Academia.edu no longer supports Internet Explorer.
To browse Academia.edu and the wider internet faster and more securely, please take a few seconds to upgrade your browser.
Toplumsal hareketler ve metodoloji tartışmalarına bir katkı
Neoliberal dönem bir bütün olarak düşünüldüğünde karşı hareketlerin ikili bir eğilimde şekillendiği söylenebilir; bunlardan ilki Sovyetler Birliği'nin yıkılışı ve 2008'lere kadar gelen "toplumsal devrim" ya da "toplumsal değişim" perspektifidir. Arap Baharı ile başlayan toplumsal, kitlesel ayaklanmaların ardından ise siyasal temsil alanı ve düzleminin öne çıktığı daha "yukarıdan" mücadeleler gündeme gelmiştir. Bu nedenle Hal Draper'ın "sosyalizmin iki ruhu" dediği durumun bir bakıma hala güncelliğini koruduğu söylenebilir. Bir önceki bölümde hareket oluşumunun nedenselliklerine dair bir tartışma ele alındı. Sermaye birikiminin, proleterleşme ve metalaşmanın hareket oluşumunda önemli bir rol oynadığından ve özellikle neoliberal dönemde yeni bir piyasalaştırma dalgasının ortaya çıktığından bahsedildi. Neoliberal dönüşüm sürecinin temelinde ilk birikim pratiklerinin önemli olduğu hatta bir noktaya kadar piyasalaştırma dalgasının temelini de oluşturduğuna değinildi. Bu bölüm, genel olarak neoliberal dönemde ortaya çıkan hareketleri ve hareketlerin genel eğilimlerini ele alacaktır. Karşı Hareketler Polanyi, piyasalaştırma sürecinin her zaman ikili bir karakter taşıdığını söyler. Bir taraftan sermaye hareketleri, piyasalaştırma süreciyle birlikte yaygınlaşır. Ancak piyasalaştırma yayıldıkça tepkisel hareketlerini de beraberinde getirir. Piyasanın insan doğasına aykırı olduğunu düşündüğü için Polanyi, yayıldığı andan itibaren "toplumun savunusu" çizgisinde hareketlerin ortaya çıkacağını söyler. Dolayısıyla piyasa yayılması "çifte hareket" olarak şekillenir. Polanyi'nin görüşlerini Marksizm ile ilişkili biçimde daha sistematik bir noktaya taşıyan Michael Burawoy, "çifte hareket" terimini "karşı hareketler" olarak adlandırır. Burawoy da Polanyi gibi göre piyasalaştırma ile hareketler arasındaki temel bağlantı noktasının metalaştırma olduğunu düşünür. Hareketler anti-kapitalist bir içerik taşır ancak oluşumlarını sağlayan, tek başına artık değere el koyma sürecinde ortaya çıkan sömürü ilişkisi değildir.
Bevery Silver'ın formülüne dönecek olursak sermayenin hareket ettiği, gittiği her yerde yeni işçi sınıflarını oluşturduğu, yeni hareketleri beraberinde getirdiğini söyleyebiliriz. Polanyi'nin de "çifte hareket" dediği benzer bir duruma tekabül eder. Tarihsel bir hareket olarak sermaye ve piyasa ne kadar genişlerse, hareketlerin de benzer bir rota izlediği söylenebilir.
Kamu Politikası Ansiklopedisi, 2022
Yayınevinin yazılı izni olmaksızın, kitabın tümünün veya bir kısmının elektronik, mekanik ya da fotokopi yoluyla basımı, yayımı, çoğaltımı ve dağıtımı yapılamaz. Nobel Akademik Yayıncılık, 2011 yılından beri "tanınmış uluslararası yayınevi" statüsündedir.
Sosyalizm bu topraklarda gerek düşünsel gerek siyasal açıdan güçlü ve önemli bir hat oluşturdu. Bu çizginin önemli düşünürleri, bilim insanları, bilgeleri, yazarları, hatipleri, liderleri ve neferleri, bir de sosyalizmin soyçizgisinde kalıcı izler, tezler ve etkiler bırakan eserleri var... Sosyalist düşüncenin şekillenmesinde ve içsel evriminde belirleyici roller oynayan, onun değişik damarlarını derece derece ve yıllar boyunca etkilemiş olmalarıyla öne çıkan eserler bunlar... Türkiye’de sosyalist düşünceye “mühür” vuran eserler! Mühürler’de, işte bu eserlerden on ikisini çözümleyen metinler bir araya geliyor. Şefik Hüsnü’den Toplumsal Sınıflar, Türkiye Devrimi ve Sosyalizm; Hikmet Kıvılcımlı’dan Osmanlı Tarihinin Maddesi; Mehmet Ali Aybar’dan Bağımsızlık Demokrasi Sosyalizm; Behice Boran’dan Türkiye ve Sosyalizm Sorunları; Mihri Belli’den Milli Demokratik Devrim; Çetin Altan’dan Onlar Uyanırken; Doğan Avcıoğlu’ndan Türkiye’nin Düzeni; İdris Küçükömer’den Düzenin Yabancılaşması; Mahir Çayan’dan Kesintisiz Devrim; Hüseyin İnan’dan Türkiye Devriminin Yolu; İbrahim Kaypakkaya’dan Bütün Yazılar ve Nihat Akseymen’den Emperyalizmin Zayıf Halkası Türkiye derlemede ele alınan yapıtlar. Bunlar, “fildişi kule” metaforuna uygun konforlu mekânlar yerine, hapislerde, sürgünlerde ya da siyasal, düşünsel mücadelelerin tam ortasında yazılmış eserler. Bu eserleri ele alan yazarlarımız da, sosyalist düşüncenin Türkiye’deki serüveninin ortaya konmasına katkıda bulunmayı; sosyalizm tahayyülünün Türkiye’deki içsel gelişim evreleri ile ana temalarını hatırlatmayı ve “dünü, bugüne, bugünü de yarına” bağlama perspektifine girdiler sağlamayı amaçlıyor. Mühürler’i bu amaç disipliniyle kaleme alan yazarlarımız: Gökhan Atılgan, Metin Çulhaoğlu, Cem Eroğul, Necmi Erdoğan, Ateş Uslu, Barış Yıldırım ve Haluk Yurtsever.
Bu makalede Marksist Tarih Felsefesinin temel hareket noktalan genel olarak ele alınmıştır. Makalenin amacı; bu konuda çalışmak isteyen araştırmacılar için bir ön bilgi sunmaktır. Marks, gerek söylemleri gerekse de söylemlerinin siyasi bir karşılık bulması hasebiyle düşünce tarihinin önemli bir simasıdır. Marksist tarih felsefesi, tarihi hiidiseleri izahta tek bir unsuru merkeze yerleştirmekle eleştirilmişse de, tarihe yeni bir bakış açısı kazandırması ve tarih yazımı üzerindeki etkisi nedeniyle oldukça önemlidir.
Politik Mücadele ve Bilim (Marksizm) - (Marksizmin Yeniden İnşası - 01), 2022
Marksizmin yeniden inşasının gereği ve bu bağlamda bilimlerin evriminin bazı genel karakteristikleri ile ilişki içinde Marksizmin özgül yanları ele alınıyor.
Yurt ve Dünya, 2014
20 beraberinde getirir. Bu beraberlik farklı konularda birbirlerine muhalif olan kiĢiler ya da gruplar arasında da gerçekleĢebilir. Burada asıl vurgulanması gereken nokta toplumun farklı kesimlerinin bir biçimde güçlerini birleĢtirerek sembolik, somut ya da ikisini de kapsayan eylemlerle itirazlarını dile getirmesidir. Toplumsal direncin ekonomik ya da politik olarak iĢleyen sürece doğrudan müdahalesini içeren ve bu yönüyle alternatif bir ekonomi ya da siyasetin olanaklarını tartıĢmaya açan toplumsal hareketlerin her zaman söz konusu hareketin lehine sonuçlandığını ifade etmek mümkün değildir. Yine de bu somut durum açısından bakılarak toplumsal hareketlerin, toplumun kendisini korumasının/savunmasının bir yolu olmadığı söylenemez. II Toplumsal hareketler, toplumsal değiĢimin ürettiği sosyal rahatsızlıkların dıĢa vurumu olduğu kadar toplumsal grupların taleplerini ve ihtiyaçlarını da ifade etmesinin yollarından biri olarak kabul edilebilir. Kolektif davranıĢın örneği olarak toplumsal hareketler aynı zamanda benzer kültürel yönelim içerisindeki bireylerin, söz konusu kültürden ilham alan toplumsal eğilimleri kontrol etmeyi amaçlayan aktörlerin hareketidir. 2 DayanıĢmanın ürettiği dinamizmle ilerleyen toplumsal hareketler, çatıĢma aracılığıyla itiraz ettiği sistemin dayatmalarına kolektif olarak direnir. 3 Ancak toplumsal hareketler konusunda "kolektif davranıĢ" vurgusunun tonu konusunda farklı açıklamaların bulunduğunu ifade etmek gerekir. Kolektif davranıĢın "kısa süreli ve genellikle organize olmayan" kiĢilerce sergilendiğini buna karĢın toplumsal hareketlerin "daha uzun süreli, daha organizeli ve daha spesifik hedeflere sahip" olduğu öne sürülmektedir. Kolektif davranıĢın, toplumsal hareketlerin bir özelliği olmaktan daha çok bir kitle davranıĢı olarak gören bu yaklaĢım toplumsal hareketleri "kolektif eylem yoluyla [söz konusu toplumsal değiĢim ile ilgili] bilinçli destek ya da direnç gösteren örgütlü grup" hareketi 4 olarak değerlendirmektedir. Tilly on sekizinci yüzyılla birlikte ortaya çıkan toplumsal hareketlerin tekil giriĢimleri aĢarak etkileĢimli kampanyalar olarak yürütüldüğünü ifade ederek toplumsal hareketlerin bir 2 Alain Touranie, "Toplumdan Toplumsal Harekete", Yeni Sosyal Hareketler, (Haz: Kenan Çayır), Ġstanbul: Kaknüs Yayınları, 1999, 43-45. 3 Alberto Melluci, "ÇağdaĢ Hareketlerin Sembolik Meydan Okuması", Yeni Sosyal Hareketler, (Haz: Kenan Çayır), Ġstanbul: Kaknüs Yayınları, 1999, 85-88.
Doğudan, 2007
2003 yılı sonbaharında Fransa'da bulunuyordum. Aynı dönemde İstanbul'da Bahçelievler PTT Dağıtım Merkezi'nde taşeron postacıların direnişi patlak vermişti. Direnişe destek sağlayabilmek için, taşeron işçilerin direnişini anlatan ve dayanışma talep eden bir metin kaleme aldım ve bu metni aynı tarihlerde Paris'te gerçekleşen Sosyal Forum yürüyüşüne katılan sendikal örgütlerin kortejlerine dağıttım. Ertesi gün, Fransa'da posta sektöründe örgütlü ikinci en büyük sendika olan -ve LCR'e (Devrimci Komünistler Ligası) yakınlığıyla bilinen-SUD-PTT'den Eric Aragon beni aradı. Gerçekleştirdiğimiz görüşme sonucunda, direnişin geniş haberini sendikanın yayın organında yayınlamak ve haberin sonunda dayanışma için bir banka hesap numarası vermek konusunda mutabık kaldık. Yaklaşık 15-20 gün sonra Eric beni tekrar arayarak, haberin yayınlandığını söyledi ve gazeteyi bana göstermek için buluşmayı teklif etti. Sendika merkezine ulaştığımda, Eric heyecan ve mutluluk içinde haberi bana gösterdiğinde, neredeyse küçük dilimi yutacaktım. Gazetenin arka kapağında yarım sayfa kadar yer kaplayan haberin başlığı, "Le pire Ottoman" (Beter Osmanlı) idi. Haberde fotoğraf olarak ise Sultanahmet Camîi kullanılmıştı. Bir işçi direnişiyle bu başlığın ve fotoğrafın ne alakası olduğunu sorduğumda, Eric'in açıklaması mealen şöyle oldu: "Taşeron firmayı hedef alan bu başlığı, "l'empire Ottoman" (Osmanlı İmparatorluğu) sözüne gönderme yapan bir kelime oyununa başvurarak, ilgi çeksin böyle diye koydum. Görsel malzeme olarak Sultanahmet Camîi'ni seçmemin nedeni ise, birçok Müslüman ülkeyi gezmiş olmama rağmen en güzel camîlerin Türkiye'de bulunduğunu düşünmemdir". Kısa süren bir tartışma sonrasında, Türkiyelilere ve Türkiyeli postacıların mücadelesine ilişkin iyi niyetinden kuşku duymadığım posta emekçisi Eric'in başlığa ve Galatasaray Üniversitesi, Sosyoloji Bölümü fotoğrafa itiraz nedenlerimi anlamadığına ve anlamasının da mümkün olmadığına kani olarak, desteğinden ötürü teşekkür ederek oradan ayrıldım. "Batı"nın -dolayısıyla da "Doğu"nun-gerçek anlamda ayırtına varmamı Eric'e borçluyum dersem, sanırım abartmış olmam.
Marksist Araştırmalar (MAR), 2022
Bu yazıda, Çulhaoğlu'nun çalışması olan Marksizm ve Türkiye Solu'nun tüm argümanlarını değerlendirmenin mümkün olmadığını bilerek, bize önemli görünen, katıldığımız bazı tezlerini açımlamak, sağlıklı bulmadığımız diğer yorumlarını ise eleştirmek istiyoruz.
Siyasetin büyük kitlelerle birlikte düşünülmeye çalışıldığı ilk çağ olarak 20. yüzyılı kabul etmek mümkün gibi görünüyor. Marksizmin ve onun devrimci siyasetinin yarattığı pratik etkiler, kitlesel siyasetin oluşmasında büyük paya sahip. Bu paydaki haklılığın kanıtlarını Marksist devrimci hareketlerin yükseliş ve düşüşüne paralel gelişen kitlesel siyasetlere bakarak anlamak kısmen mümkün. Sosyal devlet ve demokrasinin geliştiği dönemler bu paralelliğin klasik olarak okunduğu dönemlerin başında gelir. Yine, hak ve özgürlük arayışındaki hareketlerin patladığı ve yükselişe geçtiği dönemler bu minvalde sayılabilir. Yeni toplumsal hareketler kendilerini en azından bir yanıyla ya da tamamıyla Marksizm ve onun devrimci ifadesiyle ilişkili kurmaktadırlar. Dolayısıyla sokağın, kitlenin ve kamunun diliyle tarihsel bir tecrübe olarak Marksizmin büyük yığınların içinde yer edinmekte zorlanmadığı hatta onu hak mücadelesinde harekete geçirdiği söylenebilir. Bu bağlamda işin en ilginç
Kitabın genelinde Marksist bir ahlak ve toplumsal teorinin ana hatları üzerinde durulmakta ve bugüne kadar getirilen eleştirilere cevaplar verilmektedir. “Ahlak ve toplumsal teori” ile yazar toplumsal düzenlemeleri irdelemek ve bunu yaparken birbiriyle rekabet halinde ve tarihsel olarak mümkün toplumsal düzen kümeleri arasında bir karara ulaşmak için gerekli ölçütleri sağlayacak ahlaki ilkeler ya da standartlar seti oluşturmak istemektedir.
Köksüz Yayınlar, 2009
Kitapta yazar kendisi de bir Marksist olarak, Marksizmin bir Ulus ve Ulusçuluk, Din ve Üstyapılar teorisi olmadığı, bu üç konudaki eksikliğin birbirine bağlı olduğu tezlerini savunarak Marksizmin temel kavramlarına dayanarak ama onları geliştirerek, dakikleştirerek böyle bir teorinin temellerini atmaya çalışıyor. Küçük bir kitap boyutundaki Önsöz'ünde ise, Tarihsel Maddeciliğin Tarihini kısaca kavramlar tarihi olarak ele alıp özellikle kendisinin katkılarını ve entelektüel evrimini anlatıyor
AÜSBF Dergisi, 2003
"Marksizm ve Hukuk" başlığını taşıyan ilk çalışmamızda, Marx ve Engels'in eserlerinde hukuk konulu bir gezinti yapmayı amaçlamıştık. Bu kez, Marksizm ve hukuk bağlantısını kuran çalışmaların incelenmesi, bir yazın derlemesi yapılması amaçlanmaktadır. Herhangi bir ülkedeki sosyalizm uygulamasının ihtiyaçlarıyla biçimlenmemiş ve ulaşılabilen çalışmalar incelenmiştir. Marksizm'de bir hukuk felsefesi, hukukbilimi veya daha zayıf bir kavramla bir hukuk anlayışı, hukuksal inceleme yöntemi bulunduğunu savunan yazarların bu noktada derinleşmedikleri ve yeterli açıklık yaratamadıkları görülmektedir. Marksist hukuk felsefesi, hukuk kuramı, hukukbilimi veya öğretisinin varlığından söz etmek mümkün değildir. Hatta Marksist hukuk akımından söz etmek bile güçtür. Marksist bilme, anlama yönteminin hukuk alanında uygulanabilirliğine ilişkin, bir hukuk akımına veya hukukbilimine zemin hazırlayabilecek yeterli sayıda örnek bulunmamaktadır. Henüz hukukun temel kavram, kurum, kategori ve ilkeleri Marksist yöntemli çalışmalara konu olmamıştır. Marksizm ve hukuk ilişkisi günümüzde, daha alt basamaklardan kurulmak zorundadır.
Dipnot Yayınları, 2021
İnsanlığın ve yeryüzünün yeni ve çoklu krizlerinin ortaya çıkardığı meydan okumalar, Marx'ın sözleriyle, 'çağın arzularının ve mücadelelerinin kendilerini açıklığa kavuşturmasını' talep eden bir eleştiriyi zorunlu kılıyor. Bu eleştiri, tarihsel ve sosyolojik temellere dayanan bir toplum analizi biçimini almalı, değişmezmiş gibi gösterilen şeylerin aslında değişime açık tarihsel olumsallıklar olduğunu ortaya koyabilmelidir.
Polen Ekoloji, 2023
Kapitalist üretim tarzının eleştirisini yapmaya adanmış eserinin ana odağı olmasa da Marx’ın analizinde hayvanlar için endişe ve ilginin yer almadığı söylenemez. Genel olarak Marx’ın insan-hayvan diyalektiği konusundaki düşüncesi, farklı üretim tarzlarıyla ilişkili olarak, insan-hayvan ilişkilerinin tarihsel özgüllüğü anlayışından ilham almıştır. Bu, Marx’ın, doğanın kapitalist yabancılaşmasından kaynaklanan ve siyaset bilimci Bradley J. Macdonald’ın “yabancılaşmış türcülük” (“alienated speciesism”) dediği konuya eleştirel bir bakışla yaklaşmasına yol açtı.
Türk Dili, 2019
Devlet Ana, Kemal Tahir’in millî ve manevî değerleri canlandırmak üzere kaleme aldığı tezli bir romandır. Bu sebeple tarihî gerçekliklerle tam bir uyum göstermez. Amaç, beylik halindeki Söğüt Türklerinin erdemliliği elden bırakmadan Batı’ya açılışlarını göstermektir. Yazar, ahlaklı ve yiğit Türk algısını bozmamak adına tarihî gerçekliklerle uyuşmayan kimi değişikliklere gider. Marksist bakış açısı için burada önemli olan, dönemin toplumsal, ekonomik, siyasi durumu hakkında bilgiler içeriyor oluşudur. Çalışmamızda toprak mülkiyetinin evrim aşamaları aktarılarak eserden hareketle dönem mülkiyet algısı, yönetim ve üretim biçimleri ile buna bağlı gelişen sömürü sistemleri ATÜT (Asya Tipi Üretim Tarzı) merkezli olmak üzere incelenecektir.
Siyasî İlimler Türk Dernği 16. Lisansüstü Konferansı Bildiri Özetleri, 2018
Bu çalışma, Marksizm’in Ahlâk incelemesini, Ahlâk felsefesinin bir yorumu ve bir okulu olarak değil, insanlığın tarihsel öyküsünü bilimsel bir incelenişi olarak ele almak ve tartışmak amacıyla hazırlanmıştır.
Loading Preview
Sorry, preview is currently unavailable. You can download the paper by clicking the button above.