Academia.edu no longer supports Internet Explorer.
To browse Academia.edu and the wider internet faster and more securely, please take a few seconds to upgrade your browser.
2021, 3. International Culture, Art and Literature Congress
Yazının icat ediliş sürecinde görsellikten yararlanılmıştır. Nesne ve durumlar görüldükleri şekilde yüzeylere çizilerek sembolleşmeye başlamış, zaman içinde yalınlaşarak işaretlere dönüşmüştür. Resimyazıdan sesyazıya geçilene dek görselliğin yazı üzerindeki etkisi farklı coğrafya ve kültürlerde hakimiyetini korumuştur. Günümüzde görsel imge ve yazı birbirinden ayrı tutulsa da aralarındaki etkileşim devam etmektedir. Bu etkileşim özellikle sanatta görülmektedir. Somut ve görsel şiirler, edebiyat ve resim sanatlarının etkileşim halinde olduğu disiplinler arası eserlerdir. Harf, hece ve/veya sözcüklerin görsel algılamaya hitap edecek şekilde yerleştirildiği ve plastik elemanlara dönüştüğü bu şiirler; yazı unsurlarının görsel imgeye dönüşmesine dayanmaktadır. Şiirde biçimsel görsellik arayışı milattan önceki çağlara dayanır. Ancak somut şiirin bir akım olarak ortaya çıkışı, 1950’li yıllarda olmuştur. Diğer sanat hareketleri gibi somut şiir akımı da İkinci Dünya Savaşı’nın ardından, bir dönüşüm ve yenilik arayışı olarak birçok farklı ülkede yakın zamanlarda örneklerine rastlanılan bir türdür. Somut şiirlere daha sonra benzer bir tür olan görsel şiirler eklenmiştir. Somut ve görsel şiirlerde anlam ve biçim neredeyse eşit derecede önemlidir. Hatta kimi zaman biçim, anlamın önüne geçebilmektedir. Bu türler, okurun eserle görsel temas kurmasının amaçlandığı çok boyutlu ve etkileşime açık eserlerdir. Çalışmada, somut ve görsel şiirlerin ortaya çıkışı ve gelişimi; ilk örnekleri ve güncel çalışmalar üzerinden anlatılarak resim ve edebiyat sanatları arasında kurdukları etkileşim incelenmiştir.
Şırnak ili topraklarının batı kesimi, Güneydoğu Anadolu Bölgesi'nin Dicle bölümünde yer alır. Öteki yarısı da Doğu Anadolu Bölgesi sınırları içinde kalan ilin, toplam alanı 7.172 k m 2 'dir. İl batıda Mardin, kuzeyde Siirt, kuzey doğuda Hakkari illeri, güneyde de Irak ve Suriye ile çevrilidir. Şırnak Merkez ilçe dışında 6 ilçe, 5 bucak, 243 köyü bulunmaktadır. Eskiden Siirt iline bağlı ilçe iken, 16 mayıs 1990 tarihli 3647 sayılı yasa uyarınca Türkiye'nin 73. ili olmuştur. Güney yönünde Suriye ve Irak topraklarıyla sınırlanan ilin doğu ve kuzey doğusunu dağlar (Cudi, Namaz, Gabar), batı ve güney batısını düzlükler kaplar. Namaz Dağı'nın yamaçlarına kurulan ilin denizden yüksekliği 1350 metredir.
SEYYİD NESİMİ VE MİR HAMZA NİGARİ: ŞİİRSEL SÖZÜN SEYRİ
Özet Tasavvufi kişiliğiyle etrafında bir esrarengizlik halesi ve şiirsel sözüyle cezbe da-iresi oluşturan Mir Hemze Seyyid Nigari'nin Türkçe divanında Seyyid İmadeddin Nesimi'nin çok taraflı etkisi gözükmektedir. Bu etkiyi başlıca nitelik ve temel ilkeler açısından aşağıdaki gibi sınıflandırabiliriz: Halefin Nesimi'nin Türkçe divanıyla tanışması doğrudan doğruya olmuştur. Bunu analoji poetik sanatlar ve aynı teknik özelliklere sahip şiirlerin oluşu ispatlamaktadır; Nesimi'nin şiirsel fikri dolayısıyla, yani onun Necati, Habibi ve Fuzuli gibi halef-leri aracılığıyla Nigari şiirine prototiplik etmiştir; Nigari, Nesimi'yle diğer seleflerinin düşünce ve sözünü sentez yapmakla kullan-mıştır.
Within this study it is tested to see whether poetry translation possible or not, as well as to determine if beside semantic equivalence syntactic equivalence are obtained. Within these purposes two verses' from
Kültür Bakanlığı Yayınları, 2021
Yakup Çelik ve Fatih Sakallı'nın hazırladığı Halit Ziya Uşaklıgil, Kültür Bakanlığı Yay., İstanbul, 2021 kitabında yer alan yazım.
Yegah Musiki Dergisi, 2020
Bu makale, en az iki hakem tarafından incelenmiş ve intihal içermediği teyit edilmiştir. / This article has been reviewed by at least two referees and confirmed to include no plagiarism. http://www.yegahmd.com.
BaĢta kutsal kitaplar olmak üzere bütün din ve mitlerde söz mefhumuna önemli bir değer atfedilmiĢtir. Antik Yunan"dan günümüze değin söz, yazar ve Ģairlerin odak noktası olmuĢ, retorik ve belâgat hakkında yüzlerce eser kaleme alınmıĢtır. Ġlk baĢlarda kutsal kitapları anlamlandırabilmek adına geliĢtirilen bu sanatlar, sonrasında estetik zevke hitap etmek adına Ģiirin konusu olmuĢtur. Yazar ve Ģairler eserlerinde muhataplarını etkilemek, onları kendi anlam dünyalarına çekebilmek için sözün fasîh ve belîğ olmasına çaba göstermiĢler, eserlerinde sıklıkla söz hakkındaki poetikalarından bahsetmiĢlerdir. Bu çalıĢmada 18. yüzyıla damgasını vuran ve etkileri günümüze kadar süren Sebk-i Hindî"nin en baĢarılı Ģairi ġeyh Gâlib"in dîvânındaki söz ve sözün müterâdifi olan kavramlara değinilecek, onun söz hakkındaki poetikası incelenecektir. Bu çalıĢma ġeyh Gâlib Dîvânı"ndan seçilen 40 beyit ve bu beyitlerdeki söz ve sözün müteradifi olan; elfâz, lafz/lafız, güftâr, güft-gû, kelâm, kavl, lâf, lisân, makâl, nazm, nutk,
İDEAL KENT, 2018
Öz Şehir ve beden arasındaki ontolojik ve estetik bağ, tarihsel süreç içinde özellikle modern batıda bilim, ekonomi, politika ve sanat alanlarında yaşanan büyük değişimlerle mekanik ve anlamsız bir yapıya dönüşmüştür. Mimarların ve şehir plancılarının "yeni şehir" tasarımlarında bu dönüşüm açıkça görülmektedir. Sennett'in de belirttiği gibi, kutsal, gelenek ve modernite arasındaki çatışmada 'genel beden dili şehir mekanına tercüme edildiğinde tuhaf bir yazgıyla karşı karşıya kalınmıştır.' Bu yazgı bedenin nasıl algılandığıyla bağlantılı olarak şehirlerin nasıl kurgulandığının da bir göstergesi olmuştur. Bu çerçevede 'İlişkiselliğin iki yönü: Şehir ve Beden' adlı çalışmamızda Antikçağ Atina'sı, Ortaçağ Roma'sı, Rönesans ve sonrası Venedik'i, Yeniçağ Paris'i ve içinde bulunulan yüzyılda modern ve postmodern şehirleri inceleyerek 20.yy'da insana-bedene ilişkin kabullerin şehirlerin yapılandırılması konusunda nasıl bir imaj oluşturduğunu tartışmaya açacağız. Buradaki temel kabulümüz 'şehirler, mekanik-statik mekanlar değil, tıpkı insanlar gibi ontoantropolojik yapıyı temsil eden dinamik mekanlardır.' Bu yargıyı felsefi antropoloji ve şehir planlama yaklaşımları çerçevesinde günümüz küresel şehirlerin arka planında yer alan beden imajına dair sorularımızı şehir ve beden ilişkisinde tartışmaya açarak temellendireceğiz.
Hikmet-Akademik Edebiyat Dergisi, 2024
Alaaddin Soykan’ın (1943-2020), şiirle olan bağlantısı henüz çocukluk yıllarında başlamıştır. Bu etkileşim, kısa sürede hayranlık duygusuyla birlikte yaşam boyu devam edecek bir bağlılığa dönüşecektir. Nitekim şiir türü onun için bayağı görülen uğraş veya araç olmaktan öte ontolojik arayış sürecinde, şahsına rehberlik eden bir dayanak hâline gelmiştir. Özellikle 1980’li yıllardan sonra süreli yayınlarda istikrarlı bir şekilde adını duyurmayı başaran Soykan’ın, nevi şahsına münhasır bir yaşantısı ve şiirsel söylemi bulunmaktadır. Şair, Varlık, Türk Dili, Mavera ve Ay Vakti benzeri çeşitli dergilerde şiirleriyle hazır bulunmuştur. Hissedilir derecede içli bir söyleyiş tarzına sahip olan sanatçı, lirik ve coşkulu ifade tarzını sentezlemiştir. Şiirlerinde soyut ve somut ögeleri aynı anda kullanmaya gayret eden şair, her açıdan tekrara düşmekten kaçınma eğilimindedir. Geleneksel şiir varlığının yanında modern şiirin güncel yönelimlerini de dikkatli bir gözle takip etmiştir. Daima eklektik bir kaynak varlığından faydalanmış, her açıdan özgün bir dil düzeni inşası için azami çaba sarfetmiştir. Türk edebiyatı tarihi kaynaklarında adı kısmen zikredilse de Soykan’ın şahsına ve en önemlisi şiir varlığına ilişkin yeterli ve ayrıntılı bir bilimsel çalışma bulunmamaktadır. Çalışmanın temel dayanak noktası da Alaaddin Soykan şiirlerine ilişkin genel ve toparlayıcı bir metin ortaya koymaktır.
GİRESUN VE YÖRESİ AĞIZ SÖZLÜĞÜ, 2018
Türk Dili ve Edebiyatı Bölüm üne Y rd. Doç. Dr. olarak atandı. 2011'd e d oçent lik, 2016 yılında ise profesörlük unvanlarını aldı. Türk dili ve edebiyatı ve çağd aş Türk lehçeleri alanında birçok kitabı, m akalesi vb. bulunm aktadır. H alen Giresun Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bö lüm ünde öğretim üyesi olarak g ö rev yapm aktadır. Samet CANTÜRK 1987 yılında Sam sun ili Bafra ilçesinde doğm uş olan Sam et C antürk aslen Espiyelidir. B afra'da başladığı ilköğrenimini Giresun ili Bulancak ilçesi Barba ros ilköğretim O kulu'nda (1993-2001), ortaöğrenim ini Bulancak A n ad olu Lisesi'nde (2001-2005), yükseköğrenim ini de A fyon K ocatepe Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı bölü m ü nd e(2006-2010) tam am ladı. Yüksek lisans eğitimini O rdu Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Türk Di li ve Edebiyatı A n a Bilim Dalında 2013 yılında tam am ladı. 2014 yılında Gire sun Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Türk Dili ve Edebiyatı A n a Bilim Dalında başladığı doktora eğitim i d evam etm ektedir. H alen Giresun Ü niver sitesi Rektörlük Türk Dili B ölüm ünde öğretim görevlisi olarak çalışm aktadır.
Uluslararasi siverek sempozyumu., Mezopotamya ve Anadolu'nun Kavşağında Bir Kent: Siverek Kıtap, ss.55-80, 2022
Mertkan MERT1* İnsanlık tarihinin başlangıç noktası Mezopotamya, birçok imparatorluğa, devlete, beyliğe kavimlere ev sahipliği yapmıştır. Bu ev sahipliği Mezopotamya'ya köklü bir tarih ve medeniyet bırakmıştır. Araştırıldıkça yeni bulgular ve yeni sonuçlar ortaya çıkmakla beraber
Zen ustası Ch'ih-chueh (Wanshi Shōgaku; 1091-1157 12. yüzyılda şöyle diyordu: Zen yolunun iflasının sebebi derin bir marifete ulaşmamış öğretmenlerin öğrencilerini zapt etmek için özlü sözler yumurtlayıp bilgileriyle caka satmaları ve içlerinde büyük bir arzu taşımayan öğrencilerin herkesin pek rağbet ettiği tuhaflıkları ve mevcut gelenekleri izleyerek entelektüel bilgi ve lafebeliğine saplanıp kalmakla yetinmeleridir... Bugün 'öğretmenler' ve 'öğrenciler'in birbirini ayartmaktan başka bir şey yaptığı yok. 'Lafebeliği'ne gelince; Yuehlin'in de dediği gibi 'Yüzde doksan isabetli atıştansa sessizlik bin kat yeğdir.'
Yazın terimleri sözlükleri, eğitim sürecinin ilk aşamasından başlayıp en yüksek aşamasına kadar birçok eğitim kurumunda demirbaş kaynaklar olarak kullanılmaktadır. Bu sık kullanım, bu eserlerin önemini arttırmaktadır. Ancak, daha önce yapılan çalışmalar, birçok yazın teriminin birbirleriyle karıştırıldığını, benzer tanımların farklı terimler için kullanıldığını, kısacası terimler arasındaki farkın kesin çizgilerle ortaya konmadığını göstermektedir. Dolayısıyla, okuyucuya terimlerle ilgili kesin bilgiler verilmemekte, tersine tanımlamalar kavram karmaşasına neden olmaktadır. Bu çalışmada, belirtilen durumun irdelenmesi üzerine yoğunlaşılacak ve Almanca yazın terimleri sözlüklerinde "somut şiir" (Konkrete Poesie) kavramı nasıl tanımlanmaktadır? Somut şiire yakın yazın kavramları arasındaki farka nasıl yer verilmektedir? Somut şiir hangi yazın terimleriyle karıştırılmaktadır? gibi sorulara yanıt aranacaktır. Anahtar Sözcükler: Yazın, Yazın Terimleri Sözlükleri, Somut Şiir. ZUSAMMENFASSUNG Wörterbücher der Literaturbegriffe benutzt man in vielen Institutionen. Ab der ersten bis zur letzten Stufe des Erziehungsprozesses gehören sie zum Inventar. Das vermehrt die Bedeutung dieser Werke. Die schon in dieser Richtung veröffentlichten Arbeiten zeigen allerdings eindeutig, dass mehrere literarische Begriffe zum Teil miteinander verwechselt werden bzw. dass für verschiedene Begriffe hnliche Definitionen gegeben werden und dass diese somit nicht deutlich genug voneinander abgegrenzt werden. Dieser Umstand trägt leider nicht dazu bei, den Nutzerinnen und Nutzern dieser Wörterbücher genaue Kenntnisse zu vermitteln, sondern produziert eher Missverständnisse. Diese Arbeit konzentriert sich darauf, die geschilderte Situation zu analysieren und zu beschreiben, d. h. sie beschäftigt sich mit folgenden Fragestellungen: Wie definiert man den Begriff "Konkrete Poesie" in den literarischen Wörterbüchern? Wie unterscheidet man die Begriffe, die der "konkreten Poesie" nahe stehen und inwiefern finden diese in den genannten Wörterbüchern Platz? Welche Begriffe dieser Gattung werden miteinander verwechselt? Schlüsselwörter: Literatur, Wörterbücher der literarischen Begriffe, Konkrete Poesie
Bu çalışmada; göç olgusu ve uluslararası göç-sivil toplum ilişkisi Suriyeli göçmen STK’lar üzerinden incelenmiştir. Bu bağlamda çalışmada, uluslararası göçün bizzat sivil toplum kuruluşlarının oluşmasına bir neden teşkil etme durumu Türkiye üzerinden incelenmiştir. Sivil toplum kuruluşları, çok farklı ihtiyaçlardan ve sebeplerden hareketle kurulan oluşumlardır. Göç olgusunun da sivil toplum kuruluşlarının oluşmasına ve STK’ların çalışma şartlarını oluşturmasına zemin hazırladığını söyleyebiliriz. Göçmenler, karşı karşıya kaldıkları sorunlara çözüm bulmak ve yaşanılan topluma uyum sağlayabilmek için faaliyet yürüten sivil organizasyonlar etrafında örgütlenme yollarına gitmektedirler.Son dönemlerde Suriyeli göçmenlerin kurmuş oldukları sivil toplum kuruluşları, göçmenlerin (sığınmacı, mülteci) korunmasında çok önemli bir rol oynamaya başlamıştır. Bunun yanında Suriyeli göçmenler sivil toplum kuruluşları aracılığıyla göçün doğurduğu sorunlara kendi inisiyatifleriyle devlet dışında çözümler oluşturmaya ve sivil toplum yapılanmaları kurmaya başlamışlardır.
III. ULUSLARARASI DEVELİ - ÂŞIK SEYRÂNÎ VE TÜRK KÜLTÜRÜ KONGRESİ (SEYRÂNÎ BİLDİRİLERİ), 2023
Özet: Edebî metinlerin anlaşılması, yorumlanması ve dolayısıyla edebî değerlerinin belirlenmesinde öncelikle o metnin türüne özgü bir dil çözümlemesinin yapılması en temel şarttır. Edebiyatın en önemli türü olan şiir, anlam ve anlatımıyla bir bütündür. Şairler şiirin özünün söze dönüştürülmesi sırasında, dilin daha önce kullanılmış ya da kullanılmamış olan bütün anlatım imkânlarından yararlanarak özel bir dil yaratırlar. Bu özel dilin oluşumunda, sözcüklerin seçimi ve anlam çerçeveleri gözetilerek dizelere yerleştirilmesi son derece önemlidir. Bu çalışmada, şiir dilinde ve şairin üslubunda en önemli hususlardan biri olan sözcük seçimi ve birleştirilmesi bağlamında, XVI. yüzyıl Divan şairlerinden Bursalı Âzerî Đbrahim Çelebi (öl.1585)'nin Husrev ü Şirin mesnevisinde geçen "gömüt" sözcüğü değerlendirilmiştir. Anahtar Sözcükler: Âzerî Đbrahim Çelebi, şiir dili, gömüt, neolojizm, anlık oluşum, sözcük seçimi Word Choice Abstract: The main prerequisite to comprehend and interpret literary works and thus to determine their literary value is to conduct a language analysis specific to the text type. Being the most important type of the literature, the poetry is a whole with its meaning and expression. While transforming the core of the poem into words, poets create a specific * Yrd.Doç.Dr., Ankara Üniversitesi, Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi, Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü.
Öz Bu çalışma dil, dilbilim ve göstergebilim alanlarının çığır açan isimlerinden biri olan Ferdinand de Saussure'ün Genel Dilbilim Dersleri'ndeki görüşlerinin açımlaması niteli-ğindedir. Dili bir sistem ve tarihsel bir nesne olarak kabul eden Saussure, bu kuramını belirli karşıtlıklar üzerinden temellendirir. Öncelikle çağdaş düşüncede bilimsel olarak gösterge kavramını ilk defa ele alan Saussure, göstergeyi oluşturan gösteren ve göste-rilen ilişkisini bu temellendirmede en önemli iki kavram olarak inceler. Saussure, ayrıca çözümleyici eylemlerle nesnelerin arkasında duran yapıyı ve onları anlamlı kılan kural-lar ve bağıntılar dizgesini de yetkin bir biçimde belirler. Saussure, bunun yanında özne merkezli düşünsel faaliyetlerin yaklaşımlarını yıkarak; etnoloji, antropoloji, psikoloji, sosyoloji, felsefe, dilbilim ve edebiyat alanlarının yapısalcı yöntemle incelenmesini de derinden etkilemiştir. Bu çalışmada sözü edilen etkileşim süreçleri detaylı bir biçimde ele alınmaya çalışılmıştır. Abstract Being one of the groundbreaking names in the fields of language, linguistics and semi-otics, Ferdinand de Saussure's views in Course in General Linguistics will be presented as a commentary in this study. Saussure, accepting language as a system and a historical object , bases his theory on certain contradictions. Scientifically discussing the concept of sign in the contemporary thought for the first time, Saussure examines profoundly the relationship of signifier and signified composing the sign as two most important concepts in his basis. Saussure, also determines the structure standing behind the objects with the analyser action and the system making them meaningful rules and relations. Saussure, deeply influenced the examination of ethnology, anthropology, psychology, sociology, philosophy, linguistics and literature with the structuralist method by breaking down the object-centred intellectual approaches. In this study, afore-mentioned interaction processes have been attempted to be discussed in a detailed manner.
Göç ve Uyum, 2018
Göç konusu son zamanlarda, Ortadoğu’da gelişen politik ve toplumsal olaylarla birlikte, içinde Türkiye’nin de olduğu birçok bölge ülkesini derinden etkiledi ve halen etkiliyor. Özellikle Arap baharının bazı ülkelerde savaş ve çatışmalara dönüşmesi uluslararası kitlesel göç akınlarını önemli ölçüde harekete geçirdi. Komşu ülke olan Suriye’de 2011 yılında başlayan karışıklıklar iç savaşa dönüşürken söz konusu ortamdan tedirgin olan binlerce insan bir anda çevre ülkelere göç etmek zorunda kaldı. Türkiye, Mısır, Ürdün, Irak, Lübnan gibi ülkeler kitlesel göç akınları ve insani kriz karşısında göçmenlere kapısını açtı. Bugün sayısı 3 milyonu aşan Suriyeli mültecilerin Türkiye’ye yönelişi sosyal, ekonomik, demografik, siyasal, çevresel vb. çok katmanlı problemlere de yol açmış durumdadır. Bu bağlamda ev sahibi toplumla göçmen toplum arasında gelişen ilişkiler, entegrasyon, çatışma ve gerilimler sosyolojik anlamda önem arz etmektedir. Bu bağlamda göç teorileri, sosyolojik analiz bağlamında önemli perspektifler sunmaktadır. Göç hareketlerinin mikro ve makro düzeydeki yapısal ve işlevsel nedenleri, göç eden grupların ihtiyaçları ve karşılaştığı zorluklar, göç edilen hedef bölgeye yönelik çekici unsurlar, göç sürecinde, sonrasında ev sahibi toplumla göçmenler arasındaki tarihsel, kültürel ilişkiler, akrabalık bağları, entegrasyon, asimilasyon ve toplumsal çatışmalar gibi birçok konuda teorik tartışmalar zengin veri sunar. Genel olarak göç teorileri: Neoklasik Ekonominin Makro Kuramı, Neoklasik Ekonominin Mikro Kuramı, Yeni Ekonomi Kuramları, İkiye Bölünmüş (Segmented) Emek Piyasası Kuramı, Dünya Sistemleri Kuramı, İlişkiler Ağı (Network) Kuramı, Kurumsal Kuram, Kümülatif Nedensellik ve Göç Sistemleri Kuramı, İtme-Çekme Kuramı, Parekh’in Göç Kuramı Sınıflaması, Marksist Kuram olarak sayılabilir. Söz konusu kuramları; ekonomik teori, tarihsel-yapısalcı yaklaşım, göç sistemleri teorisi şeklinde üç ana başlık altında toplamak mümkündür (Abadan Unat, 2002, Yalçın, 2004, Castles ve Miller, 2008).Göç eden insanlar, yaşadıkları bölgeleri bazen gönüllü, bazen de zorunlu terk ederler. Hedefledikleri göç bölgeleri ise çoğu zaman göçmenlerin ilgi ve ihtiyaçlarını karşılayan yerler olarak düşünülür. Her göç grubu, gerek göç ettiği mekânlarda kendi aralarında ve gerekse ev sahibi toplumla çeşitli ilişki ağları geliştirir. Söz konusu ilişkiler, çeşitli teorilerde tartışılmıştır. Genel olarak ağ teorisi, göç eden grupların gittikleri yerlerde oluşturdukları sosyalve çekici faktörlere odaklanır. İtme-çekme teorisinde, itici faktörler; demografik büyümeyi, düşük yaşam standartlarını, ekonomik fırsat yoksunluğunu ve siyasal baskıları içerirken; çekici faktörler ise emeğe olan talep, boş araziler, cazip ekonomik fırsatlar ve siyasal özgürlüklerin göçü etkileyen unsurlar olduğu görülmektedir. Ağ kuramı veya diğer bir tanımlama ile göçmen ilişkiler ağı, göçmenlerle önceki göçmenler ve göçmen olmayanlar arasında akrabalık, arkadaşlık ve paylaşılan topluluk kökeni ilişkileri yoluyla birinin diğeriyle temasını sağlayan kişiler arası bağlar kurar. Ağ bağlantıları, göçün maliyetini ve risklerini azalttığı için uluslararası göçü de artırır (Kaya, 2017). Suriyeli mültecilerin göç hedefleri arasında Türkiye ve özellikle sınır illeri önemli bir yer tutmaktadır. Suriyeli göçünün en yoğun yaşandığı sınır ili şüphesiz ki Şanlıurfa’dır. Gerek geçmişteki tarihsel bellek ve gerek halen süregelen kan ve soy bağına dayalı akrabalık ilişkileri, sosyal ağlar ve çekici unsurlar bakımından Şanlıurfa’yı göçmenler için önemli bir merkez kılmaktadır. Dolayısıyla Şanlıurfa, geçmişten günümüze çeşitli şekillerde göçle hemhal olmuş bir şehirdir. Bölgedeki göçebe ve yarı göçebe aşiretlerin yaşam tarzı, savaş, terör, kıtlık, iskan politikaları gibi nedenlerle iç ve dış göç akışlarında Şanlıurfa tarih boyunca sürekli tercih edilen bir adres olmuştur. Bu bağlamda göç ve göçmenlik tecrübesi bu topraklarda köklüdür. Geçmişte Osmanlı döneminde çeşitli milletlerden grupların (Kafkas, Arap, vb. kökenliler) iskanı, yakın dönemde Rusya’nın tehdidi karşısında 7. Cumhurbaşkanı Kenan Evren tarafından 1982 yılında Türkiye’ye getirilen Afganlar, değişik kentlere yerleştirilirken ailelerin bir kısmı Ceylanpınar ilçemize yerleştirilmiştir. Bununla birlikte 20.yy.’daki büyük savaşlarda ve doğudaki terör ve tehditlere bağlı olarak gelişen göçler ve yakın zamanda Van depremiyle şehirlerini terk etmek zorunda kalan depremzedeler olmak üzere birçok vakada göçün merkezlerinden biri de Şanlıurfa olmuştur. 2011 yılında Suriye’de meydana gelen iç çatışmalar nedeniyle oluşan kitlesel göçün ana mekânlarından biri yine Şanlıurfa’dır. Altı yılı aşkın bir süredir Şanlıurfa halkı, Suriyeli göçmenlere ev sahipliği yapmaktadır. Dolayısıyla Türkiye Orta Doğu, Asya, Afrika bölgelerinden siyasi, ekonomik ve sosyal nedenlere bağlı olarak çeşitli zamanlarda göçmenlerin uğrak yeri olurken Şanlıurfa da söz konusu göç dalgalarından payını her zaman almaktadır. Resmi verilere göre Türkiye’deki toplam Suriyeli mülteci sayısı 3.181.537 kişi olarak kaydedilmiştir. Suriyeli misafirlerin yaklaşık yüzde 8’i AFAD’ın 10 ilde kurduğu ve yönettiği 21 barınma merkezinde yaşamaktadır (http://www.goc.gov.tr/icerik6/gecici-koruma_363_378_4713_icerik). Mültecilerin yaklaşık yüzde 92’si ise kamp dışında yaşamaktadır. Çadır kentlerde ve konteyner kentlerde barınma, yiyecek, sağlık, güvenlik, sosyal aktivite, eğitim, ibadet, tercümanlık, haberleşme, bankacılık ve diğer hizmetler verilmektedir. Türkiye’deki şehirlerin barındırdığı göçmen sayısı, göç akınları ve geri dönüşlere bağlı olarak değişmektedir. 2016 Nisan ayında Şanlıurfa 401 bin 102 kişi ile İstanbul, Hatay, Gaziantep, Kilis ve diğer sığınmacı yerleştirilen illeri geride bırakarak ilk sırada yer almaktadır ( Kaya, 2015). Ekim 2016’da ise Şanlıurfa’daki 1.892.320 nüfusa oranla Suriyelilerin sayısı, 397.038’dir. Eylül 2017 itibariyle söz konusu oran 443.245 seviyesindedir. Bu, şehir nüfusunun yüzde 22,84’üne denk gelmektedir. Şanlıurfa, İstanbul’dan sonra ülkedeki ikinci en çok mülteci barındıran il olup tüm sınır illeri içerisinde en fazla göçmene ev sahipliği yapan bir şehirdir. (http://www.goc.gov.tr). Kamplarda 77.803 bin kişi kalırken kamp dışında ise 365.442 kişi yaşamaktadır.1 Ancak alanda çalışan STK temsilcilerine göre Şanlıurfa’da 500 bin Suriyeli göçmenin yaşadığı tahmin edilmektedir. Şanlıurfa’ya gelen göçmenler Suriye’nin Afrin, Deyruzzor, Haseke, Halep, Kobani ve Rakka gibi değişik şehirlerinden gelmiştir.Suriye’deki çatışmalardan kaçarak Türkiye’ye sığınan Suriyeli göçmenler, yerleştikleri şehirlerde çeşitli sorunlarla karşılaşırken kendileri de sosyal, ekonomik, demografik, kültürel ve siyasal birçok sorunun ortaya çıkmasına yol açmaktadırlar. 2011 yılında göçenlerin temel sorunu güvenlik, sağlık, barınma ve beslenme idi. Ancak o günden bugüne ihtiyaçlar ve problemler farklılaşmıştır. Göçmenlerin bir kesimi halen barınma ve beslenme anlamında yardıma muhtaç iken görece belirli bir sosyo-ekonomik düzeye sahip olanlar ise sosyal, kültürel, siyasal ve ekonomik alanda ikinci kuşak haklar denilen mülkiyet, girişimcilik, örgütlenme, sosyal güvenlik, istihdam, basın yayın, vatandaşlık benzeri talepleri gündemine almış durumdadır. Bu bağlamda Şanlıurfa’ya bakıldığında göçmenlerin kendi partilerini kurdukları (http://ajansurfa.com/tr-tr/haberler/19210/suriyelilerin-de-ak-partisi-oldu), ticari işletmeler açtığı, basın yayın faaliyetlerine başladığı, dernek kurdukları görülmektedir. Örneğin Şanlıurfa’da basın yayın alanında 3 gazete ve çeşitli dergiler bulunmakta ve internet yayıncılığı faaliyetleri yer almakta, yerel ve şube orjinli olmak üzere toplam 60 dernekten bahsedilmektedir. Çeşitli dini ve eğitim kurumlarının (okul, medrese, dershane vb), yanı sıra birçok ticari işletme açılmaktadır. Örneğin şehrin en prestijli caddesi olan Abide, Haşimiye arası ana arterde birçok işyeri Suriyelilerce işletilmektedir. Bu işletmeler kuyumculuk, pastanecilik, giyimcilik, lokantacılık, berberlik, telefonculuk gibi birçok alanda ticari faaliyet yapmaktadır. Dolayısıyla kalış süresi uzadıkça ihtiyaçların değişeceği muhakkaktır. Yine yerel halkla iletişim, entegrasyon ve çatışma düzeylerinin de farklılaşacağı da açıktır. Sosyo-kültürel uyum ve çatışma, yabancılık, kayıt dışı istihdam ve emek sömürüsü, şehirlerin demografik değişimi, iç siyasette etnik ve mezhepsel gerilimler göçün etkisiyle Türkiye’de oluşan ana meseleler arasındadır. Benzer problemlere Şanlıurfa’da da rastlanmaktadır. Bu çalışmada ise söz konusu problemlerden Suriyeli göçmenlerin toplumsal ve kültürel alandaki uyumları ele alınmaktadır.
Bu makale XVI. yüzyıl şairi Seyrî'nin Halep Şehrengizi’ni şekil ve muhteva özellikleri açısından ele almakta ve eserin tenkitli metnini içermektedir. Klasik edebiyatta ilk ürünlerini XVI. yüzyılda vermiş manzum bir edebî tür olan şehrengizlerde genel olarak bir şehrin doğal ve tarihî güzellikleri anlatılır. Bu türde yazılmış eserlerde konu edilen güzeller, şehrin çeşitli zanaat ve meslek dallarında ün yapmış esnaf sınıfından genç erkeklerdir. Türk edebiyatında, sözü edilen niteliklerde toplam 82 şehrengizin varlığı tespit edilmiştir.Seyrî dışında Halep şehri hakkında şehrengiz yazan başka şair tespit edilemediğinden Seyrî'nin Halep Şehrengizi, Türk edebiyatında yazılmış şehrengizler arasında tespit edilebilmiş tek örnek olarak özgün bir eserdir. Eser, şairin henüz tek nüshasına ulaşılabilen Divan'ının içinde yer almaktadır. This article examines the style and content of Aleppo Şehrengiz written by the sixteenth century poet Seyrî and critiques the text of his work. Emerged in classical literature during the 16th century, Şehrengizs generally depict natural and historical beauties of a city. Young and reputable men from the artisan class or other occupational fields were the subjects of this poetry form. In Turkish literature so far 82 şehrengizs have been found, one of which is the Aleppo Şehrengiz of poet Seyrî. Because no poet other than Seyrîhas written şehrengiz about the city of Aleppo, His Aleppo Şehrengiz is unique in Turkish literature. Seyrî’s work is placed in his Divan, which has only a single accessible copy
Loading Preview
Sorry, preview is currently unavailable. You can download the paper by clicking the button above.