Academia.edu no longer supports Internet Explorer.
To browse Academia.edu and the wider internet faster and more securely, please take a few seconds to upgrade your browser.
2010
Surp Vardan Kilisesi, Eski Van Şehri'nin kuzeydoğusunda yer almaktadır. Günümüzde yapının beden duvarlarının bir kısmı ile dış örtü sisteminin tamamı yıkıktır. Yapım tarihi ve mimarı hakkında herhangi bir yazılı helge bulunmayan yapının muhtemelen 15. ya da 16 yy. inşa edildiği tahmin edilmektedir. Kare formlu ana mekandan merkezi kuhheyc geçişler köşelerde pandantiflerle sağlanmıştır. Dışa taşıntı yapmayan apsis 3.80 m derinliğinde 4. ı 5m genişliğinde olup beşgen forınludur. I\psisin iki yanında postoforion hücreleri yer almaktadır. Kilisenin aydınlattıması yedi mazgal pencere ile sağlanmıştır. Yapı da yapı malzemesi olarak kesme taş, kaba yonu ve moloz taş bir arada kullanılmıştır.
Dinlerin, dillerin ve iktidarların ortak mirası olması, bir müze olmayı da çoktan hak ettiriyor Ayasofya'ya ... Bir zamanlar dinlerin en yüce tanrısı Zeus ya da kentin koruyucu tanrısı Apollon için yapılmış bir tapınak alanıydım. İnsanlar korunmak,
2019
Elli sekiz yaşındaki kadın hasta, sol ayak bileğinde 20 yıldır var olan yanık skarı üzerinde 2 yıldır gelişen papülomatöz lezyon ile başvurdu. Hastadan skuamöz hücreli karsinom ve keratoakantom ön tanıları ile önce insizyonel daha sonra eksizyonel biyopsi yapıldı. Hastaya histopatolojik bulgular eşliğinde verruka vulgaris tanısı konuldu. Yanık skarı üzerinde skuamöz hücreli karsinom, bazal hücreli karsinom ve melanom, geliştiği bilinmekle birlikte verruka vulgaris gelişimi nadir görülmektedir.
Yüzüncü Yıl Üniversitesi Sosyal bilimler Enstitüsü dergisi, 2020
Sadi Abdülbâkî Efendi, one of the 18th-century divan poets, was born in Van. He is the brother of the famous poet Durrî-i Yek-Cheshm Efendi from Van and Salih Efendi, who wrote poems with the pseudonym Feyzî. Coming from a poet family, Sadi Efendi received a good education. He established good relations with the notables of the state at a certain period of his life. First of all, including Sultan III. Ahmed, he wrote praises to many viziers, grand viziers and statesmen, and dates were dropped for events such as their weddings, births and promotions. Sadî Abdülbâkî translated Idris-i Bitlisî's eight thousand couplets Persian Hesht Behisht into Turkish upon the order of Mahmud I. It is also known that the poet wrote Persian and Turkish poems. Sources that give information about the poet mention him with praise, stating that he is a polite, verbal, and knowledgeable person. It is not known whether the poet had a divan or a divan, except for a few of his poems in tezkires. The poet's poems are scattered in the majmua of his brother, Dürrî-i Yek-Cheshm Efendi, and are mostly found in alleys. In this study, information about the life and literary personality of Sadî Efendi, whose biography and poems have not been studied in detail until today, was given and twenty-eight poems of the poet, which were not published before, were translated into translation.
Asia Minor Studies, 2016
Divân şiirinin şiir, şair ve edebiyat anlayışını, yani poetikasını ortaya koyan müstakil bir eser bulunmamaktadır. Divân şairleri, şiirleri, birbirleri ve kendi şairlikleri hakkındaki değerlendirmelerini divanlarının dibacelerine veya divanlarında yer alan şiirlerinin beyitleri arasına serpiştirmişlerdir. Bu nedenle şairlerin divanları, tezkire yazarlarından başlayıp günümüz edebiyat tarihçilerine kadar herkesin önem verip başvurduğu kaynaklar arasında yer almıştır. Meydana getirdikleri eserlerde şiir ve şair hakkındaki düşüncelerini dile getiren şairler; beğendikleri şairlerin şiirlerine nazireler yazarken, beğenmediklerini ise hicv etmişlerdir. Yapılan bu çalışmayla XVI. yüzyıl şairlerinden Edirneli Şevkî'nin şair ve kendi şairliği ile ilgili düşünceleri Divân'ında yer alan kasidelerinin fahriye kısımlarından yola çıkılarak tespit edilmeye çalışılmıştır.
Journal of Turkish Research Institute, 2016
Celal Bayar Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, 2014
ÖZ Çalışmamızda, XVII. asırda yaşamış Nurî mahlaslı İbrahîm Ziyâeddîn'in varsağı başlığını taşıyan şiiri ele alınmıştır. İlk olarak halk şiiri geleneği içinde varsağının edebî bir terim olarak nasıl algılandığı çeşitli kaynakların bakış açısıyla değerlendirilmiştir. Bu değerlendirme yapılırken varsağının bilinen tanım ve niteliklerinin aktarımından kaçınılmış, edebî bir terim olarak ön plana çıkan yönleri vurgulanmıştır. Daha sonra divan şairlerinin halk şiiri niteliklerine ve varsağıya yaklaşımı ele alınmıştır. Söz konusu yaklaşımın Azerbaycan coğrafyasında oluşan klasik şiir içindeki yerine de değinilmiştir. Yazının son kısmında ise çalışmamıza konu olan varsağı ve şairi tanıtılmıştır. Bu bölümde, incelenen varsağının, şair tarafından nasıl anlaşıldığı ortaya konmaya çalışılmıştır. XVII. yüzyılda yaşayan İbrahîm Ziyâeddîn'in Divan'ı dışında başka bir eseri elimizde mevcut değildir. Biyografik kaynaklarda kendisine dair malumata rastlamadığımız şair hakkında bilinenler, bu divanda aktardığı bilgilerden ibarettir. Kendi çağdaşlarına nispetle edebî açıdan zayıf sayılabilecek İbrahîm Ziyâeddin, yine de pek çok bakımdan divan şiiri geleneğinin dışında tutulamaz. Bir divan şairi olarak onun varsağı yazması, bu gelenekte görülmeyen bir durum olmamakla birlikte söz konusu şiir, özellikle şekil bakımından halk şiirindeki geleneksel varsağılardan farklıdır. Şiir metninden anladığımıza göre İbrahim Ziyâeddîn, varsağıyı şekil ya da tür olarak algılamayarak daha geniş bir açıdan yorumlamıştır. Yani varsağıya bir üslup ve anlatım özelliği olarak yaklaşmıştır diyebiliriz.
II. Uluslararası Türkoloji Araştırmaları Sempozyumu 25-26 Kasım 2020 / Tam Metin Kitabı, 2020
Eski Van Şehri, Urartulara başkentlik yapmış mevkide, ana kayalığın güneyinde düzlük alan üzerine kurulmuştur. Burada ilk yerleşim ile ilgili kesin bilgiler bulunmamakla birlikte erken dönemlerde de yerleşim olarak kullanıldığı anlaşılmaktadır. Ortaçağ ve sonrasında önem kazanan aşağı şehir, çift sur sistemi ile çevrelenmiştir. Şehrin sur mimarisi dıştan taş, içte kerpiç ve mühre malzemelerinden meydana getirilmiştir. Surda dört şehir kapısı yer almaktadır. Eski Van Şehri sur sistemi hakkında yapılan çalışmaların yanında 2019 kazı sezonda, yerinde yapılan gözlem ve tespitler yeni veriler sağlamıştır. Çalışmalarda surların dıştan taş ve içten toprak ile doldurulduğu belirtilmekteydi. Ancak Evliya Çelebi’nin söz ettiği geçitler ve dehlizler mevcut kalıntılar üzerinden teyit edilmiştir. Günümüze ulaşan iç sura ait kalıntılarda yıkılan ve çöken duvarlar kesitler oluşturmaktadır. Sur duvarının dıştan taş ve içe doğru kademeli çıkıntı yaptığı anlaşılmıştır. Taş duvara bitişik inşa edilen kerpiç duvarlar iki yanda çift duvar oluşturmakta ve arasında dehliz meydana getirmektedir. Surun taş ve kerpiç duvarları arasında bağlantılar oluşturulmuş ve örtü kısmı içten kemer kurgulu ve üstte bu öğenin üzerine oturtulan harç ve kayrak taş tabakasıyla sonlanmaktadır. Surun seğirdim yolunun kenarlarındaki barbatalar günümüze ulaşmamış ancak toprak katmanı görülebilmektedir. 2019 kazı sezonu içerisinde yapılan gözlem ve tespitler; harita üzerine işlenmiş, fotoğraf belgeleme çalışması ve çizimleri yapılmıştır. Sur kalıntısında kazı çalışması yapılmadan, mimari hakkında gözlemlenebilen veriler değerlendirilerek bu yayında yer verilmiştir.
VEKAM Yayınları Ankara’da İz Bırakan Mimarlar Dizisi III-Şevki Vanlı, 2022
Yüzüncü Yıl Üniversitesi Veteriner Fakültesi Dergisi, 1992
2019
Makalede farkli mensei ulkeden kadin multecilerin Turkiye’nin Van ilinde yasadigi deneyim farkliliklari analiz edilmektedir. Bu cercevede makale, “multeci” olarak tanimlanan gocmen gruplarin aslinda cinsiyetine, mensei ulkesine, irkina, dinine ve mezhebine gore yasadigi sorunlar arasinda ciddi farkliliklar oldugunu one surmektedir. Bu farkliliklari tespit etmek her bir grubun ev sahibi topluma entegrasyonunda birbirinden farkli cozumler ve araclar gelistirdigini de ortaya koymaktadir. Bu nedenle makalede esasinda entegrasyon politikalari gelistirilirken “multeci”nin degil, “multeciler”in gozetilmesi gereginden hareket etmektedir. Bu iddiayi sinayabilmek icin literatur taramasina ek olarak Afganistanli, Iranli ve Suriyeli kadin gocmenlerle yapilan odak grup gorusmesi verileri kullanilmistir. Arastirmanin yapildigi kent olarak tarihsel olarak goc yollari uzerinde bulunan Van ili secilmistir. Farkli mensei ulkeden multecilere tarihten bu yana ev sahipligi yapan Van kenti, multeciler ar...
Yüzüncü yıl üniversitesi fen bilimleri enstitüsü dergisi, 2005
Paradigma Akademi, 2019
DOĞU SERHADDİNİN KİLİDİ: VAN (16.-18. YÜZYILLAR), 2021
Anadolu'nun doğusunda bulunan Van Gölü Havzası; Van, Bitlis ve "Kubbet'ül İslam" sıfatıyla Ahlat şehirlerini barındırmaktadır. Bu kapalı havza tarihin her safhasında önemli bir geçiş merkezi olmuştur. Ayrıca havzadaki yerleşimler kültür şehirleri olarak tanınmaktadır. 11. yüzyılda İslamlaşan bu havzada farklı medeniyetler barınmıştır. Osmanlı-Safevi mücadelesinin önemli şehirlerinden olan Van, 16. yüzyılda tamamıyla Osmanlı hâkimiyetine geçmiştir. Osmanlı Devleti, şehirdeki eski yerleşim dokusunu göz ardı etmeden bir Osmanlı şehri görünümü kazandırmıştır. Bu kitabın 1997 yılında Van Belediyesi Kültür Yayınları arasında ilk basımı "XVI.-XVII. Yüzyıllarda Van" adıyla gerçekleştirilmişti. Elinizde bulunan ikinci baskısı, genişletilmiş yeni bir nüshayla Van Büyükşehir Belediyesi Kültür Sanat Yayınları'ndan "Doğu Serhaddinin Kilidi: Van (16-18. Yüzyıllar) adıyla tekrar neşrini yapmak bize nasip oldu. Değerli akademisyen Prof. Dr. Orhan Kılıç hocamızın bu meyanda Van ve çevresini titizlikle ele aldığı kitabı, bize Van şehrinin 16.-18. yüzyıllar arasında Osmanlı Devleti hâkimiyetinde bulunduğu süreç hakkında önemli bilgiler vermektedir. O dönemlerde tam sınır olmayan ama günümüzde bir sınır şehri olan Van'ın üç yüz yıl içindeki serüvenini gözler önüne sermektedir. Tarihi göstergeleri, işaretleri iyi okursak, yarına kalıcı eserler bırakmak adına önemli yollar kat ederiz. Araştırmacılara, tarihe merak duyanlara ve Osmanlı'nın Doğu politikasında göstergelerini görmek isteyenler için başvuru kaynağı olan kitabın genişletilmiş baskısını sizlerle buluşturmaktayız. Bu çalışmadan dolayı yazarımız Prof. Dr. Orhan Kılıç'a ve kitabın basım sürecini yürüten yayın ekibine teşekkür ederim.
2019
Sur şehri mevcut coğrafi konumu dolayısıyla kurulduğu dönemin sonrasında bilhassa ticarî anlamda her zaman önemli bir yer olmuştur. 1099 yılı itibarıyla Ortadoğu'ya yerleşen Haçlıların anavatanlarıyla denizden bağlantı kurma istekleri şehri onların hedefi haline getirmiştir. 1124 yılında bu amaçlarına ulaşan Haçlıların hâkimiyeti Sur için yeni bir dönemin de kapılarını aralamıştır. Kudüs Krallığı topraklarına dâhil edilen şehirde İtalyan denizci şehir devletlerine ticarî imtiyazlar tanınmıştır. Öncelikli olarak Venedikliler, Haçlılara verdikleri desteğe mukabil şehrin 1/3'ü elde etmişlerdir. Onları Ceneviz ve Pisalılar takip etmiştir. Adı geçen İtalyan devletlerinin sayesinde Sur, bölgenin önemli ticaret noktalarından biri haline gelmiştir. Bununla birlikte Haçlı hâkimleri zaman zaman İtalyanlara tanıdıkları imtiyazları geri alabilmek adına hamleler yapmaktan da çekinmemişlerdir. Aynı şekilde İtalyan denizci şehir devletleri de bölgedeki ticarî hegomonya adına birbirleriyle ...
Turkish Studies-Social Sciences, 2019
This article was checked by intihal.net.
Bu makalede, 1992 yılı Kültepe kazılarında ele geçirilen Šu-İštar arşivinden bir belge (Kt. 92/k 386) tanıtılmaktadır. İliya adlı bir tüccarın Šu-İštar'a gönderdiği bu mektup, Eski Mezopotamya tarihinde tartışmalı bir konu olan Subartu bölgesi hakkında yeni bilgiler içermektedir. Kültepe metinlerinde daima aidiyet ekiyle geçen Subartu terimi ilk kez bu belgede coğrafî bir anlamda kullanılmıştır. Mektuptaki ifadelere göre Asurlu tüccarların bu bölgede de ticarî faaliyetlerde bulundukları anlaşılmaktadır. Daha da önemlisi, bir tüccarın diğer bir tüccarı Subartu'da dava edeceğini söylemesi, bu bölgede Asur kolonilerinin de bulunduğunu düşündürmektedir. Çünkü tüccarlar arasındaki davaların sadece kārum ve wabartum merkezlerinde ya da Asur şehir meclisinde görüldüğü bilinmektedir. Subartu bölgesinin 2. binyıl kaynaklarında Zagros dağlarından Amanos dağarına kadar bütün Kuzey Mezopotamya'yı kapsadığı göz önüne alınırsa, metinde geçen Subartu'nun bu geniş coğrafyanın tam olarak hangi kısmına karşılık geldiğini tespit etmek zordur.
Loading Preview
Sorry, preview is currently unavailable. You can download the paper by clicking the button above.