Academia.edu no longer supports Internet Explorer.
To browse Academia.edu and the wider internet faster and more securely, please take a few seconds to upgrade your browser.
Moment Dergi Erkeklikler 2
In the "Masculinities 2" issue, which is the continuation of the "Masculinities 1" themed issue published in June 2021, includes articles contributing to the field of critical studies on men and masculinities, an interview with the Initiative for Critical Studies of Masculinity, and a section called “essays” consisting of a film criticism and two autobiographical stories of masculinity. The issues “Masculinities 1” and “Masculinities 2” have shown us the growing interest in the field of critical studies on men and masculinities in our country, and how fruitful a wide range of researches could be for new discussions. We hope that the readers read the articles and essays on this issue with similar interest and excitement, and many original studies would further contribute to the field.
MOMENT: HACETTEPE ÜNİVERSİTESİ İLETİŞİM FAKÜLTESİ KÜLTÜREL ÇALIŞMALAR DERGİSİ, 2021
Moment Dergi’nin Erkeklikler 1 sayısına hoş geldiniz. Erkeklikler, ataerkillik ve cinsiyetçiliğin her an birbiri ardına dizilen tezahürleriyle kuşatılmış günümüz dünyasının en yakıcı konularından biri. Bir önceki sayıdan bu yana Türkiye, İstanbul Sözleşmesi’nin feshedilmesi, sayısı daha da artan kadına şiddet vakaları ve kadın haklarına yönelik saldırılar gibi haberlerle sarsıldı. Ataerkil erkekliğin hegemonyası kadınlar, çocuklar, heteronormativiteyi aşındıran, “suç ortaklığını” reddeden tüm cinsiyet kimlikleri ve tüm “ötekiler” için bir baskı, şiddet ve tehdit unsuru olmayı sürdürüyor. Mevcut toplumsal cinsiyet eşitsizlikleri, her dönem farklı saiklerle derinleşiyor; pandemi sürecinde yükselişe geçen ev-içi şiddet vakalarında görüldüğü gibi. Bu koşullar altında, Moment Dergi’nin “erkeklikler” sayısı için yapmış olduğumuz çağrıya beklediğimizden çok sayıda yazı geldi. Erkekler ve erkeklikler üzerine Türkiye’de eleştirel tartışmaların çoğaldığını ve zenginleştiğini görmek sevindirici. Yayınlamak üzere değerlendirmeye aldığımız nitelikli yazıların çokluğu nedeniyle, “erkeklikler” temasını iki sayı halinde yayınlamaya karar verdik. Erkeklikler 2 temalı sayımız da Aralık’ta yayınlanacak.
Başlangıçta; kadın çalışmaları ismiyle anılan, toplumsal cinsiyet çalışmaları kadın üzerine eğilmişlerdir. Çünkü; bilimde hakim olan temel ses erkek sesidir. Sosyal bilimlerde de tarih neredeyse her zaman erkeklerin hayatı esas olarak anlatılır. Bu yüzden toplumsal cinsiyet alanındaki çalışmacılar tarihi kadınları da hesaba katarak yeniden yazmaya çalışmışlardır. Tarihi yorumlayabilmek için kullanılacak en uygun kaynaklardan biri de dergilerdir. Demet Mecmuası ise İkinci Meşrutiyet'in ilanından sonra yayın hayatına atılan ilk kadın dergilerindendir. Osmanlı'daki kadın dergileri ve bu dergilerde kadına dair algı üzerine pek çok çalışma yapılmış olsa da; bu dergilerin erkekleri nasıl algıladığına, erkek figürünü nasıl şekillendirdiğine dair çok fazla çalışmaya rastlanmamaktadır. Halbuki toplumsal cinsiyet kurgusunun nasıl oluştuğunu anlamak için her iki cinsin de nasıl algılandığına dair fikir sahibi olmak gerekmektedir. Bu sebeple Demet özelinde ele alınacak konu erkeklik algısı olarak belirlenmiştir. Demet bir kadın dergisi olarak şekillendiği için, derginin erkeğe dair fikirlerinin izahı için derginin kadına dair düşüncelerinin de belirtilmesi gerekmektedir. Dergide de erkeklere dair bahis genellikle kadınlarla (bilhassa da kadının eğitimi ile ilgili) yazılarda geçmektedir.
Uzun yıllardır, akademisyen ve entelektüellerden oluşan, düşünce dünyası diyebileceğimiz bir dünyanın içinde yaşıyorum. Düşünce dünyasından kastım, bu dünyada düşüncenin kendi içinde bir değer ve hatta amaç olması. Bu dünyaya giren kişiden düşünce hayatı yaşaması, yani hayatının merkezine düşünme faaliyetini koyması, düşüncenin açıklayıcı ve dönüştürücü gücüne inanması beklenir. Bu, düşüncesini sürekli genişletmesi ve derinleştirmesi, düşüncenin önündeki çeşitli engelleri aşmaya çalışması ve eğer gerekirse düşüncesi uğruna – düşünceyi ciddiye aldığı için– belli riskleri göze alabilmesi anlamına geliyor. Bunlara itiraz olarak, böyle bir dünyanın gerçek Dünya'da olmadığı, kimsenin böyle saf bir düşünce hayatı yaşamadığı, düşünme faaliyetinin diğer faaliyetlerin ve kaygıların hep arkasından geldiği ve düşüncelerini geliştirmek uğruna risk alanların her yerde ve zamanda çok küçük bir azınlık olduğu söylenebilir. Ayrıca düşünme faaliyetinin kendisinin çoğu zaman görünmez olan içsel duvarların arasında gerçekleştiği, yani düşünen kişinin düşüncesinin duygusal, sınıfsal, dinsel, cinsel, etnik sınırlar tarafından farkında olmaksızın sınırlandırıldığı da düşünülebilir. Fakat bir ideal olarak düşünce dünyası bu türden itirazları da ciddiye alır, irdeler ve düşünce hayatı süren öznenin diğer dünyalarla birlikte kendi dünyasını ve hatta kendisini de nesneleştirmesini bekler. Bu ideal, en azından Sokrates'ten beri ve özellikle de düşünce dünyasının topluma ve devlete karşı belli bir özerklik kazandığı son iki yüzyıldır güçlü ve saygın bir şekilde hayatını sürdürüyor. Bahsi geçen saygınlığın ve itibarın kendine has gücünü, tam tersinden bakarak, örneğin bu ideale karşı saldıran kişilerin ve siyasal hareketlerin bayağı olarak görünmesinden ve tarihe adını öyle yazdırmasından da anlayabiliyoruz. Ben kişisel olarak bu özel dünyaya, Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi'nde (SBF) asistan olduğum 1999 yılının sonlarında girdim. O yılların SBF'si, Tuğrul Eryılmaz'ın bu seride çıkan yazısında2 bahsettiği 1960 ve 1970'lerin SBF'sinden epey farklıydı. Kadın öğrenci ve öğretim üyesi sayısı çok artmış, oran olarak yüzde ellilere ulaşmıştı. Fakat sayısal artıştaki değişimden daha önemlisi, kadın akademisyenlerin önemli bir bölümünün feminist olmasıydı. Feminizmle ilk gerçek karşılaşmam böyle bir ortamda, hatırladığım kadarıyla asistan olmamdan birkaç ay sonra gerçekleşti. Öğlen yemeğinden sonra kahve-sigara içip sohbet ederken bir şeyler söylüyordum ama kullandığım bir sözcük dışında ne konuştuğumu hatırlamıyorum. O sözcüğü hatırlıyorum, çünkü benim gibi asistan olan feminist bir arkadaşım beni sert bir biçimde, " bayan demeyeceksin, kadın diyeceksin! " diye terslemişti. O andan aklımda kalan ve unutması mümkün olmayan başka bir şey yaşadığım utanç. Kulaklarıma kadar kıpkırmızı kesilmiştim. Fakat bu sertlik, o günlerin utancı dışarıda tutulursa, kişisel olarak bana iyi geldi. Hızlandırılmış bir ders gibi düşündüğüm bu azar sayesinde, kelime seçiminin basit bir seçim olmadığını, arkasında devasa bir tarih ve güç hiyerarşisinin olduğunu, dolayısıyla o kelimenin yerine başka bir kelime kullanmayı seçerek, o tarihin bir parçası olmayı bırakma ve yeni bir dünyanın parçası olma kararı alındığını anlamaya başladım.
Kitap-lık 222, 12 Mart Romanları Dosyası, 2022
12 Mart romanları erkekliği Türkiye siyasetinde önemli bir sorun olarak işaretler ve erkekliği siyasete yön veren bir unsur olarak tartışmaya açar. 12 Mart romanlarında iktidar tartışmasının, siyasi tutuklulardan örgütlere ve aile kurumuna doğru genişletildiğini, aile içindeki ilişkilerden ikili ilişkilerin derinliklerine kadar çekiştirildiğini, sorgulandığını ve kalıplaşmış ifade ve alışkanlıkların eleştirildiğini görürüz. Toplumun güce gösterdiği hürmetin sorgulanması, erkekliğin “erk”ini de bu sorgulamanın merkezine yerleştirmektedir.
Arka Kapak Yazısı - SORU VE CEVAPLARLA ERKEKLİKLER Mehmet Bozok Ataerkil erkeklikler günümüzün en can alıcı meselelerinden biri. Erkek egemenliğinin kadınlar ve queer bireyler üzerinde yarattığı yıkıcı sorunlar bunun en önemli göstergesi. Ancak ataerkillik, kadınlar ve queer bireylerin yanı sıra, erkek egemenliğinden yarar sağlayan erkeklere de zarar veriyor. Erkek egemenliği, erkeklerin tüm hayatlara zarar veren bir “üstünlük” yanılsaması yaşamalarına yol açıyor. Ataerkilliğin ortadan kalkması için erkekler de değişmelidir!.. Soru ve Cevaplarla Erkeklikler, erkekler ve erkeklikler üzerine temel tartışmaları, (pro)feminist bir yaklaşımla olabildiğince kapsayıcı bir biçimde, başlıca sorun alanlarını soru ve cevaplarla tartışan bir elkitabı. Erkekler, erkeklikler ve ataerkillik üzerine temel kavramlardan bu alandaki başlıca kuramlara, erkek sosyalizasyonundan erkeklerin gündelik yaşamlarına, ve ataerkilliğin kadınlar ve queer bireylerin yanı sıra erkekler üzerinde yarattığı sonuçlara değin uzanan geniş yelpazedeki birçok konuyu ele alıyor. Soru ve Cevaplarla Erkeklikler, ataerkil erkeklikleri sorgulamaya ve eleştirmeye başlamış okuyucunun yoluna ışık tutmayı hedefliyor.
D İ Y A L O G 2 0 2 1 / 2, 2021
Tales that start with the nursery rhyme “Once upon a time” and take the reader into the world of “preagreed possibilities” through a “logic within itself” as Pertev Naili Boratav puts is a literary genre that has transformed its imaginary universe to the digital with its historical background dates back more than 200 hundred years. Due to the structure having been established in the context of space-lessness and timelessness, the tales that have the opportunity to establish another universe in its digital transformation have also caused the pain of overturning the order established by hegemony. In this context, there is the destruction of hegemonic masculinity in the Frog Prince (2020) tale written by Fadime Uslu, who built a new language with many princess protagonists added to the traditional Frog Prince (1812) tale written by the Grimm Brothers. The anti-tale Frog Prince, which deals with the field of desire expressed in traditional fairy tales with deconstructive analysis and carries it to the digital platform; has been the focus of this article in order to reveal the disenchantment of anti-tales, which emerged as a stance against traditional tales. In the article and in the case of the Frog Prince, fairy tales as the site of constructing a social heteronormative structure and producing its representations, is discussed through the discourse of “hegemonic masculinity” that R.W. Connell conceptualized out of Gramsci. Against the masculinity discourse of traditional tales, in which the seeds of gender discord are planted through the unconscious shaping of language; anti-tales that produce new discourses have been examined through the Frog Prince model and not only through the films produced by Disney, but from TV series to commercials; the restructuring of the stereotype, which it has built and maintained in many cultural areas from plays to songs, has been analyzed with the language of “another world is possible”. Keywords: Hegemonic Masculinity, The Frog Prince, Fairy Tale, Gender.
Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, 2019
Men is a god worshipped throughout the Hellenistic and Roman Periods, from Italy to Pontus. Although the debates on its origin continue, it is mainly emphasized that it is an Anatolian and Persian god. God took different characteristics in different geographies and was basically identied with concepts such as underground, death, fertility, women, children, family and justice, as well as being accepted as the local god of the place where he worshiped. Men worship in Phrygia Epictetus, the area of Phrygian culture was and has a relatively isolated structure compared to other regions, seems to be more local structure and remained background. Men who appear to be identied with death, family, children and healing in the region associated with Hecate and identied with child-god Telesphoros, son of Asclepius. He also exhibited a pagan-monotheist structure with ephitets such as ο ρανός and τύραννος, and formed a step in the transformation of the pagan religion to Christianity. Men, Hellenistik ve Roma Dönemleri boyunca İtalya'dan Pontus'a kadar sürekli tapınım görmüş ve ay ile özdeşleştirilmiş bir tanrıdır. Kökeni hakkında tartışmalar sürmekle birlikte, genel kabul olarak bir Anadolu ve İran tanrısı olduğu üzerinde durulmaktadır. Kültü, değişik coğrafyalarda farklı özellikler almış ve yeraltı, ölüm, bereket, kadın, çocuk, aile ve adalet gibi kavramlarla özdeşleştirilmiştir. Bunun yanında, diğer pek çok tanrı ve tanrıça gibi, tapınım gördüğü merkezlerin yerel tanrısı olarak karşımıza çıkmaktadır. Hellenistik ve Roma dönemlerinde, Büyük Phrygia içinde izole bir yapıya sahip olan Phrygia Epiktetos mikro coğrafyasındaki Men tapınımı, Phrygia-Lydia ve Phrygia-Pisidia sınırına göre oldukça seyrek olmakla birlikte, bölgede bulunan diğer kültlere göre daha arka planda kalmış görünmektedir. Epiktetos'ta ölüm, aile, çocuk ve şifa ile özdeşleştirilmiş olan Men, özellikle Hekate ile çift oluşturmuş ve kimi durumlarda Asklepios'un oğlu çocuk-tanrı Telesphoros ile özdeşleştirilmiştir. Aldığı ο ρανός ve τύραννος gibi sıfatlarla pagan monotheist bir karakter kazanmış ve Hıristiyanlığa geçişte bir basamak oluşturmuştur.
2012
Modernden postmoderne gecis surecinin sancilarini yasamakta olan gunumuz toplumlarinda erkeklerin “erkek” olduklarina dair oz algilarinda koklu degisiklikler yasanmaktadir. Aracsal akla yoneltilen elestirilerle, kadin ve gay hareketlerinin toplumsal cinsiyet rollerine baskaldirisi ile kamusal alanin hakimi “rasyonel erkek” iktidarinin mesruiyetini sorgulamak zorunda birakilmistir. Modern toplum ile postmodern toplumun “erkeklik” tanimlari, baska bir ifade ile erkeklerden beklentileri farklidir. Calisma modern kimliginden siyrilip kendine alternatif post-kimlikler arayan erkegin hegemonik soylem alanindaki mucadele surecini sergileme amaci gutmektedir
I. Dünya Savaşı Sırasında Kafkasya, Kırım ve Kazan’daki Türkçülük Hareketlerine Dair Genel Bir Giriş
Patrimonyal bir yapıya sahip olan Osmanlı İmparatorluğu'nda Türkler, devletin kuruluşunda ve ilerlemesinde başat bir rol oynamalarına rağmen uzun yıllar boyunca resmi söylemde rolleri nispetinde değer görmemişler ve tanınmamışlardır. İhtişamlı zamanlarında Avrupa karşısında kendisini mükemmel olarak tanımlayan Osmanlı İmparatorluğu, değişen ve ilerleyen dünya düzenine ayak uyduramamış ve fikri, askeri ve ekonomik bunalım yaşaması, devletin giderek zayıflamasına ve çöküşüne neden olmuştur. Türkler bu çöküş esnasında yaşanan, küresel sonuçlara neden olan Fransız Devrimi'nin dünyaya enjekte ettiği milliyetçilik olgusundan göreceli olarak geç etkilenen milletlerden biri olmuştur. Bu araştırmada, Fransız Devrimi etkisinde gelişen Türkçülük fikri, öncelikle ulusal kimlik bilincinin edinilme süreci ve ideolojik gelişim evreleri çerçevesinde incelenmiştir. Türkçülüğün tarihsel çerçevesi çizildikten sonra bu ideolojinin I. Dünya Savaşı sırasında imparatorluk sınırları dışında kalan Kafkasya, Kırım ve Kazan gibi coğrafyalarda askeri ve siyasi açıdan etkilerinin derecesinin saptanmaya çalışıldığı bu incelemede alan çalışmasından daha çok dönem çalışması yapılmıştır. Bu yüzden, bu çalışma Rusya coğrafyasındaki Türkçülük hareketlerinin evrimine dair derinlemesine yapılacak çalışmalara bir giriş niteliği taşımaktadır.
Kurgusal olandan yola çıkarak gerçek dünyayı yorumlamak, en nihayetinde hayali sonuçlar elde etmek anlamına gelebilir. Ancak kurgunun temelinde gerçek hayattan koparılamayacak kadar güçlü ve çoğu zaman yaratıcısının bile fark edemediği kodlar yatmaktadır. Bu kodlar eserin yaratıcısı tarafından hem kurgu içinde hem de gerçek hayatta birlikte kullanılabilir. İki dünyanın da (kurgu ve gerçek) birbiriyle sıkı bir etkileşim içinde olduğu düşünüldüğünde, bu kodlardan yola çıkılarak ortaya çıkarılan sonuçlar her iki dünya için de geçerli olabilir. Bu doğrultuda erkeklik meselesine dair birçok soru ve cevaba filmler üzerinden ulaşmak mümkündür. Bu çalışma Gaspar Noé’nin yönettiği Carne (1991) ve Herkese Karşı Tek Başına (1998) filmlerindeki “le Boucher” (Kasap) karakteri üzerinden erkek kimliğinin inşasına dair bazı konu başlıklarına odaklanmaktadır. Filmler, gerçeklikle kurduğu sıkı bağla ortaya çıkan sonuçların gerçek hayata uyarlanmasını mümkün kılarken, bir erkek kahramanın bilinçdışını açığa çıkartarak da erkeklik meselesine dair eşsiz bir çalışma alanı sunmaktadır.
Yüksek Lisans Tezi Bölümü, 2016
Benim Tatlı Meleğim oyununun şarkı sözlerini Meltem Taşkıran, yazarlığını Metin Arslan yapmıştır. Birinci perdesi beş sahneden ikinci perdesi altı sahneden oluşmaktadır. Metin, on iki yaşındaki bir erkek çocuğunun çevresiyle yaşadığı sorunları ele almaktadır. Selim, annesini kaybetmiştir. Babasıyla yaşamaktadır. Babası eşini kaybettikten sonra kendini çalışma hayatına vermiştir ve oğluna ilgi göstermemektedir. Selim, kırılgan ve duygusal bir çocuktur. Sınıfındaki erkekler tarafından sürekli psikolojik ve fiziksel şiddet görmesine rağmen onlara tepki gösterememektedir. Dağınık bir giyimi vardır ve derslerinde başarılıdır. Sosyal çevresi yoktur. Karşılaştığı sorunları çözmeye çalışmak yerine hayal dünyasına sığınmayı tercih etmektedir. Onu olduğu gibi kabul eden Dilara en yakın arkadaşıdır. Dilara erkeklerin saldırılarına karşı onu korumakta ve Selim'in bu tepkisiz halinden vazgeçmesi için sürekli onu harekete geçirmeye çalışmaktadır. Burkan, Akın ve Yiğit eril dilin temsilcileri olarak Selim'in kadınsı özelliklerini belirginleştiren karakterlerdir. Arzu ve Ebru, yine eril dilin devamını sağlayan, eril dilin kurguladığı dünyaya uygun davranan kadın tiplerini temsil etmektedirler. Selim'in gerçek dünyadan kaçarak huzur bulduğu hayali dünyasının kişisi olarak Melek, hem onun oyun arkadaşı hem akıl hocası hem de kaybettiği annesidir. Zor zamanlarında Selim Melek'i hayal ederek onunla hayali yolculuklara çıkmaktadır. Bu hayali yolculuklarda zayıf, kırılgan, güçsüz kişiliğinin yerine güçlü, yakışıklı, özgüvenli bir erkek olduğunu kurgulayan Selim, çeşitli hayali karakterle "maceralar" yaşamaktadır. Yazar, Selim karakteri aracılığıyla içselleştirilmiş ötekiliği işlemekte ve bu ötekiliğin üstesinden gelme önerisini Selim'in farklılığını ötekileştirerek yapmaktadır. Başkalarının onu olduğu gibi değil, kabul gören normlara uyumlanması sonrasında görmeye ve kabul etmeye başlaması, Selim'e karşı ötekileştirici pratiklerin onaylaması sonucunu doğurmaktadır. Birinci perdede Selim'in babasıyla iletişimsizliği, babasının onu görmezden gelmesi, okuldaki erkek arkadaşlarının onu aşağılaması ve Selim'in hayal dünyasına kaçışı işlenmektedir. İkinci perde de ise Selim'in yavaş yavaş değişmeye, hayal dünyasından uzaklaşmaya ve "normalleşmeye" başlaması ele alınmaktadır.
Karadeniz Teknik Üniversitesi İletişim Araştırmaları Dergisi, 2017
ERKEK YAŞAM TARZI DERGİLERİ BİZE NE SÖYLÜYOR? 1 Şahinde YAVUZ 2 Öz 1980'li yıllar erkek yaşam tarzı dergilerinin yaygınlaştığı yıllardır. Küreselleşmenin de etkisiyle, tüketimin hızlandığı zamana denk düşen bu tarihlerde, Amerika ve İngiltere başta olmak üzere, erkek yaşam tarzı dergilerinin sayısında bir artış gözlenmiştir. 1970'li yıllardan itibaren güç kazanan feminist hareketin kazanımları sonucunda, pek çok kadın iş hayatına girmiş, ekmek parası kazanan erkek modeli aşınmaya başlamıştır. Erkekliğin krizi olarak adlandırılan bu durum ve tüketim toplumunun erkekleri de tüketim evrenine çekmek istemesi bu dergilerin çıkış amacını oluşturur. Bu çalışmada, erkek yaşam tarzı dergilerinin ortaya çıkış sürecinde tüketim toplumu ve erkeklik üzerinde durulmuş ve tüketim toplumuna uyumlu erkeklik tipinin yaratım süreci incelenmiştir. Yeni erkek tipolojisi, bedenine, giyimine narsistçe takıntılı, tüketmekten, modadan zevk alan, sporu hayatının merkezine yerleştiren bir erkektir. Bir kültür aracısı ve kültürel bir metin olarak erkek yaşam tarzı dergileri, modern erkekliğin şekillenmesinde aktif bir rol oynamakta, erkeklerin toplumsal cinsiyete dair kaygılarını meta tüketimi yoluyla aşmayı önermektedir. Erkek yaşam tarzı dergilerinde hegemonik erkeklik değerleri, heteroseksüellik doğallaştırılırken, bu tanıma uymayan erkeklikler dışlanmakta, ideal erkek tanımına uymayan erkekler satın aldıkları tüketim malları, diyet ve spor ile ideal erkeklere benzemeye özendirilmektedir. Erkek yaşam tarzı dergileri, popüler olanla uyumlu bir birliktelik sergileyerek erkekliği tüketim evreninde yeniden tanımlamaktadır.
Çoğul, 2015
Tarih boyunca insanın varoluşu 'ev'i ile benzeşim içinde olmuştur. İnsan içinde ikamet ettiği evine, evi de içinde barındırdığı insana benzemiş, söz konusu benzeşim insan ruhu ile ev arasında bir ilişkinin doğmasını sağlamıştır...
2019
Yapılan tartışmalardan hangisi cinsiyet konusu kadar günlük hayata dokunuyordur, bilmiyorum. Ama kabul edilebilir ki popüler biçimde konuşulmaktan keyif alınan kadın-erkek beyni mevzuları da dahil, pek çok konuda cinsiyet hakkında konuştuklarımız can alıcı ve dikkat çekici. "Can alıcı" ifadesi hem deyim hem de somut anlamlarıyla okunabilir. Cinsiyet diyorum ama He ve She adlı kitaplar biyolojiyi temel alan bir anlatıyı oluşturmuyor. Dolayısıyla toplumsal cinsiyet vurgusu ağırlıklı bir yan okuma da yapılabilir. Gerçi cinsiyet ifadesini kültürel ya da toplumsal cinsiyet bağlamında incelemeye kalkışsak dahi, bu bakış, biyolojik olanın bilgisini de eğip bükme kuvvetine sahip. Biyolojik olanın yorumlanmasının da bir tür toplumsal cinsiyet algısıyla iç içe olduğunu söylenebilir mi? Bunun sıkı bir örneği olarak Paul Broca'nın düşünceleri ele alınabilir. Paul Broca kadın ve erkek beynine dair görüşünü 1864'te dile getirmişti (Kılınç, 2014, s.35): "Unutmamalıyız ki, kadınlar ortalamada erkeklerden biraz daha az zekidir, bu abartılmaması gereken fakat yine de yadsınmayacak bir gerçek. Bu yüzden kadınların nispeten küçük beyin hacminin, onların bir yandan fiziksel, diğer yandan entelektüel düzeyde aşağı olmalarından kaynaklandığını farz edebiliriz." Çoğumuza dehşet verebilecek bu ifadeler Paul Broca'nın. Kendisi beynimizdeki brocaalanına ismini veren Fransız hekim ve antropolog. Tekrar söyleyebiliriz ki, kültürel olmayan pek çok şey de aslında insanın elinde farklı düşüncelerin aracı olabilmekte. Bu sebepten, He ve She adlı iki kitabı anlatırken, aklımın diğer bir ucunda da Jack Holland'ın Mizojini-Kadından Nefretin Evrensel Tarihi kitabı duruyor. Holland kitabının girişinde kadına dair yapılan ayrımcılığın
Feminist Söylem Çözümlemesi Açısından Marriage Story Filminin İncelenmesi, 2021
Atıf: Cimen, L. (2021). Feminist Söylem çözümlemesi açısından Marriage Story filminin incelenmesi. İstanbul Üniversitesi Kadın Araştırmaları Dergisi-Istanbul University Journal of Women's Studies, 21, 55-69. https://doi.org/10.26650/iukad.2021.707830 Öz Dil ve sinema dış gerçekliği yorumlamak ve yansıtma amacıyla kendine özgü araçlardan yararlanır. Bunlar dil için gösteren ve gösterilenden oluşan dil göstergeleriyken sinemada kurgu, ses, görüntü ve en önemlisi senaryoda geçen söylemlerdir. Söylemler, sözcelerin ötesinde büyük bir dilimi kapsayan, dilin toplumsal ve üretim koşullarını içeren, iletişim değeri olan birimdir. Söylemlerin incelenmesi, gramer, tümce yapıları, çatı unsurları gibi dilbilimsel açıdan olduğu gibi dilbilimsel olmayan perspektiften de yapılabilir. Eleştirel söylem çözümlemeleri inceleme konusu ve nesnesine geniş bir çerçeveden yaklaşır. Irkçılık, cinsiyetçilik, sömürgecilik ve diğer sosyal eşitsizlik formlarını içeren metin ve konuşmaları eleştirel tutumla incelemeyi amaçlar. Feminist eleştirel söylem çözümlemesi ise çeşitli gerekçelerde eleştirel söylem analizi altında ve ondan ayrı olarak söylemdeki toplumsal cinsiyet düzenlemelerini destekleyen gizlenmiş güç ve ideolojinin karmaşık yapılarını konu edinir. Bu çalışmada Noah Baumbach'ın yazıp yönettiği Marriage Story filminde feminist eleştirel söylem analizi yapılmıştır. Sonuç olarak filmde süreç içinde eril kamusal alanda var olmaya çalışan Nicole'ün kendi arzusu ve ihtiyaçları doğrultusunda bir dizi karar alabilen, kendini ifade edebilen özgür bir birey haline gelmesini kurgulayarak Baumbach, yarattığı senaryonun içerisinde egemen ideolojiye yönelik eleştiriler getirmektedir. Abstract Language and cinema make use of distinctive tools to interpret and reflect external reality. While signs in language consist of signifiers and signified(s), in cinema they are fiction, sound, image, and most importantly, discourses within the screenplay. A discourse is a unit of communication value that, for the most part, includes the social and production conditions of language beyond utterances. Examinations of discourse can be done from a linguistic perspective that engages grammar, sentence structures, and voice, or from a non-linguistic perspective. Critical discourse analysis approaches its object of study from a broad perspective. It aims to critically examine texts and speeches on subjects such as racism, sexism, colonialism, and other forms of social inequality. Critical feminist discourse analysis focuses on the complex structures of hidden power relations and the ideologies that support gender regulations in discourse, though it is separate from critical discourse analysis in various ways. In this study, the film Marriage Story, written and directed by Noah Baumbach, undergoes critical feminist discourse analysis. By constructing the character Nicole, the female protagonist who attempts to exist in a masculine public sphere and, in the process, becomes a liberated individual who makes a series of decisions in line with her desires and needs and self-expression, Baumbach criticizes the dominant ideology of his own cinematic making.
Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi
Geçmişten günümüze insan bedeninin çıplaklığı ve içerdiği mesaj, medya sektöründe birçok yönden alıcısının/izlerkitlenin ilgisini çekmeyi başarmıştır. Okuyucunun ilgisini çeken ticari amaçlarla metalaştırılmış insan bedeni; görselliğin hayatımızdaki yerini arttırmasıyla da literatürde üzerinde çalışmalar yapılan bir alan olarak öne çıkmaya başlamıştır. Kadın bedeninin sıradanlaştırıldığı günümüz magazin dergilerinde artık izlerkitlenin dikkatini çekebilecek bir unsur olarak erkek bedeni kullanılmaya başlanmıştır. Bu bağlamda, insan bedeninin; tüketici kitlenin ilgisini çekmeye yönelik bir araç olarak nasıl kullanıldığı ve erkek bedeninin bu çerçevede nasıl konumlandırıldığı bu araştırmanın çıkış noktasını oluşturmaktadır. Araştırma, Gentlemen ve Cosmopolitan isimli iki farklı derginin, dört farklı sayısı üzerinden gerçekleştirilmiştir. Bu kapsamda, Gentlemen ve Cosmopolitan dergilerinin erkek bedenini nasıl işlediklerine yönelik bulguların toplanılması ve toplanan bulguların erkek b...
İstanbul Üniversitesi İletişim Fakültesi Dergisi | Istanbul University Faculty of Communication Journal, 2017
Toplumların gözle görünür bir hızla değişime uğradığı yüzyılımızda erkekler de bu değişimden etkilenmektedirler Teknolojik ilerleme(ler) kadın ve LGBT özgürlük mücadeleleri erkekleri değişime zorlamaktadır. Bu değişimi kitle iletişim araçlarında da gözlemlemek mümkündür. Bugün, birçok araştırmada, erkeklerin dergi reklamlarında sadece onları dominant, güçlü, duygusuz ve kariyer düşkünü olarak gösteren geleneksel toplumsal cinsiyet rolleriyle görünmedikleri açıktır. Erkeklerin reklamlarda cinsel çekicilik nesneleri olarak da kullanıldıkları gözlemlenmektedir. Bu çalışmada Bu çalışmada erkeklere yönelik yayımlanan 4 yaşam biçimi dergisi (FHM, Boxer, Esquire ve Men's Health) ele alınmıştır. Dergilerin, Ocak 2013-Aralık 2013 tarihleri arasında Türkiye'de yayımlanan sayılarındaki reklamlar araştırmaya konu edilmiştir. Tekrarlar sayılmadan toplam 659 reklam değerlendirilmiştir. Bu reklamların 235'inde bir ya da daha fazla erkek imajı bulunmaktadır. Bu reklamlarda erkek imajlarının olup olmadığı, içerik analizi yöntemiyle çözümlenmiştir. Araştırma sonuçlarına bakıldığında, reklamlardaki erkek imajlarının toplumdaki egemen 'ideal' erkek algısı ile uyumlu olduğu görülmektedir. Bu çalışma, toplumsal değişimde erkekleri reklamlar aracılığıyla ortaya koymak açısından önem taşımaktadır.
Akdeniz Kadın Çalışmaları ve Toplumsal Cinsiyet Dergisi, 2022
Loading Preview
Sorry, preview is currently unavailable. You can download the paper by clicking the button above.