Academia.edu no longer supports Internet Explorer.
To browse Academia.edu and the wider internet faster and more securely, please take a few seconds to upgrade your browser.
2008, Orhan Pamuk'un Edebi Dünyası, yay. haz. Nüket Esen ve Engin Kılıç
…
18 pages
1 file
Afyon Kocatepe Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, 2021
Orhan Pamuk, ilk romanı Cevdet Bey ve Oğulları'nda, 1905'ten 1969'a Türkiye coğrafyasındaki batılılaşma/ modernleşme hareketinin barınma kültürüne ve ev içi yaşam biçimlerine etkisini, bir aile yaşantısı üzerinden aktarmaktadır. Roman, Işıkçı ailesinin konaktan apartman yaşamına geçişini ve tüm bu sürecin doğurduğu çelişkileri, mekânsal dışavurumları, değişen ev içi gündelik yaşam pratiklerini ve alışkanlıklarını, kısacası birey-ev ilişkilerini betimlemektedir. Bu doğrultuda, temelde, üç zaman dilimi ve üç nesle odaklanarak kurgulanan anlatı, hem toplumsal ve kişisel anlam karmaşalarına hem de konuttaki mekânsal deneyimlere ışık tutmaktadır. Mekânın kişiye özgü duygular ve yaşanmışlıklar ile “yer”e dönüştüğü göz önüne alındığında, romanda aktarılan ev yaşamı, evi yer olarak benimseme ve eve ait olma hissi ile ilgili birçok ipucu barındırmaktadır. Ayrıca, anlatının zamansal bağlamı, birey-mekân ilişkilerinin yeniden kurulduğu bir döneme de referans vererek batılılaşma/ modernleşme sürecinin ev içi yaşamındaki mekânsal pratikleri nasıl etkilediğine de odaklanmaktadır. Bu doğrultuda, kişinin ev ile kurduğu etkileşimi mekânsal aidiyet kavramı üzerinden okumayı konu edinen bu çalışmada, Cevdet Bey ve Oğulları romanının ana kahramanlarının birey-ev ilişkilerini ve söz konusu dönemde bu ilişkilerin dönüşümlerini incelemek hedeflenmektedir. Aidiyet hissinin kendini gerçekleştirme ve kendini bulma eylemleri ile ilişkili olduğu düşünüldüğünde roman kahramanlarının eve dair hislerinin birey-mekân etkileşimi açısından yol gösterici olması beklenmektedir.
RumeliDE Dil ve Edebiyat Araştırmaları Dergisi, 2020
Bu çalışmada, her ikisi de otobiyografik roman olan, İngiliz modernist yazar Virginia Woolf'un Deniz Feneri (1927) ile Türk Edebiyatı'nın ilk Nobel ödüllü yazarı olan Orhan Pamuk'un ilk romanı olan Cevdet Bey ve Oğulları (1982) eserlerin oluşturulma yapıları bağlamında benzerlikleri ve farklılıkları mukayese edilmektedir. Deniz Feneri konu olarak, sekiz çocuklu Ramsey ailesinin İskoçya'daki yazlık evlerinden yakınlarında bulunan deniz fenerine gerçekleştirmek istedikleri ama bir türlü aile fertlerinin bir arada bulunduğu dönemde gerçekleştiremedikleri ziyaret ekseninde şekillenmektedir. Cevdet Bey ve Oğulları ise ilk bakışta İstanbul'da tüccarlık mesleğiyle uğraşmakta olan Işıkçı ailesinin üç nesil fertlerini ve onların hayat hikâyelerini ele almakla birlikte aslında aynı zamanda Osmanlı'nın son döneminden başlayarak Türkiye Cumhuriyeti'nin ilk dönemi ve 1970'lerdeki Türkiye tarihinden önemli kesitler sunmaktadır. Farklı konu, zaman ve mekanları ele alan bu iki eser ortak bir payda olarak yapısal açıdan üç bölümden oluşmaktadır ve ayrıca her iki eserde de her bir bölüm farklı anlatıcıların kişisel bakış açılarından aktarılmaktadır. Ancak Deniz Feneri'nde öncü modernist roman özelliklerine bağlı olarak bilinç akışı ve iç monolog teknikleri kullanılarak her bir bölüm kişilerin duygu ve izlenimleri üzerinden şekillenmekle birlikte Cevdet Bey ve Oğulları'nda ise bölümler daha çok geleneksel roman özelliklerine bağlı kalarak kişiler arası diyaloglardan oluşmaktadır. Çalışmada yöntem olarak öncelikle adı geçen romanlardaki bu üç bölümlü yapının eserlere konu/tema, karakter ve olay örgüsü yönünden etkileri tespit edilmekle birlikte daha sonra eserlerdeki bu üç bölümlü yapının romanların başkarakterlerinin hayatta kendilerine koydukları hedeflere ulaşmalarında nasıl bir rol oynadığı ortaya konmaktadır.
Türkiye'de Felsefe [1923-2023], ed. Kemal Bakır, DoğuBatı, ss. 69-80.
KORKUT ATA TÜRKİYAT ARAŞTIRMALARI DERGİSİ, 2023
Türk Dünyasının önemli fikir adamlarından biri olan İsmail Gaspıralı (1851-1914) gerek eğitim olsun gerek basın yayın olsun pek çok alanda faaliyet göstermiş, Türk topluluklarının modernleşmesi için çalışmıştır. Yayınladığı Tercüman gazetesi aracılığıyla pek çok kişiye ve topluluğa ulaşmış olan Gaspıralı, bu gazetede sadece siyasî ve fikrî yazılar kaleme almamış aynı zamanda tefrika halinde roman ve hikâyeler de yayınlamıştır. Kendisinin kaleme aldığı hikâyelerde, cesaret, ideal ülkenin nasıl olması gerektiği, kadın-erkek eşitsizliği ve kadınların toplumdaki yeri gibi konular hakkında düşüncelerini açıklamış olmasına rağmen, esas olarak üzerinde ısrarla durduğu konu eğitim sorunudur. Bu sorunun sonucu olarak Doğu ile Batı ülkeleri arasındaki fark ortaya konulmuş ve Doğu'nun geri kalmışlığı anlatılmıştır. Geri kalmışlığın ortadan kaldırılmasının ise düzgün bir eğitim ile sağlanabileceği görüşünden yola çıkarak Usul-i Cedit adını verdiği yeni bir eğitim modelini kurgulamış, bunu gerek gazetedeki yazılarında açıklayarak anlatmış gerekse de açtığı okullarda hayata geçirmiştir. İsmail Gaspıralı'nın eğitimsizlikten veya yanlış eğitim modellerinden kaynaklanan sıkıntıların yol açtığı sonuçları anlattığı roman ve hikâyelerine bakıldığında ise -diğer pek çok sıkıntının yanında- ilk bakışta pek de dikkat çekmeyen bir soruna, "Alafrangalık" sorununa parmak bastığı görülmektedir. Bu çalışmada İsmail Gaspıralı'nın "Ahmet Bey Taşkesenli ve Bedros Ağa Karakaşyan" (1895) hikâyesinde alafranga özellikler gösteren Ahmet Bey'in oğlu Cevat Bey merkeze alınarak Ahmet Mithat Efendi'nin Felâtun Bey ile Rakım Efendi (1875) romanının başkişilerinden olan alafranga tip örneği Felâtun Bey ile karşılaştırılacak ve eğitim sorununun yol açtığı yanlış Batılılaşma örneği üzerinde durulacaktır.
Aslında Anadolu'daki Alevi topluluklarını yakından tanıyan ve Orta Doğu'da benzer düşüncelerin ortaya çıkışı hakkında bilgi sahibi olanlar, bu tarihin hiç de tek yönlü ele alınamayacağının farkındadırlar. Bir defa bölgede birbirine değişik ölçüde yakın gruplar vardır ve bunların Anadolu'yla bu erken dönemde ne derecede ilişki içinde oldukları henüz yeterince irdelenmemiştir. Örneğin, Ehl-i Haqlar ile büyük çaptaki benzerlikler nasıl açıklanmalıdır? Bu grubun varlığı, Aleviliğin Anadolu ile sınırlı olmadığını gösterdiği gibi bu tür akımların çok yakın coğrafyalarda farklı tarihsel dönemeçlerde oluşabileceğini göstermesi açısından da önemlidir.11 Yine Şii şemsiyesi altında olmayan Ezidilerle benzeşen bir takım ortak rituel ve inanç temaları nasıl izah edilmelidir? Keza Nusayriler ve Durziler ile olan benzerlikler ve farklılaşmalar hangi dönemin ürünü olarak görülmelidir? Burada ortak bir tarihsel kökenden tutun da, bir birinden bağımsız hareket eden ve geniş bir yelpazeye yayılan faktörleri hesaba katmak gerekmektedir.
Edimbilim edime eşlik eden farklı kavramları ele alıp inceleyen bilim dalıdır. Edimbilim kelimeleri sözce durumuna göre etkileşim içerisinde gerçek bir dil etkileşimi olarak kişi, zaman ve kapsam göstergeleri ile belirleyendir. Pragmatik olarak dilin birçok yönünü inceler, açıklamalar yapıp engelleri aşan bir bilişim tarzıdır. Edimbilim, dil ile onu kullanan, söylem ile bağlam arasındaki ilişkiye değinir. Yani edimbilim, sözcüklerin kullanımları ve konuşmacının sözeylemi nasıl işleyip anlam yüklediği, konuşan ve dinleyen arasında gelişen ilişkiden cümle yapısının nasıl etkilendiğini ele almaktadır.Her hikâyenin temelini onu oluşturan kahramanlar teşkil eder. Söylemler onların ayrılmaz bir parçası gibidir ve hikâyeyi oluşturan temel unsurların en önemlileri olarak kabul edilmektedir. Hikâyedeki diyaloğlar karakterler üzerinden hikâyenin işlevselliğini gösterendir. Söylem, ravi ile okuyucu ya da müellif ile okuyucu arasındaki en bilinen aracı olarak görülmektedir. Eylemsel, diyaloğlar söylem içerisinde emir, istek, rica ve talep şeklinde dile getirilmektedir. Şahnâme'nin önemli hikâyelerinden olan Bîjen ve Menîje hikayesinde birkaç tarzda ön plana çıkan bu tarz söylemler, edimbilim açısından öneme değer örnek bir hikayedir.
Altınordu Yayınları, 2019
Öncelikle elinizdeki eser dilbilgisi kitabı değil bir felsefe kitabıdır. Bu eserin metodolojisini belirleyen disiplin filoloji değil, felsefe üslubudur. O sebeple kitap dilci felsefe yapma derdiyle yola çıkmıştır. Eserimiz, Türkçenin varlık(ontoloji) ve bilgi(epistemoloji) hakkında, , yetkin olup olmadığını açıklamaya çalışmakla ilgilenmektedir. Birçok insan bunun ideolojik bir milliyetçilik faaliyeti olduğunu düşünebilir. Aslında bu çalışmayla hedeflenen şey, Türkçenin kendi kültürel kurgusu ve varoluşu hakkında hiç düşünülmemiş olduğunun keşfedilmesini sağlamak ve bu yolla dizilimsel(sentaktik) ve yapısal(morfolojik) incelemelere hapsedilmiş anlam-bilimsel(semantik) dehlizlerini derinleştirerek antropolojik ve sosyolojik çalışmalara ışık tutabilmektir. Kim bilir belki bu yolla Türkçeye ait kelime ve cümle yapılarının, anlamlarının ve kullanımlarının zaman içinde uğradığı değişikliğin, bizlere tecrübeye dayalı bir tarih bilinci verip vermeyeceğini tartışmış oluruz. Kaldı ki eserin Antropoloji, Sosyoloji sapaklarına sapmasına hiç müdahil olmadık. Yolda kaybolacaksak da kaybolalım bakalım dedik ve ortaya farklı iddialar zinciri çıkmış oldu. Aslında ciddi iddialarda bulunduk ve bu eser, bizi, daha şimdiden ikinci eser için yola çıkardı. O sebeple bu eserimiz dil-bilim ve dil felsefesi haricinde bir yöntem arayışı yani dilci felsefe etkinliğidir. Bu etkinliğin merkezi de konumuz gereği Türkçedir. Kelimelerin tarih içerisinde izlediği anlam değişiklikleri(pragmatiks), bize yeni bir tarih metodolojisi imkânı sunduğu gibi ait olduğu dilin arkeolojisini de yapma imkânı sağlar. Maalesef tarih bilincimiz, daimi olarak muzaffer olaylar ve diğer kültürler karşısında elde edilmiş bir takım başarılardan ele alınarak yorumlandığı için olgular yerine olaylar tarihiyle ilgilenmek zorunda kalıyoruz. Böylece dil-bilimsel manada kavramlarımızın tarihsel seyrini gözden kaçırırken, onun inşa ettiği düşüncelerimizin de seyrini gözden kaçırıyoruz. O sebeple bu eserin amacı Türk düşüncesinin belirginleşmesi açısından, olaylar yerine olgularla ilgilenmek ve tarihi süzgeç içinde düşünceyi işleme biçimini berraklaştırarak, onun, felsefe ve bilim imkânı sağladığına dikkat çekmektir. Türkçe hakkındaki önyargıların da sebebini tahlil etmektir. Biz bu eserimize çok güveniyoruz. Okuyucuya da keşif imkânı sunabileceğimi düşünüyoruz. İspata ihtiyaç duyulan şüpheleri ise örgütleyebileceğimizi ifade ederken, gramer ve kelime yapısının sadece kullanım olarak ezberle tüketildiğini, hâlbuki anlamına vakıf olunduğu anda felsefe ve bilim dünyasında devrim ile karşılaşmanın kaçınılmaz olduğunu iddia ediyoruz. Bu eser dil antropolojisi bağlamında Dilci Felsefe tkinliği olarak Türkçe merkezinden hareketle labarotuvar çalışması yapan yeni bir Sosyal Bilimler denemesidir.
The Journal of International Social Research, 2018
Üsküdar'da doğan Ali Cevad, Yanya defterdarı Mehmet Emin Nüzhet Efendi'nin oğlu ve Üsküdarlı meşhur şair Mustafa Safî'nin de ağabeyidir. Ali Cevad'ın köklü ve kültürlü bir aileden geldiği ve iyi bir eğitim aldığını söylemek mümkündür. Nitekim bugün de önemini koruyan başta coğrafya, tarih ve dini konularda vermiş olduğu pek çok eser bunun bir göstergesidir. İstanbul'da Harbiye'den mezun olan Ali Cevad, çeşitli askerî liselerde coğrafya muallimliği yapmış, piyade yüzbaşısı, piyade kolağası, Hamidiye Taburu binbaşısı ve Bursa Redif Alayı kaymakamı (yarbay) gibi askeri görevlerde bulunmuştur. Son görevindeki başarılarından dolayı terfii ve taltif edilmiştir. II. Meşrutiyet'in ilanını takiben emsalleriyle birlikte sürgüne gönderilen Ali Cevad, affından sonra İstanbul'a dönmüş ve emekli edilmiştir. Dönüşünden kısa bir süre sonra da ikamet ettiği Üsküdar'da 30 Kasım 1913 tarihinde vefat etmiş ve Karacaahmed Mezarlığı'na gömülmüştür. Makalede, Üsküdarlı asker, öğretmen ve yazar olan, bilim tarihimizde önemli eserler bırakmasına rağmen hakkında bugüne kadar birkaç paragrafı geçmeyen kısa bilgiden başka bir kayda rastlanılmayan Ali Cevad'ın hayatı ve eserleri üzerinde durulmaya çalışılmıştır. Ali Cevad'ın özellikle coğrafya eserleri ve ülkemiz coğrafyasına katkıları nispeten ayrıntılı bir şekilde ele alınmış; farklı açılardan değerlendirilmiştir. Böylelikle günümüzde bazı eserleri tekrar basılan ve akademik yayınlarda halen çok sayıda atıf yapılan ve Osmanlı son dönem ansiklopedistlerinden olan bu bilim adamının ve eserlerinin tanıtılmasına katkı yapılması amaçlanmıştır.
Loading Preview
Sorry, preview is currently unavailable. You can download the paper by clicking the button above.
Akademik Dil ve Edebiyat Dergisi, 2023
International Journal Of Turkish Literature Culture Education, 2018
Avrasya Sosyal ve Ekonomi Araştırmaları Dergisi, 2017
Journal of Analytic Divinity, 2021
V. Yıldız Uluslararası Sosyal Bilimler Kongresi, 2018
AKRA KÜLTÜR SANAT VE EDEBİYAT DERGİSİ, 2016