve yapan Aydınlanma hareketi düşünsel, toplumsal, kültürel ve siyasi yönleriyle düşünce tarihinde yeni bir dönemin başlangıcı olarak kabul edilir. Ortaçağ' da hâkim olan inanç ve düşüncelerden kopuşun yaşandığı bu dönemde akılcılık, bilimcilik, hümanizm, ilerlemecilik ve liberalizm gibi düşünceler dönemi yönlendiren muharrik güçlerdir. Dönemin karakterini belirleyen bu düşünceler dönemin aksiyoner ve pratik düşünürleri eliyle geniş halk kitlelerine ulaştırılmıştır. Aydınlanma hareketine yön veren düşüncelerin şekillenmesi ve yayılmasında etkili olan isimlerin başında Fransız düşünür Voltaire gelir. Voltaire, başta din ve ifade özgürlüğü olmak üzere özgürlüğün tüm alanlarda yaygınlaşmasını savunması, hümanizm, demokrasi ve tolerans gibi düşünceleri güçlü kalemi ile ifade ederek bilinçli bir uyanışı sağlaması nedeniyle Aydınlanma hareketinin öncüsü hatta kimilerine göre babası kabul edilir. İngiltere' de kaldığı yıllarda etkisinde kaldığı dönemin ünlü düşünürlerinden Newton'un mekanik doğa felsefesini, John Locke'un deneycilik düşüncesini, İngiliz deizmini Fransızlara ve kıta Avrupa'sına tanıtmış ve adeta bir bilim aktarıcısı rolünü üstlenmiştir. Aydınlanmanın önünde en büyük engel olarak görülen Kilise, dinî hurafeler ve batıl inançlara karşı çetin bir mücadele veren Voltaire'in bu çabası Orta Çağ zihniyetinin çözülmesi ve Aydınlanma hareketinin başarıya ulaşmasında benzersiz bir katkı sağlamıştır. Voltaire'in bu mücadeledeki silahı Victor Hugo'nun da bir söylevinde dikkat çektiği gibi rüzgârdan daha hafif ama yıldırımdan daha etkili olan güçlü kalemi olmuştur. Aydınlanma felsefesinin temel öğretilerini etkili bir retorikle geniş halk kitlelerine aktarmasıyla Voltaire, tarihte sadece Aydınlanma dönemi ve kendi coğrafyasıyla sınırlı olmayan bir etki bırakmıştır. Nitekim söz konusu düşünceleri ve güçlü kalemi, dönemin Osmanlı aydınları arasında da yankı bulmuştur. Fakat Voltaire'in İslâm ve Türklere karşı birbiriyle çelişen düşünceleri nedeniyle Osmanlı aydınları üzerinde derin bir etki bırakmamıştır. Zira Voltaire Hristiyanlığın dinî bağnazlığını eleştirdiği kimi eserlerinde İslâm'ın hoşgörüsünü ve Osmanlı'nın gayrimüslimlere karşı tutumunu örnek olarak gösterirken, kimi eserlerinde ise içinde yaşadığı Batı Hristiyan toplumunun bilinçaltında yatan İslâm ve Türk algısından kurtulamadığını göstererek İslâm'a ve Türklere karşı nefret içeren ve hakarete varan ifadeler kullanmıştır. Bu çalışma Voltaire'in Aydınlanma felsefesindeki yerini ve Osmanlı aydınları üzerindeki etkisinin boyutlarını konu almaktadır. Çalışmadan amaç yaşadığımız dönemde etkisi hala devam eden Aydınlanma hareketinde Voltaire'in rolünü belirgin kılmak ve Osmanlı aydınlarında görülen Voltaire etkisinin izlerini sürmektir. Bir giriş ve iki bölümden oluşan bu çalışmanın ilk bölümünde Voltaire'in Aydınlanma felsefesindeki rolü ve önemli düşünceleri, ikinci bölümde ise Voltaire'in Osmanlı aydınları arasındaki etkisi ele alınmıştır. Osmanlı aydınları arasında Voltaire'in etkisini daha yakından müşahede ettiğimiz Münif Paşa, Beşir Fuad ve Ahmed Midhat örneklem olarak seçilerek söz konusu etkinin boyutları hakkında genel bir sonuca varılmaya çalışılmıştır. Bu aydınlardan Münif Paşa ve Ahmed Midhat üzerinde Voltaire'in etkisi edebî yönü ve güçlü kalemiyle sınırlı kalmıştır. Beşir Fuad ise daha derin bir tesirle Voltaire'in dinî taassup karşıtlığı, deizm ve metafizik gibi düşüncelerinden etkilenmiştir. Bununla birlikte Voltaire'in Osmanlı aydınları üzerinde yaygın bir etkide bulunmadığını söyleyebiliriz. Zira etkisi birkaç isimle sınırlı kalan Voltaire'in her ne kadar keskin kalemi ve üretkenliği entelektüel muhitte kabul görse de özellikle Osmanlı toplumunun dinî ve manevî değerleriyle ters düşen düşünceleri onun edebî kimliğini gölgede bırakmış ve daha geniş bir etki bırakmasına engel olmuştur. Nitekim Voltaire' den yapılan çeviriler Osmanlı aydınları arasında herhan
Özet Newtoncu paradigma, neden-sonuç ilişkilerinin mekanik açıklamasına dair başarısı nedeniyle on sekizinci yüzyıl Aydınlanma düşüncesinde ilham kaynağı olmuştur. Öte yandan, bilimsel problemlerin fiziğe indirgenmesine karşı getirilen eleştiri, günümüzde buna benzer bir durumu devre dışı bırakıyor. Hume tarafından ortaya konan doğadaki yasalılığın şüpheci bir temelde eleştirisi, bugün tesadüfün ontolojik gerçekliğinin öne sürülmesi anlamında farklı bir boyut kazanmıştır. Cartwright (1999) ise doğa yasalarının evrenselliğine karşı çıkmakta ve nedensellik konusunda plüralist bir yaklaşımı önermektedir. Bu yazıda, plüralizmin bilimin birliği konusunda bazı sorunları çözümsüz bıraktığı, felsefe ve bilim arasındaki karşılıklı bir yabancılaşmanın kuramsal göreceliğe paralel olarak geliştiği öne sürülmekte ve günümüzde Aydınlanmanın bir koşulu olarak sistematik ve bütüncül bilim sorununa geri dönüş önerilmektedir. Determinizm ve indirgemeciliğe alternatif olarak, evrim kuramında ortaya konan bilimsel birikimin olasılıkçı yorumu yeni bir sistematik perspektifin oluşturulmasına katkı sunabilir. Abstract The Newtonian paradigm has inspired the eighteenth century Enlightenment thought due to its success with mechanical explanation of cause-effect relations. On the other hand, this kind of paradigm is no longer available in our age because of the criticism against reducing scientific problems to physics. Hume’s sceptical criticism against the laws of nature has today acquired a new dimension with the assumption of ontological chance. Cartwright (1999) opposes the universalism of the laws of nature and suggests a pluralist approach on causality. In this paper, it is argued that the pluralism cannot solve some of the problems concerning the unity of science, and that a reciprocal alienation between philosophy and science has occurred as a consequence of theoretical relativism. It is suggested that we should address the question of systematic and unified science again, as a requirement of the Enlightenment today. As an alternative to determinism and reductionism, the nondeterministic interpretation of the evolutionary theory can help with developing a new systematic perspective.
Loading Preview
Sorry, preview is currently unavailable. You can download the paper by clicking the button above.
"Aydınlanma Nedir" Sorusunun Yanıtı, 2024
The Journal of Academic Social Resources
Felsefelogos, 2021
3. Uluslararası Felsefe, Eğitim, Sanat ve Bilim Tarihi Sempozyumu, 2018
EKEV AKADEMİ DERGİSİ, 2008, Sayı 36, ss. 171-189., 2008
Siyasal Bilgiler Fakültesi dergisi, 2006
Türkiye'de Ekonomi, Yönetim, Siyaset Üzerine - V / Foucault'nun Bir Yöntem Olarak Özgürlük Etiği, 2024
THE TURKISH ONLINE JOURNAL OF DESIGN, ART AND COMMUNICATION, 2012