Academia.edu no longer supports Internet Explorer.
To browse Academia.edu and the wider internet faster and more securely, please take a few seconds to upgrade your browser.
2012
Seçme Yazılar: Düşünceler ve Kavramlar Üzerine Denemeler, 2020
Okumaya, düşünmeye, kelime ve kavram incelemelerine ve yazmaya dair çeşitli deneme yazılarının bulunduğu derleme bir e-kitap projesidir. Abdurrahman Çam tarafından 2015 ve 2019 yılları arasında yazılmış deneme yazılarından derlenmiştir. İçindeki Yazılar: 1- Yazmaya Dair 2- Bilimin Sosyal Hayata Etkileri: Kuantum Takım Yönetimi 3- Multidisipliner ve İnterdisipliner Yaklaşım 4- Veriden Hikmete Giden Yolculuğun Bir Denemesi 5- Sosyolojik İnovasyon ve Sosyolojiyle İş Yapmak 6- Doğru mu? Yanlış mı? 7- Seyahatler Üzerinden Yeniden Düşünmek 8- Bir Yaşam Tarzı Olarak Gösterişçi Tüketim Üzerine 9- Nostaljik Olarak Tasarlanan Mekanlar Üzerine Sosyolojik Bir Deneme 10- Dijitalleştik, Sanallaştık, Basitleştik 11- Makro-Mikro Bağlamında Parça-Bütün İlişkisini Kurmak Üzerine 12- Birey Toplum Arasındaki Yolculuğun Kısa Bir Denemesi 13- Kavramlarımız Muğlak Zihinlerimiz Karışık 14- Geçmişinin Işığıyla Geleceğini Aydınlat 15- Mücadelenin Çeşitli Yolları Vardır
Uzun yıllardır, akademisyen ve entelektüellerden oluşan, düşünce dünyası diyebileceğimiz bir dünyanın içinde yaşıyorum. Düşünce dünyasından kastım, bu dünyada düşüncenin kendi içinde bir değer ve hatta amaç olması. Bu dünyaya giren kişiden düşünce hayatı yaşaması, yani hayatının merkezine düşünme faaliyetini koyması, düşüncenin açıklayıcı ve dönüştürücü gücüne inanması beklenir. Bu, düşüncesini sürekli genişletmesi ve derinleştirmesi, düşüncenin önündeki çeşitli engelleri aşmaya çalışması ve eğer gerekirse düşüncesi uğruna – düşünceyi ciddiye aldığı için– belli riskleri göze alabilmesi anlamına geliyor. Bunlara itiraz olarak, böyle bir dünyanın gerçek Dünya'da olmadığı, kimsenin böyle saf bir düşünce hayatı yaşamadığı, düşünme faaliyetinin diğer faaliyetlerin ve kaygıların hep arkasından geldiği ve düşüncelerini geliştirmek uğruna risk alanların her yerde ve zamanda çok küçük bir azınlık olduğu söylenebilir. Ayrıca düşünme faaliyetinin kendisinin çoğu zaman görünmez olan içsel duvarların arasında gerçekleştiği, yani düşünen kişinin düşüncesinin duygusal, sınıfsal, dinsel, cinsel, etnik sınırlar tarafından farkında olmaksızın sınırlandırıldığı da düşünülebilir. Fakat bir ideal olarak düşünce dünyası bu türden itirazları da ciddiye alır, irdeler ve düşünce hayatı süren öznenin diğer dünyalarla birlikte kendi dünyasını ve hatta kendisini de nesneleştirmesini bekler. Bu ideal, en azından Sokrates'ten beri ve özellikle de düşünce dünyasının topluma ve devlete karşı belli bir özerklik kazandığı son iki yüzyıldır güçlü ve saygın bir şekilde hayatını sürdürüyor. Bahsi geçen saygınlığın ve itibarın kendine has gücünü, tam tersinden bakarak, örneğin bu ideale karşı saldıran kişilerin ve siyasal hareketlerin bayağı olarak görünmesinden ve tarihe adını öyle yazdırmasından da anlayabiliyoruz. Ben kişisel olarak bu özel dünyaya, Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi'nde (SBF) asistan olduğum 1999 yılının sonlarında girdim. O yılların SBF'si, Tuğrul Eryılmaz'ın bu seride çıkan yazısında2 bahsettiği 1960 ve 1970'lerin SBF'sinden epey farklıydı. Kadın öğrenci ve öğretim üyesi sayısı çok artmış, oran olarak yüzde ellilere ulaşmıştı. Fakat sayısal artıştaki değişimden daha önemlisi, kadın akademisyenlerin önemli bir bölümünün feminist olmasıydı. Feminizmle ilk gerçek karşılaşmam böyle bir ortamda, hatırladığım kadarıyla asistan olmamdan birkaç ay sonra gerçekleşti. Öğlen yemeğinden sonra kahve-sigara içip sohbet ederken bir şeyler söylüyordum ama kullandığım bir sözcük dışında ne konuştuğumu hatırlamıyorum. O sözcüğü hatırlıyorum, çünkü benim gibi asistan olan feminist bir arkadaşım beni sert bir biçimde, " bayan demeyeceksin, kadın diyeceksin! " diye terslemişti. O andan aklımda kalan ve unutması mümkün olmayan başka bir şey yaşadığım utanç. Kulaklarıma kadar kıpkırmızı kesilmiştim. Fakat bu sertlik, o günlerin utancı dışarıda tutulursa, kişisel olarak bana iyi geldi. Hızlandırılmış bir ders gibi düşündüğüm bu azar sayesinde, kelime seçiminin basit bir seçim olmadığını, arkasında devasa bir tarih ve güç hiyerarşisinin olduğunu, dolayısıyla o kelimenin yerine başka bir kelime kullanmayı seçerek, o tarihin bir parçası olmayı bırakma ve yeni bir dünyanın parçası olma kararı alındığını anlamaya başladım.
Amerikalı düşünürlere göre; Fransa bir "toprak parçası", İngiltere bir "halk" ama Amerika "üstün düşünce"dir 1 . Amerikan projesi üstün fikirler üzerine kuruludur. Atatürk"ün kurduğu Türkiye Cumhuriyeti de çağdaş uygarlık seviyesini hedeflemişti. Siyasal düşünce ve ideolojiler tüm toplumu bir arada tutacak birleştirici inanç ve değerler kümesi temin ederek, çimento görevi yaparlar 2 . İktidara geldiklerinde politikacıların ne yapacaklarına ilişkin inançları, değerleri ve kanaatleri olmalıdır. İdeolojiden sıyrılmış siyaset yok olmaya mahkûmdur çünkü bu siyaset insanlara maddi kişisel çıkarlardan başka bir şey sunmaz. Bugün siyasal ve sosyal gelişmeler karşısında yok olmuş gibi gözüken ideolojiler, aslında çağa ayak uydurma gayretindedir. Nitekim bir yandan Sosyalizm öldü denilmekte ve Batı liberalizminin nihai zaferi ilan edilmekte, diğer yandan Liberalizmin bunalımına işaret edilmektedir. Milliyetçilik ise küreselleşmenin olumsuz etkileri mücadele ederken, post-modern, ulus-üstü ve çok kültürlü meydan okumalara intibak etmeye çalışmaktadır. Yeni ideolojik düşünce bir yandan dünyayı anlama çabası verir, bir yandan da hayatta kalmaya çalışır. John Maynard Keynes; "Kendilerini entelektüel çalışmalardan muaf tutan pratik insanlar, genellikle ölmüş bir ekonominin esiridir" demişti. Politikacılar ve bilim adamları dünyayı genellikle içgüdülerine, bazı büyük adamların düşüncelerine dayanan varsayımlarına ve entelektüel birikimlerine göre izlerler. Çok partili hayata geçilmesine rağmen Türkiye"de büyük insan kitleleri düşünceyi değil lideri seçerek oy verdi. Türk siyasi hayatındaki rekabet içi boş ideolojik söylemlerin ötesine geçememiştir. Bu makalede, dünyada ideolojilerin ve siyasal düşüncelerin geldiği konum ve Türkiye ile ilgili bir durum tespitinde bulunacağız.
bdhd.org.tr
Amaç: Aile sağlığı merkezlerinde çalışan evli hemşirelerin iş-aile çatışması düzeyini ve etkileyen faktörleri belirlemektir. Hastalar ve Yöntem:Bu kesitsel araştırma, İzmir ilindeki 26 aile sağlığı merkezinde yürütüldü. Olasılıksız örnekleme yöntemi ile araştırmaya katılmaya gönüllü 103 evli hemşire araştırmanın örneklemini oluşturdu (katılım oranı=%95.4). Veriler, araştırmacılar tarafından literatür incelenerek oluşturulan 20 soru içeren anket formu ve İş-Aile Çatışması (İAÇ) ve Aile-İş Çatışması (AİÇ) ölçeği ile toplandı. Verilerin analizinde sayı-yüzde, Kolmogorov-Smirnov, Mann-Whitney U, Kruskall-Wallis testi ve korelasyon analizi kullanıldı. Bulgular: Hemşirelerin yaş ortalamasının 38.17±5.32 olduğu, %56.3'ünün ön lisans mezunu olduğu ve %97.1'inin çocuk sahibi olduğu belirlendi. Hemşirelerin ortalama 17.90±5.49 yıldır çalıştığı, %96.1'inin aldığı ücreti yetersiz bulduğu ve çalışılan birimden memnuniyetlerinin orta düzeyde olduğu belirlendi. Hemşirelerin iş-aile çatışması ölçeğinden aldığı puan ortalamasının 29.70±5.38 olduğu saptandı. Hemşirelerin işten aileye yönelik çatışma düzeylerinde alınan ücreti yeterli bulma, memnuniyet düzeyi, çalışma yılı ve eğitim düzeyinin etkili olduğu, aileden işe yönelik olan çatışma düzeyinde ise sadece alınan ücreti yeterli bulma ve işten duyulan memnuniyet derecesinin istatistiksel olarak anlamlı etkiye sahip olduğu belirlendi. Hemşirelerin işten aileye yönelik çatışmayı, aileden işe yönelik çatışmaya göre daha fazla yaşadıkları belirlendi. Sonuç: Hemşirelerin işten aileye yönelik çatışmayı, aileden işe yönelik çatışmaya göre daha fazla yaşadıkları belirlendi. Aldığı ücreti yeterli bulan, işten duyulan memnuniyet düzeyi fazla olan ve çalışma süresi az olan hemşirelerin iş ve aile çatışma düzeylerinin düşük olduğu saptandı.
Akademik Düşünce Dergisi’nin ilk sayısı mart ayında okuyucuları ile buluşmuştu. İlk sayımızın ardından gelen olumlu dönüşler neticesinde büyük bir heyecanla ikinci sayının hazırlıklarına başlayan yayın kurulumuz yoğun bir çalışma dönemini tamamlamıştır. Bu sayımızda dört araştırma makalesi ve iki kitap incelemesi yer almaktadır. Asmin Kavas BİLGİÇ, Ortak Alanların Önemi ve Koruma Stratejileri başlıklı makalesinde ortak alanların genel olarak önemini ve koruma stratejilerini, Garrett Hardin ve Elinor Ostrom’un farklı görüşleri bağlamında tartışmıştır. Çalışmada örnekler eşliğinde ortak alanların kullanımına yönelik gelişmeler analiz edilmiştir. Yazar, tüm bu açıklamaların ardından Türkiye’de ortak alanların korunmasında ağırlıklı olarak piyasaya dayalı araçların etkin olduğu tezini ileri sürmektedir. Cumali BOZPİNAR, Kemal Karpat ve Osmanlı Tarihinin Dönemlendirilmesi başlıklı makalesinde öncelikle Osmanlı tarihine ilişkin yapılan sınıflandırmaları karşılaştırmalar yoluyla açıklamaktadır. Bu açıklamaların ardından Karpat’ın iki çalışmasından hareketle Osmanlı tarihinin dönemlendirmesini incelemektedir. Yazar, Karpat’ın Osmanlı tarihini dönemlendirmesindeki temel farklılığı toprak rejimi çerçevesinde tüm Osmanlı tarihini kapsaması olarak belirtmektedir. Sait GÜLSOY tarafından yazılmış olan Exergaming, Kısa Bir Literatür Özeti ve Türkçeleştirme Önerisi: Antroyun başlıklı makalede, dijital oyun türlerinden olan “exergame” kavramsallaştırması için Türkçe karşılık önerisi sunulmaktadır. Kültür, toplumsal yaşam ve sosyalleşme süreçlerinde oyunun etkisini ortaya koymayı da amaçlayan Gülsoy, dijital oyunların anlaşılması konusunda tespitler yapmaktadır. Yazar, alanyazında yer alan çalışmalarla birlikte dijital oyun ve sağlık ilişkisini sosyolojik bir perspektifle temellendirmektedir. İkinci sayımızda yer alan son makale Perihan Betül ERNAS’ın Anadolu Aydınlanması ve Toplumsal Değişimde Önemli Bir Adım: Köy Enstitüleri başlıklı çalışmasıdır. Ernas, makalede Cumhuriyet’in ilanıyla beraber toplum genelinde başlayan değişimlerin siyasal, kültürel ve ekonomik alanlarda da etkili olduğunu belirterek bu etki ve değişimler ışığında köy enstitülerinin rolünü ele almaktadır. Köy enstitülerinin tarihsel sürecinin kuruluş, işleyiş ve kapanış dönemleri olarak detaylandırdığı makalede, enstitülerin eğitim işlevinin yanında kültürel işlevinin de öne çıktığı vurgulamaktadır. Kitap incelemelerinin akademik çalışmalarda önemli bir yer teşkil ettiği düşüncesinden hareketle dergimizde kitap incelemelerine de yer veriyoruz. Bu kapsamda İbrahim KUMEK Niyazi Berkes’in Türkiye’de Çağdaşlaşma başlıklı kitabını; Ahmet ÇIRAKOĞLU ise Michael Axworthy’un Devrimci İran: İslam Cumhuriyeti’nin Tarihi başlıklı kitabını incelemiştir. Bu sayının hazırlık sürecinde büyük bir özveriyle çalışmaların tamamlanmasına destek olan dergimizin imtiyaz sahibi Metin ÖZ, editör yardımcılarımız Muhammed AKSU ve İrem Ece AKPINAR başta olmak üzere yazarlarımıza ve değerli hakemlerimize teşekkür ederiz. Ayrıca dergimizin okuyucularıyla buluşmasına katkı sağlayan Uğur Ofset ve Matbaacılığa, ikinci sayımızın baskı sponsoru olan Canik Belediyesi’ne ve Canik Belediyesi Belediye Başkanı Sayın İbrahim SANDIKÇA’ya teşekkürlerimizi sunarız. Pandemi sürecinin sona erdiği, sağlıklı günlerde tekrar buluşmak dileğiyle… Editörler Kaan AKMAN Aynur TEKKE
Tiryakizade Kıraathanesi, 2019
Lise çağındaki gençlerin düşünce hayatımızda önemli yere sahip aydınların eserlerini kavramları dikkate alan çapraz ve eleştirel okuma yöntemleri ile okumasını, analiz etmesini ve yeni makaleler üretmede değerlendirmesini esas alan "Liseler Aydınlarını Tanıyor" projesinin çıktılarından birisi olan bu kitapta yer alan makaleler gençlerin emeğini yansıtmaktadır.
MEVLÂNÂ’NIN DÜŞÜNCE DÜNYASI ÜZERİNE EDEBÎ YAZILAR , 2023
Şehrimizde ondan daha güzel ay gibi yüz binlerce dilber vardır."-Mecnun-dedi: "Suret testidir; güzellikse şarap. Hak bana onun suretinden şarap veriyor. Onun aşkı sizin kulağınızı çekmesin diye testisinden size sirke veriyor." Aziz ve yüce Allah'ın eli, herkese bir testiden zehir de verir bal da. 2 Bir başka örnek Hz. Yakub, Hz. Yusuf ve kardeşleri üzerindendir:
Korkut Ata Türkiyat Araştırmaları Dergisi
Bu çalışmada, ilk bölümü Birinci Dünya Savaşı sonlarında, ikinci bölümü Kurtuluş Savaşı yıllarında olmak üzere sayıları kesintili olarak iki ayrı zamanda yayımlanmış olan Düşünce dergisinde yer verilen şiirler, içerik itibariyle ülke ve millet olarak yaşanan fevkalade tarihsel süreci ne ölçüde yansıttığı yönünden ele alınmıştır. Bu süreci yansıtmayan şiirlerin yalnız konuları belirlenmiş; ancak sürece ilişkin değini, iz ve imalar taşıyan şiirlerin bu bölümleri ayrıntılandırılmıştır. Şiirlerin değerlendirmesine geçilmeden önce şiir ve toplumsallık üzerinde durulmuştur. İsmail Hikmet [Ertaylan] tarafından çıkarılan dergide düşünce ve edebiyat başta olmak üzere çeşitli felsefi ve toplumsal konulara dair yazılar yayımlanmıştır. Derginin ilk sayısından itibaren şiire de yer ayrılmış ve ilerleyen sayılarda, yayımlanan şiirlerin sayısı artmıştır. Tevfik Fikret için hazırlanan ve bu yazının konuya bakış açısı dışında kaldığı düşünülerek çalışmaya dâhil edilmeyen özel sayı haricinde, ilk sayısından son sayısına kadarki toplam 10 sayılık bu süreli yayın içinde, 53 şiire yer verilmiştir. Derginin yayımlandığı zaman aralığı, ülke ve millet için olağanüstü koşulların yaşandığı bir sürece denk gelmesine rağmen, dergideki şiirlerin içeriğine bu sürecin oldukça sınırlı ölçüde yansıdığı, bu şiirlerde daha çok bireysel his ve düşüncelerin yer bulduğu görülmüştür.
Turizm faaliyetlerinin öz değerini sürdürülebilir iletişim aktiviteleri oluşturmaktadır. Bu doğrultuda turizm faaliyetleri, bir kentin doğal güzelliklerinin kent içindeki kurumlarla ortak bir örgütlenme ve sinerji potansiyelinin dışarıda bırakılmadan, mevcut iletişim stratejilerinin etkin ve yerinde kullanımı ile gerçekleşebilmektedir. Proaktif iletişim stratejileri; kurumun mevcut konumu ile ulaşmak istediği hedeflerin belirli bir misyon ve vizyon ölçütü ile süreklilik esasına göre değerlendirilmesi ve kıymetlendirilmesidir. Bu kıymetlendirme faaliyetleri, kurumlar arasındaki ortak bir vizyon ölçütünün öne alınması ve kurumlar arasındaki ortak uyumlaştırma çabaları ile mümkündür. Buna ek olarak turizm şirketleri ile yerel yönetimler arasındaki iletişim kanallarının karşılıklı etkileşim esasına dayalı açık tutulması da sürdürülebilir bir turizm potansiyelinin oluşturulmasında önemli görülmektedir. İşletmeler ve toplum arasındaki yönetimsel eylem birlikteliğinin bir arada tutundurulması ise proaktife edilen sürecin daha dinamik bir şekilde gerçekleştirilmesi olanağını arttırmaktadır. Bu doğrultuda turizm faaliyetlerinin ya da çabalarının başarıya ulaşabilmesi proaktife edilen inanç ve amaçlarla oluşabilmektedir. Bu çalışmanın amacı; turizm faaliyetlerini ana katalizörü olan turizm işletmelerinin proaktif iletişim stratejilerinin önemine değinerek literatüre farklı bir bakış açısını sunmaktır. Bu çalışma ile turizm faaliyeti içerisinde yer alan ve pazardaki konumlandırma açısından bazı belirsizliklerin giderilmesi açısından iletişim temelli bir çalışma gerçekleştirilmeye çalışılmıştır. Araştırma betimleyici bir nitelik taşıyarak literatüre katkı sağlamayı amaç edinmektedir.
Düşünen Şehir, 2020
Düşüncenin tarihteki görünümlerini anlama çabası bu katmanların her birine mahsus zamanı ve onun akış ritmini göz önünde bulundurmayı gerektirir. Bu sayede düşünce tarihçisi, değişim nehrinin yüzeyden akan geçici görünümleri ile derinden ilerleyen daha az geçici görünümlerini ayırt etme, nihayet bir yerden sonra neredeyse kalıcı gibi görünen dip katmanlarını keşfetme imkanı elde eder. Böyle bir imkan, düşünce tarihi çalışmasını hak ettiği gerçek mevkie yükseltir: Ona ait katmanları gösterecek rasyonel bir tasnife, bu katmanları kuran ilişkilere ve değişimlerin yarattığı zamanı ölçmemizi sağlayan dönemlere bağlı bir şekilde, düşüncenin tarihteki görünümlerine yönelik bir malumat alanı inşa etmenin ötesine geçerek gerçek bir anlayış sahası kurmak. Düşünce tarihçisinin böyle bir anlayış sahası inşa etme gayreti, basitçe boş vakit öldürme, geçmişe dönük nostaljik merakı tatmin etme, tarihte böbürlenecek veya ağıt yakılacak olaylar keşfederek avunma gibi amaçlara bağlanamaz. Şimdide varlık kazanan düşünme faaliyetinin düşüncenin tarihsel katmanlarını seviyeler halinde muhafaza ettiği hesaba katıldığında; bu gayreti düşünce tarihçisi anlamlı kılan şeyin, an içinde korunarak hâlâ idrakimizi yönlendiren zihinsel melekeleri keşfetme imkanı olduğu söylenmelidir. Bu melekelere yönelik bir idrak yoksunluğu, yazının başında da ifade ettiğim üzere, tarihle ilgili basit bir cehaletten daha tehlikelisini doğurur. Melekeler şimdi içindeki anlama çabamızın yapısal bir unsuru haline geldiği için, onlara dair kavrayışsızlık giderek mevcuda yönelik bir kavrayışsızlık ve basiretsizliğe dönüşür.
Kategori, önermede yüklemi gösteren kavramdır. Aristoteles'in mantık üzerine yaptığı çalışmalarını içeren Organon adlı eserlerinin ilki kategoriler üzerinedir. Kategoriler varlığın en genel yüklemleridir. Ancak birinci kategorinin ana üyeleri, Aristoteles'in öğretisine göre hiçbir zaman gerçek anlamda yüklemler olmayıp özneler olan bireysel tözlerdir. Bireysel tözler tanımda zatın varlığını dikkate alan bir tanımı gerektirir. Bu bakış realizmin de temel hareket noktasıdır.
2017
Yapisokumun etik acidan statusu belki de J.Derrida felsefesinin en tartismali noktasidir. Bu calismada, Derrida’nin konukseverlik analizinden yola cikarak, yapisokumun etik ve politik acidan ufku tahlil edilmeye calisilacaktir. Bu baglamda yapisokumun basindan beri etik bir kaygi tarafindan belirlendigi iddiasi temellendirilmeye calisilacaktir.
Süleyman Demirel Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, 2024
Eleştirel düşüncenin imkanı sorununu anlamlı kılan şey, eleştirel düşüncenin eleştirisi yani eleştirel düşüncenin kendisi üzerine refleksiyonudur. Eleştirel düşüncenin farklı boyutlarının tarihsel süreçte nasıl mümkün hale geldiğini anlamak, onun kendisi üzerinde refleksiyona nasıl eriştiğini anlamak için elzemdir. Eleştirel düşüncenin eleştirisi, aynı zamanda -şayet varsa- onun sınırlarının belirlenmesini, en azından bu sınırların neler olduğuna dair tartışmayı beraberinde getirmektedir. Bu yazımızda eleştirel düşüncenin imkanı sorununu kısa notlarla ele alırken onun kendisi hakkında refleksiyonun tarihsel gelişimine dikkat çekeceğiz. Eleştirel düşüncenin imkanı sorununa derinliğine nüfuz etmenin yolu kozmogoni yani yaratılış mitlerinden geçer. Zira bu mitler bize varlığın bir tür boşluk veya imkan ortamında açığa çıkışını anlatırken aynı zamanda rasyonel düşüncenin imkanını da göstermektedirler. Mitik kültürlerde eleştirel düşüncenin kutsal temeline dair anlatılar meseleyi sadece sınır kavramına indirgememektedir. Zira orada asıl olan mitik nedenselliktir. Thales ile birlikte eleştirel düşünce, mitik nedensellik anlayışını bir kenara bırakmaya ve kainatı kendi içinde izah edilebilir bir gerçeklik olarak görmeye başlamıştır. Ne var ki tam bu noktada bir kısır döngü baş göstermektedir: Kozmik prensibe ulaşmak için mevcut anlatılara kuşkuyla yaklaşmalıyız; bu anlatılara yönelik kuşkuların ve eleştirel düşüncenin makul ve geçerli olması için kozmik prensipten hareket etmeliyiz. Düşüncenin soyutlaşmaya başlaması dilin grameri ve yazının gelişimi ile paralellik arz etse de, en önemlisi kuşkunun düşüncenin kurucu bir unsuru haline gelmesidir. Kuşkunun önce mitik, sonra bilimsel düşüncelere yöneltilmesi, en sonunda eleştirel düşüncenin kendisine yönelmesine imkan aralamıştır. Bu durum en bariz şekliyle Sokrat ve sonrasında fark edilmektedir. Eleştirel düşüncenin kendisi üzerine refleksiyonu metafiziksel düşünce ile tarihsel düşünce geleneklerinde farklı karakterlere bürünmüştür. Metafiziksel düşünce geleneğinde eleştirel düşünce daha ziyade mantık eksenlidir. Buna karşılık Hegel ile güçlü bir ifadeye kavuşan tarihsel düşünce geleneği formal (mantıksal) düşüncenin gerisine tarihsel tecrübe veya ontolojiyi koyarak eleştirel düşünceyi ikincil bir hususa dönüştürmüştür. Bu durum aynı zamanda post-modernizm ve post-metafiziksel düşüncelerin gelişimini mümkün kılmıştır. Zira bu son yaklaşımların ortak özelliği eleştirel düşüncenin asla kendisini mümkün kılan tarihsel-dilsel tecrübe veya tarihsel ontolojinin gerisine gidemeyeceğine yani saf eleştirel düşüncenin imkansızlığına dair kanaatleridir. Semavi dinlerin eleştirel düşüncenin gelişimine katkısı ise daha ziyade ahlaki ve eskatolojik düzlemdedir. Bu yönüyle semavi dinlerin eleştirel düşünceyi zamansallaştırdıkları açıktır. Zira eskatolojik inanç her şeyden önce geleceğe dair umuttur ve zaman bu umuda açıklığın kendisidir. Bu yüzden dini bağlamda eleştirel düşünce bu umudu mümkün kılan ve besleyen zamansal süreçten ayrıştırılamaz. Kur’an metni, eleştirel düşüncenin imkanını gösteren kevni, ontolojik ve epistemolojik bağlamda ayetler, eleştirel düşüncenin örneğini veya modelini gösteren ahlaki, aksiyolojik ve estetik ayetler ve eleştirel düşünme(me)nin sonucunu gösteren eskatolojik ayetler şeklinde üç genel kategoriye sahip görünmektedir.
I. Uluslararası Kapadokya Felsefe ve Sosyal Bilimler Sempozyumu-İnsanı Anlamak, 2019
Düşünme yetisi, insanı diğer canlılardan ayıran en önemli özelliktir. İnsan bu yetisi sayesinde evrende gerçekleşen hareket, olay ya da durumlar arasında sebep, sonuç ya da amaç ilişkilerini çok gelişmiş düzeyde kavrayabilmektedir. Düşünme yetisinin kullanılması ise ancak dil ile mümkündür. Keza insan düşünürken kelimeleri kullanarak kendi içinde sessiz bir konuşma gerçekleştirir. Platon, düşünceyi ifade ederken dili merkeze koyarak “Ruhun kendi kendisi ile yaptığı içten ve sessiz bir konuşma” olarak tanımlamaktadır. Buradan hareketle dil ve düşünce arasında sıkı bir bağlantı olduğunu, düşüncenin maddesinin dil, dilin maddesinin ise düşünce olduğunu söylemek mümkündür. Türkçenin en eski dönemlerinden bugüne kadar “düşünce” bağlantılı hareketler ve durumlar çeşitli kelimeler ile ifade edilmiştir. Eski Türkçe metinlerde düşünce ile bağlantılı ö- “düşünmek, akıl etmek, bilmek, anımsamak”, uk- “anlamak, öğrenmek”, aŋla- “anlamak, tanımak”, u- “muktedir olmak, yapabilmek”, sa- “düşünmek” gibi fiiller aracılığı ile kişinin düşünce dünyasında gerçekleşen hareketlerin en küçük ayrıtlarıyla gösterildiği görülmektedir. Bununla birlikte isim cinsinden birçok kelimenin de düşünceyi betimlediği dikkat çeken bir diğer husustur. Bu kelimelere ise bilge, bilig, sakınç, tüz, uku gibi örnekleri vermek mümkündür. Bir diğer deyişle artzamanlı olarak bakıldığında da düşünce bağlantılı fiillerin ve isimlerin çokluğu ve çokanlamlılığı Türkçede belirgindir. Bugün Türkiye Türkçesinde de anla-, ayır-, bil-, çak-, çakozla-, çıkar-, düşün-, kestir- öğren-, sez- vb. düşünce/akıl odaklı fiillerin çok çeşitli olduğu, yüksek sıklıkta kullanıldığı ve çokanlamlı olduğu ortadadır. Aynı durum isimlerde de görülmektedir. Tüm bunlar Türklerin en eski dönemlerden itibaren düşünce dünyasındaki en küçük hareketlerin dahi betimlenmesindeki özenini ortaya koymaktadır. Bu çalışmada Türkçede yer alan düşünce bağlamlı fiiller ve isimler, artzamanlı olarak ele alınmış ve bunların birbirleri ile olan ilişkileri, anlamsal boyutları, kullanım alanları değerlendirilmiştir.
Mütefekkir, 2017
Bu makale en genel ifadesiyle dil-düşünce ilişkisini incelemektedir. Yazara göre geçmişteki dil bilginlerinin büyük çoğunluğu ve Arap dil kurumları, dili lafız ve terkiplerden ibaret görmektedir. Oysa dil kullanım içindir, anlaşma ve iletişimin kendisiyle yapıldığı bir araçtır. Dil, doğası gereği yasalaştırma, karmaşıklık ve şekilciliğe karşıdır. Bütün dillerde sabit ve değişken unsurlar vardır. Sabit, dilin nesiller arasında varlığını devam ettirmesini, değişken ise dilin değişen olguların verilerine göre sürekli yenilenme ve adaptasyonunu ihtiva eder. Arap dünyasında fasih (standart) dil ve âmmice şeklinde iki dillilik baş gösterince Arap dil kurumları fasih dili savundular. Buna karşılık bazı kesimler de âmmiceyi savunma noktasında direnç gösterdiler. Dil kurumlarının fonksiyonu âmmicenin aşırılığına karşı fasih dili korumakla sınırlı kaldı. Hasan Hanefî dilin çok zengin ve geniş bir sistem olduğunu izah ettikten sonra Arap dil kurumlarının dilden düşünceye ve düşünceden âleme dönüşümü/değişimi için gerekli bir programa sahip olmadığını iddia etmektedir. Bazı kelime ve kavramlar üzerinden dil-düşünce ilişkisini irdelemeye devam eden Hasan Hanefî’ye göre dil-düşünce problemlerinin çözümlenmesi veya minimize edilmesi dilcilerin omuzundadır.
Kavramlarla Okumak Düşünmek Yazmak IV, 2021
Saygıdeğer Okur, “Kavramlarla Okumak, Kavramlarla Düşünmek ve Kavramlarla Yazmak” serisinin dördüncü kitabını takdirinize sunuyoruz. Bu yılki okumalarımız 20. Yüzyıl düşünce tarihimizdeki değişim konusuna odaklanan ve bu alanda kıymetli eserler veren dört Türk aydınının; Prof. Dr. Mümtaz Turhan, Prof. Dr. Erol Güngör, Prof. Dr. Kemal Karpat ve Prof. Dr. Şerif Mardin’in kitaplarını ve makalelerini merkeze alarak gerçekleştirildi. Kaleme alınan makaleler okunan eserlerin merkez kavramları, genç arkadaşların bireysel ilgi alanları ve okuma kültürlerinin bir bileşkesi olarak; köyden kente göç, kitlesel göçler ve kadın, toplumsal yenilenme çabaları, eleştirel düşünme, kültür değişmeleri, değişim ve öncülük, aydın sorumluluğu, yabancılaşma ve kimlik sorunu gibi temalarla ilintili alt kavramlara yönelim gösterdi. Tiryakizade Sosyal Girişim ailesi olarak önümüzdeki yıllarda genç kuşaklara okuma becerisi kazandırmaya yönelik katkılar sunmayı bir sosyal sorumluluk çabası olarak sürdürmeye devam edeceğiz. Bu süreçte bizlere gönüllü destek veren bütün dostları minnet, şükran ve muhabbetle yâd etmek isteriz. Saygılarımızla
DergiPark (Istanbul University), 2023
Akademik yazımın önemli türlerinden biri olan kitap değerlendirmelerinin incelediği kitabın yazarını kısaca tanıtması, kitabı ve bölümleri hakkında okura bilgi vermesi, kitabı ait olduğu alan ve ilgili literatür içinde konumlandırması, kitabın iyi yönleriyle beraber eksiklerini, geliştirilmesi gereken hususları ve kitaba yönelik eleştirileri serdetmesi beklenir. Tüm bunları oldukça sınırlı hacme sahip bir metin içinde yapmaya çalışmak ehlinin malumu olduğu üzere maharet gerektirir.
Loading Preview
Sorry, preview is currently unavailable. You can download the paper by clicking the button above.