Academia.edu no longer supports Internet Explorer.
To browse Academia.edu and the wider internet faster and more securely, please take a few seconds to upgrade your browser.
ŞEYH SAFÎ BUYRUĞU VE RUMELİ BABAGAN (BEKTAŞİ) ERKÂNLARI - Hakkı SAYGI -
Turk Kulturu Ve Hacı Bektas Veli Arastırma Dergisi, 2004
Bu yazıda, bir çok nüshası bulunan Şeyh Safi Buyruğu'nun daha önceki nüshalardan farklı bir nüshasını yayınlıyoruz. Yazı rika yazısı ile yazılmış olup, bazı imla hataları bulunmaktadır. Risalede bir çok dini konuda açıklayıcı bilgiler ve erkan hakkında açıklamalar bulunmaktadır. Elinizdeki Şeyh Safi Buyruğunun dili Eski Türkçe döneminden yeni Türkçe dönemine geçiş sürecinde yazıya geçirilmiş, duru ve yalın bir Türkçe'dir. Yüksek felsefi düşünceler büyük bir başarı ile örneklemelerle anlatılmaktadır. Böylece halkın yalın ve sade Türkçesi ile bir inanç ve onun ilkeleri ile ilgili derli toplu bir bilgi verildiği gibi inancın kendi içindeki sınırlılıkları da ustalıkla belirtilmektedir. Özellikle kitabın sonunda yer alan oniki tasavvuf kolu ve bunların Alevi inancından farklılıkları ve inanç olarak aşırılıkları başarılı bir biçimde tanımlanmaktadır.
Türk Kültürü ve HACI BEKTAŞ VELİ Araştırma Dergisi, 2020
Bu makalede Anadolu'da yaşayan Alevi ve Bektaşi toplulukların yazılı dini kültüründe önemli bir yeri olan, kısaca "Buyruk" yahut "İmam Cafer Sadık Buyruğu" adıyla anılan kitaptaki ayetler tespit edilip; Sünni ve Şii tefsir kaynakları ışığında kaynak taraması yöntemiyle incelenmiştir. Bazı araştırmacıların İmam Cafer es-Sadık buyruğu ile Bisati/Şeyh Safi buyruğunu birbirine karıştırdığı anlaşılmıştır. Buyruk baskılarına esas olan yazmalarda ayet ve hadislerin orijinal Arapça metinlerinin verilmiş olduğundan bahsedilmektedir. Günümüzde mevcut baskılarda ise bol miktarda hatanın var olduğu, bazılarında ayetlerin meallerine bile yer verilmemiş olduğu görülmektedir. Bu durum İslami ilimlerde uzman kimselerin mevcut en eski yazmalara inerek, hatta bu yazmalardaki muhtemel istinsah hatalarını da tespit ederek yapacakları bir neşrin önemine işaret etmektedir. Böyle detaylı çalışılacak bir neşirde, metinde yer alan ayet ve hadislerin açıklamaları da yapılmalıdır. Makale kapsamında incelediğimiz üç
Turk Kulturu Ve Hacı Bektas Veli Arastırma Dergisi, 2005
Commands are important written sources including Alevi-Bektashi's beliefs, wordship and social relations. Sheik Safi Command has a different place between these commonds. In this writing the work of art registered with the name of 'Tezkire-i Sheikh Safiyyüddin found between the manuscripts of Kitabhane-i Asitan-ı Kuds in Iran is translated into Latin letters. When the manuscript is written is not known. As its date of record is 1732-33,it must have been written before this date. Some parts of the manuscript written in 145 sheet, 14 line and with a kind of style called nesih hat are incomplete and out of order.The manuscript which has the same pecularities with Azerî Turkish is worth searching as its date is old and as it is bulky when compared with many Safi commands.
2005
Buyruklar Alevî-Bektaşilerin inanç, ibadet ve sosyal ilişkilerini içine alan önemli yazılı kaynaklardır. Buyruklar arasında Şeyh Safî Buyruğu’nun ayrı bir yeri vardır. Bu yazıda İran’da Kitabhâne-i Âsitân-ı Kuds yazmaları arasında “Tezkire-i Şeyh Safiyyüddîn” adıyla kayıtlı eser, Latin harflerine çevrilmiştir. Yazmanın istinsah tarihi belli değildir. Vakıf kaydı, H 1145 (M 1732-33) olduğuna göre, bu tarihten önce istinsah edilmiş olmalıdır. 145 varakta 14 satırda, nesih hatla istinsah edilen yazmanın bazı varakları eksik ve düzensizdir. Azerî Türkçesinin dil özelliklerinin görüldüğü yazmanın gerek istinsah tarihinin eskiliği gerekse mevcut Safî buyruklarının bir çoğuna göre hacimli olması, üzerinde inceleme yapılmaya değer önemli bir nüsha olduğunu düşündürmektedir
There are many examples of kısas-ı enbiyâ (the stories of the prophets), considered to be religious works in Turkish literature, both original and translated, found in libraries. One of these examples is the Kısas-ı Yûsufî of Ayaşlı Şâbân-ı Şifâî, a translation of a kısas-ı enbiyâ from Persian, introduced for the first time in this article. It is highly likely that this translation, carried out with the mediation of Yusuf Ağa, the Chief Eunuch of the Ottoman Harem during the reign of Sultan Mehmed IV (salt. 1648-1687), was presented to the Sultan. Although this work is included in various sources, no previous studies have been conducted on it. Three different copies of this work have been found. Among these, the manuscript located in the Edirne Selimiye Library is more reliable, as it was copied relatively close to the time when Şâbân-ı Şifâî lived. This study examines the work based on this manuscript, and its content is presented section by section. It has been determined from the records in the manuscripts that this work is a translation of the Persian Kısas-ı Enbiyâ by Ebû İshâk İbrâhîm b. el-Mansûr b. Halefi'l-Müzekkir en-Nisâbûrî. The purpose of introducing this work is to contribute both to the literature on kısas-ı enbiyâ and to the collection of works by Şâbân-ı Şifâî.
Ravza yay., 2022
Şeyh Muhammed Kâzım Aydın (1906-1996) Hazretleri’ni (K.S.) kendisini görmüş ve tanımış olan dostlarına, müritlerine, talebelerine, kanaat önderlerine, aşiret reislerine, çocuklarına, kısacası onu bilen ve tanıyan ulaşabildiğimiz herkese sorduk. Onlar anlattı, biz kaydettik. Bu saha araştırması neticesinde ortaya çıkan “menakıpname” türü çalışmamızda; hayatını irşada adamış, çok sayıda kan davalı ya da kavgalı ailelerin barışmalarına vesile olmuş, iyi eğitim almış, ilmi yönü yüksek, sünnet ahlâkına sahip, alçakgönüllü, kanaatkâr, cömert, merhametli, dürüst, adaletli bir âlim olan Şeyh Muhammed Kâzım Aydın el-Hâlidî en-Nakşibendî Hazretleri’nin adanmış hayatını tanıkların ağzından okuyuculara aktarmaya çalıştık. Neticede 20’nci Yüzyılda yaşamış olan bir büyük âlimin 21’inci yüzyılda yazılan bu menakıpnamesi, bildiğimiz kadarıyla içinde bulunduğumuz “Yüzyılın ilk menakıpname türünde yazılmış eseri” olarak siz okurlarımıza takdim edilmiş oldu. Bu adanmış örnek hayatın tüm okurlarımıza hayırlara vesile olması temennilerimizle…
2017
Tefsir literaturunde genis bicimde yer alan ve yorum faaliyetinde konu edilen kiraat vecihlerinden birisi de Hasan-i Basri‟e (o 110/728) atfedilen okuyusardir. Bu okuyusardan bazilarinin ahkâ ayetleri ele alinirken zaman zaman fikhikonularla ilgili olarak gudeme getirilmek suretiyle isevsel kilindigi mushede edilmektedir. Bu yaklasimlarda kimi fikih mezheplerine ait goruslerin delillendirilmesinde ya da desteklenmesinde anilan kiraat vecihlerinden de yararlanildigi golenmektedir. Zaman zaman da fikhibir degrlendirmenin temellendirilmesinde kullanildigina dair elimizde herhangi bir bilgi bulunmamakla beraber, anilan kiraatteki kimi okuyus vecihlerinin icrdig huu acisindan fikih mezheplerindeki bazi yaklasimlarla ayni muhtevaya sahip oldug dikkat ckmektedir. Elinizdeki bu yazida, mezkur kiraat vecihleri ve bunlarin tefsirde ifade ettig degr hakkinda genel bir bilgi verilmis ardindan bu okuyus bicimleri fikhiyorumlarla ilisisi acisindan incelenmis ve bu vecihlerin anilan yorumlar crcve...
Süleyman Çelebi'nin XV. yüzyılda yazdığı ve Türk edebiyatındaki en güzel mevlid özelliğine sahip Vesiletü'n-Necât, yazıldığı dönemden günümüze kadar çok sevilmiş, beğenilmiş ve birçok örneğine tesir etmiştir. Kelime anlamı olarak "doğum" demek olan mevlid; İslami Türk Edebiyatında Hz. Peygamber ile ilgili türler arasında bulunur ve Hz. Peygamber'in bilhassa doğumu, mucizeleri, hayatındaki belli olayları ve vefatını konu edinir. Mevlidler genel itibarıyla manzum şekilde yazılır. Eser içlerinde bir bölümü teşkil ettiği gibi müstakil olanları da çok fazladır. Makale konusu olan Mevlid-i Şerîf, müstakil olarak mevlid türünde yazılmış manzum bir eserdir. Süleymaniye Kütüphanesi yazma Bağışlar bölümünde 225 numara ile kayıtlıdır. Tek nüsha olarak tespit edilen Mevlid-i Şerîf'in müellifi Abdulkadir Yahya'dır. 85 beyit olan bu eser kısa mevlid metinlerinden biridir. Bu çalışmada mevlid türü ile ilgili bilgilerden sonra incelemeye konu olan eser tanıtılarak eserin özellikleri ve transkripsiyonlu metni verilmiştir.
Amasya Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, 2015
Öz Süfyan es-Sevrî (ö.161/778), Emevî devletinin yıkılmaya yüz tuttuğu bir zamanda dünyaya gelmiş, bu yıkılışa tanık olmuş ve ardından kurulan Abbâsi devleti içerisinde otuz yılını geçirmiştir. Süfyan es-Sevrî fıkıh mezheplerinin teşekkül ettiği hicri II. asırda fıkıhta "müstakil bir mezhep sahibi" olarak bilinmektedir. "Sevrî mezhebi" hicri VII. asra kadar varlığını sürdürebilmiştir. Süfyan es-Sevrî'nin fıkhî görüşlerine baktığımızda onun zaman zaman Hicaz ekolü ve Kûfe ekolü, yer yer de bu iki ekol arasında bir çizgide bulunduğu görülmektedir. Bazı tabakât kitapları Süfyan es-Sevrî'yi "Ehl-i Eser"in, bazıları da "Ehl-i Rey"in temsilcisi olarak nitelendirmektedirler. Bu durum Süfyan es-Sevrî'nin her iki ekolün de görüşlerine muvâfık fıkhî ictihadlarının olmasından kaynaklanmaktadır. Süfyan es-Sevrî'yi salt olarak Irak ya da Hicaz ekolü içerisinde değerlendirmek yerine Sevrî'nin bu iki ekol arasında müstakil içtihatlar yapabilen bir müçtehit olduğunu söylemek yerinde olacaktır. Bize göre ise Süfyan es-Sevrî Irak/Kûfe ve Hicaz ekolleri arasında yer alan bir fıkıh âlimi olmakla beraber sahabeden İbn Mes'ud'un öncülüğünü yaptığı Irak/Kûfe ekolüne daha yakın bir çizgide durmuştur.
Kobilerin durumu,destek sistemi önerisi.
XV. ARAŞTIRMA SONUÇLARI TOPLANTISI II. CİLT, 1998
e-Makalat Mezhep Araştırmaları Dergisi, 2009
ÖZET Bu makale, Milli Kütüphanede bulunan yazma bir buyruğu konu almaktadır. Adı geçen buyruk, Menâkıbı Şeyh Sâfî ismiyle kayıtlıdır. Metne bağlı kalarak buyruk, günümüz harflerine aktarılmıştır. Asıl metin de makalenin sonuna eklenmiştir. ABSTRACT This article is about a written order which takes place in National Library. The one mentioned here is registered under the name of Menakıbı Şeyh Safi. Without having any changes, The article has been transferred to our language that we are using now. The exact article has been attached to the last page of the article. Anahtar Kelimeler: Şeyh Safi, Buyruk, Menakıb, Giriş Alevi-Bektaşi yazılı kaynakları arasında yer alan buyruklar, Alevi-Bektaşilerin inanç, ibadet, sosyal ilişkilerini içine alan önemli veri kaynakları arasındadır. Bu yönüyle buyruklar, Alevi-Bektaşilerin dinî-sosyal yapılarına yönelik yazılı kaynaklara başvurarak yapılacak araştırmalarda temel başvuru kaynağıdır. Bu önemine karşın buyrukların bir koleksiyonu oluşturulamadığı gibi karşılaştırılmalı bir çalışma da yapılamamıştır. Özellikle farklı şahıslarda bulunan buyruklar bir araya toplanmalı ve oluşturulan bu yeni koleksiyona bağlı olarak Alevi-Bektaşi toplulukları arasındaki farklılaşmanın bir boyutuna ışık tutulmalıdır. Ayrıca sözlü kültürle beslenen Alevi-Bektaşi sosyal yapısının açıklanması için bir adım daha atılmış olacaktır. Bundan dolayı bu metinler belirli bir program çerçevesinde hazırlanıp yayımlanmalıdır. Bir sonraki aşamada yazılı kaynakları ile yaşanan Alevi-Bektaşilik arasındaki ilişki kurularak bu metinlerin daha iyi anlaşılmasına çalışılmalıdır. Kaynaklarda aktarılan ve grubun kurgusunu sunan şema, yaşanan Alevi-Bektaşilik sosyal yapısıyla sürdürülmektedir. Yani Alevi-Bektaşi dinî-sosyal yapısının yine bu kaynaklar aracılığıyla oluşturulduğu veya bu yapıyla başa baş gittiği konusu göz önünde tutulmalı ve bu yapının bu yolla çözümlenmesinin anlaşılmasına yardımcı olacağı hatırdan çıkarılmamalıdır. Bir başka ifade ile Alevi-Bektaşi yazılı kaynaklarının tarihsel süreci takip edilerek dinî-sosyal yapılarına ilişkin bir açıklamanın siyasal propagandadan uzak yapılabileceği imkânlarından söz ediyorum. Bu bakımdan da buyrukların ortaya çıkışı üzerinde durmak gerekmektedir. Buyrukların kimin tarafından, nerede, ne zaman yazıldığı bilinmemektedir. Buna karşın Anadolu merkezli olduğu gibi bir hava oluşturulmakta ve daha da ileri gidilerek Anadolu'dan Safevilere katılan topluluklar tarafından oluşturulduğu izlenimi verilmektedir.
RumeliDE Dil ve Edebiyat Araştırmaları Dergisi
Hz. Ali'nin birçok kerametini barındıran ve onun üstünlüklerini dile getiren Alevî-Bektaşî sahası metinlerinden biri de Derviş Muhammed Yemînî'nin Fazîletnâmesidir. XVI. yüzyılın ilk yarısında kaleme alınan tercüme-telif niteliğindeki bu eserin zeminini Hz. Ali oluşturmakla birlikte, eserin incelenen bazı nüshalarında Mühürnâme-yi Caferî başlıklı 73 beyitlik kısa bir mesneviye tesadüf olunmuştur. Vâle adlı bir kadın tarafından Hz. Muhammed'den emanet alınan bir taşın önce Hz. Ebûbekir'e götürülmesi, sonrasında Hz. Ali'den başlayarak On İki İmam sırasına göre fantastik bir kurguyla aktarılıp nihayetinde İmam Cafer'e ulaşması ve böylece bu taşın bir Caferîlik sembolü hâline gelmesi hadisesi mesnevinin muhtevasını oluşturmaktadır. Bu çalışmada öncelikle Derviş Muhammed Yemînî ve Fazîletnâmesi hakkında bilgi verilmiş, daha sonra Mühürnâme-yi Caferî şekil ve içerik bakımından incelenerek, Fazîletnâme'nin eski nüshalarında olmayan bu kısa mesnevinin Caferî temayüllü bir müstensihin müdahalesiyle içeriğe sonradan dâhil edilme ihtimali değerlendirilmiştir. Son olarak da tespiti yapılıp incelenen dört nüshanın karşılaştırılmasıyla elde edilen tenkitli metni verilmiştir.
Özet Osmanlı İmparatorluğu'nda reayaya yapılan her türlü zulüm ve baskının önlenmesi hususunda devreye giren mekanizmalardan biri de ilgili bölgede teftiş yapılmasıdır. Bu bağlamda Şam Valisi Sinan Paşa ve subaşılarının görev alanlarında reayaya yaptıkları zulmün teftişi amacıyla 1549 yılında SansunîzâdeAhmed Efendi Şam'a gönderilmiştir. Teftiş kapsamında 1.166 kişi Sinan Paşa ve subaşıları hakkındaki zulüm iddialarını mahkemeye taşımışlardır. Karara bağlanan dava sayısı 1.157'dir. Davalardan anlaşıldığı kadarıyla subaşılar reayaya suç isnat etmek yoluyla maddi kazanç elde etmişler ayrıca çeşitli sürelerle hapis, zincire vurma gibi cezalar da vermişlerdir. Anahtar kelimeler: Teftiş, Şam, Müfettiş, Mahkeme, mehâyif.
Bedîüzzaman ve Risale-i Nur Risale-i Nur Nedir ve Nasıl Bir Tefsirdir? Kur’an’ın hakikatlerini müsbet ilim anlayışına uygun bir tarzda izah ve ispat eden Risale-i Nur Külliyatı, her insan için en mühim mesele olan “Ben neyim? Nereden geliyorum? Nereye gideceğim? Vazifem nedir? Bu mevcudat nereden gelip nereye gidiyorlar? Mahiyet ve hakikatleri nedir?” gibi suallerin cevabını vâzıh ve kat’î bir şekilde, çekici bir üslup ve güzel bir ifade ile beyan edip ruh ve akılları tenvir ve tatmin ediyor. Yirminci asrın Kur’an felsefesi olan bu eserler, bir taraftan teknik, fen ve sanat olarak maddiyatı, diğer taraftan iman ve ahlâk olarak maneviyatı câmi’ ve hâvi olacak Türk medeniyetinin, sadece maddiyata dayanan sair medeniyetleri geride bırakacağını da ispat ve ilan etmektedir. Ecdadımızın bir zamanlar kalplerinde yerleşen iman ve itikad cihetiyle zemin yüzünde yüz mislinden ziyade devletlere, milletlere karşı imanından gelen bir kahramanlıkla mukabele etmesi, İslâmiyet ve kemalât-ı maneviyenin bayrağını Asya, Afrika ve yarı Avrupa’da gezdirmesi ve “Ölsem şehidim, öldürsem gaziyim.” deyip ölümü gülerek karşılayarak müteselsil düşman hâdisata karşı dayanması gibi milletçe medar-ı iftihar âlî seciyemizin bugün biz gençlerde inkişafı, vatan ve millet menfaati bakımından ve istikbalimizin selâmeti noktasından ne derece elzem olduğu malûmdur. Mutlaka her hareket ve hizmette maddî bir ücret ve şahsî menfaatler mülahaza etmek, Türk’ün millî tarihinin şeref ve haysiyeti ile kabil-i telif olamaz. Bizler ancak rıza-yı İlahî için çalışıyoruz. Bizzat hizmetinde bulunmakla aldığımız telezzüz; kardeş ve vatandaşlarımıza, İslâmiyet’e ve insaniyete yardımda bulunabilmek mazhariyetinden gelen ebedî hayatımıza ait sürur ve ümit, bizim bu babda aldığımız ve alacağımız yegâne hakiki mukabele ve ücrettir. RİSALE-İ NUR, NASIL BİR TEFSİRDİR? Tefsir iki kısımdır. Birisi: Malûm tefsirlerdir ki Kur’an’ın ibaresini ve kelime ve cümlelerinin manalarını beyan ve izah ve ispat ederler. İkinci kısım tefsir ise: Kur’an’ın imanî olan hakikatlerini kuvvetli hüccetlerle beyan ve ispat ve izah etmektir. Bu kısmın çok ehemmiyeti var. Zahir malûm tefsirler, bu kısmı bazen mücmel bir tarzda dercediyorlar fakat Risale-i Nur, doğrudan doğruya bu ikinci kısmı esas tutmuş, emsalsiz bir tarzda muannid feylesofları da susturan bir manevî tefsirdir. Risale-i Nur, sübjektif nazariye ve mütalaalardan uzak bir şekilde, her asırda milyonlarca insana rehberlik yapan mukaddes kitabımız olan Kur’an’ın hakikatlerini rasyonel ve objektif bir şekilde izah edip insaniyetin istifadesine arz edilen bir külliyattır. Risale-i Nur, Kur’an âyetlerinin nurlu bir tefsiri… Baştan başa iman ve tevhid hakikatleriyle müberhen… Her sınıf halkın anlayışına göre hazırlanmış… Müsbet ilimlerle mücehhez… Vesveseli şüphecileri ikna ediyor… En avamdan en havassa kadar herkese hitap edip en muannid feylesofları dahi teslime mecbur ediyor… Risale-i Nur, nurlu bir külliyat… Yüz otuz eser… Büyüklü küçüklü risaleler halinde… Asrın ihtiyaçlarına tam cevap verir… Aklı ve kalbi tatmin eder… Kur’an-ı Kerîm’in yirminci asırdaki –lafzî değil– manevî tefsiri… İspat ediyor!.. Akla gelen bütün istifhamları… Zerreden güneşe kadar iman mertebelerini… Vahdaniyet-i İlahiyeyi… Nübüvvetin hakikatini… İspat ediyor!.. Arz ve semavatın tabakatından, melaike ve ruh bahsinden, zamanın hakikatinden, haşir ve âhiretin vukuundan, cennet ve cehennemin varlığından, ölümün mahiyet-i asliyesinden ebedî saadet ve şakavetin menbaına kadar… Akla gelen ve gelmeyen bütün imanî meseleleri en kat’î delillerle aklen, mantıken, ilmen ispat ediyor… Pozitif ilimlerin müşevviki… Riyazî meselelerden daha kat’î delillerle aklı ve kalbi ikna edip merakları izale eden bir şaheser… *** Az miktarda bastırılabilen, hiçbir ticarî gaye ve zihniyetle çalışılmayarak bâyilere dahi verilmeyen bu eserlerin geliri, mütebâki eserlerin tabına hasredilecektir. Büyük bir titizlik ve hassasiyetle üzerinde durduğumuz mühim bir husus da Risale-i Nur’un lâyık ellere geçmesi ve onun hakiki fiyatı olarak en az yirmi beş kişinin istifade etmesinin temin edilmesidir. Bu manevî tefsir; Sözler, Mektubat, Lem’alar, Şuâlar diye dört büyük kısımdan müteşekkil olup yekûnü yüz otuz risaledir. Neşrinde Çalışanlar
2019
Klasik Turk edebiyati Islam dinini referans alan bir edebiyattir. Fikih ilmi de kaynagi Kuran-i Kerim ve sunnet olan bir disiplindir. Klasik Turk edebiyati donemi icerisinde fikih/ilmihal turunde bircok manzum eser telif veya tercume edilmistir. Bazen de sairler tarafindan bu ilmin onemli gorulen namaz, hac, zekat, miras hukuku gibi bazi bolumleri telif veya tercume edilmistir. Mevlevi Şeyh Yahya Aysi’nin “Manzume-i Salât”i da fikhin muâmelât bolumunden namaz ibadetinin anlatildigi bir eserdir. Makale; eserin nushasi, muellifi, yazilis tarihi ve sebebi, sekil ozellikleri, muhtevasi, dil ve uslubu hakkinda bilgi ve en son metnin transkripsiyonundan olusmaktadir.
Loading Preview
Sorry, preview is currently unavailable. You can download the paper by clicking the button above.