Academia.edu no longer supports Internet Explorer.
To browse Academia.edu and the wider internet faster and more securely, please take a few seconds to upgrade your browser.
Bilindiği gibi Bağdat, İslam medeniyetinin zirve kentidir. Ancak bu kenti doruğa taşıyan bazı kültürel darnarlar bulunmaktadır. Cündişapur, Harran, Nusaybin, Hire, Kı1fe ve Basra'nın yanı sıra Merv de bu damarlardan biridir. Biz bu tebliğinıizde genelde Bağdat ile Merv arasındaki kültürel ilişkiler üzerinde duracak; özelde ise Merv'in Bağdat'ın kültürel hayatına katkılarını ele alacağız.
Bağdat, ondan önceki şehirlerde hiçbir surette görülmeyen türden ince ve rafine bir şehir kültürü gelişmiştir. Bunun yanında felsefeler, mezhepler, bilimsel keşifler vs. hemen hepsi bu şehirde gelişmiştir. Moden zamanlara kadarki bütün dünyada geçerli olan ticari usuller ve yeni mübadele araçlarının kullanılmaya başlaması da büyük oranda Bağdat merkezli ortaya çıkmış görünüyor. Böylesi renkli ve bir birinden oldukça farklı düşünen, değişik görüşlerin rekabetinin elbette zaman içinde bir birlerini geliştirmemesi düşünülemez. İslam kültüründe ve düşüncesinde, varlık, bilgi, ahlak, nübüvvet, kader gibi bu gün aklımıza bile gelmeyen yüzlerce değişik konunun detaylı ve etraflıca tartışılmış olması, bu tür değişik düşüncelerin soruları ve meydan okumalarının bir neticesidir. Çünkü klasik İslam düşüncesi, Yunan, Helen düşüncesinin alt dalları, İran dinleri ve mezheplerinin her çeşidi, Budizm ve Brahmanizm temelli Hint felsefeleri, Yahudi ve Hıristiyanlığın alt mezhepleri, Maniciler ve Harran asıllı paganlar ve daha onlarcası, her türlü bilgi ile olumlu anlamda ilişkiye girmiş ve onlarla yüzleşerek şekillenmiş bir düşüncedir. Bu yüzleşmenin ve mücadelenin arenası VIII. ve IX. asırlardaki Bağdat şehri ve onun metropol havası olmuştur. Bundan dolayı İslam bilim ve düşüncesinin klasik eserlerinin tamamına yakını ya Bağdat’ta yazılmıştır ve ya bir şekilde ora ile ilişkisi olan kişiler tarafından yazılmıştır. İslam kültürü içinde VIII. asırdan XII. asra kadar Bağdat’ı görmeden ya da doğrudan onun ilmi ve fikri mirasından bağımsız olarak yetişmiş ve tarihe mal olmuş bilim ve düşünce adamı nerdeyse yok denecek kadar azdır. Bu bakımdan Bağdat İslam medeniyetinin Klasik çağının gerçek yaratıcı merkezidir. Bu devir tipik özelliklerini Bağdat’ta bulur: çünkü Bağdat doğu toplumlarının, tüccarların, zanaatkarların olduğu kadar, Antik kültürlerin de buluşma noktası olmuştur. Bu şehirde, Budizm ve büyük doğu imparatorlukları ile Akdeniz ve Avrupa arasındaki bütün kapalı kültürler ve toplumlar bir biri ile iletişime girerek; VIII. ve IX. Asırdaki bu karşılaşmalar, klasik bir medeniyetin doğmasının zeminini hazırlamıştır. Bütün farklı kültürler Bağdat potasında eriyerek İslam medeniyetinin zengin mozayiğini oluşturmuşlardır. Tek bir devletin, tek bir halifeliğin ve tek bir dilin (Arapça) egemenliği altındaki bu siyasi merkezin çekim gücü X. Asra kadar her yerde etkindir. Adeta o çağlarda dünya tarihi Bağdat saatinin etrafında dönmektedir. Tercüme faaliyetiyle Arapçaya aktırılan Yunan, Hint, İran, Yahudi, Hıristiyan ve Arap cahiliye geleneği gibi Antik çağın mirası iyi bir şekilde kaynaştırılarak evrensel bir homojen kültür oluşturulmuştu. Bu klasik Abbasi dönemi yaratıcı düşünce ve kültürel deneyim bakımından oldukça hareketli ve zengindi. İslam’ın hemen bütün temel klasikleri ve birinci sınıf yaratıcı dahileri bu dönemde ortaya çıkar.
Erdem, 2023
Kuzey Makedonya, çok kültürlü -Makedonlar, Arnavutlar ve Türkler gibi- toplum yapısına bağlı olarak yer adlarında çok dilli çeşitlenmelere sahiptir. Makedonca dilindeki karşılığı Skopje olan başkentin, ayrıca Türkçe Üsküp ve Arnavutça Shkup olmak üzere iki dilde telaffuzu bulunmaktadır. Öteki telaffuzlar yasaklı olmamakla birlikte ülke yönetimi, Makedonca olanında ısrarcıdır. Ancak dönem dönem yer adlarında (toponomide) Arnavutça versiyonların kullanımına dair ısrarlı talep ve baskılara da rastlanmaktadır. Kuzey Makedonya her ne kadar Makedonca dilini dolayısıyla tek dilli toponimiyi tercih etse de siyasi endişelere bağlı olarak, esnekliğe dönük bir takım yasal düzenlemelere gitmiştir. Yapılan düzenlemeler, Makedon halkını o denli huzursuz etmiştir ki, bu değişikliği kültürel mirasa karşı inkâr edilemez şiddet, yarı insani ilkelere dayalı yeni bir dünya inşa etme girişimi olarak tanımlayanlar olmuştur. Diğer taraftan bu durum, değişikliğe vesile olan Arnavutları daha da güdülemiştir. Son yıllarda, Kuzey Makedonya’daki azınlık gruplar -Arnavutlar, Boşnaklar, Türkler gibi- arasında yönetsel ve ekonomik düzeyde yetki talep edip alabilenler yine Arnavutlardır. Ülkenin ikinci büyük etnik azınlığı durumunda olan Türklerin ise, diğer etnik azınlıklarla birlikte Arnavut topluluğunun artan görünürlüğünün gölgesinde kaldıkları iddia edilebilir. Bu durum o denli belirgindir ki, bölge Türklerine dair yapılan akademik çalışmalar ve çıkarımlarda onlar, azınlığın azınlığı olarak tanımlanmaktadır. Bu noktada çalışmanın temel gayesi, çok etnikli toplum yapısına sahip Kuzey Makedonya’nın mevcut durumuna ışık tutmak, bunu yaparken de ülkenin toponimi (yer adları) mevzusuna olan yaklaşımını irdeleyebilmektedir. Yapılan saha araştırmaları, gözlem ve akademik minvaldeki taramalar, Kuzey Makedonya’nın önemli oranda Türk nüfusuna sahip olduğunu ve ülkenin muhtelif yerleşim yerlerinde çok sayıda Türkçe yer adının bulunduğunu göstermektedir. Bilhassa ülkenin güneydoğu yakasında Türkçe köy ve kasaba adlarına sıkça rastlandığı anlaşılır. Büyükçe bir kısmı nüfussuzlaşmış durumda olsa dahi, hâlen Başıbos, Çalıklı, Dedeli, Pırnalı, Alikoç, Kocalı, Süpürge gibi Türkçe yer adlarıyla anılan pek çok yerleşim biriminde Türkler ve Yörükler yaşamaktadır. Bu aynı zamanda bölgedeki Türk nüfusunun hem mevcudiyetini hem de tarihsel anlamdaki sürekliliğini ortaya koyması açısından önemli bir göstergedir. Çalışma, Türkçe yer adlarının çok sayıda olmasına rağmen, Kuzey Makedonya özelinde Türkçe toponimiyle ilgili kapsamlı bir akademik çalışmanın ve bu konuyla ilgili bir farkındalığın bulunmadığını, Türk topluluğu gibi Türkçe toponimisinin de göz ardı edildiğini ortaya koymayı amaçlamaktadır.
İslam Araştırmaları Dergisi, 2021
Bağdat Abbâsî halifelerinin ikincisi ve kurumsal anlamda devletin gerçek kurucusu kabul edilen Ebû Ca‘fer el-Mansûr (136-158/754-775) tarafından Dicle nehrinin batı kıyısında 145-149 (762-766) yılları arasında kurulmuştur. Biri diğerinin içine geçmiş iki daire şeklindeki surlarından dolayı “el-medînetü’l-müdevvere” adıyla anılan Bağdat’ın en erken yapısı, şehrin merkezine uzanan dört ana cadde ve bu caddelerin surlarla kesiştikleri noktalarda yer alan dört kapısıyla tipik bir Mezopotamya şehrini yansıtmaktadır. Bağdat, Abbâsî ihtilalinin Emevîler’e (41-132/661-750) karşı kesin zaferinin ardından inşa edilmesi ve bu zaferde Emevîler tarafından dışlanan mevalinin önemli bir rolünün bulunması yönüyle, Abbâsî halifelerinin siyaset-toplum ilişkisini yeniden kurgulama girişimini ve iddiasını yansıtmaktadır. Halifenin toplumun bütün kesimlerine eşit mesafede olduğu düşüncesi, eski Mezopotamya şehir mimarisinde yaygın şekilde uygulanmış olan dairevi şehir planıyla vurgulanmıştır. Dairevi şehir, hendeği, çift suru, birbirine eşit açı ve uzaklıktaki dört kapısı, dairenin tam merkezindeki yönetim sarayı ve camisi ile Mezopotamya şehir tipinin içinde İslam şehrinin temel unsurlarının yer aldığı yeni bir yorum olarak ortaya çıkmıştır.
Belleten
Erken Ortaçağlar'ın başından Sâsânî imparatorluğunun yıkılışına kadar bu imparatorluğun yönetimsel başkenti olan Medâ'in şehirler topluluğu, İlkçağ ve Erken Ortaçağların en büyük metropollerinden bir tanesidir. Farklı büyüklüklerde ve değişik zamanlarda inşa edilmiş olan şehir ve kasabalardan meydana gelen Medâ'in şehirler topluluğu farklı bir demografik mozaiğe sahipti. Dicle ve Fırat nehirlerinin birbirine en yakın olduğu noktada Dicle nehrinin kenarına kurulmuş olan bu şehirler topluluğu, sahip olduğu tarımsal ve ticari yoğunluğundan dolayı önemli bir ekonomik merkez olma özelliğinin yanında; sarayları, köşkleri ve farklı mimari yapılarıyla çok faklı kültürlerin izlerini taşıyan modern bir görünüme sahip bir şehirdi. Mezopotamya toprakları üzerinde kurulmuş birçok imparatorluğa başkentlik yapmış olan bu şehirler topluluğu siyasi ve idari açıdan Ortadoğu'nun kalbi konumunda olmuştur. Doğu ve Batı arasında uzanan yolların kesişme noktasında olan bu şehirler topluluğ...
Özet Klasik Türk şiirine özgü bir gelenek olan manzum sözlük yazma geleneği ile ilgili bugüne değin birçok çalışma yapıldı. Yapılan çalışmalar, manzum sözlüklerin Türkçe kelimelerin Arapça– Farsça karşılıklarını, temel dilbilgisi kurallarını, sayı ve vezinleri öğretmek maksadıyla Osmanlı eğitim sisteminde bir hayli rağbet gördüğünü göstermektedir. Türklerin coğrafyaları aşan kültür ve medeniyeti sayesinde birçok yazma yahut matbu eserin bugün yabancı ülkelerde olması, hemen her gün yeni bir eserin ortaya çıkmasına vesile olmuştur. İşte bu çalışmada, Osmanlı eğitim hayatında dil ve aruz öğreniminde kullanılan manzum sözlükler arasında sayılabilecek ve biri Belgrad'da ve diğeri de İstanbul'da olmak üzere şu ana kadar iki nüshasına ulaşabildiğimiz, Budinli Cihâdî'nin üzerinde henüz herhangi bir çalışma yapılmayan ve bu nedenle çok fazla tanınmayan Teşrîh-i Tıbâè isimli manzum sözlüğü incelenecektir. Abstract Much work has been done to date on the tradition of verse dictionary writing, a tradition unique to classical Turkish poetry. The studies show that the verse dictionaries are very popular in the Ottoman education system in order to teach Arabic-Persian equivalents of Turkish words, basic grammar rules, numbers and vocabulary. Turkish culture and civilization of the region is in excess of the occasion with several masterpieces of our printed manuscript or in a foreign country today, almost every day has resulted in the emergence of a new work. In this study, it can be considered as one of the verse dictionaries used in the education and language learning of Ottoman education, and there is no study yet on the Budinli Cihâdî which we have reached so far in two copies, one in Belgrade and one in Istanbul, The unknown verse dictionary named Teşrîh-i Tıbâ will be examined.
Restorasyon ve Konservasyon Çalışmaları Dergisi, 2018
Mardin Ulu Mosque is one of the first double minaret mosques at 12th century in Anatolia. The Mosque is located parallel to the direction of qibla with a rectangular planned scheme as similar monuments of early Islamic period seen in the Middle East. The researchers' arguments and local legends comprise contradictions. In the study, it was tried to eliminate the inaccurate information by making analytical studies. The study aims to evaluate the authentic artifacts that survived with regard to conservation science. The study is derived from the dissertation, "Problems of Authenticity and Transformation in the Monumental Buildings of Mardin", which has been prepared in Istanbul Technical University Graduate School of Science Engineering and Technology, Restoration Program of Department of Architecture with thesis advisor Ph.D. Gülsün Tanyeli. The authenticity and reconstitution problems of Mardin Ulu (Grand) Mosque were researched, therewith acquiring new data.
Türk Tarihi Araştırmaları Dergisi, 2023
Belh, Horasan'ın tarihi bir şehri olmasının yanı sıra bölgede medeniyetin, siyasetin, bilimin, kültürün, ticaretin ve dinin de merkezi olmuştur. Bu nedenle tüm medeniyetler Belh'i sahiplenmiştir. Belh jeopolitik önemi nedeniyle bölgede kurulmuş tüm devletler için vazgeçilmez bir yer haline gelmiştir. Bugüne kadar elde edilen bilgilerden insanlık için gerekli her türlü gelişmeye ev sahipliği yaptığı anlaşılmaktadır. Belh şehrinin kuruluşu ve isimlendirilmesiyle ilgili farklı bilgiler bulunmaktadır. Bölgede yapılan kazı çalışmalarından anlaşıldığı kadarıyla, şehrin kuruluşu M.Ö. 2000'li yıllara kadar uzanmaktadır. Belh'in ismine ilişkin bilgiler de farklılık göstermektedir. Şehir tarih boyunca Buhdi, Bahter, Belah, Berh, Ta-hia ve Belhika isimleriyle anılmıştır. Türk-İslam medeniyetinin merkezlerinden biri olan Horasan bölgesinde kurulmuş en önemli devletlerden biri de Gazne Devletidir. Gazneliler Horasan, Maveraünnehir ve Kuzey Hindistan'a hâkim olmuş ve bölgenin İslamlaşmasına katkıda bulunmuşlardır. Gazneliler, stratejik önemi nedeniyle Horasan bölgesinde yer alan Belh şehrini ikinci başkent olarak kullanmışlardır. Bu nedenle Gazneliler döneminde geliştirilen el sanatları ve birçok mimari yapı bulunmaktadır. Ancak Gazneliler döneminde yapılan eserlerin ana malzemesi kerpiç ve ahşap olduğundan bu eserlerin çoğu tahrip olmuş veya tamamen yok olmuştur. Bu çalışmada, Gaznelilerin Belh'teki kaybolan mirasını tarihi belgeler ışığında ortaya koyarak, Gazneliler döneminde Belh'te geliştirilen el sanatları ve mimari yapılar incelenmeye çalışılacaktır.
2015
Öz: Medreseler Ortaçağ İslâm dünyasının yükseköğretim kurumlarıdır. Bunların en meşhuru ünlü Selçuklu veziri Nizamülmülk tarafından 459'da (1067) Bağdat'ta kurulan Nizamiye Medresesi'dir. Ebû İshak eş-Şîrâzî bu medresenin ilk ve en önemli müderrislerinden biridir. Şîrâzî İslâm hukuku ve özellikle Şafi'î fıkhı konusunda otorite kabul edilen ünlü bir âlimdir. Eserleriyle Şafi'î fıkhının temel prensiplerini ortaya koyan Şîrâzî siyasî ve içtimaî hayatta da önemli görevler üstlenmiştir.
Abant sosyal bilimler dergisi, 2024
Öz: Endülüslü seyyah İbn Cübeyr, 1183 yılında hac amacıyla gerçekleştirdiği seyahatinde günlük benzeri notlar tutarak deneyimlerini "Rıhlet el-Kinani" adlı eserinde belgelemiştir. Bu eser, 12. yüzyıl Akdeniz ve Yakın Doğu'suyla ilgili sosyal, antropolojik, etnolojik, tarihî, hukuki, sosyolojik, coğrafi ve folklorik bilgiler sunmaktadır. İbn Cübeyr'in eseri, ilk kez William Wright tarafından tercüme edilip basılmıştır. İngilizceye çevrildiğinde araştırmacılar arasında büyük ilgi uyandırmıştır. Seyyah, gezdiği şehirlerin yapılarına ve kültürlerine büyük bir merak ve ilgi beslemiştir; özellikle İskenderiye şehri ilgisini en çok çeken şehirlerden biri olmuştur. İskenderiye şehri Orta Çağ'ın önemli liman şehirlerinden biri olarak güzelliğiyle İbn Cübeyr'in takdirini kazanmıştır. İbn Cübeyr, İskenderiye'nin yapısal ve kültürel özellikleri hakkında önemli bilgiler sunarak, 1183 yılındaki hac yolculuğu sırasında bu şehre dair detaylı bir bakış sunmuştur. Bu çalışma, İbn Cübeyr'in 1183 yılındaki İskenderiye ziyaretini ayrıntılı bir şekilde ele almaktadır.
MANAS Sosyal Araştırmalar Dergisi, 2020
Öz Bir kul peygamber olarak Hz. Muhammed (sav), düşmanlığın yerine karşılıklı saygıya dayanan bir "birlikte yaşama modeli" ideali ile insanlara İslâm'ı tebliğ etmiştir. Ne var ki Mekke müşrikleri, Hz. Muhammed'in (sav) ilahî mesajına karşı çıkmış hem kendisine hem de az sayıdaki Müslümanlara kötü muamelelerde bulunmuştur. Mekke müşrikleri, daha sonra sayıları artmaya başlayan Müslümanlara üç yıl boyunca (miladî 616-619) sosyo-ekonomik boykot uyguladıkları için, Müslümanlar için Mekke'de özgürce yaşamak gittikçe zorlaştı. Hz. Muhammed (sav), Medineli Müslümanlarla yapmış olduğu "Akabe Biatleri" ile Medine'ye hicret için gerekli zemini hazırlamıştı. Hicretten sonra Medine'de "Ensar" ile Muhacir arasında sağlanan ilk "Birlikte Yaşama Modeli"nin kapsamı genişletilerek, buna gayri-Müslim kavimler de dâhil edilebilmiştir. İşte bu çalışmamızda, değişik inanç gruplarını da içine alan "Birlikte Yaşama Modeli"nin ilkeleri irdelenecektir. Çalışmamızın gayesi, küresel ırkçılığın ve toplumsal şiddet olaylarının arttığı bir dünyada Hz. Muhammed'in (sav) "Birlikte Yaşam Modeli"nin günümüz toplumsal sorunların çözümüne yönelik katkı sağlayabileceğini göstermektir.
Stratejik ve Sosyal Araştırmalar Dergisi, 2021
Özet: 19. yüzyılda Avrupa'da yaşanan gelişmeler Osmanlı İmparatorluğu'nda da ekonomik, toplumsal, kültürel, siyasal ve mekânsal bir takım değişim ve dönüşümlere yol açmıştır. Özellikle Sanayi Devrimi ve buna bağlı olarak ortaya çıkan kapitalizm, Avrupa'yı, bir yandan ham madde ihtiyacını ucuz bir şekilde karşılamak için öte yandan da ürettiği malları tükettirmek için yeni pazar arayışlarına itmiştir. Yaşanan bütün bu sürecin etkilerinin görülebildiği en önemli mekanlardan biri ise liman kentleri olmuştur. Liman kentleri başta ticaret olmak üzere ekonomik faaliyetlerin etkisiyle bir takım sosyal, ekonomik ve mekânsal dönüşümler geçirmiş ve demografik yapı da bu dönüşümlerden nasibini almıştır. Osmanlı İmparatorluğu'nda liman kentleri 19. yüzyılda tarımsal merkezli olmaktan çıkıp ticari yapılanmaya doğru evrilmiştir. Bu çalışmada 19. yüzyılda ticari örgütlenmelerin yaşandığı liman kentleri Dedeağaç örneğinde ele alınmıştır. Dedeağaç, Edirne vilayetine bağlı bir kaza iken Sultan II. Abdülhamid döneminde sancak olarak teşkilatlandırılmıştır. Bu çalışma Amasya Üniversitesi tarafından SEB-BAP 17-0139 Nolu Bilimsel Araştırma Projesi kapsamında desteklenmiş ve ilk hali 2017 yılında UBTAS'ta sunulmuştur. Stratejik ve Sosyal Araştırmalar Dergisi Meriç Nehri'nin taşıdığı malzemelerden dolayı Enez limanının içeride kalmasıyla Dedeağaç ön plana çıkmıştır. Artan ticari yoğunluk ve talepler, Dedeağaç'ın nüfusunu arttırdığı gibi kentin mekansal dönüşümüne de katkıda bulunmuştur. Dolayısıyla 19. yüzyılda Osmanlı taşrasında, ticaret yollarının üzerindeki kentler yerine liman kentlerinin cazibe merkezi haline gelmesini görmek mümkündür.
UMDE DINI TETKIKLER DERGISI, 2020
İslâm Araştırmaları Dergisi, 2019
Şehrin bu erken dönemi hakkında genel bir panorama için bk. García Granados, "La primera cerca medieval de Granada", s. 91-148; ayrıca yakın zamanda Granada'da, Albaicín'in kuzeyinde yer alan Beiro'da bir hafriyat çalışması esnasında ortaya çıkarılan ve milattan sonra I. yüzyıla tarihlenen Los Mondragones kalıntıları gibi halen devam eden arkeolojik çalışmalar şehrin bu dönemine ışık tutmaktadır (bk. Rodríguez Aguilera v. dğr., "La Villa Romana de Los Mondragones [Granada]", s. 475-501). 2 Elvira (İlbîre), İber yarımadasının güneyinde, Roma döneminde Ilíberis veya Illíberi, Vizigot dönemindeyse Iliberis veya Eliberri adıyla bilinen bir şehirdir. Şehrin bulunduğu yer konusunda farklı görüşler ileri sürülmüş olmakla birlikte Cubillas ırmağı üzerinde, Atarfe ile Pinos Puente'nin bulunduğu bölgede yer aldığı kabul edilmektedir (bk.
Türk Dili Araştırmaları Yıllığı- Belleten, 2019
Özet Irak'ın muhtelif arşiv ve kütüphanelerinde değişik konularda binlerce el-yazma eserleri bulunmaktadır. Bunların az sayılmayacak kadar bir kısmını Türkçe eserler oluşturmaktadır. Bu çalışmada, Irak'ın başkenti Bağdat'ta bulunan, eski adıyla El Yazmaları Millî Merkezi ve yeni adıyla Irak El-Yazmaları Evinde bulunan Arap harfli Türkçe divanlar kataloğu sunulmaktadır. Amaç Irak'ta, Türkçe zengin bir el yazma hazinesi bulunduğuna dikkatleri çekmek ve bu alanda çalışma yapmak isteyen araştırıcılara bu hazineyi kısmen de olsa tanıtmaktır.
DergiPark (Istanbul University), 2021
Gülseri OKUDAN * Ortaçağ bilim adamları ve onların icatları ile bilimsel çalışmalarının aktarıldığı bu eser, Şeniz Yıldırımlar tarafından hazırlanmıştır. Eser, İslam tarihinde büyük yeri ve önemi olan bilim insanları, bilimsel faaliyetler ve İslam dininin ilmi çalışmalar üzerindeki etkisi, İslam âlimlerinin görüşleri, çalışmaları hakkında değerlendirmelere yer vermiştir. Çalışma alanı bilim tarihi olan araştırmacı eserde İslam tarihinde bilim ve bilim adamları hakkında detaylı ve doyurucu bilgilere yer vermiştir. Eser, önsöz ile başladıktan sonra ilk olarak İslam tarihinin yükselişi, İslam coğrafyaları ve komşu
Adıyaman Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, 2022
Anadolu'nun birçok farklı şehrinde büyük uygarlıklar kurulmuştur. Güneydoğu Anadolu bölgesinde yer alan Adıyaman ili de önemli uygarlıkların kurulduğu bu merkezlerden biridir. Ortaçağ'da Adıyaman önemini hudut şehri olarak devam ettirmiştir. Şehrin belirli dönemlerde birçok farklı devletin idaresinde kalması yoğun bir şekilde çatışma alanı olmasına neden olduğundan burası ile ilgili yazılı kaynaklar maalesef oldukça zayıftır. Dolayısıyla şehirden Ortaçağ kaynaklarında daha ziyade dolaylı olarak bahsedilmektedir. Adıyaman'la ilgili kitap, makale, sempozyum ve tez çalışmaları incelendiğinde, şehir ile ilgili yapılan araştırmaların en fazla arkeoloji ve sanat tarihi alanlarında yapılan çalışmalar olduğu görülmektedir. Osmanlı hâkimiyetinde iken şehirle ilgili verilerin artmaya başlaması sebebiyle şehrin bu dönemi hakkında araştırmaların arttığı anlaşılmaktadır. Adıyaman'ın tarih öncesi, ilk ve ortaçağ tarihlerinin yanı sıra Osmanlı dönemi hakkında tez, bildiri, makale, kitap ve kitap bölümlerinin bibliyografyaları ayrı başlıklar halinde ele alındı. Araştırma Adıyaman ve çevresinin tarihi hakkında akademik ve bilimsel çalışma yapmak isteyen araştırmacılar için müracaat edecekleri kaynakları bulma konusunda önem arz etmektedir.
Mes‘ûdî, 2020
VI. YILDIZ ULUSLARARASI SOSYAL BİLİMLER KONGRESİ, 2019
Tarih düşürme; bir kelime, tamlama, mısra veya beyitin harflerinin karşılığı olan sayı değerlerinin hesaplanması yani ebced hesabı ya da sözle belirtilmesi yoluyla bir konu ile ilgili tarihin ortaya konmasıdır. Türk edebiyatında tarih düşürme sanatı XIII. asırda ortaya çıkmış, XIV. asırdan itibaren de ebced hesabıyla düşürülen manzum tarihler inşa edilmeye başlanmıştır. Edebiyatımızda tarih düşürme geleneğinin en güzel örnekleri Hızır Bey, Edirneli Nazmî, Nâbî, Şeyh Gâlib, Nedîm, Surûrî gibi müverrihlerin kalemiyle ortaya konmuştur. Bu geleneğin önemli isimlerinden biri de XVI. asır şairlerinden Bağdatlı Rûhî’dir. Tek eseri olan Divan’ında, tarih düşürmenin farklı çeşitleriyle inşa edilmiş doksan dört tarih manzumesi bulunmaktadır. Rûhî-i müverrihin bu tarih manzumelerinde Bağdat’la ilişkili renkli tarihleri de mevcuttur. Bağdat, şairin hayatında önemli bir yere sahiptir. Babasının, Kanûnî Sultan Süleyman zamanında Ayas Paşa’nın emrinde Bağdat’a geldiği bilinmektedir. Rûhî, Bağdat’ta doğmuş ve seyahatleri dışında, yaşamının büyük bölümünü Bağdat’ta geçirmiştir. Bağdat, kurulduğu günden itibaren İslam dünyasının önemli merkezlerinden biri olmuştur. 1534’te, Kanûnî döneminde Osmanlı topraklarına katılan Bağdat; ilim, kültür ve sanat şehri olma gibi özellikleriyle değerini korumaya devam etmiştir. Şehir, Rûhî’nin şiirlerinde de en güzel yönleriyle tezahür eder. Gazellerinde, terkibibendinde ve özellikle dört manzum mektubunda Bağdat’ı farklı yönlerinden izlemek mümkündür. Rûhî, şehrin güzelliğini ve güzellerini övdüğü kadar olumsuz taraflarını da ele almıştır. Nüktedan ve tenkitçi bir şair olarak Rûhî, zaman zaman Bağdat’ı, halkı ve yöneticileri eleştirel bir yaklaşımla işlemiştir. Bağdatlı Rûhî’nin tarih manzumelerinde de Bağdat kayda değer bir yere sahiptir. Tarih manzumelerinin üçte birinden fazlası Bağdat’la ilişkilidir. Şair; şehre tayin edilen beylerbeyi, defterdar gibi yönetici ve memurların atanma tarihlerini düşmüş; fetihler, vefatlar, çeşitli yapıların inşa ve tamirleri gibi olaylar dolayısıyla da tarih manzumeleri kaleme almıştır. Bu bildiride Bağdatlı Rûhî’nin Bağdat’la ilişkili görülen tarih manzumeleri değerlendirilecektir.
Loading Preview
Sorry, preview is currently unavailable. You can download the paper by clicking the button above.