Academia.edu no longer supports Internet Explorer.
To browse Academia.edu and the wider internet faster and more securely, please take a few seconds to upgrade your browser.
2021, SineFilozofi Dergisi
Dijitalleşme, gündelik hayatın her alanında olduğu gibi sanatı ve medyayı değişime uğratmıştır. Biçimde ve içerikte yaşanan bu değişim 21. yüzyılın temel unsuru olan dijitalleşmenin yansımalarıyla gerçekleşmiştir. Dijital sinema, üreticilerin üretim aşamasında teknolojik araçları kullanımındaki değişimi ifade ederken, izleyici açısından seyir deneyiminin mekânsal olarak farklılaşmasını belirtmektedir. Bir başka ifadeyle dijitalleşmenin film yapımı, yönetimi, dağıtımı ve tüketimindeki dönüşümü dijital sinemayı anlamamıza yardımcı olmaktadır. Yeni medya ya da dijital medyanın sayısallık, eş zamanlılık, hızlılık, etkileşimsellik, bilgisayar tabanlı yeni dijital teknikler gibi olanaklar sunması dijitalleşme çağında sinemayı da yeniden düşünmemizi sağlamaktadır. Editörlüğünü Shane Denson ve Julia Leyda’nın yaptığı Post-Sinema: 21. Yüzyıl Sinemasının Kuramsallaştırılması (2021) kitabı bu noktadan yola çıkarak post-sinema kavramını tartışmaktadır.
DergiPark (Istanbul University), 2022
The book entitled 'Post-Sinema: 21. yüzyıl Sinemasının Kuramsallaştırılması' was published by Nota Bene Publishing, with a number of studies selected from the original edition and translated into Turkish by Pınar Fontini. As a result, digitalization has radically changed all stages of the media and especially the cinema, including production, screening, and distribution, and the need to analyze this new situation has come about. Post-cinema, which is one of the concepts put forward in this context, is also one of the current terms that is discussed in different aspects. In this book, compiled by Shane Denson and Julia Leyda, the concept of post-cinema is discussed in different contexts, and is explained as the transformation of cinema and even the 'repositioning of cinema' rather than a break with cinema. Post-cinema, which has been examined in many different angles, from what digital cinema is to the different cameras used, from digital effects to different viewing environments/screens, has also been examined with its ecological, technological and philosophical dimensions. This book review, which examines this valuable work that has been translated into Turkish, sees the prominent elements of the articles being discussed.
Ordu üniversitesi sosyal bilimler enstitüsü sosyal bilimler araştırmaları dergisi, 2022
Bu makale araştırma ve yayın etiğine uygun hazırlanmış ve Dergimiz tarafından intihal incelemesinden geçirilmiştir.
K24, 2020
YORT yayınlarından çıkan Girish Shambu'nun Yeni Sinefili kitabına dair bir inceleme
2020
Turk sinema tarihinin yazim ornekleri incelendiginde, bilimsel arastirma ve yontem olcutlerine uygunlugu bakimindan yetersiz, hic degilse bile tartismali oldugu anlasilmaktadir. Tarih arastirmalarinda gerekli bilimsel yontem arayisindan ziyade, oznel veya politik bakis acilarindan hareket edilmesi dolayisiyla, Turk sinema tarihinin baslangic yilinin tespitinde dahi, birbiriyle celiskili kabullerden hareket edildigi, uzlasi saglanamadigi gorulmektedir. Buyuk bolumu akademik cevrenin disindaki kisilerce yazilan makro tarih yazimi orneklerinin, akademisyenlerce bilimsel elestirellik olcutleri suzgecinden gecirilmeksizin kabul edilmesi ve alana alternatif katkilarin sunulmamasi dusundurucudur. Bu cercevede one cikan en bariz ornek, Turk sinema tarihinin do - nemsellestirilmesi sorunudur. Ilk defa Nijat Ozon tarafindan yapilan ve 1960 yilinda yayimlanan Turk Sinemasi Tarihi kitabinda onerilen oznel donemsellik anlayisi, alanin yazarlari, elestirmenleri ve ilgili akademik cevre tarafinda...
2011
1960'li yillarda yazin, 70'li yillarda mimari ve 80'li yillarda sinemada beliren postmodern ogretinin belirleyici unsurlarindan biri, okuma yontemi olarak metinlerarasiliktir. Metinlerarasilik, baslangicta farkli metinler arasindaki alis veris islem ve yontemlerini ifade ederken, metin disinda da bulunan sanatsal bicimler arasindaki alis veris islemlerini belirtmek icin gostergelerarasilik kullanilir olmustur. Bir sanat yapitinin baska bir sanat yapitindaki somut varligi ya da sanat eserinin izlerinin baska bir eserde gorulmesi olarak algilanan gostergelerarasilik kavrami farkli sanatlar arasindaki alis veris islem ve yontemleri olarak degerlendirilmektedir. Sinema-Edebiyat, Fotograf-Sinema, Resim-Sinema gibi alanlari iceren kavram, sinemanin ozellikle 80'li yillarda kendi kaynaklarina yonelmesiyle beraber, metinlerarasilik alanina ait olan pastis ve parodi islemlerinin siklikla kendini gostermesi ve otekinden yola cikarak yeniyi uretmesi nedeniyle, sinemada filmlera...
Türkiye Film Araştırmaları Dergisi, 101-105, 2023
2017
Posthumanism is the total of approaches that re-evaluate the past within the context of the current conditions on the one hand and discuss the probable developments of humanity extending to the future, on the other. Therefore, debates on posthumanism necessitate a definite retrospective vantage point. The presented thesis, grounded on this proposal, attempts to evaluate posthumanism on a historical context. In the first chapter of the thesis, the theoretical framework of posthumanism and the multiple facets of its relationship with humanity and nature have been outlined and discussed. After that, the historical ties of transhumanism with faith and scientific thinking have been covered. Historical analysis has enabled us to see the outlines of the changes in the thoughts on better living and in the concept of the universe since the Ancient Greece until our day. In the second chapter of the thesis, the concept of the body in the current consumer society has been briefly discussed primarily with respect to the possible future considerations of the body and disembodiment. Although there are arguments for a current increase in the importance of the body, it has also been argued that this trend is a kind of transcend itself, as expressed by transhumanism. It has been thought that discussion of the body perception of today and the possible disembodiment of the future would benefit us in better understanding of the logical bases of the body perception in the film analyses. In the chapter on research, reflections of transhumanism on popular American science fiction films have been discussed through examples of film analyses. The futuristic character of the science fiction film has enabled commenting in relation to transhumanist ideals. Focal point of the film analyses consists of discussing, within the scope of the thesis, the handling by the films of the transhumanist thoughts and claims, researching on the referrals to faith and their similarities, and the effects of these on the public.
Tykhe Sanat ve Tasarım Dergisi, 2022
Dramaturji, bir analiz ve uygulama alanı olarak tiyatro sanatının tarihsel yürüyüşü içinde ortaya çıkmış, gelişmiş bir disiplindir. Dramaturjinin ayrı bir disiplin olarak adının konması ve ayrışması Lessing'in Die Hamburgische Dramaturgie (1769) adlı çalışmasıyla mümkün olmuştur. 19 ve 20. yüzyılda, özellikle Alman tiyatro kuramcılarının çalışmalarıyla gelişen dramaturji, bu dönemde yetkinlik kazanmış ve bir disiplin olarak kabul görmeye başlamıştır. Dramaturjinin sinemayla birlikte anılmaya başlaması ise sessiz sinema döneminin kapanmasıyla mümkün olmuştur. Söz/diyalog, görsel-işitsel sinematografik imgenin temel bileşeni olmuş, böylece dramatik metin tasarımı, yazımı ve uygulaması sinema sanatını belirlemeye başlamıştır. Sinema bu aşamada, dramatik yapı, dramaturjik metin analizi ve uygulaması gibi kavram ve metotları tiyatrodan ödünç alarak kendi alanına uyarlama yoluna girmiştir. Ancak, tiyatro ve sinema sanatlarının ontolojik farklılıkları sebebiyle, tiyatrodaki dramaturji uygulamalarıyla ilgili terim, nosyon, metot ve uygulamaların sinemaya entegre edilmesi bakımından birtakım sorunlar ortaya çıkmıştır. Bu makale, dramaturjiyi yetkin, ayrı bir disiplin olarak ele alarak, tiyatro ve sinemayla ilişkisine odaklanmıştır. İlgili kavramların etimolojik analizinden kalkarak tarihsel literatüre ve kuramsal yaklaşımlara dayalı betimleyici bir yöntemle, sinema ve tiyatroda kuram ve uygulamadaki paralellikleri ve farklılıkları anlamaya çalışmıştır. Böylece, dramaturji nosyonunun ve uygulama alanlarının, tiyatroda olduğu gibi sinemada da daha açık ve belirgin bir anlama kavuşması yönündeki çalışmalara katkı sunmayı amaçlamıştır.
Akdeniz İletişim Dergisi, 2019
Bu çalışmada postkolonyal teori içerisinde yer alan tartışmaların genel bir analizi çıkarılmıştır. Bu tartışmaların yoğun bir şekilde sürdürüldüğü “Maduniyet Çalışmaları”, postkolonyalizmin genel yapısını anlamlandırmak açısından verimli bir zemin sağlamıştır. Ranajit Guha, Dipesh Chakrabarty, Gayatri Spivak, Partha Chatterjee gibi “Maduniyet Çalışmaları”nın önemli yazarlarının siyasi tabanda ortaya koyduğu analizlerin, sinemasal temsil noktasında incelenmesi bu çalışmanın temel amacını oluşturmaktadır. Çalışmada bu tartışma zemininin sürdürüldüğü alan olarak, uzun yıllar Fransız kolonyalizmin uygulamalarına maruz kalmış Tunus ve Cezayir ülkesinden iki film seçilmiştir: “Chronique des Annes de Braise (Yönetmen: Mohammed Lakhdar-Hamina/Cezayir)” ve “Samt El-Qusur (Yönetmen: Moufida Tlatli/Tunus)”. Seçilen filmler betimsel analiz yöntemi çerçevesinde bir doküman olarak değerlendirilerek tematik analize tabi tutulmuştur ve postkolonyal literatürdeki temel kavramlarla ilişkilendirilmiştir. Postkolonyal literaütürde ortaya çıkan yerli “burjuvazi-batı ilişkisi”, “hibrit yapı”, “geçmiş”, “hafıza”, “resmi tarih”, “madun”, “direniş” temalarının film analizi esnasında da tartışılabildiği görülmüştür. Bu bağlamda, seçilen filmler üzerinden, postkolonyal dönemde ortaya çıkan sinemanın, teoride tartışılan genel temalarla arasında bağlantı tespit edilmiştir.
YeniFİLM , sayı:20, Haziran Eylül 2010 slr:35-41., 2010
Türkiye Sinemasının Dönemselleştirilmesi I", YeniFİLM, sayı:20, Haziran Eylül 2010 slr:35-41.
YeniFİLM , sayı: 22 Şubat Nisan 2011 slr: 63- 68. , 2011
Dönemselleştirme çabansın üçüncü ayağına geldiğimizde birden yapmakta olduğum şeyin fıkralardaki 'yapısalcı' komikleştirmesini andırabileceğini düşünüp dehşete kapıldıysam da bu dallanıp budaklanmanın ayrışma ve ortaklaşmaların bir haritası olmak zorunda ama diye de kendimi ikna ettim. Biz en son üçüncü damarı ikinci damara daha yakın olan ve belki tesadüfî olarak daha çok kadın yönetmenlerin oluşturduğu politik bir inadın sürdüğüne işaret eden bir sinemayı konuşmak için nokta koymuştuk. filmleriyle Handan İpekçi özellikle dünyayı politik olarak kavrayan ve herhangi bir öykü anlattıklarında da bu politik bakışı yitirmediklerini düşündüğüm yönetmenlerimiz.
Erciyes İletişim Dergisi, 2019
Along with the modernity embedded in mind, language and life, postmodernity, which is associated with contrast for some and with modernity in the context of continuity for the others, constitutes the axis of this study. Postmodernism which draws attention with its different point of views in cultural, social, economic and political fields, may not be explained in a single structure. It is therefore necessary to explain both the era of enlightenment and modernity so as to understand postmodernism. The Renaissance, Reform and Enlightenment Age, which are effective in the emergence of modernism, are considered as paralel developing and complementary facts. Modernism created by political, social and cultural transformations promises individuals of a variety of possibilities. Modernism has adopted patterns based on uniformity and standards. These patterns have thus led to the development of views which are against modernism and modernity. There is no definitive definition of postmodernism which is tried to be explained on the axis of modernism. By changing the meaning of a narrative, postmodernism, which both questions the old and produces alternatives with a new perspective, has adopted different principles from modernism. Postmodernism advocates pluralism, difference, locality, as well as liberation of the individual through becoming independent from the modern one. In the study, the relationship between modernity and postmodernity or the contrast between them were discussed in the sample of Jean-LucGodard's "A bout de Souffle" and David Lynch's "Blue Velvet" films through the semiotic analysis. In this way, the views that have gained meaning in the context of modernity-postmodernism, have been evaluated through the films in question. Consequently; it does not seem very possible to distinguish modernism from postmodernism with certain boundaries. These two terms can be evaluated as the perspective of interpreting the same whole in different ways, which are both fed from each other and are separated from one another at the extreme points.
Kültür sosyal bilimler içerisinde anlamsal ve yaklaşımsal farklıklar göstermekte. Aslında bu durum bize kültürün kozmik yapısıyla renklerin armonisini duyumsatmalıdır. Bu incelememde Kültür fidanının güller açan dalların üstünde uçan kuşlar gibi postmodernizm ve popüler kültür gibi daldan dala geçip, Türkiye'deki sinema diyarına doğru yol alacağız.
Postmodernizm, sanatın pek çok alanında olduğu gibi sinemada da tartışılmış ve sinemayı nasıl etkilediği üzerinde durulmuştur. Postmodernizm tartışmalarının hepsinde olduğu gibi sinema söz konusu olduğunda da postmodern sinemanın ne olduğu, hangi tarihsel dönemde hangi tarihsel ve sanatsal koşulların ürünü olduğu postmodernizmin karakterine uygun olarak hala belirsizliğini korumaktadır. Bu yazının amacı postmodern sinemanın temel karakteristiklerinin neler olduğu üzerinde durarak postmodern bir “sinemadan” mı yoksa “filmler” kümesinden mi söz etmemiz gerektiğidir. Bunun için postmodern olarak nitelenen bazı filmler karakterleri, anlatıları, mekân ve zaman kullanımları açısından incelenmiş ve ortaklıkların neler olduğu saptanmaya çalışılmıştır.
Miran Bulut, yüzünü geleceğin tiyatrosuna çevirerek, post human (insan sonrası) kavramından yola çıkarak "insan"ı yeniden tanımlamak gerektiği ve bedeni teknolojiyle iş birliği içinde sorgulatan siborg tiyatrosunun özelliklerinden, sahnedeki teknolojik bedenlerden, robotlardan, avatarlardan ve dijital ikizlerden söz ediyor. Ayrıca, bunların oyuncuyla iletişimini merceğe alarak konuyu ilginç oyun örnekleriyle somutluyor. Belki de Miran Bulut’un örnek olarak verdiği bir oyunda, İbsen’in Hayaletler metnindeki Madam Alving’i hem robot hem avatar hem de gerçek oyuncu olarak üç farklı temsiliyette izlemek zengin bir yorum ve deneyim alanı oluşturarak önyargılarımızı kırmamızı sağlayabilir.
Kocaeli Üniversitesi İletişim Fakültesi Araştırma Dergisi , 2021
Sinema, başlangıcından itibaren düşüncelerin imajlara dönüştüğü bir sanat dalı olmuştur. Sinema ile felsefenin aynı düzlemde olduğu kabul edildiğinde aralarındaki ortak noktalardan birinin imgeler olduğu da görülecektir. Bu nedenle sinema bir sanat olarak daima filozofların ilgisini çeken bir alandır. Sinema felsefesinde kendine önemli bir yer edinen "filmler düşünür felsefesi" özellikle Daniel Frampton'ın filmozofi kuramıyla yeni bir sayfa açmıştır. Frampton, filmlerin tıpkı felsefi metinler gibi felsefe yapabildiğini, bunu sinemaya özgü öğeler ile gerçekleştirdiğini iddia etmektedir. Düşünen filmler insan zihninden farklı olan film zihine sahiptir. Film zihin, film düşünme yoluyla film dünyayı yaratır ve bu dünya gerçek dünyadan farklı bir dünyadır. Filmozofi filmi bir düşünme biçimi olarak ele alırken film biçimine dair yeni bir kuram geliştirir. Aynı adlı yüksek lisans tezinden türetilen bu çalışmada öncelikle sinema felsefesi alanında düşünceler açıklanmış, filmler düşünür felsefesi incelenmiş ve Frampton'ın filmozofi kuramının temelleri olan film zihin, film düşünme ve film dünya kavramları detaylı olarak irdelenmiştir. Ardından Çağdaş Türk Sineması'ndan amaçlı örneklem ile seçilen filmler Frampton'ın filmozofik analizi ile incelenmiştir. Çağdaş Türk Sineması'nda film düşünme eylemini gerçekleştiren filmlerin hangi sinematik bileşenlerle ve nasıl felsefe yaptıkları tespit edilmeye çalışılmıştır.
YeniFİLM , sayı:21, Kasım Ocak 2010 slr:35-41. , 2010
2004) filmi ise bu gövdenin en nevi şahsına münhasır örneğidir. Yönetmenin kısacık ömrü yetmediği için bir film yapma tarzı olarak üzerine fazla laf söylemek doğru olmasa da eğer devam edebilseydi bu gövdenin yenileştirici ve çoğaltıcı kaynağı olma potansiyeli Uluçay'da yatmaktaydı diye düşünüyorum. Ne yazık ki ancak kısa filmleriyle birlikte bu uzun film üzerinden konuşma şansımı var. Bu gün bazı yönetmenlerimizin bakir bir alan olarak içine girebilmeyi umduğu Anadolu halk kültürü ve bu kültürün çok dilli çok inanışlı çok dinli dünyasının imgeleri Ahmet Uluçay'da hayat buluyor, büyülü bir dünyanın tuhaf, yalın ve zengin görselliği bizi şaşkın bırakıyordu. Ahmet Uluçay bu toprakların çok dinli çok dilli sözlü geleneğini de imgelerden oluşan o masalsı ve büyülü sinema dünyası kadar maharetle kullanarak bambaşka bir sinema yaratmıştır. Ümit Ünal'ın Gölgesizler (2008) filmi tuhaf bir eşikte duruyor Türkiye sineması için söylediğim dar vakitte eşikte ve yerçekimsiz cümlesi Türkiye sinemasının farklı gövdeleri, eğilimleri arasında da oluşmuş olan eşiklerden birinde duruyor. Birinci grupla ikincisi arasında hem ruhen hem tarihsel toplumsal ve kültürel olarak oluşmuş eşikte bekliyor. Bu eşiği tanımlayabilmek oldukça zor. Benim bu eşiği kavramaya çalışırken ürettiğim bir çözümleme var. Bu çözümlemeye beni yönelten iki kaynağa da borcu ödemeliyim. Bu kaynaklar kendi dönemdaşım iki edebiyat kuramcısından geliyor. Bana esinlenme veren birinci kaynağım Meral Asa ve onun Fazıl Hüsnü Dağlarca üzerine yaptığı ve Viyana üniversitesine sunmuş olduğu doktora tezi. 1 Bu tezi okuma şansım olmuş ve etkilenmiş ve beğenmiştim. Ama asıl önemli olan ben bu filmlerin dünyası nasıl bir dünyadır diye kendime soru sorarken insana şiirin yaptığına benzer bir etkiyle Asa'nın Dağlarca'nın Sığmazlık Gerçeği meselesi üzerine olan analizlerinin çağrıştırdıklarıydı. Diğer esin kaynağım ise her çalışması ile etkili bulduğum Nurdan Gürbilek'in son iki kitabının düşündürdükleri oldu. 2 Kendisine her çözümlemesinde katılmasam da bazen hatta tamamen farklı da düşünsem bile Gürbilek tahlillerinin de yine iyi şiirler gibi insanın zihnini üretken bir çağrışımlar alanına açtığını, yeni sorular sordurduğunu ve bana hep zenginleştiren besleyici bir dünya kattığını
Türkiye İletişim Araştırmaları Dergisi, 2020
Uluslararası medyadan farklı dillerde haber görüntülerinin sıkça kullanıldığı ve Kilise’nin evrenselliğine işaret etmek için farklı dillerin konuşulduğu film iki bin yıllık geçmişe dayanan bir kurumda “değişim” ve “ödün verme” arasındaki tartışmanın bile kolaylıkla yapılamayacağını göstermesi açısından seyircileri bilgilendirebilir. Belki de izleyicilerin bilinçaltına iletilen bu haber görüntüleri/metinleri bir taraftan filmin otantik olduğu imajını vermekte öte yandan sanki “beyaz/kuzeyli” olmayan bir evrensellik inşa etmektedir. Eskiden Hıristiyanlık, Vatikan ya da spesifik olarak papalık hakkında bir film yapılınca Kilise otoriterlerinin görüşleri merak edilirdi. Filmle ilgili dijital platformlarda inananlardan genellikle olumlu geri dönüşler gözlemlenmekte ama dini otoriteler sanki daha eleştirel bakıp tartışmaları sığ bulmaktadır. Lakin böyle bir filmin yapılabilmesi bile aslında post-modern çağda post-Hıristiyan toplumun cinsel tacizler ve yolsuzluklara bulanmış dini merkezinin filme karşı çıkmak bir yana kendi binalarında filmin posterinin asılmasına dahi itiraz edemeyeceği bir konuma geldiğini göstermesi açısından dikkate değerdir. https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/980213
Loading Preview
Sorry, preview is currently unavailable. You can download the paper by clicking the button above.