Academia.edu no longer supports Internet Explorer.
To browse Academia.edu and the wider internet faster and more securely, please take a few seconds to upgrade your browser.
2010
Uskudar vakiflarinin, Uskudar Şer‘iyye Sicilleri’nde tutulan muhasebe kayitlarina istinaden yazilan bu makalede vakif gelirleri irdelendi. Vakif gelirleri muhasebe kayitlarinda icarât ve murabahât diye ikiye ayrilir. Ev, han, bag, bahce gibi gayrimenkullerden elde edilen icare-i vahide, icare-i muaccele, icare-i mueccele mukataa-i kadime gibi her turlu kira geliri icarât kismina yazilirken; muamele-i ser‘iyye, bey bi’l-istiglâl, ferag bi’l-istiglâl gibi nakit sermayenin isletilmesinden elde edilen gelirler murabahât kismina yazilir. Bu makalede tum bu gelir kaynaklari; bir yandan yapilis sekli, mesruiyeti, hukmu gibi hukuki acilardan, bir yandan da verimliligi, yayginligi, elde edilen gelirin sermayeye orani ve bu oranin fiyat artislariyla iliskisi gibi iktisadi acilardan ele alinmistir
In this article, sources of income for Üsküdar Foundations have been examined with reference to accounting records kept in Üsküdar Şer’iyye Registry. Income sources were divided into two parts in the accounting records: İcarât and Murabahât. Although rental incomes known as icare-i vahide, icare-i muaccele, icare-i müeccele and mukataa-i kadime acquired from properties like houses, roadhouses, vineyards and orchards are recorded in İcarât part; incomes coming from the management of cash resources like muamele-i şer’iyye, bey bi’l-istiğlâl, ferağ bi’l-istiğlâl were recorded in the part of the Murabahât. All income resources were examined in terms of their legal aspects such as the methods, appropriateness and legality, as well as their economic aspects such as efficiency, widespread use, proportion of the acquired income to the capital and the relationship between this proportion and inflation. Key words: Üsküdar Foundations, İcareteyn, İcare-i Vahide, Muamele-i Şer’iyye, İstiğlâl
Üsküdar vakıflarının, Üsküdar Şer'iyye Sicilleri'nde tutulan muhasebe kayıtlarına istinaden yazılan bu makalede vakıf gelirleri irdelendi. Vakıf gelirleri muhasebe kayıtlarında icarât ve murabahât diye ikiye ayrılır. Ev, han, bağ, bahçe gibi gayrimenkullerden elde edilen icare-i vahide, icare-i muaccele, icare-i müeccele mukataa-i kadime gibi her türlü kira geliri icarât kısmına yazılırken; muamele-i şer'iyye, bey bi'l-istiğlâl, ferağ bi'l-istiğlâl gibi nakit sermayenin işletilmesinden elde edilen gelirler murabahât kısmına yazılır. Bu makalede tüm bu gelir kaynakları; bir yandan yapılış şekli, meşruiyeti, hükmü gibi hukukî açılardan, bir yandan da verimliliği, yaygınlığı, elde edilen gelirin sermayeye oranı ve bu oranın fiyat artışlarıyla ilişkisi gibi iktisadî açılardan ele alınmıştır.
Vakıflar Dergisi
Uluslararası Üsküdar Sempozyumu X, Bildiriler, II, 2019
ÖZET Bu makalede 18. yüzyılda Hudâvendigâr Sancağı'nda yaşayan vakıf reayası Yörüklerin taşra yönetim düzeni içindeki konumları analiz edilmeye çalışılmıştır. Yapılan araştırmada sancaktaki Yörük nüfusun büyük bir kısmının vakıf reayası olduğu ve malikâne-mukataa sistemi içinde yer aldıkları tespit edilmiştir. Bu yapılanma ve onları yerleşik reayadan ayıran konargöçer kimlikleri hukukî, idarî ve dolayısıyla malî olarak içinde bulundukları yönetim düzeninin de belirleyicisi olmuştur. Makalede hem bu düzenin teorik yapısı hem de pratikte Yörük cemaatleri açısından nasıl işlediği ele alınmıştır. Öncelikle sancaktaki Yörük grupları ve yaşam alanlarının tespiti ile onlar üzerinde idarî yetkileri tasarruf edenlerin tanımlanması gerekmiştir. Bu alt başlıklardan sonra Yörükler ve taşradaki görevliler arasında temelde " serbestiyyet statüsü " etrafında şekillenen ilişkiler incelenmiştir. Çalışmanın başlıca kaynağını ise 18. yüzyıl Bursa Kadı Sicilleri içinde, sancak genelinde yaşayan Selâtin ve Haremeyn-i Şerifeyn Evkafı Reayasıyla ilgili kayıtların toplandığı defterler oluşturmaktadır.
Edirne'de kurulan vakıflar Osmanlı Devleti'nin Rumeli'de Türk-İslam nüfusunun artması ile beraber uygulanan iskân politikası ile yakından ilgilidir. 17. ve 18. yüzyıllarda Edirne'de vakıf kurucularının toplumsal statülerine ilişkin bazı tespitleri konu alan çalışma dört kısımdan oluşmuştur. Çalışma, Vakıf Kayıtlar Arşivi'nde bulunan vakfiye kayıtlarının analizine dayanmaktadır. Çalışmanın ilk kısmında 17. ve 18. yüzyıllarda Edirne şehrinde vakıf kurucularının toplumsal statüleri genel olarak ele alınmış; ikinci ve üçüncü kısımlarda bu statüler, ele alınan dönemde Osmanlı toplum yapısı doğrultusunda askerî ve reaya sınıfları başlıkları altında değerlendirilmiştir. Bu değerlendirmeler hazırlanan tablolarla da desteklenerek, bu sınıfların yüzdelik dilimler içerisindeki oranları, özellikleri ve farklılıkları dile getirilmiştir. Bu bağlamda her bir sınıf için rastgele seçilmiş bazı örneklere de yer verilmiştir. Dördüncü bölümde ise, vakıf kurucuları menşe'lerine göre kısaca ele alınmış, ayrıca cinsiyetlerine göre de gruplandırılmıştır. Sonuç bölümünde ise, ulaşılan bilgiler ışığında bazı değerlendirmelere yer verilmiştir.
ULUSLARARASI ÜSKÜDAR SEMPOZYUMU IX 11-13 Kasım 2016 BİLDİRİLER I, 2017
Giriş Osmanlı İmparatorluğu'nda yabancıların mülk edinmeleri süreci, 7 Safer 1284/M. 10 Haziran 1867 tarihli Nizamnâmeyle 1 birlikte yasal bir düzenlemeye kavuştu. Fakat imparatorluk idaresi yabancıların arazi ve emlak alımlarını kontrol altında tutmak için, bu nizamnâmeye ilave olarak "ek bir protokol" de ilân etti. 2 Bu çer-çevede ilk olarak İngiltere, Fransa, Belçika, İsveç, Avusturya, Danimarka, Prusya ve İspanya'nın "Tasarruf-ı Emlak Mazbatasını" imzaladı. İmparatorluk,"İstimlâk Nizamnâmesiyle" yabancıların mülk edinmelerine bir takım sınırlamalar da ge-tiriyordu. Yabancılar, artık özellikle hicaz bölgesi haricinde tebaadan olanlar gibi belli kurallar dâhilinde emlak ve arazi edinebileceklerdi. İstanbul ve havalisi de bilindiği üzere payitaht olması hasebiyle bu hususta özel-likle itina gösterilen bölgelerden biridir. Gerek idari ve gerekse de sosyo-kültürel bakımdan cezbedici özelliği nedeniyle pek çok yabancının mesken haline getir-diği imparatorluk başkentinde, yabancıların mülk edinmeleri konusu Üsküdar ve çevresinde rastlanılan örnekler çerçevesinde ele alınacaktır. Bölgede ilk olarak Maltepe, Kartal, Adalar, Kireç Burnu, Bostancıbaşı ve Kilyos havalilerinde bazı yabancıların mirî arazi ve bazı vakıf arazilerini sahte tapularla elde etmeleri yö-nündeki uğraşlarına rastlanılmıştır. Buna karşılık imparatorluğun, Dersaadet'e
Türk Kültürü İncelemeleri Dergisi (49), 2023
This study is based on the funerals of orphans whose possessions were taken by different institutions within the context of beytülmal, and those who died without an heir. Within this framework, firstly it was tried to determine which institutions and individuals administered the beytülmal incomes in Üsküdar where was selected as a sample. Then, how the orphan funerals were carried out was examined. In this regard, these questions are tried to be answered; who were the orphans of Üsküdar, who organize their funerals, how many orphans died in a year, how the expenses were financed and who buried these people? The common feature of the orphans was that they had no relatives. However, there were many differences among them such as where they were born and raised, how they lived, and under what circumstances they died. Therefore, the dead orphans were divided into two groups: those who left inheritance sufficient to pay for their funeral and those who were called as garib. The orphans who had sufficient property to at least pay for their funerals, were called as “bilâ-vâris” juristically after their death. On the other hand, those who did not have enough inheritance to pay for their funeral were called as “garîb” and “fakîr”. The adjective “bilâ-vâris” which is frequently found in the Ottoman documents, is a legal definition. If an orphan died in a place where he had resided for many years and it was known that he had no heir or if there were documents supporting this situation, he was definitely an orphan. The “bilâ-vâris” adjective, otherwise, described this situation in the short period after death because it was not possible to determine exactly in a short time whether he had an heir or not, especially in such periods when transportation and communication opportunities were limited. Therefore, it was often recorded that they had no “vâris-i maʻrûf” when the legal process about the orphanhood is carried out. People who died by being named as “Bilâ-vâris” could have a certain number of inheritances. Beytülmal mukataas were established precisely for this reason, that is to say, to transfer the inheritance of the orphans, who died without an heir, to the state treasury. A classification was made by looking at who these orphans were and what amount of properties they left behind. In this direction, if the orphan was from the military, his inheritance (tereke) was belong to the hâssa beytülmal mukataas. If he was a civilian and his inheritance was less than 10.000 akçe, the inheritance belonged to the âmme beytülmal mukataas. In this respect, beytülmal was a finance unit. The beytülmal revenues were assigned to different individuals and institutions throughout the Ottoman Empire with various rights and privileges. Therefore, all beytülmal revenues were planned as mukataa and all of them were not transferred to the treasury. For example, waqfs could have the administration of the beytülmal revenues where they were established or where their incomes come from. Likewise, the beytülmal of Janissary, was a separate unit from the beytülmal mukataas. In addition, the beytülmal revenues of non-muslim clergy belonged to the metropolitan bishops, and the inheritances of some lodge members belonged to the sheiks under certain conditions. It is possible to give many examples like that. It shows the scope of the beytülmal revenues in the Ottoman Empire. Therefore, when an orphan died, he would be included in a beytülmal region based on many variables such as where he lived and died, whether he was a countryman or military, her profession, and his religion and sect. The administration of the inheritance belonged to those who responsible within the mentioned scope. The most important obligation of the beytülmal administrators who had the privilege of using inheritance, was to pay the funeral expenses from the inheritance. In this regard, a circumstance emerged that brought all the orphans together within the scope of beytülmal. As mentioned before, there was a garîb/fakîr group who did not have enough money to pay for the funeral. The responsibility of these funerals was with those who administer the beytülmal revenues. Hence, some of the revenues acquired from the orphans, were spent on the funerals of the poor orphans who did not have enough inheritance even for met their funeral expenses. The funerals of orphans who died in Üsküdar were planned by looking at who they are, where they died and whether they left an inheritance or not. Where they died and who they were represented which beytülmal was responsible for the process. Their inheritance determined how the funeral costs would be met. There were the beytülmal zones allocated to various institutions in Üsküdar. These institutions were Üsküdar Zeʻameti and Tevâbiʻi Mukataası, Atik Valide Sultan Waqf, Selami Ali Efendi Zaviyesi Waqf, Aziz Mahmud Hüdayî Waqf, Bostancıbaşı Abdullah Ağa Waqf, İvaz Fakih Waqf, Fazlullah Paşa Waqf, Mihrimah Sultan Waqf, Yavuz Sultan Selim Waqf ve Orhan Gazi Waqf. Apart from these waqfs, the inheritances of the no-heir members of Seyyid Feyzullah Hindî lodge in the Solak Sinan neighborhood belonged to their sheiks. The inheritances of priests and monks in the villages within Üsküdar were under the control of the metropolitan bishops. Since the Janissary beytülmal constituted a separate unit, the inheritances of the Janissaries who died in Üsküdar were transferred there. An independent beytülmal was also established for the humbaracı (grenadier) and lağımcı (sapper) at the end of 18th century. The mutasarrıf of the beytülmal regions, whose privileges are mentioned above, had the right of controlling the inheritances of the orphans and one of their major duties was to meet the funeral cost. A certain amount of the properties was kept for funeral expenses. There was no standard amount for these expenses. The funeral cost market of the period varied by the mukataa mutasarrıf and whether there was an heir or not. Special measures were taken for the garibs who died within the scope of mukataa. The empire and waqfs were reserving a certain amount of money from their revenues for those who died without enough inheritance to meet the expenses. In this study, the funerals of orphans in the Ottoman Empire within the scope of Üsküdar example were examined. Since the responsibility of the beytülmal mutasarrıfs began with the death of orphan, firstly, the scope of Üsküdar beytülmal was tried to be determined. Then, the funerals of those who did not have enough inheritance to meet the funeral cost were examined. Finally, it was tried to reveal how the funerals of the orphans, who did not have enough inheritance for cost, were conducted. In this context, it is seen that a special budget was allocated for the funeral expenses of the orphans by the mukataa and institutions. It is clear that this last duty was complementary to various aids given to them during their lifetime. Important data on the places of death of the orphans and their position in life emerged. It was observed that both garibs and orphans mostly lived in rooms for singles, bathhouses, different parts of külliyes and various places. The documents prepared based on funerals show that although the meaning of garib refers only to those who don’t have enough property for the funeral expenses, its scope was much wider in reality. It was determined that the funeral costs had increased throughout the century. The plague and increase in the death of garibs coincided with each other and the related information about this, is important because they draw attention to a type of source which has been neglected in studies about epidemics. There is no doubt that studies that will be prepared in the same direction by focusing on the big cities, enabled more comprehensive evaluations. In this regard, more comprehensive comparisons can be made by determining many variables such as the factors that effected the distribution of garibs in the cities, and the roles of the places and their numbers and functions. Besides, the comparability of the scopes of beytülmal and the number of deaths between cities; the differences in the waqf-mukataa balance and the determination of migration, population increase, and social life will reveal interesting results. Such evaluations that across beyond the limits of this study, will only be possible with the increase of similar studies. Consequently, this study will be more valuable by drawing attention to similar studies which is also one of the first aims of the study.
Üsküdar'da Düzeni Tehdit Eden Olayalara Dair (XVIII. XIX. Yüzyıllar
Bulundu¤u konum itibariyle bütün tarihî süreç boyunca önemli olan Üsküdar’› n tam olarak geliflip mamur hale gelmesi ise Kanunî döneminde gerçekleflmifl1, nüfustan kaynaklanan s›k›nt›lar›n yaflanmaya bafllamas› ve buna dair tedbirlerin al›nmas› da Kanunî döneminin sonlar›ndan itibarendir. Yetkililer nüfusun afl›r› flekilde art›fl›n›n, çeflitli temel sorunlar›n ortaya ç›kmas›na sebep oldu¤unu kavram›fllard›. Bu sorunlar›n bafl›nda, güvenli¤in bozulmas›na do¤rudan etki eden h›rs›zl›k, soygun, yol kesme, gasp, adam öldürme ve yaralama ile ahlaki bozulma gibi olumsuzluklar gelmekteydi
Osmanlı Devleti Yavuz Sultan Selim döneminde Beytülmakdis'i ilhak ettikten sonra, diğer örneklerinde olduğu gibi Kadim İslam vakıflarını ibka ve tescil ederek sağlam bir şekilde devamlarını sağlamıştır. Buna ilave olarak yeni ihtiyaç duyulan hususiyle hayır eserlerinin devam ve işletilmesi için zengin vakıflar kurmuş ve bunların devamı için gerekli idari ve iktisadi tedbirleri titizlikle almıştır. İki yaygın alan dışında Osmanlı vakıflarının tahsis sahalarından biri de tamamen Beytülmakdis'te hususiyle de Kutsal mekânlarda vazife yapanlarla ihtiyaç içinde olanlara tahsis ettiği vakıflardır. Üç farklı sistematikte incelenebilecek bu vakıflar büyük oranda Osmanlı döneminin tamamında varlıklarını muhafaza etmişler ve fiilî varlıklarını Birinci Dünya Savaşının sonuna, belgesel varlıklarını ise günümüze kadar muhafaza etmişlerdir. Bu çalışmada öncelikli olarak döneme ait ülkemizdeki arşiv kayıtları ile Beytülmakdis Şeriye Sicilleri kullanılarak XVIII. asrın son çeyreği itibariyle vakıfların ekonomik hareketliliği, ahali ve şehre sağladığı katkılar ile vakıflar için İstanbul merkezli yapılan düzenleme ve tayinler ile Şehirde mukim olanlara Surre yoluyla dağıtılan vakıf tahsisleri ele alınacaktır.
Sosyal Bilimler Araştırma Dergisi (SBArD), 2013
Özet Temizlik insan hayatında önemli bir yere sahiptir. Yakın döneme kadar evlerde sıcak su ve soğuk su tesisatı olmadığı için insanlar yıkanma ihtiyaçlarını genellikle hamamlarda gidermiştir. Bu sebeple, özellikle şehirlerde ve kasabalarda, insanların kişisel temizlik ihtiyacının karşılanması açısından hamamlar önemlidir. Bu arada hamama gelen kişilerin yıkanmasında onlara yardımcı olan hamam çalışanları da unutulmamalıdır. Osmanlı dönemi tarih araştırmalarında esnaf grupları ile ilgili birbirinden kıymetli çalışmalar bulunmaktadır. Hamamlar hakkında yapılan çalışmalar incelendiğinde bu çalışmalarda daha çok hamamların mimari ve sanat özellikleri üzerinde durulmaktadır. Hamam esnafı hakkında ise detaylı bir çalışma bulunmamaktadır. Ayrıca hamam esnafı Osmanlı toplumunda, özellikle İstanbul’da, esnaf gruplarının başında gelmekte, yaptıkları işin niteliği sebebi ile sosyal ve ekonomik hayatta oynadıkları rol ayrıca incelenmesi gerekmektedir. İncelemeye konu olan dönemde Üsküdar, hamam yönünden zengin bir yerleşim birimidir. Çalışmada XVIII. yüzyılın ilk yarısında Üsküdar kaza merkezi ile çevresinde yer alan, günümüz Üsküdar ilçe sınırları denk düşen, hamamlar ve bu hamamlarda çalışanlar ele alınmaktadır. Temel kaynak olarak ise 1735 (H.1147) tarihli İstanbul Hamam Defteri kullanılmıştır. Defter, Patrona Halil İsyanı sonrası tutulması ve hükümetin hamam esnafına karşı yaklaşımını göstermesi açısından önemlidir. Söz konusu deftere İstanbul sur dışı hamamları yanında Üsküdar ve çevresinde bulunan hamamlar ile bu hamamlarda çalışanlar isim isim kaydedilmiştir. Ayrıca çalışanların yaptıkları işler, fizikî özellikleri, dinî durumları ve nereli oldukları hakkında da bilgiler verilmektedir. Söz konusu defterden başka hamamlar ve İstanbul hamamları hakkında yapılmış muhtelif çalışmalardan da yeri geldikçe istifade edilmiştir. Verilen bilgilerden yola çıkılarak Üsküdar ve çevresinde yer alan hamamlar ile çalışanları hakkında bazı değerlendirmeler yapılmıştır. Anahtar kelimeler: XVIII. Yüzyıl, Üsküdar, Hamam, Hamam Esnafı. THE TURKISH BATHS IN USKUDAR AND THEIR TRADESMEN IN THE EARLY 18TH CENTURY Abstract Cleaning has an important place in human life. Up until the recent years, people had to fulfil their sanitary needs like bathing mostly in public baths called hamam, as there were no household systems for cold or hot water. In this regard, hamams play a key role in terms of personal hygiene especially for the people living in cities and towns. Indeed, the tradesmen working in these baths are also noteworthy in that they provide assistance for the customers throughout this process. In the Ottoman history, there exists an extensive body of literature on hamams. These studies have mainly focused on the architectural and artistic values of the hamams. However, no study has ever addressed the details related to the tradesmen working in these places. Whereas, the working lives of these tradesmen are worth attention due to the fact that they constituted one of the foremost groups within the Ottoman society, specifically in Istanbul, and that their vocation played a key role both in the social and economic life. In the early 18th century, Uskudar (a district of Istanbul) was quite famous for its abundance of hamams. The present paper examines these hamams together with their tradesmen. As the primary source of reference, the Istanbul Hamam Records 1735/1147 were used. These records are quite significant because they were composed following the Patrona Halil uprising and they are quite successful in depicting the then-government’s attitude towards these tradesmen. The records provide a full list of the names of the tradesmen working at the hamams that were located in the outskirts of Istanbul and the ones in Uskudar. Moreover, the records include some further details such as the workers’ chores, physical appearances, religions, and hometowns. Besides these records, some relevant studies regarding the Istanbul hamams have also been employed to compile this paper. Overall, the present paper is an evaluation on the hamams having existed in Uskudar and on the tradesmen working in them. Key words: The 18th century, Uskudar, hamam, the tradesmen of hamams.
‹stanbul Üniversitesi XIV. yüz y› l›n ikin ci ya r› s›n dan iti ba ren Os man l› lar'›n ege men li ¤in de olan Üs küdar, kla sik de vir de Eyüp ve Ga la ta ile bir lik te "bi lâd-› se lâ se" ka d› l›k la r› ad›y la tefl ki lat lan m›fl t› ve ‹s tan bul'un mer kez ol du ¤u pa yi taht s› n›r la r› içe ri sin de pa diflah la r›n ika met ve zi ya ret et tik le ri ikin ci bir fle hir di. XVI II. yüz y›l Os man l› padi flah la r› n›n gün lük gün dem ve prog ram la r› n›n ka y›t al t› na al›n d› ¤› s›r kâ ti bi rûz nâ me le ri, bu lu nu lan yer le ri za man la r›y la bir lik te iz le me ye de im kân vermek te dir.
Tarih İncelemeleri Dergisi, 2015
Özet Osmanlı İmparatorluğu'nda çok erken dönemlerde ortaya çıkan para vakıfları, 18. yüzyıla gelindiğinde, Anadolu ve Rumeli'deki kentlerinde oldukça yaygınlaşmış, hemen her kentte olağan birer küçük kredi kurumlarından biri haline gelmişlerdir. Bu yönüyle, bankacılık işlemlerinin henüz yeterince gelişmediği bir toplumda, gerek ticari işlemler gerekse, bireysel ve toplumsal nedenlerle ihtiyaç duyulan nakit kredi taleplerinin karşılanmasında önemli rol üstlenmişlerdir. Bu özellikleriyle, artan vergi borçları dolayısıyla tefecilerden yüksek faizle borçlanan köylülerle, küçük işletmecilere daha düşük faizle kredi sağlayarak önemli katkılar sağlamışlardır. Bu çerçevede, çalışmamız, 1696-1766 yılları arasında, Selanik Kadı Sicilleri koleksiyonunda yer alan dört adet para vakıfları tahrir defterinden yararlanarak, 18.yüzyılın ilk yarısında Selanik'te para vakıfların borç-kredi işlemlerindeki yeri ve rolü; vakıfların kurucuları, sermayeleri, kredi verdikleri kişiler ve uyguladıkları faiz oranları analiz edilerek, bu vakıfların Selanik kenti finans tarihindeki yerleri değerlendirilecektir.
XVI. Türk Tarih Kongresi Bildirileri , 2010
Günümüz sosyal tarih araştırmaları için arşiv ve kütüphane kaynakları yeni veriler elde etmemizi kolaylaştırmaktadır. Bu kaynak koleksiyonları sayesinde Osmanlı şehirlerindeki kurumların idarî ve sosyal yapıları ile ilgili mevcut bilgilerimiz de hızla artmaktadır. Burada yapılmak istenen arşiv ve defter koleksiyonlarından hareketle Ankara kazasında kurulan ümerâ vakıflarının iktisadî faaliyetlerinin işlenmesi ve yorumlanmasını içermektedir. Elimizdeki belgeler sayesinde Ankara'daki ümerâ vakıflarının hem gelir ve giderleri açısından, hem de tesis edilen eserlerin tarihî geçmişi hakkında yeni bilgilere ulaşmak mümkün gözükmektedir. Çünkü, Ankara'da kurulan vakıflar göz önüne alındığında, XV. yüzyılda şehirde başlayan ve devam eden bir yeni tesisleşme döneminin yaşandığı dikkat çekmektedir. Dolayısıyla Osmanlı klasik dönem şehirciliğinin mahiyeti, işleyişi ve gerçekleştirdiği hedefleri açısından bakıldığında bu tesisleşmenin, çeşitli arzuları yerine getirmek üzere programa alındığı kesindir. Osmanlı klasik döneminde şehirlerde yeni binaların yapılmasını destekleyenler genellikle askerî sınıf üyeleri, padişahlar ve diğer hanedan mensuplarıdır. Ankara kaza merkezinde kurulan büyük vakıf binalarının arkasında da temel olarak Osmanlı ümerâsı(ehl-i örf) olarak ifade edilen devlet yöneticilerinin olduğu bir gerçektir. Osmanlı devlet yöneticileri Ankara ve civar bölgelerde yetiştirilen tiftik keçilerinin yünlerinden üretilen sof ürünlerinin satıldığı, şehir merkezindeki vakıf binalarını tesis ettirmişlerdir. Dolayısıyla şehir merkezinde " Yukarı Yüz " olarak ifade edilen bölgenin yeni binalarla şekillenmesi yani çarşı, sokak ve binaları ile belirgin hale gelmesinde ümerâ vakıfları ön plandadır. Ümerânın kurduğu bu vakıfların hangi ihtiyaçlarla oluşturulduğu, vâkıfın kendi hayrâtını ayakta tutabilmek için ne tür akarlara ihtiyaç duyduğu soruları da burada cevaplanacaktır. Böylece Osmanlı klasik dönem Ankara'sının hem yenilenmesi ve hem de geliştirilmesinin bilinçli olarak ümerâ vakıfları tarafından sağlandığı tezi vurgulanmış olacaktır.
Prof. Dr. Bayram Ürekli'ye Armağan, 2023
X. Üsküdar Sempozyumu, 2019
1812-1814 yıllarında İstanbul ve civarında etkili olan veba salgını, çok sayıda can kaybına neden olduğu gibi iktisadî ve sosyal bir çok hadiseyi de tetiklemiştir. Salgından doğrudan etkilenen Üsküdar ahalisi, kaza sınırlarında hüküm süren vebayla baş etmeye çalışırken aynı zamanda daha güvenli kabul edildiği için bölgeye yaşanan göçlerin yarattığı etkiye de maruz kalmıştır. Bu bildiride arşiv vesikaları, kadı sicilleri, devrin kronikleri ve yabancı seyahatnamelerden yararlanılarak 1812-1814 veba salgının Üsküdar’da yarattığı sosyal ve iktisadî tesirler ele alınmıştır.
Loading Preview
Sorry, preview is currently unavailable. You can download the paper by clicking the button above.