Academia.edu no longer supports Internet Explorer.
To browse Academia.edu and the wider internet faster and more securely, please take a few seconds to upgrade your browser.
1993, Psikiyatri, Psikoloji,Psikofarmokoloji Dergisi Şiddet Özel Sayısı Cilt:1 Ek Sayı:4, 1993.
Galatasaray Üniversitesi İleti-ş-im Dergisi, 2019
To Be Virtuous in Cinema: On Godard and Wit Movie Jean-Luc Godard, who described cinema as an experience and a show business, argued that the show had no side to be revealed. On the other hand, while he is saying that the opposite is necessary in other to teach us thinking rather than the images come before words in movies, he aims to rediscuss the cinema. For this purpose Godard, who created his own movie structure by breaking the links with the conservative style of the cinema and the traditional narrative technique completely while doing so, showing that there is no limit in the cinema. This work inspires from Godard's, he sees the cinema as an unpredictable, intellectual art which are added by him to the movie literature. Starting from this view, Wit by Mike Nichols was selected among the productions within the scope of Hollywood and it was aimed to determine whether the movie was in the frame of Godard or not. Finally, Godard's thoughts about classical narrative tradition representing the mainstream in cinema, which turned the seven since of cinema into virtue, were associated with the Wit and how these ideas were constructed in the cinema. In this context, it was observed that Nichols, like Godard, had an attitude against the classical style and projected its projection into screen with Wit. However, it was found that Wit was on the counter-cinema axis and built a strong bridge between the classical narrative and the modern narrative.
Göç dergisi, 2021
Göç, sinemanın her zaman ilgilendiği konulardan biri olagelmiştir. Dünyanın içinden geçtiği tüm toplumsal meselelerde olduğu gibi, yaşanan göçlerin yol açtığı toplumsal değişimler de bireysel hikâyelerle birlikte sinemaya yansımaya devam etmektedir. Göç olgusu; iç göç, ulusötesi göçmenlik, mültecilik, işçi göçü, mübadele, vatan hasreti, gurbet, eve dönüş gibi konularla kurmaca ve belgesel sinemada geniş yer bulmuştur. Yeni kıtaların keşfiyle birlikte göç etmeye başlayan toplulukların hikayeleri sinemaya konu olmaya başlamıştır. Sanayi Devrimi sonrasındaki kentleşme hareketleriyle birlikte artık anlatının ayrılmaz bir parçası haline gelen göç olgusu, bu toplumsal değişimlerin yanı sıra savaşlar, politik veya etnik çatışmalar, iş-geçim kaynağı, yeni yaşam arayışları, iklim değişiklikleri-kuraklık-kıtlık gibi doğa kaynaklı yoksunluklar, eğitim ya da günümüzde küreselleşme ile birlikte önemli sayılara ulaşan nitelikli göçmenlik sinemanın ilgilendiği alanlardır.
Mahremiyetin Medyası, 2021
Değişen toplum yapısı mahremiyet kavramının dönüşmesine yol açmıştır. Mahremiyet, gizli kalma durumu ve özel olanı saklı tutma halidir. Mahremiyet ilk bilinen anlamıyla özel hayatın gizliliği anlamına gelmekte ve kadın bedeni üzerinden bir tanımlamaya tabi tutulmaktadır. Ancak bu görünen anlamın yanı sıra birçok alanda farklı boyutları barındırmaktadır. Bu bölümde sinema yoluyla ve sinema ile yapılan mahremiyetin dönüşümü ele alınacaktır. Bir başka deyişle mahremiyet alanlarını esneten araçsal sinema ve anlatısal sinema örnekler üzerinden açıklanacaktır. Sinemanın hem kitle iletişim aracı hem de sanat olması bizi mahremiyet alanları ve toplum açısından çeşitli yönlere götürmektedir. Üretildiği toplumdan, kültürden, düşünce yapısından etkilenen sinema hem teknolojik bir araç olarak küreselleşme, dikizleme kültürü gibi gelişmelerden etkilenmiş hem de anlatısal boyutlarıyla gündelik yaşamımızın beyaz perdeye yansıyan hali olmuştur. Bu anlamda sinemanın mahremiyet ve gözetleme üzerine olan ilişkisine geçmeden önce toplumsal yapıda yaşanan değişimleri incelemek daha doğru olacaktır. Zira geçirdiğimiz sosyal, kültürel, toplumsal süreçler sanat eserlerinde ve medyada karşılık bularak betimsel bir hale bürünmektedir.
Sinemada Hayat Var, 2012
Büker, S. ve Öztürk, S.R. (Der) (2012). Sinemada Hayat Var: Oğuz Onaran İçin. Ankara: Deki.
Türkiye’de sinema tüketimi sinema alanlarının yeniden tanzimi ile 1980’lerden başlayarak yeniden konfigüre edildi. Sinema seyircisi AVM’lerde yer alan multipleks salonlara yönlendirildi. Bunun temelinde sinema dağıtımında 1990’larla beraber Hollywood menşeili yapımcıların zincir salonlarla özel anlaşmalara gitmesi ve 2000’lerin ortalarından itibaren dağıtım, gösterim ve sinema salonu işletmeciliğindeki tekelleşme yatmaktadır. Bu çalışmada 1980’lerden itibaren etkili olmaya başlayan ekonomik liberalleşmenin ve şehircilik politikalarının etkisinden yola çıkılarak, 1990’ların ortalarından beri dönüştürülen sinema mekanı tartışılacaktır. Bu durumun sinema işletmeciliğinde daha önce eşi görülmemiş bir tekelleşmeye dönüşmesi ve bunun sonuçları özellikle 2005 ila 2015 yılları arasında sinema ekonomimizin analizi yapılarak aktarılacaktır.
Hakikat, Temsil, İnşa: Medyada Gerçeklik Krizleri (Ed. Yavuz Kerem Demirbaş), 2022
2013
bâbu’l-Elbâb, Mollâ Câmi ve Baharistân, Devletsâh ve Tezkiretu’s-Şuarâ, Nevâi ve Mecâlisun’n-Nefâis adli eser ve muelliflerini zikrettikten sonra Iran tezkirele- rinin genel ozellikleri hakkinda bilgi vermistir
Master Thesis, 2018
1900’lü yılların ortalarında yoğunluğu artan misyonerlik faaliyetlerine ve düşünce bazında İslâm’a yönelik saldırılara karşı mücadele ederek, müslüman toplulukların yeniden İslâmî kimlikleriyle gurur duymasına vesile olması; Ahmet Hüseyin Deedat’ı, (1918-2005) Doğuda ve Batıda önemli bir şahsiyet haline getirmiştir. Bunun yanında, eylem ve söylemlerinin avam dışında dinî ve ilmî çevreleri etkilemesi, hakkında dünya çapında birçok kitap, tez ve makalede yazı ve görüşlerin kaleme alınması kendisine akademik bir değer kazandırmıştır. Bu tez, Deedat’ın kaleme aldığı kitaplar esas alınarak hazırlanmış; ayrıca kendisinin konferanslarında, tv programlarında, Batılı akademisyen ve hıristiyan din bilginleriyle yaptığı münazaralarda serdettiği görüşlerden ve yer yer üçüncü kaynaklardan istifade edilerek zenginleştirilmiştir. Tezde, Hıristiyan kültürünün arka planını oluşturan kredolara (inanç esasları/amentü) ve semitik dinlerde asıl olan tevhîd inancına âşinalık oluşturmak suretiyle, misyonerlik faaliyetlerine karşı bilincin geliştirilmesi amaçlanmış; çalışmada yüzlerce hıristiyan kredolarının hülasası mahiyetindeki dört meseleye ışık tutulmuş ve Yüce Allah’ın gönderdiği kitaplarda mevcut esas konulardaki özde benzerlik ortaya çıkarılmıştır. Ayrıca Ahmed Deedat’ın, Kur’ân ışığı altında Kitâb-ı Mukaddes’ten referansla ortaya attığı görüşler esas alınarak Kitâb-ı Mukaddes’in orijinalliği, aslî günah, çarmıh ve teslîs gibi hıristiyan akaidine dair temel meseleler üzerinden hıristiyan nazariyeleri ele alınmıştır. Bahsi geçen konuların incelendiği ikinci bölümde ele alınan dört ana mesele Hıristiyanlığın tüm doktrinlerini mündemiçtir. Giriş, iki bölüm ve sonuç kısımlarından oluşan çalışmanın birinci bölümü Deedat’ın hayatı ve eserlerini konu edinirken; ikinci bölümde kendisinin hıristiyan doktrinleri ile ilgili görüşleri dört ana başlık altında bir araya getirilmiştir. Sonuç kısmında ise bölümlerde ele alınan meseleler üzerinden birtakım çıkarımlar yapılarak Kelâm alanında diğer dinlerle ilgili çalışılabilecek araştırma konuları tespit edilmiştir. Bu tez Deedat’ın görüşlerini bir araya getirmekle birlikte Hıristiyanlığın temel doktrinleri hakkında genel bir fikir vermeyi ve temel inanışlarına vukufiyet kazandırmayı hedeflemektedir.
Ö zbekistan Orta Asya ülkeleri arasında sinema gösteriminin ilk gerçekleştiği ülkedir. Taşkent'te ilk film gösterimi 1897 yılında gerçekleşirken diğer Orta Asya ülkelerinde sinema daha çok Sovyetler Birliği'nin kurulmasından sonra yaygınlaşmaya başlamıştır. Bu nedenle sinema uzmanlarının Özbekistan'ı Orta Asya' daki sinema sektörünün merkezi olarak tanımlaması doğru bir tesbittir.
Röportaj, Ekim 2015) 1.Bölüm: Neden Sinema Çalışır: Öncelikli olarak şunu soracağım; sinema senin için ne ifade ediyor ve neden sinema? Neleri ifade etmek istiyorsun, neden sinema yapmak istiyorsun? Öncelikle böyle başlayalım. Duymuş: Evet, aslında… Çalışır: En baştan da alabilirsin. Duymuş: Ben ilk olarak sinemayla başlamadım sonuçta. Mesela lise dönemimi hatırlıyorum; resim eğitimi almıştım o zamanlar, müzikle ilgileniyordum ve makine mühendisliğini okuma dönemimde de sinemayla hiçbir alakam yoktu. Bu şey gibiydi, işte televizyonda ne çıkarsa onu izleme ve televizyon izleyemediğim için de hiç izleyememe. Mesela bugün sanat filmi diyoruz bir şekilde, arthouse'lar falan ki o zaman hiçbir fikrim yoktu bu konuda. Hatta ilk, Kieslowski'nin o Veronika'nın İkili Yaşamı filmini izleyip de hiçbir şey anlamayınca gerçekten garipsemiştim. Alt tarafı bir film yahu bunun nesini anlayamam diye düşünmüştüm. Ama gerçekten de anlayamamıştım. İki kadın var, birbirlerini görüyorlar mı görmüyorlar mı; çünkü klasik Hollywood mantığıyla düşünsen tam şey yani, karşılaşıcaklar ve hikaye bir şekilde dönecek. Ama hiçbiri olmuyor ve sonunda da çok acayip bitiyordu, bitmiyormuş gibi bitiyordu. Ondan sonra işte klasik film izleme kısmı geldi, aklımda herhangi bir film yapma isteği olmadan, herkes gibi. Ama mesela şimdi düşününce, resim de yapıyorum; piyanom yok ama olduğu dönemlerde bir şeyler besteliyordum. Güzel güzel ufak şeyler besteliyordum onunla. Kısa öyküler yazıyodum, envai çeşit şey aslında. Fotoğraf çekiyordum. Yani şu anda düşününce gerçekten tam olarak karar veremiyorum. Yani neden resim yerine sinema yapıyorum ya da müzik yerine sinema. Aslında tam olarak yerine de değil. Mesela şu an resim de yapıyorum, müzik de yapıyorum ve birbirlerinin yerini almıyorlar aslında; ama sinemanın şöyle bir ilgi çekici kısmı oluyor. Resim yapacaksam öncelikle tuvalin başına oturmam gerekiyor. Yani durduk yere resim yapayım demiyorum. Yalnızca tuvalin başına
Spotlight, kutsallık perdesi arkasına tüyler ürpertici günahlarını saklayan çok sayıda papaza karşı bir avuç kahraman gazetecinin verdiği hak ve adalet mücadelesinin öyküsüdür. Ön planda, kilise kurumu bünyesinde akla, mantığa, vicdana ve kurallara uygun olmayan davranışlar sergileyen papazları kilisesiyle, yargısıyla koruyan sisteme karşı dürüst ve ilkeli gazetecilerin verdikleri mücadelenin hikayesini anlatan Spotlight, arka planda ise gazetecilik mesleğine ayna tutmaktadır. İlk süper kahramanlardan olan Superman'in de mesleği olan gazetecilik, Spotlight filminde de yine aynı şekilde şövalye ruhlu bir grup gazetecinin sapkınlığa ve haksızlığa karşı açtığı büyük savaşı açık biçimde gözler önüne sermektedir.
Göç Dergisi, 2021
Ulusal sınırlar içinde yaşanan ortak kültürün homojenleşmesiyle oluşan ulusal sinemanın sınırları dışında açılan yeni bir alandaki harekete dayalı olan göç sineması, merkezine genellikle kültürel karşılaşmaların yarattığı etkileşimi almaktadır. Çıkılan anavatan ve ulaşılan yeni ülke arasındaki geçiş ve karşılaşmalar temelinden hareket edildiğinde öncelikli ülke sınırına, ardından kültürel etkileşime dayandırılan göç sinemasını kuramlaştırma çalışmaları da bu iki kavrama dayanarak çeşitlendirilmiştir. Ulus-aşırı, ulus-ötesi, kültürler-arası, çok-kültürlü, çok-dilli ya da aksanlı, melez, hibrit şeklinde nitelendirmelerle genişleyen bu alanı, temellindeki sosyolojik olguya dayanarak toplumsal anlamda göç, bireysel anlamda da göçmen sineması altında toplamak mümkündür. Günümüzün küresel sisteminde kökeni ve gelişim sürecinden bağımsızlaşarak, teknolojik gelişmelerin de etkisiyle sinema endüstrisinin üretim, dağıtım, gösterim aşamalarını da içerir hale dönüşen bir anlamlandırmayı rağmen; ulusötesi (transnational) sinema kavramı göç ve göçmen sinemasını nitelemektedir.
Article about Sheikh Shamil's struggle with the Russians
Loading Preview
Sorry, preview is currently unavailable. You can download the paper by clicking the button above.