Academia.edu no longer supports Internet Explorer.
To browse Academia.edu and the wider internet faster and more securely, please take a few seconds to upgrade your browser.
2021
…
16 pages
1 file
Öz Orhan Pamuk'un ilk romanı olan Cevdet Bey ve Oğulları, sanatçının eserlerindeki temel izleği verir. Kimlik meselesi, sosyal değişim, politik çalkantılar ve Türkiye'nin panoraması Pamuk'un, ilk romanından itibaren hemen her romanında işlenir. Cevdet Bey ve Oğulları ise panoramik özelliğe sahiptir ve bir aile, nesiller romanıdır. Bu kitabı roman kahramanlarının hayatı algılayış biçimleri, anlam arayışları, yaşam biçimlerinin farklılaşması ve toplum düzenindeki değişim yanları ile ele almak; Türk toplumunun ve Türkiye'nin, Türk romanına nasıl yansıdığını belirlemeye katkı sağlar. Pamuk'un roman kronolojisinin başlangıcında yer alan bu esere dair yapılacak tespitler, sanatçının sonraki romanlarında, bu hususları ne şekilde işlediğini yorumlamaya da yardımcı olur. Benzer temaları işlemiş yazarlarla kıyaslanması hâlinde, Pamuk'un kurgusal bir dünya inşa ederken sergilediği özel tavrın anlaşılması kolaylaşır. Nihayetinde eser, sanatçının ilgileri, beğeni ve tercihleri ile şekillenen bir yapıdır. Makalenin amacı da hem sosyopolitik değişimlerin Türk romanında nasıl tezahür ettiğini göstermek hem de Pamuk'un yazarlık serüvenin ve şahsi perspektifinin daha iyi anlaşılmasına katkı sağlamaktır.
I.Uluslararası Aras Havzası Sempozyumu The First International Symposium of Aras Basin, 2013
Coming to the XIV – XV century, a new civilization was created by concentrating Turk tribes in the geography of Iran, Anatolia and Azerbaijan. The establishment of the Safavid state in Iran even though trying to explain as a revival of civilization of Persian, it retains its own identity, with the name of Kizilbash. Because of understanding of the civilization, philosophy and therefore the correct identification and explanation of history of the period, the expression of the “Kizilbash” and connected wıth the activity of the Turk tribes are important for. Despite the same origin, what were the causes of conflict with Safavids and Ottomans response to the question probably lies in these two states civilizations. Although between people of the two states was mainly in size Turk tribes who had settled in the region with Seljuk rushs, Turks in Iran geography united with other local elements has been involved and and created some differences. In Iran, before the Safavids the bureaucracy authorized in the Persian ethnic for a long time has emerged the states with two languages and cultures. In the shaping of Kizilbash civilization the religious beliefs of Safavid period was as important as the language which had named it. In our opinion Safavids religious beliefs should not be true limitated with Shi’a, in this case the differences of Alevi culture and its importants in the Kizilbash civilization can not be explained. The region’s local characteristics, religious beliefs have been active in the formation of this culture. Alevi and Shiism have emerged as a result of these cultural differences. Also in the Safavid period using Turkish as well as Persian in the literature connected with a population of Turk tribes which came here since Seljuks and increased in the region. This complicated structure of the Safavid’s people had been separating them from Ottoman’s and Timur’s people. İn many of researches about Safavids consist of evaluating their ethnic origin. The debate on the origin of Safavids had overshadowed the civilization of Kizilbash although Safavid historiography should have put the features of Safavid-Kizilbash civilization. As the main aim in researching the origin may seem origin of Safavids, but the intended result is civil identity of Safavids state. Safavid-Kizilbash civilization just can not be explained only the ethnic idintity of Safavid dynasty, should be considered essentially the features of the language and religious of the period. Because of determining the identity of the Kizilbash civilization, firstly we should overlook to the name Kizilbash. With expressions of the “Devlet-i Kizilbash”, “Memalik-i Kizilbash” not only expressed one other name of the Safavid state’s, but also be explained the ideological position of state. This case, that is naming ideology in Turkish, will tell how effective the Turks were in the formation of the Safavid state and its intellectual infrastructure. On the formation of this identity is traced to the Turk tribes who had settled in the region of Safavids from the Seljuk, since Elkhan residents. Development of ideological, philosophical and literary currents in the region until the Safavids, Turkish, as a language used and developed enough from their litterateur (Neimi, Nesimi, Hesenoglu, Shah İsmail, Fizuli). Kizilbash civilization are differentiated from the other of Turkish and Islamic civilizations by the ideological structure. This civilization succeeded in bringing together different ethnics under a state banner. The Turk tribes which had become a dominate element in the Front Asia for a long time, auspicesed the other ethnics under Kizilbash ideology which settled in their environments. They destroyed usual tradition of statism and managed to form an ideological state. This ideology, especially in the political field has led to conflicts with the Ottomans. As the civilization of Kizilbash can not belong to a nation and these tribes which organized the Safavid state can not belong to one nation. Conclusively in the period of Safavids with participation of new ethnic elements among tribes, traditional organization of Turk tribes was deformed and they have emerged a different tribe system.
PROCEEDINGS of the International scientific and practical conference «Social and humanitarian science in the XXI century: current problems and prospects for their solutions», 2021
Sovyetler Birliği‘nde Türkçülüğe ve ülke içerisinde kendi halklarının ulusal hak ve hukuku için mücadele eden milliyetçi aydınlara karşı, Komünist yönetimin uyguladığı politikalar, çok geniş bir araştırmanın konusudur. Bu bildiride, çoğunlukla Türkistan‘daki millî hareket ve onun Sovyet yönetimi altındaki durumu incelenmeye çalışılacaktır.
1917 de Çarlık Rusya rejime karşı işçi sendikalarında başlayan başkaldırı tüm ülkeyi içine alan bir yangın olacaktı.Bu baş kaldırının sloganı ‘EKMEK ,BARIŞ , ÖZGÜRLÜK’ dü , bu kadar etkili olmasının nedeni ise yıllardır Çarlık Rejiminde ezilen kısıtlanan halka yeni sosyalist devrimcilerin verdiği vaatlerdi. Vladimir İlyiç Ulyanov bilinen adıyla Lenin Bu hareketi başındaki isimdi.İşçi sınıfın yükselişi ve marksizm üzerine kurulan yeni sosyalist devlet çok geçmeden dünya siyasetini büyük aktörleri arasına girdi. Kuruluşundan sonraki yıllarda kapalı ekonomik sistemi , yürüttüğü sıkı tarım , sanayi ,eğitim politikaları ve baskıcı komünist rejimin yardımıyla büyük bir güç olmuştur. Ama esas süper güç oluşu ikinci dünya savaşından sonra döneme yani bilinen adıyla’’Soğuk Savaş’’ dönemine tekabül etmektedir. Uzay programları ve nükleer silahlanma yarışına girişen Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti Birliği , iki kutuplu dünya sistemi olarak adlandırılan güç dengesinin Doğu Bloku’nu temsil ediyordu. Tabiki bu durum çok büyük ekonomik sorumluluklar yüklüyor ve çok fazla iktisadi yük teşkil ediyor. Giderek artan ekonomik yükümlülükler SSCB yi zor duruma sokuyor ve sık boğaz halkın üstündeki ekonomik siyasal baskıları artıyordu.Zaten hali hazırda çok uluslu olan ve bu uluslara karşı asimilasyona kadar varan sıkıntılı politikalar yürüten SSCB,bu ulusları bayrağı altında tutmakta zamanla dahada çok zorlanıyordu. İşte böyle bir ortamda yönetime gelen Mihail Gorbaçov tüm bunlarla başetmek için hem dış politikada hemde iç politikada yeniden yapılandırmaya gitmiştir. Dış ilişkilerdeki uzlaşmacı tavrı ve silahsızlanma çabalarının tek amacı ekonomiktir.Ve Rus halkı tarafından destek görmemişdi. İç politikadaki Perestroika ve Glastnot politikarını ortaya atarak ekonomik reformlar yaparak ve özgürlük ortamı yaratarak sakinleştirmeyi amaçlıyordu. Ama işler planladığı gibi gitmedi. Nitekim kendisinin istifası ve SSCB’nin yıkılmasını şu sözleriyle tarihe not düştü. ‘’ Görevimi kaygı içinde ama umutla bırakıyorum. Herkese iyi şanslar diliyorum. ‘’
Emile Durkheim'ı Yeniden Okumak, 2018
Fransız Aydınlanma fikirleri ve Durkheim düşüncesinin etkileri geç Osmanlı ve erken Cumhuriyet yıllarında Osmanlı-Türk aydın ve bürokratları arasında oldukça revaç bulmuştu. Bu yaygınlığın ve sonrasındaki politik durumun da etkisiyle Durkheim sosyolojisinin Türkiye’de belirleyici bir etkiye sahip olmuştur. Durkheim etkisi tekil olarak Gökalp’e indirgenecek bir konu değildir, bilakis dönemin ruhunda ve siyasi pratiklerde Durkheim’in ön plana alınması bir tercih ve realitedir.Durkheim’ın revaç bulması Durkheim sosyolojisinin hem dinsel/toplumsal olana hem de pozitivist Batı felsefesine aynı anda bünyesinde yer veriyor olmasındandı. 19. yüzyıl Osmanlı’sında devlet bu pozitivist ilerleme anlayışına göre kendisini zaten yenilemekte ve düzenlemekteydi. Mevcut devlet sistemi kendini ulus devlet anlayışına göre yeniden düzenleme ihtiyacı hissettiğinde devletin yeniden düzenlenmesinin yanında, ulusun da yeniden (hem Batılı bilgiye uygun, hem de yerli özellikleriyle) tanımlanması bir zorunluluk halini almıştı. Gökalp’in de 20.yüzyılın başında giriştiği faaliyet, bu dengede bir kimlik ve siyaset inşasıydı.
Öz Sinema; ekonomik, politik ve kültürel olguların ve bu olgulardaki dönüşümlerin topluma aktarımındaki en etkili araçlardan biridir. Türkiye'de iktisadi, siyasi, kültürel ve sosyal konjonktürde meydana gelen değişimler toplumu dönüştürmüş ve bu dönüşüm filmlere konu olmuştur. Ayrıca, bu dönüşümlere paralel olarak film konularında farklılık gözlenmiştir. Bu çalışmada Türkiye'nin farklı dönemlerde yaşadığı iktisadi, siyasi ve kültürel dönüşümler ve bu dönüşümlerin Türk sinemasındaki yansımaları incelenmeye çalışılmıştır. Abstract Cinema is one of the most effective means of conveying economic, political and cultural phenomena and their transformations to society. In Turkey, changes in economic, political, cultural and social conjuncture has transformed the society and this transformation has been the subject of movies. In addition, there were differences in the film topics in parallel with these transformations. In this study economic, political and cultural transformations of Turkey and their different reflections on Turkish cinema. Giriş Bir kitle iletişim aracı olan sinemada anlam farklı imgeler ve temsiller vasıtasıyla izleyiciye aktarılır ve bu temsil ve imgelerin toplumsal yapıdan ve ilişkilerden ve söz konusu ülkenin iktisadi, siyasi ve kültürel gelişme ve dönüşümlerden bağımsız olduğunu savunmak mümkün değildir. Türk sineması ülkenin içinde bulunduğu iktisadi, kültürel sosyal ve siyasal durumlardan her açıdan etkilenmiştir. Bu bağlamda bir bakıma da toplumsal yaşamın ürünü olan sinema, sosyoekonomik, kültürel ve politik yapıya bağlı olarak ve bu yapılardan yararlanarak kendini inşa etmektedir. Toplum ve toplumda yaşanan olaylar sinemayı; sinema da bu olguları daima etkilemektedir. " Sinema toplumdan kaynaklanır ve topluma geri döner. Aslında denilebilir ki bir toplumu anlamak için, sinemasına bakmak yeterlidir. Onda iyi, güzel, hoş, ilgi çekici, kötü, yanlış, doğru ne varsa, sinemasında da o vardır. Belki bir fotoğraf kadar gerçek değil, belki bir miktar hayal gücüne bulanmış.. Ancak ne olursa olsun, bir toplum aşkını, acılarını, mutluluğunu, hüznünü, savaşını, barışını sinema perdesinde yaşar. Tıpkı bir ayna gibi, bir toplumun bütün yansımalarının beden buluşunu izlersiniz sinemada. Kısacası, bit toplumun nefes alışıdır, yaşayışıdır sinema " (Bayrakçı, 2012'den aktaran Sevinç, 2014: 98). Türk sinemasının 1960'lardan 1970'li yılların ortalarına kadarki döneminde gerçekçi bakış açısıyla çeşitli toplumsal sorunlara değinen (iç-dış göç, kentleşme gibi) ve melodram ağırlıklı, 1970'lerden sonra yine melodram ağırlıklı filmlerin yanı sıra; iç-dış göç ve kentleşme sorunlarına işaret eden filmler çekilmiştir. Özellikle 1980'li yıllardan sonra modernizmden postmodernizme geçişle birlikte, hem toplumdan etkilenen hem de izleyiciyi dolayısıyla da toplumu etkileyen sinema da postmodernizmden etkilenmiş ve böylelikle sinemada postmodern temsiller, imajlar, kimlikler giderek daha fazla konu edilmeye başlanmıştır. Kadın filmleri, bunun yanı sıra kentte yabancılaşan taşralı insan profilini, dönemin siyasi, iktisadi ve kültürel koşullarını konu alan filmler yapılmıştır. Ayrıca yine bu yıllarda, 12 Eylül 1980 askeri müdahalesi ile birlikte yaşanan çalkantıları, politik kavgaları ve yine bu yıllarda meydana gelen köklü iktisadi değişimleri yansıtan bir sinemanın varlığından da söz etmek mümkündür. Türk sineması, 1990'lı yıllara adım atarken, 1980'lerden kalma yabancı film egemenliği, iktisadi ve siyasi istikrarsızlığın sebep olduğu birtakım krizler, sinema salonlarının azlığı ve Tv ve DVD teknolojilerindeki gelişimden dolayı insanların genel olarak sinemaya gitmemeyi tercih etmesi gibi nedenlerden dolayı bir çıkmaz içindedir. Fakat yine de tüm bu gelişmelerden dolayı sinemadan beklentisi
The paper is about the history of the Jedidism movement among the Uygurs in the early part of the 20th century. Jedidism was lost when the Uyghurs were betrayed by practically everybody else. It should be remembered as the most positive system of ideas for Turkic peoples and could have the power to save the Turkic world even today.
Coğrafi olarak Asya ve Avrupa kıtalarını içeren " Avrasya " terimi, siyasal olarak daha çok Asya odaklı bir bölgeye karşılık gelmektedir. Tarih boyunca eski ve yeni medeniyetlere beşiklik yapan bu bölge bugün dünya güç merkezleri için daha farklı anlamlar taşımaktadır. Dünya kara kütlesinin %37'sini kapsayan ve dünya nüfusunun % 75'ni barındıran, bunun yanında bilinen dünya enerji kaynaklarının %75'ine sahip olan ve tarih boyunca savaşların ve çatışmaların eksik olmadığı ve adeta dünya tarihinin yazıldığı bir coğrafyadır. Bu çalışmanın amacı Soğuk Savaş sonrasında yeniden şekillenen Avrasya'nın jeopolitik durumunu ortaya koyarak durum tespiti yapmak ve bölgenin yeni oluşan dünya güç merkezleri için ne ifade ettiğini ortaya koyarak ayrıca bu güç mücadelesi içinde Avrasya'nın Türkiye için önemi incelenmeye çalışılmıştır. Çalışma 4 bölümden oluşmakta olup ilk bölümde Soğuk Savaş Sonrası uluslararası sistem incelenmiştir. İkinci bölümde Soğuk Savaş sonrası oluşan yeni sistem ve bu sistemin özellikleri açıklanmıştır. Üçüncü bölümde ise yeni oluşan dünya güç merkezlerinin Avrasya coğrafyası üzerindeki politikaları ve stratejileri ortaya konulmuştur. Dördüncü bölümde ise Avrasya'nın değişen jeopolitiğinin Türkiye için önemi vurgulanmaya çalışılmıştır. Ancak çalışmanın odak noktasını günümüzde dünyadaki enerji kaynaklarını büyük bir kısmına sahip olan ve Soğuk Savaş sonrası dönemde güç boşluğu oluşan Orta Asya, Kafkaslar, Hazar bölgesi oluşturmaktadır. Bu nedenle Orta Doğu, Balkanlar ve Doğu Avrupa gibi bölgeler nispeten dışarıda tutularak inceleme yapılmıştır. Abstract: The term of Eurasia used for determination of Europe and Asia as a whole continent in geographic studies but this term refers to Asia oriented meaning in politics. In this region, many civilizations were established since beginning of history and it is also including many meanings for Power Centers of World in today. The Eurasia continent is consisting 37% of shore of all world land and almost % 75 of all world population live in this region. The people of region faced with many wars and conflicts through history. Therefore, the region called as region of written history. This study aims to determine new geopolitics of Eurasia after Cold War period and explains meaning of region for Power Centers of World. Besides, this study also examines importance and effects of region for Turkey. There are four parts in this study. In the first part, international system was examined after cold war and in the second part, the new parameters of new international system was analyzed. In the third part, the newly emerged Power Centers of World and their policy and strategies in Eurasia region. In the fourth part, the changing of Eurasia geopolitics and affects on Turkey and importance of region for Turkey. But the study considers only Central Asia, Caspian Sea, Caucasian region which are oil and natural gas rich areas that's why the other region in Eurasia such as Middle East, Balkans relatively disregarded.
Selçuklu Araştırmaları Dergisi, 2021
Büyük Selçuklu Devleti'nin kuruluşunda Türkmenlerin potansiyel gücünün etkisi malumdur. Türkmenlerin savaşçı ve mücadeleci ruhu, Horasan'daki bağımsızlık mücadelesi döneminde düzenli ve mücehhez Gazneli ordusuna karşı gerçekleşen savaşlarda Selçuklulara önemli avantajlar sağlamış, neticede bu kitlesel gücü iyi kullanan Selçuklu hanedan üyeleri, Horasan'da bir devri kapatıp yeni bir devri açmayı başarmışlardır. Horasan'da göçebe karakterli bir devletin kurulduğunu duyan uzak sahalardaki Türkmenler de bu yeni devlete tabi olmak için bu bölgeye akın etmişlerdir. Ancak göçebe kökleriyle kurulmuş olsa da Selçuklu Devleti'nin kısa süre zarfında batıya yönelerek farklı ulus ve devletlerle irtibata geçmesi, özellikle İran coğrafyasına egemen olup İran/Sasanî devlet zihniyetiyle bütünleşmesi, yeni kurulan devletin göçebe hususiyetlerinden tedrici şekilde uzaklaşması anlamına
1917 Ekim Devrimi’ne kadar daha çok sözlü edebiyat biçiminde gelişen Kırgız edebiyatı, bu tarihten itibaren hızlı bir değişim ve gelişim süreci içine girmiştir. Yeni kurulan düzenin halka benimsetilmesi ve Sovyet tipi yeni insan modelinin yaratılabilmesi konularında edebiyatçılar önemli görevler üstlenmişlerdir. Çağdaş Kırgız edebiyatının oluşum yılları kabul edilen 1920-1940 yıllarından başlayarak edebiyatçılar Komünist Parti ile birlikte hareket etmiş, partiden aldıkları direktifler doğrultusunda ortaya koydukları eserlerle topluma yön vermeye çalışmışlardır. Çağdaş Kırgız edebiyatının başlangıcı aynı zamanda çağdaş çocuk edebiyatının da başlangıcıdır. Yeni kurulan düzende, çocuklar unutulmamış, çağdaş Kırgız edebiyatının ilk üyeleri bir yandan yetişkinlere yönelik eserler yazarken diğer yandan çocuklara yönelik eserler ortaya koymuşlardır. Yazar ve şairlerin çocuk edebiyatına bu denli önem vermeleri, tesadüfî değildir. Bugünün çocuklarının yarının toplumunu oluşturacak olan yetişkinler olacağını ve Sovyet düzeninin sürekliliğinin sağlanmasının çocukların eğitilmesinden geçtiğini öngören parti, bu konuda doğrudan doğruya edebiyatçılara yön vermiştir. Alınan parti kararları ile çocuk edebiyatı hızla gelişmeye başlamış, ortaya konulan çok sayıda eserle Sovyet ideolojisi Kırgız çocuklarına aşılanmaya çalışılmıştır. Değişik yaş gruplarına yönelik birçok eser, doğrudan doğruya Sovyet ideolojisi gözetilerek kaleme alınmış, Kırgız çocuklarının taze dimağlarını şekillendirmiştir. Bu çalışmada çağdaş Kırgız çocuk edebiyatının şekillenmesinde Sovyet ideolojisinin rolü eserlerden hareketle ortaya koyulmaya çalışılmıştır.
Loading Preview
Sorry, preview is currently unavailable. You can download the paper by clicking the button above.
Türk Dünyası Dil ve Edebiyat Dergisi Turkish World Journal of Language and Literature Sayı/Issue: 56 (Güz-Autumn 2023) - Ankara, TÜRKİYE, 2023
ÖMER SEYFETTİN, 2020
12. TÜRKİYE HARİTA BİLİMSEL VE TEKNİK KURULTAYI, 2009
ÖMER SEYFETTİN’İN TÜRK YURDU DERGİSİ VE TÜRK OCAĞI ÇEVRESİYLE İLİŞKİLERİ , 2020
Balkan ve Yakın Doğu Sosyal Bilimler Dergisi, 2016
HÜSEYİN ÖZBAY'A ARMAĞAN, 2021
DİPAM Perspektif, Sayı: 7, Eylül-2020., 2020