Academia.edu no longer supports Internet Explorer.
To browse Academia.edu and the wider internet faster and more securely, please take a few seconds to upgrade your browser.
2019, Çağdaş Edebiyatın Kuramsal Seyri
Edebiyata dair çok geniş ve derin bir bilgiye sahip olduğu kuşku götürmeyen Freud, psikanaliz, rüya ve edebi eserin ortaya çıkış süreci konusunda çağrışımlardan yola çıkar. Her üçünde de özne olarak kişinin/yazarın karşılaştığı bir olay, çocukluğunda edindiği bir deneyim ve geçmişe ilişkin yaşantıları onun için birer ilham kaynağı olan ayrıntıları oluşturmaktadır. Dolayısıyla bu yaklaşım, Sigmund Freud’un XIX. yüzyılın sonunda, histeri ve nöroz hastalığı için uyguladığı bir tedavi tekniğinin edebiyata uyarlanmasıdır.
2020
Edebiyat insan ruhunu, hayatını konu alır ve buradan beslenir. Yaşanan gelişmeler onda iz bırakır. Edebiyat üzerinden çağı, insanoğlunun ruh dünyasını tahlil etmek mümkündür. Söz konusu tahlil esnasında diğer disiplinlerden faydalanıp değişik yöntemler kullanılabilir. Sosyal bilimlerin eklektik, disiplinler arası işbirliğine müsait yapısı buna fırsat sağlar. Bu bakımdan edebiyata katkı sağlayacak alanlardan biri de psikanalizdir. Psikanaliz de tıpkı edebiyat gibi insan hayatına yakından bakar. Ruhla ve ruhun sıkıntıları ile ilgilenir. Edebiyat ve psikanalizin müşterek mesaisi sanat eserini, sanatçının iç dünyasını ve çağın koşullarını kavramak için yeni bir perspektif sunacak niteliğe haizdir; zira konuları, malzemeleri, kendine has özellikleri ve yorum imkânları ile bu iki sahanın birbirine yakın, birbirini tamamlayan hatta iç içe geçen tarafları fazladır. Dolayısıyla edebiyat ve psikanaliz üzerine yoğunlaşmak insanı ve sanatı farklı renklerin ışık tonları altında müşahede etmek ve anlamak bakımından yararlı olacaktır. Makale, psikanalizin bir kuram olarak edebiyata getirdiklerini ve edebiyatın bundan istifadesini ele almayı amaçlamaktadır. Makalenin ilk kısmında, edebiyat ve edebiyata yardımcı disiplinler kısaca ele alınmış, ikinci kısmında kavram ve öğreti olarak psikanalizin ne olduğu anlatılmıştır. Psikanalizin tarihçesine, gelişim sürecine değinilmiştir. Son olarak edebiyat ve psikanaliz ilişkisi üzerinde durulmuştur. Karşılıklı olarak birbirini besleyen bu iki disiplinin ilişkisine ve psikanalizin edebiyat araştırmalarına katkısına dikkat çekilmiştir.
Sanat tarihi yıllığı, 2012
Influencing not only the artists, but everyone, Sigmund Freud's developing theories on unconsciousness and contributions in order to analyse one's inner world, also known as psychoanalysis, is one of the most important phenomena of the 20 th century. Psychoanalysis is an influential subject among artists; women in particular, and furthermore was used by Symbolists, Expressionists and Surrealists during the end of the 19 th century and the beginning of the 20 th century. It is observed that as Freud's theories on one's inner world pervaded, artists' creativity thrived in parallel. In the article, you can find Freud's theories on creativity and its' origins, his point of view on Leonardo da Vinci and Michelangelo's work, his attitude on the terms, art and artist, the role of psychoanalytic theories on the process of art and some examples of artists that are influenced by Freud's theories.
Türk Edebiyatı, 2024
Akademik Dil ve Edebiyat Dergisi, 2021
Rüyalar, tarihin ilk dönemlerinden beri, dünyanın farklı kültürleri için önemli olmuştur. Edebiyat ve rüya ikilisi ise birbiri için birer kız kardeştir. Rüyanın nakil ve yorum noktasında tahkiye ile kurduğu yakın ilişki, onu edebiyat adına bir kaynak haline getirir. Ayrıca rüya edebiyat için hem bir tema hem de kurgunun organik unsurlarından kronotop olarak işlev yüklenir. Diğer taraftan kurgusal metinler de rüya ile aynı fantastik özü kullanarak, rüyanın anlamlandırılmasında kullanılır. Rüyanın sembol dili, okura, edebiyat metinleri ile psikanaliz kuramlarının verilerini birleştirme imkânı sağlar. Böylece eserin, farklı anlam katmanlarına ulaşmak mümkün olur. Ayrıca, rüyaların özellikle kadın yazarların romanlarında dişil dili inşa etmek adına da önemli bir yer edindiği görülür. Postfeminizme yönelik bir uygulama olarak kültürel dilin ters yüz edilmesi bağlamında, kaynağında arketipal imajların bulunduğu rüyaları içeren romanlar, okura yeni dilsel anlamların da kapılarını açar. Bu makalede öncelikle Freud, Jung, Lacan, Klein, Rank ve Adler'in teorilerinden hareketle, psikanalizde rüyanın yeri irdelenecek; bahsedilen bu kuramlara uygunluk taşıyan Türk romanları üzerinden bir değerlendirmeye gidilecektir. Çalışmanın devamında vokabüler roman türü açıklanacak ve türün rüya temalı örnekleri sunularak, dişil dil içerisinde rüyanın yeri tartışılacaktır.
2015
Edebiyat artık klasik ve modern dönemde kullanılageldiği gibi hakikatin kelimelere dökülmüş hali olan mimetik bir sanat dalı değil, aksine üstanlatılar kurarak organik olan her şeyi cansızlaştıran metafizikle kıyasıya bir mücadele alanına dönüşmüştür. Dahası modern felsefenin metafizikle açtığı yaraları iyileştirmek de yine edebiyatın görevleri arasındadır artık. Bu yüzden iddia edebiliriz ki edebiyat, metafiziksel düşünce illetinden kurtulduğumuz bu nekahet döneminde kendisini bize bir tür ilaç, bir ecza, bir farmakon olarak sunar.
Türk Din Psikolojisi Dergisi, 2024
Fromm, Psikanaliz ve Zen-Budizm kitabında, başlangıçta ilgisiz görülebilecek bu iki yaklaşımı karşılıklı olarak irdeler ve Freud ile başlayan bilimsel psikanaliz yöntemine Zen-Budizm’inin entegre edilebilme olasılığı üzerine çeşitli savlarda bulunur. O, yaklaşımları metin içinde karşılaştırırken, aralarındaki farklılıkların benzerliklere oranla daha ağır bastığını vurgulamasına karşın bu iki disiplini temel kavramları üzerinden ilişkilendirerek insanın esenliğe kavuşturulmasına yardımcı olma arzusu açısından inceler.
Dünya Dilleri, Edebiyatları ve Çeviri Çalışmaları Dergisi, 2020
ÖZET Geçen yüzyılın başlarında bilim arenasında adeta insanlığın bugüne kadar inandığı bütün değerleri altüst edecek bir sav ile ortaya çıkan Sigmund Freud, insanların tamamının doğuştan bir nevrozlu olduğunu ileri sürer. Ona göre her insan mutlaka odipus ve elektra karmaşalarına bağlı olarak bir takım ruhsal sıkıntılar yaşamaktadır. Freud, kimi insanın, onu neredeyse felakete sürükleyecek olan nevrozundan, onu yıkıma götürecek itkiyi olumlu bir yöne, bir sanatsal üretime kanalize ederek kurtulabildiğini iddia eder. Bu nedenle sanatçıyı; katarsise ancak sanatsal bir üretim aracılığı ile ulaşabilen birey şeklinde tanımlamak de mümkün olabilmektedir. Bu bağlamda, sanat hayatının başlarında benmerkezci, kendi zevkinden başka hiçbir şey düşünmeyen nice sanatçıların, sanatsal üretimleri arttıkça, sağaltım meydana geldikçe bizmerkezci bir kişiliğe büründüğünü gözlemlemek mümkündür. Diğer bir ifade ile sanatçının üstbeni olgunlaştıkça sanatçıda fikri boyutta da bir takım olumlu gelişmeler meydana gelebilmektedir. Kendini yazma edimi yolu ile psikanalize tabi tutan yazar, bu edimi sayesinde farkında olmadan, Freud'un bilim hayatına kazandırdığı serbest çağrışım modelini kendine uygulamış olmaktadır. Bu çalışmamızda, kariyerinin ilk yıllarında yukarıda bahsi edilen sanatçı kişiliğine sahip olan Amerikalı modernist yazar Thomas Wolfe'un sahip olduğu egoist yapıdan sanatsal üretim yaptıkça, onu yıkıma götüreceğini anlatılarında vurguladığı dürtüleri olumlu yönlere kanalize ettikçe nasıl kendinden başkasını da düşünen bir insan modeline dönüştüğü psikanalitik kuram çerçevesinde ele alınacaktır.
Cite: Köseoğlu, Emine, 2022, Edebiyatta Algısal Mekan, Yapı Dergisi, Sayı 473, s.40-41. ---DOSYA: EDEBİYATTA ALGISAL MEKAN ---DOSYA EDİTÖRÜ: EMİNE KÖSEOĞLU ---DOSYA MAKALELERİ: 1. ABDÜLHAK ŞİNASİ HİSAR'IN BOĞAZİÇİ MEHTAPLARI ESERİNDE KAMUSAL MEKANIN KOLEKTİF VE DUYUSAL TANIMLAYICISI OLARAK İSTANBUL BOĞAZİÇİ 2. BİR TEREDDÜDÜN ROMANI'NDA ALGISAL MEKANI ÖLÇEK KAVRAMI İLE OKUMAK 3. HONORE DE BALZAC'IN VADİDEKİ ZAMBAK ROMANINDA ALGISAL MEKANI FİZİKSEL VE DÜŞSEL MEKAN İMGELERİ İLE OKUMAK 4. İKİ ŞEHRİN HİKAYESİ ROMANINDA ALGISAL MEKANI KENDİLEME VE KİŞİSELLEŞTİRME KAVRAMLARIYLA OKUMAK 5. YAŞAR KEMAL'İN DENİZ KÜSTÜ ROMANINDA ZAMANA BAĞLI KENTSEL MEKAN KALİTESİNİ OKUMAK 6. İÇİMİZDEKİ ŞEYTAN ROMANINDA ALGISAL DAVRANIŞ SINIRINDA KAMUSAL MEKAN ---YAZARLAR: EMİNE KÖSEOĞLU, KÜBRA DURNA, İREM UĞURLU, HÜMEYRA ÇAĞLAR, GİZEM DURAL, MEHMET ERDEM Title of the article: Perceptual Space in Literature Emine Köseoğlu, Architect, Assoc. Prof. Dr. Space, which is basically perceptual and exists in relation to conception, is one of the important components of architecture. The umbrella phenomenon, called architectural practice, finds ground in “place/ground” and starts with space. Space is formed with the "first step" taken on the ground. The first digging hit, the first stone thrown, the first notch in the soil, the first nail driven… Traces, signs, thresholds, borders… With light, color, material, sound, smell; cross-dialogues begin with various objects of architecture. In literary fiction, the space can merge with the subjective worlds of the characters of the novel by being included in the topic and the theme and can come up with completely different realities. The imaginary descriptions of metamorphosing spatial realities in literary works multiply and diversify with each reading or analysis. For these reasons, perceptual space in literature is unique and has a context of its own. A spatiality and context ready to transform with the encounter the reader will experience… While this is the case, it is undeniable that discovering the descriptions of space in literature and new readings on this discovery, within the production of architectural thought or architectural practice, contribute to creative thinking. Forget all methods when you take literature as a subject and undertake a reading. Stay with the work. Detect it first. Let it talk to you. You will see that every dialogue is unique. Each dialogue describes its method, discovering its subject on its own. At that very moment. Not before. With these points of views, the articles in this dossier provide examples of exploring and re-imagining perceptual space in literature. https://yapidergisi.com/edebiyatta-algisal-mekan/ DOSSIER: PERCEPTUAL SPACE IN LITERATURE Editor: Emine Koseoglu ARTICLES OF THE DOSSIER 1.İstanbul Bosphorus as the Collective Sensory Descriptor of Public Space within Boğaziçi Mehtapları (Bosphorus Moonlights) by Abdülhak Şinasi Hisar Authors: Emine Köseoğlu, Kübra Durna https://www.academia.edu/76202048/Abd%C3%BClhak_%C5%9Einasi_Hisar%C4%B1n_Bo%C4%9Fazi%C3%A7i_Mehtaplar%C4%B1_Eserinde_Kamusal_Mek%C3%A2n%C4%B1n_Kolektif_ve_Duyusal_Tan%C4%B1mlay%C4%B1c%C4%B1s%C4%B1_Olarak_%C4%B0stanbul_Bo%C4%9Fazi%C3%A7i 2. Reading Perceptual Space Though the Concept of Scale in the Novel Bir Tereddüdün Romanı (The Novel of a Hesitation) by Peyami Safa Authors: Emine Köseoğlu, İrem Uğurlu https://www.academia.edu/76202430/Bir_Teredd%C3%BCd%C3%BCn_Roman%C4%B1_nda_Alg%C4%B1sal_Mek%C3%A2n%C4%B1_%C3%96l%C3%A7ek_Kavram%C4%B1_%C4%B0le_Okumak 3. Reading the Concept of Perceptual Space Through Physical and Imaginary Spatial Images in the Novel The Lily Of The Valley by Honore De Balzac Authors: Emine Köseoğlu, Hümeyra Çağlar https://www.academia.edu/76202664/Honore_De_Balzac_%C4%B1n_Vadideki_Zambak_Roman%C4%B1nda_Alg%C4%B1sal_Mekan%C4%B1_Fiziksel_ve_D%C3%BC%C5%9Fsel_Mekan_%C4%B0mgeleri_ile_Okumak 4. Reading Perceptual Space through the Concepts of Appropriation and Personalization in the Novel A Tale of Two Cities by Charles Dickens Authors: Emine Köseoğlu, Hümeyra Çağlar https://www.academia.edu/76203287/%C4%B0ki_%C5%9Eehrin_Hikayesi_Roman%C4%B1nda_Alg%C4%B1sal_Mekan%C4%B1_Kendileme_ve_Ki%C5%9Fiselle%C5%9Ftirme_Kavramlar%C4%B1yla_Okumak 5. Reading the Quality of Urban Space Related to Time Through the Novel “The Sea Crossed Fisherman” by Yaşar Kemal Authors: Emine Köseoğlu, Gizem Dural https://www.academia.edu/76203875/Ya%C5%9Far_Kemal_in_Deniz_K%C3%BCst%C3%BC_Roman%C4%B1nda_Zamana_Ba%C4%9Fl%C4%B1_Kentsel_Mekan_Kalitesini_Okumak 6. Public Space in the Edge of Perceptual Behavior in the Novel İçimizdeki Şeytan (The Evil Inside Us) by Sabahattin Ali Authors: Emine Köseoğlu, Mehmet Erdem https://www.academia.edu/76204457/%C4%B0%C3%A7imizdeki_%C5%9Eeytan_Roman%C4%B1nda_Alg%C4%B1sal_Davran%C4%B1%C5%9F_S%C4%B1n%C4%B1r%C4%B1nda_Kamusal_Mek%C3%A2n Yapı Journal, February 2022, Issue 473. https://yapidergisi.com/edebiyatta-algisal-mekan/
RumeliDE Dil ve Edebiyat Araştırmaları Dergisi, 2022
Sözlü ve yazılı geleneğin bir parçası olan masallar nesilden nesile aktarılarak günümüze kadar ulaşır. Bir bilinç ürünü olan ve bilincin tüm sırrını himaye eden masallar derinlemesine analiz edilmeyi beklemektedir. Bilinçten türediği için ister istemez bilinçdışı özellikleri bünyesinde barındıran masalların analiz edilebilmesi için, farklı disiplinlerin bakış açılarına ihtiyaç duyulmaktadır. "Masal ve Psikanaliz" adlı bu çalışmada masalların içerdiği psikanalitik öğelerin çözümlenebilmesi için uygulanan psikanalitik bakış açısı açıklanmaya çalışılmaktadır. Farkında olmadıklarımızın farkına varmamızı sağlayan bu yöntemde, adını duyuran Freud ve Jung olmak üzere çalışmamızda bu iki psikanalistin öğretileri esas alınmıştır. Bu kuramcılar edebi metinleri rüyalara benzeterek masalların da rüyalar gibi birçok bilinçdışı öğeyi barındırdığının ve bunların aynı rüyalar gibi çözümlenmesi gerektiğinin altını çizerler. Biz de buradan hareketle çalışmamızda masalları psikanalitik yöntemle inceleme söz konusu olduğunda, Freudyen ve Jungçu bakış açıları ile masalların nasıl çözümlenebileceğini vermeye çalıştık. Freud'un ve Jung'un rüya çalışmalarını ayrıntılı bir şekilde ele alarak masallara da aynı şekilde uygulanabileceği konusunda detaylı bilgi verdik ve her iki kuramcının birbirlerinden ayrıldığı yönlere dikkat çektik.
Alev Özkazanç, Cinsellik, Şiddet ve Hukuk: Feminist Yazılar, Dipnot, 2013, s.21-67.
kimliklenme oluşumlarına da doğrudan katkıda bulunmaktadır. Türk ede-biyatı, özelde Türk romanı kimlik oluşturma düzleminde önemli işlevler üstlenen temel kaynak olmuştur. Toplum ve kimlik alanındaki dönüşümün tanığı olan romanlar, kimlik, modernleşme bakımından da okunabilmekte-dir. Anahtar Kelimeler: Edebiyat, Kimlik, İdeoloji, Türk Romanı. Giriş Kimlik, bir toplumun, bir halkın ve bir kişinin kendisini nasıl gördüğü, tarih ve toplum süreçlerinde kendini nasıl konumlandırdığı meselesini açıklayan merkezi kavramlardan biridir. Benzerlikleri ve farklılıkları açıkladığı gibi insan ve topluma ait belli nitelikleri de ifade etmektedir. Toplumun, halkın, ulusun doğrudan yansıması, imgesi ve göstergesidir. 'Kim' sorusunun te-mel açıklayıcı birimidir. Kimlik o denli merkezi bir kavramdır ki, neredey-se bir topluma, bir halka ve kişiye ait bütün hususları kendinde toplayabil-mekte, kendi alanında o hususlara yer verebilmektedir. Bir ayna-kavram olarak kimlik, toplumsal ve bireysel hayatın tüm yönlerine ışık tutmaktadır. Yaşam tarzını yansıtan kimlik, insan ve toplum tanımında önemini bir kez * Yrd. Doç. Dr., Selçuk Üniversitesi, Sosyoloji Bölümü.
2020
Ka ağı Hikâ e i i P ika ali ik Edebi a K amı a G e İ cele me i Analysing the Story Kaşağı by Psychoanalytic Theory Murat TURNA * Ö e Ömer Seyfettin in kaleme aldığı Kaşağı , Türk edebiyatının en çok bilinen hikâyelerindendir. İlk yayımlanma tarihi olan hikâye, hemen her nesil tarafından okunmuş, ders kitaplarına girmiş ve beğeni kazanarak defalarca basılmıştır. Kaşağı da hikâye edilen trajik vaka mazi, suç, pişmanlık ögeleri etrafında yoğunlaşır. Hikâye, insanın içinde hüzün ve burukluk uyandırır. Bu hikâyenin kolayca unutulmamasının nedeni, okuyucunun ruhunda bıraktığı tesirdir. Yazarın belli hikâyelerinde bariz biçimde boy gösteren otobiyografik unsurlar, onun eserlerine ayrı bir samimiyet ve canlılık katar. Bu değerlendirmeyi Kaşağı için de yapmak mümkündür. Kaşağı, psikanalitik edebiyat kuramına göre ele alındığında nevroz, iç çatışma, bilinçdışı, baba figürü otorite , savunma mekanizmaları, katarsis kavramları bakımından incelemeye değer malzemeler sunan bir eserdir. Bu yönüyle henüz incelenmemiş olan hikâyenin ne gibi yorumlara olanak tanıdığını, trajik vurgu yüzünden daima maskelenerek gölgede kalan alter ego nun deşifresini ve eserden yazara uzanan çizgide ne gibi saptamalar yapılabileceğini keşfetmek, yeni ve faydalı bir tecrübe olacaktır.
Halkbilimi Araştırmalarında Psikanalitik Yöntem ve Seyfi Karabaş - Ayşenur Köse , 2021
Bu makalede üzerinde duracağımız konu halkbilimi araştırmalarında psikanalitik yöntem ve bu konudaki çalışmalarıyla Seyfi Karabaş'tır. Ancak bu konuya geçmeden önce kısaca psikalanizmi ve daha sonra da folklor kuramlarından psikanalitik kuramı inceleyip ardından da Seyfi Karabaş'ın halkbilimi araştırmalarındaki psikanalizm yöntemini açıklayacağız. Bunu yaparken Seyfi Karabaş'ın Dede Korkut'ta Renkler ve Bütüncül Türk Budunbilimi eserleri ve R. M. Dorson'ın Folklor Kuramları isimli kitabı ana kaynak olarak belirlenmiştir. 1945'te doğmuş ve 1998 yılında vefat etmiş olan Seyfi Karabaş, Türkiye'deki ilk psikanalitik folklor çalışmalarının başlangıcını getiren kişi olarak yer almaktadır. 1982 yılında yayımlanan Bütüncül Türk Budunbilimine Doğru isimli eseri ve 1996 yılında yayımlanan Dede Korkut'ta Renkler isimli kitabı ile bu konuyu böylesine derinlemesine inceleyen ilk kişidir.
Dil ve Edebiyatta Afet, 2023
Trakya Germanistik Araştırmaları II - Dil ve Edebiyatta Afet Yabancı Dil Öğretimi, Alman Dili ve Edebiyatı ile Çeviribilim alanlarına katkı sağlayan bu araştırma kitabı iki ana tema altında toplanmıştır. Bu temalar ana teması afet olan çalışmalar ile dil ve edebiyat kapsamındaki çalışmalardan oluşmaktadır. Ana teması afet olan çalışmalarda afet konusu çeşitli açılardan ele alınmıştır: Çocuklar üzerinde afetler konusunda farkındalık yaratmanın önemine değinilen çalışmada “Das Duschungelbuch” adlı çizgi film incelenmiş ve doğal afet olarak depremlere odaklanan bu çizgi filmde depremlerin ele alınışı analiz edilmiştir. Afet sürecinde toplum çevirmenliğinin gerekliliğinin aktarıldığı çalışmada çeviri tarihinin geçmişine değinilmiş ve sözlü çevirinin alt öğesi olan toplum çevirmenliğinin tanımı ile afet anında gerekliliği konusunda, yaşanmış afet deneyimlerine dayanarak konuele alınmıştır. Diğer bir çalışmada ise Yuko Ichimura ve Tim Rittman’ın sorun odaklı gençlik yazını eseri “3/11 - Tagebuch nach Fukushima” adlı romanı incelenerek, 2011 yılındaki Japonya depremi ve buna bağlı olarak gerçekleşen Fukuşima Nükleer Santrali kazaları sonucunda ortaya çıkan çevre sorunları ele alınmıştır. Afet konulu başka bir çalışma olan Heinrich von Kleist’in “Das Erdbeben in Chili” isimli romanında deprem motifinin semantik açılımları ve simgesel boyutları araştırılmıştır. “Katastrophe” kelimesinin derlem dilbilimsel analiz yöntemiyle incelendiği çalışma ise bu kelime örneği üzerinden öğrencilerin kelime dağarcığının derlemler yoluyla geliştirilmesi ve derlemlerin yabancı dil öğretiminde kullanılmasına odaklanmaktadır. Yine hedef kitlesini Kahramanmaraş merkezli deprem felaketini yaşamış ve dolayısıyla bundan doğrudan etkilenmiş Türk öğrencileri oluşturan çalışmada yabancı dil olarak Almanca derslerinde yaratıcı yazma becerisini geliştirmek ve yaratıcı yazmayı özellikle de terapötik bir araç olarak kullanma olanaklarının incelenmiş ve bu amaçla örnek bir ders modeli de sunulmuştur. Dil ve edebiyat kapsamındaki yapılan çalışmalarda ise Alman dili, öğretimi ve edebiyatı farklı yönlerden konu edilmiştir: “Literatur der DDR: Ein Blick in die Vergangenheit” başlıklı bölüm Şara Sayın tarafından Melâhat Togar'ın 1991'de yayımladığı (İstanbul: Cem Yayınevi, s. 7-27) Örneklerle Doğu Alman Yazını antolojisinin Türkçe önsözü için kaleme alınmış metnin Almanca metin notlarıyla güncellenmiş ve revize edilmiş halini içermektedir. Almanca öğretmeni yetiştirme sürecinde kısa öykülerin işlevselliğinin incelendiği çalışmada Trakya Üniversitesi Almanca öğretmenliği bölümündeki 50 öğretmen adayının kısa öykülere yönelik tutum ve görüşleri incelenmiştir. Diğer bir araştırmada ise yine Türkiye’de bir üniversitenin Almanca öğretmenliği programında yer alan öğretmen adaylarının sosyal medya aracılığıyla Almanca konuşma becerilerinin geliştirilmesine yönelik algılarını incelemiştir. Yeni nesil yabancı dil olarak Almanca ders kitaplarındaki konuların evrensel varoluş deneyimleriyle ilişkisinin değerlendirildiği çalışmada öğretim materyallerinin mevcut tasarımı hakkında kapsamlı bir fikir edinmek için farklı yayınevlerinden seçilen bu ders kitaplarında ele alınan konular farklı açılardan incelenmiştir. Diğer bir çalışmada acil uzaktan eğitim esnasında genç öğrencilerin İngilizce eğitiminde karşılaştıkları zorluklar araştırılmıştır. Son olarak başka bir çalışmada Türk okulları bağlamında öğretmenlerin geri bildirim tercihleri açısından yabancı dil olarak İngilizce yazma becerisinin sınıf içi değerlendirmeleri konu edinilmiştir. Günümüzdeki yaşanan bütün felaketlerden dolaylı veya doğrudan etkilenen eğitim öğretim düşünüldüğünde bu felaketlerin ele alınması önem taşımaktadır. Bu bakımdan dil ve edebiyatta afet bağlamında ele alan bu kitap alana oldukça katkı sağlayacaktır. Hem yabancı dil öğretimi alanında hem de Germanistik alanında görev yapan öğretim üyeleri ve genç araştırmacılara bu konuda farklı bakış açıları sunması, başvuru kaynağı olarak kullanılması ve yeni inceleme ve araştırmalar için örnek teşkil etmesi bakımından önemli bir okur kitlesine ulaşması temennimizdir.
Journal of International Social Research, 2016
Öz Tanzimat'la başlayan değişim ve arayışlar döneminin şiire yansıması belirli bir süreci kapsar. Bu süreç aslında Tanzimat'tan önceki döneme dayanır. Türk edebiyatında, Batı edebiyatından farklı olarak edebî mekteplerden ziyade edebî topluluklar görülür. "Encümen-i Şuara" ile başlayan edebî topluluklar, "Mutavassıtîn"ın oluşumuyla devam eder. Bunlar, poetikası olan oluşumlar da değildir. XIX. yüzyılın belirgin özelliklerinden biri de, bu toplulukların oluşumunda edebî mahfillerin önem kazanmasıdır. Buralarda bir araya gelen edipler, arkadaşlarıyla fikirlerini paylaşma imkânı bulurlar. Ayrıca edebî mahfillerin bulundukları mekânlar, sosyal hayattaki değişimi de yansıtırlar. Bu çalışmada, XIX. yüzyılın belirgin özellikleri, "Mutavassıtîn"ın oluşumu, edebî mahfiller, eskilik yenilik tartışmaları ve harabati şairlerden Andelib değerlendirilmeğe çalışıldı.
Hiç şüphe yok ki sanatsal ve edebi üretimlerin kendine özgü bir doğası ve ken-dine özgü bir takım dayanakları vardır. Açıkçası sanatsal ve edebi üretimlerin tam olarak deneyimlenmemiş zanaat ve yükümlülük üstü bir tarafı mevzu bahistir. Bu da onu biricik ve kısmen de üst bir araştırma konusu yapmaktadır. Ancak ne olursa olsun " insanın doğal olarak bilme isteği 1 " ve de sanatçının beşeri faaliyet düzeneği-ne dâhil olmasından mülhem bağlantılı olduğu gerek sosyolojik dinamikler gerek-se kullandığı argümanların ontolojik, epistemolojik ve de iletişimsel düzenekleri bağlamında ve de uğraştığı yaratı durumunun tanımlanabilir bir takım gelenek ve kurallarla bağlantılı olarak anlaşılabilmesi durumu çalışmaya konu olma konusun-daki umudumuzu kolaylaştırmakta, bu kadar karmaşık ilişkilerden doğmuş olması ise araştırmamızı zorlaştırmaktadır. İşi uzatmadan amacımıza gelelim; benim ve daha birçok kimsenin, bir takım ayrışımlar olmakla birlikte, tezi şudur: Sanatsal ve edebi çalışmalar kısmen kendi kapalı devre teknikleriyle tenkit ve tekâmül etseler de, maceraları, kıymetleri ve çıkmazları büyük ölçüde sosyolojinin ve diğer sosyal bilimlerin konusu olarak boy gösterir. Bu yüzden de diğer kadim sanatların ve beraberinde edebiyatta da yaşanan anlaşılmaz tıkanıklık ve yorgunlukların esbabı mucibini sosyal gelişmelerle yakın-dan alakalı olduğu önermesinden hareketle bu çalışmaya " kervan yolda dizilir " hi-tabınca başladım. Bu yüzden de evvela içtimaiyatı edebiyenin sınır ve tekniklerini kısaca husule getirmek icbar olundu. Edebiyat sosyolojisinin kıyısında ne söylenebilir? Evvel emirde edebiyat sosyolojisi hakkında bir kaynaktan özellikle bahsetme-miz gerekecek. Bu çalışmamızın temelini ben henüz lisans talebesiyken bitirme tezi olarak hazırladığım edebiyat sosyolojisi çalışmamı esas alarak oluşturacağımı
Öz "Metafor" demek "dil" demek, "dil" demek "metafor" demektir. Esasen metafor, etrafımızda gizli bir yaşam sürmektedir ve biz farkında olmasak da konuşurken ağzımızdan dakikada ortalama altı metafor çıkar. Metaforik düşünme; kendimizi ve diğerlerini tanımamızı sağlamanın yanı sıra nasıl iletişim kurduğumuzu, nasıl öğrendiğimizi, nasıl keşif ve icat ettiğimizi anlamak için son derece önemli ve gerekli bir araçtır. Dolayısıyla metafor bir konuşma biçiminden ziyade bir düşünme ve aynı zamanda da yaşanılan çevreyi ve hadiseleri algılamak için farklı bir görme biçimidir. Bilhassa kavramsal metaforlar ve görüntü şemaları, ortak özellikleri paylaşan iki şey arasında gizli karşılaştırma yapan metaforik düşünmenin temel unsurlarıdır. Bir edebî eserin de esas manası, içerisinde barındırdığı metaforlarda gizlidir. Öyle ki, edebî-bilimsel inşalar olarak metaforlar; bir çağın, bir kültürün, bir ortamın yansımasıdır ve onları kullananların faaliyetlerini ve düşüncelerini ifade eder. Her ne kadar esas niyeti bu olmasa da metafor, bir entelektüel iklim yakalar ve bizatihi kendi de bir bellek biçimidir. Nitekim dili ve yaşamı mucizevî kılan ve dilin imkânlarını sınırsız hâle getiren metaforlar, insanın kendisini, hayatı ve ötekini anlamasının yegâne yoludur. Son derece yaratıcı olan metaforlar, üst bir dille kurulan edebî eserlerde ise çok daha işlevsel ve etkileyici olabilmektedir. Bu çalışmada, yazarın ya da şairin elindeki kalemi âdeta sihirli bir değneğe dönüştüren, gücü ve tesiri sınırsız metaforun tanımı ve kavram alanı hakkında bilgi verildikten sonra edebiyattaki işlevi değerlendirilecek ve Klasik Türk edebiyatından örneklerle somutlaştırılacaktır. Abstract "Metaphor" means "language", "language means "metaphor". Metaphor actually leads a secret life around us and although we are not aware, we are talking about six metaphors per minute. Metaphoric thinking not only helps us to know ourselves and others but also is an extremely important and necessary tool to understand how we communicate, how we learn, how we discover and invent. Therefore, metaphor is a way of thinking rather
Freud ve Psikanaliz ¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯ ¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯ __________________________________________________________________ © WWW.MAXIMUMBILGI.COM 1 I. BÖLÜM Freud ve Psikanaliz Sigmund Freud'un uygulayıp geliştirdiği Psikanaliz Yöntemini incelediğimizde, Freud'u Psikanaliz kavramından ayrı düşünemeyeceğimizi görmekteyiz. Ömrünü bu tedavi yöntemini geliştirmeye adayan Freud'un, ortaya attığı fikirler, günümüzde hâlâ tartışılmakta ve yeni araştırmalara kaynaklık etmektedir. Bu bölümde, ruhun Kristof Kolomb'u olarak anılan Freud'un yaşamından yola çıkarak görüşlerini, araştırmalarını ve elde ettiği bulguları değerlendirmemiz gerekmektedir. A) FREUD'UN YAŞAMI , ARAŞTIRMALARI VE GÖRÜŞLERİ Freud, bilimsel araştırmalarını yaparken, dönemin toplumsal ve siyasal koşullarından etkilenmiş ve bu etkilenme onun yaşamına olduğu kadar araştırmalarına da yön vermiştir. Bu açıdan bakıldığında, Freud'un yaşamının araştırmalarıyla doğru orantılı olarak, ele alınması gerektiği görülmektedir. 6 Mayıs 1856'da o dönemde Avusturya Macaristan İmparatorluğu içinde yer alan Morauya'nın Freiber kentinde doğan Sigmund Freud'un atalarının Yahudi olduğu bilinmektedir. Sigmund Freud, yün tüccarı olan Jakop Freud'un kırk yaşlarında iken, kendisinden yirmi yaş küçük olan Amalie Nathanson'la yaptığı ikinci evliliğinden dünyaya gelmiştir. "Annesinin kayıtsız şartsız göz bebeği olmuş, bir adam, ömür boyunca kendini Fatih gibi hisseder. İşte, başarılı olacağına duyduğu bu güven çoğu kez gerçek başarıyı da doğurur." Amelia Nathanson'un ilk göz ağrısı olan Sigmund Freud'un başarılı bir bilim adamı olmasının altından sevgiyle geçen çocukluğunun etkisinin olduğu düşünülebilir. Freud'un aile içindeki konumunun alışılmışın dışında olduğu görülmektedir. Çünkü babasının ilk evliliğinden iki yetişkin oğlu daha vardır. Bunlardan biri evli ve bir çocuk sahibidir. Bu yeğenin Freud için çocukluk yıllarında en az kardeşleri kadar önemli olduğu anlaşılmaktadır. 1860 yıllarında babası, giderek artan ekonomik sıkıntılar nedeniyle Freiber kentinden ayrılmaya karar verir ve Freud ailesi temelli olarak Viyana'ya yerleşir: Viyana'da aile, Freud'un çocukluğu boyunca ekonomik sıkıntılar çekmiştir. 1865 yılında liseye başlayan Freud, sekiz yıl boyunca okuduğu bu okuldan üstün başarı derecesiyle mezun olmuştur. Araştırma Serisi No.42 Freud ve Psikanaliz ¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯ ¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯ __________________________________________________________________ © WWW.MAXIMUMBILGI.COM 2 "Lise yıllarında, Latince, Fransızca ve İngilizce eğitimi gördü ve kendi çabasıyla İbranice, İtalyanca ve İspanyolca öğrendi. Lise sonrasında Goethe'nin bir yapıtından etkilenerek tıp alanını seçti." 1873 yılında Viyana Üniversitesi'nde tıp öğrenmeye başlayan Freud'un özel ilgi alanının histeri olduğu görülmektedir. Döl yatağı anlamını gelen histeri, psikolojik bozukluklardan ortaya çıkan ve fiziksel belirtilerle kendini gösteren bir davranış olarak değerlendirilmektedir. Normalden üç yıl geç mezun olduğu bu üniversitenin bünyesindeki Brücke Enstitüsü'nde altı yıl boyunca çalışmıştır. Bu yıllarda fiziksel bilimlere yönelik tutumunun ana çizgilerini kazanmış ve merkezi sinir sistemi anatomisi üzerine araştırmalar yapmıştır. Ancak çalışmalarından aldığı para, ailesinin ihtiyaçlarını karşılamaya yetmediğinden 1882 yılında Brücke Enstitüsü'nden ayrılmak zorunda kalmıştır. Enstitüden ayrılmasında etkili olan bir başka neden ise Yahudi olarak akademik kariyer edinme şansının az olduğunu düşünmesidir. 1882 yılında Martha Bernays'la tanışan Freud, ona aşık olur ve onunla nişanlanır. Hamburg'un ünlü Yahudi ailelerinden birisinden gelen Martha Bernays, Viyana'da yaşamasına rağmen, o sırada Almanya'daki evine dönmek zorunda kalır. Dört yıl boyunca nişanlısını kısa ziyaretlerde gören Freud'un nişanlısıyla nerdeyse her gün mektuplaştığı bilinmektedir. 1882 ve 1885 yılları arasında Viyana Genel Hastanesi'nde çalışan Freud; uzun bir klinik eğitim dönemi daha geçirmiştir. 1883 yılında dönemin en ünlü beyin anatomisi ve nöropatoloji uzmanı Dr. Theodar Meynert'in yönetimindeki psikiyatri kliniğinde asistan olarak çalışmaya başlamış ve Meynert'ten etkilenerek nöropatolojide uzmanlaşmaya karar vermiştir. 1885 yılında nöropatoloji doçenti olurken, aynı yıl kokainin klinikte kullanımı konusunda araştırmalar yapmaya başlamıştır. Babası Jakop Freud'un başarılı geçen göz ameliyatından lokal uyuşturucu olarak kokaini kullandığı görülmektedir. Araştırmaları sonucunda, kokainin ağrı kesici etkisinin de bulunduğunu görerek, kokaini tedavi kapsamı dışında bırakmıştır. 1885 ve 1886 yıllarında Paris'te dünyaca ünlü nörolog ve Salpetriere Sinir Hastalıkları Hastanesi Müdürü Jean Martin Charcot ile birlikte histeri ve hipnoza yönelik çalışmalar yapmıştır. Charcot, histeri ve hipnoz konularını sadece nöropatolojinin dalları olarak değerlendirmiş ancak Freud, bu konuları ruhsal yapı açısından incelemeyi daha doğru bulmuştur. 1886 yılında Freud nöropatolog olarak özel bir muayenehane açmıştır. Aynı yıl uzun süre ertelemek zorunda kaldığı evlilik planını da gerçekleştirir. Bu dönemde, nöropatolojik çalışmalarını bırakmamış ve özellikle çocuk beyin felci üzerine araştırmalarını sürdürmüştür. Bir süre hastaları Araştırma Serisi No.42 Freud ve Psikanaliz ¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯ ¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯ __________________________________________________________________ © WWW.MAXIMUMBILGI.COM 3 üzerinde elektro-terapi denemiş ancak deri ve kasların elektrikle uyarılmasının bir şok tedavisi olarak görülemeyeceğini anlamıştır. Freud, Ambroise Auguste Liēbeault ve Hippolyte Marie Bernheim tarafından görünüşte başarıyla uygulanan hipnotik telkini de yetersiz bularak başka bir yaklaşıma yönelmiştir. Freud, ruhun yeni alanlarını keşfetmek için o dönemin akıl hastanelerine gitmiş ve ruh hekimleriyle görüşmeler yapmıştır. Yakın arkadaşı olan hekim Josef Breuer'in, katartik ( arınma ) adını verdiği teknikle isterili bir kızı tedavi ettiğini görmüş ve Breuer'in desteğini alarak bu tekniği hastaları üzerinde uygulamaya başlamıştır. Katartik teknikle yeni bulgular elde eden Freud, zamanla psikanaliz yöntemini oluşturmuştur. Histeri, saplantılar ve kaygı üzerine araştırmalarını sürdürürken, cinsellikle ilgili teorileri, Breuer'le arasında fikir ayrılığına yol açmıştır. Böylece Breuer ve Freud arasında anlaşmazlıkların ortaya çıktığı görülmektedir. Bu dönemde Freud'un düşüncelerini dikkate alan tek kişi, kulak-burun-boğaz uzmanı Wilhelm Fliess olmuştur. Freud'un Fliess'e yazdığı mektuplar, günümüzde psikanalizin gelişimi açısından önemli kaynaklar olarak değerlendirilmektedir. "Kıymetli Wilhelm, Aslında, şu anda elimdeki en önemli şey kendi kendime yaptığım analizim, ve sonuna dek gidilirse, benim için en değerli şey olacağı umudunu doğuruyor..." Freud'a tıp çevrelerindeki önyargının tek sebebi ileri sürdüğü cinsellikle ilgili teorileri olmamıştır. Yahudi oluşu ve giderek artan Yahudi düşmanlığı bir başka önyargıyı oluştururken, bu durum akademik kariyerinde zorluklarla karşılaşmasına yol açmıştır. Fliess'den başka kimseden destek görmeyen Freud, zamanla bir çok psikiyatristin ilgisini çekmeyi başarmıştır. 1902 ile 1908 yılları arasında, çevresinde öncü psikanalizcileri toplayarak Viyana Psikanaliz Derneği'ni kurmuştur. Bu ilk uygulayıcılar içinde Otto Rank,
Loading Preview
Sorry, preview is currently unavailable. You can download the paper by clicking the button above.