Academia.edu no longer supports Internet Explorer.
To browse Academia.edu and the wider internet faster and more securely, please take a few seconds to upgrade your browser.
2019
…
14 pages
1 file
Nüfusu hızla artan dünyanın karşı karşıya olduğu küresel sorunlar da aynı hızla artış göstermektedir. Ekonominin tanımında ifade edildiği gibi hızla artan nüfusun sınır tanımayan ihtiyaçları, ne yazık ki sınırlı olan dünya kaynakları değerlendirilmek kaydıyla karşılanmaya çalışılmakta ancak istenen düzeyde başarılı olunamamaktadır. Sınırlı dünya kaynaklarının insanlığın meşru ihtiyaçlarının karşılanması için kullanılması gerekirken, rasyonel üretim faaliyetlerinin önemli bir dalı da insanlığı yaşatmayı değil, yok etmeyi hedefleyen amaçlara hizmet etmektedir. İnsanlığın refahına harcanması gereken imkânların, insanlığı felakete sürükleyecek bir alana harcanmasının makul bir izahı da bulunmamaktadır. Bunların başında da silahlanma gelmektedir. Dünyamız çok ciddi bir boyutta silahlanma yarışıyla karşı karşıya kalmakta, bu da dünya barışını tehlikeye sokmaktadır. Özellikle büyük ülkeler arasında ciddi bir rekabete yol açan silahlanma ve silah satışına diğer ülkelerinde dahil olmaya çalışması maalesef dünyamızı gelecekte büyük tehlikelerle karşı karşıya kalmasına yol açacaktır. Bu çalışmada, farklı statü değişkenleri gözüyle dünyada hızla gelişen ve küresel bir sorun olarak sürekli büyüyen silahlanma konusu ele alınmıştır. Araştırma nitel bir çalışma olup, olgubilim deseninde gerçekleştirilmiştir. Araştırmanın çalışma grubunu Amasya Üniversitesinde görev yapmakta olan ve gönüllülük esasına göre belirlenen 5akademisyen, 5 memur ve 5 öğrenci oluşturmaktadır. Yüz yüze yapılan görüşmede veriler yarı yapılandırılmış görüşme formuyla elde edilmiştir. Elde edilen verilerin analizinde, betimsel analiz yöntemi kullanılmıştır. Araştırmanın sonucunda tüm değişkenlere göre genel olarak silahlanmanın güncel ve küresel bir sorun olduğu ortaya çıkmıştır. Silahlanmanın hızla büyümesinde ise dünya kaynaklarını sömürme anlayışının yattığı, bunun için de bölgesel sorunlar oluşturulduğu belirtilmiştir. Silahlanma yarışının öncüsünün ABD olduğu, Türkiye’nin de silahlanma konusunda dünyada ilk 10 ülke içinde yer aldığı ortaya konulmuştur. Çalışmanın alan yazındaki diğer çalışmalara katkı sağlaması beklenmektedir.
2019
Kâinatın oluşum safhaları incelendiğinde ortaya çıkan yegâne gerçeklik ‘’tüm kâinatın oluşum ve varlığının tek sebebinin insan’’ olduğudur. Bir coğrafi gerçek olarak bilinmelidir ki, kâinatta var olan her şey insan için yaratılmış ve canlı-cansız her bir nesnenin varlık sebebi ‘’yaşanılır bir dünyanın devamlılığına’’ katkı sunmaktır. Bu kadar değerli olan insanın dünyadaki varlığının biyolojik temeli tereddütsüz nüfus artışının devamlılığıdır. Nüfus artışı bir gerekliliktir. Artan nüfusun temel ihtiyaçlarının karşılanması, aynı zamanda sınırlı dünya imkânlarının gelecek kuşaklara da aktarılması ise sosyal bir sorumluluktur. Bilindiği gibi günümüzde dünya nüfusu her gün ortalama 250.000 kişi artmakta, yılda 80 milyonu bulan artış hızıyla da her 10-15 yıl arasında dünya nüfusuna 1 milyarlık bir artış ilave olmaktadır. 2011 yılı verilerine göre 7 milyar olan dünya nüfusu 2020’li yılların başında 8 milyara erişecektir. Bugün sahra Afrika’sı, Ortadoğu ve uzak doğuda nüfus artışı çok hızlı seyrederken, genel olarak Avrupa ülkelerinde ise nüfus artışı durma noktasına gelmektedir. Nüfus artışının hızla seyretmesi temel insan ihtiyaçlarının karşılanmasında bir takım sorunlara yol açarken, değişen dünya şartlarında insan ihtiyaçları da değişmekte, tüketim çılgınlığı da yoğun üretimi zorunlu kılmaktadır. Bütün bu faaliyetler beraberinde bir takım sorunları ortaya çıkarmakta, çözümü her geçen gün daha da zorlaşan sorunlar, yerel sorun olarak kalmamakta, küresel sorunlara dönüşmektedir. Bu çalışmada, hızlı nüfus artışının beraberinde getirdiği küresel sorunların neler olduğu, bu sorunlara nasıl çözüm bulunması gerektiği konusunda farklı statülere sahip üniversite elemanlarının görüşleri analiz edilmiştir. Bir olgu bilim (fenomenolojik) çalışması olan bu araştırmada, Amasya Üniversitesinde görevli 5 akademisyen, 5 idari personel ve 5 öğrencinin konu hakkındaki görüşleri alınmıştır. Nüfus artışının beraberinde getirdiği sorunların başında çevre sorunları, işsizlik, enerji ihtiyacını artması ve iklim değişikliğinin geldiği ifade edilmiştir. Çalışma sonunda çeşitli önerilere yer verilmiştir.
2014
Çok boyutlu siyasal ve sosyal dönüşümleri derinlemesine ve sağlıklı bir şekilde anlayabilme ve analiz edebilmenin, söz konusu dönüşümlerin yaşandığı süreç devam ederken pek olanaklı olmadığı bir ön kabul olarak genellikle paylaşılmaktadır. Zira değişimin içerisinde onun nesnesi olanlar, onun dışından bakarak nesnesi oldukları böylesi dönüşümleri, aynı zamanda objektif bir özne olarak değerlendirmek gibi bir durumla karşıya karşıya kalmaktadırlar. Kaldı ki, neyin, ne kadar ve nasıl değiştiğinin tespit edilmesi; değişimin yavaşladığı mı, son bulduğu mu yoksa devam ettiği mi; değişen unsurların kararlılık kazanıp kazanmadığı gibi soruları da cevaplamak, daha doğrusu bunlara anlamlı birer açıklama getirmek, devam eden süreçler söz konusu iken bir hayli zordur. Bununla birlikte, şayet yaşanan değişimin tarihsel bir arka planı ve sosyal-siyasal bir temeli varsa, bu zorluk nispeten aşılabilir. Söz konusu anlık değişim, uzun ve istikrarlı bir değişim talebi ve zorlamasının bir aşamasını oluşturuyor ve aynı zamanda bir sonucu oluyorsa, bu çerçevede kimi daha anlamlı ilişkiler, paralellikler, bağlantılar ve değerlendirmeler yapmak olasıdır. Bu bağlamda Türkiye'de son dönemlerde yaşanan siyasal, sosyal ve ekonomik dönüşüm ve değişimleri, özgül başlıklar etrafında ve tarihsel süreklilikler penceresinden ele almanın önemli sonuçlar ve yararlar doğuracağını söylemek yerinde bir tespit olacaktır. Bu açıdan çalışmanın başlıca amacı, son döneme damgasını vuran muhafazakâr siyasal söylemin tarihsel ve kavramsal serencamına, bazı özel başlıklar ve parantezler açmak kaydıyla, eğilmek ve bunun üzerinden bir Cumhuriyet paradigması ve muhafazakârlık ilişkisi okuması yapmaktır. Muhafazakâr siyasi tavır, Cumhuriyet'in kuruluşundan beri onun bazı kurum, yapı ve kavramlarını ve özellikle laik devlet anlayışı ve bundan kaynaklı uygulamaları eleştirmenin dışında, devlete ve devlet iktidarına yönelik kavramsal ve pratik düzeyde sorgulayıcı bir tavır geliştirememiş, bunun aksine özellikle teorik kaynaklarından biri olan İslamın siyasal teoloji geleneğinin de bir yansıması olarak din ve düzen adına metafizik bir devlet algısı geliştirmiştir. Dolayısıyla genel olarak devlete bu noktadan bakılmış ve yeniden kurucu/düzen inşa edici bir rol biçilmiştir. Böylece özünde olmasa dahi, beslendiği kimi kaynakların muhalif yönlerine (İslamcılık gibi) rağmen muhafazakârlık, Türkiye'de devletle çatışmak fikri bir yana her zaman onu önceleyen, koruyan ve yücelten bir tutum sergilemiştir. Siyaset de bu algıdan nasibini almış, farklı istek, beklenti ve taleplerin karşılıklı olarak dile getirilebildiği, bu çerçevede bir uzlaşı ve pazarlığın konusu yapıldığı bir faaliyet olarak değil, aksine bir varoluş mücadelesine veya uğraşına dönüşmüştür. Bu anlamda siyaset, karşıtını yok etme, yıpratma, sahneden silme ve bu amaçları gerçekleştirmek üzere her türlü aracın kullanıldığı bir genel davranış biçimine dönüşmüştür...
Toplumsal ve bireysel davranışların şekillenmesinde, toplumsal statü farklılıklarının ve eşitsizliklerin belirleyiciliği vardır. Sanat dallarına yönelik davranışların da diğer toplumsal ve bireysel davranışlar gibi belirlenmiş olduğu ileri sürülebilir. Sanata ilişkin beğenilerin, kabul etme ya da etmeme davranışlarının özel olarak müzik üzerinden ele alınması mümkündür. Belli bir müzik parçasının kişi ya da kişilerce beğenilmesinde, benimsenmesinde ya da dışlanmasında belirleyici olan bir takım faktörlerin bulunabileceği bu çalışmanın ele aldığı konulardan biridir. Müzikal anlamın farklılıklar göstermesi; bir müzik parçasının bazı kişilerce beğenilirken, bazı kişilerce kötü ve değersiz olarak tanımlanması toplumsal statüye dayalı bir tercih olabilmektedir. Kişinin yaşadağı, yetiştiği çevrenin, müzik beğenisinde ve tercihlerinde belirleyici olduğu gözlenebilmektedir. Yine, kişinin inancı ve benimsediği ideoloji ve yaşam biçimi de müzikal beğenisinde belirleyici olmaktadır. Bu çalışmada ele alınan “müzikal anlam” kavramı; belirli müzikal motiflere, müzik eserlerinine yönelik anlama, kabul etme ya da etmeme davranışına yön veren bir belirlenmişiliği tanımlamaktadır. Müzikal anlam “edinilmiş müzikal anlam” ve “temsil edici müzikal anlam” olarak iki alt başlıkta ele alınmıştır. Müzikal anlam farklılılarının oluşumunda toplumsal statü ve eşitsizlikler başta olmak üzere toplumsal belirleyicilerin etkisi bulunmaktadır.
Motif Sempozyum, 2019
ÖZET Kuşak kavramı aynı tarihsel zamanda ve aralıklarda doğan ekonomik ve sosyal hareketlerden oluşmuş zaman aralıklarına ya da belli bir sosyal gruba mensup olanlar için yapılan bir tanımlamadır. Yetişme tarzları ve içinde bulundukları ortam kaçınılmaz olarak kendilerinden önce ve sonra doğan kişilerden farklılık taşımaktadır. Bu durum sadece sosyal olaylara verilen tepkiler açısından değil aynı zamanda eğitim öğretim tekniklerine, teknolojiyle ilişkilerine, algılama biçimlerine, istek-dilek ve beklentilerine kadar birçok noktada farklı durumları ortaya çıkarmaktadır. Bu çalışmada X, Y, Z kuşaklarına mensup kitlelerdeki değişime karşın "halk bilim" öğretme teknikleri ve "halkbilimi müfredat" programlarındaki stabillik üzerinde durmayı hedeflemektedir. Kuşaklar arası farklılığa rağmen müfredattaki sabitliliğin öğrenciler açısından neler kazandırıp kaybettirdiği gibi unsurlar üniversitede okuyan ve mezun öğrenciler üzerinden yapılacak anket ve gözlemler üzerinden irdelenecektir. ABSTRACT The concept of generation is a definition made for those, belonging to a certain social group or time intervals composed of economic and social movements, or born in the same historical time and intervals.Their upbringing and the environment, of which they are a member, inevitably differ from those, born before and after them.This situation reveals different situations not only in terms of reactions to social events, but also in many points from education to teaching techniques, technology relations, perception styles, wishes and expectations. In this study, it is aimed to emphasize teaching techniques of folklore and the stability of the folklore curriculum, despite of the change in the masses belonging to the X, Y, Z generations. What the stability makes the srudents lose or gain in spite of the differences between the generations will be examined through surveys and observations, made on the students, studying in and graduated from university
2020
Kültür (uygarlık ve medeniyet kavramları ile birlikte) her ne kadar tarihi süreçte farklı ve çok yönlü anlamlarda kullanılan bir serüvene sahip olsa da günümüzde, yani küreselleşme sürecinde, mevcut yapıların çözülmesi ve aktör yaklaşımların öne çıkması, ayrıca dijital merkezli yaşam formunun hızlanması nedeniyle değeri azalan bir kavram haline gelmiştir. Bu süreçte kültür, ne olduğu belirsiz bir hüviyete evirilmektedir. Bu evirilmenin en önemli sebeplerinden biri, kategorik de olsa kültür teriminin işaret ettiği yapısal özelliklerin artık bu kavramla karşılanamamasıdır. İnşa reflekslerine rağmen çözülmelerin de hız kazanması ve bundan dolayı yeni inşa süreçlerinin kısa süreli olması da bu nitelikteki bir karşılıksızlığı sürekli hale getirmektedir. Anlamın her geçen gün sosyo-kültürel yaşamdan buharlaşması, zaten bir muammaya sürüklenen kültür kavramının ve kültürün daha da belirsizleşmesine sebep olmaktadır. Buna mukabil çalışmada değer kavramı ele alınmış, söz konusu edilen buharlaşmaya rağmen sosyo-kültürel alanda değersiz (tüm kültürler eşdeğerdedir anlamında değil) bir yaşamın olamayacağı ortaya konmuştur. Bundan hareketle kültür ve kültürel süreçlerin temel dinamiğinde değer ve değersel etkileşimlerin olduğu yönünde bir yaklaşıma ulaşılmıştır. Bu temel dinamik ve yaklaşım, belirtilen buharlaşma karşısında değer hassasiyetinin günümüzde de geçerli olduğunu, ek olarak meselenin değerin hangi yönde ve ne ile inşa edildiği (değeri belirleme mücadelesi) noktasında düğümlendiğini imlemektedir.
Selçuk Üniversitesi edebiyat fakültesi dergisi, 2023
De Botton, Statü Endişesi isimli çalışmasında günümüz toplumlarını/bireylerini içten içe kemiren önemli bir soruna odaklanır. Statüyü, bireyin toplumun gözündeki değeri ve önemi üzerinden okumaya çalışır. Ona göre, toplumsal hiyerarşide her merdivenin bir basamağında durma, bu konumu sürdürülebilir kılma ve bir alt basamağa inme tehlikesi gibi düşünceler kişi için ciddi bir endişe kaynağıdır. Toplumun yargılamaları yani başkalarının bizim hakkımızda ne düşündüğü korkusu özellikle başarı-başarısızlık dikotomosiyle yakından ilişkilidir. Toplumsal yaşamda statü, başarıya endekslidir ve başarısızlık acımasızca yargılanır. Bu durum, bireyleri evrensel bir his olarak statü kaybetme endişesini yaşamaya sevk eder. De Botton çalışmasında, statü endişesinin bireyleri ciddi seviyede hüzne ve kedere sürükleme ihtimali olduğunu ve toplumda belirli bir konum edinmeye yönelik iştahın, birey için işlevsel olduğunu, ancak aşırıya kaçıldığında ölümle sonuçlanabileceğini ileri sürer. Statü endişesi sorununa en iyi çözüm yolunun onu anlamaya ve ondan bahsetmeye çalışmak olduğunu savunur. Yazar, statü endişesinin nedenlerini tarihsel serüven içerisinde çeşitli örnekleriyle sevgisizlik, snopluk, beklenti, meritokrasi ve güven faktörleri bağlamında inceler. Ayrıca geçmiş dönem filozoflar, edebi, sanatsal, politik, dini ve bohem kişiliklerden ilham alarak bu endişeyi yenmeye yönelik çabaları, kapsamlı ve akıcı bir biçimde sunar.
ULUSLARARASI HUKUKTA KUVVETLER STATÜSÜ ANLAŞMALARI, 2020
Status of forces agreements (SOFAs) are usually concluded when a State sends its troops to a foreign country. SOFAs mostly are bilateral agreements however they might take different forms such as “exchange of notes”, or names as in “memorandum of understandings”. Moreover, they might be formulated as multilateral agreements as in the example of NATO SOFA. Status of forces agreements are neither military assistance agreements nor do they necessarily prescribe the mandate of a force. A State’s right to station its forces in another country, which is referred to as ius ad praesentiam, is not prescribed by a SOFA. To the contrary, SOFAs regulate the legal status of the forces while in a receiving State (ius in praesentia). This study aims to analyse bilateral and multilateral examples of SOFAs. To that end, the study starts the regime of NATO SOFA, bilateral SOFA experiences of States (i.e.: Afghanistan, Germany, Turkey, Japan, South Korea, the USA etc. with other States). Finally, status of UN peacekeepers is handled followed by the jurisdiction of International Criminal Court over foreign military personnel.
Toplumun edebiyatı, felsefesi, sanatı, kültürü, düşünceleri, âdet ve gelenekleri dil ile bir bağlılık içinde olduğundan dil toplumdan ve kültürden ayrı tutulamaz. Bu değerlerin başka kültürler tarafından öğrenilmesi ya da gelecek nesillere aktarılması bir bildirmeyle gerçekleşir ki bunu da ancak dil başarır. Kültürler arası bilinçlenmenin de oluşmasına yardımcı olan dil, yabancı dil olarak öğrenildiği zaman da büyük önem taşır çünkü dil toplumu oluşturan değerlerin taşıyıcısıdır. Farklı dilleri konuşan yabancı Erasmus öğrencileri eğitim almak üzere eğitimlerinin bir bölümünü Türk üniversitelerinde tamamlamaktadırlar. Bu öğrenciler bir taraftan eğitimlerine devam ederken diğer taraftan da yabancı dil olarak Türkçe dersi almaktadırlar. Türkçe ders alırken gerek söylemlerinde gerekse yazdıkları metinlerde belirgin şekilde tümceleri yanlış yazdıkları gözlemlenmektedir. Bunun nedenleri kendi ana dillerinin farklı aileden olması, alfabedeki seslerin farklılık göstermesi ve tümce dizilişlerinin farklı olması mı yoksa dilin kültürel öğelerine müfredatta yeterince yer verilmemesi midir? Bu çalışmada, atasözlerinin eğitim ve öğretim sürecinde özellikle iletişim kurma aşamasında önemli olduğu gerçeğinden yola çıkılarak atasözlerinin önemi, kültürü anlamadaki rolü, kültürlere göre değişimi a) öğrenci ve b) öğretici açısından vurgulanmak istenmiştir. Bir anlamda Türk atasözlerinin dil açısından zenginliğine ve diğer dillerle olan benzerliğine ya da farklılığına dikkat çekilirken bunların ders kitaplarında daha çok yer alması gerekliliği amaçlanmıştır. Anahtar Kelimeler: Atasözleri, Türkçenin yabancı dil olarak öğretimi, müfredat, kültürel değerler, Erasmus. Yrd. Doç. Dr. Çukurova Üniversitesi Eğitim Fakültesi [email protected] 664 Gülden TÜM Turkish Studies International Periodical For the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic Volume 5/4 Fall 2010 THE ROLE OF PROVERBS ON UNDERSTANDING DIFFERENT CULTURES AND LANGUAGES ABSTRACT Literature, philosophy, art, culture, thoughts, traditions, and values are important components taking part in any language and are hardly separated from the language. Besides, language is one of the important devices to transfer all these values from generation to generation and from culture to culture. Especially, when any language is learnt as a foreign language, it plays an important role to strengthen or to establish cultural awareness. Erasmus students, speaking different languages continue their education for one term or academic year in Turkiye. During their education, they also take Turkish lessons to learn culture and language. While learning Turkish, they have difficulties to produce Turkish structure as it has linguistic differences. Thus, the main question of this study is that if their difficulty with learning Turkish comes from the differences in the language families or the lack of cultural components in curriculum for language courses. In this study, it is aimed at a) sorting out how Erasmus students become aware of cultural values; how they perceive the linguistic differences; if they could make comparisons with their native language and Turkish language; and b) preparing a new curriculum to integrate proverbs, sayings and cultural values in the Turkish course books. Key Words: Proverbs, learning Turkish as a foreign language, curriculum, cultural values, Erasmus.
Loading Preview
Sorry, preview is currently unavailable. You can download the paper by clicking the button above.
Trabzonda Dini hayat Sempozyumu, 2015
Anadolu Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Dergisi, 2023
Parion Akademik Bakış Dergisi, 2023
ÖRGÜTSEL DEĞİŞİM VE ÖRGÜTSEL ÇATIŞMA ARASINDAKİ OLASI İLİŞKİ ÜZERİNE BİR FARKINDALIK ÇALIŞMASI, 2022
Unpublished Paper, 2013
XI. ULUSLARARASI DÜNYA DİLİ TÜRKÇE SEMPOZYUMU, 2019
Cihan Kaymaz, Gürdal Tut, 2020
Avrasya Sosyal ve Ekonomi Araştırmaları Dergisi (ASEAD) Eurasian Journal of Researches in Social and Economics (EJRSE), 2021