Academia.edu no longer supports Internet Explorer.
To browse Academia.edu and the wider internet faster and more securely, please take a few seconds to upgrade your browser.
…
13 pages
1 file
Doğu Esintileri, 2019
e b i y a t ı A r a ş t ı r ma l a r ı D e r g i s i S a y ı / I s s u e : 1 1 , 2 0 1 9 / 2 A J o u r n a l O f I r a n o l o g y S t u d i e s E r z u r u m 2 0 1 9
Ankara Üniversitesi Dil Ve Tarih-Coğrafya Fakültesi Dergisİ, 2024
İnsanoğlu en eski devirlerden itibaren kutsal saydığı veya değer atfettiği nesneleri düşman saldırılarından korumaya çalışmıştır. Değerli nesneleri biriktirme arzusu, çağlar boyu biçim ve içerik değiştirerek müzelerin oluşmasına sebebiyet vermiştir. Bir yandan insanlığın ortak geçmişini korumak için kurulan müesseseler gelişirken diğer yandan savaşlarda kullanılan silahların yıkıcı gücü de artmıştır. Birinci Dünya Savaşı esnasında Osmanlı toprakları ve özelde başkent İstanbul, düşman uçaklarının bombalarına hedef olmuştur. Düşman uçaklarından atılan bombalar, Müze-i Hümâyunun da bazı tedbirler almasını gerektirmiştir. Müze yöneticileri, tehlikenin bertaraf edilmesi için gereken tedbirleri kendi tecrübelerine göre almamış, bu hususta askeriyeden yardım istemiştir. Askerî bilim heyeti müzeye gelerek bir inceleme yapmış ve incelemelerinin neticesinde yapılması gerekenleri bildiren bir rapor hazırlamıştır. Ancak bununla yetinilmemiş ve hazırlanan rapor, mimarlarla da müzakere edilmiştir. Bunlarla birlikte tarafsız bir hükümetle irtibata geçilerek düşman devletlerden müzeyi ve çevresini hedef almamaları için talepte bulunulması talep edilmiştir. Birinci Dünya Savaşı’nın henüz başlarında Müze-i Hümâyundaki eski eserlerin korunması gerektiği düşünülerek nakli mümkün olan eserlerin Konya’ya gönderilmesi; nakli mümkün olmayan eserlerin ise üzerlerine kum ve mumlu torbalar konularak muhafaza altına alınmasıyla başlayan süreç, savaşın sonunda bombalardan ve bombaların yıkıcı etkisinde korunma halini almıştır. Bu makalede Müze-i Hümâyunun Birinci Dünya Savaşı boyunca müzeyi ve eski eserleri korumak için bombalara karşı aldığı tedbirlerden bazılarının gösterilmesi hedeflenmektedir.
2019
Bu çalışmada şair Halvetî Muhyî’nin tespit edebildiğimiz tek nüshası olan Hacı Selim Ağa Yazma Eserler Kütüphanesi Kemânkeş 452 numarada kayıtlı Sürûr-efzâ adlı mesnevisi üç ana başlık altında incelenmiştir. Birinci bölümde Halvetî Muhyî’nin kimliği, tarikatı ve Muhyî mahlaslı diğer şairlerin hayatları üzerinde durulmuştur. İkinci bölümde Sürûr-efzâ mesnevisi “Şekil Hususiyetleri” ve “Muhteva Hususiyetleri” başlıkları altında incelenmiştir. Şekil hususiyetlerinde mesnevi nazım şekli, mesnevi dışı nazım tür ve şekilleri, vezin ve kafiye ve başlık sistemi ele alınmaktadır. Muhteva hususiyetlerinde ise manen ve lafzen âyet ve hadis iktibasları, deyim, atasözleri ve kalıplaşmış ifadeler, metinde geçen şahıslar ayrıntılı şekilde örnekleriyle ele alınmıştır. Üçüncü bölümde yazma nüshanın tavsifi bildirilerek metin kuruluşunda izlenen yol açıklanmış ve ardından metin, transkripsiyon alfabeli şekilde verilerek çalışmamız tamamlanmıştır.In this study, a mathnawi from Halvetî Muhyî, called Sü...
Mimarın ve mimârinin var olma sebebi olan mâbed, 20. yüzyıla kadar mimarlığın özü olarak kalacak “üslûb”un da yaratıcısıdır. Millî, etnik ve kültürel kimliğin önemli bir tanımlayıcısı olarak 19. yüzyılda Batı’da ve Batı’nın doğrudan etkili olduğu merkezlerde karmaşık bir soruna dönüşmüş olan mimârî üslûb, 20. yüzyılın ilk yarısında uluslararası bir estetiğe evrilmiş, ikinci yarısında ise ferdî üsluplar ve küresel “trend”ler içinde yok olmuştur. 1950’lerden sonra kilise mimârisi, gelip geçici trendlerden uzak durmak şartıyla, sanatçı-mimarın ferdî yaklaşımının belirlediği modern mimarlığa açılmıştır. Batı’daki mimâri gelişmeleri yaklaşık 150 yıldır yakından takip eden Türkiye’de bir tek câmi mimârisi – o da ana akım mimarlık pratiğinin dışında kalması dolayısıyla – “klasik” kabul edilen bir üslûbu sürdürmekte ve modernleşme baskılarına direnmektedir. 16. yüzyılın, özellikle de Mimar Sinan’ın câmilerinin iyi kötü taklid edilmesi üzerine binâ edilen ve aslında “neo-klasik” olarak adlandırılması gereken bu yaygın câmi tipolojisi, 1950’lerden beri târihselci (historiciste) yaklaşımların dışlandığı okullarda yetişen mimarların çoğunluğu tarafından, çağdaş yaratıcılığa kapalı oldukları için kıyasıya eleştirilmektedir. Gerçekte mimarlarla câmi cemâatleri arasında, özellikle metinlerle desteklenen ortak bir zeminin olmaması, anakronik üslûb tartışmasının sürmesine ve Türk şehirlerindeki mescidlerin gerçek sorunlarının gizlenmesine neden olmaktadır. Modern ve [neo] klasik câmi arasında bölünmüş mescidin kavramsallaştırılmasındaki sorun her iki kutup için de aynıdır: mescid, “câmi” adı verilen, “ibâdet alanı” olarak ayrılmış bir parseli olan, kendi içinde başlayıp biten abidevî tekil kütlesiyle sembolik bir ifâde taşıması gereken “sıradışı” bir yapıdır. Bu durumda uzlaşmazlık, apartman, işyeri ve yolların belirlediği sıradan şehir mekânı içinde, câminin sıradışılığını gösterecek biçimlerin tercihinden kaynaklanır. Halbuki mescidi ilgilendiren asıl sorun, onu toplumsal hayatın merkezinden uzaklaştıran ve şehir içinde mekânını “öteki”leştiren sosyal ve kültürel gelişmelerdir. Bu durumda mescidin gerçek konumunu biçimsel özellikleriyle değil, mekânının toplumla kurduğu işlevsel ilişkide görmek gerekir. Cemâatlerin sadece câmiyle sınırlı kalması, mescid tasarımında yeni yaklaşımların içinde düşünülmesi gereken sorunlar arasındadır. Çağdaş mescid mimârisinde önemli bir eksiklik, ferdleri ibâdetin dışında, günlük hayatın diğer kolektif birlikteliklerinde buluşturacak olan işlevlerin eksikliğidir. Modern bir cemâatin ihtiyaç duyduğu, günlük hayatın ferdî ihtiraslarını kolektif bir iyiliğe yönlendirebilecek yeni işlevsel programlara câmiyle birlikte anlamlı bir mekân ve biçim vermek, bu çağda ancak ehil mimarlar tarafından yapılabilir. Kısacası, mimarlar için çok önemli bir hâle gelmiş olan ferdî yaratıcılık, tarihî, felsefî ve sosyolojik hususların hakkı iyi verilerek kullanılırsa, mescid mimârisinin önünü açabilir. Ancak, sanatçı-mimarların ve cemaâatleri oluşturan insanların mâbedlere kaybolan güzellikleri ve işlevleri yeniden kazandırabilmelerinin yolu, belki de Nurettin Topçu’nun çeşitli yazılarında tarif ettiği, o çokluk içinde birliği arayan ferd olmaktan geçecektir. Anahtar Kelimeler: neo-klasik câmiler, mescidler, mimâri, “öteki mekânlar”, Nurettin Topçu
THE TURKISH ONLINE JOURNAL OF DESIGN, ART AND COMMUNICATION, 2016
In this study, virtual museums will be examined which considered as product of technology and the changing forms of communication with a structure of beyond time and space. Therefore, history of museum and its relationship with technology examined firstly. Ingress of technology to the museum life, use of technology as quality criteria at last technologic and economic race is demonstrated due to increasing competition and in order to meet the demands of museums. The development of virtual museum, the positive and negative approach towards the virtual museum has been studied. Concept of virtual museum and their types, which is not consensus yet, were tried to explain. Lastly to clarify this study, The Virtual Museum of Iraq selected and examined for reasons that will be explain later and a conclusion has been reached.
2019
Çalışmamızda tasavvuf algısının izlerini sürdüğümüz Vâridât-ı Kudsiyye adlı eseri başta olmak üzere mevcut olan eserlerinden hareketle Nasûhî Efendi'nin tasavvufî düşünceleri ele alınmaya gayret gösterilmiştir. Müridinin rüyalarını yorumlayarak bir irşâd metodu sunmuş olduğu Vâridât eseri, seyr u sülûkun sembol ve temsilî anlatım eşliğinde açıklanmış ve mürid-mürşid ilişkisinin seyrini takip bağlamında izah edilmiştir. Ayrıca bu çalışma Nasûhî Efendi'nin bir diğer eseri Risâle-i Rüşdiyye fî tariki'l-Muhammediyye adlı eserinin Arapça aslından tercümesini konu edinmektedir.--------------------In this study, the Sufi thoughts of Nasûhî Efendi were tried to be taken from his work named Vâridât-ı Kudsiyye, which we traced the perception of Sufism and also from his other works. Interpreting the dreams of , he presented a method of guidance, and the expression of the Vâridât, accompanied by the symbolic and representative narrative, and the course of the sayr-i sulûk of the rel...
Loading Preview
Sorry, preview is currently unavailable. You can download the paper by clicking the button above.
Beü İlahiyat Fakültesi dergisi, 2015
KORKUT ATA TÜRKİYAT ARAŞTIRMALARI DERGİSİ, 2022
III. Uluslararası Develi - Âşık Seyrânî ve Türk Kültürü Kongresi, 2023
Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınları, Ankara, 2022
eskidergi.cumhuriyet.edu.tr