Academia.edu no longer supports Internet Explorer.
To browse Academia.edu and the wider internet faster and more securely, please take a few seconds to upgrade your browser.
2020, Dilbigisel Ulamlar
…
17 pages
1 file
International Journal of Art and Art Education, 2023
Sculpture can be defined as a mass or entity created with aesthetic concerns, a concept or emotion based on a phenomenon. When examining the definitions of sculpture, the first condition is that it must be an entity. The artist leaves traces of his own identity in the work he creates within these questions, whichever question, intervention or influence he has in mind while designing his sculpture. The most basic question for the artist at this point, considering that it starts with why I make sculpture, this question can lead him to the deepest question of who I am. In this context, it is possible to say that the most basic movement of the existentialist approach constitutes the most important step in the process of human individuation and identity formation. In the study, first of all, the concepts of existence and nothingness in the context of existentialist approaches, as well as the definitions of existentialist art and artists, were examined in accordance with the subject. Later, the location of the sculpture on the being and nothingness axis was evaluated within the scope of the study. In the case of Alberto Giacometti, the relationship between existential sculpture and the artist was examined with the views of Jean Paul Sartre and finally concluded with the aim of understanding the relationship of sculpture with being. Depending on this, Giacometti's “Standing Woman”, “The Nose”, “The Cage”, “Suspended Ball” and The Palace at 4 a.m. the content of the article is limited with the works titled ". In addition, in this study; a new spatial perspective has been revealed by breaking the usual exhibition practices of sculpture Deconstruction between being and nothingness using the qualitative research method and associating the sculpture with the space it has created.
Burada, kukla ve gölge tiyatrosu ile doğunun terminolojisinden beslenen minyatür, divan şiirinin aynı ontolojik ve toplumsal kaynaktan beslenmeleri sebebiyle benzer özellikler taşımakta olduğu ileri sürülecektir. Buna göre, tiyatro ile birlikte sanat formlarından her biri birer gölge olduğunu bilen soyut bir biçime dönüşmekte, ardında daima gösterilmeyene tanıklık etmekle gösterilenden eksik olduğunu imleyerek kökensel bir simgesel mirasın işçisi ve bir harf gibi taşıyıcısı olmaktadırlar. Mitolojinin sunduğu evren modeline ve benzer biçim özelliklerine sahip bu sanatsal üretimler, tıpkı yine mitolojide olduğu gibi aslında ‘sanat öncesinde’ konumlanmakta ve metafizik olana eklemlenmektedir.
Dil, bir düşünme biçiminin dışa vurulduğu, o düşünme biçiminin somutlaştırıldığı, başka özneler için bir düşünme konusu haline getirildiği kültürel kalıptır. Bu bakımdan dil, bir düşünceyi ses ve yazıyla ifade eden bir form olduğu gibi, aynı zamanda mimikler, jestler, bazı davranış şekilleri de, bir düşüncenin ifadesi olduklarından dolayı, değişik bir tarzda dil olarak adlandırılabilirler. Ancak burada söz konusu olan dil, kavramsal düzeyde bir düşünmenin kavramlarla ifadesi olan dildir. Dil, mademki bir düşünme biçiminin ifadesidir ve her düşünce de bir şeyin düşüncesi ya da bir şeyin düşünülmesi olduğu için, dil hakkındaki her çalışma, bilhassa düşüncenin gerçekleştiği bir ontolojik zemini de dikkate almak zorundadır. Çünkü dil ile düşünce arasında uygunluk olduğu biçimindeki bir anlayış, ilk olarak Platon tarafından savunulmuş, günümüzde de bazı filozoflar tarafından yeniden gündeme getirilmiştir. Her düşünme de, muhakkak surette bir şeyin düşünülmesi olduğu için, varlık ile düşünme arasında, daha açıkçası, varlık ile doğru düşünme arasında bir ilişkinin olduğu da ilk olarak Parmanides tarafından savunulmuştur. Parmanides'e göre " Varlık vardır, yokluk yoktur. " Düşünmek, bir şeyi düşünmek olduğuna göre, ancak varolan düşünülebilir ve varolmayan düşünülemez. Düşünülen varolan ya da varolması mümkün olan bir şeydir. Varolması mümkün olmayanı, varolmayanı varolarak nitelemek, zihnin çelişkiye düşmesi anlamına gelir. Çünkü böyle bir durumda ortaya çıkan çelişki, yanlış düşündüğümün; varolmayanı, varolması mümkün olmayanı düşündüğümün bir ifadesidir. Parmanides 'in bu düşüncesini şöyle bir örnekle açıklamak mümkündür; " Şu anda karşımda bir duvar bulunmaktadır " biçimindeki önermede, bir şey hakkında bir yargıda bulunulmuştur. Bu yargı, zihinde ben ve duvar arasında ilişki kurulduğunu bildirmektedir. Eğer bu yargı doğruysa, bu yargının temsil ettiği düşünce de doğru ya da doğru olması muhtemel bir düşünce olacaktır. Hakkında konuşulan şey varsa bu yargı doğru, hakkında konuşulan şey yoksa ya da onun varolması bile mümkün değilse yanlıştır. Bu örnekte, karşımda bir duvar bulunduğu söylenmektedir ve hakkında konuşulan ben – duvar ve ikisi arasındaki ilişki mevcut olduğu için bu yargı ve yargının ifadesi olan düşünce de doğru demektir. Şayet, şu anda karşımda bir duvar bulunmasaydı durum ne olacaktı? Sorun, duvarın şu anda karşımda bulunup bulunmamasından ziyade, duvarın karşımda bulunup bulunmamasının mümkün olup olmadığıdır. Çelişkili yani yanlış düşünmeye ilişkin olarak da şöyle bir örnek verilebilir. " Ayağımın altındaki halı uçmaktadır. " Bir düşüncenin ifadesi olan bu önermedeki yargı da yine bir şey üzerinedir. Ama yargı, yanlıştır. Çünkü ayağımın altındaki halı ve halının uçması hiçbir zaman bir arada bulunamazlar. Böyle bir ilişkinin varolması bile mümkün değildir. Burada, iki şey arasında varolmayan bir ilişki tasavvur edilmiştir. Varolmayan bir şeyin tasavvur edilmesi ise apaçık bir çelişkidir. Bu örnekler bize, düşüncenin sınırının varolanlar olduğunu göstermektedir. Çünkü düşünme fiili esnasında bir yönelim söz konusudur. Bu yönelim, zihinin düşünülene, kendisine düşünme objesi olarak aldığı şeye bir yönelimdir. Zihin, varolmayan bir şeye yönelebilir. Ancak, böyle bir yönelmenin ortaya çıkardığı düşüncenin doğru olup olmadığının garantisi yoktur. Bir bakıma, varlık ile düşünce arasında bir uygunluk olduğunu kabul eden bir anlayış, düşüncenin doğrulanabildiği takdirde doğru hatta anlamlı olduğu biçimindeki bir pozitivist varsayımdan hareket eder. * Muğla Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Felsefe Bölümü.
Türk Dünyasında Siyasal, Kültürel ve Ekonomik Gelişmeler, 2022
2012
1 Ozet: Bu calisma post modern tartismalarin ana konularindan olan hakikat nosyonunu ele almaktadir. Bu makalede hakikat nosyonunun Aydinlanmayla sinirlanan tanimi di- sinda yeni bir yaklasim one surulmektedir. Aydinlanma dusuncesi hakikat ve gerceklik kavramlarini ayni baglamda kullanmaktadir. Bu baglam felsefenin realist tarzina aittir. Buna gore, dilin dunyayla sinirlanan cercevesi modern ve postmodern dusuncede hakikat ve gerceklik kavramlarinin delaletini belirlemektedir. Modern dusunce, hakikat kavrami- ni nesne baglaminda dil ile sinirlar, bilgi mutlaktir ve akil tek otoritedir. Buna karsin, postmodernizm, hakikat tartismasinda aklin otoritesine karsi cikarken baska bir yanlisa duser. Bu sapmanin temel nedeni, dili kendi basina mesruiyet araci olarak gormesi ve onu varlik baglamindan koparmasidir. Hakikatin hakikatsizligi, dili kendi basina otorite tayin etmekten kaynaklanmaktadir. Post modern felsefenin cikmazi da buradan beslenmekte ve yanilgi surup gitmektedir. Dil- varlik...
VARLIK FONLARI VE TÜRKİYE VARLIK FONU, 2018
Varlık fonları petrol zengini ülkelerin fazla rezervlerini değerlendirmek için kurdukları fonlar olarak ortaya çıkmıştır. Asya krizinin etkisiyle Doğu Asya ülkeleri de ihracat gelir fazlalarını korumak için bu fonları kurmaya başlamıştır. Böylece varlık fonları tüm dünyada hızla yayılmıştır. 1990 yılında değeri 500 milyar dolar olan varlık fonlarının günümüzdeki değeri 15 kat artarak 7,6 trilyon dolara yükselmiştir. Çalışmamızda finansal sisteme önemli etkileri bulunan varlık fonlarının hem kavramsal hem de uygulama açısından detaylı bir incelemesi yapılmıştır. Bu kapsamda, dünyanın başarılı varlık fonu uygulamalarından seçilen altı örnek incelenmiştir. 2016 yılında kurulan Türkiye Varlık Fonu, seçilen bu 6 uygulama örneği ile karşılaştırılmış ve söz konusu fonun Türkiye ekonomisine olası etkileri incelenmiştir. Sonuç olarak, Türkiye Varlık Fonu'nun dünyadaki uygulama örneklerinden farklılıkları ile Türkiye ekonomisine olası etkileri değerlendirilmiştir. Sovereign Wealth Funds (SWF) came to exist as funds established by oil-rich countries to utilize their excess reserves. The East Asian countries, with the impact of the Asian Crisis, began to form these funds to protect their export surpluses revenue. In this way, SWF spread rapidly throughout the world. The current value of sovereign wealth funds, which was worth $ 500 billion in 1990, increased 15 times to 7,6 trillion dollars. In our study, Sovereign Wealth Funds, which have significant effects on financial system, have been examined in detail both in conceptual and practical aspects. In this context, six examples selected from successful sovereign wealth funds applications in the world were examined. Turkiye Wealth Fund, which was founded in 2016, was compared with selected six examples and the possible impacts of the fund on Turkish economy were analyzed. As a conclusion, the differences of Turkiye Wealth Fund from the examples of the world-wide applications and the possible impacts on the Turkish economy were taken into consideration.
VARLIK VERGİSİ VE İKTİSADİ, TOPLUMSAL SONUÇLARI, 2019
Bu yazıda, 1942 yılında çıkarılan ve hala tartışmalara sahne olan Varlık vergisi konusu ele alınacaktır. Öncelikle o dönem Türkiyesi'nin iktisadi ve toplumsal hayatına değinilecek ardından verginin karar alma aşaması, uygulanışı ve tasfiyesi dönemin şartları göz önünde bulundurularak değerlendirilecektir.
Tasavvuf ı İl mi ve Akademik Araştırma Dergisi, yıl: 9 [2008], sayı: 22, ss. 341-345. TEKKE VE DERVİŞLİK Prof. Dr. Klaus KREISER • Çeviren: Nurettin GEMİCİ 1925 yılında tekkelerin (Arapça teki yy e modem Türkçe okunuşu tekke ve yine zaviye ve buna benzer bir başka kelime hankah) Türkiye Cumhuriyeti'nde kanun kuvvetiyle yasaklanmasıyla tasavvufi tarikatlar (tarika, çoğul olarak turuk, tarru.k, tarikat) en azından görünüşte faaliyetlerine ara vermişlerdir. Bu yasaklamaya rağmen laikliği benimsemiş Türkiye, tasavvufi tarikatların Kültürel mirasını kabullenmiştir. Edebiyatla uğraşan ilim adamları Anadolu tekke edebiyahna ait şiiriere zihin yoruyorlar, Mevlevihaneler klasik Osmanlı sanat musikisinin merkezi olarak yeniden keşfediliyor, sanat tarihçileri ve etnograflar tarikatlardan miras kalan tekkelerin mimarisini ve oradaki elbise ve benzeri malzemelerin envanterini (dökümünü) araşhnyorlar. Günümüzde dervişlikle ilgili olan çalışmalar sosyal ve ekonomik bir gösterge olarak ön plana çıkmak-Bu çalışma Prof. Dr. Klaus Kreiser'in "Die Tekkeund das Derwischwesen", (Türkische Kunst und Kultur aus osmaniseher Zeit), Ed. Frankfurt El Sanatlan Müzesi, Recklinghausen: Bongers, ı985, 87-9ı) isimli makalesinin çevirisidir. Prof. Dr. Klaus Kreiser (ı945): Alman asıllı tarihçi, Türkolog ve doğu bilimci. Köln-Münih şehirlerinde yüksek öğrenimini tamamladıktan sonra Münih Ludwig MaximiHan Üniversitesi'nde doktora eğitimini meşhur doğubilimci ve Türkolog Prof. HansJoachim Kissling'in yanında tamamladı. Ayni Üniversite'de ı976 yılına kadar öğretim görevlisi olarak çalıştıktan sonra ı 976-ı 980 yıllan arasında İstanbul Alman Arkeoloji enstitüsünde görev aldı. ı980 yılın dan emekli olduğu 2004 yılına kadar Bamberg Otto-Friedrich Üniversitesi'nde bölüm baş kanlığı görevini yürüttü. Emeklilikten sonra bu sefer emekliliğinde yerleştiği yere en yakın şehir olan Bonn Ren Friedrich Wilhelm Üniversitesi'nde (Rheinische Friedrich-Wilhelms-UniversiUit) derslerine devam etmektedir. Yayımianmış kitaplan yanı sıra Osmanlı tarihi, Türkiye, tasavvuf, eğitim ve düşünce ve kültür tarihimizle ilgili önemli makaleleri vardır.
Loading Preview
Sorry, preview is currently unavailable. You can download the paper by clicking the button above.
Sosyal & Beşerî Bilimlerde Araştırma ve Değerlendirmeler - III, 2022
east and west: difference contrast and tradition
SOSYAL BİLİMLER DERGİSİ, 2017
2. ULUSLARARASI 11. ULUSAL İZMİR İLERİ YAŞ SEMPOZYUMU 21-22 MART 2018, 2018
Gazi Medical Journal, 2007
JOURNAL OF SOCIAL AND HUMANITIES SCIENCES RESEARCH, 2017
AKADEMİSYEN KİTABEVİ YAYINLARI, 2020
diyanet aylık dergi, 2018