Academia.edu no longer supports Internet Explorer.
To browse Academia.edu and the wider internet faster and more securely, please take a few seconds to upgrade your browser.
2020, Türkçe Eğitimine Adanan Bir Ömür Dr. Asiye Duman’a Armağan
https://doi.org/10.14527/9786257228800…
38 pages
1 file
Turkish Studies, 2018
ÖZET Doğa, çocuk için deneyim kaynağıdır. Çocuk doğayı hem eğlence alanı hem de keşif alanı olarak görür. Çocuğun bu ilgisi çocuğu hedef alan çocuk edebiyatının da konusu olmuştur. Çocuğa doğayı sevdirmek ve ona çevre bilinci kazandırmak için çocuk hikâyelerinden yararlanmak ona ulaşmakta etkilidir. Çocuk edebiyatında doğa, çoğunlukla kişileştirilerek veya çevre eğitimi kapsamında ele alınır. Kahramanlar çocuğun özdeşim kuracağı insan davranışları ile donatılarak çocuğa sunulur. Doğanın kendi özellikleri ile çocuk kitaplarında yer alması ise daha az rastlanan bir durumdur. Bu araştırmada doğanın kendi özellikleri ile konu olduğu çocuk edebiyatı ürünlerinde doğa-çocuk ilişkisini ve bu ilişkinin boyutlarını tespit etmek amaçlanmıştır. Bu amaçla 30 çocuk kitabında bulunan 50 hikâye önce araştırmacılar tarafından okunmuş ve betimsel olarak analiz edilmiştir. Analiz süreci neticesinde elde edilen veriler içerik analizine tabi tutulmuş ve doğa-çocuk ilişkisinin boyutları uzman görüşü alınarak kodlanmıştır. Araştırma sonucunda, incelenen çocuk hikâyelerinde doğanın çocuk açısından 54 farklı etkileşim boyutu olduğu görülmüştür. Bu boyutlardan bazıları: merak, eğlence, keşif, mutluluk, sevgi, korku ve merhamettir. İncelenen hikâyelerde doğanın en fazla eğlence unsuru olarak sunulduğu görülmüştür. Çocuk, doğayı en fazla eğlenme amacıyla tanımakta ve onunla ilişki kurmaktadır. En çok rastlanan ikinci unsur ise "sahiplenme" dir. Çocuk doğa elemanlarını sahiplenerek
Coğrafya yeryüzünde yaşanan doğal ve sosyal olayları inceleyen bilim dalıdır. Doğal unsurlar Beşeri unsurlar İklim Nüfus Su Göç Yer şekilleri Sanayi Toprak Ulaşım Nedensellik (neden sonuç) ilkesi Coğrafi olayların nedenlerine cevaplar aranır. Tüm bilimsel Dünyanın küresel şeklinin sonuçları Yerden yükseldikçe görülen alan genişler. Dünyanın yarısı aydınlıkken yarısı karanlık olur. Gece gündüz oluşumu meydana gelir. Haritalarda bozulmalar olur. Aydınlanma çemberi ekvatoru yıl içinde iki eşit parçaya böler. Bundan dolayı ekvatorda yıl boyunca gece gündüz eşittir. Ekvatordan kutuplara gidildikçe gece gündüz süre farkı artar. Ekvator ve kutuplarda termik basınçlar oluşur. Güneş ışınları ekvator ve çevresine dik açı ile gelirken ekvatordan kutuplara gidildikçe eğikleşir. Buna bağlı olarak; Sıcaklık azalır. Denizlerin tuzluluk oranı azalır. Gölge boyu uzar. Kalıcı kar alt sınırı, tarım, orman ve yerleşme üst sınırı deniz seviyesine yaklaşır yani azalır. Bitki ve hayvan türleri kuşaklar oluşturur. Ekvatordan kutuplara gidildikçe çizgisel hız azalır. Buna bağlı olarak alacakaranlık süresi yani gurup ve tan vakti artar. Ekvatordan kutuplara doğu paralel boyları kısalır, meridyen aralıkları daralır. Kutup yıldızının görünüm açısı kuzey kutbuna doğru artar. Güney yarım küreden kutup yıldızı görünmez. Atmosferin yapısına bağlı olarak güneş ışınlarının atmosfer içerisinde aldığı yol kutuplara uzar. Buna bağlı olarak güneş ışınlarının atmosfer içerisinde tutulması kutuplara doğru artar. Ekvatordan kutuplara gidildikçe iz düşüm alanı azalır. Dünya üzerindeki herhangi bir noktadan hep aynı yönde hareket edilirse başlanılan noktaya geri dönülür. Dünyanın şekli ve sonuçlarında daha çok ekvatordan kutuplara doğru olan değişimler yer alır. B-DÜNYANIN GÜNLÜK VEYA EKSEN HAREKETİ VE SONUÇLARI Dünya günlük hareketini kendi ekseni etrafında 24 saatte batıdan doğuya doğru yapar. Batıdan doğuya olmasının sonuçları ve kanıtları Doğuda güneşin erken doğması ve batması Doğuda yerel saatin ileri olması Sürekli rüzgârlar ve okyanus akıntılarının kuzey yarım kürede sağa, güney yarım kürede sola sapması Günlük hareketin sonuçları Gece ve gündüz ardalanır veya birbirini takip eder. 24 saat oluşur. Yerel saat farkları oluşur. 30 ve 60 0 enlemlerinde dinamik basınç kuşakları oluşur. Rüzgârlar ve okyanus akıntıları sapmaya uğrar. Ana yönler (doğu-batı) oluşur. Gün içinde güneş ışınlarının geliş açısı değişir. Buna bağlı olarak; Gün içinde sıcaklık değeri değişir. Gölge boyu ve yönü değişir. Fiziksel (mekanik) parçalanma oluşur. Meltem rüzgârları oluşur. Günlük hareket sorularında sabah, öğle gibi vakit terimleri geçer. C-DÜNYANIN YILLIK HAREKETİ VE EKSEN EĞİKLİĞİ Dünya yıllık hareketini güneş etrafında 365 gün 6 saatte elips adı verilen bir düzlemde yapar. Yörüngenin elips olmasının sonuçları Dünyanın güneşe olan uzaklığı değişir. Dünyanın yörünge hızı değişir. Şubat ayı kısa sürer. Eylül ekinoksu 2 gün gecikir. Yarım kürelerde mevsim süreleri farklı yaşanır. Eksen eğikliği Ekvator düzlemi ile ekliptik düzlem arasındaki 23 0 27' açıya denir. Dönence: 23 0 27' den geçen özel enlemlere denir. Güneş ışınlarının dik geldiği son noktalardır. Kutup daireleri: 66 0 33' den geçen özel enlemlerdir. Gece gündüzün düzenli yaşandığı son noktadır. Eksen eğikliği ve yıllık hareketin sonuçları Güneş ışınlarının geliş açısı yıl içinde değişir. Sıcaklık yıl içinde değişir. Gölge boyu yıl içinde değişir. Aydınlanma çemberi yıl içinde yer değiştirir. Mevsimler oluşur. Muson rüzgârları oluşur. Aynı anda farklı yarım kürelerde farklı mevsimler yaşanır. Gece gündüz süreleri yıl içinde değişir. Matematik iklim kuşakları oluşur. D-MEVSİMLERİN OLUŞMASI VE ÖZEL TARİHLER Eksen eğikliğine bağlı olarak güneş ışınlarının geliş açısı değiştiği için mevsimler oluşur. 21 Haziran Durumu Güneş ışınları yengeç dönencesine dik gelir. Yengeç dönencesi üzerinde öğle vakti gölge oluşmaz. Aydınlanma çemberi kutup dairelerinden teğet geçer. Kuzey yarımkürede yaz, güney yarım kürede kış mevsimi başlar. Kuzey yarımkürede en uzun gündüz yaşanır. Bu tarihten sonra gündüzler kısalmaya başlar. Kuzey kutbunda 24 saat gündüz yaşanırken, güney kutbunda 24 saat gece yaşanır. Çizgi ölçek Küçültme oranı bir çizgi grafiği biçiminde ifade edilir. Her iki değer arasına çentik denir. Birim her zaman km veya m'dir. Kesir ölçeğe göre daha doğru bilgi verir. Çizgi ölçeğin kesir ölçeğe çevrilmesi Formül: Çizgi ölçeğin harita uzunluğu/Çizgi ölçeğin toplam uzunluğu Ölçeklerine göre haritalar Büyük ölçekli haritalar: Küçültme oranı 1/200.000 cm'den az olan haritalardır. Küçültme oranı 1/100.000 cm'den az ise topografya haritası denir. Küçültme oranı 1/20.000 cm'den az olan haritalara plan denir. Orta ölçekli haritalar: küçültme oranı 1/200.000 ile 1/500.000 cm arasında olan haritalardır. Küçük ölçekli haritalar: Küçültme oranı 1/500.000 cm'den fazla olan haritalara denir. Büyük ölçekli haritalar Küçük ölçekli haritalar Küçültme oranı azdır. Küçültme oranı fazladır. Dar alanları gösterir. Geniş alanları gösterir. Kâğıtta kapladığı alan fazladır. Kâğıtta kapladığı alan azdır. Ayrıntı fazladır. Ayrıntı azdır. Hata oranı azdır. Hata oranı fazladır. Bozulma oranı azdır. Bozulma oranı fazladır. Paydası küçüktür. Paydası büyüktür. İzohipsler arası yükselti farkı azdır. İzohipsler arası yükselti farkı fazladır. 3-HARİTALARDA UZUNLUK, ALAN VE EĞİM HESAPLAMALARI. A-Uzunluk hesaplamaları Örnek: 1/300.000 cm ölçekli bir haritada K-L arası 3 cm ile gösterilmiştir. Buna göre K-L arası gerçekte kaç km'dir? Örnek: Gerçekte 240 km olan bir akarsu 1/600.000 cm ölçekli bir haritada kaç cm ile gösterilir? Örnek: Gerçek uzunluğu 80 km olan bir demiryolu haritada 8 cm ile gösterilmiştir. Buna göre bu haritanın ölçeği nedir? Gerçek uzunluk: İki nokta arasındaki uzunluk hesaplanırken eğim, yer şekilleri ve yükselti dikkate alınır. Kuş uçuşu uzunluk: iki nokta arası uzunluk hesaplanırken her yer deniz seviyesinde yani 0 m kabul edilir. Oransal fark fazla ise eğim ve yükselti farkı fazladır. Erzurum-Kars ve Doğu Karadeniz gibi Oransal fark az ise eğim ve yükselti farkı azdır. Marmara bölgesi, Konya ovası ve Çukurova gibi
İlk insanlardan bu güne kişiler duygularını, düşüncelerini, olaylara bakış açılarını hep sanat yoluyla aktarmıştır.
Özet Yaşanılan yüzyılın en büyük sosyal sorunlarından birisi, insanların ve toplumların birbirlerine karşı geliştirdiği olumsuz zihinsel yönelimler ve yönelimlerin bir sonucu olarak ortaya çıkan birlikte yaşama kültürünün zarar görmüş olmasıdır. Yaşanılan diğer bir sorun ise insanın doğaya karşı yüzyıllardan beri geliştirdiği bilinç ve bu bilincin neden olduğu doğal tahribat ve insanın doğa ile olan birlikteliğinin zarar görmüş yapısıdır. Doğaya ve birlikte yaşama kültürüne zarar veren her iki sorun, temelde birlikte yaşama kültürünün dejenere olmuş aktüel durumunu yansıtmaktadır. Yalnızca sosyal bir varlık olarak değil, aynı zamanda doğal ve doğaya ait bir varlık olarak insan, bütüncül bir bakış açısıyla birlikte, yaşama diyalektiğini zorunlu olarak doğa ile paralel başlangıçlara dayandırmak zorundadır. Sunulan bu bakış açısı çerçevesinde çalışmamızın amacı, insanın doğa ile olan ilişkisinin gerekçelendirilmiş yapısını, birlikte yaşama kültürü bağlamında alarak, doğayı dikkate alan bir ahlakı insan yaşamına hâkim kılacak yeni düşünsel başlangıçlar önermektir. Abstract One of the biggest social problems of this century is the corruption of the culture of living together as a result of people's and societies' negative mental attitudes towards each other. Another present problem stems from the consciousness of mankind towards nature over the centuries and its destruction on nature as a result of which the unity of mankind with nature has been damaged. These two problems that damage the culture of living together and nature reflect the actual situation of the degenerated culture of living together in principle. With a holistic understanding, mankind, not only as a natural social being but also as a being belongs to nature, has to base the dialectic of living necessarily on the beginnings that are parallel to nature. Within the framework of the presented point of view, the aim of the study is to propose new intellectual beginnings for a morality to be dominated in the human life that take the nature into consideration, by explaining the justified relation of mankind with nature in terms of the culture of living together.
The Journal of Academic Social Science, 2025
Donna Haraway's philosophy offers a radical perspective that questions the relationships between humans, nature and technology. Haraway transcends the limits of anthropocentric thought, emphasizing the permeable relations between human and non-human beings. Her cyborg metaphor blurs the boundaries between machine and organism, challenging dichotomic conceptions of culture and nature. With the concept of "sympoiesis", she draws attention to the importance of cocreation, suggesting that no entity exists on its own, but is in constant interaction and transformation. Haraway's "Chthulucene" concept proposes a multi-species model of solidarity and symbiosis against the destructive effects of the Anthropocene and Capitalocene. This approach encourages a harmonious human relationship with nature and a sense of responsibility to rebuild the world. Haraway's philosophy presents a radical ethics and ontology for a sustainable future through the story of Camille. In this context, Haraway's philosophy is not so much a utopia as a radical call to responsibility for the current crises: to learn to coexist with the world, not just own it.
Akademik Sosyal Araştırmalar Dergisi, 2021
Makale kapsamında, Alman Sanat Tarihçi Erwin Panofsky tarafından geliştirilmiş olan “İkonografik ve İkonolojik Sanat Eleştirisi Yöntemi” esas alınarak, Hugo van der Goes’un, 1479 yılına tarihlendirilen ve Viyana Sanat Tarihi Müzesi’nde sergilenmekte olan “İnsanın Düşüşü” adlı eseri analiz edilmiştir. Flaman Rönesansı’nın en önemli temsilcileri arasında gösterilen Hugo van der Goes’un, günümüze ulaşabilen sınırlı sayıdaki orijinal eserleri arasında yer almakta olan “İnsanın Düşüşü” adlı eserinin analizinde, “Doğal Anlam (Olgusal ve İfadesel Anlam)”, “Anlaşmalı Anlam” ve “Asıl Anlam veya İçerik” olmak üzere üç ayrı evrede gerçekleşen anlamların saptanmasına dayanan, “İkonografik ve İkonolojik Sanat Eleştirisi Yöntemi” kullanılarak, Tevrat’ın “Yaratılış” adlı ilk bölümünde karşımıza çıkmakta olan, “İlk Günah ve Düşüş” ikonografisi ile eser arasında örtüşen ve örtüşmeyen yönleri saptayarak, sanatçının yaşadığı dönem, bireyselliği, dini inancı ve dönemin felsefesi başta olmak üzere çeşitli etkenlerin esere yansıması gözler önüne serilerek, farklı dönemlere ait sanatçıların “İlk Günah ve Düşüş” ikonografisini ele alış şekli ve üslup özellikleri karşılaştırılarak, değerlendirilmiştir.
GÖÇ YOLUNDA KADIN VE ÇOCUK (Çalıştay Raporu), 2024
Bu rapor 18 Aralık 2023 tarihinde Polis Akademisi’nde gerçekleştirilen “Göç Yolunda Kadın ve Çocuk Çalıştayı'ndan üretilmiştir.
2019
Kok metinlerin cagimiz anlayisiyla okunmasi ve degerlendirilmesi son zamanlardaki ilginc akimlardan birisidir. Bu yazida tarihimizdeki en onemli metinlerden biri olan Dede Korkut Hikâyeleri insan yetistirme, egitim ve beceri (huner) kazandirma acisindan bir okumaya tabi tutulmustur. Elimizde tek bir sabit metnin olmamasi, gunumuz soyleyisine cevrildiginde cok farkli metinlerin olusmasi karsimiza bir sorun olarak cikmistir. Gene de guvenilir nushalardan bir okuma gerceklestirip hikâyeleri toplu olarak Oguzlarin inanci, cocuk egitimi, ozguven ve ovgu, genclik gruplari, kadinlar (analar ve esler) konularinda degerlendirdik. Ayrica Dede Korkut Hikâyeleri’nin cagimiz gencleri icin yeniden uretilmesi konusunda oneriler yaptik.
Eğitim ve Öğretim Araştırmaları Dergisi, 2016
Özet Sanatın insanın gelişimiyle eş zamanlı geliştiği düşünüldüğünde, kuşkusuz sanatın da bir düşünme biçimi olduğu açıktır. İnsan, kendi gölgesini keşfettiği anda kendi varlığını şaşkınlıkla sorgulamıştır belki. Fakat dünya üzerinde yürümeye başlayan insan, ardında bıraktığı ayak izlerini keşfettiğinde geçmişi de keşfetmiş oldu. “iz bırakmak” şimdiki andan geçmişe bir tür yolculuk haline gelince, insan geçmişe doğru iz bırakmanın yollarını aradı. Belki de sanatın ilk adımları ve bu adımların ilk izleri de böylelikle keşfedilmiş oldu. Mağara yüzeyinden tuval yüzeyine geçinceye kadar insan gibi sanat da evrilmeye devam etmiş, günümüzdeki haline ulaşmıştır. Öyleyse desen, kuşkusuz bu evrilmenin bir parçası ve bir düşünme biçimidir. Bilinç, karşılaştığı her bir şeyle ilişki kurduğu gibi nesnelerin ve biçimlerin de yüzeylere aktarımı bilinçle ilintili bir şeydir. Sonuç olarak insan, hala çizmeye (iz bırakmaya) devam etmekte, düşünme şekli de kendisi gibi evrilmeye devam etmektedir. Bu araştırmada, desen eğitiminde çizimin “bir düşünme biçimi” olarak nasıl ele alındığı araştırılmıştır. Anahtar Sözcükler: Desen, Düşünme, Bilinç, Evrilme, İnsan.
Çukurova Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi , 2004
Günlük yaşamımızda önemli bir yer tutan nesneler kuşkusuz gereksinim sonucu üretilmiştir. Yaşam koşullarının değişmesi, farklı gereksinimlerin ortaya çıkması yeni nesnelerin üretilmesini gerektirir. Böylelikle, yeni nesneler kazanılır. Yeni nesneler kazanmanın bir yolu da kültürel ilişkiler sonucu başka toplulukların ürettiği nesneleri almaktır. Bu nesnelere ad verme, ya yerli dilin olanaklarını kullanmak ya da o nesnenin alındığı dildeki adını almak biçiminde gerçekleşir. Bu çalışma, Eski Türkçe adı verilen Köktürkçe ve Uygurca dönemlerine ait yapıtlarda saptanan insan yapımı nesne adlarından başka dilden ödünçlenenleri içermekte ve bu sözcüklerin daha çok hangi alanlara özgü olduğunu, günümüzde yaşayıp yaşamadıklarını ve yaşama ya da yaşamama nedenlerini sorgulamaktadır. Anahtar Sözcükler: Köktürkçe, Uygurca, nesne adları, ödünçleme sözcükler.
ÖZET Mimarlık, insan mutluluğuna adanan uğraşı ifade eder. Mimarlıkta, nesne‐ özne ilişkisinden hareketle mekânı insan mutluluğu için düzenleme hedefi vardır. Bunun için mimarlık olanı tanımaya çalışırken, olması gereken üze‐ rinde de kafa yormayı içererek, nesnenin nasıllığı ile beraber neden ve niçinliğini de sorgular. Mimarlık, hem insanla‐nesne arasında hem de geç‐ mişle‐gelecek arasında köprü kurar. Mimari bir obje kültürel yönü olan, bir ta‐ rihselliğe sahip olan, sosyolojik ifadesinin yanında bireysel değeri içeren, belli amaçlar gözetilerek yapılmış estetik, ekonomik ve pragmatik bir boyuta sahip, teknoloji ile yakından ilgili fizik nesnesidir (Şafak; 2002, 24). Böyle içerimleri ifade eden mimari objenin, son dönemlerdeki algısı ve mekana yansıması da çağın hâkim eğilim ve ideolojisinden vareste olamaz. Bu çalışmada daha çok geçmişi insanlık tarihi kadar eski olan mimarlığın son dönemlere ait algılanmasını ve yansımasını inceleyeceğiz. İçinde yaşadı‐ ğımız çağı çalışmanın kolaylıkları ve zorlukları içinde barındıran süreç olması yanında bu sürecin iç içe –modernizm/postmodernizm‐yaşanan süreci ifade * Dr., Marmara Üniversitesi.
Bu çalışmada Dirse Han oğlu Boğaç Han Destanı1 psikanalitik yöntemle incelenecektir. Destanda geçenlerin sembolik olarak neleri temsil ettiği açıklanmıştır.
Doğadan esinlenerek teknolojik gelişmelerin sağlanması sonucunda biyomimikri bilimi ortaya çıkmıştır. Biyomimikri terimi ilk defa 1997 yılında Janine Benyus tarafından ortaya atılmıştır. Biyomimikri terimi, biyo ve mimikri kelimelerinden oluşmaktadır. Biyo, yaşam, doğa ya da hayat anlamlarına gelirken, mimikri ise taklit anlamına gelmektedir. İçinde bulunduğumuz çağda, tüm bireylerden meraklı, araştırmacı ve üretici olması beklenmektedir. Bu sebeple, bireylerin soru sormalarını, araştırmalarını, üretmelerini ve buluş yapmalarını teşvik edici ve bu konulardaki yetenek ve ilgilerini ortaya çıkarıcı eğitim süreçlerine dâhil olmaları gerekli görülmektedir. Biyomimikri bilimi ise, öğrencileri doğaya yaklaştırarak doğaya başka bir gözle bakmalarını sağlayıp, 21. yüzyıl becerileri olan yaratıcı düşünme, üretkenlik, vb. pek çok beceriyi desteklemektedir. Bu bağlamda okullarda yaygınlaşmakta olan STEM eğitimi içerisinde veya bağımsız olarak biyomimikri derslerinin yapılması, doğaya duyarlı, bilim ve teknolojinin gelişmesi için üreten, kendini bu yönde geliştiren, geleceğe yön veren çocukları yetiştirebilmemizde önemli katkılar sağlayacaktır. Doküman incelemesine dayalı olarak oluşturulan bu araştırmada biyomimikri biliminin öğrencilerde 21. yüzyıl becerilerinin gelişimine yönelik etkisi, STEM eğitimi ile olan bağlantısı ve geleceği konusunda literatür bağlamında detaylı açıklamalara yer verilmiştir.
ÖZET Doğa insan arasında sürekli bir etkileşim olduğu kuşkusuzudur. Günümüze kadar halen devam sanat ve doğa ilişkisi tarihsel süreç içine bakarsak birçok akımında önemli kaynağı olmuştur. Günümüze kadar sanatın evrimleşmesi ile sanat ve doğa ilişkisi 1960'larda sanayi toplumunda endüstriyel ve teknolojik gelişmelerle, insanın doğayı kontrolü ve sömürüsü daha da artırmıştır. İnsanın doğa algısı ile birlikte sanatçılar sanatsal üretimlerini doğada gerçekleştirerek o zamana kadar sergilenme mekânı olarak kabul edilen galeri ve müzenin dışına olabileceğine dair düşüncelerin başlaması ile doğa ile sanat ilişkisi farklı bir boyut kazanmıştı. Makalede doğa ve sanat ilişkisi iki başlık da incelenmiştir ilki doğanın sanat içinde biçimlenişi ikincisi sanatın doğa içinde biçimlenişi adlı başlıklar altından kavramlar ve dönemler incelenmiş Rebecca Hutchinson, Naula O'Donovan , Gudrun Klix, Lucien den Arend, Hans Haacke, Robert Smithson ve Füsun Onur eserleri makalede incelenmiş ve yer verilmiştir.
14TH INTERNATIONAL BASKENT CONGRESS ON SOCIAL, HUMANITIES, ADMINISTRATIVE, AND EDUCATIONAL SCIENCES | CONGRESS PROCEEDINGS BOOK, 2024
İletişim, insan ilişkilerinin merkezinde yer almaktadır. Kişilerarası iletişimin bir biçimi olan yüz yüze iletişim bağlamında iletişim iki temel boyutta ele alındığında sözsüz iletişimin insan ilişkilerindeki etki gücünün sözlü iletişime oranla daha yüksek olduğu anlaşılmaktadır. Sözsüz iletişimin bir çeşidi olan beden dili ise çok güçlü bir iletişim unsuru olarak insan davranışlarının, düşüncelerinin ve duygularının anlaşılmasında ve anlamlandırılmasında önemli bir rol oynamaktadır. İnsan davranışlarını, niyetlerini, duygularını ve düşüncelerini anlamak için kullanılan beden dili, tarih boyunca iletişim, reklam, propaganda, ikna, psikoloji, sosyoloji, güvenlik ve liderlik gibi çeşitli alanlarda derinlemesine incelenmiştir. Geleneksel sözsüz iletişim analiz yöntemleri, uzman gözlemi ve deneyimine ihtiyaç duyan bir alandır. Yapay zekâ teknolojilerindeki gelişmeler bu analiz sürecini hızlandırmış ve derinleştirmiştir. Yapay zekâ teknolojileri, beden dili temelli insan davranışlarını anlamaya yönelik alanlar için büyük bir potansiyeli barındırmaktadır. ChatGPT ve benzeri dil modelleri ise metinsel iletişimi analiz etme kapasitesine sahiptir Bu dil modelleri, beden dili analizinin dilsel bağlamla bütünleşmesini desteklemektedir. Yapay zekânın beden dili analizindeki rolü, görüntü işleme, duygu analizi, göz hareketlerinin anlamlandırılması, baş ve yüz ifadelerinin tanınması, jestlerin sınıflandırılması ve bağlamsal kodların ortaya konulması gibi yeteneklere dayanmaktadır. ChatGPT, bu analizlerin dilsel ve bağlamsal şekilde yorumlanmasını zenginleştirmektedir. Bu çalışmada, beden dili analizinde insan ve yapay zekâ işbirliğinin önemi ele alınmakta ve doğal dil işleme modeli (NLP) olan ChatGPT’nin beden dili analizi sürecine nasıl entegre edilebileceği incelenmektedir. Çalışmada, ChatGPT’nin, metin tabanlı analiz, gözlem, davranışsal çıkarım, bağlamsal analiz, akıl yürütme ve yorumlama yetenekleri sayesinde beden dili verilerinin anlamlandırılmasında insan araştırmacıları için bir destek aracı olarak kullanılabilirliği tartışılmaktadır. Teknolojik ilerlemelerin bilimsel araştırmalara ve uygulamalı alanlara sunduğu katkıyı beden dili alanında da vurgulamayı hedefleyen bu çalışma, beden dili analizi alanındaki geleneksel yöntemlerin ötesine geçen yeni bir bakış açısı sunmayı da amaçlamaktadır. Çalışmada, görsel verilerin yapay zekâ modelleriyle işlenmesi ve ilgili verilerin metin tabanlı modellerle anlamlandırılması süreçleri de anlatılmaktadır. ChatGPT, doğrudan görsel işleme yapmamasına rağmen, görsel analiz modellerinden elde edilen nesne, renk, sembol, simge, mesafe, beden dili (baş, yüz, göz, duruş, jest ve mimik) ve duygu durum verilerini metne dönüştürerek analiz edebilmektedir. İnsan araştırmacılarının gözlem ve sezgisel değerlendirmeleriyle yapay zekânın analitik gücünün bütünleştirilmesi daha kapsamlı analizlere ve objektif sonuçlara ulaşılmasını sağlamaktadır. Çalışma, insan-makina birlikteliğinin fırsatlarını ve sınırlılıklarını vurgularken, gelecekteki araştırmalar için çeşitli öneriler sunmaktadır. Anahtar Kelimeler: Sözsüz iletişim, Beden Dili, Yapay Zekâ, ChatGPT
The Journal of International Lingual Social and Educational Sciences, 2018
Kur'an-ı Kerim'deki altmış beş yerde "insân", on sekiz yerde "ins", bir yerde de "insî" geçmektedir. Ayrıca bir ayette "enâsî", beş ayette "ünâs", iki yüz kırk ayette de "nâs" şeklinde çoğul olarak yer almaktadır. Beş ayette görmek manasında "ânese" şeklinde, bir ayette de izin alma anlamında "teste'nisû" şeklinde kullanılmıştır. Bir ayette ise konuşma, ülfet, ünsiyet etme anlamında "müste'nisîn" şeklinde özne kalıbında kullanılmıştır. Ayrıca vurulduğu zaman ses çıkaran kuru balçık anlamına gelen "salsâ"l tabiri, insanı öteki canlı türlerinden ayıran konuşma ve dil üretme yeteneğine, hem de insan varlığının kolay kırılabilir ve zayıf yaratılışına işaret ettiği söylenmektedir. Bu çalışmada; dil ve iletişimle ilgili olduğunu değerlendirdiğimiz 74 farklı ibarenin 924 suredeki 2077 ayette toplam 2162 kez geçtiği tespit edilmiştir. Bütün ibarelerin sure, ayet ve geçiş frekansları verilerek, Diyanet meali üzerinden Kur'an ve insan iletişiminde dilin önemi araştırılmıştır. İnsan, dünya ve Kur'an çeşitli yönleriyle birbirine benzetilir. "Peygamber yürüyen Kur'an, dürülen dünya insandır" madem, değişim ve dönüşüm sürer her dem. Dil; her üçü için de gereklidir ve üç benzemezi birbirine döndüren harikulade bir araç; ezelden ebede varlığını sürdüren kökü arzda, dalları semada ve her mevsim meyve veren bir İlahî ağaçtır. İnsanca yaşamak, doğru yolda buluşmak ve güzellikte yarışmak için dil, yani doğru iletişim şarttır. Kur'an, dünya ve insan için hem doğru kılavuz hem de sağlam kaynaktır. Onunla sürekli iletişim içinde bulunmak, ebedî hayat için mutlak bir hak ve muhakkak olan ezelî varlığa ulaşmak bediî bir ihtiyaçtır.
ULUSLARARASI HOCA AHMED YESEVİ SEMPOZYUMU, 2016
Hoca Ahmed Yesevî (1093-1166), İslâm düşünce geleneği üzerinde kalıcı etkiler bırakmış bir Türkistan’ın Pîri’dir. Onunla özdeşleşen Divân-ı Hikmet eseri, hikmet, irfan, hakikat, marifet ve muhabbetle süslenmiş bir bilgelik ocağı ve kaynağıdır. Divân-ı Hikmet; ilim ve irfanla bezenmiş bir ahlâk, edep ve hayat kitabı olarak nitelendirmeye layık bir kitaptır. Hoca Ahmet Yesevî, Hakk, hakikat ve marifet ekseninde insanı, özellikle de kâmil insanın vasıflarını, toplumun her katmanından, farklı kültürel seviyedeki kişilere anlatır.
ÇAĞDAŞ SORUNLAR KARŞISINDA İNSAN VE EĞİTİM , 2020
Eğitim insanlık tarihiyle birlikte var olan, gelişen ve değişim gösteren başat konulardan biridir. İnsanın varoluşundan beri eğitim üzerinde birtakım çalışmalar yapılmıştır. Eğitimin temelinde insanın kendisini daha iyi eğitmek ve çağın koşullarına göre profesyonel bir sistemle geleceğe hazırlayabilmesi yatmaktadır. İnsan, biyopsişik bir özelliğe sahip olduğu için insan felsefesi ve eğitim felsefesinin de önemi burada ortaya çıkmaktadır. Eğitim felsefesi; eğitimin anlamı, eğitim ile ilgili kuramları, eğitim alanında yapılacak çalışmaların hedefini ve yöntemini çağdaş sorunlarla beraber ele alan bir disiplindir. İnsan hem eğiten hem de eğitilebilen yönü gereği kendi başarılarıyla ele alındığında diğer canlı varlıklar arasında en mükemmel bir donamına sahiptir. Dolayısıyla insanın en önemli özelliği, onun düşünebilme yetisine sahip olmasıdır. Bu nedenle insanın başarılarında ve doğaya karşı olan sorumluluğunda somut varlık bütünlüğü yer alır. Çünkü insan dünyasında karşılaştığımız bütün yapıp-etmelerin, sanatın, bilimin, teknolojinin ve başarıların temelinde eğitim vardır.
Loading Preview
Sorry, preview is currently unavailable. You can download the paper by clicking the button above.