Academia.edu no longer supports Internet Explorer.
To browse Academia.edu and the wider internet faster and more securely, please take a few seconds to upgrade your browser.
2017, Seminer Dersleri
…
10 pages
1 file
Lale devri; Osmanlı sultanı üçüncü Ahmet Han (1703-1730) ve sadrazam Nevşehirli Damat İbrahim Paşa zamanında Osmanlı-Rus-Avusturya-Venedik harplerinden sonra imzalanan Prut ve Pasarofça antlaşması ardından başladı. Yıllarca süren harpler ve isyanlardan bıkan halk, antlaşmalardan sonra korku ve endişeden uzak bir hayat sürmeye başladı. İstanbul’da sünnet ve düğün merasimleri artarak, mevsimine göre kır, deniz seyahatleri ve helva sohbetleri tertiplendi. Edebî faaliyet hızlanıp gelişti. Padişah dâhil devlet adamları, lale mevsiminde Sadabad, Şerefabad, Kasr-ı Süreyya, Vezir bahçesi köşklerine, Tersane bahçesi, Çırağan bahçesi ve Beşiktaş yalılarına giderlerdi. Devlet adamları, ahali ve çiçek esnafı iki yüzden fazla lale çeşidi yetiştirdiği bir dönem olmasının sebeplerini inceleyeceğiz.
ÇİNİ SANATINDA MONOKROM TASARIM ÖNERİLERİ, 2021
Çini sanatı, sırsız seramiklerden başlayıp, farklı tekniklerle devam etmiş, desen ve motiflerle bezenerek kendi alanında oldukça önemli gelişmeler kaydetmiş tarihi bir sanattır. İlk çıkısından itibaren binaların yüzeylerini ve iç mekânları süsleyerek, kullanıldığı ortamlara ferahlık ve zenginlik kazandırmış olan çini, evani (kap-kacak) olarak da uygulanmıştır. Sultanların, devlet erkânının rağbet ettiği, ziyaretçilerine hediye etmek üzere özel üretimler yaptırmış oldukları görülmektedir. Her sanatın kendine has incelikleri olduğu gibi, bu sanatında ince noktaları bulunmaktadır. UNESCO tarafından yaşayan insan hazinesi seçilen çini sanatçısı Mehmet Gürsoy; "Hangi sanatçı yaptığı eseri ateşlere atar ve sabırla pişmesini bekler" derken, bu sanatın zor, sabır gerektiren ve sürprizlerle dolu olduğundan bahsetmiştir. Günümüzde gelenekselden beslenen sanatçı; yaşadığı yüzyıl, yeni arayışlar, sanata kendi bakış açısının da katılmasıyla yeni tasarımlar ve uygulamalar oluşturmuş, kullanılan renklerin ve tekniklerin dışına çıkmaya başlamıştır. Bu çalışmada, sanatçının siyah ve beyaz ile sade ve derin anlatımı, aynı zamanda yeni motiflerle de çini sanatına katkı yaptığı özgün eserleri incelenecektir.
İran mitolojisine göre bir yaprağın üzerindeki çiğ tanesine yıldırım düşmüş ve alev alan yaprak o haliyle donup kalarak lâleye dönüşmüştür. Göbeğindeki siyahlık da yıldırımdan arta kalan yanık izidir. O günden sonra lâle, rengi ve şekli ile şâirlerin ilgisini çekmiş sevgilinin yanağına, şarap dolu kadehe, muma, yaraya, meşaleye vb. benzetilmiştir. Hatta Süreyya yıldız bile onun çeraganını kıskanır olmuştur. "Şeb-ârâ oldı lâle meş'al-efrûz idi yanında Çerâġ ânıñ görüp it di ẟüreyy â reşk-i ḥussâdı" (Şehdî) Pek çok kaynağın delaleti ile, lâlenin ve lâle kültürünün Anadolu'ya Türklerle birlikte geldiği kesindir. Roma ve Bizans'ın hiç ilgilenmediği bu çiçek, süslemecilikte XIII. yüzyıldan itibaren kullanılmış, Selçuklu âbidelerinde, yazma kitap ve kaplarında görülmeye başlamıştır. Şiirimizde ise XIV. yüzyılda görülür. Ahmedî, Cemşid ü Hurşid adlı eserinde bu çiçekten bahseder. Klasik şiirimizde XVI. yüzyıla kadar sözü edilen lâlelerin yabani türler olduğu muhakkaktır. Yabaniliklerinden, yani dağlarda, kırlarda yetişiyor olmalarından dolayı "taşralı"dırlar. Bunun için utangaç, usul-erkân bilmez bir çiçek olarak düşünülen lâle, bir bakıma utangaçlığın, çekingenliğin sembolüdür. "Taşradan geldi çemen mülkine bigâne diyu Devr-i gül sohbetine lâleyi iletmediler" (Necatî) Türk edebiyatında yerini her geçen gün sağlamlaştıran lale, artık padişahların da dikkatini çekmeye başlar. XVI. yüzyılda kültür yolu ile yeni türleri elde edilmeye başlanan lâle, gül'le rakip olur. Tarihimizde ve dünyada ilk lâle deliliği (tulipomania), XVI. yüzyılda İstanbul'da yaşanmıştır. Kanunî Devrinin ünlü Şeyhülislamı Ebussuud Efendi bile "Nûr-ı Adn" adını verdiği yeni bir lâle türü elde etmiştir. Lâle kelimesindeki harflerin sıraları değiştirildiğinde "Allah" ve "hilâl" kelimelerinin elde edilebildiği anlaşılınca bu çiçeğe ilgi bir kat daha artmıştır. "Eski yazıda Allah ve dolayısıyla lâle kelimesinde noktalı harf bulunmadığı için lekeli lâleler makbul sayılmamıştır. Şâirler ve nâsirler bu duruma çok önem vermişlerdir" 3 "Miyârü′l-Ezhâr yazarı Tabib Mehmed Aşkî Efendi'ye göre lâlenin cevâhir-i hurufla yani Allah lafzı ile yazılması, rütbesinin yükselmesini sağlamıştır." 4 "Aşağıdaki tablodan da anlaşılacağı gibi, lâlenin dîvan şiirindeki temel işlevi; "sevgili, memdûh, güzel, gelin, sâkî, hizmetçi, asker" gibi şahıslar; "sevgilinin yanağı, dudağı; âşığın yüzü, vücûdu, kanı, gözyaşı ve yaraları" gibi uzuvlar; "kadeh, şarap, tabak, tâc" gibi eşya; "güneş, ay, yıldız" gibi kozmik unsurlar ve "cennet, gönül, ümit, dert, şiir" gibi kavramlar ile değişik vesilelerle ilişkilendirilmesine dayanır. Tahlil edilen beyitlerden elde edilen verilere göre dîvan şiirinde lâlenin anlam çerçevesini oluşturan soyut ve somut tüm öğeler aşağıdaki tabloda verilmiştir.Yine tabloda görüleceği üzere lâle, dîvan şiirinde en çok insan uzuvlarıyla ilişkilendirilmiştir. Ayrıca ilişkilendirildiği şahıslar arasında "sevgili ve güzel", uzuvlar arasında "yanak ve dudak", eşyalar arasında "kadeh ve şarap", doğal ve kozmik öğeler arasında "güneş, ay ve ateş", soyut kavramlar arasında da başta şiirsel terimler olmak üzere olumlu anlam ve çağrışım ifade edenler daha çok dikkat çekmektedirler:" 5
Turkish Literature has made flower culture very important in both prose and poems. One of the products is also tulip kasides. These poems are different kaside from the point of view of forming an example for tulip names . These poems takes place in Fâiz Efendi and Sâkir Bey meganere which we shorten it as FSM, and it first meets the literature scholar. Đt is the first time it has met teh literative world.
LALE DEVRİ’NDE OSMANLI DEVLETİ VE NEVŞEHİR, 2018
Özet Bilim ve teknik alanda güç kazanan Avrupalı devletler ile girişilen savaşlarda başarılı olamayan Osmanlı Devleti çözüm arayışları içerisine girdi. Bu yenilgiler, Osmanlı Devleti’nin merkezi yapısını etkilediği gibi, sosyal ve ekonomik yapısın da derin izler bıraktı. Bu durum karşısında devleti eski gücüne kavuşturmak için başta Osmanlı sultanları olmak üzere, birçok devlet adamı çözüm arayışlarına başladı. Lale Devri büyük mağlubiyetlerin acısını en yakından duyan neslin yaşadığı bir devir olmasından dolayı eskiden yeniye geçiş çabalarının başladığı bir dönemdir. Lale Devri bozulan devlet yapısının nasıl ıslah edileceği ve işlerliği kalmamış askerî, ekonomik ve idari mekanizmanın nasıl yeniden yapılandırılacağı sorusuna cevap aramak için bir düşünme ve atılım dönemidir. Avrupa’dan gelebilecek saldırılara başarıyla karşı koyabilmenin ancak, Batı’nın bilim ve savaş teknolojisini almakla mümkün olacağı, Lale Devri’nde kabul görmüş olmalı ki, devletin askeri ve idari yapısında Avrupa tarzında bir yeniliğe ihtiyaç olduğu bir Islahat Takriri ile dile getirilmiştir. Adı verilmeyen bir devlet adamı ile Hristiyan bir subay arasında geçtiği varsayılan bir mülâkatın tutanağı olan Takrir, 1718 Pasarofça Anlaşması’nın sonra III. Ahmed’e sunulmak üzere Sadrazam Damat İbrahim Paşa’ya verilmiştir. Bu mülakatta Osmanlı devlet adamı, Osmanlı rejiminin ve İslâm şeriatının üstünlüğü üzerinde dururken, karşısındaki Hristiyan subay ise bunun tersini ileri sürmemekle birlikte, gelişen Avrupa’daki yeniliklerin alınması gerekliliği üzerinde durur. Osmanlı devlet adamı bunu onaylamasa da tersini de iddia etmemektedir.
Starting from the second half of the 1960s onwards, socio-religious youth movements, which are regarded as the initial element of civil expressions on university campuses, were constructively influential on the perception of the political elites' understanding of Islam and political evolution of the Islamisation policies in the process in Malaysia. There are opinions that this effect encompassed the efforts of Islamisation particularly in the 1980s. In this process, the task of the state apparatus, as a political power, which managed the religious domain mostly considered belonging to the civil sector, deserves to be scrutinized in relation with at least some influential factors in the near and distant past of the Muslim Malay community. And, it cannot be overseen that the functions of the traditional Malay rulers, say, Sultans, were transferred, to some or larger extent, to the Federal government after the independence. With regard to this, in this article, the present writer will focus on some aspects of the policies of Dr. Mahathir Mohamad, who has molded majorily the history of modern Malaysia, regarding his Islamisation policy aligned with the state-religion relationship.
Öz Cahiliye Arapları Allah'ı kabul etmekle birlikte kendileri ile Allah arasına bazı aracılar koyarları. Bu aracılardan biri de Lât'tır. Han-gi kelimeden türediği ve menşeinin neresi olduğu tartışılan Lât'ın nebati tanrıçası olduğu bilinmektedir. Petra'nın koruyucu tanrı-çası olan Lât nebatiler döneminde Hicaz'a geçtiği sanılmaktadır. Hicaz'da adına bazı mabetler inşa edilmiştir. Bu mabetlerin so-nuncusu Taif'te bulunuyordu. Hz. Peygamber tarafından gönderi-len Muğire b. Şu'be ile Ebu Süfyan tarafından yıkılmıştır. Abstract Allat is originated from Nabateans. Nabateans, who believe in it, had built so many temples for Allat. Lat was resided in the section as known Baytal. The meaning of this term is " the home of god ". There was a worldly place for these pagan gods because of their material character. So, the " baytal " at the Allat temples were the places of gods in the world. As the celestial link of gods, the " bay-tal " had inscribed as niches at the wall of temple. These niches had symbolized the gate of other world. This matter had reflected as a stone in the Hijaz region. So the stone has accepted as the baytal of allat at temple and temple as a rock. Therefore some historians have claimed that the allat is a rock. But the rock or stone is the baytal of allat, which allat has resided in. There are some temples for Allat in the different territories. The two of them were at Hijaz. The small of them is located at Nahlah and the big of them is located at Taef. Also there was a grave of man, who is resident. The biggest temples of Allat which located at Taef had belonged to Sakef tribe. But, all Arabs had respected to this temple and had come to worship. The prophet after his prophecy has fought with Manat, Uzza, Allat and other pagan idols. The temple of Allat at Taef had collapsed by Mughire b. Shube and Abu Suf-yan and had built the Taef Masjid/mosque instead of it.
2016
Cahiliye Araplari Allah’i kabul etmekle birlikte kendileri ile Allah arasina bazi aracilar koyarlari. Bu aracilardan biri de Lât’tir. Hangi kelimeden turedigi ve menseinin neresi oldugu tartisilan Lât’in nebati tanricasi oldugu bilinmektedir. Petra’nin koruyucu tanricasi olan Lât nebatiler doneminde Hicaz’a gectigi sanilmaktadir. Hicaz’da adina bazi mabetler insa edilmistir. Bu mabetlerin sonuncusu Taif’te bulunuyordu. Hz. Peygamber tarafindan gonderi len Mugire b. Şu’be ile Ebu Sufyan tarafindan yikilmistir. p.p1 {margin: 0.0px 0.0px 0.0px 1.9px; text-align: justify; line-height: 8.1px; font: 8.0px 'Times New Roman'; color: #2f2a2b} p.p2 {margin: 1.8px 0.0px 0.0px 1.9px; text-align: justify; font: 8.0px 'Times New Roman'; color: #2f2a2b} p.p3 {margin: 0.0px 0.0px 0.0px 1.9px; font: 8.0px 'Times New Roman'; color: #2f2a2b} span.s1 {letter-spacing: 1.2px} span.s2 {letter-spacing: 0.1px} span.s3 {letter-spacing: 0.2px} span.s4 {letter-spacing: 0.3px} span.s5 {...
ULUSLARARASI SOSYAL ARAŞTIRMALAR DERGİSİ/ THE JOURNAL OF INTERNATİONAL SOCİAL RESEARCH
Öz Bir millet, geleceğini arzu ettiği noktalara taşımak istiyorsa, tarihi süreç içerisinde geçmişten devraldığı kültürel, ilmî, fikrî hareketlere önem vermesi gerekir. Eserleri ve gayretli çalışmaları ile öne çıkan şeçkin şahsiyetler, kültürel mirasın önemli yapı taşlarındandır. Medeniyet tarihimizin oluşumuna sayısız insanın az ya da çok bir şekilde katkıda bulunduğu bilinen bir gerçektir. Bu mümtaz şahsiyetler, hayat hikâyeleri ile eserleri ile ya da yaptıkları çalışmaları ile günümüze kadar gelmiştir. Bunlardan biri de yaşadığı dönemde devlet adamı kimliği, müderris yönü, farklı tasavvuf anlayışı ile hattat ve şair olma özelliği ile geniş yelpazede etkili olan Lâ'lîzâde Abdülbâkî Efendi'dir. Bu çalışmada, XVIII. Yüzyıl Osmanlı Dönemi ulemâ ve mutasavvıflarından olan Lâ'lîzâde Abdülbâkî Efendi ve Eyüp semtinde kurduğu Kalenderhâne Tekkesi'nin genel özellikleri ile tanınması amaçlanmıştır. İki bölümden müteşekkil makalenin birinci kısmında Lâ'lîzâde Abdülbâkî Efendi (ö.1159/1746)'nin hayatı ve eserleri ele alınmıştır. Kalenderhâne Tekkesi'nin kısa bir tanıtımının yapıldığı ikinci bölümde ise söz konusu tekkenin şeyhlerine, fizikî konumuna ve tasavvuf kültürüne olan katkısına yer verilmiştir. Sonuç kısmında ise Lâ'lîzâde Abdülbâkî Efendi ve kurucusu olduğu Eyüp Kalenderhâne Tekkesi hakkında kısa bir değerlendirme yapılmıştır. Abstract If a nation wants to carry its future to desired points, it has to care for the cultural, scientific and intellectual movements, which are inherited from its past within the historical process. People, who come to the forefront with their works and their struggles, are among the important structural elements of cultural heritage. It is a known fact that numerous people have contributed to the formation of our culture somehow more or less. These prominent personalities have arrived until today with their life stories or their works. One of these prominent people is Lâ'lîzâde Abdülbâkî Efendi, who were influential in a wide variety with his personality as a statesman, a lecturer (mudarris), a penman, a poet and with his different sufistic understanding. In this study, Lâ'lîzâde Abdülbâkî Efendi, who was one of the scholars and sufist of the 18 th Century Ottoman Period, and the Kalenderhâne Dervish Lodge, which he established in Eyüp District, have been dealt with. The study consists of two parts. In the first part, the life of Lâ'lîzâde Abdülbâkî Efendi (Death 1159/1746), and his works have been dealt with. In the second part, where a short description of the Kalenderhâne Dervish Lodge has been described, and his contributions to the sheikhs of this lodge, and it physical position have been explained. In the conclusion part, a short evaluation has been made about Lâ'lîzâde Abdülbâkî Efendi and the Eyüp Kalenderhâne Dervish Lodge.
Bkz. Friedrich Engels, "Ailenin, Ö zel M ülkiyetin ve D evletin K ökeni", Zürih 1934, s. 165 ve devamı. -A lm . Red. * El yazmasında: büyük devrim. -A lm . Red. ** Elyazmasında ¡öyle devam ediyor: bize çıplak sın ıf mücadelesini göste rir: -Alın. Red. 2-0 ^ _ Devlet ve Devrim Sınıflı Top/um ve Devlet * El yazm asında şöyle devam ediyor: politik mekanizmanın çeşitli eksiklikle rine. -Alın. Red. * Frîedrich Engels, "Bay Eugen Dühring Bilim i Altüst E d iyo r", Zürih 1934, s. 275 ve devamı. -Alın. Red. * Friedrich Engels, "B ay E ugen D ühring B ilim i A lt-iist Ediyor" Zürih. 1934, s. 1765. -A lm . Red. I * Bkz. K arl M arx, Seçme Yazılar, Cilt I, Zürih 1934, "K om ünist Parti M ani festo su ", s. 215 ve 224 ve sonrası. -A lm . Red. * Bkz. K arl M arx, Seçm e E serler, C ilt 11, Zürih 1934, s. 423 ve devamı. -A lm . Red. * M arx'ın yukarıda adı geçen eseri, "Louis Bonaparte'ın Onsekizinci B ru m aire'i" kastedilmektedir. -A lm . Red.
Loading Preview
Sorry, preview is currently unavailable. You can download the paper by clicking the button above.
History Studies International Journal of History, 2021
M U Iktisadi ve Idari Bilimler Dergisi, 2016
Lâle Devri’ne Tarihi Kaynaklar ve Literatür Üzerinden Eleştirel Bir Bakış, 2024
Amasya Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, 2017
Dīvān İlmî Araștırmalar, 1997
Prof, Dr. MÜBAHAT S. KÜTÜKOGLU'NA ARMAĞAN, 2006
-1282 YILLARI ARASINDA İLHANLI DEVLETİ’NDE TASAVVUF TASAVVUF ÇALIŞMALARI, 2022
DİPLOMASİ VE DIŞ POLİTİKA ARAŞTIRMALARINDA ARŞİVLERİN ROLÜ, 2017
Dîvan Ilmî Arastirmalar Dergisi, 1997
Doğu Batı Düşünce Dergisi , 2018
Selcuk Universitesi Sosyal Bilimler Enstitusu Dergisi, 2002
Ilmi Arastırmalar Dil Edebiyat Tarih Incelemeleri, 2014
Lâle Devri’ne Tarihi Kaynaklar ve Literatür Üzerinden Eleştirel Bir Bakış, 2024