Academia.edu no longer supports Internet Explorer.
To browse Academia.edu and the wider internet faster and more securely, please take a few seconds to upgrade your browser.
2021, Osmanlı Araştırmaları
On the eve of the Ottoman-Russian War of 1768-1774, there was a belief that the Ottomans were losing their bridge-building skills as they had not fought in the Danube region for nearly 30 years. This study principally aims to test whether this was really true. The method for testing it lies in the secondary aim of the study: to holistically reveal the floating bridge activities carried out by the Ottoman Empire on the Danube River and beyond during the war. Within the scope of these two aims, the Ottoman chronicles and archive sources were examined. As a result of the review, it was observed that the Ottomans assigned a bridge official called an "emin" to organize this work, and this official organized widespread activities in order to bring raw and finished materials, as well as skilled and unskilled personnel from near and distant environments to bridge sites. Bridge activities were carried out in Isaccea, Silistra and Tutrakan on the Danube, as well as on the Dniester, Pruth and Oltu rivers beyond the Danube. Despite some problems and the lack of engineering experience in bridging activities, the Ottomans appear to have performed floating bridging activities in this period at an appropriate level.
Türk Harp Sanayii Tarihi Sempozyumu, 2022
M.S. 552-745 tarihleri arasında Moğolistan merkezli ve iki dönem olarak hüküm süren Gök Türk Kağanlığı, sadece tarihi açıdan değil kültürel açıdan da sonraki dönemlerde gördüğümüz bütün Türk devlet ve boylarının bir öncüsü olmuştur. Gerek mimari gerekse heykelcilikte günümüze kadar gelen örnekler, Gök Türk Kağanlığı dönemindeki gelişimi bizlere anlatmaktadır. Biz bu çalışmamızda, resmî adı Türk Kağanlığı olan Gök Türk Hanedanı dönemindeki taş heykeller üzerinde görülen silah figürlerini inceleyeceğiz. İnsan heykellerinde görülen silah figürleri, dönemin silah sanayii hakkında bize bilgi vermektedir. Ayrıca bu silahlar toplumsal statüyü ve sosyal hayatı da bize anlatması bakımından önem taşımaktadır.
1768-1774 Osmanlı-Rus Savaşı Yıllarında Çapanoğulları, 2018
BOZOK ÜNİVERSİTESİ VAKFI 1994 h t t p : / / b o z o k s e m p o z y u m u 3 . b o z o k . e d u . t r 03-05 Mayıs 2018 YOZGAT III. ULUSLARARASI BOZOK SEMPOZYUMU Bölgesel Kalkınma ve Sosyo-Kültürel Yapı 3 rd INTERNATIONAL BOZOK SYMPOSIUM Regional Development and Socio-Cultural Structure
Trakya Üniversitesi'nin 40. Yılına Armağan, 2022
Uluslararası bilimsel değerleri benimseyen, analitik düşünen, özgüveni yüksek, girişimci bireyler yetiştirmeyi amaç edinmiş, bilimsel araştırmalar ve ürettiği hizmetlerle gerek Edirne'ye gerekse Balkanlar'a toplumsal fayda sağlayan Trakya Üniversitesi, 2022 yılında 40. kuruluş yılını kutluyor. 40 yıllık bu çınarın gerek amaçları gerekse sağladığı faydaların bundan sonra da devam edeceği aşikâr. Üniversitemizin 40. yılını geride bıraktığımız bugünlerde, Rektörümüz Prof. Dr. Erhan Tabakoğlu'nun isteği üzerine Trakya Üniversitesi'nin 40. Yılına Armağan adıyla hazırlamış olduğumuz kitabı sizlere takdim etmekten büyük bir heyecan ve kıvanç duyuyoruz.
1768-1774 Osmanlı Rus savaşları sonrasında Kırım, Osmanlı Devleti’nden ayrılarak sözde bağımsız devlet statüsü kazanmıştı. 1782 yılında Kırım’da çıkan isyan üzerine Rusya müdahale etmiş ve 1783 yılında yarımadayı ilhak etmişti. Osmanlı Devleti, kaybettiği ilk İslâm toprağı olan Kırım’ı Rusya’dan geri almak için askeri hazırlıklara başlayarak 1787 yılında Rusya’ya savaş ilan etti. 1774 Küçük Kaynarca Antlaşması ile Rusya’ya bırakılan Kılburun Kalesi Osmanlı hâkimiyetinde olan Özi Kalesi’nin hemen karşısında yer almakta idi. Osmanlı kuvvetleri öncelikle bu kaleyi Rusya’dan alarak Kırım’ın batısında güvenliği tesis ettikten sonra bu yönden Kırım’a askeri harekâtta bulunacaktı.Bu amaçla Kılburun yarımadasına çıkartma yapılmış göğüsgöğse muharebeler cereyan etmiş fakat savunması güçlü olduğu için kale zapt edilememiştir. Osmanlı ordusunun Kılburun’daki başarısız çıkartma harekâtı ona pahalıya mal olmuş nitekim bu vaziyetten kuvvet alan Ruslar kısa sürede Özi Kalesini işgal etmiş, bu hadiseler ise Osmanlı aleyhine savaşın seyrini yönlendirmiştir. Diğer yandan Hocabey, Özi Nehri ve Doğu Karadeniz’de de şiddetli Türk-Rus muharebeleri cereyan etmişti. Bu savaşlarda da bir varlık gösteremeyen Osmanlı Devleti, Kırım’ı Ruslardan geri almak için giriştiği savaşlara, Özi ve Hocabey’i de kaybettiği 1792 Yaş Antlaşması ile son vermek zorunda kalmıştır. ABSTRACT After Turco- Russian wars of 1768-1774, Crimea gained so-called independence from the Ottoman Empire. Because of a revolt that broke out in Crimea, Russia militarily intervened in 1782, then invaded the peninsula in 1783. The Ottoman Empire began military preparations to retrieve the first loss of Muslim territory, Crimea, and declared war on Russia. Kinburn Fortress given to Russia with the Treaty of Kuchuk Kainarja 1774, was located right across Ocakov Fortress which belonged to the Ottoman Empire. Ottoman forces, first, planned to retrieve this fortress from Russia to provide the security in western Crimea, then start a military operation to Crimea in this direction. To this end an assault was made to Kinburn Peninsula, a close combat took place, but Ottoman forces could not capture the fortress because of the strong defence. This unsuccesful assault cost the Ottoman Empire a lot and Russia, strenthened by the situation, captured the Ocakov Fortress in a short time. These incidents, changed the course of war to the disadvantage of the Ottoman Empire. On the other hand violent clashes took place in Odessa, Ochakov River and Eastern Black Sea. The Ottoman Empire unable to achieve success had to end the war, which it ventured in order to reclaim Crimea, with Iaşi Treaty.
The first of the two attempts to ensure peace during the six-year-long war (1768-74) between the Ottoman Empire and Russia was the negotiations held near the town of Focsani on the border of Wallachia and Moldavia. The importance of the Focsani Negotiation is that the independence of Crimea, which was an Ottoman Muslim territory, came to the fore in an interstate negotiation with the Ottoman caliphate. Therefore, these are interesting diplomatic processes in which a political issue was in question with its divine qualities. Since the Russian representatives recognized Crimea's independence as the precondition, and the Ottomans disagreed, claiming it against the religion of Islam and the Caliphate, the meeting ended with disagreement without negotiating on subsequent articles despite long discussions. This article analyses the Focsani Peace Negotiations briefly mentioned in the literature of eighteenth century Ottoman-Russian relations first time separately with the personal and political performances of Ottoman and Russian negotiators. Thus, it predicts the effect of diplomatic initiatives on the war process and how the losses and gains of each side shaped their political future. The study benefits from chronicles written by eyewitnesses, secondary sources, and official documents related to the subject.
1787-1792 Osmanl-Avusturya, Rus harplerinde Bender Kalesi'nin Ruslarca işgali.
1877-78 Osmanlı-Rus Harbi birçok yönüyle incelenmiştir. Fakat savaşın seyrine etki eden deniz lojistiği kısmı yeterince irdelenmemiştir. Çalışmamız bu nokta da Rus vapurları tarafından kaçırılan, içerisinde önemli savaş planlarının ve çok sayıda yaralı Osmanlı askerinin taşındığı Mersin Vapurunun kaçırılış hikâyesini ele almaktadır. Zira Rus tarih yazımında önemli bir hadise olarak yer alan bu olay bu savaşın seyrine etki etmiş ve ünlü Rus ressamlarının çizimlerinde yer almıştır. Bunların yarı sıra savaş süresince Karadeniz sahilleri Osmanlı gemilerince kısmen abluka altında olmasına rağmen hiç bir engellemeyle karşılaşmadan Mersin Vapurunun ele geçirip götürülmesi Osmanlı Mebusan Meclisinde de hararetli tartışmaların yaşanmasına neden olmuştur. Bu yönüyle karmaşık ilişkiler ağı neticesinde ele geçirilen bir Osmanlı vapurunun kaçırılış hikâyesi hem Osmanlı hem de Rus kaynakları kullanılarak ele alınmaya çalışılmıştır.
GÜNEY KAFKASYA'DA RUSYA-İRAN NÜFUZ MÜCADELESİ, 2020
Rusların XVIII. asrın sonlarından başlayarak, XIX. asrın ilk çeyreğine kadar Güney Kafkasya'ya yayılım göstermeleri, birçok cephede mücadele vermeyi gerektiren tarihsel bir süreç yaratmıştır. Savaş ve diplomasi ile şekillenen bu oluşum sürecinin sancıları bugün dahi hissedilmekle birlikte, söz konusu dönemde Rus işgaline karşı takınılan tutumların yaratmış olduğu husumetlerin de henüz aşılamadığı gerçeği ile yüz yüze kalınmaktadır. Çariçe II. Katerina (1762-1796) döneminde Kafkasya'ya adım atan Rusya, bölgede kalıcı olmak adına büyük bir mücadele vermiştir. Doğa şartları, Osmanlı ve İran'ın bölgesel nüfuzu, feodal güç odaklarının çetrefilli politikaları ve en nihayetinde Rus idaresine girme konusunda direnç gösteren Kafkas halklarının haklı direnişleri, bu süreci oldukça sancılı hâle getiren faktörler olmuştur. Bu çalışma, Güney Kafkasya'nın Rusya sınırlarına dâhil edilmesini, belli başlı olaylar üzerinden irdelemekte ve sürecin tüm bileşenleri ile birlikte ne şekilde vuku bulduğu konusu üzerinde yoğunlaşmaktadır.
Studies of the Ottoman Domain
Öz Bu çalışma 1788-1791 yılları arasında gerçekleşen Osmanlı-Avusturya Savaşı sırasında Osmanlı tarafından alınan esirler konusuna odaklanmakta ve savaşı neticelendiren Ziştovi Antlaşması'nın yedinci maddesine göre esir mübadelesinin ne şartlarda gerçekleştiğini incelemektedir. Bu kapsamda hukukî ve pratik uygulamalarıyla Osmanlı'da savaş esirleri meselesi de tartışılmaktadır. Savaşta esir alınan Avusturyalıların İstanbul'a ve diğer Osmanlı eyaletlerine dağıtılırken takip ettikleri güzergah ile esirlerin tahliyesi sırasında izlenilen yol ve yöntem detaylandırılmaktadır. Avusturyalı esirlerden İslamiyet'i tercih ettikleri için Osmanlı tarafında kalacak olanlar ile Hristiyanlık üzere oldukları için Avusturya tarafına teslim edileceklerin tespit işlemleri yetkilileri en çok uğraştıran mesele olmuştur. Esirlerin tahliyesini düzenlemek üzere görevlendirilen mübaşirler ile esirleri teslim alacak Avusturyalı konsolosların yetki ve sorumlulukları bir diğer inceleme konusudur. Esirlerin nerelere dağıldıklarına dair bir araştırma bize, geniş Osmanlı coğrafyasına dağılmış bir Avusturyalı esir kitlesi olduğunu örnekleriyle göstermiştir. Esirlerin kimliklerine yönelik araştırma ise, esirlerin dört yaşından altmış yaşına kadar kadın, erkek ve çocuklardan müteşekkil oldukça geniş bir grubu kapsadığını; esir sahipleri söz konusu olduğunda farklı meslek grupları ve farklı milletlerle kimliklerin hayli çeşitlendiğini ortaya koymaktadır. Tahliye sırasında karşılaşılan güçlükler ve Avusturya tarafının şikayet ettiği hususlar makalenin bir diğer konusudur. En fazla şikayet konusu olan çocuk esirler meselesine ise müstakilen değinilmektedir. Avusturya tarafından alınan Osmanlı esirleri konusu da örnekler doğrultusunda ele alınmaktadır. Abstract This study focuses on the war captives taken by the Ottomans during the Ottoman-Austrian War between 1788-1791 and examines the conditions under which they were evacuated according to the Sistova Treaty. In this context, the issue of prisoners of war in the Ottoman Empire is discussed with its legal and practical implications as well. Under the themes of distribution and evacuation of captives, the route through which the Austrian war prisoners were distributed is studied, as well as the plans and methods used during their evacuation. The most troublesome issue for the authorities has been the determination of the Austrian prisoners converted to Islam since they would remain on the Ottoman lands while those who kept Christian belief would be delivered to Austria. The duties and responsibilities of the Ottoman officials who would handle the evacuation of captives and the Austrian consulates who would take over them are another topic of the article. A survey about where the captives were scattered in the Ottoman Empire exhibits that there was a huge group of captives spread all over the vast Ottoman geography. An analysis of the captives depending on identities shows the age range varies from four to sixty, and the group, besides men, was including women and children as well. Owners of captives were also diversified in terms of occupation and ethno-religious identity. The difficulties during the evacuation process of captives and the complaints of Austrian authorities on the issue are other topics. The issue of Child captives, which was the subjects of many complaints is studied separately. Ottoman war captives taken by Austria are also researched, based on available cases.
TARİHİN PEŞİNDE ‐ULUSLARARASI TARİH ve SOSYAL ARAŞTIRMALAR DERGİSİ‐, 2018
The Ukrainian Cossacks, which were important people in the geography of Eastern Europe, were highly influenced by the expansionist ideology of the Russia. Faced with the policy of progressing of Russia to the south, the roads of the Ottoman Empire and the Ukrainian Cossacks crossed. In this direction, some of the Ukrainian Cossacks took refuge in the Ottoman territories, after Catherine II had destroyed the Cossack headquarters (Sich). After this, it was seen that the Cossacks had an important place between the Ottoman Empire and Russia in the diplomatic sense. The Ottoman Empire called this people who took refuge in his territories, as Potkali Cossacks the name of region they used to live in. Potkali Cossacks lived in Ozi region which was close to the Russian border, in early times. However, Russia was anxious with this situation and carried this problem to the Aynalikavak Agreement (1779) signed with the Ottoman Empire. As a result of the decision taken in this agreement, the Potkali Cossacks were removed from their place in Ozi region and were settled in the places along the Danube. From this moment, the Ottoman Empire developed a strategy for these Cossacks. The empire employed these Cossacks who became Ottoman subject, in the army and took advantage of their warrior aspects in campaigns against Russia. In this study the Cossacks which was a contentious issue between Ottoman and Russia in the second half of the eighteenth century, have been discussed. It has been examined how the Cossacks led to events between the Ottoman Empire and Russia and how they affected bilateral relations. Parallel to the turning points of the Ottoman-Russian relations, the political situation of the Cossacks in the Ottoman territories has been evaluated.
Journal of International Eastern European Studies, 2022
Öz Rusya, Osmanlı Devleti’nin 18. yüzyılda en fazla mücadele ettiği devletlerin başında gelmekteydi. Daha yüzyılın başında 1711’de Prut ile başlayan mücadele 1736-1739, 1768-1774 ve 1787-1792 savaşlarıyla yüzyılın sonuna kadar devam etmişti. Ruslara karşı girişilen bu savaşların süreleri önceki yüzyıldan farklı olarak daha uzun sürmüştü. Bu durum devletin sefer hazırlığını kapsamlı bir şekilde yapmasına yol açmıştı. Ayrıca sefer dönemlerinde yapılan hazırlıkların bazı yerlerde daha yoğun bir şekilde yapıldığı görülmektedir. Nitekim 18. yüzyıl boyunca Ruslara karşı gerçekleştirilen savaşlarda İsakçı’nın böyle bir rol üstlendiğini görmekteyiz. İsakçı’nın bulunduğu yerin stratejik öneminden dolayı (sağ kol üzerinde bulunması, Tuna Nehri’ne kıyısı olması ve Karadeniz’e yakınlığı vb.) burada her savaş döneminde kapsamlı hazırlıkların yapılmasına yol açmıştır. Bunlar ordunun İsakçı’da toplanması ve bazı durumlarda İstanbul’a dönmek yerine bölgede kışlaması ve ordunun ihtiyacı olan zahirenin inşa edilen ambarlarda muhafaza edilerek ihtiyaç halinde gerekli noktalara sevk edilmesiydi. Bunun yanı sıra İsakçı'nın Tuna kıyısında olması nedeniyle buradaki iskelede gemi inşa ve onarım faaliyetlerinin olması ve son olarak ordunun Tuna Nehri’nden geçmesi için köprü inşasının gerçekleştirilmesi söylenebilir. Yapılan araştırmada ise 18. yüzyılda Ruslar ile yapılan savaşlarda İsakçı’nın Osmanlı ordusu için önemine ve İsakçı’nın bu muharebe dönemlerinde yukarıda ifade edilen özelliklerinden yola çıkarak sefer lojistiği anlamında nasıl bir misyon üstlendiğine değinilmiştir. Abstract Russia was one of the states that the Ottoman Empire fought the most in the 18th century. The struggle that started with Pruth in 1711 at the beginning of the century continued until the end of the century with the wars of 1736-1739, 1768-1774 and 1787-1792. The duration of these wars against the Russians lasted longer, unlike the previous century. This situation led the state to make preparations for the expedition more comprehensively. In addition, it is seen that the preparations made during the expedition periods were made more intensively in some places. As a matter of fact, we see that Isakcı played such a role in the wars against the Russians throughout the 18th century. Due to the strategic importance of the place where Isakcı was located (its location on the right arm, its coast to the Danube River and its proximity to the Black Sea, etc.), extensive preparations were made here in every war period. These were the gathering of the army in Isakcı and in some cases wintering in the region instead of returning to Istanbul, and the grain that the army needed was stored in the built warehouses and shipped to the necessary points in case of need. In addition, since Isakcı is on the Danube, it can be said that there will be shipbuilding and repair activities at the pier here, and finally the construction of a bridge for the army to cross the Danube. In the research, the importance of Isakcı for the Ottoman army in the wars with the Russians in the 18th century and the mission of Isakcı in the sense of expedition logistics in this war period, based on the abovementioned characteristics, were mentioned.
Millî Savunma Üniversitesi Fatih Harp Tarihi Araştırmaları Enstitüsü Harp Tarihi Dergisi, 2022
1768-1774 Osmanlı-Rus Savaşı’nın askerî safahatı ülkemizde yeni yeni müstakil çalışmalara konu olmaktadır. Diğer yandan savaşa dair birçok çağdaş Batı kaynağı da mevcuttur, fakat bunlardan bazıları incelenmemiştir. Bu kaynaklardan biri, önde gelen Venedikli Aydınlanmacılar arasında yer alan Domenico Caminer’in İtalyanca hazırladığı ve Antonio Graziosi tarafından 1770 yılında 10 fasıl hâlinde basılan Storia della guerra presente tra la Russia e la porta Ottomana (Rusya ve Bâbıâli Arasındaki Mevcut Savaşın Tarihi) isimli eserdir. Aynı eser bir süre sonra Christoph Heinrich Korn ve Johann Christoph Schmidlin tarafından Almancaya tercüme edilmiş, genişletilerek peyderpey 1771-1775 yılları arasında 36 fasıl hâlinde ve 3.008 sayfa olarak basılmıştır. Daha savaş devam ederken neşredilmeye başlanmış olan bu kaynak Osmanlı askerî ve siyasî tarihi açısından kıymetli olup mercek altına alınmaya değerdir. Bu kaynak sayesinde Küçük Kaynarca Antlaşması’yla son bulan muharebeye dair yeni bilgiler elde etmek ve bazı eksikliklerimizi ikmal etmek mümkün olacaktır. Bu nedenle bu makalede, 1768-1774 Osmanlı-Rus Harbi’ni konu edinen söz konusu çağdaş Alman kaynağın bir özeti verilmektedir.
2013
Thousands of Ottoman soldiers had to live in the Russian interior as prisoners of war during the Crimean War. Their difficult journey into Russia and their accommodation in several Russian cities are unknown aspects of the Russo-Ottoman wars. Experiences of those captives canalso give clues to understandRussian and Ottoman societies in the middle of the nineteenth century. This work, therefore, discusses not only the legal and material aspects of captivity, but also its social outcomes. Besides, exchange of prisoners, their return to homeland as well as motives of those prisoners who wanted to stay in Russia are touched upon in order to give a complete picture of captivity.
Arşiv dünyası, 2022
Yenilgi ile sonuçlanan 1768-1774 Rus Savaşı, Osmanlı Devleti'nin önemli toprak parçasına ve Avrupa'da prestij kaybına uğradığı bir dönüm noktasıdır. 20. yüzyıldan itibaren savaşların toplum üzerindeki etkileri basın, görsel malzeme, edebi ürünler ve resmi belgeler aracılığıyla tespit edilebilmekte iken 18. yüzyıl Osmanlı savaşlarının sosyal arka planını anlamaya yönelik malzeme oldukça sınırlıdır. Bu anlamda Osmanlı tarihinin sosyal yönüne de ışık tutabilecek en önemli kaynaklardan biri Şeriyye Sicilleri'dir. Savaşın sosyal yönünün ele alınacağı bu çalışmada sicil kayıtlarından yola çıkılarak savaşta ölen/şehit düşen bazı askerlerin mahkemeye yansıyan davaları incelenmiş olup, savaşın arka planında gerçekleşen toplumsal olaylar, Kısmet-i Askeriye Şeriyye Sicilleri ışığında değerlendirilmiştir. Sicil kayıtlarına göre cephede 1594'ü bulan ölümlerin ardından gelişen hukuki süreçler ve devamındaki hadiselere mercek tutulmuştur. Savaşa İstanbul'dan katılanların cephede vuku bulan vefatlarından sonra gelişen hukuki işleyiş, onlara ait eşyaların İstanbul'a aktarımı ve burada devam eden muameleler ekseninde, ailenin sorumlusu olarak kadınların rolleri öne çıkmaktadır. Cephede ölenlerin özellikle eşleri bu aşamalarda önemli görevler icra etmekte, geride kalan mirasın paylaşımının getirdiği vasi olma, alacak-verecek, satış ve ticari bir takım işlemlerin içerisinde yer almakta idiler. Bu görev dağılımında kadınların sorumluluk paylarının oldukça büyük olduğu gözlenmiştir. Cephede ölen ve kimsesi olmayan erkekler, yakınlarına ulaşılamayan kişilere ait eşyalar ise devletin resmi birimleri ve memurları tarafından korunmakta ve hukuki takibi yürütülmekte idi. İstanbul dışından savaşa katılanların da ölümlerinden sonra ailelerin İstanbul'a gelerek onlara ait eşyayı teslim alması savaşın sosyal yansımaları olarak ele alınmıştır.
Kadim, 2022
Osmanlı Devleti ile Rusya arasında 1768 yılından 1774 yılına kadar altı yıl devam eden uzun savaş sürecinde barış sağlamak için yapılan iki girişimden ilki, Eflak ile Boğdan sınırındaki Fokşan kasabası yakınlarında yapılan müzakerelerdir. Fokşan görüşmelerinin önemi, ilk kez Osmanlı Müslüman mülkü olan Kırım’ın bağımsızlığının Osmanlı hilafeti ile birlikte devletlerarası bir müzakerede gündeme gelmesidir. Dolayısıyla söz konusu görüşmeler, siyasî bir meselenin dinî nitelikleriyle birlikte tartışıldığı diplomatik bir süreç olarak da ilgi çekicidir. Müzakerelerde Kırım’ın bağımsızlığı, Rus tarafınca ön şart olarak öne sürüldüğü, Osmanlı tarafınca ise İslâm dinine ve hilafete aykırılığı gerekçesiyle reddedildiği için diğer maddelere geçilememiş ve görüşmeler anlaşmazlıkla sonuçlanmıştır. Bu makale, daha önce XVIII. yüzyıl Osmanlı-Rus ilişkilerine dair yapılan çalışmalarda kısaca değinilen Fokşan barış müzakerelerini, ilk kez müstakil bir başlık altında ve Osmanlı-Rus müzakerecilerin şahsî, siyasî performansları çerçevesinde ayrıntılı olarak incelemeyi ve değerlendirmeyi amaçlamaktadır. Böylece, diplomatik girişimlerin Osmanlı-Rus Savaşı’nın sürecine etkisi ve savaşın sonucundaki kayıpların ve kazançların her iki devletin siyasî geleceğini nasıl şekillendireceğine dair bazı öngörülere ulaşmak mümkün olabilecektir. Araştırmada konu ile ilgili basılı eserler ve bazı resmî belgelerin yanında, olaylara şahit olan kişilerin kaleme aldığı bütün kroniklerden yararlanılmaya çalışılmıştır.
Book, Dün Bugün Yarın Yayınları, 2017
1877-1878 Osmanlı-Rus Savaşı ya da tarihimizde bilinen ismiyle 93 Harbi, Türk tarihinin en ağır yenilgilerinden biriyle sonuçlanmıştır. 24 Nisan 1877 tarihinde başlayıp yaklaşık bir sene süren bu büyük savaşta Osmanlılar iki önemli cephede Ruslara karşı savaştı. Bunlardan ilki Doğu Anadolu cephesi, ikincisi de Balkanlarda Tuna cephesiydi ve Osmanlılar Ruslara karşı her iki cephede de başarılı savunma savaşları verdiler. Fakat sonuçta, Karlofça Antlaşması’ndan sonra Türk tarihinin en ağır antlaşmalarından biri olan 1878 Berlin Antlaşması’yla Osmanlı yenilgisi kesinleşti ve Osmanlı Devleti Makedonya ve Doğu Rumeli dışındaki Balkan topraklarını terk etmek zorunda kaldı. Bu savaşın zihinlerde kalan belki de en önemli noktaları ise Gazi Ahmed Muhtar Paşa’nın Erzurum Aziziye tabyalarında, Süleyman Paşa’nın Şıpka Geçidi’nde ve Gazi Osman Paşa’nın Plevne’deki ünlü direnişleriydi ve her üç direniş de Osmanlı Devleti’nin en azından askerî açıdan sanıldığı kadar “hasta adam” olmadığını ispat ediyordu. Bu savaşın Tuna cephesini konu edinen eser, “1877-1878 Osmanlı-Rus Seferinde Osmanlı Kumandanları” adını taşıyan ve dört bölümden oluşan 69 sayfalık bir tercüme olup, 1913 (1329) yılında İstanbul’da Ebüzziya Matbaasınca yayımlanmıştır. Bilhassa harp tarihi açısından ilgililere faydalı olacağını düşündüğümüz bu eser, mütercimi Halil Rüştü Bey’in dediği gibi “askerî tarihimize leke veren bir savaşın en mühim, en muallak noktalarını” aydınlatmaya çalışmaktadır. Her ne kadar bugün 1877-1878 Osmanlı-Rus Savaşı ile ilgili elimizde çok daha ayrıntılı ve üst düzey çalışmalar bulunsa da, savaşla ilgili eserde yer alan bazı teknik ayrıntılar kaynak olarak kullanılabilecek niteliktedir. Bu nedenle eser günümüz harflerine çevrilerek okur ve araştırmacıların istifadesine sunulmuştur.
Celal Bayar Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, 2020
Bandırma, coğrafi konumu ve denizyoluyla İstanbul'a yakınlığı nedeniyle özellikle Osmanlı Devleti'nin son döneminde büyük önem kazanmıştır. Bandırma-İstanbul denizyolu daha önce de kullanılmakla birlikte modern dönemde bu kullanım gittikçe yoğunlaşan bir seyir izlemiş ve bu durum Bandırma kenti ve limanının daha işlevsel hale gelmesini sağlamıştır. Başta gıda maddeleri olmak üzere İstanbul'un çeşitli ihtiyaçlarının karşılanması hususunda Bandırma'dan sağlanan mallardaki artışa paralel olarak Bandırma-İstanbul arası vapur seferlerinin yanı sıra yolcu sayısında da artış kaydedilmiştir. 19. yüzyılın sonlarına doğru Bandırma limanının verilen hizmetler açısından yetersiz kalması nedeniyle; iskelenin büyütülmesi, limandaki hizmet alanlarının genişletilmesi ve gece seferlerindeki riski ortadan kaldırmak amacıyla belirli yerlere deniz fenerleri inşa edilmesi gibi bazı inşa ve imar faaliyetleri yapılmıştır. Bu çalışma, Bandırma-İstanbul denizyolunun Osmanlı dönemindeki önemine dikkat çekmeyi ve 1915-1918 yılları arasında Bandırma'dan İstanbul'a sefer yapan vapurlara ait yolcu listelerini analiz etmeyi hedeflemektedir. Listelerin yer aldığı belgeler sayıca az olmasına ve bir seri teşkil etmemesine rağmen yolcuların kimlikleri, meslekleri, nereden geldikleri ve İstanbul'da nerede konaklayacakları gibi bilgileri içermesi açısından önem arz etmektedir. Makalede söz konusu bilgiler tasnif edilmiş, mümkün olduğu ölçüde sayısal verilere dönüştürülmüş ve 1915-1918 yılları arasında Bandırma-İstanbul denizyolu güzergâhını kullanan yolcularla ilgili iktisadi ve sosyolojik bazı değerlendirmeler yapılmaya çalışılmıştır.
Loading Preview
Sorry, preview is currently unavailable. You can download the paper by clicking the button above.