Academia.edu no longer supports Internet Explorer.
To browse Academia.edu and the wider internet faster and more securely, please take a few seconds to upgrade your browser.
Taşkınlar, süre ve şiddetlerine bağlı olarak kırsal ve kentsel yerleşim yerlerinde farklı hasarlara neden olabilir. Bu bağlamda, önemli ölçülerde can ve mal kaybı ve sosyo-ekonomik problemler oluşabilir. Taşkınlar, doğal afet olarak meydana gelebileceği gibi ülkemizde çeşitli örneklerine rastladığımız, depolama tesislerinin hatalı işletiminden de kaynaklanabilir. Taşkınların tamamen önlenmesi mümkün olmamakla birlikte, olumsuz etkilerinin en aza indirilmesi sağlanmalıdır. Bu amaçla taşkınla mücadele yöntemleri sadece yapısal önlemlerle değil, yapısal olmayan bir dizi önlemle de desteklenmelidir. Bilhassa afet dönemlerinde hayati önem taşıyan ulaşım elemanlarının ve köprülerin ağır hasar görmesi ve hatta tamamen yıkılması günlük yaşamı çok olumsuz etkilemektedir. Bu nedenle, köprülerin taşkınla etkileşiminde yaşanacak olumsuzlukların en az hasarla atlatılması büyük önem taşımaktadır. Akarsu köprüleri, alt yapı elemanlarının aktif akım alanı içinde olması nedeniyle diğer su yapılarına oranla daha fazla olumsuz dış etkenlere maruz kalmaktadır. Bu bildiride, taşkınların oluşma esasları tartışılacak, taşkınlar esnasında akarsu geçişlerinde yaşanan problemler irdelenecek ve bu problemlerin çözümüne yönelik öneriler sunulacaktır. Bu bağlamda, öncelikle köprü tasarım aşamasında yersel hidrolojik, hidrolik ve akarsuyun katı madde taşıma etkenlerinin önemi üzerinde durulacaktır. Ayrıca sadece taşkın dönemlerinde değil, düşük akım dönemlerinde de oluşabilen tehlikeli durumlar tartışılacak, köprülerin bu problemler karşısındaki davranışı değerlendirilerek olası çözümler sunulacaktır.
Doğal Afetler ve Çevre Dergisi, 2017
In many developing countries, rapid urbanization, disaster risks and affectability pose a great problem. Uncontrolled developments will bring out the inherent risks related with high-density environments and inadequate infrastructure. Advances in mapping hazardous areas have created new opportunities for assessing population vulnerabilities, doing designs to withstand against destructive forces and reducing losses. The aim of this study is to evaluate and compare the most used methods including i) Multi Criteria Decision Analysis, ii) Hydraulic Modeling, iii) Information Diffusion Theory and iv) SCS-CN (Soil Conservation Service Curve Number) in flood analysis. In the light of the results; 1995 buildings were found to be in vulnerable zones in total and 420 of them were found to be in a very high vulnerable zones according to the prepared affectability map. Hydrologic modeling results based on the defined discharge rate showed that 73 hectares of the urbanized area will be affected in the event of 185m 3 /s of steady flow in Ayamama Creek and these areas were determined in GIS. Based upon the nearest neighbour object-based classification, total of 1859 buildings were defined to be affected by a potential flood. Curve numbers of the catchment were determined by using SCS-CN method and used in Information Diffusion method. According to the results of this method, when the Ayamama Creek reaches 180m 3 /s of flow rate, the probability of flood occurrence is estimated to be %97.2 and it was determined that the flood waters will be effective in about 50 hectares of the area.
Turkish Studies Dergisi, üç ayda bir yayınlanan uluslararası hakemli bir dergidir. Turkish Studies Dergisi'nde yayınlanan tüm yazıların, dil, bilim ve hukukî açıdan bütün sorumluluğu yazarlarına, yayın hakları www.turkishstudies.net'e aittir. Yayıncının yazılı izni olmaksızın kısmen veya tamamen herhangi bir şekilde basılamaz, çoğaltılamaz. Yayın Kurulu dergiye gönderilen yazıları yayınlayıp yayınlamamakta serbesttir. Gönderilen yazılar iade edilmez. Turkish Studies; EBSCO, DOAJ, ICAAP, Scientific Commons, MLA, ASOS, AMIR (Access to Mideast and Islamic Resources), Journal Directory, DJS (Dayang Journal System), ULAKBİM indeksleri tarafından taranmaktadır.
Journal of International Social Research, 2016
Öz Kentlerde ulaşım, baraj, dere yatağı ıslahı ve kentsel dönüşüm ve gelişim gibi projelerde arazi edinimi ve kamulaştırma yapılması zorunlu olmaktadır. Kentlerin yakın çevresinde inşa edilen içme, sulama ve kullanma suyu, enerji üretimi ve taşkın kontrolü gibi amaçlarla inşa edilen projelerde arazi edinimi ve kamulaştırma maliyeti, toplam proje maliyeti içinde önemli pay alan bir yatırım gideri olarak görülmekte ve sırf yatırım için arazi edinimine bağlı olarak inşaat işlerinin tamamlanması ve işletme dönemine geçiş süreci büyük ölçüde gecikmektedir. Kamulaştırma çalışmalarının yavaş ilerlemesinin birçok nedeni bulunmakta olup, bunlar; yapısal nedenler, yasal ve kurumsal yetersizlikler, malikler ve diğer paydaşların konuya yaklaşım biçimleri olarak sıralanabilir. Projenin fizibilitesi ve özellikle yatırım giderlerini doğrudan etkileyen işlemlerin başında taşınmaz değerleme ile arazi edinimine ilişkin diğer giderler gelmektedir. Değerleme çalışmasında gerçek karşılığı veya adil piyasa değeri yerine taşınmazların cins ve nevilerine göre değerleme yöntemlerinin değişmesi ve yapıların maliyete dayalı olarak takdir edilen değerlerinin piyasa değerlerine oranla daha düşük olması, birçok projede malik ile uzlaşma yapılarak taşınmazın edinimini güçleştirmektedir. Bu çalışmada Ilısu Barajı ve Hidroelektrik Santrali Projesi'nde; kentsel kesimde kamulaştırma ve yeniden iskan uygulaması yapılan Hasankeyf İlçesi'nde taşınmaz edinimi ve değerleme çalışmaları ve sonuçları irdelenmiştir. Barajın beş ilin sınırları içindeki 318,5 km 2 olan rezervuarında özel mülkiyetteki toplam 17.886 hektar arazi (16.782 adet parsel) kamulaştırılacaktır. Bu kapsamda ilçede 2 mahalle (Bahçelievler ve Kale) içinde 746 adet parselin kamulaştırılması gerekmekte olup, bu çalışmada söz konusu taşınmazların bedellerinin takdirine esas teşkil edebilecek bütün norm bilgiler tespit edilmiştir. Araştırma sonuçlarına göre kentsel kesimde arsa vasfındaki taşınmazların takdir edilen değerleri ile mahkemece alınan bilirkişi raporlarındaki değerler arasında büyük ölçüde uyumun olduğu, kente yakın olan ve cinsi arazi olan taşınmazların takdir edilen değerlerinin ise, maliklerin beklentileri ve mahkeme kararlarına oranla daha düşük olduğu saptanmıştır. Benzer biçimde yapıların maliyete dayalı değerleri ile kira geliri üzerinden takdir edilen değerleri arasında 2-3 kat farklılık olduğu ve doğal olarak maliyete dayalı değerleme yapılmasını öngören 2942 Sayılı Kanunun uygulama sonuçlarının malikleri memnun etmekten uzak kaldığı gözlenmiştir. Benzer birçok çalışmanın sonuçlarında olduğu gibi, alan çalışmasının sonuçları, kamulaştırma sürecinin işleyişinin yeniden ele alınması ve uluslararası standartlara uygun değerleme ve bedelin ödenmesi yaklaşımlarının iç mevzuata entegre edilmesi gerektiğini ortaya koymaktadır.
2020
In this study, by using one-hourly flood hydrograph values in Ankara Province Kızılcahamam District Kızılcahamam, for the the D12A242 Stream Observation Station (SOG), which has 120,90 km area and for the D12A126 SOG, which is located at 2,061km downstream of this AGI, the measured values and the results of hydrological and hydraulic models were compared. Muskingum and SCS as hydrological models and Kinematic Wave, Muskingum-Cunge and Dynamic methods have been applied as hydraulic models. Suitability of models were determined by using Mean Absolute Error (MAE), Root Mean Square Error (RMSE) and Determination Coefficient (R) values between the measured and calculated hydrograph values from the models. At the end of the study, it has been determined that SCS Method gives the best estimation, Muskingum-Cunge and Muskingum Methods predictions are acceptable, and Kinematic Method and Dynamic Method give incorrect estimates.
Her Yönüyle Havsa, 2022
Erzincan Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi
Meteorolojik kökenli afetlerin en önemlilerinden biri olan taşkın (sel), aniden gerçekleşen ve etki derecesi oldukça yüksek olan bir afettir. Bu afete hazırlıksız yakalanmamak, mücadele etmek ve gerekli önlemleri almak için Coğrafi Bilgi Sistemleri (CBS) kullanılarak uluslararası akademik mecrada kabul görmüş yöntemlerin kullanılması oldukça önemlidir. Bu analiz yöntemlerinden biri de Analytical Hierarchy Process (AHP) olarak literatüre geçen Analitik Hiyerarşi Süreci (AHS) ya da Çok Kriterli Karar Verme Süreci (ÇKKVS)’dir. Bu çalışmada Tokat’ın Merkez ilçesi güneyinde bulunan, kayıtlarda 1839 yılından 1961 yılına kadar defalarca sel afetine maruz kalarak tarihi süreçte yüzlerce kişinin yaşamını yitirdiği Behzat Deresi Havzası incelenmiştir. SentinelHub, NASA, Corine, HGM, MTA gibi birçok ulusal ve uluslararası kuruluştan elde edilen veriler ışığında AHS oluşturulmuştur. Yaklaşık 25,041 ha yüzölçümüne sahip havzanın güneybatı ve kuzey kesimlerinin yüksek oranda sel afetine kırılgan ...
2018
Sel ve taskinlar atmosferik anomalilerin ve yersel kosullarin birlesimiyle meydana gelen, kisa surede buyuk kayiplara neden olabilen afetlerdendir. Cagimizda sehirlesmenin artmasiyla meydana gelen (bu calismada sellerin asagi havzadaki devami olarak kabul edilen) taskinlarda, yerlesimlerin sular altinda daha uzun sureler kalabilmesi, yapilasmanin dogayla uyumlu gerceklesmediginin kaniti olarak gosterilebilir. Her ne kadar yagisin ani ve siddetli olmasi en onemli etken olsa da, yakin tarihte deneyimledigimiz ornekler yersel/bolgesel degisimlerin taskinlarin artisinda onemli bir yer edindigini gostermektedir. Bu calismada Aksu Cayi Alt Havzasi’na cografi bir bakis acisiyla butuncul yaklasilarak taskinin olmasinda etkili olan faktorlerin (yagis, egim, arazi kullanimi-bitki ortusu, toprak, akarsu aglarina yakinlik ve litoloji) kendi aralarinda onem siralamasi yapilmistir. Bunlar Analitik Hiyerarsi Sureci’nde cikan katsayilara gore de tekrar siniflandirilarak Cografi Bilgi Sistemleri (Ar...
Nevşehir Bilim ve Teknoloji Dergisi, 2016
Su kaynakları yönetimi bütün gelişmiş ülkelerde ulusal çevre yönetim politikalarının en önemli bölümünü oluşturmaktadır. Ancak ülkemizde bu konuya ilişkin çalışmalar son yıllarda başlatılmış, izlenecek bir politika tam olarak oluşturulmamıştır. Akarsu yönetim modelinin oluşturulmasında detay ölçekte analizler yapmak ve üst ölçekte de ilkeleri belirlemek gereklidir. Akarsular ve komşu alanları sadece belirgin doğal hayat kaynakları olarak değil, biotanın doğal döngü içinde, birbirleriyle ilişkilerini sürdüğü çizgisel habitatlar olarak ele alınmalıdır. "Akarsu Koridoru" terimi, son yıllarda önemini artıran bir kavramdır. Koridor terimi akarsu yöneticileri için çok önemlidir. Suyun kendisi ve temelde yakınında etkileyebileceği alanlarla beraber oluşturduğu bütünü anlatır. Habitatlar ve yakın alan kullanımı sörveyleri, akarsu çizgisinde ve ona yakın komşu alanlar koridorunda toplanmalıdır. Bu nedenle akarsu koridoru sörveyi, hem akarsu üzerinde hem de yakın komşu alanlarda gerçekleştirilir. Bu çalışmada, uluslararası akarsu yönetimi uygulamalarında sıklıkla rastlanan akarsu koridoru sörveyinin nasıl yapıldığı ve hangi yorumların oluşturulduğu konusunda literatür örneklemeleri verilerek, peyzaj yönetimi stratejilerinin belirlenmesinde sörvey ve teknik raporun yeri tartışılmıştır. Bu çerçeveden hareketle de, akarsu koridoru peyzaj sörveyine yönelik çalışmaların ekolojik yönleri, bu yaklaşımların peyzaj planlama ve stratejileri ile uyumu ve çatışma noktalarının belirlenmesi hedeflenmektedir. Türkiye' de akarsu koridoru peyzaj sörveyi çalışmalarının akarsu yönetimi kurgusu içinde nasıl yer alabileceği ve örnek model gelişimine ilişkin öneriler ve stratejiler tartışılmaktadır.
Doğal Afetler ve Çevre Dergisi
Hızlı ve kontrolsüz kentleşme sebebiyle artan sel ve taşkın gibi doğal afetler hayatı olumsuz etkilemektedir. Meydana gelen kayıpların önlenebilmesi ve zararların minimuma indirilebilmesi için incelemelere zemin teşkil etmek üzere özellikle kentsel alanlardan geçen derelerin modellenmesi ve taşkın yayılım haritalarının oluşturulması gerekmektedir. Ayrıca, oluşturulan taşkın yayılım haritaları, kentsel alanlarda meydana gelen arazi kullanımı değişiklikleri dikkate alınarak güncellenmelidir. Dolayısıyla dere kenarlarında yapılan yeni yerleşimler taşkın yayılım haritaları dikkate alınarak yapılmalıdır. Ayrıca, dere kenarlarındaki mevcut yerleşim alanları da taşkın haritaları dikkate alınarak güvenli bölgelere taşınmalıdır. Bu kapsamda, taşkın debilerinin hesaplanması ve yayılım haritalarının oluşturulması için yapılan çalışmalar hayati derecede önemlidir. Bu çalışmada, İstanbul'da bulunan Sazlıdere Havzası'nın hidrolojik modeli ve havza sınırları içerisindeki ana dere olan Türkköse Deresi'nin hidrolik modeli oluşturulmuştur. Çalışmada havza alanı, eğimi, sınırı, yükselti haritası, arazi kullanımı, toprak tipi ve dere güzergâhları WMS adlı yazılım programı kullanılarak modellenmiştir. Daha sonra, hidrolojik model için HEC-HMS ve hidrolik model için HEC-RAS programları kullanılmıştır. Oluşturulan hidrolojik model, daha önce havzada ölçülen yağış ve akış verileri kullanılarak kalibre edilmiştir. Son olarak, 03-05 Temmuz 2005 tarihleri arasında meydana gelen şiddetli yağış kullanılarak havza üzerinde ana dere ve yan kollarda oluşan taşkın yayılım haritaları elde edilmiştir. Modelde oluşan taşkın incelenmiş ve ana derenin mansabına yakın bölgelerde su derinliğinin maksimum 8 m civarında olabileceği görülmüştür. Ayrıca, yerleşim alanlarından geçen ana deredeki ve yan koldaki su derinliklerinin sırası ile 6 m ve 4 m ve taşkın yayılımının 260 m ve 240 m genişlikte olduğu model sonuçlarından elde edilmiştir. Böylece, oluşturulan model ile Türkköse Deresi'nin taşkın analizi yapılmış ve yerleşim bölgesindeki taşkından etkilenebilecek alanlar tespit edilmiştir.
Karabük Üniversitesi, 2019
Doğal afetler, tüm dünya üzerinde can ve mal güvenliğini tehdit eden doğa olaylarıdır. Doğa olayı olması yönünden oluşumu engellenemezken verdiği zararlar alınabilecek tedbirler ile azaltılabilir. Gelişen teknoloji ile doğa bilimlerinin bir arada kullanılması, doğal afete maruz kalınabilecek riskli alanlar harita üzerinde tespit edilebilir. Bu çalışmada Filyos çayı havzasında (Karabük-Gökçebey) oluşabilecek taşkın risk alanları belirlenmiştir. Bu sayede, oluşabilecek taşkınların yol açabileceği zararların azaltılmasına yönelik tedbirler alınabilecektir. Çalışma sahası olarak; Batı Karadeniz’in önemli akarsularından biri olan Filyos Çayı Havzası’nın Karabük-Gökçebey kısmı seçilmiştir. Araştırmanın konu kapsamı çok kriterli karar verme yöntemiyle taşkın risk alanlarının belirlenmesini oluşturmaktadır. Filyos çayı havzasının Karabük-Gökçebey kesiminde çok kriterli karar verme yöntemiyle taşkın risk analizini yapmak ve riskli alanları belirlemek çalışmanın amacını meydana getirmektedir. Çalışmanın yöntemini, çok kriterli karar verme yöntemlerinden Analitik Hiyerarşi Süreci oluşturmaktadır. Sahada daha önce böyle bir çalışmanın yapılmaması ve taşkın olaylarının yaşanması bu çalışmayı önemli kılmaktadır. Çalışma sahasında edinilen bulgulara göre; Kuzdağ mevkii ile Karabük Merkez ilçe arasındaki bölgede tektonizma ve ana kaya özelliklerine bağlı olarak yarma vadiler oluşmuştur. Yarma vadilerin var oluşu bu bölgede eğim derecelerinin yüksek olmasına sebep olmuştur. Kuzdağ sonrasında ise eğimin azalması ve yatak genişliğinin artması, alüvyal malzemelerin biriktiği taşkın depolarını meydana getirmiştir. Ayrıca sahada killi tekstüre sahip toprakların yoğun olması ve Karadeniz’in nemli iklim ortamı düşen yağışların kolaylıkla yüzeysel akışa geçmesine katkı sağlamaktadır. Araştırma sahasının doğal koşullarının yanı sıra yerleşmelerin ve ticari faaliyetlerin yoğun olarak akarsu yataklarının çevresinde gelişmesi, risk faktörünün hesaplanmaması taşkın olaylarının afete dönüşmesindeki temel unsurlardır. Taşkın risk haritası yapabilmek için sahanın toprak, litoloji, arazi kullanımı, akarsu yakınlık, yükselti, eğim, bakı özelliklerini CBS ortamında analiz edebilmek için raster veri formatına dönüştürülmüştür. Arazi kullanımı özellikleri ise uzaktan algılama teknikleri kullanılarak uydu görüntülerinden elde edilmiştir. Her bir kriterin taşkın 8 üzerindeki etkisini belirleyebilmek amacıyla analitik hiyerarşi süreci kullanılmıştır. Böylece karmaşık ilişki içerisindeki bu özellikler AHS karar verme yöntemi ile önemlilik dereceleri belirlenmiş ve ArcMAP programı ile taşkın risk haritasına dönüştürülmüştür. Elde edilen sonuçlar 1991 ve 1998 yılında büyük felakete neden olan Yenice ilçesinde yaşanan taşkın olayını doğrular niteliktedir. Bunun yanında geniş risk alanına sahip olan yer Gökçebey yerleşmesi olarak ortaya çıkmıştır. Yan akarsu kolları olan Kelemen ve İnce Dere de riskli sahalar olarak kendini göstermiştir. Yerel halk ile yapılan görüşmelerde 1991 ve 1998 yılındaki büyük taşkın esnasında Yenice şehir merkezinin 2 metre yükseklikteki taşkın sularına maruz kalmaları risk boyutlarının ne kadar yüksek olduğunu da göstermektedir. Riskleri arttıran diğer unsurlar ise akarsu yataklarının alüvyal malzemeyle dolması ve akarsu yataklarının üzerinde ticari ve iskân amaçlı yapılar yapılması olarak gösterilebilir. İnşa edilen kanal, menfez, HES gibi yapıların periyodik bakımlarının yapılması, yatakta biriken malzemelerin temizlenmesi, yeni imar planlarında yeni yerleşim alanlarının akarsu yatağından uzaklaşılacak şekilde planlanması, kamu kurumlarının ortaklaşa çalışmalar yürütmesi ve düzenli risk analizleri yaparak gerekli kuruluşlar ile paylaşması, orman tahriplerinin önüne geçilmesi ve tahrip edilen alanların tekrar ormanlık alana kazandırılması alınabilecek önlemler arasında yer alabilir.
Mühendislik Bilimleri ve Tasarım Dergisi, 2020
Bu çalışmada, Erzin İlçesi Başlamış Mahallesi sınırları içerisindeki Ilıcalar mevkiinde 25.09.2014 tarihinde meydana gelen sel felaketi incelenmiştir. Çalışmanın amacı; Ilıcalar selinin meydana gelmesinde etkili olan jeomorfolojik, klimatolojik-hidrografik, antropojenik faktörleri ortaya koymak, yanlış arazi kullanımının neden olduğu olumsuz etkileri açıklamak ve yaşanabilecek sel felaketlerine karşı çözüm önerileri geliştirmektir. Bu amaca yönelik olarak, litolojik birimler ile sel felaketi arasındaki ilişki incelenmiş, sahanın yükselti değerlerinden hareketle hipsometrik eğri grafiği oluşturulmuş, hava olaylarını açıklayabilmek için meteorolojik veriler ile NOAA'nın Hysplit modeli kullanılmıştır. Yağışın havza genelindeki durumunu değerlendirebilmek için Schreiber'in aylık yağış hesaplama formülünden yararlanılmış, yağış enterpolasyonu oluşturulmuştur. Hidrolojik analizler kapsamında akarsu yoğunluğu hesaplanmış, bitki örtüsündeki değişimlerin sel felaketi ile olan ilişkilerini değerlendirmek için NDVI analizi uygulanmıştır. Ayrıca, afetzedelere yarı yapılandırılmış görüşmeler uygulanarak sel felaketinin etkileri ortaya konulmuştur. 25.09.2014 tarihinde Erzin'de 4-5 saat süren şiddetli yağışa ek olarak, sahadaki eğimin fazla olması, suyun kısa sürede vadiye yönelmesine neden olmuştur. Ilıcalara yakın noktada oldukça daralan vadinin, moloz, ağaç gövde ve dalları ile dolması, burada doğal bir set oluşturarak göllenme meydana getirmiştir. Biriken suyun basıncı ile bu set yıkılmış, dere yatağında inşa edilmiş yapılar su altında kalmış, 5 kişi hayatını kaybetmiş, 14 konut ve 42 işyeri afetten olumsuz etkilenmiştir. Su baskınının bu olumsuz sonuçları, yerleşmelerin kuruluş yeri seçimlerinde coğrafi şartların iyi bir şekilde analiz edilmesi gerektiğini göstermiştir.
idealkent, 2022
This study aims to determine the areas with flood risk in the micro-catchment where a university campus is located and to evaluate the situation by using multi-criteria decisionmaking method. All the spatial analyses to predict flood risk levels were carried out in the Geographical Information Systems environment. The method consists of seven variables: flow accumulation, rainfall intensity, geology, land cover/use, slope, elevation, and distance from drainage networks. Different weights were given to each variable, and these weights were calculated with the Analytical Hierarchy Process. The information covered by different variables according to their weight values was overlayered and a flood risk map was created. Consequently, Siirt University Kezer Campus has been found to be located in an area with moderate flood risk. Considering the distribution of land cover/use, the riskiest areas are areas with dense urban structure and represented with 14.02%. The areas with the least risk are forested areas, represented by 0.1%. The percentage sum of the areas with the highest and the highest flood risk in the research area is 21.62%. Additionally, it is among the results that the method is useful especially in small scale and quick response studies, and applicable especially in sub-scale planning studies.
Karadeniz sosyal bilimler dergisi, 2010
Özet Akarsu, hem ilköğretim hem de orta öğretim konuları içerisindeki en temel konulardan biri olup, çok sayıda alt kavram içermektedir. Irmak, çay ve dere bu alt kavramların başında yer almaktadır. Araştırma, söz konusu kavramların literatürdeki anlamlarını tespit etmek ve öğretimindeki zorlukları belirlemek amacıyla gerçekleştirilmiştir. İlgili literatürün incelenmesi sonucunda dere, çay ve ırmak kavramlarının anlamlarında farklılıklar olduğu belirlenmiştir. Bu farklılıkların söz konusu kavramların ayırt edici özelliklerinin belirgin olmamasından kaynaklanabileceği belirlenmiştir. Hem literatürdeki tanımların farklılığın hem de kavramların bu özelliği kavram yanılgılarına ve kavram kargaşasına neden olabileceği belirtilmiştir. Araştırmada, akarsu, dere, çay, ırmak (nehir) kavramlarının öğretimine yönelik öneriler de getirilmiştir. Ayrıca, araştırmacılara ve coğrafya eğitimcilerine ortak coğrafi dil kullanmaları yönünde de tavsiyelerde bulunulmuştur.
Journal of the Institute of Science and Technology, 2021
Flood frequency analysis is very important in the design of water structures, planning and projecting of flood control. One of the important steps of flood frequency analysis is to estimate a suitable distribution model and its parameters for the data. In this study, optimization based DEoptim algorithm is proposed to estimate the parameters of probability distribution functions and is compared with the traditional maximum likelihood method (MLM) and Method of moments (MOM). Annual maximum flow data of 2 stations on the Eastern Black Sea Basin are used. Gamma, Weibull, Log-Normal, Logistic and Normal probability distributions were used to determine flood recurrences flows. To determine the most appropriate probability distribution, Kolmogorov-Smirnov (KS) test, mean square error (RMSE), Kling-Gupta efficiency coefficient (KGE), mean absolute error (MAE), Nash-Sutcliffe efficiency coefficient (NSE) and Akaike information criterion (AIC) tests were used. According to the results, it was seen that the DEoptim method is a more effective method in estimating the probability distribution function parameters compared to the MLM and MOM methods. Finally, using the most appropriate probability models, flood estimates that may occur in different recurrence periods (5, 10, 20, 50, 100, 200 and 500) were calculated and the results were discussed.
Journal of The Faculty of Engineering and Architecture of Gazi University, 2016
Planlama aşamasında olan Kayraktepe Barajının tarihsel süreci Baraj tasarım debisi tespitinde parametrik olmayan yaklaşımın uygulaması Parametrik olmayan yaklaşımın kullanılabilirliğinin tartışılması Makale Bilgileri ÖZET
Yapı taşı malzeme bozulmaları kimyasal, fiziksel, mekaniksel ve biyolojik sebeplerden olabilmektedir. Taşın dış yüzeyinden başlayıp iç yüzeye doğru ilerleyen bozulma kimi zaman iç yüzeyden dış yüzeye doğruda olmakta-dır.Taşın kendi yapısından kaynaklanan gözeneklilik yapısı, gözeneklilik ağlarının bir birleri ile ilişkisi, ortamın sıcaklığı, atmosferik kirlenmeler gibi birçok faktör taşın bozulmasında etkilidir (Croci, 1998). Nemli ve sıcak havalarda kim-yasal bozulma ön planda olup soğuk bozulma hızlıdır ve kurak havalarda fiziksel bozulma daha etkili olup taşlardaki bozulma hızı daha yavaştır.Kayaçları oluşturan ögelerin eriyerek kimyasal bileşimlerinin değişmesi sonucu taşlarda gözlemlenen parçalanma, ufalanma ve ayrışmadır. Kimyasal bozulmanın en önemli faktörü atmosferik kirlilik, nem ve ısıdır. Kimyasal bozulma taşların mineral yapısında bozulmalardan olmaktadır. Kimyasal ayrışmada hidratasyon ve hidroliz, redüksiyon, çözünme (indirgeme) ve biyolojik-kimyasal değişimler söz konusudur.Taşın kendi yapısından veya çevredeki malzemelerin etkisi ile taş yüzeylerde suyunda etkisi ile taşlarda tuzlanma meydana gelebilmekte ve bu tuzlar özellikle nemli bölgelerde kimyasal bozulmalara sebep olmaktadır. En önemli tuzlar alkali ve toprak alkali sülfat, karbonat, nitrat ve klorürlerdir. Taş yüzeyde ve yüzeyin altında biriken tuzlar kimi zaman taşlarda kabuklanma ve tabakalaşma meydana getirebilmektedir (Torraca, 1988). Gece ve gündüz farkının çok olduğu özellikle çöl, karasal, step, tundra iklimlerde fiziksel bozulma görülmektedir. Taş gözeneklerinin içerisine yerleşmiş olan tuz ve suların fiziksel olarak hacimlerinin genişlemesi taşlarda çatlaklara sebep olmakta ve bu çatlaklar zamanla taşlarda mekaniksel bozulmalar meyda-na getirebilmektedir.Taşları meydana getiren minerallerin hacimleri ısı farkın-dan dolayı genleşir ve büzüşür. ANAHTAR KELİMELER: stone deterioration,salt,decay,stone deterioration patterns, glossary, crack, fissures, alteration,deformation,blistering, bursting, delimanation,
Loading Preview
Sorry, preview is currently unavailable. You can download the paper by clicking the button above.