Academia.edu no longer supports Internet Explorer.
To browse Academia.edu and the wider internet faster and more securely, please take a few seconds to upgrade your browser.
2019, Marife Dini Araştırmalar Dergisi
Suffering after the death of a loved one, as in literatures belonging to different cultures also found a place in Turkish literature; in old Turkish poetry "sagu", in classic Turkish poetry "mersiye" has appeared. Tarkibband is the most prefering form, in which elegies that written with various verse forms. Mustaqim-zada expressed his feelings with a lyrical and artful style after the passing away of his master, whom he served for seven years. In addition to the information given about the life, goodness and virtues of Mohammad Amin Tokadi, issues related to the Nakhshibendi sect and mystical concepts were also mentioned. In our study respectively; general information about the lives of Mustaqim-zada Suleyman Sadaddin is given, tarkib-band which formed 12 strophe and 96 distich, text with Arabic script and Turkish transcription, prose form and translation to Turkish of present day is presented and explained.
2019
Sevilen birinin ölümü ardından yaşanan acı farklı kültürlere ait edebiyatlarda olduğu gibi Türk edebiyatında da makes bulmuş; eski Türk şiirinde “sagu”, klasik Türk şiirinde “mersiye” ismi verilen bir türün ortaya çıkmasına sebep olmuştur. Çeşitli nazım şekilleri ile kaleme alınan mersiyelerde en çok tercih edilen şekil, terkîb-i bend´dir. Bu çalışmada 18. asrın; âlim, hattat ve mutasavvıflarından Müstakîm-zâde Süleymân Sa‘deddîn´in hocası Mehmed Emîn-i Tokâdî´nin vefatı üzerine kaleme aldığı terkîb-i bendi ilim âlemine tanıtılmıştır. Müstakîm-zâde; yedi yıl hizmetinde bulunduğu hocasının vefatının üzerinde bıraktığı hissiyatı; lirik ve sanatlı bir üslupla dile getirmiştir. Şiirde, Mehmed Emîn-i Tokâdî´nin hayatı, iyilik ve faziletlerine dair verilen bilgilerin yanı sıra; Nakşibendiyye tarîkatına ait husûslara, tasavvufî kavramlara da değinilmiştir. Çalışmamızda sırasıyla; Müstakîm-zâde Süleymân Sa‘deddîn´in hayatı ile ilgili genel bilgiler verildikten sonra, 12 bend ve 96 beyitten oluşan terkîb-i bendinin Arap harfli ve transkripsiyonlu metnine yer verilmiş, şiir günümüz Türkçesi ile nesre çevrilerek muhtevasına ilişkin değerlendirmeler yapılmıştır. Anahtar Kelimeler Müstakîm-zâde, Mehmed Emîn-i Tokâdî, Nakşibendiyye, Terkîb-i Bend, Mersiye Suffering after the death of a loved one, as in literatures belonging to different cultures also found a place in Turkish literature; in old Turkish poetry “sagu”, in classic Turkish poetry “mersiye” has appeared. Tarkib-band is the most prefering form, in which elegies that written with various verse forms. Mustaqim-zada expressed his feelings with a lyrical and artful style after the passing away of his master, whom he served for seven years. In addition to the information given about the life, goodness and virtues of Mohammad Amin Tokadi, issues related to the Nakhshibendi sect and mystical concepts were also mentioned. In our study respectively; general information about the lives of Mustaqim-zada Suleyman Sadaddin is given, tarkib-band which formed 12 strophe and 96 distich, text with Arabic script and Turkish transcription, prose form and translation to Turkish of present day is presented and explained. Anahtar Kelimeler Mustaqim-zada, Mohammad Amin Tokadi, Tarkib-Band, Elegy, Nakhshibendi Sect
Semih YEŞİLBAĞ, 2018
Akademik Dil ve Edebiyat Dergisi, 2019
İnsanlara yol göstermek, öğüt vermek amacıyla yazılan eserlere nasihatnâme adı verilmiştir. Kur'ân ayetlerinde ve hadis-i şeriflerde yer alan öğüt vermeyi teşvik edici ifadeler İslam toplumlarının edebiyatlarında bu türdeki eserlerin yazılmasına vesile olmuştur. Genel olarak ahlakî-didaktik türde eserler olan nasihatnâmeler manzum veya mensur olarak yazılabilmektedir. Bu nasihatnâmelerden biri de XVI. yüzyıl şairlerinden Za'îfî'ye aittir. Eser, Topkapı Sarayı Müzesi Kütüphanesi'nde Revan Köşkü, nr. 822'de kayıtlı Za'îfî Külliyatı'nın 169b-173b varakları arasında yer alır. Müellif besmele, hamdele, salvele, dîbace şeklindeki klasik mensur eser tertibine uygun olarak düzenlediği nasihatnâmesinde yer yer ağır ve süslü bir dil kullanmakla birlikte genel olarak sade ve kolay anlaşılır bir dili tercih etmiştir. Zira nasihatnâmelerde esas olan mesajın çok sayıda insana ulaştırılmasıdır. Ele aldığı konuları soru-cevap yöntemiyle adeta bir topluluğun karşısında sohbet ediyormuş gibi anlatmıştır. İleri sürdüğü fikirleri desteklemek amacıyla ayet ve hadislerden istifade etmiştir. Ayet ve hadislerin önce orijinal şeklini ardından Türkçe tercümesini vermiş, bazılarının tefsirini de ilave etmiştir. Ele aldığı konuyu daha iyi açıklamak ve esere akıcılık katmak amacıyla nasihatnâmesinde hikâyeye de yer vermiştir. Bazen de konunun akışına uygun bir şiir söylemiştir. Klasik dönem mensur eserlerin en önemli unsurlarından biri olan seciyi başarılı bir şekilde kullanmıştır. Bu makalede Za'îfî'nin hayatı ve eserleri hakkında bilgi verilmiş, henüz üzerinde herhangi bir çalışma yapılmamış olan Kitâb-ı Sabru'l-Mesâyib adlı nasihatnâmesi muhteva, dil ve üslup yönünden incelendikten sonra eserin günümüz harflerine aktarılan metni ile eserin orijinal metni sunulmuştur.
Bursa Uludağ Üniversitesi, 2019
Kişinin günahlardan korunmuş olduğunu ifade eden İsmet sıfatı, peygamberlerin sıfatları arasında en tartışmalı olanıdır. Bu sıfatın varlığı hakkında tartışmalar olduğu gibi, kapsamı ve mahiyeti hakkında da birçok tartışma vardır. İsmet ile irade arasındaki ilişki, İsmet'in başlangıç zamanı ve ne tür günahları kapsadığı, peygamberlerin Kur'ân'da zikredilen hatalarının İsmet sıfatıyla bağdaşmaması, tefsîr kitaplarında nakledilen İsmet'e muğayir İsrâilî hikayelerin varlığı vb. meseleler tartışmanın temel konularını oluşturmaktadır. Bu tartışmaların bir kısmı akli çıkarımlar neticesinde ortaya çıkarken, büyük bir kısmı da İsmet anlayışının Kur'ân ile bağdaştırılma çabası neticesinde ortaya çıkmıştır. Peygamberlerin Kur'ân'da zikredilen hataları, İsmet anlayışının oluşumunda referans olarak kullanılmak yerine, aklî çıkarımlar neticesinde ortaya konulan İsmet anlayışına uygun hale getirilmeye çalışılmıştır. Sonuçta İsmet sıfatıyla alakalı birçok çelişki ortaya çıkmıştır. Bu çalışmada İsmet sıfatıyla ilgili bahsettiğimiz tartışmalar ortaya konularak, bu sıfatın, bir rivâyet tefsîri olan İmam Beğavî'nin tefsîrine yansıması ele alınmıştır.
Bir nazım türü olarak nasihatnâmeler, genel ahlâkî değerleri bireyden başlayarak toplumun her kesimine öğretme amacı güden eserlerdir. Her edebiyatta şekil farklılıkları bir yana bırakıldığında örneklerine rastlanan eserlerden olan nasihatnâmeler, Türk edebiyatında da erken dönemlerden itibaren izlenebilmektedir. Klasik dönemde özellikle Farsça ile olan münasebetler, nasihatnâme türünde de önemli etkileşimlerin olmasına zemin hazırlamıştır. Feridüddin Attar’ın (öl. 1221) Pendnâmesi’nin pek çok tercümesinin yapılmış olması ve bu eserlerin çoğaltılması bu durumu gösteren örneklerdendir. Başlangıçta şekil ve içerik olarak devam eden bu etkileşimler, zaman içinde Türk edebiyatının kendi dönem ve ihtiyaçlarına paralel bir şekilde başarılı ve orjinal örnekler vermeye başlamıştır. Oğlu Ebu’l-hayr Mehmed Çelebi için yazdığı Hayriyye/Hayrî-nâme adlı eseri ile türün en önemli örneklerinden birini veren Nâbî’nin (öl. 1712) bu eserinin bir nüshası devamına Pend-i Sa‘îd adlı bir başka nasihatnâme yazılmıştır. İncelemeler neticesinde bu nasihatnâmenin Hicâbî mahlasını kullanan bir şair tarafından yazılmış olabileceğine ilişkin değerlendirmeler yapılmıştır. Eserin tespit edilen nüshalarından hareketle nasihatnâmenin metni oluşturulmuş ve oluşturulan bu metin üzerinden eserin şekil ve muhteva özelliklerine ilişkin bilgiler sunulmuştur.
Edebali İslamiyat Dergisi, 2019
İslam tarihi boyunca Hz. Peygamber’den günümüze değin birçok farklı fırka/mezhep temel düşüncelerini meşrulaştırmak için Kur’ânî nassları yorumlama faaliyetleri içine girmiştir. Bu yorumlama faaliyetlerine başvuran fırkalardan biri de Fâtımiler döneminde altıncı halife Hâkim bi Emrillâh(v.411/1021) liderliğinde kurulan daha sonra Hamza b. Ali, Muktenâ el-Bahâuddîn, İsmâil et-Temîmî başta olmak üzere mezhebin diğer dâileri tarafından sistemleştirilen Dürziliktir. Dürziliği kısaca tarif edecek olursak; Dürzilik, başta Hamza b. Ali olmak üzere Muktenâ el-Bahâuddîn, İsmâil et-Temîmî ve diğer hudud ve dâiler aracılığıyla sistemleştirilen, temelde Hâkim bi Emrillâh’ın uluhiyeti üzerine inşâ edilen, diğer tüm dinlerin neshedildiği inancına sahip olan Hâkim ve Hamza’nın yeniden zuhûr etmesiyle birlikte mevcût maddi dünyanın onların eline geçip Dürzi hükümdarlığının süreceğine inanan bir mezheptir.Dürzilik, İsmâilîlikten neş’et etmesi ile birlikte kendi temel düşünce sistem ve doktrinlerini oluşturmak için başta Kur’ân-ı Kerîm olmak üzere Hint, Yunan felsefi, eski Eflatunculuk, semâvî dinler ve daha birçok farklı kaynaktan etkilenmiştir.Dürzilerin temel İslâm düşüncesine muhâlif görüşlere sahip olması, bulundukları toplumda hep bir azınlık oluşturmuş olmaları ve daha birçok sâik, onların bâtınî karakterli bir oluşum olmalarına sebep olmuştur. Böyle bir yapıya sahip olmaları nedeniyle tarih boyunca haklarında çok az şey bilinmiş ve hep merak konusu olmuşlardır. Ancak 19. yüzyıl ile birlikte Dürzilere ait kutsal metinlerin gün yüzüne çıkmasıyla başta batıda olmak üzere dünyanın birçok farklı yerinde haklarında akademik çalışmalar yapılmıştır. Şüphesiz Dürzilere ait en kutsal eser Resâilü’l-Hikme risâleleridir. Bu eser toplam 111 risâleden oluşmakta olup Hamza b. Ali, Muktenâ el-Bahâuddîn ve İsmâil et-Temîmî ve diğer dâiler tarafından kaleme alınmıştır. Dürzilerin Resâilü’l-Hikme dışında birçok kutsal eserleri daha bulunmaktadır.İşte bu kutsal eserlerden biri de kitap tanıtımımızın da konusu olan Mishafu’l-Münferid bi-Zâtihi adlı mahtût eserdir. Eserde yer alan ifadelerin birçoğu Resâilü’l-Hikme adlı kitapta da birebir tekrar edilmiştir. Bu eserde Kur’ân âyetlerinin birçoğu ya aynen blok halinde alınmış ya da üzerinde kelime ekleme-çıkarma yoluyla birtakım tasarrufta bulunarak tahrif edilmiştir. Eser genel olarak Hâkim bi Emrillâh’ın uluhiyetini ikrâr, onu ilâh edinme, Dürzilerin cennet nimetleriyle nimetlenme, düşmanların ise cezaya müstehak olacağı şeklinde dua üslubuyla yazılmış ifadeler içermektedir.
2024
In the history of Turkish literature, there are many poetic works concerning historical figures and historical events. These can be standalone or can be found within other works. In this study, it is aimed to transcribe, examine, and introduce the poetic part found at the beginning of the prose work Translation of Qısas al-Anbiya, attributed to Mustafa b. Mirza el-Bolevî, which is registered under number 444 in the Hüsrev Pasha Section of the İstanbul Süleymaniye Manuscript Library. The poetic part in question consists of one hundred and four couplets and contains information particularly on the history of the Mamluk Sultanate and its ruler, Sultan Qansuh al-Ghuri. The work also makes references to Mir Hussein, one of the important emirs of Qansuh al-Ghuri, and to some historical structures built in Jeddah during that period. It is believed that this study will contribute to both Turkish history, Mamluk history and the history of Turkish literature.
Hadith, 2021
Bu makalede Müslim’in (öl. 261/875) hadis tenkidini uygulamalı olarak gösterdiği, öğretici bir gayeyle telif etmiş olduğu Kitâbu’t-temyîz isimli ilel eserinde başvurduğu ve erken dönem hadisçilerin ortak metodu olarak nitelediği metin tenkidi metodu incelenmiştir. Ayrıca bu eserdeki izah ve uygulamalar ışığında mütekaddim münekkidlerin hadis tenkid metodu ele alınmıştır. Kitâbu’t-temyîz’de Müslim’in hadis metinlerini, neredeyse tüm metin tenkidi esaslarına dikkat ederek değerlendirdiği görülmektedir. İncelenen yirmi beş hadisin yirmi ikisinde metin tenkidi uygulanması oldukça dikkat çekicidir. Hadis metnindeki hatanın kaynağını muâraza (karşılaştırma) yöntemiyle araştıran Müslim, Şu’be, İbn Şihab gibi âlimlerin hadis rivayetlerindeki hatalarını tespit etmiş, böylece senedin sıhhatinin metnin sıhhatini garanti etmediğini göstermiştir. Günümüzde metin tenkidiyle alakalı çalışmalarda fazla dikkate alınmadığı görülen Müslim’in bu değerli eserinde, Sahîh-i Buhârî gibi önemli hadis kaynaklarında bulunan bazı hadislere metin tenkidi uygulandığı tespit edilmiştir. Müslim, eserinde takip ettiği yöntemin Şu’be, Abdurrahman b. Mehdî gibi hadisçilerin ortak yöntemi olduğunu bildirir. İllet, nekâret, teferrüd ve muhalefet gibi usul kavramlarını açıkça metin tenkidi kapsamında kullanan Müslim’in eseri, ilel ve rical kaynaklarında geçen muhtasar tabirlerin arkasında yatan metin tenkidine ışık tutması yönüyle fevkalade önem arz etmektedir. Bu makalede muâraza-metin tenkidi ilişkisine ve Müslim’in vasfettiği metodun Buhârî, İbn Hibbân gibi erken dönem ve Zehebî, İbn Kesîr ve İbn Hacer gibi geç dönem hadisçiler üzerindeki izdüşümüne de değinilmiştir.
ODÜ Sosyal Bilimler Araştırmaları Dergisi (ODÜSOBİAD), 2021
Bu çalışmada, XVII. yüzyıl Türk ilim dünyasının müsbet düşünceyi temsil eden çok yönlü bir âlimi olan Kâtip Çelebi'nin (1609 Mîzânü'l adlı eseri çerçevesinde "Bid´at" kavramına yaklaşımının incelemesi amaçlanmaktadır. Çalışma giriş ve iki bölümden oluşmaktadır. Giriş bölümünde Kâtip Çelebi'nin biyografisine yer verilmiş ve kendisinde âdeta baştan sona bid´at karşısında takınılması gereken tavırdan bahsedildiğini söyleyebileceğimiz Mîzânü'l-Hak fî İhtiyâri'l-Ahakk ile ilgili kısa bir tanıtım yapılmıştır. bölümde Bid´at ve Sünnet kavramları ele alınarak İslam düşüncesinde kavramlara yüklenen anlamlar kısaca izah edilmeye çalışılmış ve bu bağlamda Ehl i sünnet ve Ehl i Bid´at adlandırmaları incelenmiştir. Bunların ardından meseleyi özetleyecek bir değerlendirme yapılmıştır. İkinci bölümde ise Mîzânü'l-Hak' "Bid'at" konusu Michigan Üniversitesi Kütüphanesi İslami el yazmaları özel ko Osmanlıca nüsha öncelikle çeviri olarak verilmiştir. Akabinde Kâtip Çelebi'nin "Bid´at" düşüncesi, ifade edilen nüsha bağlamında incelenmiş olup, İslam düşüncesi ve tarihine vakıf olan müellifin, din ve bilim beraberliği çerçevesindeki insani ve realist bakış açısıyla meseleye yaklaşımı özlü bir şekilde ortaya konulmuştur.
Bu çalışmada, Nûrî adlı/ mahlaslı biri tarafından manzum olarak yazılmış, 1308/1891 yılında taşbaskısı yapılmış 24 sayfalık Manzûme-i Âdâb-ı Zikr adlı eserin tanıtımı, incelenmesi ve metnin transkripsiyonlu aktarımı yapılmıştır. Edirneli Mehmed Nûrî’ye ait olabileceğini düşündüğümüz “Manzûme-i Âdâb-ı Zikr” adlı eser; iki manzum risaleden meydana gelmektedir. Eserin sonunda yedi beyitlik bir Na’t-ı Şerif ve Hatm-ı Hâce duası da yer almaktadır. İlk risale; “Haza er-Risâletü’l-Manzûme Fî Âdâbi‘z-Zikri‘n-Nakşibendiyyi‘l-Hâlidî” başlıklı 160 beyitlik bir mesnevidir. Bu mesnevi, Hâlid-i Bagdâdî’nin “Risâle Fî Âdâbi’zZikr”inde yer alan, zikirde gerekli yirmi adabı açıklayan manzum bir Türkçe tercümedir. Nasihat-nâme türündeki ikinci risale; 92 beyitlik “Haza Risâletü‘lManzûme Fî Hakkı‘n-Nasîha ve Musâbabetü’l-İhvân” başlıklı bir kaside olup, tarikat ehlinin kendi içerisinde ve toplum içinde dikkat etmesi gereken hususları, bazı uyarı ve öğütleri ihtiva etmektedir. İSAM Osmanlıca Risaleler Veri Tabanı’nda kayıtlı olan bu eserin tanıtılıp gün yüzüne çıkarılması, bu alanda yapılacak olan yeni çalışmalara katkı sağlayacaktır.
Müfessirler tefsir faaliyeti yürütürken birtakım ilimlerden yardım almışlardır. Ulûmu'l-Kur'ân türü çalışmalarda bir arada incelenen bu ilimlerin en önemlilerinden birisi de kökleri sahâbeye kadar uzanan Garîbu'l-Kur'ân ilmidir. Bu ilim, ilk bakışta hemen anlaşılamayan, kavranmasında güçlük yaşanan ve manasının ortaya konması noktasında Arap diline vukûfiyet gerektiren garîb kelimeleri konu edinmektedir. İslam ilim tarihinde Garîbu'l-Kur'ân ilmini merkeze alan birçok çalışma yapılmıştır. Tezimizde, bu çalışmalardan biri olan ve Zeydiyye mezhebinin kurucu imamı Zeyd b. Ali'ye (öl. 122/740) isnâd edilen Tefsîru Garîbi'l-Kur'ân isimli eser incelemeye alınmıştır. Öncelikle Zeyd b. Ali'nin hayatı ve eserleri kısaca tanıtılmış ve Tefsîru Garîbi'l-Kur'ân'ın dahil olduğu tefsir türü hakkında bilgiler verilmiştir. İmam Zeyd b. Ali'nin bu eseri, Abdullâh b. Abbâs'a (öl. 68/687-88) isnâd edilen eserlerden sonra günümüze ulaşan ilk Garîbu'l-Kur'ân türü çalışma olarak ön plana çıkmaktadır. Buna rağmen Zeyd b. Ali sonrası dönemde kaleme alınan tefsir kaynaklarında Tefsîru Garîbi'l-Kur'ân'a atıfta bulunulmadığı görülmektedir. Bunun en belirgin sebebi eserin Zeyd b. Ali'ye isnâdının sıhhatiyle ilgili menfi yönde seyreden ciddi iddiaların öne sürülmüş olmasıdır. Dolayısıyla Tefsîru Garîbi'l-Kur'ân'ın, mevsûkiyet yönünden de incelenmesi gerekmektedir. Bu sebeple tezimizde eserin mevsûkiyeti meselesi, hadis usulü kriterleri merkeze alınarak çeşitli yönlerden ayrıntılı bir şekilde tahlil edilmiştir. Bu tahlil sonucunda eserin Zeyd b. Ali'ye isnâdında önemli bir problem olmadığı sonucuna varılmıştır. Bütün bunlara ek olarak eserin şekil ve muhteva açısından taşıdığı özellikler başlıklar halinde ortaya konmuş, eserin kaynakları, kendisinden sonraki çalışmalara etkisi, bu çalışmalarla farklılaştığı noktalar ve orijinal yönleri tespit edilmiştir. Eserle ilgili bu inceleme sürecinde temel tabakât ve ricâl kitapları, fihrist türü eserler, hadis ve tefsir çalışmaları başvuru kaynakları olarak kullanılmıştır.
Hikmet Yurdu Dusunce-Yorum Sosyal Bilimler Arastirma Dergisi, 2015
Ebû Tâlib el-Mekkî (v. 386/996), kendi zamanı ve sonraki sûfî düşünce üzerinde iz bırakmış önemli bir isimdir. Onun Kûtu'l-Kulûb adlı günümüze ulaşan tek eseri, tasavvuf erbabınca son derece önemli sayılmış ve bu eserden çokça istifade edilmiştir. Bu makalede el-Mekkî'nin Kur'ân tasavvuru, söz konusu eseri ışığında ele alınmıştır. Onun Kur'an'ı, sadece zâhirî ve tarihsel bir metin olarak görmediği anlaşılmaktadır. Tam aksine onun düşüncesinde Kur'ân, evrensel, derûnî, rûhânî boyutları olan bir hayat kitabıdır.
Bir insanın günlük yaşamında kullandığı sözcük kadrosu kendisi hakkında fikir vermede belirleyici bir ölçüttür. Aynı şekilde bir dilin söz varlığı da o dil hakkında fikir verir. Söz gelimi, teknoloji terimlerinin yerli ya da yabancı kökenli oluşu o dili kullanan toplumun teknoloji üreticisi mi yoksa tüketicisi mi olduğu hakkında ipuçları verecektir. Bir bütün olarak bakıldığında, ele alınan bir metin de sözcük kadrosuyla varlık gösterir ve dilin küçük de olsa bir kesitini yansıtır. Metnin oluşturulduğu dönem ve ilgili olduğu konu bağlamında dilin o döneme ait kesitindeki durumu, gelişimi ve değişimi hakkında bilgi edinilmesine yardımcı olur. Özellikle belirli bir meslek diline ilişkin metinlerin sundukları özel dil malzemesi ve terimlere erişim imkânı, onları söz varlığı açısından daha da değerli kılar. Bu noktada tıp metinlerinin önemli bir yeri vardır. İçerdikleri anatomi, botanik, eczacılık ve çeşitli sağlık bilgisi terimleriyle; hastalık adları, bazı maden ve kimyasal madde adları açısından hem dil tarihi hem de tıp tarihi araştırmacılarına kaynaklık edip önemli bir malzeme sağlamaktadırlar. Bu çalışmada XVIII. yüzyılın ilk yarısında tercüme edilmiş bir tıp metni olan Terceme-i Kitâb-ı Ebûbekir Er-Râzî'nin söz varlığı ele alınmıştır. Metinde kullanılan sözcükler kökenleri, anlamları ve sıklıkları bağlamında ele alınıp değerlendirilmeye çalışılmıştır. Çalışmanın Türk dili, kültür tarihi, tıp tarihi ve ilgili diğer alanların araştırıcılarına katkı sağlaması amaçlanmaktadır.
Erdem 78, 2020
İlk baskısı Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından 2011 yılında yapılan Kitâbü’s-Saydana Fi’t-Tıbb adlı eser, 2019 yılında Atatürk Kültür Merkezi Başkanlığı tarafından gözden geçirilip yeniden düzenlenmiş hâliyle yayımlandı. Çeşitli alanlarda yaptığı ilmî çalışmalar ve verdiği eserleriyle XI. yüzyılın öne çıkan büyük isimlerinden olan Beyrûnî/Birûnî’nin yaşlılık döneminde yazdığı son eseri olan Saydana, eczacılık ve tıp alanlarında daha çok ilaç yapımı ve tıbbi tedaviler için kullanılan çeşitli bitkisel, madenî, hayvanî terimler hakkında bilgiler veren, Arap alfabesine göre sıralanmış ve bir sözlük mantığında hazırlanmış önemli bir kaynak eserdir. Kitap, Beyrûnî’nin hayatı ve eserleri hakkında bilgiler veren bir Giriş bölümünün ardından gelen Bibliyografya ve Sözlük bölümün ardından gelen Dizin bölümlerinden oluşuyor. 16x24 ebadında basılan eser, XXII+450 sayfadan ibarettir. Bu yazıda çoğunlukla bu kaynak eserden faydalanılarak Beyrûnî’nin hayatı, eserleri ve özel olarak da Kitâbü’s-Saydana Fi’t-Tıbb hakkında bilgiler verilmiştir
Journal of Turkish Studies, 2013
XVII. yüzyıl sonu ve XVIII. yüzyıl başında yaşamış, Berberzâde Zihnî'nin asıl adı Mehmed'dir. İstanbul'da doğmuştur. Berberler kethüdalığı, divan kâtipliği ve tersane rûznâmeciliği gibi çeşitli görevlerde bulunan Zihnî, Edirne Vakası'nda Sadrazam Râmî Paşa'ya yardım etmesi sebebiyle görevinden azledilmiştir. Berberzâde Mehmed Zihnî, "Mukâbele-i suvâri" görevinde bulunduğu sırada vefat etmiştir (H. 1127/ M. 1715). Berberzâde Mehmed Zihnî'nin tarafımızca incelenen Divanı'nda yer alan, terkîb-bendi, XVI. yüzyıl şairi Bağdatlı Rûhî'nin sosyal eleştirileriyle meşhur olmuş terkîb-bendine yazılmış bir naziredir.
Akademik Dil ve Edebiyat Dergisi Journal of Academic Language and Literature, 2021
Mehmed Refik Efendi is one of the poets who continued the tradition of classical poetry in the 20th century. The poet, famous as Refîk-i Tarsûsî, spent his life (as far as can be determined) in Tarsus, Kayseri, and Egypt. The only known work of the poet is Ezhâr Yâhud Mecmûʿa-i Eşʿar, which consists of 48 pages. His work was published in 1909. There are fifty-six poems in the work, which are arranged in ghazal, şarki, muhammas, murabba, masnavi, kit’a, müstazad, and mufrad verse forms. Using titles and punctuation marks in some of his poems, the poet wrote poems in accordance with the tradition of writing joint poems. Refîk wrote most of his poems in amorous style and wrote a few poems with a hikami content. Among these, the poet included clues about his own life with his four poems on the theme of homeland and couplets in this manner. Although not detailed in his poems, Refik pointed to the events of the period, scientific developments and changes, and the differences between the Western world and the Ottoman Empire. In this study, for the first time, the poems in Ezhâr Yâhud Mecmûʿa-i Eşʿâr were given through transcription, and a concise review was written based on the work.
Takdim İki âlim Nur talebesinin çevirdikleri Risale-i Nur Mesnevisinin tercümesi için bir ölçü olsun, diye bu 19 İ’lemli Zeyli tercüme ettim. Bu ağabeylerimin eksikliklerini şöyle dört kısımda hülasa edebiliriz: 1) Bu parçada Arapça ve Osmanlıcada terminoloji olan 20 kelime aynen bırakılmıştır. Ki Türkçede bugün bunlar anlaşılmıyor. “Mana-ı harici” gibi.. Teknik olarak da birçok cümle, yanlış çevrilmiş veya yanlış bağlanmıştır. Kitapta bunların altını çizdim. 2) Üstadın kendine has tabirleri, ıstılah ve deyimmiş gibi bırakılmış. Bunların hiçbir sözlükte karşılığı yok. “Zahirî meal” manasındaki “medlûl-ı zıllî” ifadesinde ve sanayi manasına gelen “san’at” kelimesinde göründüğü gibi. Hâlbuki Üstad Hz.leri, Allah’ın Sani’ isminin tecellisi için ve sanayi manasında bu kelimeyi kullanıyor, bizim bugün kullandığımız san’at kelimesi manasına edeb ve edebiyat kelimesini tercih ediyor. 3) Üslup ve ifade Mesnevinin ciddiyetine yakışmıyor; tabirler Osmanlıca olmakla beraber çok nakarat ve rekâket var. Hâlbuki kitabın aslı olan Arapçası çok akıcıdır ve manadan yoksun hiçbir tekrarı içermiyor. Bunun yanında zaman kipleri ahenkli verilmemiş; cümle ve paragraf araları kopuk kalmıştır. Nazm-ı meani göz önünde bulundurulmamıştır. Üstadın Avrupai felsefe ile ilgili ifadesi, bütün fen bilimlerine yönelikmiş gibi gösterilmiştir. 4) Bunlara benzer onlarca eksiklikle beraber, bu çalışmaları tercümeden ziyade, Osmanlıca kisvesi altında gizlenmiş kuru bir meal gibidir. Üstadın istediği manayı ve maksadını vermiyor. İşte bu ağabeylerimin bu çalışmalarını medar-ı istifade yapayım, diye bu numune parçayı tercüme ettim. Çünkü işin içinde Üstadın ve cemaatin hukuku var. Ayrıca bu parçayı seçmemin sebebi, en zayıf parça diye değil de, tercümesi en güzel yapılmış kısım, diye seçtim. Güzel kısmı böyle ise, geri kalan kısmı siz düşünün!
DergiPark (Istanbul University), 2023
Öz: erh gelene i, özellikle slam medeniyetinin tesiriyle Türk edebiyatına da etkilemi ve yüzyıllar boyunca manzum ve mensur olarak pek çok erh kaleme alınmı tır. Bu alanda ortaya konulan çalı malar incelendi inde Farsça eserlerin erhlerinin büyük bir yer tuttu u görülmektedir. Ya adı ı dönemde ve sonrasında Hindistan, ran ve Anadolu'da oldukça sevilen ve okunan Sâib-i Tebrîzî'nin Dîvân'ı da seçili iirleri esas alınarak çe itli erh metinlerine konu olmu tur. Bu çalı malardan biri de Ömer Fâik'in Sâib'in "ney" konulu gazeline yaptı ı erhtir. Muhtelif kaynaklarda Ömer Fâik'in erhinin nüshalarından biri eklinde tanıtılan bu metnin aslında Ebubekir Nusret'e ait oldu u tespit edilmi tir. Metinde "Nusret" mahlasıyla yazılmı bir beytin bulunması ve ârihin ba ka bir eserinde ilgili gazeli neredeyse aynı ifadelerle erh etmesi eserin Ebubekir Nusret'e aidiyetine dair görü ü desteklemektedir. Her erh çalı masında ârihler kendilerine özgü bir sistem geli tirirler. Bunların tespitinde ortak bir metin üzerine kaleme alınan erhlerin incelenmesi oldukça önemlidir. Bu dü ünceden hareketle makalede bahsi geçen metinler mukaddime, sebeb-i te rih, Sâib hakkında de erlendirmeler, erh yöntemi ve erhin kaynakları açılarından kıyaslanarak de erlendirildi. Bu mukayesenin neticesinde iki eser arasında birtakım farklılık ve benzerlikler tespit edilerek bunların ortaya çıkmasında ârihlerin erh metotlarının etkisi üzerinde duruldu.
Loading Preview
Sorry, preview is currently unavailable. You can download the paper by clicking the button above.