Academia.edu no longer supports Internet Explorer.
To browse Academia.edu and the wider internet faster and more securely, please take a few seconds to upgrade your browser.
2021, Muğla Müzesi’nden Yeni Bir Onurlandırma Yazıtı A New Honorary Inscription from Muğla Museum
https://doi.org/10.32949/Arkhaia.2021.38…
13 pages
1 file
Eranistai, associations, Pisye, Mobolla, Rhodos, round base, honorary inscription.
Journal of International Social Research, 2019
Öz Neolitik dönem yerleşimlerinin başında gelen Çatalhöyük, İç Anadolu Bölgesi'nin güneyinde Konya ili'nin Çumra ilçesi sınırları içerisinde yer almaktadır. Çatalhöyük, insanoğlunun avcılık ve toplayıcılığa dayalı göçebe yaşamdan, yerleşik hayata ve tarım toplumuna geçiş yaptığı önemli bir bölgedir. 1958 yılında James Melleart, David French ve arkadaşları tarafından arkeoloji dünyasına kazandırılmıştır. Sahada yapılan arkeolojik çalışmalar neticesinde ortaya çıkarılan kalıntıların boyutu, yaşayan insan sayısının fazlalığı, güçlü sanatsal ve kültürel gelenekleri ile olağanüstü evrensel değerler taşıyan Çatalhöyük, arkeo-turizm açısından değerlendirilmesi gereken önemli bir bölgedir. Çatalhöyük, arkeo-turizm potansiyeli açısından önemine baktığımızda hem bölgenin geçmişte sahip olduğu kültüre ait birçok fiziksel belgeyi sergileyerek başlı başına bir turistik ürün olarak değerlendirilmekte hem de her yıl kültür amaçlı seyahat eden turistlerin ziyareti ile elde edilen gelirler sektöre katkı sağlamaktadır. Bu çalışmada, Çatalhöyük Neolitik Kenti'nin arkeo-turizm potansiyeli ile bu potansiyelin coğrafi perspektiften değerlendirilmesi amaçlanmış ve bölgenin arkeolojik miras olarak önemi ortaya konulmaya çalışılmıştır. Bu kapsamda çalışma sahasıyla ilgili geniş bir literatür taraması yapılmış ve arazi çalışmaları sonucunda elde edilen veriler ışığında, arkeo-turizm alanında yapılması planlanan yatırımlara ve mevcut potansiyelin değerlendirilmesine katkı sağlaması amacıyla SWOT analizi yapılmıştır.
2021
Antik Yunan toplumunda, felsefenin, tragedyanın ve bilimsel bilginin doğmasının çeşitli nedenleri vardır. Antik Yunan düşünürlerinin ilk dönemlerinde evreni ve insanı doğa üzerinden açıklamaya çalışmaları bunun en önemli nedeni olmuştur. Teorik bilginin önemsenmesi, coğrafya ve jeopolitik konum, köleci sistem ve "özgür" insanların gündelik faaliyetlerin dışında çok fazla boş zamanının olması, denizcilik ve ticaret alanında gelişmiş olmaları, şehir devletlerinin bağımsızlığı, Homeros'çu din anlayışı, Olympos panteonunun eleştirilebilir olması gibi birçok faktörün belirlediği Antik Yunan hem felsefenin hem de tragedyanın doğumuna gebe kalmıştır. İnsanlık tarihinde doğa ve insan arasında kurulan ilişkinin en üst şeklini Batı Anadolu merkezli doğa felsefecilerinin olduğunu söylemek gerekmektedir. Doğa bilimlerine bakışın değişmesi, bilimsel bilginin, sorgulanabilir bir şekilde yeniden var edilmesi ve felsefenin doğmasını yine presokratiklere borçlu olduğumuz söylenilebilir. Özellikle, Sokrates, Platon ve Aristoteles gibi binlerce yıldır düşünce sistemleri gündemimizde olan filozofların düşüncelerinin oluşmasındaki ortamı presokratiklerin yürütmüş olduğu tartışmalardan kaynaklıdır. Presokratiklerin genel olarak bakış açılarında Arkhe kavramının yaygın olarak tartışıldığını biliyoruz. Arkhe, başlangıç, düzen, ilk kavramları ile açıklamaya çalışılmıştır. Presokratiklerin özelde insanın varoluşu, genelde ise evrenin varoluşu hakkında yürüttüğü tartışmaların değerli olduğunu ortaya koymak gerekir.
2012
The church is located at real estate with parcel number 7890, in Arvalya location on Selçuk-Kuşadası highway. In its immediate surroundings, there are Gül Hanım Mound, Arvalya Forest Camp Hellenistic tumulus, tomb building and several vaulted spaces that can be tracked through the surface. The church was discovered in 2010, during earthworks for construction of a football pitch on the field; and its scientific evaluation was then carried out thanks to excavations by Ephesus Museum. In the wake of researches it is found that the church was built in early 5th century, on a monumental Roman structure. The church lies in east-to-west direction. It has a basilical plan scheme with three naves. The middle nave is wider than the lateral ones. On the east, there is an apse with a round plan on both interior and exterior sides. The west frontiers are lost during building excavations. According to present traces, the nave of naos seems to be paved with mosaics, whereas the side naves are fitt...
Arkhaia Anatolika 6 (2023) 36-64, 2023
Bu çalışmanın konusunu oluşturan buluntular, Muğla Müzesi deposunda muhafaza edilen Astarte ikonografisiyle ilişkili iki adet pişmiş toprak plakadan oluşmaktadır. Müzeye satın alma yoluyla geçtiği için kazı malzemesi olmayan ve buluntu yerine yönelik veri sağlamayan buluntuların tarihlendirilmesi ve yorumlanması karşılaştırmalara ve stilistik analizlere dayandırılmıştır. Buluntulardan ilkinde, ayakta duran ve her iki eliyle göğüslerini kavrayan giyimli bir kadın betimlenmiş iken, diğeri işlevi ve ikonografisi yeterince tanınmayan, elinde davul çalan kadın tipolojisini yansıtmaktadır. Hem üslupları hem ikonografik özellikleri aynı zamanda kalıp kullanımını içeren plaka şeklindeki üretim teknikleri belirli bir bölgeyi temsil etmektedir. Özgün bir çalışmanın parçası olan farklı tip ve ikonografiye sahip söz konusu plakalar mevcut repertuvara katkı sağlaması açısından oldukça önemli buluntulardır. Her biri kendi içinde ünik örnekler oluşturan bu plakaların teknik özellikleri, ikonografisi, ritüel bağlamları, işlevleri ve dönem-stil özellikleriyle birlikte genel bir değerlendirmesi yapılmış, bunların kökeni konusunda bazı olasılıklar üzerinde durulmuştur. “Astarte plakaları” ya da “Astarte levhaları” olarak adlandırılan, ayakta ve cepheden betimlenmiş farklı tiplerdeki kalıp yapımı pişmiş toprak kadın figürlerin kullanımı Tunç Çağı’nda yaygınlaşmaya başlamış ve üretimleri Demir Çağı’nda artarak devam etmiştir. TK.1 ile benzer tipteki plakaların üretimi ise Akkad Dönemi’nin sonundan Hellenistik Dönem içlerine kadar devam etmiş ve bu süreç boyunca Kuzey Suriye ile komşu bölgelere yayılmıştır. Pers/Akhaimenid İmparatorluğu Dönemi ile birlikte üretiminde teknolojik ve ikonografik anlamda yeni bir evre başlamıştır. Bu dönemde hem figüre ait detaylar daha iyi verilmeye başlanmış hem de seri üretime imkân sağlayan kalıp üretimine geçilmiştir. Böylece Pers Dönemi öncesinde çıplak olarak üretilen Astarte figürlerinin yanı sıra TK.1 numaralı plakada olduğu gibi giyinik tipteki figürlerin seri üretimi de bu dönemdeki bir yenilik olarak karşımıza çıkmaktadır. Çıplak ve giyinik olarak betimlenen Astarte betimli plaka örnekleri Anadolu, Suriye ve Filistin çevresi, Kıbrıs, Mısır, Korinth, Rhodos, Sardinya ve Susa gibi merkezlerden takip edilebilmektedir. Eski Kuzey Suriye dönemi figüratif sanatın özelliklerini yansıtan ve adak hediyesi olarak kullanım gördüğü düşünülen TK.1 numaralı Astarte plakasının, karşılaştırmalı örnekler doğrultusunda Mezopotamya etkisinde bulunan Güneydoğu Anadolu Bölgesi’ndeki bir yerleşmeden geldiği düşünülmektedir. Bu bağlamda, Anadolu’da görülen Astarte betimli plakaların, Yakın Doğu ile Anadolu arasında yaşanan kültürel temasların sonucunda ortaya çıktığı rahatlıkla söylenebilir. Davul çalan rahibe geleneğini yansıtan TK.2 numaralı diğer plaka ile ilgili araştırmacıların öne sürdüğü çok sayıdaki yorumdan en geçerli olanı, bu tip figürlerin tanrıça Astarte ile ilişkili olabileceği yönünde olanıdır. Bu görüş doğrultusunda, doğurganlık kültü de göz önünde bulundurularak, TK.2 numaralı plakanın, Arkaik Dönem’de doğurganlıkla ilgili bir tanrıçaya adanan adak hediyesi olabileceği düşünülmektedir. Teknik ve ikonografik olarak kendi içinde varyantları bulunan bu tip figürler Anadolu, Suriye ve Filistin çevresi, Ürdün, Tunus, İtalya, Kıbrıs, Kartaca ve Ibiza gibi merkezlerden takip edilebilmektedir. Anahtar Kelimeler: Mezopotamya, Yakın Doğu, Doğu Akdeniz, Geç Demir Çağı, Pers/Akhaimenid Dönemi, Terracotta, Plaka, Astarte.
Bursa Günlüğü, 2022
Bu dergide yer alan yazı ve görsellerin tüm hakları saklıdır. Kaynak gösterilerek alıntı yapılabilir. Yazıların hukuki sorumluluğu yazarlarına aittir.
ÖZET Bildiriye öncelikle bir giriş bölümüyle başlanmış; bu bölümde türkü kavramından, Hatay türkülerinden ve sallangaç kavramından söz edilmiştir. Sonrasında salıncak ya da sallangaç türkülerinin oluşmasına Antakya eğlence hayatı ve ikliminin nasıl olanak tanıdığı ve bu tarz türkülerin nasıl oluştuğu üzerinde durularak, sallangaç (salıncak) türkülerinin yöreye özgülüğünden bahsedilmiş; ancak benzer yaklaşımların Anadolu'da da bulunduğu Şükriye Tutkun'un salıncak albümü örnek verilerek ortaya konulmuştur. Yine, bildiriye konu olan sallangaç türkülerinin bir veya iki örnekle sınırlı olmadığını ve Antakya yöresinde uzun soluklu bir sallangaç türküsü söyleme geleneği olduğunu göstermek amacıyla çalışmanın son bölümüne yeter sayıda sallangaç türküsü örneği konulmuştur. Yörede tespit edilen 19 sallangaç türküsünden bildiriye alınan 6'sının adları şöyledir:
Loading Preview
Sorry, preview is currently unavailable. You can download the paper by clicking the button above.
Journal of Turkish Studies, 2017
Uluslararası eğitim ve tarih araştırmaları, 2019
The Journal of Social Sciences, 2020