Academia.edu no longer supports Internet Explorer.
To browse Academia.edu and the wider internet faster and more securely, please take a few seconds to upgrade your browser.
2011, Zeitschrift Fur Die Welt Der Turken Journal of World of Turks
Bu calisma sosyal bir kategori olarak cocukluk uzerine yeniden dusunmeyi amaclamaktadir. Eski cocukluk paradigmasi cocuklari gundelik yasamin kucuk yetiskinleri olarak sosyal statunun en alt basamagina yerlestirmistir. Cocuklarin dusuk statusu onlari elverissiz kosullarda yasamaya mahkum etmistir. Gunumuzde yasanan sosyal esitsizlikler ve bu esitsizliklerin yol actigi riskler, cocuklugun yeniden tanimlanmasina ve yapilandirilmasina gerekce olusturmaktadir. Cocuklarin sosyal bir kategori duzeyinde tanimlanmasi ve mevcut statulerini degistirme ihtiyaci, modern cocukluk paradigmasi acisindan bir baslangic olacaktir. In this study, it is aimed to rethinking about childhood as a social category. Old childhood paradigm embedded children in bottom step of social status as little adults of daily living. Lower status of children obliged them to live in unfavourable conditions. Today's social inequalities and risks due to these inequalities is a basis for childhood to be redefined and restructured. The need for defining the childhood in a social category level and changing their existent status will be preliminary in terms of modern childhood paradigm.
Toplum ve Sosyal Hizmet, 2009
ÖZET Bu makalede yazarlar, modern çocukluk pa-radigmasının köklerine ilişkin eleştirel bir değerlendirme yapmakta ve modernitenin başlangıcından günümüze değin çocukluk fikrinin geçirdiği evreleri tartışmaktadır. ABSTRACT In this article, the authors make a critical evaluation on the roots of modern childhood paradigm and discuss the phases of the idea of childhood from the beginning of mo-dernity to the present day.
DergiPark (Istanbul University), 2009
Bu makalede yazarlar, modern çocukluk paradigmasının k klerine ili kin ele tirel bir de erlendirme yapmakta ve modernitenin ba langıcından günümüze de in ocukluk krinin ge irdi i evreleri tartı maktadır
The Journal of International Social Research, 2021
Öz Yetkinlik itibarıyla gençlik evresi birçok mesuliyet ile birlikte dini mükellefiyetlerin de başladığı dönemdir. Dini sorumluluğun akıl ile olan ilişkisinden hareketle bedensel, ruhsal ve akli yönden olgunlaşmanın başladığı gençlik dönemi Müslümanlık algısı açısından son derece önemlidir. Bedensel gelişimin ruhi tekâmül ile paralel ve ahenkli gelişmesi sağlanamadığı takdirde gençlerde psikolojik, sosyolojik ve kamusal bir takım riskli izlenim ve motivasyonların yerleştiğini görürüz. Modernizm ile birlikte yaşantımızdaki tesiri azalsa da din olgusunun yadsınamaz bir ruhsal güç olduğu modernitenin kurucuları tarafından geçte olsa kabul edilmiştir. Dinin insanlık tarihi kadar eski bir geçmişse sahip olması bu teyitin ötesinde dinin, insanın bizatihi kendisini tanıması için zengin bir kaynak olduğunu gösterir. Dinlerin özünü dışa vuran mistik tarafları insan için daima daha kuvvetli tesir uyandırmıştır. Dış dünyaya dair taze gözlem ve tecrübeleri olan gençlerin dinlerin mistik gücünden bigâne kalmaları beklenemez. İslam dininin mistik yorumu olan tasavvuf, fütüvvet ve ahilik geleneği ile gündelik yaşantılarında inanç uygulamalarının yanı sıra gençlerin gönül ve ruh dünyalarının arzu edilen tarzda şekillenmesi için uygulamalar ortaya koymuştur. Tasavvufi yorum gençlerin din ve dünya işlerinin aşkın bir bilinç kuşağından yükselerek ahlaki ve toplumsal ahenge sunduğu katkılar medeniyetleşme sürecini beslemiştir. Çalışmamızda büyük oranda sorunsallaşan gençliğin, doğru din ve tasavvufi algısıyla buluşturulduğunda geçmişte olduğu gibi özlenen medeniyetin temel belirleyicisi ve taşıyıcı olabileceği savunulmuş, örnekler sebep-sonuç eşliğinde istifade sunulmuştur.
İbn Haldun'un asabiyet kavram ve kuramından hareketle modern ideolojilerin aslında yeni bir asabiyet oluşturduğu iddia edilmektedir. Özellikle Türkiye'nin 1980 öncesi dönemine bakıldığında etnik kimlik, mezhebi ve dini kimliksel farklılıkların yanında Batılı ideolojiler ortaya çıkmış ve toplum yeniden bir toplumsal bölünme yaşamıştır.
2019
Analitik felsefe Frege, Russell ve Wittgenstein’ın anlam-önerme-olgu bağlamında yapmış oldukları çalışmalar sonucunda ortaya çıkmıştır. Çözümleyici yaklaşım olarak da ifade edilen Analitik felsefe, İngilizce konuşan dünyada yaygınlık kazanmıştır. Bu felsefe, felsefenin geleneksel problemlerinin dilden kaynaklandığı ileri sürer. Felsefi problemler dilden hareketle çözülebilir. Mantıkçı paradigma ve Fonksiyonel Analiz olarak iki ayrı döneme ayrılan Analitik felsefe, bu ortak görüşte birleşirler. Mantıkçı paradigma ideal bir dil üzerine çalışmalar yaparken, fonksiyonalist düşünürler doğal dilin, dil-dünya ilişkisi açısından daha kullanışlı olduğunu savunur. Dil ve anlam ilişkisi, mantıkçı pozitivistler tarafından anlamlı- anlamsız önermeler ayrımına dek vardırılmıştır. Anlamın önermeler düzeyinde analiz edilmesi gerektiğini savunan bu fikir, Wittgenstein ve Austin’in dilin gündelik kullanımına dikkat çeken düşünceleriyle bertaraf edilmeye çalışılmıştır. Analitik felsefe bu iki karşıt düşünce üzerinde tartışılmaktadır. Günümüzde gündelik dil felsefesi, dilin birçok farklı özelliğini ön plana çıkardığı için rağbet görmektedir.
Yayınları, İstanbul 2005) Doç. Dr. Ömür CEYLAN * Deverân, tasavvufî ritüellerin temel ekseni durumundaki zikrin icrâ usullerinden biridir. Mûsıkî ve tegannî eşliğinde gerçekleştirilen bu zikir törenleri farklı tarikatlarda semâ, kıyâm, hatm-i hâcegân, darb-ı esmâ vb. adlarla da anılır. Bugünkü hafif çağrışımlarından çok uzakta olmak kaydıyla raks sözcüğü de deverânı karşılar 1 .
Journal of International Social Research, 2017
GELENEKSEL ÇOCUK OYUNLARININ MODERN EĞİTİMDE KULLANILMASI * TRADITIONAL CHILDREN GAMES IN MODERN EDUCATION Hatice ÖZ PEKTAŞ* Öz Oyun; canlıların var olmasıyla basļayan ve nesiller boyunca gelisȩrek kültürel ögeleri de içeren bir etkinliktir. Uygarlıklar gelisţikçe, oyunlar da gelismiş ve bir takım degȋsimlere ugȓayarak günümüze kadar gelmisţir. Canlıların oynadıkları ve onlar için vazgeçilmez bir eylem olan oyunlar, çogȗ zaman bir egȋtim aracı olarak da kullanılmısţır. Her toplumun kendine özgü benimseyip, oynadıgȋ ve kültürel aktarmayla gelmiş bir takım geleneksel oyunları vardır. Teknolojinin gelismesiyle degȋsȩn bilisşel yapı ve algı, çocuk oyunlarının sokak, bahçe ve parklardan, bilgisayar ortamına tasinmasına ve sanal dijital platformlarda oynanmaya basļanmasında etkili olmusţur. Oyunların oynandıgȋ mekanların degȋsţigȋ gibi birçok egȋtimsel faaliyetin de bilgisayar ortamında gerçeklesmesine olanak saglanmısţır. Bu çalısmanın amacı; oyunun ve oyun tasarımının tarihçesini, egȋtsel bilgisayar oyunlarının günümüz egȋtiminde kullanılmak üzere nasıl tasarlandıgȋnı arasţırmaktır. Çalısmada egȋtsel oyun tasarımında etkili olan grafik tasarım ögȇleri, karakter tasarımları, mekan tasarımı (background) ve aksesuar tasarımlarının önemi vurgulanmıs, dogȓu kullanımına ilisķin öneriler gelisţirilmisţir.
2022
Çocukluk her zaman var mıydı? Bir kurgu muydu çocukluk? Yoksa Rönesans'ın büyük icatlarından biri miydi? On altıncı yüzyıldan bu yana, inceltilip geliştirilerek gelen çocukluk, toplumsal kurguların süreğen olmadığı günümüzde yok oluşunu mu yaşıyor? Yaşadığı dönemin ilerisinde bir öngörüye sahip olan Neil Postman tarihsel süreç içinde değerlendirdiği çocukluk kavramını farklı bakış açılarıyla ele almış ve alana önemli bir katkı sağlamıştır. Bu araştırma yazarın çocuk ve medya üzerine yazdığı iki kitabında çocukluk bağlamını nasıl ele aldığını değerlendirmeyi amaçlamaktadır. Araştırma, nitel araştırma yöntemi ile gerçekleştirilmiştir. Durum çalışması modelinde kurgulanmıştır. Doküman analizi tekniği kullanılarak veriler analiz edilmiştir. Seçilen dokümanlar amaçlı örnekleme ile belirlenmiştir. Bu kapsamda yazarın ülkemizde yayınlanan "Çocukluğun Yokoluşu" ve "Televizyon: Öldüren Eğlence" adlı kitapları çalışmaya dâhil edilmiştir. Her bir kitap için çocukluk kavramıyla ilişkili kavramlar içerik analizi yöntemiyle incelenmiştir. Araştırma kapsamında frekans paylaşımına gidilmemiş, kavramsal boyut dikkate alınmıştır. Yapılan analizler sonucunda; "Çocukluğun Yokoluşu" kitabından; "fark edilen çocukluk, tüketilen çocukluk, hukuk, eğitim, aile, eğlence-televizyon" temaları; "Televizyon: Öldüren Eğlence" kitabından; "eğitim, aile, eğlence" temaları ortaya çıkmıştır. İki kitapta benzer ve farklı birçok temanın olduğu; kitaplarda "çocukluğun değişen ve dönüşen" yapısına dikkat çekildiği görülmüştür. Bu çalışmanın ileride çocukluk üzerine yapılacak çalışmalara ışık tutması ve Neil Postman'ın eserlerindeki çocukluğu farklı bir bakış açısı ile değerlendirerek alanyazına katkı sağlaması umulmaktadır.
Sosyal Bilimlerde Modern Araştırmalar-2024, 2024
Modernleşme süreci siyasal, ekonomik, kültürel ve sosyal alanda önemli dönüşümlerin dönüşümlerin yaşanmasını beraberinde getirmiştir. Söz konusu bu dönüşümün en derinden hissedildiği alanlardan birisi de şüphesiz aile olmuştur. Ailenin bireysellik üzerine yeniden inşa edildiği bu süreçte geleneksel dönemden farklı olarak aile kurumu toplumun yapı taşı olmaktan öte kadın, erkek, çocuk, yaşlı gibi bireysel nitelemelerden müteşekkil bir kurumsal yapıya dönüşmüştür. Daha net ifade etmek gerekirse modernleşme süreciyle birlikte toplumsal paradigma büyük ölçüde değişmiş "aile merkezli" bakış açısı yerini "birey merkezli" bir yaklaşıma bırakmıştır. Bu durum özellikle çocuklar için yeni bir dönemin başlangıcı olmuştur. Zira modern dönemde çocuk artık sadece çocuk olarak kalmamış, geleceğin yetişkini (iş gücü) olarak toplumsal fayda ekseninde yetiştirilmesi gereken ve araçsallaştırılan bir "nesneye-objeye" dönüşmeye başlamıştır. Çocuğun birey haline gelmesi olarak ifade edilen bu süreçte "okul" merkezi bir rol üstlenmiş ve modern dönemde çocuk ve okul vazgeçilmez özdeş iki kavram olarak algılanmaya başlamıştır. Çocukların geleneksellikten kurtularak modern bireyler haline gelmelerinde başat rol üstlenen okulların temel misyonu sadece okuryazarlığı artırmak değil aynı zamanda geleceğin nitelikli iş gücünü ve ideal vatandaşını yetiştirmek olmuştur. Bu anlamda modern çocukluk paradigmasıyla okullarda çocukların ve çocukluğun yeniden inşa edilme süreci başlamıştır. Nitekim Luther'in 16. yüzyılın başında söylediği "toplum sağlam üyelerini nasıl mızrak, tüfek taşıyıp savaşmaya zorlayabilirse, çocuklarını da okula göndermeye zorlamalıdır" sözü de modern çocukluk paradigmasında merkezi rolün okullarda olduğunu göstermektedir (Bumin, 1998, s. 14-44). Bunun yanı sıra sanayi devrimiyle birlikte çocuklar tarım toplumunda olduğu gibi aile ekonomisine katkı sağlamak yerine, gelecekteki iş gücü piyasası için hazırlanması gereken bireyler olarak görülmeye başlanmıştır (Cunningham, 2005). Bu süreçte, çocukların eğitimine ve vasıflı iş gücü olarak yetiştirilmelerine büyük önem verilmiştir. Bunun için eğitim sistemleri de çocukları belirli standartlara uygun olarak eğitmek üzere yeniden yapılandırılmıştır (Aries, 1962). Bu dönem, tarihsel süreçte çeşitli kültürlerin norm ve değerlerine göre yetiştirilen farklı çocuklardan (Tan, 1989) tek tipleştirilmiş çocuklar meydana getirilen küresel modern bir toplum inşa etme arzusunun da başlangıcı olmuştur. Bu noktadan sonra çocuk sadece çocuk değil "proje çocuk" olmaya başlamıştır. Bu nedenle bu çalışmada modern çocukluk paradigması bağlamında proje çocuk kavramının ne olduğu sorusuna cevap aranmaktadır. Zira modern çocukluk paradigması ekseninde proje çocuk kavramının anlaşılması toplumsal inşa süreçlerinin daha iyi anlaşılmasına olduğu kadar çocukların çocuk olabilmelerine imkân sağlayan yeni yaklaşımların geliştirilmesine de katkıda bulunabilir.
The Journal of Academic Social Science Studies, 2013
Muhammed Iqbal is the most leading and eminent Muslim entellectual, thinker, poet and politician of twentieth century. We find his prominence, with regard to especially his entellectual character, in his major project: Reconstruction and Modernisation of Islam. Though Islam is potentially capable of constructing a great civilization, Muslims in modern era are miserable and on the brink of collapse and grave. Ikbal's ideal, however, is construction of a great and majestic civilization of union as Islamically oriented and identified. He finds the West as inadequate to generate the union of humankind. Because the western individual is self-centered, self-interested, profane and unfriendly to spiritual virtues and values. The West, therefore, has led human being into a spiritual ve moral decline. Muslim self has been exceedingly weakened due to its failure of properly understanding Islam and inability of fully and completely making use of possibilities Islam has. So Ikbal sets out to establish a powerful civilization of union with a view to fortifying the selves which are supposed to be the constitutives of the union. It depends on, before all else, giving up the imitation of the West, importing of the principles, values and methods which rendered the West powerful and showing the fact that they are essentially Islamic and from Islam in their * Bu makale Crosscheck sistemi tarafından taranmış ve bu sistem sonuçlarına göre orijinal bir makale olduğu tespit edilmiştir.
2015
“Endüstri ve bireysel teşebbüsün hikâyesi, İnsanlığın mutluluğu bulma mücadelesi...”
MODERN PAZARLAMANIN SAĞDUYUSU: ALANYAZINDAKİ KAVRAMLARIN BETİMSEL ANALİZİ VE UYGULAMALARIN İNCELENMESİ, 2018
With the modern marketing, social awareness has gained importance. In this context, new concepts emerged in marketing literature. In this study, some of the concepts such as Corporate Social Responsibility (CSR), Social Marketing (SM) and Cause Related Marketing (CRM) are mentioned. However, there are differences between the theoretical definitions and applications of these concepts. This situation, together with many different definitions, began to create turmoil both in literature and in practice. In particular, the enterprises that form their marketing activities on the basis of these concepts have taken this situation a step further with their semantic differences they created in addition to the chaos in the theoretical infrastructure of the projects they implement. In the marketing literature, it was seen that the concepts of “Corporate Social Responsibility”, “SocialMarketing” and “Cause Related Marketing” were not examined together. At the same time, a detailed literature review was carried out to eliminate the confusion between these concepts which were used instead of each other. By the help of the descriptive analysis made by this literature review, codes and themes were determined. The determined themes are interpreted with an inductive point of view. The definitions of the concepts of CSR, SM and CRM reached by the descriptive analysis were compared with the contents of the social projects implemented by the next stage enterprises. Thus, the content of the projects of the companies was searched from the websites and the concepts related to the activities they carried out were tried to be matched. As a result of this study, we think that the definitions between theory and practice can be solved.
Kölelik, kavramsal olarak bir insanın sahip olması gereken hürriyet hakkından yoksun bırakılarak bir başkasının malı sayılması durumu olarak ifade edilmektedir. Eski Yunanlıların doulos Romalıların ise servus olarak adlandırdıkları köleler, tüm antik devir boyunca özgür insan gücünün yanında vazgeçilmez bir unsur olarak yer almışlardır. Kimi farklı tanımlarda ise kölelik; toprak, hayvan gibi iktisadi kaynakları elinde tutan insanın, kendi olanaklarını aşan işleri gördürmek üzere ihtiyaç duyduğu fiziksel iş gücünü tedarik etme biçimi olarak da adlandırılmaktadır. Söz konusu bu iş gücünü sağlayabilmek amacıyla kullanılan köleler tarih boyunca alınıp satılabilen, üzerlerinde tasarruf hakkının kurulabilmesi için gerektiğinde doğrudan şiddete maruz kalabilen, değeri artan veya azalan varlıklar olarak görülmüşlerdir. Kısacası kölelik, binlerce yıllık mazisi ile insanın kendi ırkını en acımasız bir şekilde sömürdüğü çok eski bir gelenek yahut kökleşmiş bir kurumdur. 21. yüzyılın modern dünyasına gelindiğinde tarihin derinliklerinde kalması gerektiği düşünülen kölelik ve köleci anlayışın varlığını farklı kimliklere ve şekillere bürünerek hâlâ sürdürdüğü görülmektedir. Çoğunlukla ekonomik çaresizliğe dayalı olarak beliren modern kölelik, klasik kölelikten farklı olarak devlet kontrolünde, sistematik bir kurum olarak değil ama yeraltı örgütleri, gayriinsani toplumsal alışkanlıklar ve acımasız ekonomik uygulamalar eliyle devam etmektedir.
İslâm' da çocuk eğitimi doğumla, hatta evlilik öncesi dönemde başlamaktadır. Çünkü Hz. Peygamber'in de dikkat çektiği gibi çocuğun inancı ebeveyninin itikâdına göre şekil almaktadır. Bu tespit aslında çocukluk döneminde eğitimin ne kadar önemli olduğunu da ortaya koymaktadır. Şayet çocukluk yaşında bireye gerekli itikâdî ve amelî alt yapı verilmez ve gereken önlemler alınmazsa ileri yaşlarda telafisi imkânsız durumlar ortaya çıkabilmektedir. Bu makalede ailenin önemine, ebeveyn olmaya ve çocuğun İslâmî değerler skalasında nerede durduğuna kısaca değinilmektedir. Fakat çalışmamızın asıl amacı itikâdî, amelî açıdan tufûliyet çağının ne kadar önemli olduğuna dikkat çekmektir. İnanç alanında titiz olunduğu kadar ayrıca muamelatta ve günlük yaşama dair meselelerde de özenli olunması gerektiğine vurgu yapılmaktadır. Zira modern dönemde yaşayan Müslüman ebeveynler, hem iyi bir Müslüman yetiştirmek istemekte hem de günümüz modernite algısından geri kalmamaya çalışmaktadır. Bu ise çocuk eğitimini İslâm ve modernizm arasına sıkıştırmakta, inançta Müslüman olan ebeveyni günlük hayatta modern olmaya itmekte ve ebeveyn bu ikilemde ciddi bir düalizm yaşamaktadır.
Loading Preview
Sorry, preview is currently unavailable. You can download the paper by clicking the button above.