Academia.edu no longer supports Internet Explorer.
To browse Academia.edu and the wider internet faster and more securely, please take a few seconds to upgrade your browser.
2020, Toplum ve Kültür Araştırmaları Dergisi
Suç ve suçluluk tarih boyunca her sosyal yapıda karşımıza çıkan evrensel bir sorundur. “Suça itilmiş çocuk” ve “çocuk suçluluğu” da dilimizde artık yerleşmiş kavramlar olup, bu sorunun bir parçası olarak her zaman sosyologların, psikologların, eğitimcilerin, hukukçuların ve kanun koyucuların ilgisini çekmiştir. Ruhsal, zihinsel, fiziksel yönden tam bir olgunluğa erişmemiş, toplum içindeki rol ve görevlerini henüz kavrayamamış olarak nitelendirebileceğimiz ergenlik çağındaki çocukların suç işlemesi, toplumları suç ve suçluluk konusu üzerinde ayrı bir dikkatle eğilmeye itmiştir. Neredeyse her toplum, zaman içinde ceza ve hukuk sistemlerinde yenilenmeye giderek, çocuklara yetişkinlerden ayrı muamele etmeyi gerektiren ve onları sağlıklı bireyler olarak toplumun bir parçası haline getirmeyi hedefleyen değişiklikler yapma ihtiyacı duymuştur. Bu nedenle pek çok ülkede suça itilen çocuklar için ayrı mahkemeler kurulmuş ve çocuk haklarının korunması bu sayede güvence altına alınmaya çalışılmıştır. Burada amaç, çocuk adalet sistemi uygulamalarında cezalandırma yaklaşımı yerine;adli kolluk, soruşturma, kovuşturma ve ceza infazaşamalarında çocuk haklarına ve çocuğun psiko-sosyal gelişimine uygun davranılarak çocukları topluma yeniden kazandırma yaklaşımını benimsemektir. Bu çalışmada, ülkemizde ve dünyada çocuk mahkemelerinin kurulmasına temel oluşturan etkenler ışığında, çocuk mahkemelerinin tarihsel gelişimi, uygulama esasları ve ilgili politikalar ele alınacaktır. Suça itilmiş çocukların yeniden topluma kazandırılırken nasıl bir süreçten geçtiklerini sorgulayarak, çocuk mahkemelerinin onarıcı adalet sistemindeki işlevselliğini tartışmak, bu çalışmanın temel amacını oluşturmaktadır.
Sosyal Hizmet ve Öteki, 2014
Çocukluk kavramı, genel olarak içinde şekillendiği tarihsel, ekonomik, dinsel ve entelektüel ortama özgü bir görünüm almıştır. Postman'ın da öne çıkardığı gibi bazı durumlarda zenginleştirilen çocukluk fikri, bazen ihmal edilmiş, yok sayılmış ve bazen de
Çocuk edebiyatı, çocukların eğitilmesi, iyi davranışlar kazanması ve onların kişisel gelişimine fayda sağlamak için yazılan edebî yaratmalardan meydana gelir. Bu edebî yaratmalar şiir, hikâye, roman vb. gibi yaratmalardır. Çocukların duygu dünyası, zihin dünyası ve dil becerileri kendileri için üretilen bu edebî eserler sayesinde gelişecektir. Yetişkin bireyler olduklarında dürüstlük, doğruluk, saygı, sevgi, adillik gibi etik ve estetik değerler kazanmış olacaklardır. Çağdaş Uygur edebiyatının temsilcisi olan bazı yazarlar, çocuklara iyi bir gelecek inşa edebilmek için çocuk edebiyatı türünde eserler üretmiştir. Yazılı edebiyat ve sözlü edebiyatın oldukça zengin olduğu Doğu Türkistan’da çocuklar için edebî yaratmalar meydana getirilmiştir. Bu edebî eserlerden bazıları da Ablikim Rozi tarafından yazılmıştır. Uygur şair Ablikim Rozi, çocuk şiirleri türünde eserler veren üretken bir şairdir. Ablikim Rozi, şiir türünün dışında çocuk hikâyeleri de yazmıştır. Yazar, 1962 yılında gazete ve dergilerde yayımlanan çocuk şiirleriyle ilk defa okuyucuyla buluşmuştur. Rozi, çocuk edebiyatı sahasında verdiği eserleriyle çocukları eğitmeyi ve onları yetiştirmeyi amaçlamıştır. Uygur çocuklarının yaşamlarında birer bilgi hazinesi olacak eserler meydana getirmiştir. Çalışmamızda Ablikim Rozi’nin; “Qarliġaç” (Kırlangıç), “Ümid Ġunçiliri” (Ümit Goncaları), “Kimniñ Toġra?” (Kim Haklı?) şiir kitaplarında yer alan yüz elli yedi şiir incelenerek içerik analizi yapılmıştır. İncelenen şiirler üzerinden şairin çocuk şiirlerinde işlediği temalar tespit edilmiştir.
ADALET DERGİSİ, 2023
: Bu çalışma, öncelikle günümüzde Türk hukukunda kurum aracılığına başvurmaksızın bir çocuğun evlât edinilmesinin mümkün olup olmadığını, mümkünse bunun hâli hazırda nasıl gerçekleştirildiğini ortaya koymaktadır. Çalışmanın amacı ise, Türk aile hukuku ve çocuk hukuku perspektifinden hareketle bu konuya ilişkin mevcut uygulamanın yerindeliğinin değerlendirilmesidir. Çocuğun evlât edinilmesinde evlât edinme ilgilileri arasında asgari bir yıl sürecek bakım ve eğitim ilişkisi zorunluluğu, Türk hukukuna 4721 sayılı Türk Medenî Kanunu ile getirilmiştir. Çocuğun kurum aracılığı dışında evlât edinilmesinde özel mevzuat hükmü bulunmadığından çocuğun velâyet sahibi ana babası, evlât edinecek kişi veya eşleri, herhangi bir yetkili kurum denetimi bulunmaksızın serbestçe belirleyebilmektedir. Dolayısıyla evlât edinme ilgilileri arasında gerçekleşmesi zorunlu bakım ilişkisi, ana babanın evlât edinecek kişi veya eşlerle yaptığı özel hukuk anlaşmasıyla başlamakta ve en az bir yıl sürmesi gerekli bakım süreci yine yetkili bir kurum veya makam denetimi ve izlemi olmaksızın yürütülmektedir. Taraflar arasındaki söz konusu anlaşmaların velâyet hakkının vazgeçilmezliği ve devredilmezliği ile çocuk yararının önceliği ve çocuğun korunması (çocuk güvenliği) ilkeleri açısından değerlendirilmesi zorunludur. Bu çalışmada uygulamadan hareketle çocuğun kurum aracılığı dışında evlat edinilmesinde yaşanabilecek sorunlar ortaya konulmakta, ardından karşılaştırmalı hukuk ve doktrinden yararlanarak mevcut uygulamaya ilişkin iyileştirme önerileri tartışılmaktadır.
Ceza adalet sistemi içerisinde mağdur çocuklar, onları adli sürecin içerisine sokan birincil mağduriyete ek olarak ikincil mağduriyete maruz kalmaktadır. Bu çalışmanın amacı, mağdur çocukların deneyimlerinden yola çıkarak, mağdur çocukların yaşadığı ikincil mağduriyetin, kurumsal etnografik yöntem ışığında adli sistemin kurumsal işleyişi ve organizasyonu ile bağlantısının ortaya konulmasıdır. Bu bağlamda, adli sisteme mağdur çocuk sıfatıyla dahil olmuş olan 24 çocuk ile yarı yapılandırılmış görüşmeler gerçekleştirilmiş ve adli sistemin mağdur çocuğa yönelik iş süreçleri ve organizasyonu incelenmeye çalışılmıştır. Çalışmanın bulguları, adli süreç içerisinde mağdur çocuğun, yaşadığı olayı birçok farklı kişiye tekrar tekrar anlatmak, hakları, hukuki süreç ve terminoloji konusunda bilgilendirilmemek, fiziki koşulların yetersizliği nedeniyle sanıkla ve istemediği diğer kişilerle yan yana gelmek, adli sistem aktörleri tarafından gelişim özelliklerinin ve ihtiyaçlarının dikkate alınmadığı sağlıksız bir iletişime maruz bırakılmak gibi ikincil mağduriyete sebep olan durumlarla karşı karşıya kaldığını, bütüncül ve işlevsel bir mağdur destek sisteminin olmadığını ortaya koymaktadır.
Bu araştırma, çocuk, çocukluk ve çocuk haklarına ilişkin Türkiye Türkçesinde yer alan atasözlerini belirlemek için gerçekleştirilmiştir. Araştırma nitel araştırma yaklaşımı ile yürütülmüş; araştırmada nitel araştırma desenlerinden durum çalışması kullanılmış ve verilerin analizi içerik analizi ile yapılmıştır. Çalışmada Aksoy (1988)’un Atasözleri ve Deyimler Sözlüğü I-II ve TDK (2009)’nin Bölge Ağızlarında Atasözleri ve Deyimler I-II örneklem olarak belirlenmiştir. Bu kapsamda 6915 atasözü incelenmiştir. Ele alınan atasözlerinin 285’inin doğrudan çocuk, çocukluk ve çocuk hakları ile ilgili olduğu belirlenmiştir. Dolayısıyla atasözlerinin % 4,12’sinde doğrudan çocuğa ilişkin olumlu veya olumsuz yargılarda bulunulduğunu söylemek mümkündür. Bu atasözlerinin % 38’24’ünün çocukların yaşama, % 31,57’sinin korunma, % 22,80’inin gelişme, % 7,36’sının katılım haklarına ilişkin olduğu belirlenmiştir. Bu dört kategorideki atasözlerinin % 53,33’ünün olumsuz yargı; % 46,66’sının olumlu yargı bildirdiği ortaya konmuştur.
Çocuk edebiyatı, toplumsal cinsiyet eşitliğinin pekiştirilmesinde sorumluluk taşır. Ancak pek çok çocuk şiirinde, kadınlara ve erkeklere ilişkin geleneksel kalıp yargılar korunmakta ve aktarılmaktadır. Bu araştırmanın amacı, Türk çocuk şiirlerinde bir toplumsal cinsiyet rolü olarak sunulan "anne" kavramının metaforik değerini çözümlemektir. Araştırmada nitel araştırma yöntemi ile desenlenmiştir. Araştırmanın inceleme nesnelerini okul çağındaki (6-12 yaş grubu) çocuklara seslenen çağdaş Türk çocuk şiirleri oluşturmaktadır. Veri toplama aracı olarak doküman çözümlemesi; verilerin çözümlenmesinde ise içerik çözümlemesi tekniği kullanılmıştır. Toplanan verilerin sıklık puanları hesaplanarak değerlendirilmiştir. Sonuçta, çocuk şiirlerinde en çok "duygusal anne" kategorisine yer verildiği, bunu "ev içinde çalışan anne" kategorisinin izlediği görülmüştür. Bu sonuç, çocuk edebiyatının toplumsal cinsiyet eşitliği yerine, özcü yaklaşımları pekiştirmeyi sürdürdüğünü ortaya koymaktadır.
AKDENIZ 8th INTERNATIONAL CONFERENCE ON SOCIAL SCIENCES, 2022
Çocukluk, fiziksel, ruhsal ve toplumsal gelişmenin yaş ve toplumdan topluma değişen bazı ölçütler ile sınırlandırıldığı bir dönemi ifade etmektedir. “Çalışan çocuk” (ya da “çocuk işçi”), Birleşmiş Milletler Çocuk Hakları Sözleşmesi’nin 1. Maddesine göre 18 yaş altı çocukları kapsarken; Uluslararası Çalışma Örgütü’ne göre 15 yaş altında çalışma hayatına katılan çocukları kapsamaktadır. Aile ekonomisine katkı sağlamak ya da temel ihtiyaçlarını karşılamak gibi çeşitli nedenlerle tarım, sanayi, ticaret ve hizmet sektörlerinde istihdam edilen çocuklar çalışmalarından dolayı birçok problemle karşı karşıya kalmaktadır. Dünyada ve Türkiye’de çocuk işçiliğinin bir nedeni de göçmen çocukların göç sürecinde yaşadıkları dezavantajlardan dolayı çalışmak zorunda kalmalarıdır. Türkiye, hem jeopolitik konumundan ötürü Avrupa’ya geçiş konumunda olan bir ülke, hem de kendine komşu olan ülkelerden göç alan bir ülke konumundadır. Çeşitli ülkelerden Türkiye’ye göç ederek zorunlu göçün bir türü olan sığınma göçlerini oluşturan bireyler arasında çocuklar önemli bir kesimi oluşturmaktadır. Savaş ve çatışma gibi nedenlerle birlikte ülkelerinden göç eden çocuklar yaralanma ve hatta ölüm riskinden kaçmaları dışında göç süreci ve sonrasında birçok sorun ve bu sorunların doğurduğu sorumluluklarla karşılaşmaktadır. Göçmen çocuklar gittikleri ya da sığındıkları ülkelerde hijyen koşullarının eksikliğinden dolayı sağlık sorunları yaşamakta, aile üyelerinden bir ya da birden fazla kişinin kaybı sonucunda yaşanan üzüntü ve uzun yas süreci geçirmekte, alışılagelen sosyal çevreden uzaklaşma ve bu yolla yabancılaşma, eğitime erişememe, yoksullaşma, çocuk işçi olma, çocuk gelin olma ve/veya cinsel tacize uğrama, göç ettiği ülkenin ulusal dilini bilmeme, insan kaçakçılığına maruz kalma, suça alıştırılma ve yasa dışı işlerde çalıştırılma gibi pek çok durum ile karşı karşıya kalabilmektedirler. Dünyada en fazla göç alan ülkelerden biri olan Türkiye dolayısıyla göçmen çocuk sorunu ile de yoğun olarak karşı karşıya kalmakta ve bu sorunlardan bir tanesi de hiç kuskusuz göçmen çocukların istihdamıdır. Bu çalışma, Türkiye’de göçmen çocuk işçileri incelemek amacıyla planlanmış olup, literatür taramasına dayalı olarak gerçekleştirilmiştir. Çalışma sonucunda göçmen çocukların sanayi ve tarım sektöründe daha çok istihdam edildiği, göçmen çocuk işçilerin hem çalışma koşullarında, hem de çalıştıkları için hayatın olağan akışında akranlarına göre eğitim ve sosyalleşme gibi birçok etmene sağlıklı bir şekilde katılamadıklarından dolayı başta sosyal problemler olmak üzere birçok problem yaşadığı görülmüştür.
ÇOCUK GÜVENLİĞİNİN SAĞLANMASINDA YEREL YÖNETİMLERİN ROLÜ: “TAŞ ATAN ÇOCUKLAR” SORUNU, 2010
Çocuk güvenliğinin sağlanması hususunda yerel yönetimlerin rolü ve katkısını ortaya koymayı amaçlayan bu makalede, yerel yönetimler ve çocuk güvenliği ilişkisi sosyal hizmetler, çocuk suçluluğu ve çocuk kayıpları çerçevesinde ele alınmıştır. Bu çalışmada 2004 yılından itibaren yerel yönetimler alanında yapılan düzenlemelerin, yerel yönetimlerin yapı ve fonksiyonlarındaki etkisi ve sosyal hizmet politikalarındaki yansımaları tartışılarak Türkiye'deki durum saptanmıştır. mevcut haliyle yerel yönetimlerin çocuk/gençlerin güvenliği ve riskli çocuklara yönelik veri toplama ve tespit çalışmaları ile ilgili olarak yeterli katkıyı sağlamaktan uzak olduğu kanaatine varılarak bu durumun yerel yönetimlerin idari, mali ve yapısal sorunlarından kaynaklandığı anlaşılmıştır.
AVRASYA Uluslararası Araştırmalar Dergisi, 2018
Kazakhs adopting migrant settler lifestyle for long years, survived until today that having child and celebrating his/her birth along with the upbringing issues as in other nations. Ceremonies such as şildehana, besire beruv, at koyu, kırkınnan şığaru, besik toy, bağrından tabak alma, tusav kesüv, sündet performed just after the birth to have well-behaved and respectful children for futurity are among the lifetime values of Kazakhs. In the study; ceremonies at the time of birth and after birth along with the scope of Kazakh family structure, and manner/nurture education within the family in the frame of child"s cultural value judgements have been examined. Additionally, there has been observations on the significance of upbringing individuals connected with traditions as a result of the ceremonies and manner teaching realized in the family. Along with the alterations in Kazakh society, and the changes happened as a result of economic-social and politics affecting ceremonies for birth and child upbringing have been evaluated. Moreover, the role and importance of child related ceremonies in Kazakh populace, and data gained from source individuals by means of fieldwork in order to highlight child upbringing have been interpreted within a theoretical frame.
CEZA YARGILAMASINA DAHİL OLAN ÇOCUKLARA HAKLARI ÇERÇEVESİNDEN BAKIŞ (ARAŞTIRMA RAPORU)
ÖZET Estetik, sanat felsefesinin bir alt disiplini olarak 18. yüzyılda A. Baumgarten'ın estetik terimini kullanmasıyla ortaya çıkmıştır. Estetik, günlük hayatta farkında olmadan maruz kaldığımız ve doğal bir şekilde tepki verdiğimiz sürecin kendisidir. Her toplumun ve kültürün kendine ait bir estetik anlayışı bulunmakla birlikte o topluma ait her türlü sanat ve edebiyat ürünü estetik çerçevesinde değerlendirilmektedir. Toplumunun "güzel" olarak nitelendirdiği bu ürünler estetik kavramına tarih boyunca yön vermiştir. Estetiğin en önemli amacı, güzele ilişkin değer yargılarını belirlemek ve güzeli güzel yapan ölçütleri ortaya koymaktır. Bunun için öncelikle güzelin tanımı, özellikleri, belirleyicileri (nelerin güzel sayılabileceği) ortaya konur. Bireyde bir estetik duyarlılık ve estetik değer yargısı oluşturmak, toplumsal bir problem olarak algılanmaktadır. Zira estetik günlük hayatımızda en çok toplumsal değer yargılarımız, kullandığımız kelimeler, olaylar karşısında verdiğimiz tepkilerle ilişkilidir. Toplumu istenilen düzeye ulaştırmak için öncelikle, altında yatan bozuklukları ve eksiklikleri görmek gerekir. Bundan dolayı bireyde bir estetik duyarlılık ve değer yargısı oluşturmak yaşadığımız çevreyi ve iletişim hâlinde olduğumuz toplumu güzelleştirmek için önem arz eder. Bunun için en uygun zaman dilimi çocukluktur. Çocukta güzellik duygusunun doğuştan var olduğu göz önüne alınarak yaratılan ürünlerin görsel ve dilsel olanaklara uygun şekilde oluşturulması birincil amaç olmalıdır. Çocuklarda estetik beğeni oluşturmak ve bunun gelişimini sağlamak onun sürekli temas hâlinde olduğu ve birçok eğitsel işlevi bir arada sunan ders kitapları aracılığıyla gerçekleştirilmelidir. Araştırmanın amacı, bu temelde 6. sınıf Türkçe ders kitabındaki metinlerin çocuk edebiyatındaki estetik ölçütler ışığında değerlendirilmesidir. Araştırmanın verilerine nitel araştırma deseni olan doküman analizi kullanılarak ulaşılmıştır. Araştırmanın sonucunda incelenen 10 hikâye edici metinden hiçbirinin incelenen ölçütleri tam anlamıyla karşılamadığı görülmüştür. Araştırmanın sonucu doğrultusunda sanat eğitimi ve estetik açısından ders kitaplarında bulunması gereken nitelikler öneriler hâlinde verilmiştir. ABSTRACT Aesthetics came into being in the 18th century when A. Baumgarten used the term aesthetics as a sub-discipline of philosophy of art. Aesthetics is the process in which we are unwittingly exposed and reacting naturally in daily life. Although each society and culture has its own aesthetic understanding, all kinds of art and literary products belonging to that society are evaluated within the framework of aesthetics. These products, which the society characterizes "beautiful", have guided the concept of aesthetics throughout history. The most important aim of aesthetics is to determine value judgments
Çocuğun bilişsel, sosyal ve psikomotor gelişimi üzerinden etkili olan mekânın, çocuğun merak duygusunu ve deneyimleyerek öğrenme isteğini desteklemesi önemlidir. Mekân çocuğun günlük ihtiyaçlarını güvenli ve verimli bir şekilde gerçekleştirmesine imkân tanımalıdır. Çocuğun kullanıcı olduğu mekânlarda çocuğun gereksinimlere bağlı olarak birçok standardın değişmesi ve yeni tasarım yaklaşımların benimsenmesi gerekmektedir. Tasarımcının mekânı tasarlarken çocuğun gözünden dünyaya bakmayı öğrenmeli, onun algılama şeklini anlamalıdır. Fakat günümüzde mekân içerisinde çocukların gereksinimlerinin tam olarak karşılanmadığı, çocuklar için uygun atmosferin sağlanmadığı görülmektedir. Bu sebeple tasarımcının eğitim sürecinde çocuğun gereksinimlerini iyi anlamış, varlık çerçevesinin kavramış olması önemli bir noktadır. Bu farkındalık ve nitelikle meslek hayatının içerisinde bulunulması gerekmektedir. Bu noktada çalışmada tasarımın belirleyici faktörlerinden olan çocuk kullanıcının tasarım eğitimi sürecinde ne ölçüde yer aldığının tespit edilmesi amaçlanmıştır. Tasarım temelli meslek eğitimi alan, farklı ölçeklerde mekân üreten; Karadeniz Teknik Üniversitesi şehir ve bölge planlama, peyzaj mimarlığı, mimarlık ve iç mimarlık bölümlerinden 161 öğrenci ile anket çalışması yapılmıştır. Veriler betimleyici ve içerik analize ile değerlendirilmiş, karşılaştırma için kikare testi kullanılmıştır. Çalışmanın sonucunda çocuk kullanıcının eğitim programı içerisinde sınırlı yer bulduğu, verilen derslerin içeriklerinde çocuğa değinilmesine karşın öğrencilerin kendilerini yeterli düzeyde yetkin bulmadıkları tespit edilmiştir.
Çocuk şarkıları, yetiştirilmesi hedeflenen bir çocuk profilinin ortaya çıkartılmasında oldukça önemli bir yere sahiptir. Geçmişte de Gürbüz Türk Çocuğu profilini yetiştirmek için müzik eğitimi alanında adımlar atılmış ve bu doğrultuda birkaç çocuk şarkıları kitabının basıldığı bilinmektedir. Bu kitaplar ve çocuk şarkıları bir repertuvar adına yetersiz kaldığı düşünülse de gün geçtikçe Osmanlı Türkçesi ile yazılmış yeni yeni kaynakların ortaya çıktığını görmekteyiz. Bu doğrultuda günümüzdeki adı Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu geçmişte ise Türkiye Himâye-i Etfâl Cemiyeti elini taşın altına sokmuş, çocukların eğitimi için bir külliyat meydana getirme çabası içerisinde pek çok kitabı basmış ve çocuk şarkıları kitabını da unutmamıştır. Bu Külliyatın 11 numaralı kitabı ise Çocuk Şarkıları üzerinedir. Bu kaynakların günümüz Türkçesine aktarılması ve incelenmesinin çocuk şarkıları repertuvarının genişlemesinde oldukça büyük bir öneme sahip olduğunu görülmektedir. Bu araştırmada nitel araştırma yöntemlerinden tarihi yöntem kullanılmıştır. Kitap içerisinde tespit edilen 12 şarkı, ritim, tonalite, ses sınırı, form, bestekâr, güftekâr, sözler ve konu gibi çeşitli unsurlar dahilinde, kitabın basıldığı yıla en yakın olan 1926 müzik öğretim programı çerçevesinde incelenmiştir. Sonuç olarak, şarkıların hemen hemen hepsinin dönemin müzik eğitiminde kullanılabilir düzeyde olduğu ve genele hitap eden bir kitap olduğu, şarkıların kitaptaki sıra ile incelendiğinde kolaydan zora doğru bir sistem içerisinde tasarlandığı ve pedagojiye dikkat edildiği, Tüm şarkıların beste ve güftekârının Mehmed Bahâ [Pars]'a ait olduğu görülmüştür.
İŞGÜCÜ PİYASASINDA DEZAVANTAJLI GRUPLAR, 2019
Çocuk işçiliği ile ilgili olarak literatürde birçok çalışma yapılmış olduğu bir gerçektir. “Türk İşgücü Piyasasında Dezavantajlı Gruplar” ismi verilen bu kitabımızda ise çocuk işçiler dâhil hemen bütün dezavantajlı gruplar yer aldığı için, çalışmanın amacına uygun olarak bir bütünlük içinde ele alınmıştır. Bu bağlamda bu bölümümüzde en dezavantajlı grupların başında gelen çocuk işçilerin Türkiye’deki durumu ve mevzuat çerçevesinde çocuk işçiliği ile mücadele yöntemleri hakkında bir araştırma yapılmıştır. Bu doğrultuda son yıllarda yapılan yasal düzenlemeler ışığında, nitel veri toplama teknikleri çerçevesinde literatür taraması yönteminden ve ikincil araştırmalardan yararlanarak, bir derleme çalışması ortaya konulmuştur. Bu çalışmada genel hatlarıyla çocuk işçiliği konusu, güncel mevzuat ve kamu kurumları tarafından uygulanan politikalar açısından incelenmektedir. Birinci bölümde çocuk işçiliğinin kavramsal çerçevesi yer almaktadır. İkinci bölümde, dünyada ve Türkiye’de çocuk işçiliğine ilişkin mevcut durum en güncel istatistiklerle ortaya konulmaktadır. Üçüncü bölümde uluslararası boyutuyla çocuk işçiliği ile ilgili hukuki düzenlemeler incelenmektedir. Dördüncü bölümde, Türkiye’de çocuk işçiliği ile ilgili mevzuat ve mücadelede uygulanmış/uygulanan politikalar yer almakta ve nihayet beşinci bölümde ise sonuç ve öneriler sunulmaktadır.
Bu çalışmanın amacı, Guedes, Pereira, Pires, Carvalho ve Canavarro (2013) tarafından geliştirilen Çocuk Sahibi Olma Motivasyonları Ölçeğini (Childbearing Motivations Scale), Türkçeye uyarlamaktır. Ölçek Olumlu Çocuk Sahibi Olma Motivasyonları ve Olumsuz Çocuk Sahibi Olma Motivasyonları alt ölçeklerden oluşmaktadır. Ölçek Lefke Avrupa Üniversitesi Psikoloji bölümünde öğrenim görmekte olan 107 (56 kadın ve 51 erkek) üniversite öğrencisine uygulanmıştır. Ölçeğin yapı geçerliliği için açımlayıcı faktör analizi yapılmıştır. Açımlayıcı faktör analizi sonuçlarına göre, ölçekte bulunan 35 maddenin tamamının 3 faktörde toplandığı ve bu 3 faktörün toplam varyansın %72,8 karşıladığı saptanmıştır. Ölçekteki maddelerin faktör yüklerinin 0,56 ile 0,85 arasında değiştiği görülmüş, ölçeğin tamamı için Cronbach Alpha güvenirlik katsayısı 0,916 olarak bulunmuştur. Benzer ölçek geçerliği için Duyan ve Gelbal (2008) tarafından Türkçeye uyarlanan Barnett Çocuk Sevme Ölçeği kullanılmıştır. Çocuk Sahibi Olma Motivasyonları Ölçeği ve Barnett Çocuk Sevme Ölçeği arasında Pearson Momentler Çarpımı Korelasyonu 0.73 (p<.01) olarak bulunmuştur. Çalışma sonucunda Guedes, Pereira, Pires, Carvalho ve Canavarro’nun (2013) Çocuk Sahibi Olma Motivasyonları Ölçeği’nin Türk toplumundaki genç bireyleri için geçerli ve güvenilir bir ölçme aracı olduğu belirlenmiştir.
Loading Preview
Sorry, preview is currently unavailable. You can download the paper by clicking the button above.