Academia.edu no longer supports Internet Explorer.
To browse Academia.edu and the wider internet faster and more securely, please take a few seconds to upgrade your browser.
2020, Çağdaş sanatta iğrenç imgeler: Abject sanatı
REPULSIVE IMAGES IN CONTEMPORARY ART: ABJECT ART Abject art made in Whitney Modern Art Museum in 1993: Repulsion and Desire Exhibition presents an anthology of artists, who use objects that awaken repulsion in the human mind, works that include taboo issues, and then this education is called abject art. According to Kristeva abject is the one which annoys a body or a whole and this is why it is the one taken radical decisions on. This hurl action reaches out from alienated ones from their bodies to the ones alienated from society. This work goes around some productions fronting taboo issues in art fields together with theoretical discussions. ÇAĞDAŞ SANATTA İĞRENÇ İMGELER: ABJECT SANATI 1993 yılında Whitney Modern Sanat Müzesinde yapılan Abject Art: Repulsion And Desire sergisi, tabu konular içeren ve insan zihninde tiksinti uyandıran nesneleri kullanan sanatçıların eserlerinden bir seçki sunmuş ve akabinde bu eğilim Abject Sanatı olarak adlandırılmıştır. Abject, Kristeva'ya göre bir düzeni bir bedeni ya da bütünü rahatsız eden ve bu nedenle radikal olarak atılmış olandır. Bu atma eylemi bedenden dışlananlardan toplumdan dışlananlara kadar uzamaktadır. Bu çalışma, sanat alanında tabu konulara yönelen bazı üretimleri teorik tartışmalar ile beraber ele almıştır.
Idil Journal of Art and Language, 2016
Çağdaş sanatla birlikte sanatçı, eser ve izleyici bağlamında birçok değişim meydana gelmiştir. Hazır nesne, performans temelli çalışmalar, video gibi yeni anlatım biçimleri yaygınlaşırken sanatçılar estetik kaygıları bir tarafa bırakarak kendilerine yeni meseleler edinmişlerdir. Genel geçer yargılara bir başkaldırı niteliği taşıyan birçok akım ve hareketten kaynağını alan çağdaş sanatın temelleri 20. yüzyılın ilk yarısına kadar dayanmaktadır. Bu süreçte sanatçıların evrenselleşen kurallara bağlı kalmayı bırakarak bireysel ifadelere yöneldikleri görülmektedir. Bu nedenle çağdaş sanatın anlaşılması, mevcut bir teoriyi izleyen sanat anlayışlara nazaran daha zordur. Genellikle toplumsal sorunları ele alan çağdaş sanatçılar, fikirlerini önceki dönemlerden farklı ve şaşırtıcı bir şekilde ortaya koyma çabası içine girmeye başlamışlardır. Bu dönemde sanatçıların çalışmalarında metaforik anlatımın ön plana çıktığı görülmektedir. Soyut düşünmede önemli bir role sahip metaforların sanatçılar tarafından kullanımı sanat eserlerini bir çeşit metafor olarak karşımıza çıkarmaktadır. Tarih boyunca metaforların sanatsal bir ifade aracı olarak kullanıldığını görmek mümkündür. Çağdaş sanatta kullanılan metaforlar incelendiğinde sanatçıların geçmiş dönem sanatçılarından farklı amaçlara sahip olması paralelinde alışılmadık ve aynı zamanda anlaşılması zor metaforlar ürettiği görülmektedir. Bu çalışmada metaforik anlatımı sıklıkla kullanan çağdaş sanatçıların kullandığı metaforlar farklı sanat formlarından seçilen örnekler üzerinden incelenmiştir. Sanatçıların metaforik düşünce sürecine nasıl girdikleri ve bunu sanatsal bir ifade aracı olarak nasıl kullandıkları ortaya koyulmaya çalışılmıştır.
E-journal of New World Sciences Academy, 2019
SANATTA DİYALEKTİK İMGE ÖZ Diyalektik düşünme yöntemi, yalnızca felsefe ve pozitif bilimlerde değil, sanatta da bir tür kuramsal koşul olarak algılandığında, yeni fikirler yaratabilme potansiyelini içerisinde taşımaktadır. Dolayısıyla, sanatta; Eizenshtein'dan Picasso'ya değin belli bir düşünsel yöntemi temel alan sanatçılar, kendi alanlarına ilişkin yeni düşünme biçimlerinin temelini, bu türden bir zihinsel kavrayış üzerine kurmuşlardır bir bakıma. Söz konusu diyalektik düşünce biçimine ilişkin, sanat alanına karşılık gelen terminoloji ise: "diyalektik imge" kavramıdır. Sanatta modern anlamda bir tür tanımlama ve anlamlandırma işine girişen ilk kuramcı ise Alman düşünür Walter Benjamin'dir. 1927 yılında başladığı "Pasajlar" (The Arcades Project) eseri, Benjamin'in öldüğü tarih olan 1940 yılına değin yüzlerce sayfa yazdığı; ancak tamamlayamadığı araştırma ve inceleme yazılarını kapsamaktadır. Bu makalede, Benjamin'in "diyalektik imge" kavramı, sanat disiplinlerinden; sinema, resim ve heykel sanatına ilişkin, kimi sanatçıların yapıtlarına odaklanılarak, söz konusu sanat alanlarındaki karşılıklı etkileşim, yapılandırma ve çözümleme olanakları üzerinde durulmuştur.
2023
Narsisizmin kökenine inilen bu araştırma onun belirsizliğe düşen bir olgu olduğunu göstermektedir. Narsisizm doğası gereği toplumsal anlamda farklı kavramlarla özdeşleşen bir olgu olarak var olagelmiştir. Narsisizm bu belirsizliğe ve farklı kavramlarla bir bütün olarak ilerlemesine rağmen birçok sanatçının söylemlerinde ve eserlerinde enteresan, kıymetli ve esrarengiz görülmesini sağlayan şeyin ne olduğu konusu tüm dönemlerde dikkatleri üzerine çekmeyi başarmıştır. Çalışma ana problemi olarak narsisizm kavramını araştırmacının çalışmalarıyla ilişkili olarak ele almaktır. Çalışmada araştırmacının işlerinde narsisizm olgusunun nasıl kullanıldığı, narsisizmin hem plastik hem de kavramsal olarak eserlere katkılarını ortaya koymak amaçlanmaktadır. Makalede yöntem olarak geçerliliği ve güvenirliliği yüksek olan betimsel araçlar kullanılmıştır. Makalenin temel ilkeleri nitel araştırma paradigmasına dayalı olduğundan bu makale bir durum çalışmasıdır. Makalede "Kavramsal ve plastik açıdan narsisizm olgusu araştırmacının eserlerinde nasıl ve ne şekilde yer edinmiştir?" sorunsalı tartışmaya açılmıştır. Araştırmacının eserleri, tematik içerik analizi yaklaşımları ile ele alınmıştır. Tematik analizden elde edilen veriler sanat temelli (ABR-Art Based Research) araştırmanın temellendirilmesinde öncülük etmiştir.
Ulakbilge Dergisi, 2018
Together with the depression of modernism, the end of its great narrations gave a start to the postmodern process. With this process, the problem of identity examined the current structures in areas of language, discourse and culture and tended to reconstruct them after 1970. Even though Battali used the notion of abject for the first time, it is Kristeva who discussed it in the Postmodern process, together with the identities. According to Kristeva, abject is the feeling that is felt during the period in which mother-child bodies separate from each other. This feeling is also felt during the period in which the body is separated from its own wastes. Kristeva has defined the notion of abject over biological relations. Defining the female body and its sexual wastes as abject compared to the separated male child and re-objectifying the outer body with the notion of beauty has been a subject discussed by the second-wave feminists and artists in a criticizing way. It is discussed that the female body becomes performative and gets ahead of being vital and the person is alienated from her body, together with the sexual wastes' abject position that is obtained through separating the female body's only outer surface from the inner surface. As the focus of the feminist body theory, the development of the "talking being" by Kristeva and preference of the artists to make abject art as a performance art is of importance in terms of facing the abject. In this study, the Carolee Scheemann's performance called Interior Scroll will be examined and researched into as an example of seductiveness of female body as an abject art, in performance art.
Ulakbilge Dergisi, 2017
With the rapidly evolving technology of the 20th century, advertising has become more functional and more accessible to every field. The relationship between advertising and art continues to increase. After the examination of modern art with technology, the artwork needed to introduce and accept itself in domestic and foreign markets. Societies unaware of each other have laid the foundations for a universal understanding of art, through the emergence of international boundaries and communication through technological possibilities. With this understanding, the artwork has become more meta and lost its glory in aesthetic context, but it has gained the ability to reach wide masses in a competitive environment thanks to advertising. While advertising is the medium of communication in which the primacy created the capitalist order in its own internal dynamics, it later increased its power of influence and visibility by making use of the awareness of art. While the distinctive features of advertising and art are more evident and visible in modern art, these distinctive features, which are evident in modern art, have gradually begun to resemble each other and become obscure. In this study, literature and archive scanning were used as descriptive analysis methods to determine and interpret the relationship between the daily advertising and painting art from the past. In addition, this research has been compiled with an integrated method, including examples of the relationship between contemporary art and advertisements that benefit from different disciplines. It seems that there is a close association of art and commercial in the examination made. In today's art trends, from the birth to the consumption of the art work, it can be said that the advertisement has an important place. Even today, it is much harder to determine what is art and what is advertised.
Anadolu Üniversitesi Sanat & Tasarım Dergisi, 2016
Yüzyıllardır yeni arayışlar içerisinde olan insanoğlu kendini ifade etmek ve düşüncelerini dışa vurmak için çok çeşitli yollar denemiştir. İzleyicinin, eserin bir parçası haline dönüşerek, gözlemlemeye devam ederek, "keşif yolculuğunu" sürdürmesi ve beklenenin ötesine geçmesi günümüze ait bir buluş değildir. Sanatçı ve tasarımcı sadece bugün değil, çok daha öncesinde de görünen ve görünenin ötesindeki gerçeklik ile ilgilenmiştir. Bilimsel buluşların ve teknolojinin getirileri ile kendi sahasını genişleterek, yenilikleri deneyimleme imkanı bulan sanatçı, mesajını iletmek kaygısını her dönemde yaşamıştır. Bakış açısını değiştirmek ve sürprizler yaratmak üzerine kurgulanmış hikayesi, seyirci ile buluştuğunda, ister kağıt üzerinden hayata aksın, isterse mekan ya da ekran, çıkarılan sonuç o mesajın söylemek istediği kadardır. Yazıyı, görüntüyü bir yemeğe eklenen bir malzeme gibi yoğurarak, kendi tarzını bilimsel gelişmeler eşliğinde sunan sanatçı ve tasarımcı rönesanstan itibaren anamorfik denemeler ile yepyeni lezzetler peşinde koşmaktadır. Tarihi 1400' lü yıllara dayanan bu teknik, daha sonraları sinemada da kullanılagelmiş ve günümüzde de modern sanatçılar tarafından denenmiş ve geliştirilmiştir.
Idil Journal of Art and Language, 2018
In this article, two valuable artists such as Leon Golub and Botero are aimed to be introduced and examined in terms of form and content, in which the subject of direct torture is very unrecognized in our country. Leon Golub refers to the torture of his victims, with his indifferent stances and attitudes, in his paintings titled "mercenaries". These large-scale paintings of the artist have powerful expressions and expressive influences on the painting of the figures, painting on a piece of linen cloth, Leon Golub does not give hints about violence and victims' nationalities in his paintings. Thus, the artist sees violence, torture, painful nationalities, as the problem of humanity of all races. In Botero's paintings, the opposite is the case. After the American invaders invaded Iraq, the artist had a great humiliation in the Ebu Garib Prison on the subject of torture they had done to prisoners. Botero has created his paintings with flawless fantasy reality with clean, rigorous brush driving techniques. In the pictures, the fear and worries of the victims are tortured, bleeding, out of their cute fat bodies. This artist's ironic approach makes the horror of the laborer, who ignores human dignity, deeply appraised the ruthlessness. As a result, violence and torture are marital attitudes and behaviors that threaten man's unique life, and which depress humanity. The artists have made pictures that negate the torture of violence this past day. Leon Golub and Botero's expressive and ironic different approaches to the subject are strong indications of expression differences in contemporary art.
Idil Journal of Art and Language, 2019
Sanat, sınırları zorlayan yapısıyla dünyayı işleyen, genişleten ve çoğaltan, geleceğe göndermelerde bulunan bir işleve sahiptir. Ütopyacı özü ve ütopyayla ilişkisiyle bize başka dünyaların mümkün olduğunu gösterir. Tarihsel süreçte ütopyacı itki her zaman sanatla ve duyusal formlarla ilişkili bir şekilde çalışmıştır. Tür açısından melez yapıda olan ütopyalar edebi olanla siyasi olanı kaynaştırır. Sanatın ütopyacı özü 19. yüzyılın toplumsal ütopyacılarının armonik toplum tahayyüllerinde de merkezi bir konumdadır. Ütopyacı düşünürler Fransız Devriminin vaatlerini gerçekleştirmeye çabalayarak hayatın sanata dönüştüğü armonik toplumlar ve ideal sistemler düşlemişlerdir. Tüm bu ütopyacı fikir ve girişimler, içinde oluştukları toplumun ihtiyaçlarına karşılık verme arzusundan doğmuş ve toplumun dönüştürülmesinde sanatın ve sanatçıların öncülük edeceğine inanmışlardır. Ütopyalarının asıl mirasçıları ise avangard sanatçılar olmuştur. Araştırmada ütopyanın bir anlatı türü olarak genel yapısı ortaya konulduktan sonra sanatın ütopyacı yönü ve ütopyayla olan ilişkisi, betimsel analiz yöntemiyle incelenmiştir. Sanat ve ütopya kavramlarının çok geniş bir kapsama alanına sahip olmaları nedeniyle araştırmada sınırlılık oluşturma gereği duyulmuştur. 19. yüzyılın Romantik ütopyalarında ve armonik toplum tasarılarında sanata ve sanatçıya merkezi bir rol veren ütopyacı düşünürler üzerinde durulmuştur. Romantik ütopyacı düşünürlerin ütopik toplum tahayyülleri, estetik tarihinde ve avangard hareketler üzerinde etkili olmuştur. Avangard sanatın bütün eleştirilerinin ve yıkıcılığının kaynağında "yeni bir toplum ve yeni bir insan" arzusu ile umudu ve ütopyacı itki vardır.
Tekstualia, 2017
What would inhuman art be? Would it involve the negation of art as such? Jean-François Lyotard’s philosophy provides guidelines for the search for answers to these questions. Lyotard’s thought is focused precisely on what he calls „inhuman”, which becomes one of the central terms of his complex and multifaceted philosophy. In his discussion of the inhuman, Lyotard refers to the forces that a human being cannot control, the affective sphere that he also identifi es as the Thing. Lyotard endeavors to inverse the meaning of concepts and shows how the human undergoes a transformation into the inhuman, while the inhuman becomes fully human. Therefore, the subject of the article is the Thing, which is deep-rooted and belongs to what is inhuman in us, as well as the description of the sensuous event sparked when we are confronted with a work of art.
2017
Bu makalede, Amerikan Soyut Sanatın en önemli iki temsilcisi olan Willem De Kooning ve Jean Dubuffet'in 1950-53 yılları arasında ele aldıkları "kadın" konulu resimleri incelenecektir. İlk olarak De Kooning'in bu yıllar arasında gerçekleştirdiği "kadın serisi" resimleri görseller eşlinde incelenecek, düşünsel, psikolojik ve tarihsel kökenleri ile ilgili saptamalar yapılacaktır. Daha sonra Dubuffet'in sanatsal ve dünya görüşü ele alınarak, bunun kadın konulu resimlerine yansıma biçimi incelenecektir. Bu çalışma süresince kadın konusu üzerinde çalışmalarını oluşturan iki ressamın konuya ilişkin hareket noktaları, uygulamada benzer ve ayrışan noktaları, konu üzerindeki düşünsel, psikolojik yönelimleri örnekler eşliğinde çözümlenip açıklanmaya çalışılacaktır.
Idil Journal of Art and Language
Doğa, insan ve sanat diyalektik açıdan yüzyıllardır ortaya çıkmış süreçler olarak aralarında niteliksel farklılıklar olmasına karşın kendi içlerinde derin bir birliktelik içermektedir. Günümüz sanatının çoğulcu yapısı ve gelişen teknolojinin sanat ile kitle kültürü arasındaki bağları güçlendirmesi, sanatçıların yaratma ve iletişim kurma yöntemlerini farklılaştırmıştır. Sanatçılar günümüzde doğayı estetik bir araştırmanın verimli bir parçası olarak görmekten ziyade kimlik, yabancılaşma, yaşam, ölüm, ekoloji, doğum, yok oluş, çok kültürlülük gibi bir dizi yeni kavramın açıklanması için bir metafor olarak seçmişlerdir. Güncel sanat pratikleri içerisinde doğadan yola çıkılarak oluşturulan metaforlar izleyiciye geleneksel sanat anlayışının dışında yeni anlatım olanakları sunarken ifadeyi değiştirip yoğunlaştırmıştır.
Sanat tarihi dergisi, 2020
Ad Reinhardt is an artist who shaped the American art market in the 1950s and 1960s both with his writings and his paintings. Reinhardt studied black paintings, which are all in the same format between 1960-66, by linking philosophies such as Neo-Platonism and Zen Buddhism to the East-West tradition of pure painting. For Reinhardt, the traditional texts of Buddhism, Hinduism, and Christian mysticism were intellectually intriguing sources that provided a rich basis for the increasingly complex and difficult to understand structure of black paintings. What fascinates Reinhardt about Zen and some mystical fields is that they relate to the concepts of meaninglessness and emptiness, and that they meet the artist's need for telling the abstract in a different way. The artist, who rejects the understanding of making a mimetic painting by moving the picture beyond being visible, defines his work as a logical development of his personal art. The aim of this study is to determine his subjectivity in the art of the 20th century by revealing the formal and conceptual foundations of black square paintings produced by Reinhardt. In the study, which was prepared based on literature review, the black square paintings produced by the artist between 1960 and 66, which are all in the same format, were examined formally and conceptually, and his understanding of art was evaluated and the evaluation was supported by his own discourses and related resources. The data were obtained from online magazines, books and newspapers in addition to the printed sources obtained from local and foreign literature. In the first part of the article, the early works of the artist are addressed and the factors that pave the way for the formation of black square paintings are discussed. In the second part, the process of making these paintings is discussed and analyzed technically and formally. In the last part, the reasons of the viewer's mutual dialogue with the work, the perception of the paintings and its being considered as the slow art are discussed conceptually. According to the findings, it was understood that there was a need for a slowdown similar to the eastern art and meditations that Reinhardt was philosophical and literary influenced in perception of his black format paintings, which he started in the 1960s. In order to establish the relationship between the work and the viewer, it was seen that the viewer needed more time, patience and focus than the time allocated to any work. Therefore, it is determined that the works of the artist, who aimed to create changes in the perception of the viewer with this conceptual experience called slow art, show resistance to instant consumption.
Tarihsel süreçte bir eylemsel tavır ve estetik karşıtı olarak yıkım, farklı sanat türlerinde sanata kaynak oluşturmuştur. Kavramın sanat alanında uygulamaları, II. Dünya Savaşı sonrası kaos ortamında belirgin bir artış göstermiş ve Oto Yıkıcı Sanat, Sanatta Yıkım Sempozyumu kapsamında sanatın varlık nedeni olarak kabul edilmiştir. Oto Yıkıcı sanatçılar, Gustav Meztger ve Raphael Montanez Ortiz tarafından yazılan manifestolar ile ilkeleri belirlenen yıkıcı sanat, psikolojik, sosyal ve politik şiddete karşı bir direniş biçimi olarak kullanılmıştır. Politik eylemlerle, radikal sanat hareketlerini birleştiren Gustav Metzger ve yıkım kavramı çerçevesinde gerçekleştirdiği çalışmaları, yıkıcı sanat anlayışının gelişmesinde belirgin rol oynamıştır. Oto Yıkıcı Sanat, Sanatta Yıkım Sempozyumu ve Gustav Metzger pratikleri kapsamında gelişim gösteren yıkıcı sanatın tarihsel gelişim süreci, kapsamı ve işlevi araştırmanın konusunu oluşturmaktadır.
2. ULUSLARARASI SANAT SEMPOZYUMU SÜRÜM 21, 2017
MSGSÜ Sosyal Bilimler Dergisi, 2020
Ekspresyonizm, XX. yüzyıl insanının karşı karşıya kaldığı büyük toplumsal ve sarsıcı dönüşüme dair kaygılarını yansıtan bir estetik dil ve sanatsal tavırdır. Bu dil ve tavır, insan hayatına dair çoklukla karanlık addedilen konu ve temalar üzerinde sıklıkla durmuştur; bunların arasında kaygı, sıkıntı ve huzursuzluk önemli bir yer tutar. Bazı Ekspresyonist sanatçılarsa, özellikle I. Dünya Savaşı ile birlikte, savaşın son derece somut sonuçlarından olan dehşet ve teması üzerinde durmaktadır. Bu metin, Ekspresyonist imgenin bahsedilen temaları ele alışını, hem resim ve hem de sinema alanından seçilmiş örneklerle ele almaktadır.
Tykhe Sanat ve Tasarım Dergisi, 2019
Seksenli yıllardan sonra değişen sosyokültürel yapı ile beraber sanatçılar beden ve üzerine süregelen çalışmalarında, bedene dair olan her “şey”i üretimlerinde çeşitlendirerek kullanmaya başlamışlardır. Bedenin içeri ve dışarısı ile olan ilişkisi, bedenin politik bir yapı olarak değerlendirip meta malzeme olarak sunulması ve kamusal bir yaratım olarak bedenin tekrar inşa edilmesi gibi güncel konuların yaratımı için beden sıvılarının kullanılmaya başlanması ile beraber Abject (iğrenç) kavramı ile karşılaşıyoruz. Lacan ve Bataille’nin çalışmalarından yola çıkılarak kavramlaştırılan “abjection” kavramı, Kristeva’nın çalışmalarında beden, öz ve nesne arasındaki sürecin tamamı olarak görülür. Bu bağlamda dışarıda kalanın içten atılış süreci ve dışarıda oluşturduğu yeni yapının sınırları iğrenç olarak tanımlanmaya başlanır. İğrenç olan nesne aynı zamanda sınır belirleyici olan nesne olarak da ele alınır. Bu noktada karşıt nesne ile olan bağ ve bu nesnenin iğrençleşme sürecinde bedenin üstlendiği görev tanımlanmaya çalışılır. Bir anlamda yaratılan yeni nesnenin “öz” den kurtuluş sürecine dair bir okuma gerçekleşmektedir. Bu çalışma sanat üretiminde sınırların kaygan hale geldiği sosyokültürel bir dönemin üretimi olan bu kavramın sınır yaratma çabası ve bedenin yeniden yorumlanışı üzerine bir araştırma metni sunmaktadır.
Journal of Humanities and Tourism Research, 2022
Görselliğin cinsiyet ayrımında kadınlar, erkek sanatçıların psikolojik, kültürel ve toplumsal deneyimlerinin sınırlarında şekillendirilmişlerdir. Kadınların belli sınırlar dâhilinde imgeleştirilmelerinin en önemli nedeni, onları tıpkı doğa gibi denetim altında tutma isteğinden ve çabasından kaynaklanmıştır. Sanatın her döneminde görülür ki, sanat yapıtları yalnızca sanatçının bireysel ve düşsel dünyasını yansıtmakla kalmamış birçok dış etkenle yönlendirilmiştir. Kadın imgesi, zamanın gereklilikleri, hâkim olan güçlerin etkisiyle şekil ve form değiştirmiş ancak erkeklerin denetimindeki bir varlık ve cinsel bir nesne konumundan çıkmayı başaramamıştır. Günümüzde halen çıplaklık denince ilk akla gelen, cinsellik ve erotizmi çağrıştıran kadın bedeni, geçmiş yüzyıllardan kalma, erkek dünyasının düşünce geleneklerinin mirasıdır. Bu çalışmada eril iktidar gözüyle yaratılan kadın imgesinin, geçmişten günümüze hangi sebeplerle ve ne tür düşüncelerle sanatın vazgeçilmezi olduğu konusu irdelenmiştir. Feminist sanatın yaratılan imgelemi ne gibi değişikliklere uğrattığı, günümüzde çağdaş sanatta yaratım unsuru olarak kadın bedeninin niçin hala popülerliğini koruduğu, sanat tarihi ve insanlık tarihinin ilk gününden bugününe sunulan kadın imgelerinin temsillerinden örnekler gösterilerek açıklanmaya çalışılmıştır.
Loading Preview
Sorry, preview is currently unavailable. You can download the paper by clicking the button above.