Academia.edu no longer supports Internet Explorer.
To browse Academia.edu and the wider internet faster and more securely, please take a few seconds to upgrade your browser.
2015, MİLEL VE NİHAL inanç, kültür ve mitoloji araştırmaları dergisi
…
15 pages
1 file
Her geçen gün etkisini artırmakta olduğu görülen küresel sistem araçları içerisinde, farklı medeniyet tasavvurlarına sahip kültürler ve bunlar arasındaki ayrımsal yahut eklektik ilişkilerin belirleyiciliği öne çıkmaktadır. Özellikle post-modern süreç bağlamında dini düşünce ve eylem yönünde ortaya çıkan bir takım farklılaşmalar söz konusu durumu kayıtlar niteliktedir.
2011
Bilgi ve haberlerin kesin ve duz bir sekilde verildigi basin endustrisi modernizmi temsil etmekteyken, cevrimici gazete, basili gazetedeki butun haber ve bilgileri icerse bile, karistirip harmanlama egilimiyle postmodern bir nitelik tasimaktadir. Cevrimici gazeteler bilgi vermekten ziyade genel gorunumleriyle ilgilenmektedir. Bunun icin muhabir adlarini on sayfadan cikarmakta, gazetenin spor, haber, sanat gibi butun bilesenlerini yan yana gelecek sekilde yeniden duzenlemekte, haberlerin yanina tiklanabilir reklamlar koymakta, haberin verilme seklini ve manset buyukluklerini gun boyunca degistirmekte, boylece gercekligi simule etmektedir. Cevrimici gazetelerde haberler icerigi uzerinden degil, mansetin parlakligi ve on sayfadaki yeri uzerinden satilacak birer metaya donusmustur. Sunulan parlak paketler, bir gercekdisilik duygusunu, haberin okuyucunun kendi hayatindan uzakta oldugu duygusunu islemektedir. Cevrimici gazetenin sahiciligi yoktur; gun boyunca bilinmeyen sayida insana cesi...
Kronolojik zamanın yaşlılığı açıklamak için tek ölçüt olarak alınması bugün klasik gerontolojiye yöneltilen eleştirilerin başında gelmektedir. Söz konusu eleştirinin felsefenin yaşlılığa yaklaşımında da belirleyici olduğu söylenebilir. Zaman algısının her şey gibi yaşamın akışını da yönettiği bir dünyada yaşlılığın ve yaşlanmanın anlaşılması ve anlamlandırılması, felsefi bir çerçeveden bakıldığında zamanın algılanma biçimlerinin ayrıntılı bir çözümlemesine bağlı görünmektedir. Büyük anlatıların çöktüğü, zamanın tarihselliğinden arındırıldığı ve mekanikleştirildiği postmodern dünyanın yaşlılığa bakış açımıza olan olumsuz etkileri ancak farklı zaman kavramlarına başvurularak anlaşılabilecek hatta aşılabilecek bir problemdir. Bu çalışmada söz konusu zaman algılarından biri olan anlatı üzerinde durulmuş ve anlatının zamanla bağının, günümüzde bilgeliğini ve saygınlığını yitiren yaşlıların içine düştüğü varoluş kaygısını anlamlandırma noktasındaki katkısı irdelenmiştir.
İnsanlığın Sanayi Devrimi’ne kadar binlerce yıl boyunca, küçük teknolojik gelişmeler ve coğrafi şartlar dışında aynı standartlar çerçevesinde yaşadığı bilinmektedir. Sanayi Devrimi ve ardından gelen muhteşem teknolojik dönüşüm, insanlık tarihini, daha önce hiç yaşanmamış ve karşılaşılmamış bir evreye sokmuştur. Başka bir ifadeyle, Sanayi Devrimi öncesi teknolojik gelişimin toplamı, Sanayi devrimi sonrasındaki gelişimden çok daha azdır. Halbuki yaklaşık 100.000 yıllık bir döneme karşılık 1300 yıllık bir dönem kıyaslanmaktadır. Haliyle Sanayi Devrimi ile birlikte başlayan modern çağlar insanlığın o zamana kadar tecrübe ettiği bütün birikimini bir kenara koyarak, bambaşka bir yaşam formu ortaya koymuştur. İşte tam da bu nedenle Modernizmin dayattığı yaşam biçimine tepki olarak Postmodernizm ortaya çıkmıştır. Bu çalışmada, postmodernizmin hem muğlaklığı nedeniyle hem de farklı düşünürlerin söz konusu kavramı farklı bir şekilde algılamalarından dolayı, bilhassa farklı görüşteki siyaset felsefecilerin görüşlerine yer verilecektir. Ön postmodern düşünür olarak Adorno, Postmodernizmi, modernizmin tamamlanmamış bir proje olarak gören Habermas, modernizmin oluşturduğu tahakkümü yadsıyan Foucault ve postmodern toplumu simüle edilmiş toplum olarak tanımlayan Baudrillard ele alınacaktır.
Bilimname: Düşünce Platformu, 2019
Bilindiği üzere, istikbâl-i kıble namazın şartlarından biridir. Allah Teâlâ Bakara sûresinin 144. âyetinde "
Siberuzay ve Siberpunk'ın coğrafyası ve sosyokültürel atmosferinin anlatıldığı sanatsal ve felsefi açıdan irdelendiği araştırma kitabı.
POSTMODERN GÜNDELİK HAYATTA NORMALİN ZORBALIĞI Öz Sosyalizasyon sürecinde gündelik hayatın sahip olduğu normallik, bireyin edim-bilgisini düzenlediği bir ayna işlevi görmektedir. Bu bağlamda dinler, gündelik hayatı düzenlemeyi ve dolayısıyla normal olanı tanımlayabilmeyi amaç edinmekte; müminleri için bir rutin çerçevesi oluşturmak istemektedir. Fakat gündelik hayatın zaman ve mekân temelinde yaşadığı değişim, etkileşimin mahiyetini dönüştürmekte ve bireyin farklı gerçekliklere temasını olağan hale getirmektedir. Çoğul gerçeklikler içerisindeki bireyin biyografisi, gündelik deneyimler üzerinden şekillenmektedir. Söz konusu deneyimler bilince dâhil olmakta, bireye yönelim alanları için rasyonel bir zemin sunmaktadır. Bireysel bilginin merkezileştirildiği postmodern süreçle birlikte dinler, diğer tüm anlatılarla eşitlenmiş bir halde gündelik hayata katılmaktadır. Bireysel pratikleri meşrulaştıran kaynak yine bireyin kendisi olmakta; arzu, postmodern gündelik hayata gönüllü katılımı sağlamaktadır. Çalışmamızda postmodern gündelik hayatın imkân tanıdığı özgürlüğün kişilerarası boyutu ve arzu ile ilişkisinde din karşısındaki yapısal farklılığı ortaya konmaktadır. Tercih yapmak zorunda olan bireyin pratik bilincindeki düşünümsel boyut ön plana çıkarılarak normalin zorbalığı altında kavramsallaştırılmaktadır. Böylelikle eylemi bir onanmaya muhtaç bireyin değişen onay mercii vurgulanmaktadır.
The Journal of Academic Social Science Studies, 2013
Muhammed Iqbal is the most leading and eminent Muslim entellectual, thinker, poet and politician of twentieth century. We find his prominence, with regard to especially his entellectual character, in his major project: Reconstruction and Modernisation of Islam. Though Islam is potentially capable of constructing a great civilization, Muslims in modern era are miserable and on the brink of collapse and grave. Ikbal's ideal, however, is construction of a great and majestic civilization of union as Islamically oriented and identified. He finds the West as inadequate to generate the union of humankind. Because the western individual is self-centered, self-interested, profane and unfriendly to spiritual virtues and values. The West, therefore, has led human being into a spiritual ve moral decline. Muslim self has been exceedingly weakened due to its failure of properly understanding Islam and inability of fully and completely making use of possibilities Islam has. So Ikbal sets out to establish a powerful civilization of union with a view to fortifying the selves which are supposed to be the constitutives of the union. It depends on, before all else, giving up the imitation of the West, importing of the principles, values and methods which rendered the West powerful and showing the fact that they are essentially Islamic and from Islam in their * Bu makale Crosscheck sistemi tarafından taranmış ve bu sistem sonuçlarına göre orijinal bir makale olduğu tespit edilmiştir.
Journal of International Social Research, 2018
Öz Yazılı insanlık tarihi ile yaşıt olan din gerçeği tarihin her döneminde önemli bir toplumsal değişim olgusu olarak görülmektedir. Dini toplum dışında tutmaya çalışan en bariz yapı modernitedir. Modernitenin dine karşı tutumu postmodernitenin ortaya çıkması ile değişmiş ve din yeniden insanın toplumsal hayatında yer edinmeye başlamıştır. Kuşkusuz geleneksel toplumların varlıklarında önemli bir belirleyici faktör olan din olgusunun modern zamanlarda oldukça acımasız eleştirilere tabi tutulduğu inkar edilemez bir hakikattir. İnsanlık tarihine baktığımızda modernitenin ortaya koyduğu başdöndüren değişim istenci ve ısrarı, geleneğin bütünüyle hakim olduğu toplumsal örüntülerde oldukça sarsıcı etkisi ve tarvmatik sonuçları olmuştur. Şunu açıkça ifade etmeliyiz ki, modern akım, hayatın bütün alanlarında olduğu gibi toplumların dini algı ve tasavvurları üzerinde oldukça derin etkiler oluşturacak yaklaşımlar sergilemiştir. Böylesine iddialı ve radikal eleştiriler altında devasa bir insanlık durumu olan gelenek, ağır bir çöküş yaşamıştır. Bütün bu derin entellektüel krizin tam ortasında yaklaşık beş yüz yıllık bir modern hamlenin mayaladığı akıl yapısı, oldukça karmaşık hatta toplumun dini gerçekliğini yadsıyan bakış açılarına dönüşmüş ve bir travmatıik psikososyal evreyi yaratmıştır. Şu halde postmodern evre, insanlığın tüm sarsıcı deneyimlerinin sonucunda insanlığın kendini yeni ve güvenli bir limana taşıma gayreti olarak görülebilir.
Bilim ve Ütopya /sayı(issue): 217
İnsanların doğaları, birbirleriyle ve manevi güçlerle olan ilişkileri, yarattıkları ve içinde yaşadıkları toplum yapıları üzerinde zihinsel çalışma yapabileceğimiz düşüncesi, en az yazılı tarih kadar eskidir. (Wallerstein, Juma, Keller, 2011: 11) Sokrates'in ve onun ardılı olan tüm felsefe geleneklerinin izini sürdüğü "Kendini bil!" buyruğu, insanın temel ihtiyaçlarını karşılama, güvende olma güdülerinin yanı sıra doğal 'merak' dürtüsüyle 'bilmek' için doğaya yönelmesi ile eş zamanlı olarak kendisini de bilme isteğinin açığa çıkışının felsefi bilinç düzeyindeki yansımasıdır. Doğayı 'bilmek', doğal fenomenleri açıklayabilmek uğraşı, çeşitli aşamalardan ve evrimsel süreçlerden geçerek 'Modern Bilim'e ve 19. yüzyılda kendisine tam güven duyulan ve insanlığı bilgiye, ona bağlı olarak refaha ulaştırabilecek yegâne entelektüel uğraş olarak 'hakiki yol gösterici' olma mertebesine ulaştı. Doğa biliminin 19. yüzyılda gösterdiği başarı ve kazandığı güven ile birlikte, 'bilgi' iddiasında bulunacak her etkinliğin izlemesi gereken yöntemin de artık keşfedildiği inancı pekiştirildi. Böylelikle felsefe tarihinde Platon ve Aristoteles'e dek geri götürülebilecek, fakat esas vurgusunu Descartes'la başlayan Modern Felsefe geleneğinde bulan 'yöntemli bilme' anlayışı, bilimde Newton ile başarıya ve olgunluğa ulaştı. Bu doruk noktası ile birlikte, insanı ve onun etkinliklerini sosyal birer fenomen olarak anlama ve açıklama uğraşı da felsefeden ayrımlaşarak, Newton'un yönteminde izlemesi gereken 'bilimsel' yolu bulduğu sonucuna vardı. Bu sonucu geniş çaplı olarak değerlendiren Auguste
Social classes which constitute modern society have given their place to tribes described as societal micro-groups in which individuals share strong emotional links, a common subculture and a vision of life, common beliefs and consumption practices. This paper focuses on emerging of tribes in the postmodernism context and aims at describing postmodern consumer tribes relying upon the existing literature. In this paper, tribal marketing concept is also examined in terms of postmodern tribalism- a counterview to postmodern individualism. Tribal marketing, which emerges as a criticism of relationship marketing, creates a social link in a consumer generated tribe by providing the communication or interaction between the people who influence each other’s behavior closely. In tribal marketing the social link which is developed through consumption is more important than what is consumed.
Loading Preview
Sorry, preview is currently unavailable. You can download the paper by clicking the button above.
Journal of Turkish Studies
Dini Araştırmalar, 2021
Empresyonizm (izlenimcilik) ve Claude Oscar Monet , 2020
The Journal of Social Sciences, 2021
2. Uluslararası Medya ve Toplum Sempozyumu, 2022
Journal of International Social Research, 2017
Çukurova Üniversitesi İİBF Dergisi, 2017
Journal of Turkish Research Institute, 2016
PsikeSinema Dergisi 49. sayısında yayımlanmıştır.
Journal of Yaşar University, 2010
ZYGMUNT BAUMAN: MODERNLiK VE POSTMODERNLiK ARASINDA BiR SOSYOLOG, 2005
BENDEREĞLİ İLE HIZIRBEYLİ ARASINDA: ERKEN MODERN DÖNEM’DE ZONGULDAK’I ARAMAK, 2022
Roman Kahramanları, 2019
Journal of International Social Research, 2019
Fırat Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, 2020