Academia.edu no longer supports Internet Explorer.
To browse Academia.edu and the wider internet faster and more securely, please take a few seconds to upgrade your browser.
…
3 pages
1 file
Vize ve Final dönemlerinde hazırlanmış amatör paylaşımlarımdır. Anayasal sürece giden yolda Sened-i ittifakın önemi kısaca açıklanmaya çalışılmıştır.
Dicle Üniversitesi Adalet Meslek Yüksekokulu Dicle Adalet Dergisi, 2021
6331 sayılı Kanun kapsamında çalışan kavramı üzerinde durulmuş, ardından çalışanların 6331 sayılı Kanun kapsamında yükümlülükleri ile yükümlülüklere aykırılığın sonuçları incelenmiştir.
Landed proprietors became a great power against the state in 1808 due mainly to the background formed by financial, administrative and military laws of Ottoman Empire states during the second half of 17th century. Upon the dethronement of Selim III in 1807 after Kabakçı Mustafa riot, Alemdar Mustafa Pasha sought agreement with landed proprietors in order to re-establish the central authority which was demonstrated in the rural areas. This gave birth to Charter of Alliance which was comprised of an introduction, seven conditions and an annex. The most explicit reflection of first generation human rights in Charter of Alliance are the expressions regarding the prohibition of torture, wrongdoing against anyone and confirmation of the guilt in the first place. Fourth and fifth conditions of the document were about the issues covered by first generation rights. The document contained financial rights such as the prohibition of unjust taxation and collection of state incomes as well as social and cultural rights. In this sense, third and seventh conditions were evaluated * Bu makale Crosscheck sistemi tarafından taranmış ve bu sistem sonuçlarına göre orijinal bir makale olduğu tespit edilmiştir.
This article presents the complete text of an important pact between Sultan Mahmud ll and a number of lo cal notables who had become mo re and mo re powerful within the Ottoman S ta te w hile the power of the sultan and the central government eroded. Thus, some historians have seen it as the Ottoman "Magna C ha rta" w hile for ot h ers it represents a fırst step taken towards constitutional government. Besides briefly explaining the history behind the pact, the article also considers so me of the problems faced by researchers us ing the incomplete texts. One important problem has beerr determining whether or not the Sultan was bound by the pact. The complete pact indicates that he w as s ince the seal of the Grand Vizier, Mustafa, is present. The complete text of the pact is given along with detailed footnotes indicating the differences between it and the earlier versions by Ahmed Cevdet Paşa, Şanizade Ataullah Efendi. and Server TanillL Osmanlı Devleti'nde XVL yüzyılın ikinci yarısından itibaren merkezi otoritenin zayıflamaya başlamasına paralel olarak devletle halk arasında irtibatı sağlayan ma-halli ileri gelenler (ayan) yavaş yavaş önem kazanmaya başladı. Bunlar devletin içine düştüğü sıkıntıların ortaya çıkardığı boşluktan faydalanıp zamanla iktisadi ve siyasi ağırlıklarını daha da artırarak bulundukları bölgede güçlerini ve nüfuz alanlarını merkezi otorite aleyhine genişle ttiler. xvııı. yüzyıla gelindiğinde ayarı, artık devle-tin ve merkezi otoritenin karşısında önemli bir güç haline gelmiş, Anadolu ve Rume-li'de güçlü ayan aileleri ve hanedanlar teşekkül etmişti. Taşrada otoritesini tesis ede-meyen devlet, bu güçlerin varlığını kabul etmek zorunda kalmış, onların birbiriyle ve devletie mücadeleleri sosyal yapıyı ve dengeleri bozmuştu. Nitekim Y-abakçı İsyanı neticesinde tahtındanindirilen III. Selim'i tekrar padişah yapmak amacıyla ordusuyla beraber istanbul' a gelen Rusçuk yaranından Alemdar Mustafa Paşa, III. Selim'in öl-dürülmüş olduğunu görünce II. Mahmud'u tahta geçirmişti. Yenipadişahın Alemdar' ı sadrazamlığa atamasıyla (28 Temmuz 1808) ayanların yükselişi sadrazamlığa kadar
İzmir Sosyal Bilimler Dergisi, 2021
Türk tarih yazıcıları, Osmanlı Devleti’ndeki iktidar kavramını padişahlık makamıyla sınırlandırma eğilimindedir. Bu husustaki eğilim, padişahın mutlak otoritesini güçlü bir şekilde vurgularken, devletin geniş bürokratik yapısı içinde iktidar kavramının karmaşık bir bileşenden meydana geldiğini göz ardı etmektedir. Burada padişahın ayırıcı vasfı, iktidar bileşenini meydana getiren aktörlerin zaman içerisinde değişmesine rağmen, padişahın konumunu sürekli olarak muhafaza etmesidir. Ancak altı yüz yıllık Osmanlı tarihi içerisinde iktidarın merkezileştiği ve tek elde toplandığı dönemler olmuştur. Buna karşılık padişah, bu tarihsel sürecin büyük bir bölümünde iktidarı başka aktörlerle paylaşmak durumunda kalmıştır. Sened-i İttifak’ın imzalandığı zaman dilimi de bu dönemlerden birini ifade etmektedir. Bu çalışmada Sened-i İttifak’ı temel örneklem olarak almamızın sebebi, belki de tarihinin hiçbir döneminde Osmanlı iktidar yapısının bu derece parçalanmamış olmasıdır. Öte taraftan merkezde gücünü artıran aktörler hiç olmadığı kadar belirgin hale gelmiştir. Dolayısıyla Sened-i İttifak, Osmanlı iktidar dengelerindeki değişimi anlamada önemli bir örnek olaya dönüşmektedir. Araştırma sonucunda Osmanlı iktidar bileşenini oluşturan dört aktörün bulunduğu ve bunların merkezî iktidarda temel güç haline gelebilmek için aralarında ittifaklar kurmaya çalıştıkları tespit edilmiştir. Bu durum nedeniyle Osmanlı iktidar yapısının -en azından bazı dönemlerde- birleşik bir siyasal güç ya da monoblok bir yapıyı temsil etmediği anlaşılmaktadır. Bu çalışmada niteliksel bir araştırma yöntemi tercih edilmiş ve elde edilen veriler sınıflandırılarak doküman analiziyle yorumlanmıştır.
Tarih Kritik Dergisi, 2021
Ömer KARABAYIR * Osmanlı Devleti, görkemli imparatorluk devrelerinin ardından içine düştüğü buhrandan sıyrılabilmek için türlü alanlarda yeniliklere gitmeye karar vermiştir. Bilindiği gibi eğitim konusu bunlardan biridir. 19. yy'da İmparatorluk son demlerini yaşarken Batı'ya ayak uydurma fikri canlanmış, çağı yakalamanın gereği olarak görülmüştür. Bu düşüncelerle hayata geçirilen Galatasaray Mekteb-i Sultânîsi hedeflenen canlanmanın önemli adımlarındandır. Mekteb-i Sultânî, 1868 yılında Sultan Abdülaziz tarafından kurulmuştur. Sultan'a ilham veren, Avrupa
Osmanlı Devleti'nde Sened-i İttifak 1808 yılında II. Mahmut zamanında imzalandı. Osmanlı Devleti ilk kez bölge a'yânlarını muhatap alarak onlarla bir mukavele yapıyordu.
Evliyânın büyüklerinden. Tasavvuf ehlinin çok tanınmışlarından olup, Seyyid-üt-Tâife denmekle meşhûrdur. Künyesi, Ebü'l-Kâsım'dır. Cüneyd bin Muhammed 822 (H.207)'de Nehâvend'de doğdu. Bağdat'ta büyüdü ve orada yaşadı. 911 (H.298) senesinde vefât etti. Cüneyd-i Bağdâdî yedi yaşında iken, mektepten gelince babasının ağladığını görüp, sebebini sordu: "Zekât olarak dayın Sırrî-yi Sekâtî'ye birkaç gümüş göndermiştim, almamış. Kıymetli ömrümü, Allah adamlarının, beğenip almadığı gümüşler için geçirmiş olduğuma ağlıyorum." dedi. Cüneyd-i Bağdâdî; "Babacığım, parayı ver ben götüreyim." deyip dayısının evine gitti. Kapıyı çaldı. Dayısı, kim olduğunu sorunca; "Ben Cüneyd'im dayıcığım. Kapıyı aç ve babamın zekâtı olan bu gümüşleri al!" dedi. Dayısı; "Almam!" deyince, Cüneyd-i Bağdâdî; "Adl edip babama emreden ve ihsân edip, seni serbest bırakan Allahü teâlâ için al!" dedi. Dayısı; "Allahü teâlâ babana ne emretti ve bana ne ihsân etti?" dedi. Cüneyd-i Bağdâdî; "Babamı zengin yapıp, zekât vermesini emretmekle adâlet eyledi. Seni de fakir yapıp, zekâtı kabûl etmek ve etmemek arasında serbest bırakmakla ihsân eyledi." dedi. Bu söz Sırrî-yi Sekatî'nin çok hoşuna gidip; "Oğlum! Gümüşleri kabûl etmeden önce seni kabûl ettim." dedi ve kapıyı açıp parayı aldı. Cüneyd-i Bağdâdî dayısına talebe olduktan bir süre sonra onunla berâber hacca gitti. Mescid-i Harâmda dört yüz kadar büyük zât, şükür hakkında konuşuyorlardı. Her zât şükrü târif ve îzâh ettiler. Netîcede dört yüz ayrı îzâh meydana geldi ise de, hepsi de bu târif ve îzâhları yetersiz buldu. Hazret-i Sırrî-yi Sekatî, orada bulunan Cüneyd-i Bağdâdî'ye; "Mâdem ki buradasın, bu hususta bir de sen bir şeyler söyle." dedi. Cüneyd-i Bağdâdî; "Şükür, Allahü teâlânın ihsân ettiği nîmet ile O'na isyân etmemek, O'na isyân için, ihsân ettiği nîmeti sermâye olarak kullanmamaktır." buyurdu. Orada bulunanların hepsi bu cevâba çok sevinip; "Seni tebrik ederiz. Maksadı en güzel şekilde ifâde ettin. Bu, ancak bu şekilde târif edilebilirdi." dediler. Sırrî-yi Sekatî; "Yavrum, öyle anlıyorum ki senin lisanın doğru ve kuvvetli olacak. Böyle güzel söyleyebilmek hâli sana nereden geliyor?" deyince, Cüneyd-i Bağdâdî; "Sizin sohbetlerinizde bulunmakla efendim." dedi. Cüneyd-i Bağdâdî hocasına âid olan evin bir odasında kalırdı. Her an Allahü teâlâyı hatırlardı. Seccâdesi üzerinde, sabaha kadar "Allah, Allah" der, aynı abdestle sabah namazını kılardı. Bu hâl senelerce böyle devâm etti. Bir gece yıkanmak için suya ihtiyâcı oldu. Hava çok soğuk olduğu için; "Sabah olmasını bekleyeyim, su ısıtırım veya hamama gidip yıkanırım" dedi. Sonra düşündü ki: "Ben yıkanmayı tehir için, sabahın olmasını, su ısıtmak, hamama gitmek gibi bir sürü şeyleri istiyorum. Halbuki, Allahü teâlâ bana sâdece bir defâ yıkanmamı emrediyor. Ben de onu tehir için çeşitli bahâneler arıyorum. Benim yaptığım hiç münâsip değil." dedi. Hemen, gecelik elbisesi üzerinde olduğu halde, soğuk su ile gusletti. Tasavvufu, dayısı Sırrî-yi Sekatî'den öğrendi. Asrının kutbu idi. Binlerce velî yetiştirdi. Otuz defâ yaya olarak hacca gitti. Kerâmetleri, nasîhatları, hikmetli sözleri ve ihlâslı amelleri ile meşhûr oldu. Zâhirî ilimleri, İmâm-ı Şâfiî'nin talebelerinden Ebû Sevr'den öğrendi. Ayrıca Hâris-i Muhâsibî, Muhammed Kassâb ve başka zâtlarla da sohbet etti. Cüneyd-i Bağdâdî hazretleri, otuz sene cemâatle namazda ilk tekbiri kaçırmadı. Namazda kalbine dünyâ düşüncesi gelse, o namazı tekrar kılardı. Dâimâ Allahü teâlâyı hatırlardı. Her gün 400 rekat namaz kılardı. Otuz yıl yatsı namazından sonra hiç uyumadan ibâdetle meşgûl oldu.
2020
Bu yazı dizisinin ana ekseni, bir durum tespiti ve bir teze dayanıyor. Durum tespiti şu; bugüne geldiğimizde, Atlantik İttifakı bileşenleri olarak NATO, ABD ve AB genelde Arap Baharı coğrafyasında, özelde Irak, Libya ve Suriye'de karışıklıkların çıkmasına, tırmanmasına, iç savaş düzeyine varmasına yaptıkları onca katkıdan sonra süreci izleyen kaos sırasında bir aşamada kenara çekilerek kendilerini etkisizleştirdi.
Medeniyet tarihimizde çok önemli bir yere sahip olan ve asırlar boyunca sosyal bünyemizde daima kaynaştırıcı ve birleştirici bir rol oynayan vakıfların önemi çok büyüktür. Yardımlaşma ve dayanışma bir medeniyetin 1 VGMA, 608/2, s. 335-339.
Loading Preview
Sorry, preview is currently unavailable. You can download the paper by clicking the button above.
DergiPark (Istanbul University), 2019
Tasavvuf İlmi ve Akademik Araştırma Dergisi, 2020
Amasya İlahiyat Dergisi, 2024
Littera Turca Journal of Turkish Language and Literature, 2016
Atatürk Üniversitesi Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü Dergisi, 2019