Academia.edu no longer supports Internet Explorer.
To browse Academia.edu and the wider internet faster and more securely, please take a few seconds to upgrade your browser.
2018, Sakarya Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi (SAUIFD)
…
24 pages
1 file
İnsan sosyal bir varlıktır. Birlikte yaşamanın temel kurallarını belirleyen hukuk normları ise insanlık tarihi kadar eskidir. Bu bağlamda ilkel kabilelerden başlayarak Cahiliye dönemi Arap toplumuna ve bu toplumun bir prototipi olan Ḳureyş kabilesine varıncaya farklı ihtiyaçlardan kaynaklanan birçok hukuk uygulamasına rastlamak mümkündür. Genel olarak Arapların, özelde ise Ḳureyş'in hukuk alanında özgün yönleri, komşu devlet ve medeniyetlerden ne ölçüde etkilendiği ve benzeri bilinmezlikler ancak kapsamlı araştırmalarla ortaya konulabilir. Yine de Arap kabilelerinin ve bilhassa Ḳureyş'in sıkça başvurduğu "ḥilf uygulaması" üzerinde yapılacak bir araştırma, Cahiliye hukuku hakkında fikir edinilmesi bakımından anlamlı olacaktır. Görünen odur ki Cahiliye hukukunun kendi içerisinde tutarlı yönleri de mevcuttur. Ancak devlet düzeyinde siyasi bir teşekkülün bulunmadığı coğrafyada, güçlü olanın kendi dünya görüşü ve çıkarları doğrultusunda hukuku şekillendirdiği ve bunun neticesinde hukukun belli kişi ve zümrelerin hukuku haline geldiği anlaşılmaktadır.
e-Şarkiyat İlmi Araştırmaları Dergisi/Journal of Oriental Scientific Research (JOSR)
Arapların İslâm'dan önceki dinî ve sosyal hayat telakkilerini ifade eden Cahiliye döneminde bilinen anlamda kurumsal yapılar olmadığından, yazılı kültür neredeyse yok denecek kadar azdı. Bu yüzden toplumda genel geçer kurallar yazıdan çok sözlü gelenek üzerine bina edilmişti. Bunun bir sonucu olarak Arap Yarımadası örf ve adetlerin hâkim olduğu bir câhiliye evresi geçiriyordu. Cahiliye Araplarında bir peygamber veya kurtarıcının geleceği düşüncesi oluşmuştu. Bu yüzden Arap şairleri tarafından birçok dini motifin yanında bir peygamber veya kurtarıcı bekleme fikri şiire konu edilmişti. Bu çalışmamızda cahiliye dönemi şiir ve nesrinde nübüvvet algısı ve beklentisi ele alınmıştır. Bu anlamda cahiliye dönemi Araplarında bir peygamber veya kurtarıcı bekleme fikrinin o günün şairleri tarafından nasıl işlendiği, şiirlerden örnekler verilerek izah etme yoluna gidilmiştir.
Sosyal Politika Çalışmaları Dergisi, 2020
Dilenci; rolü, kıyafeti, davranışı ve karakteri ile belli bir prototip sunar. Bu rolde dilencinin gerçekten ihtiyaç sahibi olup olmadığından çok bu rolü iyi bir şekilde oynamasına yarayan kıyafet, söz, tavır ve beceri gibi araçları kullanarak sergilediği imajı daha ön plandadır. Toplumda dilencinin nasıl algılandığından dilenmenin inceliklerine varıncaya kadar bir çok konuyu dikkatli bir gözlemle aktaran Reşat Nuri Güntekin, Miskinler Tekkesi adlı eserinde dilencilik olgusunu farklı bir gözle ele alır. Yazar burada, toplum içinde sıradan insanlar karşısında açık bir şekilde dilenenlerin, para, statü, makam sahibi olmak için kendilerinden daha yukarıdaki güç sahibi insanlar karşısında türlü şekillerde gizliden dilenenler yanında nasıl daha masum olabileceklerini anlatır. Eserde, roman kahramanı dilenme vesilesi ile gittiği yerlerde pek çok yeni şey de öğrenir. Bu yerler adliye gibi herkesçe malum resmi kurumlar da olabilir, bir ölüyü defnetmeye götüren cenaze kalabalığı gibi pek kimsenin dikkat etmediği topluluklar da. Böylelikle yazar, dilenci rolü ile dâhil olduğu toplumsal yapı içinde cereyan eden girift ilişkilerin muhtevası hakkında bilgi verirken aynı zamanda dilenciliğin hangi durumlarda ve hangi şekillerde tezahür ettiğinin panoramasını da sunar. Bu sunuşta dış görüntüleri hal ve hareketleri ile dilenenlerden çok niyetleri, hedefleri ve iç dünyaları ile dilenenlerin varlığına dikkat çekilir.
GİRİŞ Kur'ân-ı Kerîm'in nâzil olma sürecinde onun ilk muhatabı olan toplumun mevcut inanç yapısının bilinmesi, ilahî mesajın anlaşılması açısından önem arz etmektedir. Çünkü Kur'an, siyasî, hukukî, içtimaî ve ahlakî alanda, ciddi bir sistematiğe sahip olmasa da, kendine özgü karakteristik bir yapıya sahip bir topluma hitap etmekte ve bu genel yapı da, vahyin muhtevasının şekillenmesinde önemli bir rol oynamaktadır. Bu çerçevede, müşrik Arap toplumundaki " Allah inancı " nın nasıl bir muhtevaya sahip olduğunun bilinmesi, Kur'an'ın şirk bağlamında onlara yönelttiği eleştirilerin daha iyi anlaşılmasına katkıda bulunacaktır. Ancak, cahiliye Araplarının, Kur'an'ın nüzûlü öncesindeki dinî inançlarının detayları, özellikle Allah hakkındaki kanaatleri konusunda kesin bilgi edinmemizi sağlayacak verilerden de, esasen, yoksun bulunmaktayız. Konunun ayrıntılarına girildikçe çözümsüz kalan bir çok noktanın varlığı kendini hemen hissettirmektedir. Bunun nedeni ise, o zamanki Araplar arasında yazının yaygın olmaması, özellikle eser yazma alışkanlığının bulunmaması sebebiyle bu konuda bizi aydınlatacak ciddi dokümanların elimize geçmemiş olmasıdır. Bu konudaki bilgilerimiz daha ziyade, o dönem şiir metinlerinde yer alan ve içeriği de son derece müphem bulunan kısmî işaretlere, bazı rivayetlere ve müşriklerdeki yanlış inanışlara atıfta ve tarizde bulunan Kur'an âyetlerine dayanmaktadır 1. Bu sahadaki her türlü bilgi malzemesi kullanılarak konunun aydınlatılması noktasında ortaya konulan tüm çabalara rağmen, yukarıda da belirttiğimiz gibi, eldeki mevcut verilerin detaylı ve kapsamlı olmayışı, cahiliye Araplarının Allah hakkındaki kanaatlerinin tespitinde, halâ belirsiz ve tartışmaya açık noktaların bulunmasına sebep olmaktadır. Aşağıda da kısaca değineceğimiz gibi, mevcut kaynaklar içerisinden cahiliye Arap şiiri ve diğer rivayet bilgileri, bu konunun aydınlatılmasında hem yeterli olmamakta hem de, en azından bir kısmı, sıhhat açısından bazı tereddütleri beraberinde taşımaktadır. Durum böyle olunca, cahiliye Arap toplumunun Allah hakkındaki kanaatlerinin tespitinde, Kur'an, güvenirliği tartışma götürmez bir başvuru kaynağı olarak devreye girmektedir. Ancak, bu konuda ondan yararlanılırken, Kur'an'ın kendine has ifade üslubunun ve Kur'an bütünlüğünün her zaman gözetilmediğini ve neticede de, kanaatimizce bazı yanlış sonuçlara ulaşıldığını görmekteyiz. İşte biz bu makalemizde, cahiliye Arap toplumundaki Allah inancının, Kur'an'dan hareketle tespit edilmesinde göz ardı edildiğini düşündüğümüz bazı hususlara işaret etmeye çalışacağız. Çalışmamızın esasını teşkil eden bu konuya girmeden önce de, Kur'an dışı kaynaklar olarak tabir ettiğimiz, cahiliye Arap şiiri ve diğer rivayetlerin konunun net olarak ortaya konmasındaki yetersizliğine, giriş mahiyetinde kısaca değinmenin de yararlı olacağı kanaatindeyiz.
Nüsha Şarkiyat Araştırmaları Dergisi, 2019
During the Jahiliyyah period, the Arabs were aware that there was a creator. However, they did not deny God and the Jahiliyyah Arabs used the word Allah to express the most omnipotent and creative, apart from the names of other gods and idols. This use shows us that there is a belief in Allah in the Jahiliyyah Arabs. In the Jahiliyyah period, there were few people who were called Khanifs; those who believed in Abraham's religion and Allah. They refused to worship the idol and also had no common prayer. In this context, The most common belief among the Arabs during the Jahiliyyah period was to worship the idol. They believed that the idols were helping them in the world and they usually produce idols, made of stones, trees and some mines. Sometimes they worshiped their food by giving them shape. The number of temples where idols were found during the Jahiliyyah period was quite high. One of the most important temples was the Kaaba and there were hundreds of idols to worship in and around the Kaaba. However, in pre-islamic age of ignorance Arabs did not believe in hereafter, and some of them worshiped the Jinn and accepted them. In addition, there were some people who believed that the Angels were daughter of God in Jahiliyyah period, also In pre-islamic age of ignorance Jews and a small number of Christians were living in the Arabian Peninsula. Jews generally lived in Medina. Christianity, on the north of the Arabian peninsula and Christianity was a common belief among Gasssânîs and the Hîrelis. Within this context in this study it was taken up the understanding of religion in pre-islamic age of ignorance in the Arabs and also information on the definitions of religion in Hebrew and the Quran. The use of the religion word in Arabs before Islam and their understanding of religion was emphasized. In addition, the use of the word of Allah is mentioned In pre-islamic age of ignorance in the Arabs. In this regard, it was tried to give general information about the principles of the paganism and the main idols of idolatry in pre-islamic age of ignorance in the Arabs.
Dönemin Toplumsal Şartlarının Fetvalara Yansıması: Cerîde-i İlmiyye’de Mefkûd/Gaib, 2023
XX. The beginning of the century is described as a materially and morally difficult period for the Ottoman Empire, during the Balkan War, the First World War, and then the War of Independence took place. Ceride-i İlmiyye, which was published by the Sheikh al-Islam Office between 1914 and 1922, when these wars continued, serves as a source for us about the social and religious issues of that period, with the fatwas and official correspondence coming from the public and state institutions. When the "fetâvâ-i şerîfe" and "ecvibe-i şer'iyyes" sections in the magazine's content are examined, it is noteworthy that there is a lot of content on the subject of mafkûd/gâib, which means a missing person whose existence or location is unknown in Islamic Law. Because of the war conditions of the period, there were legal issues that arose in connection with the high number of people who went to war with the declaration of mobilization and did not return. In our study, the content related to war in Cerîde-i İlmiyye in general, and the content related to the missing/unseen in particular, will be examined in terms of Islamic Law compared to previous fatwas, and the change in the fatwa due to the circumstances of the time be touched upon. In this sense, our study is important in terms of better understanding the interaction of late Ottoman Law with social events.
Adnan Oktar (Harun Yahya) Bu kitapta yaşadığınız toplum içinde karşılaşabileceğiniz çeşitli insan karakterleri tarif edilmiş ve bu karakterlerin Kuran ahlakına uygun olmayan yönleri açıklanmıştır. Ancak, kitabı okurken şu önemli hususun unutulmaması gerekir: Kitap içinde yer alan tarifler, tasvirler ve tanımlamalar elbette o toplum kesimi içinde yer alan herkesi kapsamamaktadır. Her sosyal tabaka, her meslek grubu, her insan topluluğu içinde iyi niyetli, vicdan sahibi, sağduyulu insanlar olacağı gibi, kötü ahlak ve davranışlar gösteren insanlar da olabilir. Bu kitapta da üzerinde durulan husus, Kuran ahlakına uygun yaşamayan insanların kötü davranış ve özellikleridir. Ayrıca şunun da unutulmaması gerekir ki, her insan yaşamı boyunca yaptığı kötülüklerden vazgeçme imkanına sahiptir. Samimi olarak kötülükten vazgeçen, Allah'a gönülden teslim olan ve Kuran ahlakını yaşamaya karar veren bir insan, Allah'ın izniyle, Rabbimiz'i bağışlayıcı ve affedici olarak bulacaktır. Nitekim bu kitabın amaçlarından biri de, söz konusu insanların içinde bulundukları durumun kötülüklerini fark edip, bu tavırlarını terk ederek Kuran ahlakına yönelmelerine vesile olmaktır.
Adnan Oktar (Harun Yahya) Kuran’ın Zümer suresinde, ahirette insanların hesaba çekilmesinden bahsedilirken onların, cennete ya da cehenneme “gruplar” halinde yollanacakları haber verilir (Zümer; 71-73). Bir diğer ayette de mahşer günü, önderleriyle birlikte hesaba çağrılan “insan grupları”ndan bahsedilir (İsra; 71). Yani insanlar ahirette her ne kadar kişisel olarak hesaba çekilseler de genelde hesabın öncesinde ve sonucunda gruplar halinde bir muameleye tabi tutulurlar. Herkes kendininkine yakın ve benzer konum ve derecelere sahip kişilerle aynı grupta yer alır, benzer akıbetlere uğrar. Cennete veya cehenneme girer, benzer derecelerde ceza veya mükafat görür. Buradan hareketle, insanın dünyada iken hangi “insan grubu” içinde yer aldığının da son derece önemli bir konu olduğu ortaya çıkar. İlk bakışta, yeryüzünde birbirinden farklı çok sayıda grup varmış gibi görünse de insanlar gerçekte iki ana gruba ayrılırlar. Bunlar, Allah’a ve ahirete iman eden mümin topluluğu ile, Allah’ı ve ahireti tanımayan inkarcılar topluluğudur. Allah ve ahiret inancından yoksun olan ikinci gruba, içinde bulundukları büyük şuursuzluk ve bilgisizlik nedeniyle, Kurani bir terim olarak “cahiliye toplumu” adı verilir. Bu toplumun değer yargıları, ahlaki kıstasları Allah’ın koyduğu hükümlere göre değil, yanlış ve çarpık cahiliye hükümlerine göre belirlenmiştir. Ahiret günü cennete sevkedilenler arasında yer alabilmek ancak bu dünyada da müminlerin tarafında olmakla mümkündür. Bunun ilk aşaması ise insanın içinde bulunduğu cahiliye toplumunu terketmesidir. Nitekim inkarcılardan “kopup-ayrılmak” Kuran’ın açık bir emridir: "... Sabır gösterenleri müjdele.“Onların demelerine karşı sen sabret ve onlardan güzel bir ayrılma tarzıyla (düşünce ve eylem bakımından köklü bir tutum ile) kopup-ayrıl.” (Müzzemmil; 10) Kuran’daki örnek müminlerin, en başta da peygamberlerin izlediği yol budur. Örneğin Hz. İbrahim, inkarcı kavmine şöyle seslenmiştir: “Sizden ve Allah’tan başka taptıklarınızdan kopup-ayrılıyorum ve Rabbime dua ediyorum. Umulur ki, Rabbime dua etmekle mutsuz olmayacağım.” (Meryem; 48) Bu kopup-ayrılma fiilî olduğu gibi kalben ve zihinsel olarak da gerçekleştirilmelidir. Fiilî olarak, insan cahiliye toplumunun üyeleri ile değil, müminlerle birlikte olmak için özel bir gayret göstermelidir. Bu birinci şarttır. Fakat bunu yaparken zihinsel ve ruhsal olarak da, cahiliye kültürünün tüm etkileri yokedilmeli, bilinçaltındaki tüm telkinleri ve kalıntıları temizlenmelidir.
Kilis 7 aralık Üniversitesi İlahiyat fakültesi dergisi, 2018
KÛFE'DE HANEFÎLİĞİN ORTAYA ÇIKIŞI VE MEDİNE HADİSÇİLİĞİ Özet İslam hukukundaki Hanefî ve Mâlikî şahıs ekollerinin, erken dönem Kûfe ve Medine bölgesel okullarından doğduğu ifade edilmektedir. Gelişen Maliki içtihadlarının bölgesel zemini, el-Müdevvene gibi eserlerde mevcut iken; erken dönem Hanefi eserleri, Ebû Hanîfe ve onun öğrencilerine odaklanmaktadır. Bu sebeple [mezhebin] bölgesel ortamını tespit etmek oldukça zordur. Halîfe İbn Hayyât'ın ve İbn Sa' d'ın biyografik sözlükleri [tabakât], Kûfe' de, Hicaz bölgesiyle aynı oranda faal muhaddis/gelenekçi olduğunu göstermektedir. Üstelik, İbn Sa' d'ın Tabakât'ı, onun Hanefî mezhebini Kûfe ile değil Bağdat ekolü olarak değerlendirdiğini ortaya koymaktadır. Fesevî'nin Kitâbü'l-Ma'rife ve't-Târîh adlı eseri, Hanefî hukukunun Kûfe arka planının-daha genel olarak Kûfe'nin re'y ile, Medine'nin hadis ile tanımlanmasının-ancak IX. yüzyılın sonlarında ortaya çıktığını belirtmektedir.
The Journal of Social Sciences, 2020
Hz. The history of fiqh / ijtihâd from the Prophet until today has been handled by Jafarî scholars in various periods and periods. These periods are; Hz. It is divided into four as the Prophet, Companions, Imams and the period of great loss. In this study, we dealt with the period of great loss that started with the disappearance of the twelfth imam, Muhammad Mahdi (339/950) and continues until today. The development in the field of jurisprudence / ijtihâd of Jafarî scholars has been studied in six phases considering the aspect of change and stagnation. The first of these periods is the tadvin period in which the first hadith, fiqh and usl works were written; second, the period of development in which the views of the sect in the field of fiqh and usûl were properly proved; Thirdly, the period of independence, in which works of the sect with the content of the sect's style and language were written separately from other fiqh sects; Fourth, the period of teterrh (opposing currents), in which the Usûlîs, who prioritize reason and judgment, and Ahbâris, who regard them as the basis, struggle; Fifth, the itidâl period, during which Usûlî thought was re-dominated in the scientific framework against the thoughts of Ahbârîs that amounted to extremism and detail; sixth, It is the period of innovation in which some radical changes took place in the style and style of the sect. It is difficult to properly understand the jurisprudence and jihad accumulation of the Caferî sect today without considering these periods.
Cahiliye Devrinde Araplarda Sosyal ve İktisadi Hayat, 2019
Bu çalışmada Cahiliye devrinde Araplarda sosyal ve iktisadi hayat ile Arapların sosyal yaşayışı ve gelenekleri hakkında bilgiler verilmiştir. İslamiyet’ten önceki Arapların ticaret anlayışları ve geçim kaynakları üzerinde durulmuştur. Bununla birlikte Cahiliye kelimesinin anlamı, Arapların İslamiyet gelmeden önce sergiledikleri Cahiliye davranışları ile Kur’ân-ı Kerîm’de Cahiliye dönemi ile ilgili verilen bilgilere ve ayrıca bu dönemde kadının sosyal hayat içerisindeki konumuna değinilmiştir. Cahiliye devrinde kabile hayatı, ticari amaçla kurulan panayırlar hakkında genel bilgiler verilmeye çalışılmıştır. Anahtar kelimeler: Araplarda Sosyal ve İktisadi Hayat, Kabile Hayatı, Cahiliye Kelimesi, Panayırlar.
Loading Preview
Sorry, preview is currently unavailable. You can download the paper by clicking the button above.
Kocaeli Fen Edebiyat Fakültesi Sosyal Bilimler Dergisi, 2008
FARABİ FELSEFE ve DİN BİLİMLERİ DERGİSİ, 2021
CAHİLİYE DEVRİNDE ARAPLARDA KEHÂNET VE KÂHİNLİK, 2018
ÖLÜMÜNÜN 100. YILINDA KAĞIZMANLI HIFZI ULUSLARARASI SEMPOZYUMU BİLDİRİLER, 2018
Turkish Studies-Social Sciences, 2019
Cumhuriyetin Yüzüncü Yılında Süer Eker Çağdaş Türkolojinin İzinde (Editörler: Ülkü Çelik Şavk Jala Garibova - Dilek Ergönenç Gökçe Yükselen Peler - Mustafa Durmuş Emrah Bozok - Selcen Koca), Grafiker Yayınları, Ankara 2023, s. 267-276., 2023
Nevşehir Hacı Bektaş Veli üniversitesi sbe dergisi, 2020
Amasya İlahiyat Dergisi, 2024
MİLEL VE NİHAL inanç, kültür ve mitoloji araştırmaları dergisi, 2016
Ortaçağ Araştırmaları Dergisi, 2021