Academia.edu no longer supports Internet Explorer.
To browse Academia.edu and the wider internet faster and more securely, please take a few seconds to upgrade your browser.
YASEMİN ÇELİK tury are also reflected in the written language. This has shown that spoken language characteristics can also be detected in conks which are a written source. Therefore, conks constitute one of the important materials for language researchers doing oral language studies. There are a large number of conk texts in archives today and are worth studying.
Mary Shelley'nin Frankenstein romanının 1818 ve 1831 tarihli varyantları arasındaki farklar.
16. yüzyılda kaleme alınmıs Risâle-i Cevâhir-nâme, Balkan ağızlarına özgü bazı özellikleri gösteren harekeleri nedeniyle dil çalısmaları için önemli bir metindir. Bu ve benzeri nitelikteki metinleri dil bakımından değerli kılan da öncelikle bu nitelikleridir. Dolayısıyla böyle eserlerin çevriyazılarını hazırlarken harekelerine bağlı kalmak gerekir. Ayrıca geç dönem Osmanlı metinlerinin yazı çevrimleri yapılırken “neye, ne ölçüde” müdahale edeceğimize iliskin ölçütleri önceden belirlemek imlaya iliskin olarak ortaya çıkacak sorunları önlemek bakımından önemlidir. 19. yüzyıl sonuna ait Trabzonlu Osman Avnî Divanının yazım özellikleri belirleyeceğimiz bu ölçütler konusunda yol gösterebilecek niteliktedir.
Toplum Bilimleri Dergisi, 2019
Konya Yusuf Ağa Kütüphanesi'nde Bulunan 18. Yüzyıla Ait İki Cilt Örneği Öz: Kitap yapraklarının dağılmasını engelleyen, bir arada sıralı şekilde tutan koruyucu kapaklara cilt denir. Cilt sanatında genel olarak kullanılan malzeme deridir. Cilt kapakları üzerine yapılan süslemelerle, zamanla sanatsal anlamda gelişmeye başlar ve bu durum cilt kapaklarını daha değerli kılar. Bu kapakların korunması, sonraki nesillere aktarılması için yazma eser kütüphaneleri kurulmuştur. Yazma eser kütüphaneleri, sanat ve tarih açısından önemli olan bu kapakların günümüze kadar ulaşmasına olanak sağlamıştır. Bu kütüphanelerden biri de Konya'da 1796 yılında inşa edilen Yusuf Ağa Kütüphanesi'dir.
2019
Bu çalışma, Kırım Hanlığı’nın 18. yüzyıl boyunca Osmanlı-Rus Savaşları’ndaki konumunu ve Küçük Kaynarca Antlaşması’ndan sonra bağımsız bir devlet olarak varlığını sürdürmeye çalışmasını incelemeyi amaçlamaktadır. Kırım Hanlığı her zaman Osmanlı Devleti’nin Rusya’ya karşı yanında olmuştu. Rusya İmparatorluğu ise güneyinde sınırlarını tehdit eden bir devletin varlığını istememekteydi. Bu amaçla Çariçe II. Yekaterina önce Şahin Geray ile Kırım Hanlığı’nın bağımsız bir devlet olması konusunda anlaşmıştı. Nitekim Küçük Kaynarca Antlaşması’ndan sonra Kırım Hanlığı bağımsız bir devlet oldu. Şahin Geray, 1777’de Kırım tahtına geçtiğinde merkezî otoritesi güçlü ve düzenli bir orduya sahip bir Kırım Hanlığı için reform çalışmalarına başlamıştır. Fakat bu reform çalışmaları Kırım ahalisi tarafından benimsenmemiş ve çıkan isyanlar sonucunda 1782’de Şahin Geray Han Kırım’ı terk etmek zorunda kalmıştır. Böylece Rus ordusu Kırım’a girerek hâkimiyetini sağlamış ve 19 Nisan 1783 tarihinde Kırım, Rusya İmparatorluğu tarafından ilhak edilmiştir.
XIX. YÜZYILA AİT BİR CÖNK ÖRNEĞİ , 2019
Öz Halk edebiyatının yazılı kaynakları arasında en ön sırada gelen cönkler, şairlerin eserlerini kayıt altına aldığı mühim vesikalar olarak görülmektedir. Bu makale kapsamında cönklerin şekil ve muhteva özellikleri ile Türk halk edebiyatındaki yeri üzerinde durulacaktır. Ardından 19. yüzyıla ait olduğunu tahmin ettiğimiz Prof. Dr. M. Fatih Köksal'ın şahsi kütüphanesinde yer alan elli beş numaralı cönkün Latin harflerine aktarımı gerçekleştirilecektir. Muhtevasında birden fazla şairin şiirlerini içermesi sebebiyle ayrı bir öneme sahip olan cönk; farklı edebi eğilimlerin, manzum ve mensur eserlerin, Türk edebiyatının farklı dönemlerinin ve zaman zaman edebiyat dışına çıkan bilgilerle zengin içerikli pek çok içeriğin buluşma noktası özelliği taşımaktadır. Elimizde bulunan ve incelemeye tabi tutulan cönk, bu yönüyle oldukça çeşitli ve zengin bir muhtevaya sahiptir. Abstract Cönks, who are at the forefront of the written sources of folk literature, are seen as important documents in which poets record their works. Cönk, which has a different importance because it carries the poems of more than one poet in it, has the characteristic of meeting point of different literary trends, different periods of Turkish literature and many content rich with information that occasionally comes out of
ÖZET Her eserin kendine özgü bir dil malzemesi vardır. Bu dil malzemesini yazarlar ve şâirler kendi üsluplarıyla zenginleştirirler. Bu sebepten dolayı her çalışmanın dil ve üslup özelliği farklı bir şekilde ortaya çıkmaktadır. Bu durum tarihî tıp metinleri için de söz konusudur. Hekimler ele aldıkları konuları edindikleri bilgi ve tecrübeyle ortaya koymuşlardır. Bu eserlerde çok farklı unsurlar ortaya konulduğu gibi aynı zamanda benzer özellikler de görülmektedir. Osmanlı dönemi tıp eserleri telif ve tercüme eserler olarak karşımıza çıkmaktadır. Tıp eserlerinin içeriğinde ağırlıklı olarak ecza, ilaç tariflerine yer verilmekte ve bunların çeşitli tedavilerde nasıl kullanılacakları hakkında açıklama yapılmaktadır. Konu aynı olduğu için ortak noktaların fazla olması doğal bir durumdur. 14. yüzyıldan 19. yüzyıla kadar yazılmış tıp metinleri; sözlük bilimi, anlam bilimi, söz dizimi, şekil bilgisi vd. hususlar bakımından zengin dil malzemesine sahiptir. Bu zenginlik, araştırmacıların tarihi tıp metinlerine ilgi duymasına zemin hazırlamıştır. Bu çalışmada Osmanlı dönemi tıp metinlerinin nasıl ele alındığı sorusunun cevabı aranmıştır. Farklı yüzyıllarda yazılmış/tercüme edilmiş tıp metinlerinden bazıları incelenmiştir, ortaya çıkan netice farklı başlıklar altında değerlendirilmiştir. Her başlık için örnekler sıralanmıştır. Bu çalışmaların Türkçenin söz varlığına katkısı ortaya konulmuştur. Anahtar Kelimeler: Osmanlı, tıp metinleri, söz varlığı, dil, üslup LANGUAGE AND STYLE IN HISTORICAL MEDICAL TEXTS ABSTRACT Each work has its own language material. This language material writers and poets enrich their own style. For this reason, the language and stylistic features of each study emerge in a different way. This is also the case for historical medical texts. Physicians have discussed the issues they have learned with the knowledge and experience they have acquired. In these works, many different elements are revealed and similar features are observed. Ottoman period medical works appear as works of copyright and translation. The contents of the medicine works mainly include pharmaceuticals, medications, and explanations on how to use them in various treatments. Since the subject is the same, it is natural that the common points are too common. Medical texts from the 14th to the 19th century; lexicography, semantics, sentax, morphology, etc. has a rich language material. This richness has laid the ground for researchers to be interested in historical medical texts. In this study, the answer to the question of how the medical texts of the Ottoman period were addressed. Some of the medical texts written/translated in different centuries were examined, the result was evaluated under different headings. Samples are listed for each title. The contribution of these studies to the vocabulary of Turkish has been put forward.
Öncelikle bu konuyu hevesle istediğim için seçmemi onaylayan, her kafama takılan soruyu rahatlıkla sorup birçok şey öğrendiğim değerli hocam Dr. Öğr. Üyesi sayın Ahmet Yaşar'a teşekkür ederim. Konunun başlığını değiştirerek başka bir pencereden bakmamı sağlayan hocam, aynı zamanda klasik savaş tarihinden çıkarak fazla girilmeyen bir literatüre girmeme vesile oldu. Aynı zamanda tezin yazım aşamasından başlıklarına kadar en ufak detayda dahi büyük ciddiyetle tavsiyeler veren ve kendisinden çok şey öğrendiğim Resul Atıcı'ya teşekkür ederim. Saha çalışması yaparken Avusturya-Türk Federasyon üyelerinden ve eski başkanlarından olan dedem Bahri Birkent ve tüm teşkilattaki arkadaşlarına teşekkürü borç bilirim. Müzeleri, caddeleri, kiliseleri benimle gezen, edebi metinlerde çevirileriyle bana çok büyük destek veren ablam Ebru Birkent'e ayrıyeten teşekkür ederim. Maddi ve manevi destekleriyle yardımcı olan aileme de teşekkür ederim. Özet 1683 yılındaki kuşatma anlatılmak istenirken incelenen diğer tezlerde hep askeri olaylar ön plana çıkartılmıştır. Acı bir mağlubiyet olduğu içinde pek tercih edilen bir konu olmayan bu kuşatma, incelendiği vakit de çeşitli bahaneler ile geçiştirilmiştir. Şehri savunanların başarısını gölgeye düşüren bu tarih anlatımı ise objektif tutuma pek yakışmamaktadır. Öncelikle bu sefer öncesinde detaylı yorum yapabilmek için iki imparatorluk da detaylı incelenmelidir. Habsburg Hanedanlığı, Osmanlı Devleti'ne karşı Haçlı seferleriyle başlayan mücadelerle rol oynamıştır. XVII: yüzyıla kadar pek başarıla olamayan bu hanedanlık, yüzyılın ikinci yarısından itibaren ise aktif siyasette ve askeri muharebelerde Osmanlı Devleti'ne üstünlük kurmaya başlamıştır. Bu olayların temeli incelenirken detaylı savaş alanı kayıtlarından ziyade gidişatın nasıl değiştiği edebi eserlerden incelenmiş ve yorumlanmıştır. Viyana kuşatmalarında aktif rol oynayan ve dolaylı yoldan katkıdan bulunan unsurlar ise siyasi tarih tezleri kadar detaylı anlatılmamıştır. Türk imajına bakış açısının özele indirerek Viyana kuşatmaları ve Avusturya halkına etkileri incelenen bu çalışmada aynı zamanda sivil halkın da iki kuşatma arasında sosyal olarak bakış açılarının değiştiği irdelenmiştir.
AÜ SBF DERGİSİ, 2010
1873-1896 Krizi, tarihi gelişimi içinde kapitalizmin ilk genel krizidir. Dönemin yazarları tarafından " Büyük Depresyon " diye adlandırılan bu krizin başlıca özelliği ürün fiyatlarındaki inatçı deflasyondan kaynaklanan kârlılık sorunu ve olumsuz yatırım şartlarıydı. Ancak dönem boyunca, üretim ve dış ticaret giderek azalan bir hızla da olsa artmaya devam etti. Bu durum, o dönemde gerçekten bir kriz yaşanıp yaşanmadığı konusunda tartışmalara yol açtı. Krizin ortaya koyduğu kârlılık sorununu aşmak için başlıca kapitalist ülkelerde, korumacı gümrük tarifeleri, tekelci birlikler oluşturmak, " bilimsel yönetim " gibi uygulamalarla emek verimliliğini artırmak, bu dönemde gelişen tekelci şirketlerin hammadde kaynaklarını ve pazarları kontrol amacına hizmet eden sermaye ihracına yönelmek ve azgelişmiş dünyanın coğrafi paylaşımı gibi mekanizmalar gündeme gelmiştir. 1873-1896 krizinin etkileri, o dönemde dünya ekonomisinin başat gücü olan İngiltere'de çok yoğun bir biçimde hissedilmiştir. İngiliz ekonomisinin dünya ekonomisindeki hegemonik rolü nedeniyle, bu çalışmada krizin etkileri, İngiltere ekseninde ele alınmıştır. Bu çerçevede 1873-1896 döneminde krizin İngiltere'de fiyatlar, sınai üretim, yatırımlar, ücretler ve istihdam, tarımsal üretim ve dış ticaret gibi göstergelere nasıl yansıdığı tartışılmıştır.
HALKA YOL GÖSTEREN ÖZGÜRLÜK: 1830 İHTİLÂLLERİ, 2018
2018
18. VE 19. YÜZYILLARDA KAZAK TÜRKLERİ TARİHİ Yüzyıllar boyunca bağımsızlık yolunda binlerce evladını feda etmiş olan, sayısız felaketler yaşamış olan Kazak Türkleri 1991 yılında bu emeline kavuşmuştur. Bununla birlikte bağımsızlığa giden yol çok uzun ve acılarla dolu bir süreçten sonra gerçekleşmiştir. 15. asırda tarih sahnesine çıkışlarının ardından sürekli olarak varlık mücadelesi vermek zorunda kalan Kazak halkı, asırlar boyunca başından büyük felaketler geçirmiştir. Kalmuk ve Cungar akınları sebebiyle büyük katliam yaşanan Kazak bozkırları, kendi iç birliğini sağlayamadığı için Rusya’nın himayesine girmek zorunda kalmıştır. Ancak bu himaye yüz yıl içinde tüm Kazak ülkesinin Çarlık Rusya orduları tarafından işgali ile sonuçlanmıştı. Bağımsızlık ve egemenliğini canından aziz bilen Kazak Türkleri bu esareti asla kabullenmemiş ve iki asır boyunca 300’den fazla ayaklanma çıkarmıştı. Bu isyanlar, ağır ateşli silahlarla teçhiz edilmiş Rus orduları tarafından kanlı bir şekilde bastırılmıştır. 18. yüzyılın sonlarından 20. yüzyılın başlarına, Birinci Dünya Savaşı yıllarına kadar devam eden bu ayaklanmalar Kazak Türklerinin içindeki bağımsızlık ruhunu canlı tutmakla birlikte binlerce insanını kaybetmesiyle sonuçlanmıştır. Bolşevik Devriminden sonra Çarlık idaresine son verilmesi ve Sovyet yönetiminin kurulması da Kazakların kaderinde bir değişiklik meydan getirmemişti. 20. asrın 20’li ve 30’lu yıllarında yaşanan açlık felaketleri milyonlarca Kazak Türkünün hayatını kaybetmesiyle neticelenmişti. Tarih boyunca dünya sahnesinden birçok ulus yaşadıkları felaketlere bağlı olarak silinerek yok olmuştur. Ancak Kazak Türkleri yüzyıllarca yaşanan bunca felakete dayanabilmiş ve 21. asırda bağımsız dünyadaki yerini almıştır.
Özet İhtilal denince kaçınılmaz olarak akıllara ilk gelen yıl Fransa da gerçekleşerek dünya'ya bir nevi şekil veren 1789 yılı olacaktır. Avrupa'nın Sanayi inkılabından sonra bir başka boyut kazanması, şüphesiz işçi sınıfının oluşumuna bağlıdır. Gelişen sanayi, sömürgeciliği de devamında getirmiş daha fazla kaynağın ana kıtaya akması paralelinde daha fazla ürünün ortaya çıkarılmasını zaruri kılarken doğal olarak bu durum işçi sınıfının da daha fazla yıpranmasının önünü açmıştır. İşçi sınıfının yaşadığı baskılar, Amerika da ateşlenen bağımsızlık mücadelesinden sıçrayan kıvılcım ile Avrupa'yı büyük bir yangın yerine çevirecek, neticesinde Avrupa kıtasının sınırları sil baştan yeniden çizilecektir. Öncelikle Fransa'dan yayılacak olan ihtilal çok kez kralların mutlak otoritesini derinden sarsacak, bu durum karşısında ise Avusturya Başbakanı Metternich önceliğinde, İmparatorluk bayrağını taşıyan çok uluslu devletler mecburen karşı çıkacaklardır. İhtilallerin Fransa da patlak vermesine bu devletler ilk zamanlarda çıkarları doğrultusunda güçlü bir Fransa'nın oluşumunu engelleyeceği açısından olumlu bir gelişme olarak izleyeceklerdir. Neticesinde ihtilalin doğurduğu Napolyon'un hızla yükselişi ve Avrupa'yı ele geçirişi başta ihtilal yanlısı devletleri bir araya getirecektir. Viyana Kongresinde sonlanan bu süreç Avrupa'nın yeni bir tehdit ile karşılaşmaması için çıkarlarına ters düşse de bu devletlerin bir birlik oluşturmalarını zaruri kılmıştır. Ne var ki bu birlikteliğin mimarları olan liderlerin tarih sahnesinden silinmeleri, İngiltere'nin siyasi politikada ayrı fikirlere sahip olması ihtilal selinin önündeki barajın yıkılmasına neden olmuştur. Oluşan ve gelişen bu süreçler ışığında İmparatorluklar bir bir darbe yerken, Avrupa'nın güçler dengesi de sürekli değişime uğrayacak, çıkarları doğrultusunda erken müdahaleden kaçınan devletler bunun bedelini çok acı bir şekilde ödeyeceklerdir.
Muğla Sitki Kocman Universitesi Sosyal Bilimler Ensitusu Dergisi, 2011
Günümüz Doğu toplumlarında düşünür, bilim adamları ve aydınlarının sahalarındaki akademik aktivitelerinde özgünlük ve özgürlüklerine çeşitli otoritelerin karşısında yeterince sahip çıkmadıkları ileri sürülmektedir. Böyle bir yargıya gerekçelerinin verilmesi şartıyla maalesef katılmamak elde değildir. Çünkü, en azından ideal seviyede bilginin otorite tanımayacağı veya tanımaması gerektiği dikkate alınırsa, bu tespit bilgi adına vehim bir durumun habercisidir. Böyle bir yargının doğrulanması da ancak akıl hamallığı tarihi adını verdiğim düşünce tarihi zemininde yapılabilir. Bu makalede genel bilgi pazarında 18. yüz yıl Britanya akıl hamallığı özel kesitinde şüpheci, empirist ve ateist olan Đskoçyalı hamal David Hume; ve onun ülkedaşı ve çağdaşı olup, aynı zamanda sağduyucu, holist ve teist olan hamal Thomas Reid'in biyografileri ve felsefi sistemlerinin oluşturulması sürecini karşılaştırmalı olarak eleştirel bir çerçevede kısaca gözden geçireceğim. Amacım, Đskoç aydınlanmasının temel iki akıl hamallının aydınlanma erdemi ve ahlakı açısından ateist ve teist portrelerini çizerek ortak aydınlanma etik, erdem, bilinç, irade, özgün, özgür ve tavrına sahip olan iki farklı noktadan çıkış yapmalarına rağmen aydınlık sorumluluğunda birleşen bir filozof aydın tipi veya modelini ortaya koymak olacaktır.
Route Educational and Social Science Journal, 2017
Yabancılar tarafından yazılmış, bilinen en eski Türkçe transkripsiyon metni Codex Cumanicus’tur. Codex Cumanicus 14. yüzyılda Karadeniz’in kuzeyinde yaşamakta olan Kıpçaklarla ticaret yapmak ve Hristiyanlığı yaymak amacıyla İtalyan tüccarlar ve Alman misyonerler tarafından hazırlanmış ve sonradan birleştirilmiş iki ayrı defterden oluşmaktadır. Birinci defter Latince ikinci defter ise Almanca hazırlanmıştır. 17. yüzyılda yabancılar tarafından hazırlanmış çok dilli sözlüklerden biri Meninski’nin Thesaurus Linguarum Orientalium, Turcicae, Arabicae, Persicae’sudur (Doğu Dillerinden Türkçe, Arapça ve Farsçanın Hazinesi). Sözlük beş dillidir. Sözcüklerin anlamları Latince, Almanca, İtalyanca, Fransızca ve Lehçe olarak verilmiştir. Bu yüzyılda kaleme alınmış diğer bir sözlük ise Malino’nun sözlüğüdür. Eser, İtalyanca-Türkçe sözlük bölümüyle Türkçenin kısa bir gramerinin bulunduğu iki bölümden oluşmaktadır. 18. yüzyılda yabancılar tarafından hazırlanmış çok dilli sözlüklerden biri de Johann Matthias Korabinsky’nin “Versuch eines kleinen Türkischen Wörterbuchs mit beygesetzten deutsch, ungurisch und böhmischen Bedeutungen und einer kurzgefaβten türkischen Sprachlehre” adlı eseridir. Eser Türkçe, Almanca, Macarca ve Çekçe sözlük ve kısa Türkçe gramer bölümünden oluşmakta olup Çek Cumhuriyeti Prag Milli Kütüphanesinde bulunmaktadır. 19. yüzyılda yabancılar tarafından hazırlanmış transkripsiyon metinlerinden biri de Kurzgefaſzte türkisch=deutsche Sprachlehre- Mit einer Sammlung der gebräuchlichſten Wörter, kleiner Conſtructionen und Redensarten – Nebst zwölf Gesprächen und zehn Geſchichten in türkischer deutscher und französischer Sprache adlı eserdir.. Bildirimizde Kurzgefaſzte türkisch=deutsche Sprachlehre adlı eserin tanıtımı yapılacaktır.
Tarih Dergisi
Yurtiçi göç, aynı ülke sınırları içinde bir yerden başka bir yere seyahat eden insanların geçici veya kalıcı sürecini ifade eder. Üsküp ve iç bölgelerinde yaşayanlar geçimlerini tarımsal faaliyetlerle sağlamaktaydılar. Mali zorluklardan muzdarip aileler, çözümü iç göçte buldular. Memleketine en yakın kasaba ve şehirlere giden gurbetçiler, kamu görevlisi, amele, çırak, kalfa gibi çeşitli görevlerde çalıştılar. Gurbetçiler gelecekte kendi işlerini bile kurabildiler. İç göçün bir diğer nedeni ise eğitimdi. Memleketinden ayrılanlar, yakındaki bir kasabaya, şehre veya İstanbul'daki medreseye gittiler. Bu makalede, iç göç hareketleri yabancı nüfus defterlerine göre tespit edilip, değerlendirilmektedir.
ULUSLARARASI GEÇMİŞTEN GÜNÜMÜZE TOKAT’’xxTA İLMÎ VE KÜLTÜREL HAYAT SEMPOZYUMU (Tam Metin Bildiri), 2018
Osmanlı Devleti’nde, kendi ülkeleri adına misyonerlik faaliyetleri yürüten örgütler din, eğitim, sağlık ve yardım gibi alanlarda çalışmalar yapan birçok kurum oluşturmuşlardır. Amerikan Board Teşkilatı, bünyesindeki misyonerleri etki alanları oluşturmak için zaman zaman faaliyet yürütülmesi planlanan sahalara yollamıştır. Amerikan Board teşkilatı adına faaliyet gösteren misyonerlerden Eli Smith ve Dwight’de 19. yüzyılın ilk yarısında Anadolu, Kafkasya ve İran coğrafyasına bir seyahat gerçekleştirmişlerdir. Eli Smith ve H.G.O. Dwight’in bu gezilerdeki notları “Researches in Armenia Including a Journey Through Asia Minor and into Gorgia and Persia with A Visit to the Nestorian and Chaldean Christians of Oormiah and Salmas” adıyla 1834’te yayımlanmıştır. Bu seyahat esnasında Anadolu’nun önemli şehirlerinden Tokat’ı da ziyaret etmişler; şehrin demografisi, eğitim kurumları, fiziki, etnik ve sosyo-ekonomik yapısı hakkında detaylı bilgiler vermişlerdir. Anahtar Kelimeler: Tokat, Misyoner, Eli Smith, H.G.O. Dwight, Şehir Tarihi
Lübnan tarih boyunca birçok dini cemaatin ve kültürün uğrak yeri olan ve kozmopolit yapıya sahip bir coğrafyadır. Lübnan 1517’de Osmanlı yönetimine girdiğinde de bu kozmopolit yapı devam etmiştir. Ancak 19.yüzyıl’da meydana gelen küresel ve bölgesel olaylar sebebiyle bölgedeki cemaatler arasında var olan ilişkiler bozulmuş ve ayaklanmalar meydana gelmiştir. Osmanlı İmparatorluğu 19.yy’da gerileyişini durdurmak ve Batı dünyasının gelişimine ayak uydurmak için Islahat ve Tanzimat gibi reformlar hazırlamıştır. Aynı şekilde Mısır’a sahip olan Mehmet Ali Paşa’da bu dönemde reform yapmıştır. Bu reformlar, Lübnan ve İslam coğrafyasına uygulanmış ve cemaatler arasında var olan köklü toplumsal düzenin değişmesini sağlamıştır. Yine 19’da bölge ekonomisi, dünya ekonomisi ile entegre hale gelmiştir. 1838’de imzalanan Osmanlı İngiliz Ticaret Anlaşması ile beraber, bölgedeki birçok imalathane kapanmaya başlanmıştır ve Müslüman cemaatler gittikçe fakirleşirken Hristiyan cemaatler bu anlaşmadan yararlanarak daha fazla zenginleşmeye başlamıştır. Böylece, toplumda ekonomik anlamda ciddi eşitsizlikler var olmaya başlamıştır. İngiltere ve Fransa gibi ülkeler arasındaki rekabet, bu ülkelerin çıkarları gereği bir cemaati destekleyip kışkırtmasına sebep olmuştur. Bu denli kozmopolit bir toplum yapısına sahip olan Lübnan coğrafyası, yaşanan bu değişikler ve müdahalelerle beraber kötü etkilenmiştir. Bölgedeki cemaatler arasındaki ilişkiler bozulmaya ve aralarında şiddet olayları yaşanmaya başlamıştır. 1841 ve 1845’te Maruni ve Dürziler arasında ufak çaplı çatışmalar yaşanmış ve daha sonra bu çatışmalar 1860’da korkunç bir iç savaş biçimiyle doruk noktasına ulaşmıştır.
Serge Lesourd'u uğurlarken.. Psikanalist Dr. Özge Soysal'ın kendi sitesinde yayımlanmıştır.
THTA, 31, Bahar 2021, 309-319
Loading Preview
Sorry, preview is currently unavailable. You can download the paper by clicking the button above.