Academia.edu no longer supports Internet Explorer.
To browse Academia.edu and the wider internet faster and more securely, please take a few seconds to upgrade your browser.
ÖZET Bu yazı da Kerbela'da şehit edilen İmam Hüseyin'in konusunu işleyen eserlerden birisi olan Maktel-i Hüseyin'in bilinmeyen iki nüshası hakkında kısa bir bilgi verilmektedir. Bu nüshalardan birincisin de boyutları hakkında bilgi verildikten sonra içeriğinden bahsederken yazan ve yazılış tarihlerini belirten kısımlara değinmektedir. İki no'lu nüshada ise daha çok içerik hakkında bilgi verilmektedir. ABSTRACT Brief notes on twounknown copies ofİmam Hüseyin (son of Hz. Ali, and grandson of the Prophet Muhammed) in Kerbela, are given. The technical details of the first copy, its content, its writer, the date of writing are mentioned. The second copy gives information rather on the content. Hakkında bilgi vereceğim Maktel-i Hüseyin nüshalarını tanıtmadan önce Maktel-i Hüseyin adlı eserler hakkında kısa bazı bilgiler vermek gerekli ve yararlı olacaktır. Maktel-i Hüseyin; Hz. İmam Hüseyin'in Kerbelâ'da şehit edilmesini konu alan edebi eserlere verilen genel bir a...
Turk Kulturu Ve Hacı Bektas Veli Arastırma Dergisi, 2001
Bu yazı da Kerbela'da şehit edilen İmam Hüseyin'in konusunu işleyen eserlerden birisi olan Maktel-i Hüseyin'in bilinmeyen iki nüshası hakkında kısa bir bilgi verilmektedir. Bu nüshalardan birincisin de boyutları hakkında bilgi verildikten sonra içeriğinden bahsederken yazan ve yazılış tarihlerini belirten kısımlara değinmektedir. İki no'lu nüshada ise daha çok içerik hakkında bilgi verilmektedir.
Filoloji Alanında Uluslararası Çalışmalar, 2023
Kerbelâ hadisesi, İslâm peygamberi Hz. Muhammed’in torunu Hz. Hüseyin’in hicretin 60. yılında beraberindeki yetmiş iki muhariple birlikte, Kerbelâ’da şehit edilmesiyle sonuçlanan, elim bir hadisedir. İslâm dünyası üzerinde derin izler bırakan bu hadise; Arap, Fars ve Türk edebiyatlarında çokça işlenmiş ve edebî bir türün konusu olmuştur. Maktel ve Maktel-i Hüseyn adlarıyla anılan bu türde Türk edebiyatında onlarca eser verilmiştir. Bu eserlerden birisi de çalışmamıza konu olan 18. yüzyılda istinsah edilen, toplam 232 beyitten oluşan ve müellifi bilinmeyen Maktel-i Hüseyn’dir. Çalışmaya konu olan bu eser, Eski Anadolu Türkçesi ile yazılmış ve Hz. Hüseyin’in şehit edilmesini duygu dolu bir şekilde anlatan bir maktel örneğidir. Mesnevi nazım şekliyle kaleme alınan eserin müellifi belli değildir. Eser, günümüz Türkçesine aktarılmış, dil, şekil ve muhteva özellikleri bakımından incelenmiştir.
Özet Bu çalışmada Millî Kütüphane kayıtlarında Ankara Adnan Ötüken İl Halk Kütüphanesi Koleksiyonunda yer alan 06 Hk 4334/1 arşiv numaralı yazmanın 1b-20a varakları arasında bulunan "Hikâye-i Mucizâtü'n-Nebi" isimli eser Arap harflerinden günümüz harflerine transkripsiyonlu olarak aktarılarak tanıtılmıştır. Yazmada eserin müellifi veya müstensihi, telif veya istinsah tarihi ile ilgili herhangi bir kayıt yoktur. Yazma içinde bir eser daha vardır. Bu eser yazmanın 20b-31b varakları arasında yer alır. Bu eserde H 994 (M 1585/ 1586) tarihinde geçtiği ifade edilen bir olay çevresinde dinî bilgiler verilmektedir. Hikâye-i Mucizâtü'n-Nebi isimli yazma eserde eserin müellifi, müstensihi, telif veya istinsah tarihine ait bir kayıt bulunmasa da yazma içinde aynı kalemden çıkan ve 20b-31b varakları arasında bulunan H 994 (M 1585/ 1586) tarihinde Sultan Murad devrinde geçen bir olay üzerine kurulan ve dini bilgiler içeren ikinci eserden hareketle Hikâye-i Mucizâtü'n-Nebi'nin H 994 tarihinde veya daha sonra kaleme alınmış olabileceğini düşünmek yerinde olacaktır.
Türk Kültürü ve Hacı Bektaş Velî Araştırma Dergisi, 2017
Öz Türk İslam Edebiyatı içerisinde İslamî gelenekten beslenerek oluşturulmuş birçok edebî tür bulunmaktadır. Bu edebî türlerin en önemlilerinden birisi de makteldir. Genel manada bir kişinin ölümü üzerine kaleme alınan bu tür eserler İslam kültüründe özel bir hüviyet kazanarak Maktel-i Hüseyin adı ile yaygınlık kazanmış ve bu metinlerde Hz. Peygamber'in torunu, Hz. Ali ve Hz. Fâtıma'nın evladı Hz. Hüseyin'in Kerbelâ'da şehit edilişi duygusal bir dille anlatılmıştır. Makteller hakkında hazırlanan çalışmaları derlemeyi amaçlayan bu çalışmada imkan dâhilinde Türkçe kaynaklar incelenmiş ve bu kaynaklar ile bir bibliyografya denemesi oluşturulmaya çalışılmıştır. Çalışmada ilk olarak makteller ile alakalı kısaca bilgi verilecek, ardından incelenen metinler ve çalışmalar sıralanarak kısaca tanıtılacaktır. Abstract There are many literary genres in Turkish Islamic Literature which have been formed by getting nourished from Islamic tradition. One of the most important examples of these genres is called 'maqtel'. In general terms, such works which are written on the death of a person gained a special identity in Islamic culture and became popular with the name of "maqtal-e hussain". The Prophet Muhammad's grandson, Ali and Fâtıma's son, Hussain's martyrdom in Karbala have been told in these texts with a sentimental discourse. In this study, which aimed to compile the studies prepared about the maqtals, Turkish sources are examined as much as possible and with these sources a bibliography trial is attempted. In the study, initially, a brief information about the maqtals will be given, then the texts and studies will be listed and some of those will be introduced.
Türk heykel Sanatı, 19. Yüzyılda Sanayi-i Nefise Mektebi ile eğitim hayatına başlamıştır. Bununla birlikte, Türklerde ya da tarihsel süreçte heykel sanatının başlangıcının çok eski çağlarda dahi örnekler verdiği bilinen bir gerçektir. İslam dininde Özellikle Tanrı, asla resmedilemez. Gerçek olan ve yasak edilmeye çalışılan başka tanrılara ya da putlara tapınmayı engellemektir. Ancak çoğu hadis yanlış yorumlamalara sebep olmuş, ister istemez heykel sanatından kaçınılmaya çalışılmıştır. Fakat buna rağmen, tarih sürecinde Türk toplumları ve İslam devletlerinin örneklerinde; resim veya kabartma sanatı yapılma çabalarına tanıklık etmek de ilginçtir. Sanayi-i Nefise Mektebi açılmadan önce, heykel sanatı adına yapılan önemli girişimler olduğu bilinmektedir ve bu doğrultuda Kanuni Sultan Süleyman zamanında vezir İbrahim Paşa’nın Mohaç Seferi dönüşünde, birkaç heykel örneğini (Herkül, Apollon ve Diana) beraberinde getirdiği ve bunları İbrahim Paşa Sarayı önüne; At Meydanına (Sultanahmet) diktirdiği tarihi kaynaklarla kanıtlanmıştır. Sultanahmet Meydanı ayrıca, günümüze kadar gelen dikilitaşları ile bugün dahi önemini sürdürmektedir. (Burmalı sütun, dikilitaş ve örme sütun). Sanayi-i Nefise Mektebi açılmadan önce, bir padişahın-Sultan Aziz’in-ilk kez bir heykeli yapıldığı bilinmektedir. Ayrıca Mektep kurulmadan önce, güzel sanatlar adına yapılan okul açma girişimleri oldukça önemli ayrıntılardır. Sanayi-i Nefise Mektebi, 3 Mart 1883 tarihinde eğitim-öğretim hayatına başlar. Uzun bir geçmişi olmayan ve dinsel çekincelerin etkisinde kaldığı düşünülen Türk heykeli, Sanayi-i Nefise mektebinin açılması ve heykel bölümünün kurularak başına Yervant Oskan’ın getirilmesiyle gerçek anlamda eğitim hayatına başlamıştır. Mektebin belki de en büyük hizmeti; “heykel sanatı” nı topluma kazandırması olmuştur.
ABSTRACT: Living in the second half of the nineteenth century and in the early twentieth century Hasan Riza (1849-1920), grew up in the harsh environment of the dissolution period is a great calligrapher. Outside of calligraphy, he has worked on poetry and formed a Divan in dervish and sufi traditions. Hasan Riza belongs to Şabaniyy arm of Khalwatiyya and the poems in his Divan are largely revolved around religious and mystical themes and motifs. The love of the Prophet that is one of the main arteries feeding Turkish-Islamic literature is an important theme and motif that Hasan Riza touched almost every occasion. In this study, two poems on Prophet Muhammad’s birth in the famous calligrapher Hasan Riza Efendi’s Divan were examined in terms of both form and content. These poems that are essentially the reflections of the love of Prophet in our literature have been written in didactic lyric style. The expression of “tonight” that manifested in a common phrase in the poems has provided the intensification of the feelings and thoughts on the Prophet’s birthday night. In the poems which quoted verses of the Koran and hadiths of the Prophet are widely used, miracles appeared by the birth of the Prophet, changes in people and the world are discussed; the place and the value of Prophet Muhammad in the cosmos are highlighted. Because of the Prophet’s birth Prophet Muhammad and his holy birth is exalted, the honor of being his nation is expressed. Hasan Riza’s poems with the subject of Prophet Muhammad’s birth being talked of are the reflections to divans of rooted tradition of mevlit that has flourished under the leadership of Suleyman Celebi’s work called Vesiletü’n-Necat in Turkish literature. Key words: Hasan Riza, divan, Prophet’s birth
SANAT YAZILARI, 2018
So far there has been much research investigated the miniature art in eastern cultures. Some of them particularly focused on the narration of architectural spaces in miniature paintings. According to those studies the formation of spaces in miniatures is based on some geometrical rules. It is undeniable fact that miniatures are constructed on a geometric pattern which consists of some linear and diagonal lines and axes. This pattern gives miniature its shape and governs its overall composition. The depiction of architectural buildings and spaces are not independent from this geometric order. Although this research agrees this claim, it argues that as well as geometric norms the concept of time plays important role in the formation of architectural spaces in miniatures. Accordingly the time in miniatures is not momentary but durational and processual. Durational time gives attention not to the picture-like appearance of the spaces but experience of them. In this regard, miniature art suggests us to consider architecture not as an object-like reality but rather as an experiential reality. Within this frame work this article explores the two miniature works of Kamāl ud-Dīn Behzād (1450-1535). Keywords: Miniature Art, Durational Time, Space, Choreography, Spatial Experience
Giriş Kapadokya bölgesi içinde bulunan Niğde, konumu ve zengin kültürel geçmişi ile Anadolu'nun dikkat çeken şehirlerinden biridir. Güler Akalan ve Safa Büte, bu topraklarda yaşayan ya da hayatının bir döneminde Niğde'de bulunan değerli sanatçılarımızdan ikisidir. Güler Akalan, çocukluğunu Niğde'de geçirmiş, bugün Gazi Üniversitesi Resim-İş Eğitimi Anabilim Dalı'nda sanatsal çalışmalarının yanı sıra emekli öğretim üyesi olarak eğitimciliğine devam etmektedir. Safa Büte ise Niğde'de yaşamakta ve sanat faaliyetlerini sürdürmektedir. Güler Akalan, 1981 yılında Gazi Yüksek Öğretmen Okulu'na grafik asistanı olarak atanmasıyla başlayan üretimleri ile Türk baskı resim sanatında gravürün bu günkü haline gelmesinde öncülük yapmıştır. Gravür sanatının bütün zorluklarına rağmen, adeta yağlı boya gibi kullandığı renkleri ve anlatım gücü ile çalışmalarını sürdürmüştür. Baskıresimde, hocalarının açtığı yoldan giderek gravür tekniğinin Türkiye'de ve dünyada Türk öncü temsilcilerinden biri olmuştur. Eğitimci kişiliği ile birçok öğrencinin yetişmesine, eğitim kurumlarının açılmasını sağlayarak sanat eğitiminin yaygınlaşmasına katkıda bulunmuş ve sanatsal üretimleri ile de öğrencilerine örnek olmuştur. Sanatsal üretimleri, yaşamının ve içinde yaşadığı toplumun bir aynası olmuştur. Büyük bir duyarlılık ve sevgi ile çevresini, doğayı, insanları gözlemleyerek edinimlerini, eleştirileri, sevgisini eserlerinde canlandırmıştır. Çalışmalarında beliren objeler, figürler, şekiller, çizgiler ve hatta renkler derinlere giden zengin anlamsal katmanları gözler önüne serer. Safa Büte ise sanat eğitimi almamasına rağmen, yaptığı eserleri ile olağanüstü bir anlatım biçimine ve ifade gücüne sahiptir. Sanatsal üretimleri, Türkiye'de ve dünyada takdir edilmiş, sanatla olana bağlantısı, tıpkı Güler Akalan'da olduğu gibi çocuk yaşlarda başlamıştır. Yolunu çizmesinde, kendisine yardımcı olabilecek bir sanatçı ya da tarzı kendisine örnek almadan, sadece kendi yaratımlarıyla, araştırmacı yanı ve durmak bilmeyen üretim gücüyle, duygularını ve iç dünyasını yansıttığı resimleriyle kendini dışavurumcu olarak tanımlayan sanatçı, karakalem çalışmaları ile adeta gravür baskıları hatırlatmaktadır. Yağlıboyaları ise zengin renk dünyasını ve coşkularını yansıtmaktadır. Güler Akalan ve Sanatı 1954 yılında Niğde'nin Bor İlçesinde doğan sanatçı, ilk, ortaokulu ve Öğretmen Okulunu Niğde'de tamamlamıştır. Sanata olan ilgisi küçük yaşlarda başlayan Güler Akalan'ın yeteneğini, ilkokul yıllarında, sınıf öğretmeni keşfetmiştir. Öğretmenin, Akalan'ın resimlerini, sık sık resim defterinden kopararak sınıf panosuna asması; arkadaşlarının da kuş, ağaç, ev, araba gibi çeşitli çizimlerini kendine yaptırmaları, bu alanda yetenekli oluğunu gösteren ilk ibareler olmuştur (Söyleşi,2015).
Özet İsa peygamberin bazı vasıflarına ve Tanrı'nın elçisi olmasına dair, Hristiyanlık ve İslamiyet inançlarının ortak kabulleri olmakla birlikte bu iki dinin onunla ilgili birbirine tamamen zıt inanç ve kabulleri de vardır. Hristiyanlık ve İslamiyet'in kutsal metinlerindeki Hz. İsa ile ilgili bilgileri, bu dinleri kabul eden toplumların edebî ürünlerinde de görmek mümkündür. Müslüman milletlerin edebi eserlerinde Hz. İsa'nın doğumu, beşikte konuşması, hastaları iyileştirmesi, ölüleri diriltmesi, göğe çıkışı, göğe çıkarken üzerinde bulunan iğne, mehdi oluşu, hikmet sahibi olması gibi pek çok özelliği zikredilmiştir. Anadolu, Harezm ve Çağatay sahasındaki edebi ve dini metinlerde de Hz. İsa'dan bahsedilmiştir. Fransa Milli Kütüphanesi'nde bulunan "Hikâyet-i Mihter-i İsa" adlı, müellifi bilinmeyen ve Çağatay Türkçesi ile yazılmış 205 beyitlik mesnevi, Hz. İsa'nın iki hikâyesini anlatır. Eserdeki bu hikâyelere şimdilik başka bir kaynakta rastlanmamıştır. Sadece ilk hikâyenin birkaç beyti Rabguz'i'nin Kısasu'l-Enbiya'sında da geçmektedir. Hikâyelerin birincisinde Hz. İsa'nın ölüyü diriltmesi ve diriyi toprak etmesi, ikincisinde ise Tanrı'ya dua ederek muhtaçlara yardım etmesi mucizeleri yer almaktadır. Ayrıca bu iki hikâyede dikkat çeken bir nokta da olayların karışması ve kargaşa çıkmasına, kadınların fitne ve vefasızlığının sebep gösterilmesidir. Hikâyelerde Hz. İsa, İslam inancının anlattığı özelliklerdedir. Bu çalışmada söz konusu mesnevi günümüz harflerine aktarılarak Türkiye Türkçesine çevrilmiş, muhtevası üzerine kısa bir değerlendirme yapılıp mevcut nüshası tanıtılmıştır. Abstract There are common acceptance of Christian and Islamic beliefs regarding some attributes of Prophet Jesus and his being the messenger of God. These two beliefs also have completely opposite beliefs and admissions regarding Jesus. It is possible to see the information about Jesus in the holy texts of Christianity and Islam in the literary works of the societies that accept these beliefs. In the literary works of Muslim societies, many features such as the birth of Jesus, his speech in the cradle, healing the sick, resurrecting the dead, asc ending to heaven, the needle on his ascent to the sky, being a Mahdi, and having wisdom are mentioned. Jesus is mentioned in literary and religious texts both in Anatolia and in the areas of Harezm and Çağatay.
AKADEMİK BAKIŞ DERGİSİ, 2012
ÖZ Eski Oğuz Türkçesi metin çalışmalarının sayısal bakımdan oldukça ileri bir noktaya ulaştığı malumdur ancak bu çalışmaların yeterli olduğunu söylemek güçtür. Günümüzde bu metinler kullanılarak bir taraftan Eski Oğuz Türkçesi ile Osmanlı Türkçesi ve Türkiye Türkçesi arasında karşılaştırmalı çalışmalar yapılırken, diğer taraftan da eldeki bilgiler ve neşri yapılan metinler ışığında Eski Oğuz Türkçesi ağızları ile ilgili çalışmalar yapılmaktadır. Eski Oğuz Türkçesinin ağızları üzerinde yapılan çalışmalar oldukça yenidir. Elde ses kaydının olmadığı tarihî dönem ağızlarının tespitinde yararlanılacak yegâne malzemenin yazılı metinler oluşu bu çalışmaların önündeki en büyük engeldir. Tarihî dönem ağız çalışmalarında halk için kaleme alınmış metinlerin ağız özelliklerini yansıtma ve söz varlığı bakımından dinî, tarihî, ilmî vb. metinlerden daha faydalı olacağı, bu türden eserlerde ağız özelliklerinin daha kolay tespit edilebileceği muhakkaktır. Bu sebeple de Eski Oğuz Türkçesi ağız çalışmalarında öncelikli olarak halk için kaleme alınmış ve halkın kullandığı dili merkeze alan metinler tercih edilmelidir. Bu türden eserler arasında önemli bir yer tutan halk hikâyeleri ve o hikâyelerden birisi olan "Hikâye-i Fâtıma" bu çalışmanın konusunu oluşturmaktadır. Çalışmada Eski Oğuz Türkçesi Dönemi halk hikâyeleri hakkında kısa bilgi verilecek; "Hikâye-i Fâtıma" adlı hikâyenin, yazım özellikleri, ses ve şekil bilgisi açılarından değerlendirilmesine çalışılacak, hikâyenin metni çalışmanın sonunda ek olarak sunulacaktır. Çalışmada amaçlanan bu türden eserlere dikkat çekmek ve halk hikâyelerinin Eski Oğuz Türkçesi ağızlarının tespitinde kullanımının önemini vurgulamaktır. ANAHTAR KELİMELER: Eski Oğuz Türkçesi, Halk Hikâyesi, Hikâye-i Fâtıma AN OLD OGHUZ TURKISH TEXT "HİKÂYE-İ FÂTIMA" AND LANGUAGE FEATURES ABSTRACT It is known that text studies regarding Old Oghuz Turkish have reached an advanced point in terms of quantity, but it is still hard to say that they are academically adequate. Today, with the help of these texts, we have many studies comparing Old Oghuz Turkish to Ottoman Turkish and Turkish used in today's Turkey as well as those aiming to examine Old Oghuz Turkish accents using the data at hand and the texts publihed so far. The studies of Old Oghuz Turkish accents are relatively recent. The fact that only material to draw conclusions about these accents is the written accounts at a time when there was no voice record makes this research field an especially challenging one. It is evident that the materials chosen from a specific time in history are more beneficial in terms of reflecting the features of accents and vocabulary than historical, religious and scientific texts. Therefore, it is important that the researchers focus more on the texts written for the general public in additon to those using that very language. This study deals with one of such texts, "Hikâye-i Fâtıma" and gives brief information on stories dating back to the time of Old Oghuz Turkish. Besides, it aims to examine the structure of "Hikâye-i Fâtıma", paying special attention to its morphology, phonetics. The text itself is included at the end. What this study tries to attain is to attract attention to these stories and to the significance of them in determining the accents of a given period in history.
Muallim Naci (Naci the Teacher) is one of the poets whose name is frequently pronounced in the history of Turkish poetry. What makes this name prominent is not only his poems but also the literary discussion that he held with Recaizade Mahmut Ekrem. That is because the differentiation between the old and the new was set in motion in the Turkish literature following this discussion. A large number of newspapers and journals, in particular, Tercüman-ı Hakikat, served as the place hosting the aforementioned discussion. This discussion once again revealed the role played by the periodicals in shaping the new literature. The periodicals are notable sources not only due to hosting discussions but also for gathering bibliographical data about the literary people and writing their biographies. Knowing the poet and author pseudonyms is of importance to the identification of the bibliography thoroughly and the act of writing the biography. Uncovering Muallim Naci's two unknown pseudonyms should also be appraised in this context. Up to the present, Muallim Naci's two pseudonyms, "Muhammedî (Mohammadi)" and "Yeni Şair (New Poet)", were not unveiled but remained in the columns of Mirsad magazine. Muallim Naci's duties in Mirsad magazine and these two pseudonyms are not referred to in his biographies. The notes written on a copy of Mirsad magazine in Sivas Ziya Bey Library located in Sivas province of Turkey helped to identify that these two pseudonyms belonged to Muallim Naci. In this article, the adventure of the pseudonyms, "Muhammedî" and "Yeni Şair", in the magazine was explored and brought to the attention of the researchers.
Öz Avrupa'da başlayan bir süreç ile ağırlık kazanan Eski Türk tarihçiliği, Türkiye'de iç ve dış etkenlerle çalışılmaya başlanmıştır. Değişen tarihçilik anlayışının bu durumda etkisi büyüktür. Avrupa'da, seküler ve kendi içinde tutarlı tarih anlayışı, 18. yüzyılın sonlarına doğru yaygınlaşmış ve 19. yüzyılda da etkisini devam ettirmiştir. Eski Türk tarihçiliğinin başlangıcında oldukça mühim rol oynayan iki isim, Mustafa Celaleddin Paşa ve Léon Cahun da bu süreçten etkilenmiştir. Dönemin bu iki ismi üzerine Türkiye'de bu bağlamda çok az çalışma yapılmıştır. Ancak çalışmada da ortaya konulacağı üzere, eski Türk tarihçiliğinin tartışma konuları, alanın ilk eserlerinin ortaya konulduğu zamandan bugüne büyük ölçüde Avrupa'da şekillenmiştir. Türkiye'deki eski Türk tarihi eserleri ise büyük oranda Avrupa'da ortaya atılan tezlere antitez olarak yazılmıştır. Bu durumun örnekleri en erken dönemde dahi görülmektedir. Bu nedenle çalışmada eski Türk tarihçiliğinin ilk eserlerini veren iki önemli isim karşılaştırmalı olarak incelenecektir. İki eserdeki farklı ve benzer yönler, eserlerin hassasiyet noktaları, amaçları ve bu durumdan hareketle bu iki eserin Türk tarihinin antik çağının modern anlamda yazımına nasıl etki ettiği ortaya konulmaya çalışılacaktır. • Abstract The ancient Turkish historiography gained importance in consequence of a process that started in Europe and worked in Turkey as a result of internal and external factors. In Europe, secular and self-consistent understanding of history spread out at the end of the 18th century and continued its influence in the 19th century. Two figures, Mustafa Celaleddin Pasha and Léon Cahun, who took a very important role in the beginning of the ancient Turkish historiography were also influenced by the process. Nevertheless, on these two figures, few works have been done in Turkey in this context. However, as will be demonstrated in the study, the debates of the ancient Turkish historiography have been largely shaped in Europe since the first works of the ancient Turkish history were put forward. Works written about the ancient Turkish history in Turkey are substantially antithesis of the theses
International Periodical for the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic ACADEMIC JOURNAL SOSYAL BİLİMLER II SOCIAL SCIENCE II Turkish Studies Dergisi, üç ayda bir yayınlanan uluslararası hakemli bir dergidir. Turkish Studies Dergisi'nde yayınlanan tüm yazıların, dil, bilim ve hukukî açıdan bütün sorumluluğu yazarlarına, yayın hakları www.turkishstudies.net'e aittir. Yayıncının yazılı izni olmaksızın kısmen veya tamamen herhangi bir şekilde basılamaz, çoğaltılamaz. Yayın Kurulu dergiye gönderilen yazıları yayınlayıp yayınlamamakta serbesttir. Dergiye gönderilen yazılar iade edilmez. Dergide yer alan yazıların dijital baskı, grafik tasarım, DOI numaralarının alınması ve uluslararası indeslere tanıtılması gibi işlemler ASOS Eğitim Bilişim Danışmanlık şirketi tarafından ücret karşılığında yapılmaktadır. Dergide basım kararı alınan yazıların sahipleri yazılarının tasarım, yayın ve indeks masraflarını ASOS Eğitim Bilişim Danışmanlık şirketi öderler. Turkish Studies; EBSCO, DOAJ, ICAAP, Scientific Commons, MLA, ASOS, AMIR (Access to Mideast and Islamic Resources), Journal Directory, DJS (Dayang Journal System), ULAKBİM indeksleri tarafından taranmaktadır.
A-Yeri: Ayvansaray'da kendi adı ile anılan mahallededir. Şehir surlarının kuzeydoğu ucu yakınlarında, Haliç'e paralel olan Ayvansaray caddesinde yaklaşık 30 m. mesafede, etrafı Çember Mustafa Paşa Bostanı ve Ayvansaray Kuyu Sokakları ile çevrili ada 2830 parsel 64 pafta 515'te bulunmaktadır. B-Tarihçesi a-Bizans Dönemi:Yapının ithafı ve tarihi ile ilgili çeşitli araştırmacılarca ileri sürülmüş altı ayrı görüş vardır. Bunlardan ilkine göre ya İsa Peygamberin havarilerinden Petros ve Markos'a ithaf edilmiştir. İkinci görüşe göre ise yapı Azize Thekla'ya ithaf edilmiştir. Üçüncü görüşe göre bu yapı İlyas Peygambere ithaf edilmiştir. Dördüncü görüşe göre yapı doktor azizler Kosmos ve Damianos yani Anargyroi'ye ithaf edilmiştir. Beşinci görüş Millingen'e aittir. Son ve en çok ihtimal verilen görüş Magdalina tarafından ileri sürülmüştür. Buna göre yapı Petrion'da bulunan Euphemia Manastırı Kilisesi'dir. I.Basileios'un (867-886) aile bireylerinin çoğunun gömüldüğü ve Nea Mone (Yeni Manastır) olarak da anılan yapı, İmparatorun kendi döneminde inşa ettirdiği en önemli manastır binasıdır.
2014
Tokat şehri, doğal kaynakları ve zengin tarihi ile önemli olan bir Anadolu şehridir. Türk kültürünün gelişip zenginleşmesine önemli katkılarda bulunmuş olan bu şehir, birçok İslam bilginine de ev sahipliği yapmıştır. Bunlardan biri de Niksarlı Coğrafyacı Mehmed Suudi Efendi’dir. Mehmed Suudi Efendi’nin XVI. yüzyılda yazılmış Tarih-i Hind-i Garbi adlı bir eseri bulunmaktadır. Bu çalışmanın amacı, az tanınan, unutulmaya yüz tutmuş İslam bilgini Mehmed Suudi Efendi’yi ve onun eseri Tarih-i Hind-i Garbi’yi tanıtmaktır. Bu kapsamda Mehmed Suudi Efendi ve Tarih-i Hind-i Garbi adlı eseri incelenmiş ve ulaşılabilen kaynaklarda yer alan bilgiler ortaya konmuştur. Nitel araştırma desenindeki bu çalışmada veriler doküman analizi yöntemiyle toplanmıştır. Çalışma sonucunda elde edilen bu sonuçların yeterince tanınmamış bir coğrafyacının gün yüzüne çıkartılmasına ve Tokat/Niksar yöresinden hareketle topluma ve bilime katkısı olan bilginlerin tanınmasında yol gösterici olacağı düşünülmektedir.
HİKMET-Akademik Edebiyat Dergisi , 2022
Çalışmada Alvarlı Efe nâmıyla da bilinen Hâce Muhammed Lutfî’nin müritlerinden Pehlül Çiftçi’nin yazmış olduğu, şiir mecmuası olarak da nitelendirilebilecek defterlerde yer alan ve Alvarlı Efe’nin şiirlerinin yer aldığı Hulâsatü’lHakâyık adlı eserinde bulunmayan on dört şiir konu edilmiştir. Ayrıca kamuoyu tarafından “Cân bula cânânını” dizesi ile bilinen lâkin mezkûr eserde farklı bir varyantı bulunan şiir de çalışmanın sınırları içerisine dahil edilmiştir. Çalışmanın giriş kısmında şiirlerin içeriğine dair bilgiler aktarılmış, çeviri yazılı metni kurarken izlenen yola dair bilgiler verilmiş, akabinde ilgili şiirler çeviri yazı yoluyla günümüz harflerine aktarılmıştır. Son kısımda ise on beş şiirin el yazması defterlerdeki dijital görselleri yer almaktadır. Anahtar Kelimeler: Alvarlı Efe Hazretleri, tasavvuf, Hulâsatü’l-Hakâyık. ABSTRACT In the study, fourteen poems that are included in the notebooks, which can also be described as a poetry magazine, written by Pehlül Çiftçi, one of the followers of Hâce Muhammed Lutfî, also known as Alvarlı Efe, and which are not in work called Hulâsatü'l-Hakâyık, in which Alvarlı Efe's poems are included, are discussed. In addition, the poem, which is known by the public with the line "Cân bula cananını," but has a different variant in the previous work, is also included within the boundaries of the study. In the introductory part of the study, information about the poems' content was given, information was given about the path followed while constructing the translated text, and then the related poems were transferred to today's letters using translation writing. There are digital images of fifteen poems in handwritten notebooks in the last part. Keywords: Alvarlı Efe Hadrat, sufism, Hulâsatu'l-Hakâyık.
Loading Preview
Sorry, preview is currently unavailable. You can download the paper by clicking the button above.