Academia.edu no longer supports Internet Explorer.
To browse Academia.edu and the wider internet faster and more securely, please take a few seconds to upgrade your browser.
2021, İLETİŞİM ARAŞTIRMALARI VE FİLM ÇÖZÜMLEMELERİ II
Bilgisayar ve internet teknolojilerinde yaşanan gelişmelerle birlikte bilgi dijital ortamlara taşınmıştır. Böylelikle bilgi okuryazarlığı kavramı ortaya çıkmış, ardından dijital yetenekler, bilgisayar okuryazarlığı ve dijital okuryazarlık gibi kavramlar da gündelik hayatımızın içerisine dahil olmuştur. Bu kapsamda dijital okuryazarlık her geçen gün daha fazla önem kazanmaya başlamıştır. Dijital okuryazarlığın önemine dair farkındalığın artmasıyla birlikte bilginin nesiller arasında aktarılmasında en büyük rolü üstlenen eğitim kurumları kullandıkları eğitim-öğretim metotlarını yeni medya teknolojilerine uyarlanmış, eğitim ve teknoloji arasındaki entegrasyonu güçlendirmeye çalışmışlardır. Özellikle yüksek öğretim kurumlarında temel dersler için yapılan çevrimiçi eğitim çalışmaları başarı ile sürdürülmektedir. Ancak 2019 yılının sonunda Çin’in Wuhan kentinde çıkan ve ülkemiz de dahil olmak üzere tüm dünyayı etkisi altına alan Covid-19 virüsü eğitimi de önemli derecede etkilemiş ve sadece temel dersleri kapsamaktan çıkarak hem teorik hem de uygulamalı tüm dersler için çevrimiçi eğitime geçilmesine neden olmuştur. Covid-19 nedeniyle uzaktan/çevrimiçi eğitime geçiş sürecinde hem öğretmenler hem de öğrenciler açısından birçok problem ortaya çıkmıştır. Bu problemler dijital okuryazarlık becerilerinin gelişmemesi, yetersiz kalması ve doğru kullanılamaması ile doğru orantılı olarak görülebilmektedir. Bu bağlamda, araştırmada çevrimiçi eğitimle dijital okuryazarlığın dönüşümü incelenmiş ve bu dönüşüm sürecinde yaşanan problemler analiz edilerek ortaya çıkarılmıştır.
Education Sciences ISSN: 1308 7274 (NWSAES) ID: 2016.11.2.1C0655 , 2016
Bu çalışmanın amacı öğretmen adaylarının çevre okuryazarlık farkındalık düzeylerini anabilim dalı ve sınıf düzeyi değişkenine göre incelemektir. Bu amaçla farklı üniversitelerde öğrenim gören öğretmen adaylarına "Kişisel Bilgi Formu" ile "Çevre Okuryazarlığı Ölçeği" uygulanmıştır. Çalışmada, betimsel tarama modeli kullanılmış, örneklem grubu kümeleme örneklem tekniği ile belirlenmiştir. Çalışmanın evrenini Celal Bayar ve Mehmet Akif Ersoy Üniversitesi, örneklemini ise 2014-2015 eğitim-öğretim yılında Sosyal Bilgiler, Türkçe, Fen Bilgisi ve Sınıf öğretmenliği anabilim dalında öğrenim gören 1. ve 4. sınıftan 1605 öğretmen adayı oluşturmaktadır. Çalışma sonucunda 1. sınıf Sosyal Bilgiler, Türkçe, Fen Bilgisi ve Sınıf öğretmen adaylarının çevre bilgi, kullanım, tutum ve çevre sorunlarına ilgi puanlarında öğrenim gördükleri anabilim dalına göre anlamlı fark bulunmamıştır. 4. sınıflarda ise anabilim dalına göre çevre bilgi, kullanım, tutum ve çevre sorunlarına ilgi puanları arasında anlamlı fark bulunmuştur.
Eğitim ve Öğretim Araştırmaları Dergisi, 2021
Bu araştırmanın temel amacı, üniversite öğrencilerinin dijital okuryazarlık düzeylerinin çeşitli değişkenler açısından incelenmesidir. Araştırmanın çalışma grubunu, 2020-2021 eğitim öğretim yılında Türkiye'nin Güneydoğu Anadolu Bölgesinde bulunan bir devlet üniversitesinde öğrenim gören 589 üniversite öğrencisi oluşturmaktadır. Araştırmada nicel araştırma yöntemlerinden tarama modeli kullanılmıştır. Veri toplama aracı olarak; üniversite öğrencilerinin kişisel bilgilerine ulaşmak için araştırmacı tarafından geliştirilen "kişisel bilgi formu" ve dijital okuryazarlık düzeylerinin belirlemek için Ng (2012) tarafından geliştirilen "dijital okuryazarlık ölçeği" kullanılmıştır. Analiz sürecinde betimsel istatistikler, Mann-Whitney U-testi ve Kruskal Wallis testinden yararlanılmıştır. Araştırma sonucunda, üniversite öğrencilerinin dijital okuryazarlıklarının orta düzeyde olduğu sonucuna varılmıştır. Üniversite öğrencilerinin dijital okuryazarlık düzeyleri ile öğrenim görülen birim, bilgisayar kullanım yılı ve internet kullanım yılları değişkenleri arasında anlamlı farklılığın olduğu sonucuna ulaşılmıştır. Ancak cinsiyet, yaş ve ailenin ekonomik gelir düzeyi değişkenleri ile dijital okuryazarlık düzeyi arasında anlamlı bir farklılık görülmemiştir.
İletişim Araştırmaları ve Film Çözümlemeleri II, 2020
Bilgi ve iletişim teknolojilerinde yaşanan değişimler bireylere birbirinden farklı anlama ve ifade edebilme becerileri kazandırmıştır. Bu becerilerin kazanıl- ması noktasında kimi zaman var olan altyapı revize edilmiş kimi zaman da yeni altyapılar inşa edilmiştir. Teknolojinin artan hızı ve yarattığı kullanım durumları medya içeriğinin tüketimi noktasında da etkili olmuştur. Bu doğrultuda medyanın değişen ürünlerine yönelik olarak farklı şekillerde okuma becerisi kazanılmış ve medya okuryazarlığının çevrimiçi ayağının incelenmesine de imkan tanınmıştır. Bireylerin medyaya yönelme durumlarının en temel nedenlerinden birinin haber alma ihtiyacı olduğu göz önüne alındığında çeşitli toplumsal olayların bu kullanı- mı artırdığı düşünülmektedir. Bununla birlikte medya kullanım pratiklerinin yaş gruplarına göre farklı seyrettiği düşünülürse medya okuryazarlığının incelenmesi noktasında yaş grubunun ve yaşanılan toplum yapısının önemli etmenler oldu- ğu görülmektedir. Bu doğrultuda toplumsal bir olay olmaktan çıkıp küresel bir sorun haline gelen, 2020 yılının ilk ayında Çin’de ortaya çıkan ve kısa zamanda tüm dünyayı etkisi altına alan yeni tip korona virüs (COVID19) hastalığında risk grubu içinde olduğu için evde kalması gereken ve teknolojiyi kullanma anla- mında diğer kuşakların gerisinde kalmış olan dijital göçmen, X kuşağı vb. farklı şekillerde tabir edilen kuşaklarda da medyayı kullanma durumunda bir değişimin ortaya çıktığı tahmin edilmektedir. Bu çalışmada da buna bağlı olarak özellikle pandemi sonrasında artan medya kullanımı ihtiyacının dijital göçmenlerin çevri- miçi okuryazarlık becerileri üzerinde nasıl bir etki yarattığı bu kuşaktaki bireyler- le derinlemesine görüşme yapılarak analiz edilmiştir.
Sağlık, spor, finans, pazarlama gibi çeşitli alanlarda sıkça kullanılmakta olan oyunlaştırma, son yıllarda eğitsel ortamlar bağlamında da kullanılmaya başlanmıştır. Bu çalışmada oyunlaştırmaya genel bir çerçeveden bakılarak, oyunlaştırmanın eğitsel ortamlardaki uygulamalarının doğurduğu olumlu ve olumsuz sonuçlara ilişkin araştırmalara yer verilmiştir. Oyunlaştırmanın mekanikleri, dinamikleri ile rozet, seviye, puan, lider tahtası, grafik, avatar, hediyeleşme, sanal eşyalar gibi bileşenleri tanıtılmıştır. Oyunlaştırma fikrini bir sistemde kullanmak için uygulanabilecek tasarım adımları ve oyunlaştırmanın başarılı şekilde kullanıldığı örnekler incelenmiştir. Ayrıca oyunlaştırmayı öğrenme ortamlarında kullanmak için geliştirilen araçlara yer verilmiştir. Bu araçlar, oyunlaştırmaya özel araçlar, oyunlaştırma eklentilerine sahip ya da oyunlaştırmaya özel geliştirilmiş öğrenme yönetim sistemleri ve dijital rozet geliştirme araçları olarak üç başlık altında ele alınmıştır. Oyunlaştırmanın eğitsel ortamlarda kullanımıyla ilgili alanyazındaki çalışmalar incelenmiştir. Bu doğrultuda oyunlaştırmanın öğrenme-öğretme süreçlerinde kullanımıyla ilgili çeşitli öneriler sunulmuştur. Kullanılan bileşenlerin dersin yapısına uygun olması, tartışma ortamına katılımı artırmak için yapılan anlamlı katkıların ödüllendirilmesi, bağlılık döngüleri oluşturulurken öğretmen yönlendirmesinin yanı sıra; akran ve sosyal ağ desteğine başvurulması, sistemdeki seviyelerin öğrenen becerisiyle dengeli olması ve öğrenenin cezalandırılmaması, sadece olumlu davranışlarından dolayı ödüllendirilmesi gibi önerilerde bulunulmuştur.
Bilim İletişimi: Toplumsal Etkileşim ve Dijital Dönüşüm, 2021
Geçmişten günümüze bilimsel bilgi ve bilim hakkında birbirinden farklı ça‐ lışmalar, tanımlamalar, yorumlar ve açılımlar söz konusu olmuştur. Bilim olmadan ne olacağı veya bilimin geleceği ya da geleceğin bilimi tartışmaları teknolojinin doruk noktalarına ulaştığı bu yüzyılda hararetli bir şekilde devam etmektedir. Tüm bunlarla birlikte muhakkak olan bir şey; bilimin temelde herkes için gerekli ve vazgeçilmez olduğudur. Günümüz dünyasında bir yandan bilimsel devrimler diğer yandan halen bilimsel çözüme ihtiyaç duyan büyük problemler mevcuttur. Doğal afetler, salgın hastalıklar, hızla artan dünya nüfusu, tükenen kayaklar, toplumsal eşit‐ sizlikler, soğuk ve sıcak savaşlar vb. birçok küresel sorunun yanı sıra tek tek bireylerin gelecekle ilgili taşıdığı kaygılar, yoksunluklar ve sınırlılıklar söz konusudur. Tüm bu gerekçeler insanlığın geleceği için bilimsel bilginin vazge‐ çilmezliğini gözler önüne sermektedir.
I. ULUSAL İLETİŞİM BİLİMİ VE İNTERNET ENSTİTÜSÜ LİSANSÜSTÜ ARAŞTIRMALAR KONGRESİ TAM BİLDİRİ KİTAPÇIĞI, 2021
İçinde bulunduğumuz büyük veri çağında bireylerin yaşam tarzları, günlük alışkanlıkları ve düşünce biçimleri teknolojideki hızlı ve yıkıcı gelişmelerle dünyayı sarsan değişikliklere uğramış, böylece artık tüm ihtiyaçlarımızı karşıladığımız dijital ağlar bir yandan hayatımızı kolaylaştırmaktayken, diğer yandan paylaştığımız kişisel verilerimizin akıbeti iki ucu keskin bir kılıç halini almıştır. Bu bağlamda kişisel verilerin toplanarak büyük veri kapsamında analiz edilmesinin toplumsal yaşama getirdiği faydaların yanında, bu durum çeşitli riskleri de beraberinde getirmektedir. Örneğin veri toplama, saklama ve kullanma sürecinde oluşan sızıntılar bu risklere örnek teşkil eder. Dijital dünyamızda kişisel verilerin güvenliğinin sağlanması ve mahremiyetinin korunması ise günümüzün en önemli araştırma konularından birini oluşturmaktadır. Tüm bu teknolojik gelişmeler ve hayatlarımızı çoğunlukla dijital ağlarda geçiriyor olmamızın sonucunda bireylerin en doğal ihtiyaçlarından biri haline gelen mahremiyet hakkının ortadan kaybolduğunu söyleyebilir miyiz, sorusu bu makalenin çıkış noktasını oluşturmaktadır. Araştırma sorusu bağlamında makalenin amacı, toplumların dijital okuryazarlık düzeyinin arttırılmasıyla internet kullanıcıları için daha pozitif ve güvenli bir mahremiyet kavramının yaratılabileceği fikrini ortaya koymaktır. Makalenin sorunsalı, dijital okuryazarlığın, internet kullanıcılarını toplumsal değişimi başlatacak olan ve sosyal ağlarda gizlilikleri adına direnen bireyler olmaya motive etmesi ile radikal toplumsal dönüşümlerin gerçekleştirilmesi için motivasyon oluşturabileceği düşüncesindedir. Bireylerin dijital sosyal ağlardaki mahremiyetleri adına direnme kabiliyetlerini anlamak için bu çalışmanın kuramsal perspektifinin sınırları Anthony Giddens’ın yapılaşma teorisi ile çizilecektir. Giddens’a göre güçte dengesizlik oluştuğunda güçsüz taraf mutlaka boyun eğmek zorunda değildir. Bu makalede bir nitel araştırma yöntemi olarak doküman incelemesi yapılmıştır. Makalenin önemi, çalışmanın, dijital okuryazarlığın kişisel verilerin güvenliği üzerinde oynadığı rolün önemi hakkında bireylerde farkındalık yaratmayı hedeflemesinde ve internette dolaşım için güvenli bir sistem ortaya çıkarılmaması halinde ilerleyen dönemlerde, mahremiyet alanının gitgide daralacağı yönündeki endişeye dikkat çekmesinde yatmaktadır.
Karamanoğlu Mehmetbey Üniversitesi Sosyal ve Ekonomik Araştırmalar Dergisi, 2024
Bu çalışma, ekonomilerin dijitalleşmesiyle birlikte gün geçtikçe adından daha çok söz ettiren dijital doğanları ele almaktadır. Dijital doğanlar, iş modelini en güncel web ve mobil teknolojilere ve daha fazla dijitalleşmeye dayandıran yeni bir firma türüdür. Bu çalışmanın amacı, dijital doğanların uluslararasılaşmasına odaklanarak literatüre katkı sağlamaktır. Yerel pazarlarda ortaya çıkan dijital doğanların dijitalleşmesi ile uluslararasılaşma süreci doğrudan ilişkilendirilemese de kullandıkları iş modeli uluslararasılaşma üzerinde etkili olmaktadır. Çalışma neticesinde dijital doğanların, dijital iş modellerine dayalı olarak geleneksel firmalara göre daha kolay, daha hızlı, daha az kaynakla, daha düşük maliyetle ve eş zamanlı olarak birçok ülke pazarında faaliyet gösterebilme potansiyelinin olduğu anlaşılmıştır. Dijital doğanların başarılı olması için uluslararası iş modellerinin temelinde kaliteli insan sermayesine sahip olması, niş pazarlara odaklanması, ilk olmanın avantajlarından yararlanması, güçlü kullanıcı tabanına sahip olması, ağ etkilerinden daha fazla yararlanması, sürdürülebilir yenilikçiliğe odaklanması, fikri mülkiyet haklarının korunduğu ve yüksek nüfuzlu yabancı pazarlara öncelik vermesi gerekmektedir.
Öz Bilişim teknolojilerinin sunduğu olanakları kullanan harmanlanmış işbirlikli öğrenme uygulamalarının, öğrenenler arası etkileşimi artırarak öğrenenlerin sosyalleşmelerini ve derse yönelik olumlu tutum geliştirmelerini destekleyici potansiyeli bulunmaktadır. Bu çalışmanın amacı; Bilgisayar ve Öğretim Teknolojileri Eğitimi (BÖTE) bölümü öğrencilerinin işbirlikli harmanlanmış öğrenme temelli bir dersin öncesindeki çevrimiçi öğrenme hazırbulunuşluklarını, ders öncesindeki ve sonrasındaki derse yönelik tutumlarını ve ders sonrasındaki çevrimiçi ortamda (Edmodo sistemi) algıladıkları sosyalliklerini incelemektir. Nicel araştırma yönteminin izlendiği bu yarı deneysel çalışmaya, 2016-2017 akademik yılı güz döneminde, Ege Üniversitesi, Eğitim Fakültesi, BÖTE bölümünde, Eğitimde Materyal Tasarımı ve Kullanımı dersini alan 32 öğrenci katılmıştır. Bulgular, öğrencilerin denel işlem öncesindeki çevrimiçi öğrenme hazırbulunuşluklarının ve denel işlem sonrasındaki çevrimiçi sosyallik puanlarının yüksek olduğunu; denel işlem sonrasındaki tutum puanlarının öncesindekine göre yükselmekle birlikte, bu farkın anlamlı olmadığını göstermiştir. Ek olarak, öğrencilerin yarısının harmanlanmış öğrenmeyi diğer öğretim modellerine göre tercih ettikleri görülmüştür. Đşbirlikli harmanlanmış öğrenmeyi ise büyük ölçüde yararlı buldukları ve hem harmanlanmış öğrenme hem de işbirlikli grup çalışmaları konusunda olumlu görüşleri olduğu belirlenmiştir. Anahtar Kelimeler: Harmanlanmış öğrenme, işbirlikli öğrenme, çevrimiçi öğrenme hazırbulunuşluk, çevrimiçi öğrenme ortamlarında sosyallik. Abstract By increasing interaction among learners, blended collaborative learning practices which use the facilities of information and communication technologies have a supportive potential for learners to develop sociability and positive attitudes towards a course. This study aims to investigate online learning readiness of students of Computer Education and Instructional Technology (CEIT) department before the collaborative blended course, pre and post attitudes towards the course and their perceived sociability in online learning environment (Edmodo system) after the course. In 2016-2017 fall semester, 32 students who enrolled Material Design and Use in Education course of Ege University, Faculty of Education, CEIT program participated this quasi experimental study. The findings indicated that the levels of online learning readiness of students before the collaborative blended course and their perceived sociability in the online environment after the course were high; while post attitudes scores was higher than pretest scores, the difference was insignificant. Moreover, it was revealed that half of the students preferred blended learning among other teaching models. They also found collaborative blended learning quite useful and reported positive views about both blended learning practices and collaborative group work.
Mekansal Çalışmalar Dergisi, 2024
Dijital teknoloji ürünlerinin hızlı, pratik ve her yerde kullanılabilmesinin yanı sıra, her geçen gün gelişen teknoloji sayesinde yeni kullanım olanakları ve alanları da sunmaktadır. Bu alanlardan birisi de içmimarlıktır. Mimari tasarım 1990’lı yılların ikinci yarısında dijital ortamda yapılmaya başladı; 21.yüzyıldan bu yana zamandan tasarruf etmek ve tasarımı geliştirmek için üç boyutlu çalışmalar gibi dijital teknolojik süreçlerden yararlanılmaktadır. Çok boyutlu, görsel veya sanal ortamda dijital temsil kullanılarak; üretim yapılmadan önce var olan görülmekte ve tasarım süreci buna göre şekillendirilmektedir. Tasarım sürecinde sorunlar hızla çözülmektedir hem enerji hem maddi kaynaklardan tasarruf sağlanabilmektedir. Böylece olası hataların önüne geçilmektedir. Günümüzde mimari tasarımda dijital teknolojinin kullanımı; 2 boyutlu,3 boyutlu çizim ve programları, yapay zekâ ürünleri, sanal gerçeklik (VR), 3 boyutlu yazıcı sistemleri yaygın olduğu gibi iç mekanda da dijital teknolojiyle üretilen birçok tasarım ürünü kullanılmadır. Diğer yandan mekanların kullanım konforunu arttırmak için teknoloji kullanılarak uygulamalar yapılmaktadır ve bu tür uygulamalara olan talep her geçen gün artmaktadır. Bu çalışmada ise Türkiye’deki sayısal ve eşit ağırlık taban puanlı lisans içmimarlık eğitiminde dijital üretim teknolojisinin kullanımı ve ders içerikleri incelenmiştir. İçmimarlık- içmimarlık ve çevre tasarımı bölümleri olan üniversiteler listelenerek, ders içeriklerine göre değerlendirilmiştir. Dersler zorunlu-seçmeli, yarıyıl, AKTS ve teorik-uygulama olarak incelenmiştir. Bilgisayar destekli modelleme ve görselleştirme derslerinin iki bölümde de diğer iki ders konularından daha fazla olduğu, 3B yazıcılar ve hızlı prototipleme-üretim derslerinin diğer derslere göre daha az, sanal gerçeklik ve yapay zekâ derslerinin de daha fazla olduğu görülmektedir. Çalışmanın iç mimarlık eğitimi alanında gelecekçi yaklaşımlar için önemli bir yazılı kaynak oluşturması amaçlanmaktadır.
Bilgi Düzeyleri" maddeleri üzerinde öğretmen adaylarının ortalama ve ortalamanın altı düzeye sahip oldukları belirlenmiştir. Değişkenler açısından bakıldığında öğretmen adaylarının cinsiyet, mezun olunan lise ve öğrenim görülen sınıf düzeylerinin dijital okuryazarlık düzeyleri üzerinde etkisi olmadığı tespit edilmiştir. Öğretmen adaylarının ortalama puanlarına bakıldığında ise erkek öğretmen adaylarının kadın öğretmenlere göre, düz lise mezunu öğretmen adaylarının diğer lise mezunu öğretmen adaylarına göre ve 3. sınıf öğretmen adaylarının 2. ve 4. sınıf öğretmen adaylarına göre daha fazla puana sahip oldukları görülmüştür.
MÜZİK EĞİTİMİNDE “CONVERSATIONAL SOLFEGE” İLE MÜZİK OKURYAZARLIĞI KAZANIMI , 2024
Bu araştırma, Türkiye'de müzik eğitimi alanında "Conversational Solfege" yöntemi ile ilgili bilgilerin belirlenmesi ve literatürdeki bu boşluğun doldurulması amacını taşıyan bir derleme çalışmasıdır. Dr. John M. Feierabend tarafından 2001 yılında geliştirilen "Conversational Solfege", müzik eğitiminde özellikle müzik okuryazarlığını geliştirmek amacıyla kullanılan eğitici bir yöntemdir. "Conversational Solfege" öğrencilere müziksel dilde iletişim kurma yeteneği kazandırmayı hedefleyerek, notalar arasındaki ilişkileri doğal bir konuşma gibi algılamalarına olanak tanır. Müziği konuşur gibi anlama ve ifade etme becerisi kazandırarak, müzik eğitimini daha etkileşimli ve keyifli hale getirmeyi amaçlar. Bu çalışma, "Conversational Solfege" yöntemini tanıtmayı ve Türkiye'de uygulanabilirliğine vurgu yapmayı amaçlamaktadır. Veriler literatür taraması ve derleme çalışması yoluyla elde edilmiştir. İngilizce ve Türkçe olarak yayımlanmış açık erişimli makalelere odaklanmak üzere Google Akademik (Scholar) arama sayfasında yapılan taramalarla gerçekleştirilmiştir. WOS, SCOPUS, ERIC gibi veri tabanları da dâhil olmak üzere çeşitli kaynaklardan tam metinlere erişim sağlanmıştır. Tarama sonucunda Türkçe kaynaklarda Conversational Solfege ile ilgili herhangi bir çalışmaya rastlanmamıştır. Bu yüzden veriler doğrudan yöntemin yaratıcısı Dr. John M. Feierabend'in resmi internet sitesinden ve İngilizce makalelerden alınmıştır. Makalede “Conversational Solfege” yöntemine göre müzik okuryazarlığının nasıl olması gerektiği ve bu müzik okuryazarlığı kazanmanın önemi üzerinde durulmuştur. Ayrıca Dr. John M. Feierabend'in 4 ana başlık altında 12 aşamada gerçekleştirdiği yönteminin eğitimcilere yönelik her aşamaya uygun uygulama önerilerine de yer verilmiştir. Bu makalenin, Türkiye'deki solfej eğitimine dolayısıyla müzik eğitimine yeni bir bakış açısı getirmesi, müzik okuryazarlığını artırabilecek bir yöntem olarak tanıtması ve gelecekte yapılacak çalışmalara kaynak oluşturması amacıyla önemli olduğu düşünülmektedir.
Güncel Alan Eğitimi Araştırmaları (Ed. Ö.T. Kara), 2020
İçinde bulunduğumuz teknoloji çağının akıl almaz bir ivme ile ilerlemesi zorunlu bir göç kavramını da beraberinde getirmektedir. Bu göç her ne kadar bir yer veya yurt değiştirme gibi ifade edilmese de aslında fiziksel bir ortam değişikliğinin ta kendisi olduğu söylenebilir. Öyle ki, bu ortam değişikliği teknolojik gelişmişlik ile birlikte her geçen gün ilerlemekte; yazının mağara duvarlarından tutun da kalemin kağıt üzerindeki serüveninden ve sonrasında da dijital ortamlardaki ilerleyişine kadar köklü bir yer değiştirmesi ile ele alınabilmektedir. Söz konusu bu göç, teknolojik gelişmeler temelinde gerçekleşirken bu gelişmişliğin içerisine doğan çocukların farklı psiko-sosyal ve kültürel gelişimsel özellikler gösterdiği de kaçınılmaz bir gerçek olarak karşımıza çıkmaktadır. Alanyazında dijital yerli olarak tanımlanan yeni nesil çocukların özellikleri; bilgiye anında erişebilen (Oblinger & Oblinger, 2005), cep telefonu, bilgisayarları ile anlık mesajlaşan ve hayatının bir parçası olan (Burhanna, Seeholzer & Salem, 2009), bilgiye ulaşmanın kolay olduğunu düşünen (Selwyn, 2009), üst düzey teknoloji kullanma öz-yeterliğine sahip ve teknolojiyi bozmaktan korkmayan (Bennett, Maton & Kervin, 2008) şeklinde açıklamaktadır. Prensky (2005) yeni nesil çocukların fikirlerini ifade etmek için akranlarıyla sürekli iletişimde olmak istediklerini ifade etmektedir. Söz konusu dijital dünya çocuklarının sahip oldukları bu özelliklerin sosyal ağ ve mobil araçları tercih etme sebepleri üzerinde etkili olduğunu ifade eden Teo (2013), bu araçların çocukların öğrenmeleri ve gelişimleri üzerinde avantaj sağladığını ortaya koymaktadır. Her ne kadar günümüz çocuklarının genetik kodları ile uyumlu olduğu ve gelişimleri üzerinde oldukça önemli avantajlar sağladığı düşünülse de dijital ortamların bilinçsiz bir şekilde kullanımının dezavantajlı durumları da ortaya çıkardığı alanyazında görülmektedir. Buna göre ele alınan bu bölümde çocukların dijital dünyada etkileşimde oldukları uygulamalar ve bu uygulamaların sosyal-gelişimsel açıdan çocuklar üzerindeki avantajları ve dezavantajları ile dijital okuryazar birey olmanın ebeveyn, çocuklar ve öğretmenler açısından önemine ilişkin zengin bilgilerin ve derin araştırmaların kapsamlı olarak verilmesi düşünülmektedir.
Bireylerin harcamalarını, tasarruflarını, yatırımlarını, birikimlerini, gelir-gider dengesini bütçesi doğrultusunda yönetebilme yetisine finansal okuryazarlık denilmektedir. Dünyada olduğu gibi ülkemizde de hakkında araştırmalar yapılan ve giderek önemi artmakta olan finansal okuryazar olma özelliği, toplumun geleceğini oluşturan üniversite öğrencileri ve özellikle öğretmen adayları için büyük önem taşımaktadır. Ankara'da bir devlet üniversitesinin eğitim fakültesi ilköğretim bölümünde öğrenim gören 743 öğretmen adayı (167 sosyal bilgiler öğretmenliği, 133 ilköğretim matematik öğretmenliği, 153 Türkçe öğretmenliği, 147 sınıf öğretmenliği) ile yapılan bu çalışmada, öğretmen adaylarının finansal okuryazarlık düzeyinin belirlenmesi ve finansal okuryazarlık düzeylerinin belirlenen değişkenlere göre değişkenlik gösterip göstermediğinin ortaya konması amaçlanmıştır. Öğretmen adaylarına ait demografik bilgilerin (öğrenim gördükleri anabilim dalı, sınıfları, ailelerin aylık gelirleri ve cinsiyetleri) elde edilmesi için bir anketten, finansal okuryazarlık düzeylerinin belirlenmesi için ise 14 maddelik bir ölçekten (Sarıgül, 2015) yararlanılmıştır. Betimsel istatistik, tek yönlü ANOVA ve ilişkisiz örneklemler için t-testi analizleri sonucunda öğretmen adaylarının finansal okuryazarlık düzeylerinin onların demografik özelliklerine göre değişkenlik gösterip göstermediği belirlenmiştir. Öğretmen adaylarının finansal okuryazarlık düzeyleri ile bazı demografik özellikleri arasında anlamlı ilişkiler gözlemlenmiştir. Finansal okuryazarlık düzeyi ile öğrenim görülen bölüm ve devam edilen sınıf arasında anlamlı ilişki gözlemlenirken; ailenin aylık geliri ve cinsiyet arasında anlamlı ilişki olmadığı sonucuna varılmıştır.
pegem, 2021
Kırşehir Ahi Evran Üniversitesi 21. yüzyılın cahilleri, okuma yazma bilmeyenler değil; öğrenemeyen, eskiden öğrendiklerinden gerektiğinde vazgeçemeyen ve yeniden öğrenemeyenler olacaktır. Alvin Toffler ÖĞRENME ÇIKTILARI Bu bölüm sonunda aşağıdaki kazanımları elde etmeniz beklenmektedir. Dijital okuryazarlık kavramının tanımını yapabileceksiniz. Dijital vatandaş kavramının tanımını yapabileceksiniz. Dijital okuryazarlık ve vatandaşlık arasındaki ilişkiyi kavrayabileceksiniz.
EĞİTİM SOSYAL VE BEŞERİ BİLİMLERİNE MULTİDİSİPLİNER BAKIŞ, 2020
Öz: Covid-19 küresel salgınının etkileri eğitim alanında oldukça be-lirgin bir şekilde hissedilmektedir. Bu etkilerin en önemlisi yüz yüze eği-timden uzaktan eğitime geçiş olmuştur. Yükseköğretim kurumlarında da senato kararları ile uzaktan eğitim sistemleri kullanılmaya başlanmıştır. Bir acil durum çözümü olarak planlanan bu sistemde öğrenciler birey-sel öğrenmeye teşvik edilmektedir. Bu durumda öğrenci merkezli mo-dellerden olan ve öğrenciye öğrenme sorumluluğunu yükleyerek kendi öğrenmesini düzenlemesini sağlayan öz-düzenlemeli öğrenme modeli ön plana çıkmaktadır. Çevrimiçi uygulamalarda öğrencilerin öz-düzenleme-li öğrenme düzeylerinin belirlendiği çalışmaların yetersiz oluşu nedeniyle planlanan bu çalışma kapsamında Fırat Üniversitesi İnsani ve Sosyal Bi-limler Fakültesi Batı Dilleri ve Edebiyatları Bölümü öğrencilerinin çevri-miçi ortamlarda öz-düzenlemeli öğrenme düzeylerinin belirlenmesi, bu düzeylerin cinsiyet ve sınıf değişkenleri açısından incelenmesi amaçlan-mıştır. Araştırmanın sonucunda öğrencilerin öz-düzenlemeli öğrenme düzeylerinin düşüğe yakın orta seviyede olduğu, bu düzeyin erkek öğ-renciler lehine yükseldiği ve üst sınıfa geçildikçe öz-düzenlemeli öğrenme becerisinin arttığı tespit edilmiştir. Araştırmanın alanyazındaki eksikliği tamamlamaya katkı sağlaması beklenmektedir.
Pegem Akademi, 2022
2016 yılındaki Dünya Ekonomik Formu toplantısında yaratıcı ve eleştirel düşünme becerilerinin dünya genelinde ekonomik, sosyal, zihinsel ve davranışsal gelişim için gerekli olduğu ve bu becerilerin 21. yüzyılda aranacak kişisel özellikler arasında yer aldığı vurgulanmıştır. Günümüzün rekabetçi dünyasında bireyler iyi tanımlanmamış sorunları çözmeye, akışkan ve esnek çözümler üretmeye, alternatif yollar geliştirmeye ve çözümlerini hem imgelemlerinde hem de sunumlarında etkili bir biçimde ifade etmeye zorlanmaktadır. Bu bağlamda, geleceğin profesyonellerini yetiştirmeye adanmış programların müfredatlarına yaratıcı ve eleştirel düşünme becerilerini kazandırmaya yönelik dersleri koyması kaçınılmaz görünmektedir. Bu bölümde Yaratıcı ve Eleştirel Düşünme dersinde işlenen beyin fırtınası konusunun çevrimiçi öğrenme ortamlarında tasarımı ele alınmıştır. Bu doğrultuda, öğrencilerin en sık başvurulan yaratıcı düşünme tekniklerinden biri olan beyin fırtınasını kavraması, kullanması, yönetmesi ve benimsemesine yönelik bir ders planı sunulmuş, kalite döngüsünü sağlamaya yönelik aktiviteler açıklanmış, ders bağlamında ilgili programa ilişkin bir SWOT analizi sunulmuş ve ders planında yer alan kazanımlar Türkiye Yükseköğretim Yeterlikler Çerçevesi (TYYÇ) kapsamında yer alan bilgi, beceri ve yetkinlik düzeyleri ve ilgili olduğu program çıktıları ile ilişkilendirilmiştir.
Mesleki gelişim süreci giderek karmaşık hale gelen çalışma yaşamında, bireylerin kendine uygun bir yer edinmesi için gerekli davranışları geliştirme süreci olarak tanımlanabilir. Bu süreç, hizmet öncesi eğitimde başlayıp mesleki yaşam boyu devam etmektedir. Günümüz teknolojileri mesleki gelişim süreci içerisinde yadsınamaz bir öneme sahiptir. Nitekim gelişen bilgi ve iletişim teknolojileri mesleki gelişimi bir taraftan desteklerken diğer taraftan da bu gelişimin bir parçası haline gelmiştir. Bu noktada öne çıkan günümüz uygulamalardan biri de çevrimiçi öğrenme topluluklarıdır. Çevrimiçi öğrenme toplulukları, web ortamının tüm olanaklarından yararlanılarak, hem bireylerin diğerleriyle etkileşim içerisinde bulunmalarına hem de yeni düşüncelerini sınayabilmelerine olanak tanımaktadır. Bu araştırmada, çevrimiçi öğrenme topluluklarının mesleki gelişime etkisine yönelik öğretmen görüşlerinin belirlenmesi amaç edinilmiştir. Araştırmanın çalışma grubunu, farklı illerdeki meslek liselerinde görev yapan ve aynı dersi yürütmekte olan, 20 bilişim teknolojileri öğretmeni oluşturmaktadır. Öğretmenler sekiz hafta boyunca araştırmacılar tarafından geliştirilen çevrimiçi öğrenme topluluğuna katılmışlardır. Araştırmada nitel veri toplama ve analizi süreci yürütülmüştür. Veriler açık uçlu sorulardan oluşan bir form aracılığıyla toplanmıştır. Araştırma sonucunda katılımcılar oluşturulan çevrimiçi ortamın pedagojik ve alan bilgilerine olumlu katkıda bulunduğu yönünde görüş belirtmişlerdir. Ayrıca öğretmenler, öğretim sürecinde uyguladıkları yöntem ve teknikleri, materyalleri ve deneyimleri paylaştıklarını ve bunun da mesleki gelişimlerine olumlu katkılar sağladığını belirtmişlerdir.
Loading Preview
Sorry, preview is currently unavailable. You can download the paper by clicking the button above.